SOHBETİN ADI: ALLAH İLE OLAN İLİŞKİLER
TARİHİ: 30.04.2002
Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuhu.
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm, bismillâhirrahmânirrahîm.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde Allah'tan bahsetmek üzere bir aradayız. Konumuz: Allah'la ilişkiler.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, şunu bilmenizi istiyorum: En büyük dostunuz, ne anneniz-babanız ne arkadaşlarınız ne biz. En büyük dostunuz Allah'tır; sizi yaratan Allah. Her zaman O'na başvurmalısınız. Her zaman Allah'a müracaat etmelisiniz. Her zaman içinizi Allah'a dökmelisiniz. O, sizin dostunuz. Bütün insanların; etrafınızda ne kadar sizi seven varsa o sevenlerin hepsinin toplam sevgisinin belki yüz katı, belki bin katı Allahû Tealâ sizi sever. Herkesi sever. Sizi de mutlaka sever. Siz de O'nu sevin. O'na güvenin.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
"Eğer Bana inanıyorsanız, Bana güvenin (Bana tevekkül edin). Eğer tevekkül ederseniz bilin ki en kuvvetli sizsiniz." diyor Allahû Tealâ.
Bir başka âyet-i kerimesinde aynı şeyleri söylüyor:
"Eğer Bana inanıyorsanız, Bana güvenin (tevekkül edin). Eğer Bana tevekkül ediyorsanız bilin ki sizi yenecek yoktur."
3/ÂLİ İMRÂN-139: Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
Ve gevşemeyin ve mahzun olmayın! Eğer mü'min iseniz, üstün olan sizsiniz.
3/ÂLİ İMRÂN-160: İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).
Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler (Allah’a güvensinler).
Sevgili kardeşlerim, O Allah, hepimizin sahibi. Bizi yaratan. Şunu hiç unutmayın: Netice itibarı ile hepimiz sadece ve sadece bir yaratığız. O'nun tarafından yaratılmışız. Hâlâ daha fizik vücudumuzun birçok sırrını insanlık çözebilmiş değil. Teknolojinin bu noktaya ulaştığı, gen haritalarının ortaya çıkarıldığı bu devrede, her yeni girişim Allah'ın yaratma ihtişamını gözler önüne seriyor. O yüce yaratıcı Allah. Kâinatın sahibi, bizlerin de sahibi. O'nunla her zaman konuşabilirsiniz. Ne zaman konuşursanız sizi işitir ve derdinize çözüm isteyin. O en güzelini yapacaktır. Bütün problemlerinize çözüm getirecektir. Bir gün sadece O sizi duymayacak, siz de O'nu ta şuranızdan; kalbinizden gelen sesiyle tanıyacaksınız. O Allah, sizi kâinatta en çok seven.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, bir şeylere sıkılırsınız, birisi size kötü davranmıştır. Bunu gidip arkadaşlarınıza söylersiniz ve o kötü davranan kişiyi çekiştirirsiniz. Onun haksız olduğunu, sizin haklı olduğunuzu herkese anlatırsınız. İşte bu yaptığınız şeyin adı dedikodudur. Başkalarına anlattınız diyelim, size çözüm getirebilirler mi? Getiremezler. Bir nizanız varsa, anlaşmazlığınız varsa Allahû Tealâ diyor ki: “Aranızda niza etmeyin (kavga etmeyin, anlaşmazlık çıkarmayın). Eğer anlaşamadığınız bir taraf varsa o zaman bunu resûle götürün ve Allah'a götürün.”
4/NİSÂ-59: Yâ eyyuhâllezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum, fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen).
Ey âmenû olanlar (îmân edenler)! Allah’a ve Resûl’e ve sizden olan idarecilere (emir verme yetkisinin sahiplerine) itaat edin. Bundan sonra eğer bir hususta ihtilâfa düşerseniz, o taktirde Allah’a ve ahiret gününe îmân ediyorsanız, onu Allah’a ve Resûl’üne götürün. Bu daha hayırlıdır ve tevîl (yorum) bakımından en güzelidir.
8/ENFÂL-46: Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne).
Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin, niza etmeyin (anlaşmazlığa düşmeyin), yoksa zayıf düşersiniz ve kuvvetiniz (elinizden) gider. Sabredin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
Kardeşlerimiz soruyorlar: “Allah'a nasıl götüreceğiz?” İster hacet namazı kılın, Allahû Tealâ'dan talepte bulunun. İster O'nunla (Allah ile) konuşun; ikisi de Allah'a götürmektir. Nerede olursanız olun, hangi şartların içinde olursanız olun sizi işitir. Her halükârda sizi mutlaka işitir ve samimiyseniz çözüm getirir problemlerinize. Başkalarına gene başkalarını çekiştirdiğiniz zaman, haklı olduğunuzu ispat etmeye çalıştığınız zaman, başkalarının size haksız davrandığını ispat etmeye çalıştığınız zaman nefsinizin ve şeytanın bir oyuncağısınız. Anlatmanız lâzım gelen yüce makama; Allah'a değil, başka insanlara anlatıyorsunuz. Derdinize derman olabilirler mi? Hayır, olamazlar. Sadece küçülürsünüz. “Falanca hakkında bunları söylediğine göre, bana ne kadarının da doğru olduğunu da bilmiyorum. Benim için de başkalarına acaba ne söyler?” diye endişeler oluşturursunuz başka insanların üzerinde. Ve dedikoducu olarak tanınırsınız. Adım adım sözlerinize verilen, şahsınıza verilen kıymet azalır. Zannetmeyin ki başkalarını zemmediyorsunuz diye başka insanların karşısında yücelirsiniz. Hayır, sadece küçülürsünüz. Ama ne zaman başka insanların güzel davranışlarından, Allah'a yakışır davranışlarından bahsederseniz bu bir güzelliktir. Ama onları da Allah'a gene söyleyin. En yakın arkadaşınız kimse, en sırlarınızı açabildiğiniz sevdiğiniz kişi kimse, Allahû Tealâ bilin ki ondan yüz kat, bin kat daha yakındır size. Onlar dertlerinizi çözemez ama Allah bütün sorunların üstesinden gelir. Her şeyi yaratan, her şeye hâkim olan O'dur ve sizden yana.
Başkalarına bir şeyler anlattığınız zaman, başkalarından negatif olarak bahsederek anlattığınız zaman, bu süre içersinde devamlı derecat kaybedersiniz. Hep sizden bir şeyler eksilir ama aynı şeyleri aynı üslupla da değil daha kötü kelimeler kullanarak, hatta size o kötülüğü yapana hakaretler ederek Allahû Tealâ'ya ulaştırsanız sadece derecat kazanırsınız. Şikâyet ettiğiniz halde derecat kazanırsınız. Kötü şeyler söylediğiniz halde gene derecat kazanırsınız. Allah'ın istediği budur; içinizin Allah'a açılarak temizlenmesi. Bir gün O'nu işittiğiniz zaman, bütün meselelerinize ne kadar güzel çözümler getirdiğini göreceksiniz, yaşayacaksınız. Allah'a başkalarından bahsedebilirsiniz. Size kötü davranan herhangi birine olan öfkenizi, kıskançlığınızı, neden ona kızdığınızı, size nasıl hakaret ettiğini ballandıra ballandıra Allah'a anlatmanızda hiçbir sakınca yok. Derecat kaybetmezsiniz, kazanırsınız. Neden? Çünkü siz Allah'ın emrettiği şeyi yapıyorsunuz. Başkalarına dedikodu yaparak, kendinizi haklı çıkartarak anlatmıyorsunuz. Nefsinizin kurbanı değilsiniz. Ne zaman Allah ile konuşursanız, nefsiniz hükümsüzdür, ruhunuz vardır orada. Diyelim ki nefsinizin tesiri altındasınız. O kişiden en kötü ifadelerle bahsediyorsunuz Allahû Tealâ'ya. Ona kızgınsınız; içinizi boşaltıyorsunuz. Nasıl boşaltırsanız boşaltın, neler söylerseniz söyleyin, derecat kaybetmezsiniz. Muhatabınız başka biri olsa, o kadar çok derecat kaybedecek olan siz, aynı şeyleri aynı uslupla, daha kötü bir uslupla Allah'a anlatırsanız, Allah bundan gocunmaz. Allah sizi muahaze etmez; böyle konuştunuz diye, başkası hakkında kötü şeyler söylüyorsunuz diye. Bütün içinizdeki öfkeyi, nefreti kusun Allah'ın huzurunda. Allah için hiç fark etmez. Ha başkalarının en güzel tarafını söylüyorsunuz Allahû Tealâ'ya, ha başkalarını çekiştiriyorsunuz. O Allah, sizin sözlerinizden hiç bir şekilde Allahû Tealâ gücenmez. Öyleyse çözümü size gösterecek olan da O'dur. Yetmez, yardımı ile çözümü gerçekleştirecek olan da O'dur.
Öyleyse neden sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, neden başkaları? Neden meselelerinize çözüm getiremeyecek olan insanlara başkalarını çekiştiriyorsunuz? Onlar hakkında kötü zanna dayalı şeyler söylüyorsunuz. Hem o söylediğiniz kişinin karşısında küçülüyorsunuz hem de Allah'ın karşısında küçülüyorsunuz. Allah'a söylemeniz lâzım gelen şeyleri başkasına söyleyip nefsinizin ve şeytanın zebunu oldunuz diye.
Sevgili kardeşlerim, Allah bir sığınaktır. Ne zaman içiniz daralırsa, ne zaman sıkılırsanız Allah'a müracaat edin. Gözyaşlarınızı akıtmaktan hiç çekinmeyin. İçinizi rahat rahat boşaltın. İstediğiniz kelimeleri kullanın. Allah asla bundan alınmaz.
Sevgili kardeşlerim, bir küçücük kıssa geldi aklıma. Hz. Musa köprüden geçiyor; köprüdeki bir dilenci de Allahû Tealâ'ya dua ediyor: “Ya Rabbi!” diyor, “Başını dizime koy, ben de” diyor “başındaki bitleri ayıklayıp kırayım.” Bir kaç adım sonra Hz. Musa'nın canı sıkılmış. Dönmüş geriye. “Yahu,” demiş, “kardeşim! Böyle dua edilir mi? Bu ne biçim dua? Dua dediğin şöyle, şöyle, şöyle yapılır.” diye yarım saat konferans vermiş adama. Sonra adam da “Tamam.” demiş, “Öyleyse artık bundan sonra öyle dua edeceğim.” Başlamış adam öyle duaya ama Hz. Musa üç adım atamamış. Ayrıldıktan sonra Allahû Tealâ buyurmuş ki: “Şimdi geri dön, Ey Musa! O adama de ki: Sen nasıl dua ediyorsan Allahû Tealâ'ya demin ben geçerken, neler söylediysen aynını söyle. Daha başka bir şekilde dua edeceksen onu da yap. Benim sana söylediklerimi de unut.”
Ne diyorsunuz sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler? Allah sizin içinizden geçenleri zaten bilir. Bekler onları. Kendisine açasınız, ulaştırasınız, Allah'ı sır ortağınız yapasınız diye sizden bunu bekler.
Öyleyse avantajlarınıza bir göz atın sevgili kardeşlerim. Bir tarafta dedikodu yapıyorsunuz; derecat kaybediyorsunuz. Belki o söylediğiniz kişi söylediklerinizi başka birine ulaştıracak. Belki size hak vermeyecek, öbür tarafa hak verecek. Belki sizin hakkınızda söylediğiniz şeyleri tahkik ettiğinde, yalan söylediğiniz yerleri keşfedecek. Yani hangi açıdan meseleye bakarsanız bakın, dedikodunuz sizi sadece küçültür, küçültür, küçültür. Asla büyütmez, asla yüceltmez. Toprağa doğru, çamurlara doğru yaklaştırır. Öyleyse Allah'a müracaat edin.
Allahû Tealâ diyor ki:
2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, felyestecîbû lî velyu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).
"Bize dua edildiği zaman, dua edenin davetine icabet ederiz ama onlar da Benim davetime icabet etsinler, âmenû olsunlar ve böylece irşada ulaşsınlar."
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah duanıza, davetinize icabet etmeye hazır. Neden öyle söylüyorum? Çünkü siz Allah'a ulaşmayı dilediniz; âmenû oldunuz ve onun ötesindesiniz. Bir kısmınız Allah'a ulaştı, bir kısmınız ulaşmak üzeresiniz. Bir kısmınız Allah'a ulaşmanın da ötesine geçti.
Öyleyse? Öyleyse “Duanıza icabet edilecek.” diyor Allahû Tealâ. Allah sizin sırdaşınız olmalı. Başka hiç kimse olmamalı. Allah sizin yardımcınız olmalı. Duayı Allah'a yapmalısınız. İçinizi hangi şartların içinde olursanız olun, Allah'a boşaltın. Hangi kelimeleri seçerseniz seçin, netice değişmez. Sizin aleyhinize asla olmaz.
Sevgili kardeşlerim, başkalarına açılmıyorsunuz, kendi içinizden düşünüyorsunuz ve başkalarını yapmadıkları bir şeylerle kafanızda neticeleri birleştirip suçluyorsunuz. Bazı insanlar için onların yaptıklarını zannederek, onlar hakkında zanda bulunuyorsunuz. Allahû Tealâ diyor ki:
49/HUCURÂT-12: Yâ eyyyuhellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ(ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûh(kerihtumûhu), vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe tevvâbun rahîm(rahîmun).
Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah’a karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.
“Suizan size haram olunmuştur.” diyor. “Hanginiz,” diyor, “ölü kardeşinizin etini yemek ister?”
Siz birisine başkaları hakkında bir şey anlattığınız zaman, o anlattığınız şeyin bir kısmı hakikat olabilir ama ya kendinizden zanna dayalı olarak ilâve ettiğiniz bir şey varsa, başkaları hakkında onların yaptığını görmediğiniz ama kafanızdan senaryoyu tamamladığınız ve hükme vardığınız bir olay var diyelim. Böyle bir olayı düşündüğünüz zaman, yanlış olanı doğru kabul ettiğiniz zaman, siz o kişiye hiçbir kötülükte bulunmadığınız hâlde derecat kaybedersiniz. Suizanda bulundunuz. En hafif kelimelerle bunu düşündüğünüz zaman bile başkasının yapmadığı bir suçu ona düşünce platformunda izafe ettiğiniz zaman derecat kaybedersiniz. Başkalarının iyi taraflarını düşündüğünüz zaman derecat kaybetmezsiniz ama suizanda bulunursanız; insanlara yapmadıkları suçları düşünce platformunda bile olsa yakıştırırsanız, izafe ederseniz derecat kaybedersiniz ve o kardeşinizi ölü kabul edin. Ölü kardeşinizin etini yemiş olursunuz.
Şimdi aynı anlatım biçiminin çok daha kötüsünü, en kötü kelimeleri söyleyerek Allah'a anlattınız. O kişiye zaten öfke duyuyorsunuz, kin duyuyorsunuz ve o kişinin de bir şeyler yaptığını kafanızda tamamlamışsınız. Allahû Tealâ'ya dertleniyorsunuz, açıyorsunuz içinizi. İstediğiniz kötü kelimeyi kullanarak da anlatıyorsunuz; onun kötü bir şeyler yaptığından emin olarak anlatıyorsunuz. Yani bunu sadece kendi düşüncenizde tutsanız derecat kaybedeceksiniz. Allah'a söylüyorsunuz; derecat kaybeder misiniz? Hayır, kaybetmezsiniz. Öyleyse bu Allah nasıl bir Allah ki; sizin bütün dertlerinizi üstlenmeye hazır. Bütün problemlerinizi omuzlarınızdan almaya hazır.
Öyleyse O’na anlatacaksınız. İçinizde tutmayın. Allah sizin sır ortağınız olsun söylediğim gibi. Başkalarını, başkaları hakkında zanda bulunun, tamam; gene derecat kaybetmezsiniz. Neden? Çünkü söylediğiniz makam Allah. Hiçbir zaman derecat kaybınız söz konusu olmaz. Nasıl anlatırsanız anlatın, nasıl kötü kelimeler kullanırsanız kullanın, Allah hiçbirine aldırmaz. Bir doçent kardeşimiz vaktiyle demişti ki: “Bu talebe kardeşlerimiz var ya, bana çok güveniyorlar. Hep sırlarını, problemlerini bana anlatıyorlar ama ben şuraya kadar doldum artık taşıyamıyorum bunları.” Biz dedik ki: “Neden taşıyorsun? Taşıman gerekmiyor. Onlar sana anlatacaklar, sen de Allah'a anlatacaksın; bitti. Yükün üzerinden Allahû Tealâ tarafından hemen alınır. Çözüm mü? Çözümü de işte. Dua et Allahû Tealâ'ya onlar için.”
Öyleyse sevgili kardeşlerim, görüyor musunuz? Problem olarak baktığınız ve Kur’ân'a göre derecat kaybetmeniz lâzım gelen olayların hepsinden Allahû Tealâ sırf muhatabınız Allah olduğu için sizi çekip çıkarıyor. Hem ferahlıyorsunuz (1. faktör) hem derecat kazanıyorsunuz (2. faktör). Neden? Allah'a müracaat ettiniz. Allah'ı, Allah'ın olması lâzım gelen yerde mütâlaa ettiniz. Allah'ı O’nun olması lâzım gelen yerde kabul ettiniz. Allah'a müracaat ettiniz. Hangi şartların içinde nasıl müracaat ederseniz edin, O Allah. Allah'a başkaları hakkında kötü şeyler söyleyebilirsiniz, serbestsiniz. Ama bizim tavsiyemiz, beddua etmeyin Allah'a. Başkalarına kötülük yapması için talepte bulunmayın. Allah'ın başkalarına zarar vermesi istikametinde talepte bulunmayın. O zaman derecat kaybedersiniz. Haksız veya haklı olduğunuzu bilmiyorsunuz. Şart mı? Sizin talebiniz üzerine, Allah'ın başka birine kötülük etmesinin mümkün olduğunu veya olmadığını kabul edelim. Konumuz o değil. Onun için kabul edelim diyorum ama siz başkalarına Allah'ın kötü davranmasını istediğiniz zaman derecat kaybedersiniz. Yani Allah'ın başkalarını cezalandırmasını istediğiniz zaman. Öfkenizi Alllah'a ulaştırmanızda hiç bir sakınca yok. Başkaları hakkında kötü şeyler söylemenizde, sizin duyduğunuz hisler açısından neyi anlatırsanız anlatın Allahû Tealâ'ya, hiç bir sakınca yok. Başkalarını suçlamanızda, onlar hakkında suizanda bulunmanızda muhatabınız Allah'sa anlatmanızda ve bunları yapmanızda hiçbir sakınca yok. Ama bunların sonucunda Allah'tan, “O bana bu fenalığı yaptı Ya Rabbi! Sen de ona, onu kahret, ona şöyle davran, ona böyle davran.” diyorsanız, son noktada hata ettiniz demektir. Allah'a müracaatınız hiçbir zaman başkalarını O'nun cezalandırması talebiyle son bulmamalı.
Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ niçin Kendisiyle konuşulmasını ister?
1- Sizin içinizin boşalması için ister, ferahlamanız için ister.
2- Sizi çok sevdiği için ister. Kim olursanız olun, Allah sizi sever.
Herkes yanlışlık yapar ama biz size o yanlışlıkların Allah ile olan ilişkilerinizde nasıl sıfırlanacağını ifade etmek istiyoruz. Demek ki Allahû Tealâ'ya içinizi boşaltırken meseleye hangi cepheden bakarsanız bakın, hangi kelimeleri kullanırsanız kullanın, insanları hangi ölçüde suçlarsanız suçlayın, netice değişmez. Derecat kaybetmezsiniz. Suizanda bulunun, derecat kaybetmezsiniz ama onlar onu yaptı diye Allah'tan onları cezalandırmasını istemek yetkisinin sahibi değilsiniz, bunu yapmayın.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, belki diyeceksiniz ki: “Ben kendimi tutamam; Allahû Tealâ'ya öyle söylerim.” Peki söylediniz, ondan sonra af dileyemez misiniz? “Ya Rabbi! Ben bunu aslında söylemek istemiyordum ama öfkeme kapıldım, ona ceza vermeni istedim.” diye Allahû Tealâ'dan af dileyemez misiniz, tövbe edemez misiniz? Ettiğiniz anda hepsinin affedileceğinden gene emin olun ama o öfke sırasında Allah'tan başkalarının yaptığı ceza sebebiyle, yaptığı kötülük sebebiyle Allah'ın onları cezalandırmasını istediğiniz zaman, siz şeytanla birlikte oluyorsunuz. Bu puan kaybetmenize sebebiyet verir. Allah ile birlikteyken Allah'ı karşı tarafa alıp şeytanla birlikte başka birine Allah'ın ceza vermesini, eziyet etmesini, onu üzmesini istiyorsunuz. Allahû Tealâ burada sizi haklı görmüyor. Münasebetlerinizin her tarafı size açık ama Allah'ı nefsinizin vasıtası edemezsiniz. Nefsinizin afetlerinin vasıtası edemezsiniz. Allahû Tealâ adaletin temsilcisidir. Allahû Tealâ hakkın temsilcisidir. Bir adı “El-Hakk”tır, bir adı “El-Adl”dır. Sizin negatif cezalandırma taleplerinize Allahû Tealâ itaat etmez. Hakkı siz öyle talep ediyorsunuz diye haleldar etmez. Hakkı çiğnemez ama Allah ile beraberken şeytanı kendinize ortak almayın.
İşte ne zaman başkasını zem ettiniz; hangi standartlarda zem ederseniz edin, onun yapmadığı şeyleri ona yükleyin. Bunların hiçbirisi size derecat kazandırmaz. Muhatabınız Allah olduğu için ama O'nun cezalandırılması konusunda dua ettiğiniz zaman derecat kaybedersiniz ama gene neticeden emin olabilirsiniz. Eğer o duanız üzerine Allahû Tealâ'ya tekrar müracaat eder de pişman olup af dilerseniz, Allahû Tealâ mutlaka sizi affedecektir. Öfkenize kapılarak böyle bir talepte bulunduğunuzu en iyi Allah bilir. Nedamet duymanız (pişmanlık duymanız), bu pişmanlık üzerine Allahû Tealâ'dan af dilemeniz sizin kaybettiğiniz puanı geri almanızı ifade eder. Kaybettiğiniz kadar Allahû Tealâ'nın size pozitif derecat vermesini ifade eder.
Sevgili kardeşlerim, öyleyse insanlara dikkatle bakın. Etrafınızdaki insanlara. Büyük çoğunluğu huzursuz, arkasında hep birikimler var. İnsanların başkalarının kendilerine yaptığı kötü davranışları içlerine atmasından kaynaklanan, Allah'a açılmamalarından kaynaklanan, bir dert küpü olmuş insanlar. Oysa ki her olayı Allahû Tealâ'ya anlatsalar, ne yapacaklarını sorsalar; Allahû Tealâ onlara kelimelerle cevap vermese bile hacet namazı kıldıklarında, istihare namazı kıldıklarında gösterecektir. İstihare namazı gelmişken aklıma, bu konuda geçmişken size bir, çok önemli bir şeyden bahsetmek istiyorum sevgili kardeşlerim. Bazen evlilik konusunda bize e-mailleriniz ulaşıyor, diyor ki kardeşimiz: “Ben istihare namazı kıldım. Bazen beyaz gördüm, bazen kırmızı gördüm, bazen siyah gördüm, bazen yeşil gördüm.” Karmaşık sonuçlar bunlar. “Şimdi,” diyor, “Ben istiharede böyle gördüm diye diyelim ki beyaz görmedim, yeşil de görmedim. Siyah gördüm, kırmızı gördüm ama ben onu seviyorum, mutlaka onunla evlenmek istiyorum, evlenemez miyim?” Elbette evlenebilirsin. Evlenmen için hiçbir engel yok; sen kararını vermişsin onunla evlenmeye. Evlenebilirsin. Sen Allahû Tealâ'dan soruyorsun ki; bu benim için verdiğim karar uygun mudur? Allahû Tealâ demişse kırmızı göstermişse bunun manâsı; çok uygun değil demektir. Siyah göstermişse uygun değil demektir ama “uygun değil” demekle Allahû Tealâ'nın ne kadarını konunun ihata ettiğini bilmiyorsunuz. Allahû Tealâ hayra ve şerre sizin baktığınız gibi bakmaz. Allahû Tealâ'nın hayra bakışı size derecat kazandıran olaylar açısındandır. Yani Allahû Tealâ: “Bir şeyde hayır var.” diyorsa bunun manâsı siz ondan derecat kazanacaksınız demektir. Eğer “Şer var.” diyorsa derecat kaybedeceksiniz demektir. Hâlbuki biz insanlar hayrı ve şerri böyle bir evlilikte biz mutlu olacağız, mutlu olmayacağız diye anlarız. Allah'ın ölçüsü mutlu olmak; hayır, mutsuz olmak; şer değildir. Derecat kaybetmeniz şer, derecat kazanmanız hayır şeklindedir ve siz Allahû Tealâ'ya istihare namazı kılıp da sorduğunuz zaman Allahû Tealâ siyah ve kırmızı gösterirse istihare namazında, bu sizin böyle bir olayda derecat kaybetmenizin söz konusu olacağını ifade etmesidir. Yani böyle bir evlilikte derecat kaybetmenizi de icap edecek, kazandığınızdan daha fazla kaybetmenizi icap edecek olaylar olacaktır demektir onun mânâsı. Eğer Allahû Tealâ size beyaz ve yeşil gösteriyorsa o zaman da kazanacağınız dereceler kaybedeceğiniz derecelerden daha çok demektir.
Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ sizin evlenme talebinize karışmaz. Dilerseniz evlenirsiniz. İstihare namazında ne görürseniz görün; evlenebilirsiniz. Allah buna engel olmaz. İstihare namazı kıldıktan sonra, Allahû Tealâ siyah veya kırmızı göstermişse ama siz evlenmişseniz bundan derecat kaybetmezsiniz. Bu sizin için bir kayıp değildir. Karar vermişsiniz. Seviyorsunuz, evlenmek istiyorsunuz; evlenebilirsiniz. Allahû Tealâ'yı işlerinize engel görmeyin. O bir engel değildir. O sadece sizin talebiniz üzerine sorduğunuz soruyu cevaplamıştır. İstihare namazında göreceğiniz siyah renk veya kırmızı renk evlenmenize engel teşkil etmez. Sorduğunuz sualin cevabını vermiştir Allahû Tealâ. Siz âşık olmuşsunuz, evlenmek istiyorsunuz; evlenebilirsiniz. Her şey olması lâzım gelenin dışında hep yanlış düşünce standartlarında dayanmış.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah'ı tanıyın. O sizin karşınızda değil. Hepinizin yanında. Nasıl biz, bize ulaştığınız zaman size şunu söylemiş oluyoruz davranış biçimleriniz itibarıyla: Ben senden yanayım ama başka birisinden şikâyet ediyorsanız, o zaman da görüyorsunuz ki sadece sizden yana değiliz. Aynı zamanda ondan da yanayız. Nerede hatanız varsa size onu sizden yana olduğumuz için anlatırız ki; hatanız artık devam etmesin. O kardeşinizle daha iyi münasebetler içine girin, nerede onun hatası varsa onu da anlatınız ki ayrıca onun da bize mutlaka ulaşmasını isteriz ki; ondan da aynı olayları dinleyelim ve ondan yana olduğumuzu da ona anlatalım. Haklı olduğu yerlerde hakkını teslim edelim ve yaptığı yanlışlıklar varsa onlardan nasıl kurtulabileceğini, gelecek sefer aynı hatayı tekrarlamamak için neler yapması lâzım geldiğini ona da anlatalım.
Öyleyse eğer davranışımız, sözlerimiz sizi hatalarınızdan arındıracak, daha güzele götürecek özellikler taşıyorsa, hiç birinizi paylamıyorsak, azarlamıyorsak sadece güzel olanı size telkin ediyorsak, o zaman biz sizden yana değil miyiz? Nefs hatalarının da kendilerine insanların güzel gösterilmesini ister. Biz elbette onu yapmayız. Hatalarınızı size söyleriz, niçin söyleriz? Hatalarınızın düzeltilme yollarını, Allahû Tealâ bize göstermiştir. Biz de size göstereceğiz ki aynı hataları bir defa daha yapmayın. O kardeşinizin kalbini bir defa daha kırmayın. Hangi problemin içinde olursanız olun, çözüm vardır. Bize ulaştığınız zaman sual Allah'a ulaşır ve biz O'ndan aldığımız cevapla sizin en güzele ulaşmanızı temin ederiz.
Öyleyse birçok kardeşimiz hatalar yaparlar. Beraber yaşıyorsunuz kardeşlerinizle. Dergâh hayatınız var, sohbetleri dinliyorsunuz ve birbirinizle konuşmalarınız var. Böyle bir noktada hatalar yaptığınızı düşünün. Birçok kardeşimiz derler ki: “Aman hatamız ona ulaşmasın.” Bunun mânâsı ne biliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Biz nefsimizin istediği hataları yapmaya devam edelim ama gizli kalsın. O zaman sormaz mıyız, niçin? Eğer siz hataları yapmakta ısrar etmek niyetindeyseniz, o hataları yapmanın size mutsuzluk verdiğini (madde-1), çevrenizle ilişkili her hatanızda başkalarının kalbini kırdığınız bir vakıa olduğuna göre (madde-2), bunları yaptıktan sonra gizlemeyi de hedef aldığınıza göre ne yaptığınızın farkında mısınız? Şeytanın sizi nasıl avucunun içine aldığının farkında mısınız? Hep size hatalar işletecek; başkalarının kalbini kıracaksınız, ondan sonra da aman öğrenmesin diyeceksiniz. Peki öğrendikten sonra biz, aynı kardeşiniz bize ulaştığı zaman, meselelerinin çözüldüğünü gördüğü zaman, o zaman aynı şekilde mi devam ediyor? Hayır, değişiyor. “Demek ki oraya ulaşmam lâzımmış.” diyor. Çünkü her konuda Allah'ın doğruları vardır. Siz hatalı davranırsınız, başka insanların kalbini kırarsanız, Allahû Tealâ size nasıl doğru davranmanız gerektiğini, hangi şartların içinde doğruya ulaşabileceğinizi anlatır.
Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, O Allah. Öyleyse Allah ile olan ilişkilerinizde bilin ki bütün problemlerin çözümü Allah'tadır. Bir hedefe ulaşmak istiyorsanız, Allahû Tealâ size destek de olur, köstek de olur. O günahı işlemenizi istemez, engel çıkartabilir ama bir güzelliği işlemek istiyorsanız, bir başkasına bir güzel davranışı sergilemek istiyorsanız, başkasına mutluluk vermek istiyorsanız, Allahû Tealâ sizi imkân sahibi kılar. O mutluluğu o kişiye yaşatabilesiniz diye Allah yolunuzu açar. Size yardımcı olur, hissedersiniz. Ne zaman bir güç durumla karşılaşırsanız, hemen Allah'a müracaat edin. Bize de ulaşın. Biz de sizin için dua edelim. Göreceksiniz ki Allah'ın yardımı beklemediğiniz bir şekilde size ulaşır ve Allahû Tealâ sizi mükâfatlandırır. Allahû Tealâ sizin işinizi kolaylaştırır. Çözüm vardır. Başka insanlara karşı, etrafınızdaki insanlara karşı bakış açınız acaba nasıl sevgili kardeşlerim? “Etrafınızdaki insanlar benim kafamdan geçen planladığım şeyleri yapmak mecburiyetindeler. Öyleyse ben her türlü vasıtayı kullanırım, onları o aklımdan geçen hedefe dolaylı da olsa, bin bir dereden su getirerek de olsa ulaştırırım” diye mi düşünüyorsunuz? Büyük bir yanlışın içindesiniz. O hedefe onları ulaştırmanın yolu hile kullanmak değildir. İnsanları mutlaka bir hedefe yöneltmekle vazifeli değilsiniz. Nefsinizin taleplerine onları uygun hale getirmek için yollar denemek mecburiyetinde değilsiniz. Böyle mi yapıyorsunuz, yoksa yapmıyor musunuz? Beraber olduğunuz insanlara dikkatle bakın. Varlığınız etrafınızdaki insanlara huzur mu veriyor, sizinle birlikte daha mı mutlu oluyorlar yoksa onlara mutsuzluk mu veriyorsunuz? Onları huzursuz mu ediyorsunuz? Sözlerime dikkat edin. Eğer varlığınız etrafınızdaki insanlara huzursuzluk veriyorsa, sizinle daha çok mutlu olmak yerine mutsuz oluyorlarsa o zaman siz onlarla birlikte ve Allah'la birlikte değilsiniz. Onlarla birlikte ama şeytanla birliktesiniz. Nefsinizin afetlerinin esirisiniz. Size göre doğrular var, size göre hedefler var ve başkaları sizin doğrularınıza, sizin hedeflerinize ram olacaklar. Olmazsa onların akıllarına bile gelmeyen çeşitli yollarla onları o hedefe yöneltmeye çalışıyorsanız, iç dünyalarında bunu hissedeceklerdir. Mutsuz olacaklardır ve bunun arkasında başkaları yok; sizin nefsinizin size dikte ettiği hedefler var.
Öyleyse sözlerimi dikkatle dinleyin, yerli yerine oturtun. Etrafınızdaki insanlara dikkatle bakın. Nerede olursanız olun kanun hiç değişmez. Kimlerle beraberseniz o insanlara dikkatle bakın. O insanlar sizinle beraber olmakla beraber olmadıkları zamandan daha mı mutlular yoksa daha mı mutsuzlar? Eğer daha mutlularsa onlar, siz ve Allah berabersiniz ve siz Allah'ı yanınızda tutuyorsunuz. Allah bütün davranışlarda ya kişinin yanındadır, onunla beraberdir ya da karşısındadır. O kişinin davranışları etrafındaki insanlara mutluluk verdiği sürece ölçü şu: O kişilerin yanında olmadığınız zaman mutluluk oranları neyse, siz onlarla beraber olduktan sonra daha çok mutlu, o eski durumlarına göre daha çok mutlu oluyorlarsa siz, Allah ve onlar berabersiniz ama siz, onları mutlu ediyorum düşüncesiyle nefsinizin taleplerini onlara empoze ediyorsanız, o zaman onlar sizinle bulunmaktan mutlu olmazlar, mutsuz olurlar. O zaman siz varsınız, onlar var ama sizinle beraber olan Allah değil, şeytan. Nefsinizin afetleri sizi hangi tuzaklara düşürüyorsa arkasında mutlaka şeytan vardır. Eğer siz kendinizi çeşitli yollardan müdafaa ediyorsanız, hakkınızda hüküm veren insanlara bu bir şey ifade etmez. Sonuca bakın. Etrafınızdaki insanlar sizinle beraberken beraber olmadıklarından daha mı mutlular, beraber olmadıklarından daha mı mutsuzlar? İki tane devre, siz o toplantıya gelmeden evvelki durum, geldikten sonraki durum. Siz o eve gelmeden evvelki durum, geldikten sonraki durum. Unutmayın Allah'ın yolundaysanız, sadece bir tek hedefin sahibisiniz. Nerede olursanız olun, hangi toplumda olursanız olun, o insanlar sizinle beraber, sizinle beraber olmadıklarından daha mutlu olmalılar. Olmuyorlarsa hayır, siz kendinize düşeni yapmıyorsunuz.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allah'ı hep yanınızda düşünün. Her zaman sizinle beraberdir. Nasıl mı beraberdir? O, Allah'ın sırrı. Hamdolsun ki onu bize söyledi ama biz size söylemeyiz; O'ndan izin çıkana kadar.
Sevgili kardeşlerim, her şey öylesine güzel ki, nasıl mutsuz olursunuz. O sizinle beraberse size her zaman, her zaman yardıma açıksa, bunu yapmaktan sadece zevk alırsa sadece size değil, biriyle anlaşmazlık halindesiniz, ona da yardım eden Allahû Tealâ. Allah'ın adaleti orada kendisini gösterir. Siz de hak sahibi olarak görürsünüz kendinizi, o anlaşmazlık da olduğunuz kişi de hak sahibi olarak görür. Allahû Tealâ adalet terazisiyle iki tarafın da hakkını, “El-Adl” olarak ortaya öyle bir koyar ki, neticede iki taraf da Allah'ın adaleti karşısında hayranlık duyar. İki taraf da mutlu olur, tam bir kalp huzuruyla.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, O'nu neden dostlarınızın safında görmüyorsunuz da başka insanları sanki derdinize çözümmüş gibi devreye sokuyorsunuz? Sevgili kardeşlerim, Allah'ın bu kâinatta sizi en çok seven olduğunu biliyor musunuz? En çok O sever. Sizi insanlar ne kadar severse sevsin, Allahû Tealâ en çok sevenden de çok daha fazla sever. Allah insanlardan nefret etmez. Hep sever. Hep onlardan yana olup hatalarını keşke insanlara tek tek söyleyebilse yani insanlar buna müsait olsa zemin itibarıyla kalp kulakları açılmış olsa, ta baştan itibaren açılmış olsa insanların kalp kulakları ve Allah ile temasa geçebilseler, o zaman her hatalarından sonra Allahû Tealâ'dan af dileyeceklerdir ama doğruyu öğreneceklerdir ve gelecek sefer doğruyu yaptıkları zaman hem onlar mutlu olacaktır hem de evvelce yanlışı yaptığı kişi mutlu olacaktır.
Sevgili kardeşlerim, bütün çözümler Allah'ta. O, çözümlerin gerçek sahibidir. İşte böyle bir dünyada bütün güzellikleri yaşamak mı diyorsunuz? O sizin elinizde. Allah'a müracaat edin. Allah ile olan ilişkilerinizi en güzel standartlarda tutun. Sizi ne kadar çok sevdiğini o zaman anlayacaksınız.
Sevgili kardeşlerim, biz de sizler içiniz. Her probleminizde ulaşmaya çalışın. Bizim, telefonlarınıza bazen cevap vermek imkânını bulamayışımız, ya o anda orada olmamamızdan kaynaklanır veya o anda başka bir işle meşgul olmamızdan kaynaklanır ama şunu kesin olarak bilmenizi istiyorum sevgili kardeşlerim, telefonlarınıza cevap vermemek diye bir kasıt oluşamaz bizde. Telefon ettiğiniz zaman ölçülü olmayı unutmayın. Allah'ın en kıymetli hazinesi olan zamanı fazla kullanmayın. Birkaç dakika içinde konuşmalarınızı tamamlamalısınız. Üç dakikalık, en çok beş dakikalık bir zaman dilimi her türlü probleminizi anlatmak için yeterlidir. Biz sizin için dua ederiz, biz size hatalarınızı söyleriz ve oradan aldığımız emri tebliğ ederiz. Netice hep mutluluğa açılan bir kapıdır.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, şu zaman denilen müessese çok hızlı geçiyor. İşte sohbetimize başladık, işte sonuna ulaştık. Sizinle beraberken bilmenizi istiyorum sevgili kardeşlerim, zamanın nasıl geçtiğini hiç mi hiç anlayamıyorum. Bir başlıyorum bir de bakıyorum, sohbetin sonuna gelmişiz. Bir varmış bir yokmuş. Hamdolsun ki hepiniz varsınız, dostlar arasındayız.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, sözlerimiz inşaallah burada tamamlanıyor. Allahû Tealâ’nın hepinizi ama hepinizi, can dostlarım gönül dostlarım, hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden talep ederek, sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz dualarımızla.
Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuhu.
Allah razı olsun B. Biz de gözlerinizden öperiz.
Mutluluklar dileriz.
İmam İskender Ali M İ H R