}
Ruh Nedir? 09.04.2002
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 103820

SOHBETİN ADI: RUH NEDİR?
TARİHİ: 09.04.2002

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Can dostlarım, gönül dostlarım! İşte bir defa daha gene beraberiz. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bu beraberliği Yüce Rabbimiz bizlere nasip etti. Öyleyse mutlaka Allah ile olan ilişkilerimizde Allah’ın bütün güzellikleri sizinle olsun diye dua ederiz.

Bu akşamki konumuz: Ruh nedir? Biliyorsunuz ki biz insanlar fizik vücut, ruh ve nefs olmak üzere 3 ayrı vücudun sahibiyiz. Her ne kadar bir takım insanlar ruh ve nefsi aynı şey zannederlerse de bunun büyük bir hata olduğunu defaatle buradan sizlere anlattık.

Ruh, Allah’tan bize emanet olarak verilmiş olan, tekrar Allah’a bu dünya hayatını yaşarken mutlaka göndermek, döndürmek mecburiyetinde olduğumuz bir varlıktır. Ruhumuzu mutlaka şu dünya hayatını yaşarken Allah’a iade etmek, göndermek mecburiyetindeyiz sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Ruhun sahibi Allah’tır. Hepinizin ruhu Allah’tan gelen ve size verilen bir emanettir.

Bu emaneti onun sahibine teslim etmekle 12 defa mükellef kılınırız. Ruh Allah’tan gelmiştir. İnsandaki bir emanettir. Mutlaka Allah’a dönecektir. Eğer siz ruhunuzu şu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştırmazsanız ölümünüzden sonra ruhunuzu Allah Kendisine Azrail (A.S) veya onun yardımcı melekleriyle mutlaka geri döndürtür.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Böyle bir dizaynda bir ruhunuz var; Allah’tan gelen, Allah'a tekrar geri dönecek. Nefsiniz mi? O Allah’tan gelmemiştir. Sizde bir emanet de değildir. Sizinle beraber olsun diye Allahû Tealâ tarafından yaratılmış olan ikinci vücudunuzdur ve geceleri ‘rüya’ adı verilen olayları, o ikinci vücudunuzla yaşarsınız. Ne Allah’tan gelmiştir ne de Allah’a geri dönmesi söz konusudur.

Öyleyse nefs ne yapar biz öldükten sonra? Her zaman gittiği, hayattayken de bizden her gece ayrılır uyuduğumuz zaman, bayıldığımız zaman ayrılır, öldüğümüz zaman da ayrılacak. Hayattayken bizden ayrılan nefsimiz nereye gider? Geceleri uyuduğumuz zaman dilediği her yere gider. Bütün âlemlere gitmek yetkisinin sahibidir. Ama yıldızların bulunduğu kademelerde, yani emr âlemine yükselmek imkânının sahibi değildir. Zülmanî âleme gidebilir. Berzah âlemine zaten gider. Berzah âlemi onun gerçek âlemidir. Orada fizik standartlarda yaşar.

Öyleyse söz konusu olan ruh. Ruh, bilelim ki tekâmülün son mertebesine göre yaratılmıştır. Tekâmülün zirvesinde yaratılmıştır. Yani ruhun kalbine baktığınız zaman orada 19 tane haslet göreceksiniz. Tekâmül etmiş bir varlığın bütün statüsü orada mevcuttur. Orada yalnız güzellikler vardır. Allah’ın bütün emirlerine mutlak itaat eden, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen hasletler ruhunuzun kalbini doldurur.

Nefsinizin kalbinde bulunan öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, düşmanlık gibi afetlerin karşılığı olan, onların tam karşıtları, ruhunuzun muhtevası içindedir. Bunlar hasletlerdir. Ruhunuzun içerisi sadece hasletlerle doludur. Hiçbir zaman değişmezler onlar. Hasletler, siz yaşadığınız sürece de aynı kalırlar, ondan sonra da aynı kalmakta devam ederler.

Yani ruhunuz sadece güzelliklerden oluşur. Hiçbir zaman değişmesi mümkün değildir. Güzelden çirkine dönüşmesi mümkün değildir. Nefsin ulaşması lâzımgelen hedefi işaret eder. Nefsin örneğidir. Nefsin hedef ittihaz etmesi lâzımgelen muhteşem bir varlıktır ruhunuz.  

Ruhunuzdaki hasletler Allah’ın bütün emirlerine mutlak itaat eden, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellik taşırlar. Allah’ın bütün emirlerine itaat eden, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellikten bahsediyoruz. Ruhunuz bu sebeple hep mutlu bir hayatı yaşar. Çünkü kendisi sadece güzellikleri işlemek için aklınıza devamlı müracaatlar eder.

Peki ruhunuzu üzen olaylar olur mu? Elbette olur. Nefsinizin yaptığı her hata ruhunuzu üzer. Neden? Çünkü ruhunuz Allah’tan gelmiştir ve Allah’a geri dönmenin özlemini çekmektedir. Mutlaka geri dönecektir. Ama Allah’ın emrine paralel olarak ruhunuz, siz bu dünya hayatını yaşarken Allah’a dönmeyi murat eder, arzu eder. Temennisi ve varmak istediği hedef odur. Ve Allahû Tealâ’nın da 12 defa üzerine farz kıldığı bir vakıadır bu.

Ama ne var ki bunu kendi başına yapamaz. Yapabilmesi, başka bir varlığın Allah’ın emrine itaat etmesine bağlı. O da nefsiniz. Nefsiniz, afetlerinin %50’den fazlasını yok etmedikçe, “zikir” adı verilen bir müessese ile yok etmedikçe, nefs tezkiyesi yapmadıkça, tezkiye noktasına ulaşmadıkça ruhunuz 7 tane gök katını aşıp Allah’a varamaz.

Öyleyse ruhunuzun Allah’a doğru bir yolculuk yapması lâzım ve ruhunuzun üzerine 12 defa farz kılınmış.

1. Zumer 54:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


“Üzerinize ölüm gelmeden önce, azap gelmeden önce Allah’a yönelin. Ve O’na (Allah’a) teslim olun. Yoksa sonra yardım olunmazsınız.”

Yardım olunmazsınızdan Allahû Tealâ’nın muradı ne? Mürşide ulaşamazsınız, yardımcınız olmaz. Yardım olunmazsınızdan murat bu. Allah da size yardım etmez, irşad makamı da yardım etmez, devrin imamı da yardım etmez.

2. âyet-i kerime Rûm-31:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“Munîbîne ileyhi vettekûhu: O’na yönel, Allah’a dön. Ruhunu Allah’a döndür ve takva sahibi ol.

3. âyet-i kerime Fecr-28:

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


“İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön. Geri dönerek Rabbine ulaş ey ruh!” diyor Allahû Tealâ.

4. âyet-i kerime Zâriyât-50:

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.


“Fe firrû ilâllâhi: Öyleyse Allah’a firar et, Allah’a kaç, Allah’a sığın.”

Allah bir sığınaktır; meabtır. Kim ruhunu Allah’a ulaştırırsa o, “meaba sığınmış” mânâsına gelen “evvab” kelimesiyle anlatılır Kur’ân-ı Kerim’de. Evvab, “meaba geri dönmüş, meaba, sığınak olan sığınağa sığınmış” anlamına gelen bir kelimedir. Kimin ruhu o kişi ölmeden evvel Allah’a ulaşmışsa o kişi Kur’ân’da “evvab” adıyla anılır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Görüyoruz ki bütün güzellikler insanlar için.

5. âyet-i kerime Lokmân-15:

31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.


“Vettebi’ sebîle men enâbe ileyye: Kim Bana ulaşmışsa, yönelmiş ve Bana ulaşmışsa sen de onun yoluna uy, tâbî ol. Aynı yolu, Sıratı Mustakîm’i takip ederek sen de Bana ulaş.” diyor Allahû Tealâ.

6. âyet-i kerime Yûnus Suresinin 25. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ buyuruyor:

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).

Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.


“Allah selâm yurduna, selâmet yurduna, teslim yurduna (üçü de uyuyor buraya) davet eder.”

Selâm kelimesi de selâmet kelimesi de teslim kelimesi de İslâm kelimesi de aynı kökten gelmiştir; silm. Ve bu kökteki mânâda selâm yurdu dediği Allahû Tealâ’nın Zat'ı. Ve “Allah selâm yurduna davet eder.” Çünkü oraya ulaşan selâmete de ulaşır. Mutlaka Allah’ın cennetine girer.  

“Allah selâm yurduna davet eder. Ve kimi oraya ulaştırırsa, ulaştırmayı dilerse onu Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” diyor Allahû Tealâ. Sıratı Mustakîm de, Allah’ın Zat'ına ulaştıran yol, hidayete erdiren yol.  

İşte Nisâ-175:

4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).


“Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı yani Allah’ın Zat'ında yok olmayı dilerse Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e iletir.” Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm. İşte Yûnus-25’te de Allahû Tealâ Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'den bahsediyor.

Ve 7. âyet-i kerime ve Muzzemmil-8:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


“Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a geri dön.” diyor Allahû Tealâ. “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaş, Allah’a geri dön, Allah’a vasıl ol, Allah’a dön.”

8. âyet-i kerime Mâide-7:

5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).

Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki Allah göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.


“O zaman ‘İşittik ve itaat ettik.’ dediniz. Allah da size misakinizi farz kıldı, vasiyet etti.” diyor Allahû Tealâ. Allahû Tealâ, o gün ki ezelde hepimizi vücuda getiriyor babalarımızın zahrından. Bizim de sırtımızdan bizim çocuklarımızı vücuda getiriyor. Ve hepimize birden diyor ki:

“E lestu birabbikum: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?

Bundan sonra, Elest bezminde bundan sonra ne oldu derseniz, bundan sonrası A’râf Suresinin 172. âyet-i kerimesinde anlatılıyor:

7/A'RÂF-172: Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”


Allahû Tealâ bize bunu sorup da bizden: “Evet! Sen bizim Rabbimizsin. (Kâlû: Dediler ki. Belâ: Evet. Sen bizim Rabbimizsin.)” cevabını aldıktan sonra diyor ki: “Ben sizin Rabbiniz olduğuma göre, ey nefsler! Sizlerden yemin istiyorum, Bana teslim olacağınıza dair. Nefsinizi tezkiye ve tasfiye edip Bana teslim olacağınıza dair sizlerden yemin istiyorum. Ey ruhlar! Sizlerden misak istiyorum. Ölmeden evvel ruhunuzu Bana teslim etmeniz için. Bana teslim olman için, Bana ulaşman ve Bende yok olman için, Bana geri dönmen için. Ey fizik vücutlar! Sizden de ahd istiyorum. Şeytana kul olmaktan kurtulacaksınız, Bana kul olacaksınız.”

“Sözlerimi işittiniz mi?” diyor Allahû Tealâ. Biz de diyoruz ki: “Semi’nâ: İşittik.”

Allahû Tealâ buyuruyor: “Öyleyse itaat edin!” Ve yemin veriyor nefslerimiz. Misak veriyor ruhlarımız. Ahd veriyor fizik vücutlarımız. Ve Allahû Tealâ da diyor ki: “Bunları üzerinize farz kıldım.” diyor. “Size bunları vasiyet ettim aynı zamanda.” diyor. Bu, 8. âyet.

9. âyet-i kerime Şûrâ Suresinin 47. âyet-i kerimesi

42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).

Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).


“Üzerinize o değiştirilmesi mümkün olmayan gün, ölüm günü gelmeden önce Allah’ın davetine icabet edin.” diyor Allahû Tealâ. Davet de demin gördük, Yûnus Suresinin 25. âyet-i kerimesi:

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).

Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.


Sonra sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Bu 9. âyet-i kerimeydi.

10. âyet-i kerime En’âm-152. Allahû Tealâ diyor ki:

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.


“Ve bi ahdillâhi evfû: Allah ile olan ahdlerinizi ifa edin. Yani ruhunuzu da -Allah’ın ahdini ifa edin- ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de Bana teslim edin. Size vasiyetim budur.” diyor Allahû Tealâ. Arkadan da bunun vasiyet olduğunu söylüyor. Hem de Sıratı Mustakîm’le gerçekleştirilecek bir vasiyet olduğunu söylüyor. Bu 10. âyet-i kerime.

11. âyet-i kerime Ra’d Suresinin 21. âyet-i kerimesi. 20 ve 21 desek daha kolay anlaşılır.

13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).

Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


20. âyet-i kerimede Allahû Tealâ diyor ki:

“Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk.  Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve onlar Allah’ın ahdini gerçekleştirirler ve misaklerini bozmazlar. Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.”

Misaklerini bozmazlar yani misakleri olan şeyi yaparlar. Neymiş o? Allah’ın Allahû Tealâ’ya ulaştırılmasını emrettiği ruhlarını Allah’a ulaştırırlar. Burada ruhun Allah’a ulaştırılmasının Allahû Tealâ tarafından emredildiği kesinlik kazanıyor.

12. âyet-i kerime ve Nisâ-58:

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.


“İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ: Allah emanetleri, onların sahibi olana yani Allah’a teslim etmenizi, tevdî etmenizi emreder.” diyor.

12 defa ruhumuzu Allah’a ulaştırmak üzerimize farz kılınmış. Ruhumuz Allah’ı temsil eder. Nefsimiz başlangıçta şeytanın sığınağıdır. Şeytan sadece nefsimizin afetlerine tesir ettiği için iç dünyamızdaki kavganın bitmek tükenmek bilmeyen özelliği, şeytanın nefsimize, nefsimizin afetlerine tesir etmesiyle oluşur. Bu özellik nefsin afetlerine şeytanın tesir edebilme imkânıdır. Ama şeytan bu konuda zor kullanmanın yetkisine sahip değildir. Sadece teklifte bulunur. Kabul ederseniz, o teklifi gerçekleştirirseniz o zaman mutlaka derecat kaybedersiniz. Şeytanın her söylediği şey, mutlaka size derecat kaybettiren bir husustur. Yani ya Allah’ın bir emrini yerine getirmemenizi ister, sizi bundan kaçındırmaya çalışır. Namazın vakti girmiştir, namaz kılmak istiyorsunuz, bunu kıldırmamak için şeytan size herşeyi yapar. Zikir yapmak istiyorsunuz, bunu yaptırmamak için elinden gelen bütün gayreti gösterir. Öbür taraftan Allah’ın yasak ettiği ne varsa onu size işletebilmek için nefsinizin afetlerine özel şekilde tesir etmeye çalışır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Böylece Allahû Tealâ’nın dizaynına baktığımız zaman bir muhteva görüyoruz. Allah ruhu yaratmış, nefse örnek olarak. Ve ruhunuzu mutlaka Allah’a ulaştırmak mecburiyetindesiniz. Ve mutlu olmak, Allahû Tealâ’nın sizin için koyduğu hedef. Bu mutluluğa ulaşabilmek için ruhunuzun mutlaka sizden ayrılması, Allah’a doğru yaptığı seyr-i sülûk adlı bir yolculuktan sonra da Allah’ın Zat'ına ulaşması gerekir. Söylediğimiz gibi 12 defa üzerimize farz.

Öyleyse bu konuda ruhumuz hakkında Allahû Tealâ bakalım ne diyor? Diyor ki:

17/İSRÂ-85: Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).

Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, (ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.


“Sana ruhtan sorarlar Habibim! De ki onlara: “Ruh Rabbimin emrindendir ve size ruh hakkında pek az şey verilmiştir.”

Ruhumuz Allah’a nasıl geri döner? Nefsimizin 7 kademede tezkiye olmasıyla ruhumuz Allah’a ulaşır, 7 tane gök katını aşarak. Nefsimiz vücudumuzda bir rehinedir.

Muddessir-38, 39, 40:

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehînetun.

Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).

74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).

Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.

74/MUDDESSİR-40: Fî cennâtin, yetesâelûn(yetesâelûne).

Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.


“Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh. İllâ ashâbel yemîn: Bütün nefsler rehinedirler. Ama yemin sahipleri...
Fî cennât: Cennette olacaklardır.”

“Yemin sahipleri hariç. Onlar cennette olacaklardır.” diyor Allahû Tealâ, yeminlerini yerine getirenler… Nefsimizin yemini, tezkiye olmak.

Öyleyse bir insanın dünya hayatında mutsuz olmasının arkasında ne var? Nefsi ve ruhu arasındaki devamlı kavga, çatışma, çekişme ve kaos. Nerede kavga varsa, kaos varsa orada sıkıntı vardır, huzursuzluk vardır.

Nefsiniz afetlerden oluşur. Allah’ın bütün emirlerini mutlaka yapmak istemeyen, asla yerine getirmek istemeyen ama yasak ettiği ne kadar fiil varsa onların da hepsini yapmak isteyen, gerçekleştirmek isteyen bir yapıdadır nefsinizin afetleri. 19 afetin hepsi bu özelliği taşır.

Ruhunuzun bütün hasletleri de tam ters yapıdadır. Onlar da Allah neyi emretmişse onu mutlaka gerçekleştirmek isterler. Yasak ettiği hiçbir fiili de asla işlemek istemezler. Öyleyse böyle bir standart içerisinde nefsinizin afetleri ile ruhunuzun hasletleri devamlı bir çatışma halindedir. Yani iç dünyanızda diyalektik bir kavga var, anlaşmazlık var, çatışma var. İki tane zıttı Allahû Tealâ içimize yerleştirmiş, aklınızı başınıza toplayasınız da nefsinizi kontrol altına alasınız diye.

Ruhunuz mutlaka Allah’a dönecektir ve Allahû Tealâ bunu üzerimize söylediğimiz gibi farz kılmış. Kendi kendine oluşamaz. Mutlaka sizin Allah’a ulaşmayı dilemeniz lâzım. Allahû Tealâ sizi seçmişse Allah’a ulaşmayı dileyenlerden birisi olmanız, çok kuvvetli bir ihtimaldir.

Ve eğer Allahû Tealâ’yı dilerseniz 3. basamaktasınız. Bu noktadan itibaren ruhunuzun Allah’a ulaşması için Allahû Tealâ size yardımcı olmaya başlıyor. Rahmân esmasıyla tecelliye başlıyor. Sonra gözlerinizdeki hicab-ı mestureyi alıyor. Kulaklarınızdaki vakrayı alıyor. Kalbinizdeki ekinneti alıyor, yerine ihbat koyuyor. Sonra kalbinize ulaşıyor. Kalbinizin nur kapısını Allah’a çeviriyor. Göğsünüzden kalbinize nur yolunu açıyor. Sonra zikir yapıyorsunuz. Ve nefsinizin kalbine, göğsünüzden kalbinize açtığı nur yolunu takip ediyor Allah’ın katından gelen rahmetle-fazl.

Kim zikir yaparsa onun göğsüne mutlaka rahmetle-fazl isimli iki tane nur, kesintisiz bir şekilde zikir boyunca ardarda gelmeye başlar, bu Allah’ın kanunu. Ona göre programlanmışlar. Nerede Allah kelâmı varsa, Allah kelimesi tekrar ediliyorsa oradaki kişinin göğsüne mutlaka rahmet ve fazl partikülleri ulaşır.

Ama o kişinin göğsünden kalbine yol yoksa tekrar Allah’a geri dönerler. Varsa o zaman kalbe ulaşırlar. İşte burada da, bu noktadan itibaren kalbinize Allah’ın nurları ulaşır, rahmeti ve fazlı ama bir şey yapamazlar çünkü kalbiniz mühürlü. Bütün insanların kalpleri başlangıçta mühürlüdür.

İşte bu mührün kenarından sızabilen rahmet partikülleri, nefsinizin kalbinde bir yer arar kendisine. Mührün kenarından sızan rahmet partiküllerinden nefsinizin kalbine girenler olur, sızanlar olur. Faziletler hiç sızamazlar, sızma kabiliyetleri yoktur. Ama rahmet partikülleri sızar. Zaten faziletler ancak mü’minlerin kalbine girebilir. Bu noktada henüz mü’min olmadınız.

Nefsinizin kalbine %2 nur birikimi tamamlandığı zaman huşû sahibi olursunuz. Huşû sahibi olduğunuz zaman Allahû Tealâ size mürşidinizi gösterir. Ona ulaşıp tâbî olduğunuz zaman da 12 tane ihsanla tâbî olmuş olursunuz, bu ana kadar Allahû Tealâ’nın yaptığı ihsanlar size 12 tanedir. Niçin yapıyor bu ihsanları? Emaneti sahibine iade etmeniz için.
    
Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik. Ama onlar kabul etmediler. Emaneti sadece insan yüklendi.”

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnâl emânete alâs semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.


Ruh bir emanet. İşte mürşidinize ulaştığınız gün, tâbî olduğunuz an, Allah’ın tam 7 tane ni’metini alırsınız.

1. ni’met: Başınızın üzerine devrin imamının ruhu ulaşır.
2. ni’met: Allah, nefsinizin kalbinin nur kapısını açar. Kalbinizin içindeki “küfür” kelimesini dışarı alır. Kalbinizin içine “îmân” kelimesini yazar Allahû Tealâ.

Böylece sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Ni’metler devam eder. Ama siz artık mü’minsiniz. Kimdir mü’min? Nefsinin kalbinin içine “îmân” kelimesi yazılmış olan kişi. Eğer “küfür” kelimesi yazılıysa o kişi mü’minler sınıfına kabul edilmiyor. Ancak “îmân” kelimesi kalbine yazılan kişi, işte o mü’mindir. Ve bu noktada mü’min olursunuz sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Hepiniz için söz konusu olan işte budur. Allahû Tealâ’nın indinde mü’min olduğunuz noktada kalbinizin içine îmân yazılmıştır.

Ve Allah bütün günahlarınızı sevaba çevirir (3.ni’met). Bu noktadan itibaren ruhunuz vücudunuzdan ayrılacaktır, Allah’a doğru yola çıkacaktır (4.ni’met).

İşte Allahû Tealâ diyor ki:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).

İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


“Zâlikel yevmul hakku, femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ: İşte o gün Hakk günüdür.” diyor Allahû Tealâ. “O gün dileyen kişi kendisine Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’i yol ittihaz eder ve meaba ulaşır. Allah onun ruhuna meab olur, sığınak olur.” diyor Allahû Tealâ.

Allah’a doğru yola çıkıyor ruhunuz. Nefsiniz ne oluyor? Nefs tezkiyesine başlıyor (5. ni’met). Bu noktadan itibaren nefsiniz için tezkiye söz konusudur. Ruhunuzun Allah’a ulaşabilmesi için nefsinizin 7 kademede %7’den 7 defa kalbine faziletlerin dolması gerekir. Bu işlem yapılamazsa hiç kimse hidayete eremez yani ruhunu Allah’a ulaştıramaz.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Can dostlarım, gönül dostlarım! Nefs tezkiyesi bundan sonra başlayacaktır. Yani zikir adı verilen bir işlem tahakkuk edecektir. Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah, Allah…” diye tekrar edeceksiniz. Bunu yapmaya başladığınız zaman, Allahû Tealâ’nın ismini bu noktada söylemeye başladığınız zaman Allah’ın katından iki grup nur gelecektir. (1) salâvâtla rahmet, (2) salâvâtla fazl. Nereye gelecektir? Göğsünüze. Göğsünüze ulaştığı zaman yolu tespit edecektir. Yol olduğu için kalbinize, göğsünüzden nefsinizin kalbine salâvâtla rahmet ve salâvâtla fazl isimli iki grup nur ulaşır. Ve nefsinizin hareketli hale gelen mührünün üzerine baskı yapar. Bu mührü, kalbin alt boyutunda bulunan, dip tarafında bulunan zülmanî kapıya kadar indirir salâvâtın ve rahmetin, salâvâtın ve fazlın bu mühür üzerinden yaptığı baskı sebebiyle mühür, zülmanî kapıya inip zülmanî kapıyı mühürler.

Artık zülmanî kapıdan şeytanın karanlıkları nefsinizin kalbinize giremez. Ve bunun üzerine nefsinizin kalbine giren Allah’ın nurları, nefsinizin kalbinde birikmeye başlar. %1, 2, 3, 4, 5, %7 nur birikiminde Nefs-i Emmare’yi tamamlarsınız. Tamamlarsanız ne olur? Nefsiniz vücudunuzda, fizik vücudunuz içinde bir rehinedir. Rehine kendisine düşeni yaptığı zaman kullanması üzere, kullanması için gök katlarının anahtarı teslim edilmiştir ona. Uzaktan kumandayla ilk %7 nur birikiminde 1. gök katının kapısını açar ve ruhunuz zemin kattan 1. kata ulaşır. İşte ruhunuzun Allah yolundaki yolculuğu…

• Sonra bir defa daha %7 nur birikimi; Nefs-i Levvame. Nefsinizi kınıyorsunuz. Ama ruhunuz da 2. gök katına ulaşıyor.
• Bir daha %7 nur birikimi; Nefs-i Mülhime. Nefsiniz Allah’tan ilham almaya başlamış. Ruhunuz 3. kata yükseliyor.
• Bir daha %7 nur birikimi; Nefs-i Mutmainne. Ruhunuz 4. gök katında ve tatmin olmuş, doyuma ulaşmış.
• Bir daha %7 nur birikimi, ruhunuz 5. gök katında; Nefs-i Radiye. Allah’tan razı olmuş.
• Bir daha %7 nur birikimi, nefsiniz 6. gök katında;  Nefs-i Mardiyye. Allah da sizden razı olmuş.
• Bir daha %7 nur birikimi; Nefs-i Tezkiye. Nefsinizin kalbindeki nurlar %51’e ulaşmış, nefsiniz tezkiyeyi tamamlamış. Ruhunuz da Allah’ın Zat'ına ulaşmış. 7. gök katına çıkmış ve 7. gök katında 7 tane âlem geçtikten sonra Allah’ın Zat'ına ulaşmış.

Böylece ruhunuz Allah’a ulaşır, 21. basamaktasınız. Ve Allah’a ulaşan ruhunuz Allah’ın Zat'ında yok olur, ifnâ olur, evvab olmak şerefine erersiniz.

Evvab olmak ne demek? Nefsinizin kalbinde bir müessese oluşması demek. Nefsinizin kalbinde %51 nur birikimiyle, bunların %49’u %7’den 7 defada fazilettir, fazıllardır. %2’si de başlangıçta huşûya ulaştığınız sırada nefsinizin kalbine yerleştirdiğiniz %2 rahmet birikimi. Böylece %51 nur birikimini sağlarsınız nefsinizin kalbinde. Şeytan sadece nefsinizin kalbine tesir ediyordu ve afetlere tesir edebiliyordu. Afetler %100’den %49’a düştü. Şeytanın hâkimiyet alanı da nefsinizin kalbinde %100’den %49’a düştü. Fizik vücudunuz da %51 oranında şeytana kul olmaktan kurtuldu ve Allah’a kul oldu.

İşte ruhunuz Allah’tan gelmiştir, mutlaka Allah’a geri dönmek mecburiyetindedir. Döndüğü zaman ne olur? Evvab olursunuz. Allah, meabtır yani sığınaktır.

Âli İmrân Suresinin 14. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).

İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.


“Vallâhu indehu HUSNUL MEÂB: Yemin olsun ki Allah’ın katında Allah’ın Zat'ı en güzel sığınaktır.” buyuruyor Allahû Tealâ.

“Yemin olsun ki Allah’ın katında Allah’ın Zat'ı en güzel sığınaktır.”

İşte, Ahsenul Husnâ olan Allahû Tealâ, Kendisine ruhunuzu ulaştırıyor. Bu meaba ulaşınca evvab olursunuz. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.


“Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin: Ve cennet, takva sahiplerine uzak olmayarak yaklaştırıldı.”

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).

İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.


“Hâzâ mâ tûadûne: İşte vaadolunduğunuz cennet budur.
Li kulli evvâbin hafîz: Bütün evvab olanlar için, yani başlarının üzerinde devrin imamının ruhunu taşıyanlar için ve evvab olanlar için, meaba ulaşanlar için.”

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Öyleyse sığınağa, Allah’ın Zat'ına ruhunuz ulaşmakla vazifelidir. Ve ruhunuz Allah’a ulaştığı zaman teslimini artık tamamlamıştır. Unutmayın ki bu hem üzerinize farzdır 12 defa hem de bunu aslında siz yapmış olmazsınız. Siz sadece Allah’a ulaşmayı dileyeceksiniz. Dilediğiniz anda geri kalanların hepsini Allah gerçekleştirir. Dilediğiniz anda geri kalanların hepsinin Allahû Tealâ tarafından tahakkuk mevkiine konulduğunu görürsünüz.

Siz namazı sevmeyeceksiniz, Allah size sevdirecek. Orucu sevmeyeceksiniz, Allah sevdirecek. Zekâtı, haccı, kelime-i şahadeti siz sevmeyeceksiniz, Allah size sevdirecek. Ve özellikle ve özellikle ve de özellikle zikri Allahû Tealâ size sevdirecek. Ve zikriniz, daha evvel anlattığımız gibi çoğaldıkça, ruhunuz 7 tane gök katını birer birer aşıp Allah’ın Zat'ına ulaşacak.

Bu seyr-i sülûk adı verilen müessese ruha ait bir işlevdir. Nefs asla böyle bir yolculuğu gerçekleştiremez. Nefsin bu istikamette üzerine düşen şey, tezkiye olması ve ruhu Allah’a geri göndermesidir. Onun için Allahû Tealâ ruha, nefse azap vermek yetkisini vermiştir.

Ruh, eğer nefs Allah’ın emirlerine itaat etmiyorsa, yasaklarını işliyorsa ona azap eder. Nefsin, yaptığı her kötü davranıştan sonra bir huzursuzluğu yaşaması söz konusudur. İşte bu vicdan azabıdır ki; bu azabı ruh, nefsin üzerinde gerçekleştirir. Allah da fizik vücudumuza azap verir.

Öyleyse her işlenen hatadan sonra nefsimiz azaplandırılır ruh tarafından. Neden? Çünkü ruh, Allah’a geri dönmek mecburiyetindedir ve bu geri dönüşü ancak nefsin görevini yapmasıyla mümkündür.

Öyleyse Allahû Tealâ ruha bu yetkiyi veriyor ki ruh, nefsi zorlasın, Allah’a ruhun geri dönebilmesi için tezkiye olmaya zorlasın.

Tezkiye olmak aslında nefsin mutlaka gerçekleştirmek mecburiyetinde olduğu bir husustur. Çünkü Allahû Tealâ diyor ki: “Biz nefsi bir ahsen-i takvim içinde yarattık. Belli bir takvim içinde, belli bir zaman parçasında ahsene dönebilecek olan, ruhun özelliğine kavuşacak olan bir özellikle yarattık.” diyor.

Ruh ahsendir. İnsanı üstün kılan özelliklerden bir tanesidir. İnsandan başka hiçbir mahlûk Allah’ın vücuduna, Allah’ın Zat'ına, vechine tekrar geri dönebilecek olan bir ruha sahip değildir. Sadece biz insanlar bunun sahibiyiz. Bu da Allah’ın çok büyük bir lütfudur.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Nefsiniz ölmez. O hep yaşayacaktır. Ruh, Allah’ın Zat’ından gelmiştir, Allah’ın Zat’ına geri dönecektir. Ve kıyâmetten sonra da sizinle buluşmayacaktır. Ruhun ne hesaba çekilmesi söz konusudur ne de cennete veya cehenneme girmesi söz konusudur. Ruhunuz bir cezayla cezalandırılmadığı gibi, bir mükâfatla da mükâfatlandırılmaz. Mükâfatların en büyüğüne zaten kavuşturulmuştur. O ahsendir yani güzellerin en güzelidir. Yani ruhunuzun kalbinde sadece hasletler vardır.

Ruhunuzun kalbinde tam 19 tane haslet var. Nefsinizle ruhunuz, haslet ve afetler itibariyle bir bütünü ifade ederler. Basit rakamlarla eğer bir kişinin kalbindeki, nefsinin kalbindeki her afete Allahû Tealâ 10 puan vermiş olsaydı, (hesabı basitleştirmek için bunu söylüyorum) ortalama 10 puandan nefsinizin kalbindeki afetler toplamı mutlaka 190 olacaktı. Bunun mânâsı; ruhunuzun kalbindeki hasretlerin de mutlaka 10’ar puandan 190 puan olmasıdır. Her afet ve onun karşılığındaki hasletin toplamı mutlaka 20 puan eder.

O zaman bazı sahalarda nefsinizin bazı afetleri çok azgındır, yüksek puanın sahibidir ve kişinin onları tedavisi daha zordur. Buna karşılık hangi konuda nefsinizin kalbi azgınsa ruhunuzun kalbi ise orada az bir hasletin sahibidir. Yani bir nefsin isyan afeti 17 puansa, o ruhun itaat hasleti sadece 3 puandır. Buna karşılık bir ruhun sevgisi meselâ 12 puansa, nefsin nefret afeti 8 puandır. İkisinin toplamı daima 20’yi tamamlar. Nefsinizin afetlerinin toplamı da 10’ar puandan 19 tane afetle 190 puandır. Ruhunuzun hasletlerinin toplamı da 10’ar puandan 190 puandır.

Ruhunuz değişmez, tekâmülün son safhasında yaratılmıştır. Ama nefsiniz, ruhunuz gibi olmak mecburiyetindedir. O afetlerle yaratılmıştır ve haslete dönüşmek mecburiyetindedir afetleri. O, nefsimizin kalbine gelip yerleşen nesnelerin adına “faziletler” diyor Allahû Tealâ, hasletler demiyor. Çünkü ruhumuzdan gelmiyor, Allah’ın katından geliyor. Ama ruhumuzun hasletlerine paralel güzellikler onlar da.

Ruh, şeytana hiçbir zaman pabuç bırakmaz. Şeytanın ruha tesir etmesi hiçbir zaman mümkün değildir. Ruhunuz en çok şeytanın ilgisini çeken ama asla saldıramadığı bir yapıdadır. Ahsen yapının sahibidir.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Bu ahsen yapının sahibi olan ruhunuz, bütün güzelliklerin sahibidir. Her şeyin en güzeli ruhunuzdadır. Ve ruhunuz Allah’ın örnek olarak yarattığı bir güzelliktir. Her şeyi en üstün seviyede yaratılmıştır. Ve sadece hasletlerden oluşmuştur.

Öyleyse ruhunuzun bütün hasletleri, Allah’ın emirlerini mutlaka yerine getirir. Öyleyse ruhunuzun bütün hasletleri, Allah’ın yasak ettiği fiillerden hiçbirisini işlemez. Ama ruhunuz mutlaka Allah’a dönüp ulaşmak mecburiyetindedir. Ne yazık ki, bu işlemi insanların %90’dan fazlası gerçekleştirmez. Ruhlarına azap ederler, dünya hayatını yaşarken onu Allah’a geri döndürmezler. Ruh Allah’a ancak ölümle birlikte Azrail (A.S) tarafından ulaştırılır.

Neticede ne olur? Neticede ruh, bu misalde olduğu gibi mutlaka Allah’a ulaşır. Ama ulaşabilmek için bu dizaynı gerçekleştirmek mecburiyetindedir. Yani ölmeden evvel emanet olan nefsin 7 kademede aklanması, tezkiye olması söz konusudur.

Allahû Tealâ Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde diyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Allah kullarından dilediğini Kendisine seçer ve kim Allah’a yönelirse onu Kendisine ulaştırır.”

Öyleyse Allah’a yönelmeyen, Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin ruhu Allah’a ulaşamaz. Allah’ın seçmesi yetmez. Çünkü Allah’ın bütün seçtikleri Allah’a ulaşamıyor. Seçtiklerinden Allah’a yönelenler…

Ruhunuzun Allah’a yönelmesi 3. basamakta başlar, Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman. 14. basamağa kadar yönelme işlemi devam eder. 14. basamaktan sonra ise, Allah’a ulaşmak söz konusudur. Öyleyse ruhunuzun bir hazırlık silsilesi var. Allah’a yönelmeniz bunu ifade eder. Bir de ruhunuzun fizik standartlarda Sıratı Mustakîm adı verilen bir yoldan Allah’a ulaşması söz konusu.

Sıratı Mustakîm; 2 yatay, 2 dikey 4 tane sebîlden oluşur. 1.’si ilk yatay sebîl: Nerede tâbî olduysanız oradan mürşidinizin dergâhına doğru olan bir yolculukla irşad makamının dergâhına ulaşırsınız. Aynı sebîl, o dergâhtan devrin imamının dergâhına kadar da sizi götürecektir. İkiye ayrılır, iki bölümden oluşur ama bir tek sebîldir, 2 yatay sebîl. Anadergâha ruhunuz ulaşır. Ve insan, 10’arlık insan sıralarının arasına katılır. Zikriniz ilerleyip de, nefsiniz %51 nur birikimini gerçekleştirince oradan 1. gök katına ulaşacaktır, secde edecektir. Sonra 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarına ulaşacaktır. 7 tane âlem geçecektir. Allah’ın Zat'ına ulaşacaktır.

7 tane gök katının geçtiği seviyenin adı Tarîki Mustakîm’dir. Tarîki Mustakîm, 7 tane gök katından oluşur ve ruhunuz hepsini aşmak mecburiyetindedir. 7. gök katının sonunda fetih kapısından içeri girersiniz. İlk âleminiz kader hücreleridir. Onu geçeceksiniz, ümmülkitab. Onu geçeceksiniz, kudret denizi. Onu geçeceksiniz, Makam-ı Mahmud. Onu geçeceksiniz, Divan-ı Salihîn. Onu geçeceksiniz, zikir hücreleri. Onu geçeceksiniz, 7. âlem; İndi İlâhi. İndi İlâhi’den sonra da Allah’ın Zat'ına ulaşacaksınız ruh olarak.

İşte ruhunuzun Allah’a doğru bir yolculuk yapabilmesi için mutlaka devrin imamının ruhunun başınızın üzerine gelip size: “Ey ruh! Senin Allah’a ulaşma günün geldi. Allah’ın emrini tebliğ ediyorum. Vücudu terk et ve Allah’ın Zat'ına geri dön.” emrini devrin imamının ruhunun mutlaka ruhunuza vermesi lâzım ki; ruhunuz Allah’ın Zat'ına ulaşabilsin.

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).

Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Ruhunuz mutlaka Allah’ın Zat'ına ulaşmak mecburiyetinde. Ve ulaştığı zaman kendisine düşen vazifeyi tamamlamış yani Allah’a teslim olmuştur.

Hepinizin sadece ruhlarınızı değil, fizik vücutlarınızı da nefslerinizi de Allah’a teslim ederek hedeflerinize varmanızı Yüce Rabbimizden niyaz ederek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler.

İşte böyle bir ortamda bir sonsuz mutluluk dileklerimizle sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını, sizleri zülcenahayn kılmasını Yüce Rabbimizden dileyerek...

İmam İskender Ali  M İ H R