SOHBETİN ADI: MUTLULUK
TARİH: 04.03.2002
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler,
Eûzubillȃhȋmineşşeytanirracim, bismillâhirrahmânirrahîm.
Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki bizleri bir defa daha bir mutluluk sohbetinde Allahû Tealâ bir araya getirdi. Mutluluk sohbeti. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, mutlu musunuz? Allah ile olan ilişkilerinize dikkatle bakın. Bu ilişkiler neyi anlatıyor size? Allah’ı düşündüğünüz zaman içinizde bir sevgi yumağı en güzel bir biçimde sizi etkiliyor mu? Allah’a âşık mısınız? Allah’ı seviyor musunuz?
Sevgili kardeşlerim, bu sualin cevabı: “Kendinizi mi daha çok seviyorsunuz yoksa Allah’ı mı?” şeklinde sorulmalı. Ve bu sualin cevabı Allahû Tealâ’nın standartlarında verilmeli. Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allah’ı sevmek. Ne kadar seviyorsunuz? Tabiî hepiniz, “Çok.” diyeceksiniz. Ne kadar çok? Hani çocuklar, küçücük çocuklara sorarsınız: “Sen beni seviyor musun?” “Seviyorum.” “Çok mu seviyorsun?” “Çok seviyorum.” “Ne kadar çok?” Kollarını açıyor böyle: “Bu kadar.” diyor. İşte biz de “Bu kadar.” dediğimiz zaman, kollarımızı açtığımız zaman bizim mikrofonun kordonları çıkıyor ortaya.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Allah ile birlikte olmak, Allah’ı sevmek, Allah’a âşık olmak, Allah’a hayran olmak konunun ayrı ayrı safhaları. Ne kadar Allah’ı seviyorsunuz? Ben size kesin bir şey söyleyebilirim. Bana söyleyin, ne kadar zikrediyorsunuz günde? Eğer 2,5 saat zikrediyorsanız, siz Allah’ı %10 seviyorsunuz. Eğer günün yarısı kadar seviyorsanız %50… Günün yarısı kadar zikrediyorsanız, her gün 12 saat zikrediyorsanız; o zaman Allah’ı %50 seviyorsunuz. Ne zaman daimî zikre ulaşırsanız, o zaman Allah’ı %100 seveceksiniz.
Sevgili kardeşlerim, sevgi fedakârlıktır. Öyleyse Allah’ı sevmek mutluluğun reçetesiyse, Allah’ı severek mutluluğa ulaşabilirseniz, bu konunun başka bir yolu yoksa hedef daimî zikirse o zaman sevgili kardeşlerim, Allah’ı sevmek bir mutluluktur. Allah mutluluğun merkezindedir. Biliyor musunuz? Allah’ı sevmenin bir başka ölçüsü, başka insanları sevmektir. Onları seviyor musunuz sevgili kardeşlerim? Size kötülük yapsalar da onları sevebilecek misiniz? İşte o zaman Allahû Tealâ’yı seviyor olacaksınız.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, bir mutluluk sohbeti için buradayız; gönülleriniz şad olsun diye. Bir güzelliği beraber yaşamak üzere, el ele, gönül gönüle yeni bir yolculuğa çıktık bu akşam sizlerle birlikte. Allah’a doğru, Allah içre. Öyle bir güzellik ki sadece O’nunla beraber olur. O, Allah. Bizleri yaratan, sahibimiz. Hamdolsun ki sahipsiz değiliz sevgili kardeşlerim. Biz Allah’ın azatsız kölesiyiz. Öyleyse onun yolunda her şeyimiz feda olsun. O, Allah ve biz O’nun için varız. O da bizim için var. Bu devirde bizler varız sevgili kardeşlerim. Hayatta olan bizleriz. Yeryüzünün bugünkü mirasçıları, bugünkü varisleri. Bu arada varisçi kelimesi kullanılmaz, mirasçı kelimesi kullanılır ve varis kelimesi kullanılır. Varis; mirasçı demektir.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, bir güzellikten bahsediyorum. Allah ile birlikte olmanın, O’nu hissetmenin, Allah’ı yaşamanın o müstesna buhurdanında bir bulut olmanız söz konusu. Varlıktan yokluğa geçmeniz, her şeyi yudum yudum içmeniz, Allah’a âşık olmanız, sonra O’na hayran olmanız. Bir düşünün sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, şu dünyaya bir göz atın. Asık suratlarla, abuş çehrelerle otobüsleri, sokakları öfkeli insanlar dolduruyor. Asabî, yüzlerinden nefret akan, öfke akan insanlar. Topluma verdikleri şey öfke olduğu için, nefret olduğu için toplumdan onu geri alıyorlar. Nefreti geri alıyorlar.
Sevgili kardeşlerim, Allah’ın kanunlarını hiç unutmayacaksınız.
Birinci kanun: Siz ünitelerden birisisiniz.
İkinci ünite: Allah.
Üçüncü ünite: Sizin dışınızdaki herkes.
Sizinle herkes arasında bir bileşik kaplar kanunu geçerli. Sizden, o sizin dışınızdaki bütün insanlara ne ulaşırsa size aynen geri teper. Aynı şey mutlaka geri teper. Aynı anda değil ama mutlaka geri gelir. Ne verirseniz topluma onu aynen geri alırsınız. Öyleyse size ulaşan negatif bütün faktörler, sizin çevrenize yaptığınız negatif davranışların sadece eşitliğinin size ödenmesidir. Öyleyse boşuna sızlanmayın. Onlar bana böyle, böyle, böyle haksızlık ettiler demeyin. O haksızlığın arkasında sizin başkalarına yaptığınız haksızlıklar yatar. Ve bu kanunu bilmezseniz hep huzursuz olursunuz. Hep mutsuz olursunuz. Hem de akıllı geçinmeyi düşünen, akıllı geçindiğini düşünen bir mutsuz. Şu akıllı olduklarını düşünen insanları bir düşünün sevgili kardeşlerim. Onlar derler ki: “Biz niçin çalışacakmışız? Başkaları çalışsın bizim için. Biz niçin verecekmişiz? Biz alırız. Başkaları versin. Biz niçin başkalarına güzel davranacakmışız? Başkaları bize güzel davransın. Onları mecbur ederiz. Onlar da öyle yaparlar.” Böyle düşünen asalak kafalar hep hayatlarını mutsuzlukla, huzursuzlukla geçiren ve kendilerini çok akıllı zanneden kişilerdir. Gerçekte akılları çok iyi işlemektedir. Matematik açıdan hızla çalışan bir muhteşem makinedir akılları. Ve şeytan, onları o matematik kafa yapısı içerisinde öyle bir gargaraya getirir ki onlar kendilerini insanları idare etmeye gelmiş müstesna varlıklar farz ederler. Ve bir sürü kötülüğe karışırlar. Mutlu olmak yerine her yaptıkları kötü davranışla yeni bir mutsuzluğu satın alırlar.
İşte ülkeye bir göz atın sevgili kardeşlerim. Her alanda bütün mihraklar adım adım kuruyor. Ve mutsuzluk kol geziyor ülke sathında. Arkasında ahlâk fıkdanı var. Arkasında Allah’tan kaçış, Allah’ı ikinci plana almak; bu akıllılık zannediliyor. Oysaki bilmiyorlar ki insanların bilmediği ilmin sahibi Allah’tır. Kim kendisine bağlanırsa ona öğretir mutluluk sanatını. Ve o insanlar hayatları boyunca mutsuzluk şarkıları söyleyeceklerdir. Hayatları boyunca hep başkalarını size çekiştireceklerdir. “A” onlara şöyle bir kötülük yapmış. “B” onlara şöyle bir kötülük yapmış. “C” onlara şöyle sıkıntılı lâflar etmiş. Onu bir köşeye sıkıştırmış, fırçalamış. Öfkesini ondan almış. Hayatları boyunca insanları hep şikâyet ederler bunlar. Ve hiçbir zaman Allah’ın kanununun farkına bile varmazlar. Her başlarına gelen olayın aslında kendilerinin topluma daha evvel ulaştırdıkları başka bir davranışa bağımlı olduğunu, onun karşılığının kendilerine toplum tarafından geriye iade edildiğini hiç fark edemezler. Ömür boyuca tam tersine bir davranış biçimleri dizisi içindedirler. Toplumdan negatif tepkiler aldıkça kendi negatif davranışlarını hiçe sayarlar. O kendilerine olan negatif davranışlarının intikamını almaya çalışırlar. Bu, toplumdan negatif şeylerin yine kendilerine ulaşmasını sağlarlar. Ve böylece hayatları boyunca havanda su döverler. Mutluluk şarkıları yerine aslında söyledikleri şey cenaze marşıdır sadece. Ölmüşlerdir. Bu dünyada yaşamıyorlar.
Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, böyle bir dizaynda Allah ile olan ilişkilerinizde O’na âşık olmaya, O’nu sevmeye çalışın. Anlarsınız. O’nu sevdiğiniz zaman insanları seveceksiniz. Etrafınızdaki insanlara dikkatle bakın sevgili kardeşlerim, o insanların yüzleri size ne söylüyor? Sizi sevdiklerini mi görüyorsunuz? Öyleyse siz onları seviyorsunuz. Onları seviyorsunuz ki onlar, sizi seviyor. Eğer siz onlardan nefret etseydiniz onlar da sizden nefret edecekti. Allah’ın kanunları siz onu kabul etseniz de etmeseniz de otomatik olarak çalışırlar. Sizin kabulünüze muhtaç değillerdir. Ama siz Allah’ın kanunlarını bilmeye muhtaçsınız. Eğer öğrenemezseniz, hayatınız boyunca sadece mutsuzluk şarkıları söylersiniz. Sadece huzursuz, sıkıntılı, herkese dert olan bir dert insan olursunuz. Bunun arkasında sakın başkalarını aramayın. Başkaları yok sevgili kardeşlerim, siz varsınız. Sizin mutsuzluğunuzun mimarı sizden bir başkası değildir.
Öyleyse şimdi durun bakalım! Şu noktada aranızdaki en mutsuz olanlara hitap ediyorum. Hani şu dünyada benden daha mutsuz bir insan var mı diye düşünen kim varsa aranızda, işte o! Sen! Sana hitap ediyorum. Aslında sen çevrenin seni mutsuz ettiğini zannediyorsun. Ama hayır, sen kendi kendini mutsuz ediyorsun. Şimdiye kadar bütün mutsuzluklarının arkasında, hiçbirinde başkaları yok. Hepsinde sen varsın. Sen topluma ne verirsen toplumdan onu aynen geri alırsın. Öyleyse bu bir işaret değil mi, mutluluk işareti değil mi? Eğer sen topluma mutsuzluk tohumları ekiyorsan, insanları aşağılıyorsan, insanlara kötü davranıyorsan o zaman insanlar da sana kötü davranırlar. Ve seni mutsuz ederler davranışlarıyla.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, hâl böyleyse başkalarına mutsuzluk verecek davranışlar yerine, ne kaybedersiniz onları mutlu edecek bir şeyler söylemekle, o tarz bir davranış göstermekle? Onlara bütün güzel şeyleri ulaştırabilirsiniz. Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, ne kadar mutsuz olursanız olun, unutmayın, hayatınızın herhangi bir anından itibaren o mutluluk şarkılarını siz de söyleyebilirsiniz. Hayatınızın her safhasında buna ehilsiniz. Kim olursanız olun, nasıl bir hayat yaşarsanız yaşayın, hayatınızı bir cehennemden bir gül bahçesine döndürebilirsiniz.
Sevgili kardeşlerim, bugün insanların %90’ından fazlası mutsuz dünya üzerinde. Bu mutsuzluğun arkasında hep başkalarını zanneden, onların sebebiyle mutsuz olduklarını zanneden bir insan türü vücuda gelmiş. İblis hepsini avucunun içine almış ve onlara hep aynı şarkıları söyletiyor. “Falanca bana böyle, böyle davrandı. Bana böyle hakaret etti. Ama ben de ona ağzının payını verdim. Falancayı bir payladım ki; nasıl payladım orada olmanı isterdim.” Sevgili kardeşlerim, eğer nefsinizin bu intikam alışını bir mutluluk vasıtası zannediyorsanız çok yanılırsınız. Bu sadece sizin mutsuzluğunuzun dışa vuran bir göstergesidir. Hayatınız kavgayla mı geçiyor? Sakın o palavraya inanmayın; lâ rahâte fîd dunya diye bir şeyi Peygamber Efendimiz (S.A.V) söylememiştir.
İşte öyle söylerler. Peygamber Efendimiz (S.A.V) demiş ki: “lâ rahâte fîd dunya: Dünyada rahat yoktur.” Öyle mi? Neden o devre asr-ı saadet diyoruz? Neden o devre saadet devri diyoruz? Biz mi diyoruz? Asırlardan beri bu söylenmiş: Asr-ı saadet, saadet devri. Bundan 14 asır evvel başta Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere bütün sahâbe asr-ı saadeti yaşadılar. Bu devirde de yaşanacak. Gelecek günler bizi oraya doğru götürüyor. Öğrenecek sevgili kardeşlerim insanlar, sevmeyi öğrenecekler gelecek günlerde. Hidayet çağına girdik. Bu hidayet çağında insanlar sevmeyi öğrenecekler. Başka insanları sevecekler. Ve bu sevgi onları daha güzele, daha güzele, daha güzele ulaştıracak. Çünkü sevdikçe sevilecekler. Daha çok sevildikçe daha çok sevecekler.
İşte 14 asır evvel sahâbe birbirlerini tarihteki belki en büyük ölçüde seven insanlar olmuşlar. Herkes başkalarını kendisinden üstün görmüş. Başkaları için yaşamışlar. Düşünün sevgili kardeşlerim, Medine’de yapılan hiç bir ev bütün sahâbenin alın terini taşımamış olsun. Böyle bir ev yok. Hepsi sahâbenin yardımlaşmasıyla vücuda gelmiş. Hepsi başkalarının işini kendi işlerinden daha önemli tutmuşlar. Ne kadar fedakâr olduklarını anlatmak için hani bir kıssa anlatırız o devirden Hz. Ömer’le alâkalı.
Savaştan sonra şehit olmak üzere olanların arasında Hz. Ömer elindeki su kabıyla dolaşıyor, matarayla. Ve birisi: “Ya Ömer, su!” diyor. Hz. Ömer hemen koşuyor. Suyu teslim etmek üzereyken bir ikincisi: “Ya Ömer, su!” demiş. O birinci sahâbe diyor ki: “Suyu ona götür.” diyor. “Onun benden daha fazla ihtiyacı var, ya Ömer!” diyor. Hz. Ömer koşarak ikinciye gidiyor, suyu uzatıyor. Tam o sırada bir üçüncü sahâbe: “Ya Ömer, su!” demiş. İkinci sahâbe de aynı şeyi söylemiş: “Ya Ömer! Suyu ona ver. Onun benden daha fazla ihtiyacı var.” Hz. Ömer üçüncüye ulaştığı zaman üçüncü şehit olmuş. Suyu içemeden şehit olmuş. Bir yudum bile alamadan şehit olmuş. Hz. Ömer hemen ikinciye koşmuş, o da şehit olmuş. Üçüncüye yani birinciye, ilk isteyene koşmuş. Üçüncüye koşmuş dediğim, o birinciye koşmuş, ilk isteyene. O da şehit olmuş. Bu size ne anlatıyor sevgili kardeşlerim? Bir insan ölürken en çok ihtiyaç duyduğu şey sudur. Dünyadaki bütün servetlerden daha üstündür o anda su talebi. Ama bunu başkalarına vermek üzere reddedebiliyor sahâbe. Onun ihtiyacının kendi ihtiyacından daha önemli olduğunun bilincinde. Onu kendisinden daha fazla seviyor. Uğrunda her fedakârlığı yapacak.
Her sabah, sabah namazından çıkan sahâbe uyumazdı. Karşılaşanlar evvelâ selâmlaşırlardı: “Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi. Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.” Cevap eğer, berekȃtuhu söylenmemişse mutlaka birisi de ilâve edilmek suretiyle verilirdi; madde bir. İkincisi, bu selâmlaşma merasimi biter bitmez sahâbeden birisi mutlaka Vel Asr Suresini okurdu. Bu onlar için bir kamçıydı. Vel Asr Suresi bütünü anlatan bir muhteşem dizayndı; 28 basamağın hepsini kapsayan bir muhteşem sure.
103/ASR-1: Vel asri.
Asra yemin olsun.
103/ASR-2: İnnel insâne le fî husr(husrin).
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.
103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabrı.
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.
“vel asr(asri): Asra yemin olsun.”
“innel insâne le fî husr(husrin): İnsanlar muhakkak ki hüsrandadırlar (gidecekleri yer cehennemdir).”
“illâllezîne âmenû: Ama amenû olanlar hariç (Allah’a ulaşmayı dileyenler hariç; onlar cehenneme girmezler. Onlar hüsranda değillerdir).”
“ve amilûs sâlihâti: Ve nefs tezkiyesi yapmaya başlayanlar hariç.”
Birincisi 7. basamağı, ikincisi 14. basamağı işaret ediyor.
“ve tevâsav bil hakkı.” 21. basamağı ifade ediyor, işaret ediyor.
“ve tevâsav bil hakkı: Hakk’ı tavsiye edenler (Hakk’a ulaşıp da, ruhlarını Hakk’a ulaştırıp da bu macerayı yaşamış, bu güzelliği tatmış olan kişi, ruhunu Allah’a ulaştırmış olan kişi, Allah’ın evliyası olmuş olan kişi).”
Başkalarına da tavsiye ediyor Allah’ın evliyası olmayı; asıl ifadesiyle Allah’a ulaşmayı dilemeyi.
“ve tevâsav bis sabrı.” 28. basamakta iradesini de Allah’a teslim eden kişi; sabrın gerçek anlamda sahibi. Çünkü sabırsızlığı doğuran en büyük faktör; iradî yapısı artık Allah’ın iradesine bağlanmış.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, Allah ile olan ilişkileriniz her saniyesiyle Allah’a bir anlamda bağlıdır. Allah’ın merkez teşkil ettiği bir hayat yaşarsınız. Hayatınızda Allah hep vardır. O’nu ne kadar severseniz, başka insanları da o kadar seversiniz. O’nu en çok sevenler hayatlarını başkalarına adayanlardır. Onlar hayatlarını başkalarına adadıkları için dünyadaki en mutlu insanlardır.
Sevgili kardeşlerim, Hz. Ömer her gece yatmadan evvel mutlaka sorardı kendi kendisine: “Ben bugün Allah için ne yaptım?” İşte arkasında muhteşem bir mutluluk reçetesi var. “Başka insanlara mutluluk vermek için ne yaptım?” demek bu. “Başka insanlara mutluluk vermek için ben bu akşam ne yaptım?” diyor Hz. Ömer. Ne demek bu? Bir insanın bir derdine deva olmuş, bir problemine çözüm getirmiş. Kişinin herhangi bir konuda yardıma ihtiyacı var. Hz. Ömer onu sağlıyor. Bütün sahâbe Hz. Ömer gibiydi. Herkes birbirine yardım için vardı sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler. Herkes başkaları için yaşıyordu. Ama kendi dışındaki ne kadar insan varsa onlar da o kişi için yaşıyorlardı. 10 kişiden birincisi diğer 9 kişi için yaşıyor. İkincisi, dışında kalan 9 kişi için yaşıyor. Üçüncüsü yine dışında kalan 9 kişi için yaşıyor. Herbiri kendi dışında olan 9 kişi için yaşıyor. Ve böylece herbiri 9 kişi için yaşanıyor. Herbiri dışındaki 9 kişinin yardım merkezi.
Sevgili kardeşlerim, aradaki ilişkiyi anlatabiliyor muyum acaba? 1 numaralı sahâbe, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 numaralı ve 10 numaralı, 9 ve 10 numaralı; 9 sahâbe için yaşıyor. 1 numaralı sahâbe, geri kalan 2’den başlayın 10’a kadar gidin. Diğer 9 kişi için yaşıyor. 2 numaralı kişi de 1 numara için 3 numara için ve 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 numara için yaşıyor. Öyleyse 2 numaralı kişi... Sadece 1’i alalım şimdi ele. 1 numaralı kişi için de yaşıyor. 3 numaralı kişi; 1, 2, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 kişi için yaşıyor. 3 numaralı kişi de 1 numaralı kişi için yaşıyor. Sadece 1 numaralı kişiden hareket ediyoruz neticeye varmaya. 4 numaralı kişi de 1, 2, 3, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 1 numaralı kişi için o da yaşıyor. 5 numaralı kişi gene 1 numaralı kişi için yaşıyor. 6 numaralı kişi, 7 numaralı kişi, 8 numaralı kişi, 9 numaralı kişi, 10 numaralı kişi hepsi 1 numaralı kişi için yaşıyor. Aynı zamanda 1 numaralı, 2 numaralı kişinin dışında kalan 1 ve diğer kişiler, 9 kişi 2 numara için de yaşıyor. Diğer 9 kişi, 3 numaralı kişi için de yaşıyor. Diğer 9 kişi, 4 numaralı kişi için de yaşıyor.
Sevgili kardeşlerim, karşılıklı ilişkiyi anlatabiliyor muyum? Herkes başkası için yaşadığı için bütün başkaları da o kişi için yaşıyor. Herkes için yaşıyor. Herbiri için yaşıyor. Ve 1 numaralı kişi için, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10. kişiye kadar geri kalan 9 kişi kendisinden daha kıymetli. 2 numaralı kişi de (kişi için de) öyle. Ne oldu? 1 numaralı kişi 2 numaralı kişiye göre kendisinden daha kıymetli oldu. Hâlbuki biraz evvel neydi olay? 1 numaralı kişi için 2 numaralı kişi de dâhil olmak üzere 2’den 10’a kadar herkes, 1 numaralı kişiye göre kendisinden daha kıymetliydi. Ama 2 numaralı kişi açısından meseleye bakarsak, 1 numaralı kişi 2 numaralı kişiden daha kıymetli. 3 numaralı kişi açısından bakarsak -bir tek kişiden bahsediyoruz, 1 numara- 1 numaralı kişi 3 numaralı kişiden de daha kıymetli, 3 numaralı kişinin açısından. 4 numara açısından da durum aynı. 5 numara açısından da durum aynı. 6, 7, 8, 9, 10 numaralı kişilerin hepsi için 1 numaralı kişi kendilerinden daha sevgili. Herbiri için bunu düşünün. Herbiri başkaları için daha kıymetli. Ama o kişinin kendi enfüsî dünyasında (iç dünyasında) başkaları kendilerinden daha, kendisinden daha sevgili. O zaman sevgili kardeşlerim, böyle bir dayanışmayı düşünebiliyor musunuz? Allah sevgisi bunu sağlıyor. Böyle bir toplum oluşmuş. İşte Allahû Tealâ onlardan bahsediyor. Onlar, Allah’a hayran olanlar. Onlar, hakka tukâtihî takvanın sahipleri. Onlar birliğin, güzelliğin sahipleri.
Sevgili kardeşlerim, ne zaman bir toplum olarak aranızda bu muhteşem dayanışmayı gerçekleştirebilirseniz ki bir gün gerçekleştireceksiniz, o günlere doğru gidiyoruz, o zaman en kuvvetli siz olacaksınız. Çünkü bunun mânâsı; Allah’a tevekkül etmeniz, sizin dışınızdaki herkesi kendinizden fazla sevmeniz. Bunun mânâsı; Allah’ı çok sevmenizdir. Allah’a karşı olan sevginiz, diğer insanlara karşı olan sevginiz aynı sonucu oluşturur. Ne kadar çok Allah’ı severseniz, başka insanları o kadar çok seversiniz. Sevgili kardeşlerim, zikriniz günün yarısını aştıktan sonra sizden başka herkes sizden öne geçer. Allah başta olmak üzere başkaları sizden daha değerli olur. İradenizi Allah’a teslim ettiğiniz zaman bu bir kün halini alır. Herkesle bütünleşirsiniz, hep onları mutlu edecek istikametlerde. Hiç üzülmeyin. Davranışlarınız yanlış değerlendirilebilir; ama sonunda yanlış değerlendiren mutlaka doğruyu anlayacaktır. O zaman bir güzelliği yaşamış olduğunu fark edecektir.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, dikkat edin! Mutluluğun anahtarı almak değildir; vermektir. Mutluluğun anahtarı başkalarından bir şeyler talep etmek değildir. Talep olmaksızın başkalarına bir şeyler iletmektir. Bu iletmenin kanununa dikkatle bakın. Şu anda siz neye sahipseniz sizin mutlu olmanız için şu anda sahip olduğunuz şey, şeyler mutlak olarak yeterlidir. Allahû Tealâ’ya: “Ya Rabbi, bana hazineler ver. Ben başkalarına bunları dağıtayım.” diye yalvarmanız güzel bir şey. Onu Allahû Tealâ verecek, siz onu dağıtacaksınız. Tamam ama o noktaya ulaşmadan evvel de siz, sizdekilerle etrafınızdaki pek çok insana mutluluk verebilirsiniz. Zamanınız var, enerjiniz var, aklınız var; neyiniz varsa kendiniz için değil, başkaları için kullanmaya başladığınız andan itibaren siz Allah İndi’nde kıymetli bir insan olursunuz sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, başkaları için yaşayan bir muhteşem insan olursunuz. Ve üzülemezsiniz. Üzülecek vakit bulamazsınız. Kendinizi ne kadar başkalarına adarsanız o kadar üzülecek vakit bulamazsınız kendiniz için. Başkaları için olan üzüntünüzü ise Allahû Tealâ derhâl üzerinizden, omuzlarınızdan alır. Allah için ve başkaları için yaşarsınız.
İşte mutluluk, başkaları için olmak. Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, başka günleri bırakın. Bugün bu akşama ulaşmadan evvel, bugün başkaları için ne yaptınız? Bir sorun bakalım kendi kendinize. Eğer cevabınız hiçse o zaman hiçsiniz. O zaman mutsuz olmayı hak etmişsiniz. Ama aslında Allahû Tealâ size formülü veriyor: “men dakka dukka.” diyor. “Çalma kapını, çalarlar kapını.” oluyor mânâsı. Yani: “Başkalarına fenalık etme. Aynı fenalığı mutlaka sana çevren ulaştırır.” demek mânâsı. Öyleyse insanları rahatsız edecek değil, insanları mutlu edecek davranışlarla onlara ulaşın. Ne kaybedersiniz sevgili kardeşlerim, insanlara bir kaç güzel söz söyleseniz? Bu sözünüzden alınganlık değil, sadece mutluluk duyabilseler, sizden onlara bir fenalığın gelmeyeceğinden emin olsalar, sizleri sevseler. Eğer seviliyorsanız, bilin ki seviyorsunuz. Eğer seviyorsanız, bilin ki seviliyorsunuz. Allah’ın kanunu bu standartlarda geçerlidir. Başkalarını mutlu etmek için yaşayan herkes, hangi ölçüde kendisini buna verebilirse o ölçüde, o yüzdede mutluluğu yaşar. Limit %100’e kadar vardır. Öyleyse her alanda Allah’ın emrini açık bir şekilde kendinize hedef ittihaz edin. Allah’ın emri mutlu olmanız. Unutmayın, Allah bizi neden yarattı sualinin cevabı, Allah’ın katında, sizi mutlu kılmak için yarattı şeklinde bir cevaptır.
Neden Allahû Tealâ, Allah’a kul olmanızı istiyor? Neden Allahû Tealâ ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim etmenizi istiyor, hiç düşündünüz mü? Bunları yaptıkça mutluluğunuz adım adım artacak. Daimî zikre ulaştığınız zaman, Allah’ı 100 üzerinden 100 ile seveceksiniz. Bunun mânâsı, başka insanları da seveceksiniz.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, hiç kimse düşmanınız olamayacak. Onlar mı? Onlar size düşman olabilir. Yanlış yapacaklardır. Size kötülük etmek isteyeceklerdir. Belki sizi öldürmek isteyeceklerdir. Ama onlara kızamazsınız. Onlardan nefret edemezsiniz. Onları da seveceğiniz bir gün gelecek. Sizi öldürmek istediklerini bile bile seveceğiniz insanlar olacak. O insanlar sizden -genel anlamda- negatif cevap hiç alamayacaklar. Sadece siz onların sizi değil, başka insanları mutsuz etmeleri konusunda onları muaheze edebilirsiniz. Başka insanların mutluluğu sizi 1. derecede alâkadar ettiği için, eğer insanlar yanlış kültürleri sebebiyle Kur’ân öğretisi diye öğrendikleri yanlış ilimle, faydasız ilimle başka insanların mahfına sebep oluyorlarsa, gözünüzün önünde bunu gerçekleştiriyorlarsa fütursuzca, bundan adeta zevk alıyorlarsa onların muhatabı siz olmasanız dahi, Allah’ın görevi itibarıyla onlar muahezeye muhatap olurlar. Siz aslında onların şahıslarına, kişiliklerine değil; başka insanları cehenneme sürüklemelerine üzülürsünüz.
Sevgili kardeşlerim, eğer biliyorsanız insanların kitle halinde mutlu olmalarının da mümkün olduğunu, mutsuz olmalarının da mümkün olduğunu ve gözünüzün önünde birtakım insanlar başka insanların mahfına çalışıyorlarsa o zaman üzülürsünüz. Onlara belki hoşlanmayacağı laflar edebilirsiniz. Onlar, onu başkalarına eza verdikleri için, milyonlarca insanı cehenneme sürükleyecekleri için, sürüklemekte oldukları için hak etmişlerdir. Ve belki öyle konuştuğunuz zaman sizin onlara kızdığınızı, öfkelendiğinizi, düşman olduğunuzu zannederler. Oysaki siz hiçbir zaman hiç kimseyle kendiniz için konuşmazsınız. Sadece bir hedefiniz vardır; insanların mutlu oluşu.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, mutluluğunuz insanları sevmenize bağlı. İnsanları ne kadar severseniz, Allah’ı da o kadar seviyorsunuz demektir. Allah’ı ne kadar severseniz, insanları da o kadar seviyorsunuz demektir. Yani insanlara olan davranış biçiminiz Allah’a olan sevginizin aynasıdır; 1. ayna. Etrafınızdaki insanlar da sizin için bir aynadır. Onlar size nasıl davranıyorlar; ona dikkatle bakın. Onlar sizi seviyorlar mı? Sizden nefret mi ediyorlar? Her ikisi de sizin onlar karşısında ne olduğunuzu, onlara nasıl davrandığınızı ifade eder. Allahû Tealâ size ne istediğini bilen bir vasıf kazandıracaktır adım adım. İstediğiniz şey başka insanların, bütün insanların mutluluğu olacaktır. O zaman sizi üzebilen şey; insanların gözünüzün önünde kitle halinde cehenneme doğru yolculuk yapmaları olacaktır. Kurtuluşu bileceksiniz. Kurtuluşun nasıl olması lâzım geldiğini bileceksiniz. Ve bu kurtuluştan insanların ne kadar uzak olduklarını, ne yapsanız onlara tesir edemediğinizi görmenin hüznünü yaşayacaksınız. Onlar için hüzünleneceksiniz. Onları kurtaramamanın; kurtuluşlarını bildiğiniz halde, kurtuluşları son derece kolay olduğu halde onları kurtaramamanın hüznünü yaşayacaksınız.
Sevgili kardeşlerim, şu insanlar, şu milyonlarca insan sadece Allah’a ulaşmayı dileseler, ah bir dileseler! Bir tek dilekle hepsinin cennete gitmesi mümkün ama bilmiyorlar. Ve iblis onları öyle bir kandırmış ki; kurtuluşlarını kendi iradeleriyle kendileri engelliyor. İblis insanları zorla cehenneme götürmüyor. Onlara teklifte bulunuyor sadece. Onlar da onun teklifini kabul ediyorlar ve doğru cehenneme gidiyorlar.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, böyle bir dizaynda Allah’ın kanunları, güzellikleri kişisel iradeye bağlı oldukları için her biri, onları seçmeyen insanlar tarafından insanların sadece kendilerini mutsuz etmeleri olayı vuku bulur. Ve bu dünyada mutsuz oldukları gibi gidecekleri yer cehennem olur. İşte Allah’ın mutluluk dizaynı son derece açık, kesin, net. Ne diyor? “Bana ulaşmayı dileyin. Sizi 3. kat cennetime çıkartayım ve Benim evliyam yapayım.” diyor Allahû Tealâ. “Benim evliyam kılayım. Evliyamdan birisi olun.” diyor. “Siz yapmayacaksınız,” diyor, “Ben yapacağım. Sizden istediğim şey; sadece bir dilek. Bana ulaşmayı dileyeceksiniz. Bu kadar.” diyor.
Sevgili kardeşlerim, Allah bunu söylüyor. Ve bu dünyada 7 milyar insan yaşıyor; 7 milyardan fazla. Ve bu 7 milyardan fazla insanın %90’ından fazlası yani 7 kere 9; 63. 630 milyonu, %90’ından fazlası Allah’a ulaşmayı dilemiyor ve cehenneme gidecekler. Görüyorsunuz; insanlar gözünüzün önünde aldıkları yanlış dîn eğitiminin standartları içinde cehenneme gidiyorlar. Ne kadar basit bir kurtuluşun var olduğundan hiçbirisi haberdar edilmemiş; iblisin o kurnaz gizlemesi sebebiyle. Dîn adamları hakikati bilmiyorlar. İnsanlar kitle halinde cehenneme doğru gidiyorlar. Ve siz hakikati bildiğiniz halde onları kurtaramıyorsunuz. O zaman hüzünlenmez misiniz sevgili kardeşlerim? Ülkenin ekonomisi gibi. Ülkenin ekonomisi, ekonomi bilmeyen insanlar elinde mahfa doğru gidiyor. Ülke ekonomisi intihar ediyor. Ve yıllardan beri her gün biraz daha kötüye doğru gittiğimizi söylüyoruz. Yanlış formüllerle, yanlış tedavilerle her şeyi berbat ediyor insanlar gözümüzün önünde. Sonucu görüyoruz ve ikazlarımız bir noktaya varamıyor. Bize de sadece konunun hüznü kalıyor. Hani ne diyor Orhan Veli? “Bir yer var biliyorum.” diyor. “Her şeyi söylemek mümkün. Pek fazla yaklaşmışım görüyorum. Anlatamıyorum.” diyor.
Biz de insanların mutluluğu açısından da ekonomi açısından da ulaşılmakta olan sonucu görüyoruz, korkunç sonuçlar. Ama insanlara onların anlamak istemedikleri bir şeyi anlatamazsınız. Şeytan hep karşınızda olacak. Siz Allah’ın dostuysanız, iblis hep karşınızda olacak. Ve kurtuluşu bildiğiniz halde, kurtuluşu gördüğünüz halde, onlara gösterdiğiniz halde tercih etmeyecekler. Ve gözünüzün önünde adım adım %90’dan fazla insan cehenneme girecek. Ve ikaz etmeniz, onları uyarmanız Allah’ın hedeflerine onları yaklaştıramayacak. Ve kurtuluşları olmayan bir son, onlar tarafından ulaşılacak bir son olacak.
Sevgili kardeşlerim, unutmayın, sizler onlardan değilsiniz. Sizler bunları artık anlayanlarsınız. Allah’a ulaşmayı dileyenlersiniz. Allahû Tealâ’nın kanunu kesin. Mutlaka Allah’ın cennetine ulaşacaksınız. Ama eğer düşünürseniz siz de hüzünlenirsiniz ki; onlar bu hedefe ulaşamayacaklar. Kendilerine yazık edecekler; ama siz de onlara bu güzelliği yaşatamayacaksınız. Ne yazık ki başkaları ile bir bütün oluşturduğunuz zaman başka insanlara müdahale etme hakkınız yok. Sadece doğruları söylemek yetkisinin sahibisiniz. Sadece doğruları öğrenip tatbik edebilenler kurtulabilirler.
Sevgili kardeşlerim, öyleyse mutluluk denilen müesseseye dikkatle bakın! Saadet bütün insanlar için var. Ama iblis, saadeti insanların elinden almayı çok iyi başarıyor. Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, sözlerimi ait olduğu yere oturtsanız sadece bir tek dilekle; Allah’a ulaşmayı dilemekle bir insanın mutlaka Allah’ın cennetine gireceğini net olarak göreceksiniz. Ve insanların %90’ından fazlasının buna rağmen bunu yapmadığını göreceksiniz. Ve kurtuluşları mümkünken çok kolay bir standart içinde kurtulma hedefini seçmediklerini göreceksiniz. Gözünüzün önünde insanlar cehenneme doğru bir yolculuk yapacaklar. Ve siz onları kurtuluşlarını bildiğiniz halde, kurtuluşun ne olduğunu, onları ikna etmeye çalıştığınız halde ikna edemeyeceksiniz. Ve onlar cehenneme gidecekler. Kendilerine yazık edecekler. Bunun hüznünü siz yaşayacaksınız. Hakikatleri bilmenin ama kabul etmedikleri için kendilerini mahvetmelerinin önüne geçemeyeceksiniz.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allah’ın bütün güzellikleri sizler için. Çünkü siz hakikatleri öğrenenlersiniz, yaşayanlarsınız. Başkalarına da gelecek günlerde yaşatacak olanlarsınız. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Allah hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırsın sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım.
Allah razı olsun. Hepinize sonsuz mutluluk dilerimizle.
İmam İskender Ali M İ H R