TARİHİ: 28.08.2000
Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki bizleri bir defa daha Allah'ın zikir sohbetinde Allahû Tealâ bir araya getirdi. İşte bir defa daha birlikteyiz sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Öyleyse bu güzelliği beraberce paylaşacağız. Bu güzelliği beraberce yaşayacağız. Allah'ın tüm güzelliklerinde el ele gönül gönüle bir hayatı sizlerle birlikte yaşamak… İşte Allah'ın dizaynı bu standartlarda.
51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
Cinleri de devreye sokmuş: “Biz insanları ve cinleri başka bir şey için değil bize kul olsunlar diye yarattık.” diyor.
Ne olur insanoğlu kul olursa? 1. kullukta ruhunu Allah'a teslim eder. 2. kullukta fizik vücudunu, 3. kullukta da nefsini Allah'a teslim eder; teslimlerini tamamlar. 1. kullukta cennet saadetinin elde edilmesi söz konusudur. 2. kullukta dünya saadetinin de %90’nı ilâve edilir buna. 3. kulluktaysa dünya saadeti de cennet saadeti de %100’e ulaşır. Kişi zülcenehayn olur; iki kanatlı; cennet kanadının da dünya kanadının da sahibi.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, istemez misiniz mutlu olmayı, Allah'ın bütün güzelliklerini yaşamayı? Allah'ın emrettiği standartlarda bir hayat geçirmeyi istemez misiniz? Öyleyse güzelliği yaşamalısınız. Her güzel şey sizin için sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Allah için yaşayacaksınız, Allah için çalışacaksınız, Allah için mutlu olacaksınız. Bir gün hayatınız sona erecek, onu da Allah için vereceksiniz. Öyleyse başka bir şey yok; sadece Allah için yaşamak söz konusu. İşte ne zaman başka insanlara kendinizi adamaya başlarsanız, kendinizi başka insanlara vakfedersiniz onların saadeti için yaşamaya başlarsanız, o zaman hayatın yaşanmaya değer güzel bir şey olduğunu fark edeceksiniz. Allahû Tealâ'nın cennetlerini Allahû Tealâ size bir gün gösterecek. Yeşillikler, çiçekler, çağlayanlar, her çeşit evler (altından olan evler de dâhil). Bu güzelliklere dikkatle bakın! Aslında dünya hem bir cennettir hem de bir cehennemdir. Ne yazık ki sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, cennet ve cehennem şu dünya hayatında insanların çoğu tarafından cehennemin yaşandığı,azı tarafından cennetin yaşandığı bir görünüş sahibidir. Bu görüntüde insanların çoğuna baktığımız zaman onların mutsuz olduklarını dünyada bir işkenceyi yaşar gibi yaşadıklarını göreceksiniz. Onlar yaradılış gayelerinden haberdar olmayan zavallılardır. Birçokları gurur sahibidir, bu dünyada başarılı bir dünya hayatının sahibi olduklarını düşünürler. Ama aslında insanın bir de iç dünyası var. Oraya baktığınız zaman kapkara bir dünya görürsünüz. Karanlıklardan örülü bir mağara. İçinde yarasaların uçuştuğu, kişinin sadece mutsuzluklarla çepeçevre çevrildiği bir dünya.
Sevgili kardeşlerim, Allah'ın hepimiz için talebi mutluluktur. O uğrunuza yarattığı bu kâinatı sizin mutluluğunuzu sağlamak üzere dizayn etti. Şu dünyada yaşamanız için gerekli olan her şeyin var olduğunu göreceksiniz. Ve bu varlıkların hepsinin arkasında sadece sizin mutluluğunuz yatıyor. Sadece sizi mutlu etmek için Allahû Tealâ bu kâinatı yarattı. Âdem (A.S)’ın ve Havva anamızın dünya adı verilen bu gezegene indirilmesinden evvel Allahû Tealâ şu dünyada bir insanın yaşaması için gerekli olan her şeyi adım adım vücuda getirdi ve insanın emrine musahhar kıldı (sihretti, hasretti.) Diyor ki:
45/CÂSİYE-13: Ve sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
“O yüce Allah’tır ki bütün göklerde olan şeyleri, bütün yerlerde olan şeyleri sizlerin emrine musahhar kıldı, sihretti ey insanlar!”
Her şey biz insanlar için yaratılmış. Her şey insanların emrine kılınmış. Hangi insanların emrine? Onu emrine alabilecek standartların sahibi olan insanların emrine. Öyleyse bir şeylerin sahipleri olmakla mükellefsiniz. Bütün güzellikler sizin için ama bu güzellikleri bir haraba haline getirmek (güzellikleri çirkinlikler haline getirmek) her zaman herkes için mümkündür. Kendinizi tanımak mecburiyetindesiniz. Tanımazsanız, tanıyamazsanız adım adım mutsuzluğu yaşarsınız. Herkes kendi dünyasının merkezindeki kişidir. Ve herkes mutluluğunun mimarıdır. Öyleyse eğer mutlu olmak istiyorsanız bilin ki saadetinizin muhtevasında temel faktör sizsiniz. Davranış biçimleriniz mutlu olmanızı veya mutsuz olmanızı sağlar.
Allah’a ulaşmayı dilersiniz; 1.
Mürşidinize ulaşıp tâbî olursunuz 2.
Ruhunuzu Allah’a ulaştırıp teslim edersiniz; 3.
Fizik vücudunuzu Allah'a teslim edersiniz; 4.
Nefsinizi de Allah'a teslim edersiniz 5.
İşte daha 1. aşamada sadece bir dilekle (Allah'a ulaşmayı dilemekle) cennet saadeti sizin olur. Belki en alt cennet ama sizin olur. Mutlaka cennete girersiniz. Bir tek dilek; Allah'a ulaşmayı dilemek. Bizi ilk defa dinleyenler böyle bir Allah hakikatinden haberiniz var mıydı? Ama Allahû Tealâ bunu garanti ediyor; “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben, onu mutlaka Kendime ulaştırırım.” Ve diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse; Ben onu mutlaka cennetime alırım.”
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
İşte Vel Asr Suresi, Allahû Tealâ buyuruyor:
103/ASR-1: Vel asri.
Asra yemin olsun.
103/ASR-2: İnnel insâne le fî husr(husrin).
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.
103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabrı.
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.
vel asr: Asra yemin olsun.
innel insâne le fî husr: İnsanlar muhakkak ki hüsrandadırlar.
illellezîne âmenû: Ama âmenû olanlar hariç.
ve amilûs sâlihâti: Ve nefsi ıslah edici ameller işleyenler hariç. “Ama âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç.” diyor Allahû Tealâ, “Onlar, hüsranda değildir.”
Hüsranda olmak ne demek? Hüsranda olmak; cehenneme gitmenin şartlarına sahip olmak demek. Bir insanın amellerini hasara uğratması demek. Gideceği yerin cehennem olması ve ebediyyen orada kalması demek (Mu’minûn Suresinin 103. âyet-i kerimesine göre).
23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Hüsranda olmak müessesine dikkatle bakın: “Bütün insanlar hüsrandadır ama âmenû olanlar hüsranda değildir. Onların gidecekleri yer cehennem değildir.” diyor Allahû Tealâ. Öyleyse âmenû olmak konunun temel standardı. Allah'a ulaşmayı dilemek; bir tek dilek kişiyi mutlaka Allah'ın cennetinin sahibi yapar. İşte hayatınızın sonsuz bir zaman parçasını kapladığı bir sonsuzluk, sonsuz bir mutluluk (cennet mutluluğu) sizin olmuştur. Sadece bir tek talebin sahibi olduğunuz için (Allah'a ulaşmayı dilediğiniz için). Böylece bu güzelliği yaşayacaksınız. Cennet mutluluğu sizin olacak. Peki, sonra? Sonra Allahû Tealâ size mürşidinizi sevdirecek, ona ulaştıracak. Ulaştığınız zaman daha üsteki bir cennetin sahibi olacaksınız; 3 sebepten dolayı; Dalâletten kurtulduğunuz için, mü’min olduğunuz için ve bütün günahlarınız sevaba çevrildiği için. Ne oldu? Bir üst cennetin sahibi oldunuz; 2. kat cennetin sahibi oldunuz. Daha sonra ruhunuzu Allah'a ulaştıracaksınız ve 3 sebepten daha cennetin sahibi olacaksınız; hidayetleriniz açısından. Ruhunuzu Allah'a ulaştırdınız; hidayete erdiniz. Fizik vücudunuzun şeytana kul olmaktan kurtulmasıyla sonuçlandırdığınız bir hayatınız var, nefsinizin de tezkiye olduğu bir noktadasınız. Öyleyse fizik vücudunuzun Allah'a kul olması, 2. hidayetiniz, nefsinizin tezkiye olması, yarıdan daha fazla temizlenebilmesi 3. hidayetiniz. Ve bu 3 hidayet nedeniyle 3 ayrı sebepten dolayı daha Allah'ın cennetine gireceksiniz, 7 sebepten ve 3. kat cennet sizin olacak. Sonra fizik vücudunuzu da Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir hüviyete sokacaksınız; 4. kat cennet de sizin olacak. Sonra nefsinizi Allah'a teslim edeceksiniz. Burada 1. aşamadasınız, ne olmuşsunuz? Ulûl’elbab; lübb’lerin sahiplerinden birisisiniz. Fiziğin ötesinde standartların sahibisiniz artık. Daimî zikrin sahibisiniz. Nefsinizdeki bütün afetler yok olmuş. Ulûl’elbab dediğimiz zaman ulûl’elbab’ın temel özelliklerine dikkatle bakın:
1- Ulûl’elbab’ın kalp gözü açıktır.
2- Kalp kulağı açıktır.
3- Ulûl’elbab daimî zikrin sahibidir.
4- Ulûl’elbab hikmet sahibidir, hüküm sahibidir.
5- Ulûl’elbab hayır sahibidir; daimî zikrin sahibi oldukları için. Her amelleri pozitiftir.
6- Ulûl’elbab ayn’el yakînin sahibidir.
7- Ulûl’elbab nefsinin bütün afetlerini temizlemiş ve ruhunun bütün hasletlerini, nefsinin afetlerinin yerine yerleştirmiştir. Yani nefsinin kalbinde hiçbir afet kalmamıştır. Böylece ulûl’elbab olmanın 7 ayrı standardı söz konusu. Burada 5. kat cennet de sizin olur. Sonra Allahû Tealâ tarafından Tövbe-i Nasuh’a çağrıldığınız zaman 6. kat cennetin sahibi olursunuz. Ve ne zaman Allah'a köle olmayı başarırsanız, 7. kat cennetin sahibi olursunuz. Dünya saadetiyse ulûl’elbab olduğunuz an tamamlanmıştır. Salâh makamı sizin içindir. Allah'a köle olmak, salâh makamının 5. ve 6. kademelerinde gerçekleşir.
Öyleyse Sidretül Müntaha’yı Allahû Tealâ size gösterdiği zaman salâh makamının başlangıç noktasındasınız. Bu olmadan evvel davet vücut bulmaz. Öyleyse salâhın işareti, Sidretül Münteha’nın gösterilmesidir. Sidretül Münteha’nın gösterilmesi ihlâs makamının sonudur. İhlâs makamı, ulûl’elbab makamından aslında bir kademe daha yukarıdadır. Ama kendi içinde 7 tane seviyeye ayrılır. 1. gök katının kalp gözüyle görülmesi; ufkun, oraya kadar uzayabilmesi. Sonra 2. gök katı 3., 4.,5., 6. gök katları, 7. kat, fetih kapısı ve ondan sonra 7 tane ayrı ayrı âlem. Bu âlemlerin 7.’si Sidretül Münteha. Öyleyse ulûl’elbab makamındaki kişi yalnız zemin katı, yedi yer katını görebilir ama ihlâs makamındaki kişi 7 gök katını da görmüştür, ihlâsın sahibi olmuştur. En son gördüğü Sidretül Münteha’dır. Bu, ihlâs makamının son noktasıdır. İhlâs makamı kişinin Tövbe-i Nasuh’a davet edilmesiyle başlar. Tövbe-i Nasuh daveti kişiyi salâh makamının sahibi kılar. Sonra ne olacaktır? Salâh makamının sahibi olan bu kişiye Allahû Tealâ salâh nurunu hediye edecektir. Salâh makamının 2. mertebesi. Sonra Allahû Tealâ o kişinin evliya olduktan sonraki bütün günahlarını örtecektir; salâh makamının 3. mertebesi. Allahû Tealâ’nın indinde salihlerden olmak, 4. bir mertebeyle noktalanır. Bu, 4. mertebe kulluğun sonudur. Burada kişi Allah'a kul olmanın sonuna ulaşmıştır. Allah'ın o kişiye ihsan ettiği dizayn, onu kulluğun son mertebesine ulaştırmıştır. Kişi Allah'a köle olmayı talep eder. Bu talebin oluştuğu nokta, kişi için Allah'a kul olmanın son mertebesidir. Allah’a köle olmamıştır ama köle olma dileğini kalbinde yeşertmiş ve Allah'a takdim etmiştir. İşte bu nokta Allah'a kul olmanın son merhalesidir. Köle olmayı dileyen Allah'a dileğini ulaştırmış, Allahû Tealâ tarafından dileği kabul edildiği anda kişi kulluğun son mertebesine ulaşmıştır. Bundan sonra 2 mertebe kölelik yaşayacaktır. İradesinin bağlanması olayı; kişi Allah'tan devamlı yapması lâzım gelenleri soracaktır. Günde yüzlerce defa Allah'ın iradesinden isteyecektir ne yapılması lâzım geldiğini. Allahû Tealâ da devamlı ona bildirecektir. Daha sonraki makamlar, daha sonraki kademede iradenin ref edilmesi (iradenin kaldırması), artık sormasına gerek kalmayacaktır. Allahû Tealâ ona yapılması lâzım gelen her şeyi söyleyecektir.
Dikkat edin, Allah'ın iradesine bağlı olan Allah'ın kaldırdığı iradenin neticesinde Allah'ın bütün emirlerine mutlak itaat eden birisi var. Ama gene var kişi. Kişinin kişiliği var, aklı var, iradesi ref olmuş (kaldırılmış). Allah emrini veriyor. O da kendisinde olan yeteneklerle Allah'ın kendisini almadığı standartlarda Allah'ın emrini yerine getiriyor. İradesi alınmış ama yok olma gücü mevcut. Buradaki salâh makamının son pozisyonu Allah'ın tasarrufuna girmek; sadece devrin imamı için mümkündür. İşte o artık iradesi bağlanmış olan birisi değildir; iradesi ve aklı Allah'a teslim edilmiş olan birisidir. Seçim hakkı yoktur. Olayları dilediği gibi yaşayamaz; Allah nasıl yaşatırsa öyle yaşar. Allah neyi konuşturursa onu konuşabilir. Allah neyi yaptırırsa onu yaptırabilir. Öyleyse dizayn burada tamamlanmıştır.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, burası mutluluğun şahikasıdır. İnsanoğlunun her şeyiyle kendisini Allah'a adadığı, başka insanlar için yaşamaya başladığı ve bu sebeple her şeyini, zamanının bütününü, enerjisini, her şeyini başkaları için kullanmaya başladığı cihetle mutluluğu bütün boyutlarıyla yaşayan bir insan oluşuyor. İşte burası mutluluk kervanının son noktası, zincirin, Al;ah’a kölelik zincirinin son halkasıdır (altın bir zincirin son halkası); en üst boyutu mutluluğun şahikası.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, denizin kıyısında olan bir insan uzaklarda olan bir geminin sadece dumanını görür. Daha yukarda dağın bir noktasında bulunan bir insan bacayla beraber dumanı görür. Ama en üste oturan, dağın tepesinde (zirvesinde) olan kişi o denizle birlikte bütün gemiyi görür. İşte Allah'a köle olduğunuz noktada rüyetullahı gerçekleştirirsiniz ve Hakk’ul yakînin sahibi olursunuz. Öyleyse ulûl’elbab kademesi de ihlâs kademesi de ayn’el yakînin sahibi kılar kişiyi. Her ikisinde de nefsin bütün afetleri yok olmuştur ama salâhın son mertebesinde yani son 3 mertebesinde Allah'a kişi köle olduğu zaman iradesi kaldırıldığında (iradesi bağlandığında) ve iradesi refedildiğinde o kişi Allahû Tealâ’yı mutlaka görecektir; Hakk’ul yakîn standartların sahibi olacaktır.
Bütün dînler birbirine altın zincirle bağlanmış ve aslında netice çıkmıştır ortaya; bütün dînler diye bir şey yoktur. Sadece bir tek dîn vardır; Allah'a teslim olmak. İşte mutluluk mu arıyorsunuz; Allah'a teslim olacaksınız. Ruhunuzu, fizik vücudunuzu, nefsinizi Allah'a teslim edeceksiniz.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, hepiniz Allah'ın bütün güzelliklerinin sahibi olmak üzere yaratıldınız. İşte son peygambere indirilen son şeriat kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Kur’ân-ı Kerim’in; Allah'ın onu yaratmasındaki maksadı; sadece bir tek temel hedefe dayalıdır; insan adı verilen sizleri mutlu kılmak. Mutluluk açısından Kur’ân-ı Kerim’e baktığınız zaman 3 temel faktör göreceksiniz. Kur’ân-ı Kerim bütün insanlığa bir saadet davetiyesidir. Kur’ân-ı Kerim bütün insanlık için bir saadet garantisidir. 2 ve 3; Kur’ân-ı Kerim bütün insanlar için bir saadet reçetesidir. Allahû Tealâ insanoğlunu kendisi için yaratmış. İnsandan başka her şeyi insan için yaratmış ve insana sesleniyor Kur’ân-ı Kerim’inde, diyor ki: “Seni mutlu olman için yarattım. İşte bu mutluluğu sana nasıl yakalaman lâzım geldiğini göstermek üzere Kur’ân-ı Kerim’i indirdim.” Bu sebeple Kur’ân-ı Kerim’in bir saadet davetiyesi olduğunu görüyoruz. Ve Allah garanti veriyor: “Kim Kur’ân-ı Kerim’le (bu kitapla) söylediklerimi yerine getirirse o kişi, hem cennet saadetinin hem de dünya saadetinin sahibi olur. Bunu garanti ederim.” diyor. Öyleyse bakıyoruz ki Allahû Tealâ: “ Kim Bana ulaşmayı dilerse mutlaka cennet saadetinin sahibi olur.” diyor. Allah'ın bir garanti olayıyla karşı karşıyayız.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Bu garanti, talebin ötesinde aksiyonu gerektirir. Eğer bir insan Allah'a ulaşmayı dilemiş ve bu noktadan sonra rahmetli olmuşsa bu kişi, mutlaka Allah'ın cennetine girecektir. Giremeyenler kimlerdir? Bu açıdan meseleye baktığımız zaman Allah'ın cennetine giremeyenlerin Allah'a ulaşmayı dilemeyenler olduğunu görüyoruz. Öyleyse bu kadar basit, bu kadar açık bir hakikat söz konusu; kim Allah'a ulaşmayı dilerse mutlaka Allah'ın cennetine girer. Kim de Allah'a ulaşmayı dilemezse ne yaparsa yapsın; Allahû Tealâ’nın kıymetli gördüğü hangi ibadeti yaparsa yapsın, ne yaparsa yapsın, yapabileceği, imkân dâhilinde olan yapabileceği şeylerden hiçbirisi ve onların toplamının hepsi onu kurtarmaya yetmez. Hiçbir şekilde bu kişi Allah'ın cennetine giremez.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’iyle size bir davetiye çıkarmış diyor ki:
51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
“Biz insanları ve cinleri bize kul olsunlar diye yarattık başka bir şey için değil.”
Allahû Tealâ size davetiye çıkarmış, diyor ki: “Bana teslim olun.”
4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
innallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ: Allah emanetleri o emanetlerin sahibine, tek sahibine Allah'a tevdi etmenizi (teslim etmenizi) emreder.”
İşte Zumer Suresinin 54. âyet-i kerimesi:
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbe: Üzerinize kabir azabı gelmeden önce, yaşarken şu dünya üzerinde Allah'a dönün (ruhunuzu Allah'a ulaştırın) ve Allah'a teslim olun.
Allahû Tealâ açık ve kesin bir şekilde Allah'a teslimle hepinizi vazifeli kılmış. Allah'a teslimle vazifelisiniz. Teslim olmak; ruhunuzu Allah'a teslim etmek, teslim olmak; fizik vücudunuzu Allah'a teslim etmek, teslim; olmak nefsinizi Allah'a teslim etmekle tecelli eder. Öyleyse teslim olmanız emrolunduğuna göre teslim olacaksınız. Teslim olmanızı niçin Allahû Tealâ emrediyor? Çünkü 1. tesliminiz cennet saadetinin 3. boyutunu, dünya saadetinin de yarısını size temin eder. Fizik vücudunuzu Allah'a teslim ettiniz; cennet saadetinin tamamını, dünya saadetinin %90’nını size temin eder. Nefsinizi Allah'a teslim etmeniz cennet saadetinin de %100’nü dünya saadetinin de %100’ünü size temin eder. Ve Allahû Tealâ emretmiş size: “Allah'a teslim olun” diye. Öyleyse muradı ne? Sizi cennet saadetinin de dünya saadetinin de sahibi yapmak. Davet açık ve kesin mi? Evet, “Allah'a teslim olun” diye açık emir vermiş Allahû Tealâ. Peki, bunun sonucu ne? Sizin mutluluğunuz.
Kur’ân-ı Kerim bütün insanları teslime davet ettiğine göre teslim olan insanlarınsa hem cennet saadetinin hem dünya saadetinin sahip olacağı Kur’ân-ı Kerim’le kesinleştiğine göre Kur’ân-ı Kerim bir saadet davetiyesi değil midir? Mutlaka bütün insanlığa Allah'a teslimi içeren, öneren, emreden Kur’ân-ı Kerim bir saadet davetiyesidir ve Allahû Tealâ bu teslimleri yapanların gideceği yerin cennetin en üst makamı olduğunu ve dünya saadetinin de tamamının bu insanlara ait olduğunu garanti etmiyor mu Kur’ân-ı Kerim’inde? Bu garanti açık ve kesin bir şekilde verilmiş Allahû Tealâ tarafından.
İnsanlar salâh makamında hazz’ul azîmin, fevz-ül azîmin ve ecrul azîmin sahibi oluyorlar. Allahû Tealâ garanti veriyor; en büyük mükâfatı (en büyük ücreti), sonsuz hazzı garanti ediyor. Öyleyse Kur’ân-ı Kerim bütün insanlar için bir saadet garantisidir. Ve Allahû Tealâ bu saadetlere ne yaparsanız, nasıl yaparsanız ulaşacağınızı da açık bir biçimde ifade buyurmuş. Muhtevaya bakın; iki tane alternatifiniz var; Allah'a ulaşmayı dilemek veya dilememek. Reçete açık ve kesin. Detaylı düşünmeye gerek yok; açık ve kesin ya Allah'a ulaşmayı dilersiniz mutlak Allah'ın cennetine alınırsınız ya da dilemezsiniz. O zaman gideceğiniz yer cehennem. Öyleyse Allahû Tealâ reçeteyi vermiş mi? Ne yapacağınız ne yapmayacağınız açık ve kesin bir şekilde işaret ediliyor. Ama cennetinin en alt boyutu değil daha üst boyutu sizi alâkadar ediyor. Dünya saadetini de istiyorsunuz. Zaten Allahû Tealâ teslimlerin hepsini emrettiğine göre sizi dünya saadetinin de en üst boyutu için hazırlamış. Ve reçeteyi ona göre vermiş. O noktadan itibaren ne yapacaksınız? Allah'a ulaşmayı dilediğinizden itibaren ne yapacaksınız? Mürşidinize ulaşacaksınız. Daha üst seviyede bir cennetin ve dünya saadetinin birazını elde edebileceksiniz. Daha sonra nefs tezkiyesine başlayacaksınız. Mürşidinize ulaştığınız zaman ve nefs tezkiyesini gerçekleştirdiğiniz zaman ruhunuzu Allah'a ulaştırmış olacaksınız, ilk tesliminizi gerçekleştireceksiniz. Dünya saadetinin yarısının sahibi olacaksınız. Cennet saadetinin de 3. cennetin. Böylece Allahû Tealâ'nın dizaynına uygun standartlarda onun emrettiği stratejileri birer birer gerçekleştirdiğiniz zaman yani reçeteyi tatbik ettiğiniz zaman tatbik ettikçe mutluluğunuzun artışını göreceksiniz. Saadetiniz, Allahû Tealâ sizden mutlu olmanızdan başka bir şey istemiyor sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Siz ne yapsanız, Allah'a bir kötülük veya iyilik yapamazsınız. Ama kendinize çok şeyler yapabilirsiniz. Kendinizi şu dünyadaki en huzursuz, en mutsuz insan haline getirebilirsiniz. Veya şu dünyada en mutlu insanlardan birisi olabilirsiniz. Bu sizin seçiminize, reçeteyi hangi ölçüde tatbik edebildiğinize, kararlarınızın standartlarına bağlıdır. Öyleyse Kur’ân-ı Kerim tarif veriyor size, ne zaman hangi cennetin sahibi olursanız ve ne yaparsanız, ne yapmazsanız sahibi olursunuz?
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, görüyorsunuz Allahû Tealâ garanti veriyor:
“Kim salâh makamının sahibi olursa biz onları peygamberlerle, sıddîklerle, şehitlerle birlikte haşrederiz.” diyor.
4/NİSÂ-69: Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ(rafîkan).
Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.
Allah'a köle olmak… Hedefleriniz belli; mutluluğunuzun bütün göstergelerini Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’e koymuş. Ne yaparsanız, nasıl yaparsınız bu hedeflere ulaşacaksınız. Bu, Kur’ân-ı Kerim’in saadet reçetesi; mutluluk reçetesi olduğunun kesin delilidir. Böyle bir dizaynda olaya baktığınız zaman ne görüyorsunuz? Açık ve kesin bir mutluluk.
1. açıdan bakıyorsunuz Kur’ân-ı Kerime, Kur’ân-ı Kerim sizi cennet saadetine de dünya saadetine de ikisinin bütününe de davet ediyor. Öyleyse Kur’ân-ı Kerim bir saadet davetiyesidir. Kur’ân-ı Kerim size garanti veriyor; cennet saadetinin de dünya saadetinin de garantisini veriyor. Hangi kayıtla? Allah'ın emirlerini Allah'ın reçetesine göre gerçekleştirmeniz kaydıyla ve üç; Allahû Tealâ reçeteyi de veriyor. Nasıl yaparsanız, ne yaparsanız cennet saadetini; nasıl yaparsanız, ne yaparsanız dünya saadetini kazanacaksınız? zülcenahayn olacaksınız, sonsuz bir dünya saadetini ve cennet saadetinin en üst boyutunu yaşamak imkânının sahibi olacaksınız.
Allah size reçeteyi veriyor. Nasıl yaşamanız lâzım? İşte Allahû Tealâ'nın bütün peygamberlerine söylediği, vazettiği şeyler hep aynıdır. Bütün mukaddes kitaplar (bütün peygamberlere indirilen şeriat kitapları), hepsi o devirde yaşayan bütün insanlar için, aynı standartların devamını yaşayan bütün devirlerdeki insanlar için birer saadet davetiyesidir, birer saadet garantisidir, aynı zamanda birer saadet reçetesidir. Öyleyse Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de emrini verir. Sonra bu emri yerine getirmeyenin cezasını mutlaka gösterir. Sonra emri yerine getirenin mükâfatını mutlaka gösterir ve dört; asıl önemlisi şu; dördüncüsü, sahâbenin nasıl böyle bir olguyu vücuda getirdiğini gösterir yani sahâbenin Allah'ın bu emrini mutlaka yaşadığını Kur’ân-ı Kerim’le ispat eder.
Öyleyse bu 4 temele baktığımız zaman sahâbenin neden cennet saadetinin ve dünya saadetinin sahibi olduğunu bütün boyutlarıyla yakalarız. Onlar, Allah'a ulaşmayı dilediler. Onlar, kâinatın en büyük mürşidine ulaştılar. Onların hepsi ruhlarını Allah'a ulaştırdı ve teslim etti. Onların hepsi fizik vücutlarını ahsen kıldı; Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren ve Allah'ın yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özelliğin sahibi kıldı ve bu dizayn içerisinde insanların bir muhteva kazandığını görüyoruz. Bütün sahâbe mutluluğu enine boyuna, bütün boyutlarıyla yaşadı sevgili izleyenler, dinleyenler, öğrenciler. Onlara baktığımız zaman bütün sahâbenin hazz’ul azîminin sahibi olduklarını, sonsuz hazzın, sonsuz mutluluğun, dünyadaki en büyük ücretin onlara ödendiğini; fevz-ül azîmin sahibi olduklarını; en büyük mükâfatların sahibi olduklarını görüyoruz. Öyleyse bütün güzellikler onlar içindi sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler.
Sevgili öğrenciler ve dinleyenler, izleyenler, burada seçimin sizin olduğunu söylemek istiyorum. Eğer mutsuzsanız; mutsuzluğu seçtiğiniz için mutsuzsunuz. Reçeteyi uygulamadığınız için mutsuzsunuz. Davetiyenin icabetini gerçekleştirmediğiniz için (davete icabet etmediğiniz için) mutsuzsunuz ama kararın sahibi sizsiniz. Allah sizi serbest iradenizle yaratmış. Bu serbest iradeyle mutluluk yolunu seçerseniz, onun gereklerini Allahû Tealâ size ifade ediyor. Bu açık bir hüviyette Kur’ân-ı Kerim’de yer almış. Hepiniz için söz konusu olan şey, Allah'ın bu söylediğimiz 5 safhadaki mutluluğunu adım adım daha yukarılara, daha yukarılara, daha yukarılara çıkarak yaşamanızdır. Allah hepinizin zirveye çıkması için vermiş emrini ama insanların çoğu ne yazık ki aşağılarda dökülüp cennete hedeflenmesi lâzım gelen hedef tayinlerini, cehenneme hedef tayini şekline dönüştürmüşlerdir. Bütün insanlar için söz konusu olan şey, Allah'ın güzelliklerini yaşamak olmalıdır ama yaşayamıyor insanlar sevgili öğrenciler ve dinleyenler; sadece şeytan ve nefsleri onları aldattığı için, Allah'ın kendilerine sunduğu mutluluk reçetesini uygulayamadıkları için, bu konuda doğru kararları veremedikleri için. Her şey, geceyi gündüz yapacak olan şey sizin Allah ile olan ilişkilerinizde sadece bir niyetin sahibi olmanızdır, geri kalanı bırakın Allah yapsın. Siz yapmayacaksınız, Allah sizin için yapacak. Siz sadece bir niyetin sahibi olacaksınız; Allah'a ulaşmayı dilemek. Dilemiyorsanız kurtuluşunuzu kapattınız. O kapkaranlık mağaranın içinde mağaranın kapısını da kapattınız, yarasalarla birlikte bir karanlık hayatı kendiniz tercih ettiniz. Dünya hayatınızı cehenneme çevirdiniz ve ahirette de gideceğiniz yer ne yazık ki cehennem.
Öyleyse ne kaybedersiniz? Allah'a ulaşmayı dileyin ama bir dilek size mutlaka kazandırır. Bunun bilincinde olun. Eğer mutsuzsanız arkasında başkaları yok. Allah beni mutsuz kıldı demek hakkının sahibi değilsiniz. Mutluluk sizin de hakkınız ama onu hak etmek mecburiyetindesiniz. Bu hak etmekse uzun uzun uğraşılara girmeyi gerektirmiyor, sadece Allah'a ulaşmayı dileyeceksiniz. Uğraşılar, ibadetler size zevkler olarak yaşatılacak. Eğer Allah'a ulaşmayı dilerseniz; bütün bir karanlık dünyanın Allah'ın bütün nurlarıyla dolu bir aydınlık dünyaya dönüşmesi, sizin bir tek talebinize bağımlı sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Bu talebiniz var ise her şey geçerli. Bu dizaynda hepinizin dikkatle yerli yerine oturtması lâzım gereken hakikat, Kur’ân-ı Kerim’in bir saadet davetiyesi olduğunu, bir saadet reçetesi olduğunu ve bir saadet garantisi olduğunu mutlak olarak düşünmek, yerli yerine oturtmak ve tatbikata geçmek. Bir niyet; Allah'a ulaşmayı dilemek. Dilerseniz, bu sizi önce cennet saadetine, sonra dünya saadetinin bütününe, cennet saadetinin en üst boyutuna mutlaka ulaştıracaktır. Çünkü Allahû Tealâ sizi bırakmaz, siz onu bırakmadığınız sürece. Mutlaka saadetin bütün boyutlarını size yaşatacak. Öyleyse sevgili öğrenciler, dinleyenler, izleyenler, Allah'ın bu mutluluk yolunda el ele gönül gönüle Allah'ın bütün güzelliklerini yaşamanızı, hem cennet saadetinin hem dünya saadetinin sahibi olmanızı Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R