SOHBETİN ADI: İLİM VE CEHALET
TARİHİ: 15. 12. 2001
Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm, bismillâhirrahmânirrahîm.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ’nın huzurunda hepinizi selâmlıyorum. Allahû Tealâ’nın huzurunda bir defa daha Yüce Rabbimiz bizleri bir araya getirdiği için O’na sonsuz hamd ve şükrediyorum. Konumuz: Cehalet ve İlim.
Cehaletin sahipleri, “cahil” ismini alıyor Kur’ân-ı Kerim’de; ilmin sahipleri de “âlim.”
Yunus diyor ki:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.”
İşte Allahû Tealâ’nın indinde insanlar iki gruba ayrılıyor; cahiller ve âlimler.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, cahillerin ve âlimlerin dizaynına beraberce bakıyoruz: Cahiller ve âlimler.
Allahû Tealâ’nın bizlere açıkladığı Kur’ân-ı Kerim, cehaletten kurtaran en büyük faktördür. Tabiatıyla Allah’ın ilmi her şeyden evvel kendini bilmektir; ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini tanımaktır. Allahû Tealâ ilminden bahsediyor; ilmin muhtevasını veriyor ve konu üç tane sınıf içeriyor:
*Cahiller.
*Kendilerine ilim verilenler.
*Ve ilmin sahibi olanlar, ilim sahibi olanlar.
Cahiller ve kendilerine ilim verilmeyenler aynı kategorinin içindeler. Kendilerine ilim verilmeyenler, ilmi hak etmeyenler. Bunlar cahiller olarak adlandırılıyor.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, cehalet; ilim sahibi olamamak.
1- Hiçbir ilmin sahibi olmayanlar var, ilim sahibi olmayanlar, bu yüzden cehaletin sahipleri.
2- İlim sahibi olduklarını zanneden, hatta bu konuda okullar bitiren, diploma alan, üniversite mezunları, doktora yapmış olanlar, profesörler, doçentler bir başka konuyu içeriyor. Faydasız ilmin sahipleri de cehalet grubu içerisinde kabul ediliyor.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) buyuruyor ki: “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.”
Öyleyse birinci grup cahiller gerçekten hiçbir ilmin sahibi olmayanlar, cahillerin birinci grubu. İkinci grubu bir ilim sahibi olan ama ilimleri ne kendilerine ne de başkalarına fayda sağlamayanlar. Sonra kendilerine ilim verilenler geliyor.
Birinci grup cehalettekiler, sadece 28 basamağın 1. ve 2’ncisini paylaşabilirler. 3. basamakta onlar artık yoktur çünkü kendilerine ilim verilmeye başlanmış olan insanlar oluyorlar. Kendilerine ilim verilenler, 3. basamaktan 25. basamağa kadar ulaşıyorlar. 26., 27., ve 28. basamağın 4. mertebesine kadar ilim sahibi olanlar var. Sonra ilim sahibi olanların ikinci grubu geliyor, münkerden nehyeden ve ma’rûfla emredenler 28. basamağın 5. mertebesi. Sonra da ilim sahibi olanların üçüncü grubu geliyor; bütün kavimlerdeki resûller. Sonra en üst bölüm geliyor; devrin imamları, ilim sahibi olanların 4. mertebesi, en üst mertebesi.
Öyleyse kendilerine ilim verilenlerin içinde ilim sahipleri olanlar söz konusu olabilir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’in lâfzını aştığınız zaman, Allah’ın evliyası olduğunuz zaman kişinin hikmet sahibi olması söz konusu değildir. İlmin gerçek temsilcileri hikmet sahipleridir. Ama hikmet sahiplerinden evvel de Kur’ân’ın ruhu öğretiliyor.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, kendilerine ilim verilenler, Allah’tan o ilmi alan ama Allah’ın standartlarına göre ilim sahibi olmaya başlamış olmak; ilmin bir başlangıç kademesini oluşturuyor.
Öyleyse 3. basamaktan 14. basamağa kadar insanlar kendilerine ilim verilenlerdir. İlim sahibi olanların 1. mertebesi; 15. basamaktan 21. basamağa kadar kitabın lâfzı söz konusu. 22. basamaktan 25. basamağa kadar kitabın ruhunun öğrenilmesi söz konusu.
Öyleyse ilim sahibi olanlar; 1. grubu kitabın lâfzını öğrenenler teşkil ediyor. 2. grubu kitabın ruhunu öğrenenler teşkil ediyor. 3. grubu hikmet sahipleri teşkil ediyor. 4. grubu hikmetin ötesinde olanlar; münkerden nehyeden ve ma’rûfla emredenler teşkil ediyor. Ve böyle bir dizaynda; Allahû Tealâ’nın dizaynında irşada ulaşıp, irşada, irşad etmek için iradesini Allah’a teslim edecek olanlar 4. bölümünü içeriyor ilim sahiplerinin. 5. bölümünü münkerden nehyeden, ma’rûfla emredenler, 6. bölümünü resûller, 7. bölümünü de devrin imamları oluşturuyor.
Şimdi bu skala üzerinde her şeyi yerli yerine oturtalım. Evvelâ cahil kimdir? İlimden nasibi olmayanlardır. Allahû Tealâ tarif ediyor mu? Tarif ediyor. Hacc Suresinin 8. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:
22/HACC-8: Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).
Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder.
“ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin: Ve insanlardan Allah hakkında ilmin sahibi olmaksızın mücâdele edenler.”
“ve lâ huden: Ve hidayete ermemiş olanlar.”
“ve lâ kitâbin munîr(munîrin): Bir kitaba sahip olmayanlar (bir kitap hakkında bilgisi olmayanlar).”
“bi gayri ilmin.” ifadesi var burada, ilimsiz olarak, ilmin dışında; bir ilmin sahibi olmadan demek.
Öyleyse bu insanlar cahiller. Cahillerin evvela hidayetle alâkası olduğunu görüyoruz. Cahillerin temel vasfı Allah’ın âyetlerinden gafil olmak, Allah’ın âyetlerini bilmemektir. Öyleyse kimler bu cahiller? Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetlerinde Allahû Tealâ diyor ki:
10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
“innellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne), ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).”
Diyor ki Allahû Tealâ: “Onlar Bize mülâki olmayı dilemezler (ruhlarını ölmeden evvel Bize ulaştırmayı dilemezler).” diyor Allahû Tealâ. Sonra buyuruyor: “Onlar dünya hayatından razıdırlar. Onlar dünya hayatıyla mutmain olurlar (doyuma ulaşırlar) (yani onları tatmin eden şey, onların hoşlarına giden şey Allah’ın ilmini öğrenmek değildir, dünya ilmiyle meşgullerdir).”
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim boyunca Allah’ın ilmini, dîn ilmini öğrenenin âlim olarak vasıflandırıldığını söylüyor. Dünya ilmini faydasız ilim olarak değerlendiriyor Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” diyerek. İnsanları kurtuluşa ulaştıramayacak olan ilimden bahsediyor. Dünyada fizik ilimlerde çok âlim birisi olsun, bu kişi dünyada kendisine iyi bir kariyer yapmıştır, dünya hayatını âlim olarak yaşamıştır. Öyle bir muhtevadadır kişi kendi düşüncesi itibarıyla ama ne dünya saadetini ne de ahiret saadetini ona sağlamamıştır sahip olduğu dünya ilmi. O zaman insanların mutluluğuna destek olmayacak, dünya mutluluğunu onlara sağlamayacak olan, ahiret saadetini de onlara sağlamayacak olan bütün ilimlere Peygamber Efendimiz (S.A.V), “faydasız ilim” diyor. Faydasız demesi insanlığa faydasız değil, faydasız demesi dünya ilmine faydasız değil; cennet saadetine ve ahiret saadetine faydası olmayan ilim.
Öyleyse faydalı ve faydasız ilmi birbirinden ayırırken bu dünyada sadece menfaate göre değil; bu dünyada sağlayacağı fizik, parasal menfaate göre değil, şan ve şöhrete göre değil, bu dünyada sağlayacağı dünya saadetine göre ve kıyâmetten sonra da sağlayacağı ahiret saadetine göre bunları sağlayıcı olan ilimler, Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından faydalı ilim olarak tezekkür ediliyor. Sağlamayacak olan ilimler, faydasız ilim olarak tezekkür ediliyor.
Öyleyse muhtevaya beraberce dikkatle bakalım. Asıl cahiller, kör cahiller, kara cahiller 1. ve 2. basamakta olup da Allah’ın ilminden hiç nasiplerini alamayanlar, dînle hiç ilişki kurmayanlar. Kendilerini %100 dünyaya yönelik olarak tutan insanlar; meselâ ateistler. Bunlar Allah’ın ilmi itibarıyla, bahsettiğimiz ilim itibarıyla ilimsizler ve cahiller olarak değerlendiriliyorlar. Onların dünyada hangi ilim dalında olursa olsun sahip oldukları ilim onları ne cennet saadetine ne dünya saadetine ulaştırmayacağı için bu ilim açısından onlar cahiller olarak vasıflandırılıyor. Ve bu insanlar 1. ve 2. basamakları ifade ederler. 2. basamaktaki Allah’ın seçtikleri de 3. basamağa ulaşamadıkları takdirde bu cahiller grubuna ne yazık ki dâhil oluyorlar.
1. basamaktaki insanlar olayları yaşarlar ve 2. basamakta değerlendirirler. Değerlendirmeleri doğru olsa zaten kendilerine ilim verilecek. Yanlış değerlendirenler ilimden haberdar olmayanlar, olması da söz konusu olmayanlar. 1. ve 2. basamaktaki kişilerin gerçek anlamda cahil olanları, hiçbir dînî yazı okumamış, okumak gereğini duymamış, Allah ile ilişki kumaya çalışmamış, namaz kılmayan, oruç tutmayan, dînle hiç ilişkisi olmayan insanlar, ilmin sahipleri olmayanlar, ilimsizler. Cahiller olarak başlıyoruz; 1. kademe. Cahillerin, Allahû Tealâ’nın cahil sınıfına koyduğu insanların bir de 2. kademesi var; faydasız ilmin sahipleri. Eğer dîn ilmi insanları cennet saadetine ve dünya saadetine ulaştıracak olan esaslardan yoksunsa bu esaslar bir dîn öğretisinde öğretilmiyorsa o öğretinin sahiplerini Allahû Tealâ cahiller zümresine alıyor ve bunun işaretini veriyor demin okuduğumuz Hacc Suresinin 8. âyet-i kerimesinde: “İlimleri olmadan” diyor, “hidayetçiye de sahip olmadan, aydınlatıcı bir kitabı da bulunmadan (yani kitabın aydınlatıcı olan faktörlerine sahip olmadan) Allah hakkında tartışan insanlar, ilimleri olmadan tartıştığı için onlara “ilimsizler” diyor Allahû Tealâ yani “cahiller” diyor.
Peki, bu insanlar hiç mi ilim sahibi değiller? İlim sahipleri ama faydasız ilmin sahipleri. Yani insanları cennet saadetine ve dünya saadetine ulaştıracak olan hiçbir ilme sahip olmamış bu insanlar ama hayatlarını da hep ilim öğrenmekle geçirmişler. İşte kimlerin öğrendiği ilim onları Allah’a ulaşmayı dilemeye götürmüyorsa o zaman gidecekleri yer cehennem. Ve bu insanlar ilmin sahibi olamıyorlar. Bunlar hiçbir zaman mürşidlerine ulaşmayacaklardır, hiçbir zaman ruhlarını Allah’a ulaştırıp teslim etmeyeceklerdir, hiçbir zaman fizik vücutlarını Allah’a teslim etmeyeceklerdir, hiçbir zaman nefslerini Allah’a teslim etmeyeceklerdir, irşada ulaşamayacaklardır, iradelerini de Allah’a teslim etmeyeceklerdir. Çünkü hepsi başlangıç noktasına dayalı ve insanlar Allah’a ulaşmayı dilemiyorlarsa Allah hükmünü koyuyor: “Onlar ki” diyor, “Bize ulaşmayı dilemezler. Dünya hayatından razıdırlar. Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır (âyetlerimizi bilmeyenlerdir, âyetlerimizin ilmine sahip olmayanlardır).” diyor.
İşte bu 2. grup kendilerine göre ilim sahipleri ama aslında Allah’a göre ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e göre ilim sahibi değiller çünkü ilimleri onlara ne cennet saadetini ne dünya saadetini sağlayamıyor. Onun için cahillerin 2. grubunu teşkil ediyorlar. Bunlar da 1. ve 2. basamaklarda kalanlar, 2. basamaktan öteye geçemeyenler. Allahû Tealâ Câsiye Suresinin 23. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
“Habîbim! O hevalarını kendilerine ilâh edinenleri görüyor musun? Allah onları, onların ilimleri üzere dalâlette bırakmıştır. Onların kalpleri mühürlüdür. Onların işitme hassaları mühürlüdür. Onların görme hassalarının üzerinde gışavet adlı bir perde vardır.”
Yani kulaklarında vakra, gözlerinde hicab-ı mesture olan ve dalâlete kalan insanlar, kendi ilimleri sebebiyle dalâlete kalan insanlar. Tâbiiyetlerini gerçekleştirmemiş olan, ilimleri sebebiyle dalâlette kalan insanlar; bu insanlar irşad makamını reddederler.
Öyleyse Allah’a ulaşmayı dilemeyen insanların Allah’ın âyetlerinden gâfil olduklarını söylüyor Allahû Tealâ. Aslında ne kadar ilim sahibi olurlarsa olsunlar, o insanlar Allah’a ulaşmayı dilemedikleri cihetle faydasız ilmin sahipleri. Ne cennet saadetine ne dünya saadetine ulaşmaları mümkün değil sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler.
Bunlar da aslında ilim sahipleri ama insanları cennet saadetine ve dünya saadetine ulaştıracak olan bir Allah’ın ilminin sahibi değiller. Gene sahip oldukları şey, dîn ilmi ama hiçbir kurtuluşa medar olamıyor. Allah’ın âyetlerinden gâfil olanların sahip oldukları dîn ilmi. Onlar da cahiller zümresinde.
Kendilerine ilim verilenler, 3. basamaktan başlıyor. 3. basamakta onlar, Allah’a ulaşmayı diliyorlar. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah o kişiye ilim verecektir. Kendisine bir insanın ilim verilmesi 3. basamaktan başlar; Allah’a ulaşmayı dilemesiyle başlar. Derhal Allahû Tealâ ona Rahîm esmasıyla tecelli eder, onların gözlerindeki hicab-ı mestureyi alır, o kişi irşad makamına sadece bakmaz, onu irşad makamı olarak görür. Kulaklarındaki vakrayı alır Allahû Tealâ, 6. basamakta. Onlar Allah’ın irşad makamı kanalıyla söylediklerini –söylettiklerini- işitirler, mânâsına varırlar ve Allahû Tealâ onların kalplerindeki ekinneti alır, yerine ihbat koyar ve kalpleriyle de idrak ederler.
İşte bu insanlar işitenler; bunlar davete icabet edecek olanlardır. Bunlar kendilerine ilim verilmeye başlanmış olanlardır yani kendilerine ilim verilenlerdir. Bu insanlardan bahsediyor Allahû Tealâ Hacc Suresinin 54. âyet-i kerimesinde, diyor ki:
22/HACC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtûl ilme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
“ve li ya’lemellezîne ûtûl ilme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).”
“Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler diye ve ona inansınlar diye onların kalplerine ihbat konmuştur. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.”
Kimmiş kendilerine ilim verilenler? Kalplerine, kalplerindeki ekinnet alınarak ihbat konulanlar. Adları muhbit. Kalplerine konulan ihbatın sahibi olanlar, kendilerine ilim verilenler. Bu ilim verilenlerin ilmi giderek devam ediyor. Çünkü kalp kulakları, kulaklarındaki vakra alındıktan sonra onlar artık irşad makamının söylediklerinin mânâsına varmaya başlıyorlar. Kalplerindeki ekinnet alınınca, yerine ihbat konulunca sadece mânâya varmıyorlar; idrak ediyorlar; kendilerine mâl ediyorlar ilmi. İşte bunlar kendilerine ilim verilenler.
Bundan sonra Allahû Tealâ onların kalplerine ulaşıyor, kalplerine hidayet ulaştırıyor. Bu hidayet onların kalplerinin nur kapısını Allah’a çeviriyor. Daha sonra onların göğüslerinden kalplerine nur yolunu açıyor ve onların kalplerine nurun sızmasını temin ediyor. Böylece onları huşû sahibi kılıyor. Ve daha sonra o kişilere mürşidlerini gösteriyor, onlara mürşid sevgisi veriyor, mürşide ulaşma heyecanını, sevgisini, iştiyakini veriyor, hasretini veriyor ve 14. basamakta onları mürşidine ulaştırıyor. Mürşide ulaştırdığı zaman Allah’ın verdiği 10 tane ni’met onları ilim sahibi kılmak üzere hazır hale getiriyor.
Nedir bu ni’metler? Devrin imamının ruhu başının üzerine geliyor kişinin, kalbinin mührünü açıyor Allahû Tealâ, kalbin içindeki küfür kelimesini alıyor, kalbin içine îmân kelimesini yazıyor. Böylece kişi mü’min oluyor her şeyden evvel ve başının üzerine gelen devrin imamının ruhu sebebiyle zülmanî ilim sahiplerinin ona bir kötülüğü dokunması Allahû Tealâ tarafından önleniyor. Bu kişiye ne büyü ne sihir tesir edemez artık. O kişinin bütün günahlarını Allah sevaba çeviriyor; onu kesin olarak cennet ehli kılıyor. Burası cennetin 2. kademesidir. 1. kademe Allah’a ulaşmayı dilediği zaman kişi edindi; o noktaya kadar da zaten kendilerine ilim verilenlerden bir tanesi oldu kişi çünkü bir kaç dakika içinde bütün bu işlemler tamamlandı.
Sonra kişi Allah’a ulaşmak için mürşidine ulaştı, tâbiiyetini gerçekleştirdi, bu sefer de 10 tane ni’met veriyor Allahû Tealâ. 5 tanesini söyledik. Beşincisi o kişinin günahlarının sevaba çevrilmesi. Altıncısı ruhu vücudundan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkıyor; ruh hidayete başlıyor. Fizik vücudu şeytana kul olmaktan kurtulmaya Allah’a kul olmaya başlıyor, fizik vücut hidayete başlıyor. Nefs, afetlerden kurtulmaya ve hasletlerle, hasletlerin eşdeğeri olan faziletlerle bezenmeye başlıyor. Böylece nefsin kalbinde nefs tezkiyesi denilen bir olay başlıyor. Bu olay sebebiyle kişi ilme giderek daha çok, daha çok, daha çok aşina oluyor ve burası, 14. basamağa kadar insanlar için kendilerine ilim verilenler. Ama kişi bu noktaya kadar ilim sahibi olmadı. Kendisine ilim verildiği sürece onu kendine mâl etmeye çalıştı ve ne kadar sahip olabildiyse o kadar ilmin sahibi oldu. Ama ilim sahibi olma vasfı, nefs tezkiyesi ile birlikte harekete geçen bir dizayndır.
Allahû Tealâ’nın cahiller konusundaki âyetine yani Hacc Suresinin 8. âyet-i kerimesine baktığımız zaman ilimleri olmayan insanların hidayetçiye de sahip olmadıkları ifade ediliyor. Kitaba tâbî olmadıkları da ifade ediliyor. Öyleyse hidayetçiye sahip olmayan insanlar, Allahû Tealâ tarafından cahil olarak vasıflandırılıyor. Kişinin ancak hidayetçiye sahip olduğu noktadan itibaren kendilerine ilim verilenleri aşıp ilim sahibi olanlar statüsüne girdiğini görüyoruz. Artık ilim sahibi olacak kişi. Peki, 14. basamağa kadar hiç ilim sahibi olmamış mıdır? Olmuştur ama bu onu Allahû Tealâ’nın indinde ilim sahibi olarak vasıflandırmaya yetmiyor. İlim sahibi olmanın hidayetle ilişkili olduğunu Allahû Tealâ, Hacc Suresinin 8. âyet-i kerimesinde açıklığa kavuşturmuş.
Öyleyse 14. basamakta kişi nefs tezkiyesine başlar. Nefsinin kalbinde %1, 2 derken %7 nur birikimi oluşur. Ruh, 1. gök katına ulaşır. Nefs-i Emmare kademesinde %7 nefsin kalbine nur birikimi sağlanmıştır. Sonra bir defa daha %7 nur birikimi Nefs-i Levvame; kişi nefsini kınıyor. Bir defa daha %7 nur birikimi Nefs-i Mülhime; kişi Allah’tan ilham almaya başlıyor. Artık ilim Allahû Tealâ’dan da geliyor; sadece mürşidden değil, Allah’tan da geliyor. En azından ilham seviyesinde. Sonra kişi mutmain oluyor; doyuma ulaşıyor; Allah’ın verdiklerinin kendisine yeterli olduğunu düşünüyor. Bu da ilmin daha üst boyutu; kişinin doyuma ulaşması. Daha ötede bu kişi Allah’tan razı oluyor, ilmin varlığının kesinliği. Daha sonra Allah da ondan razı oluyor, Allah da onu ilim sahibi kabul ediyor artık. Ve dikkat edin; bunlar lafız, ruh ilmi değil henüz. Kur’ân-ı Kerim’in, kitabın lafzının sahipleri bu insanlar henüz. Ve nihayet kişi nefsini tezkiye ediyor; %51 nur birikimi sağlıyor nefsinin kalbinde, ruhu 7. gök katına ulaşıyor, 7 tane âlemi geçiyor, Allah’ın Zat’ına ulaşıyor ve Allah’ın Zat’ında yok oluyor.
21. basamakta bu kişinin ruhu Allah’a ulaşır. Buraya kadar kişi Kur’ân-ı Kerim’in lafzının sahibidir. Bu kendilerine ilim verilenlerin 1. grubudur. İlim sahibi olanlar; kendilerine ilim verildikten sonra ilim sahibi olanlar 7 gruba ayrılıyor. 15. basamakla 21. basamak arasındaki grup, 1. grup. Kur’ân-ı Kerim’in lafzı konusunda ilim sahibi olanlar. Ne zaman ki ruh Allah’ın Zat’ında kaybolur; Kur’ân-ı Kerim’in ruhuna girilir. 22. basamakta fenâfillâh makamında 1. ruha, beka makamında -kendisine bir taht verildiği ortamda- Kur’ân-ı Kerim’in 2. ruhuna girilir ve zühd makamında zikrin günün yarısını aştığı noktada Kur’ân-ı Kerim’in 3. ruhuna girilir ve muhsinler makamında, fizik vücudun Allah’a teslim edildiği noktada Kur’ân-ı Kerim’in 4. ruhuna girilir.
Öyleyse ilim sahibi olanların başlangıç kademesi; 1. kademesi 15. basamakla 21. basamak arasındaki 7 basamaklık bir ruhun yükselişi ve nefsin tezkiye olma kademeleri boyunca o kişinin lafız öğrenmesidir; Kur’ân-ı Kerim’in lafzını öğrenmesidir. Velâyet makamlarının birincisinde, ikincisinde, üçüncüsünde ve dördüncüsünde; fenâ, bekâ, zühd ve muhsinler makamı da 2 teslim içerir. 22. basamakta ruh Allah’a teslim olmuştur; 25. basamakta da fizik vücut. Bu 2 teslimi de içeren dizayn, kişinin kendilerine ilim sahibi, kendileri illim sahibi kılınan ilim sahiplerinin 2. mertebesini ifade eder (2. safhasını ifade eder). Burada Kur’ân-ı Kerim’in 4 ruhuna girilmiştir.
İlim sahibi olmanın 3. ve daha üst mertebesi hikmet sahibi olmaktır. 26. ve 27. basamaklar daimî zikir basamaklarıdır. Ve burada kişiler daimî zikrin sahipleri olarak 4 tane temel vasfın sahibi olurlar.
*Daimî zikrin sahipleridir.
*Bu sebeple nefslerinin kalbinde hiç afet kalmamıştır, tamamen afetlerden temizlenmiştir; 2.
*Kalp gözleri açılmıştır, Allah’ın gösterdiklerini görürler; 3.
*Kalp kulakları açılmıştır; Allah’ın söylediklerini işitirler; 4.
Bu 4 tane temel vasıf (temel şart) onlara 3 tane sonuç şartı kazandırır:
1- Hayrın sahibi olmuşlardır; daimî zikrin sahibi oldukları için her an derecat kazanmaktadırlar yani hayır kazanmaktadırlar, hayrın sahipleridir.
2- Ehl-i tezekkürdürler; her an Allah ile konuşabilmek, O’ndan bilgi alabilmek imkânının sahibi olmuşlardır; 2.
Üçüncüsü de hüküm sahibi olmuşlardır.
Bu 7 tane şartın sahipleri hikmet sahipleridir. Burası ilim sahipleri olmanın 3. mertebesidir. Bu mertebede hikmet söz konusudur. 26. basamak da ulûl’elbab makamını ifade eder. Allahû Tealâ buradaki ilim sahiplerine ulûl’elbab mertebesinde sadece zemin kattaki sırları gösterir; ana dergâhın sırlarını gösterir. Kişi böyle bir dizaynın sahibi olmuştur.
Peki, bu noktada acaba hangi açıdan meseleye bakıyor kişi? Kendisine Allahû Tealâ kalp gözünü, kalp kulağını açtığı için zemin katı gösteriyor, o konuda bilgi veriyor. Hikmetin 3, ilim sahibi olanların, ilim sahiplerinin 3. mertebesi. Ondan sonra bu kişiye Allahû Tealâ 1. gök katından 7. gök katına kadar bütün katları gösterecektir ve kişinin ilmi; ledûn ilmi giderek artacaktır. 7. katın bütün âlemlerini gösterdikten sonra Sidretül Münteha’yı da gösterecektir. O zaman bu kişinin kalbinde, bu ihlâs makamında 7 mertebe nefsin kalbi müzeyyen olacaktır. Ve ulûl’elbab makamında ise 1 mertebe müzeyyen olacaktır. İşte böyle bir dizayn. O kişi zemin katın ana dergâhının sırlarına sahiptir, o kişi 7 tane gök katının da sırlarına sahiptir artık.
Öyleyse ilim verilenlerin, 7. gök katı da dâhil olmak üzere bütün sırlarına sahip olan birisiyle karşı karşıyayız. Burası 3. mertebe ve orada da bitmez. 28, bu kişi Tövbe-i Nasuh’a Allahû Tealâ tarafından davet edilecektir. Tövbe-i Nasuh’unu Allah’ın söylediği kelimeleri birer birer tekrar etmek suretiyle tamamlayacaktır. Ve tamamladığı bu dizayn içerisinde Allahû Tealâ onu salâh makamına ulaştıracaktır ve bu kişinin Tövbe-i Nasuh’unu gerçekleştirdiği nokta salâh makamının 1. mertebesidir. Sonra ne olacaktır? Sonra salâh makamının 2. mertebesine getirecektir Allahû Tealâ onu, ona salâh nurunu vererek ve onun mürşidine teslim olduktan sonraki günahlarını örterek. Sonra salâh makamının 3. mertebesine ulaştıracaktır; o örttüğü günahları sevaba çevirerek. Ve 4. mertebesine ulaştıracaktır; irşada ulaştıracaktır. İrşada ulaştığı zaman bu kişi artık bir noktaya gelecektir ki burası irşada ulaşma noktasıdır.
14 asır evvel bütün sahâbe ilmin bu 3. mertebesinin sonuna hepsi ulaştılar. Kendilerine ilim verilenlerden sonraki kademe ilim sahipleridir. İlim sahiplerinin 3. safhasında irşada ulaşmak söz konusu. Ve 25 ve 27… 25, 26, 26 ve 27. basamaklarda kişi daimî zikrin sahibi ve hikmet sahibi. Ama göğün 7. katına kadar görme yetkisi var. Henüz Allah’ın Zat’ına ulaşmamış, kalbi de yeterli miktarda müzeyyen olmamış. Kalbin daha 4 kademe müzeyyen olması lâzım. İhlâs makamında bu gerçekleşiyor. Kalbin bu 4 mertebe müzeyyen olması halinde o kişi huşû sahibi oluyor.
Burası ilim sahiplerinin 4. safhası. Safhalar giderek yükselmeyi ifade ediyor. Kim irşada ulaşmışsa o, ilim sahibi olmanın 4. safhasına ulaşmıştır. Ulûl’elbab makamında 1 mertebe, ihlâs makamında 7 mertebe kalbi müzeyyen olmuştur ve salâh makamında da 4 mertebe kalbi müzeyyen olan kişi ilim sahiplerinin 4. mertebesinin sahibi olur; 4. mertebesine ulaşır. Bu noktadan sonra o kişi iradesini Allah’a teslim etmek üzere hazır hale gelmiştir. Ve talebi üzerine Allahû Tealâ iradesini teslim alır. İşte bu kişi irşad etmek konusunda ehil olmuştur. Allahû Tealâ ona “irşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle hitap eder. Bu kişi Allahû Tealâ tarafından irşada memur ve mezun kılınmıştır yani irşad ehli olmuştur. İşte bu kademe münkerden nehyetme ve ma’rûfla emretme yetkisinin sahibi kılındığı, gerçek anlamda en üst seviye ilmi ihata eder. İradesi artık Allah’ın iradesine bağlandığı için kendisinden bir hatanın sadır olması söz konusu değildir. İrşad makamının sahibi kılınmıştır. İlim sahiplerinin bu 5. mertebesi kişiyi irşada memur ve mezun kılar.
Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe bu safhaların hepsini geçmişti ve hepsi irşada ulaşmışlardı. Hepsi irşad etmek yetkisinin sahibi olmuşlardı yani kendilerine tâbî olunuyordu. Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor:
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
“O sabikûn-el evvelîn var ya” diyor, “onların bir kısmı ensardandı, bir kısmı muhacirîndendi, bir de ensara ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.” buyuruyor Allahû Tealâ.
Sahâbeye, tâbiinin tâbî olduğu kesinleşiyor. İşte bu makam bihakkın takva makamıdır, bu makam Hakk’ul yakîni ifade eder. Burada ilim sahibinin sahip olması lâzım gelen son sır ona açılır, Allah’ın Zat’ı gösterilir. Burası salâh makamının 5. mertebesidir; bihakkın takvayı, Hakka tukatihi takvayı ifade eder. Kişi artık Hakk’ul yakînin sahibidir. İşte bundan sonra başka kademe var mıdır? Evet vardır. Salâh makamının 6. mertebesi her kavimdeki resûllere aittir. Elbette onlar ilim itibarıyla Hakka tukatihi takvanın sahibi olan ama resûl olmayanlardan daha üst seviye ilmin sahibi kılınmıştır Allahû Tealâ tarafından. Onların arasından bir tanesi de ya nebidir -nebîler zamanındaki nebidir- huzur namazının imamıdır veya nebîlerin bulunmadığı devrelerde o resûllerden bir tanesi Allahû Tealâ tarafından seçilip huzur namazının imamlığına tayin edilmiştir ve böyle bir dizayn söz konusu.
Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, böyle bir dizaynda ilim sahiplerinin 7 ayrı kategorisinin var olduğunu, 7 ayrı sınıfının var olduğunu, 7 ayrı derecesinin var olduğunu görüyoruz. Yükselen bir dizayn içerisinde ilim sahipleri birbirinden farklı kademeleri içeriyor. Evvelâ lafız ilminin sahipleri, sonra Kur’ân-ı Kerim’in ruhunun sahipleri 4 kademede. 5., 6.,7. ruhlara ise daha üst seviyelerde ulaşılıyor. Kur’ân’ın 7. ruhunda; 7. ruhunun 5. mertebesinde Allah’ın Zat’ına muhatap olunur.
Bundan 14 asır evvel sahâbe, söz konusu olan bütün bu ilmî kademelerin hepsine sahip oldular. Hepsi Allah’a ulaşmayı dilediler ve kendilerine ilim verilenler oldular. Hepsi kâinatın en büyük mürşidine ulaştılar ve ilim verilenlerin son noktasına vardılar; tâbî oldukları anda. Sonra hepsi ruhlarını Allah’a ulaştırdılar. Böylece Kur’ân-ı Kerim’in lafzının sahibi oldular. Sonra hepsi ruhlarından sonra fizik vücutlarını da Allah’a teslim ettiler ve fenâ, beka, muhsinler, zühd ve muhsinler makamlarında Kur’ân-ı Kerim’in ruhunun 1, 2, 3 ve 4. mertebelerine sahip oldular. Kur’ân-ı Kerim’in ruhunun ilmine sahip oldular. Sonra sahâbe nefslerini Allah’a teslim etti ve 5. ve 6. ruhlara sahip oldu. Burası 26. ve 27. basamaklar; ulûl’elbab ve ihlâs makamları kişiyi 5. ruha, 5. standartta bir yere ulaştıracaktır.
Muhtevaya baktığımız zaman bütün sahâbenin bütün bu özellikleri geçirdiğini görüyoruz. Bütün… geçirdiğini görüyoruz ve başlangıçta söylediğimiz bütün safhaların onlar tarafından birer birer yaşandığını, hepsinin bihakkın takvaya ulaştığını, irşad makamının sahibi kılındıklarını görüyoruz. Hepsi de münkerden nehyeden ve ma’rûfla emreden salâh makamının 5. mertebesine ulaşmışlardı ve ilim sahibi olanların 5. mertebesinin hepsi sahibiydiler. Onlar üzerinde olanlar, zaten resûllerle devrin imamıdır.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, sizlere doyum olmaz. Sohbet sizlerle mümkün, sizlerle hüküm ifade ediyor, sizlerle beraber olursa bir güzelliği yaşamak mümkün oluyor. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki sohbetimiz inşaallah burada tamamlanıyor.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.
Allah hepinizden razı olsun.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, bir sohbeti daha beraber tamamlamayı Allahû Tealâ bize hamdolsun ki nasip kıldı.
İmam İskender Ali M İ H R