}
Emanet ve Rehine Ne Demektir? 16.05.2002
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 103901


SOHBETİN ADI: EMANET VE REHİNE
TARİHİ: 16.05.2002


Eûzubillâhimineşşeytânirracîm, bismillâhirrahmânirrahîm.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir beraberliğin içindeyiz. Bir defa daha Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı, Allah'ın zikir sohbetini yapmak üzere. Bu akşamki konumuz: Emanet ve rehine.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, nefsimiz bir rehinedir, ruhumuzsa bir emanet. Sonra fizik vücudumuz bir emanet olur ve en sonunda nefsimiz de emanet olur. Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnâl emânete alâs semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.

 

“Biz emaneti yere, göklere ve dağlara teklif ettik ama onlar emaneti kabul etmedi (yüklenmedi). Sonra insan emaneti yüklendi çünkü insan cahil ve nankördür.” diyor Allahû Tealâ.

 

Öyleyse bir emanet var. Emanet ruhumuzdur; Allahû Tealâ'dan gelmiştir, Allah'a tekrar geri dönecektir. Geri dönmesi de üzerimize tam 12 defa farz kılınmıştır. İşte Allahû Tealâ emanetin sahibine iadesini açık ve kesin bir standart içinde 12 defa emrediyor, farz kılıyor:

 

1- Zumer-54:

 

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

 

“ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu: Üzerinize azap gelmeden önce (kabir azabı gelmeden önce veya cehennem azabı gelmeden önce) Allah'a yönelin (Allah'a dönün yani ruhunuzu Allah'a ulaştırın) ve böylece Allah'a teslim olun.” diyor Allahû Tealâ.

 

Öyleyse ruhumuzun Allah'a teslim olması söz konusu. Böyle bir dizaynda teslim olma müessesesi Allah'ın daha 11 tane âyetiyle sonuçlanmış.

 

2. âyet, Fecr-28:

 

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

 

“irciî ilâ rabbiki.” diyor Allahû Tealâ ruha, “Rabbine dön.” diyor. “Geri dönerek Rabbine ulaş.” diyor. “Geldiğin yer orasıdır.” diyor, “Geldiğin yere geri dön.”

 

3. âyet-i kerime, Rûm-31:

 

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

 

“munîbîne ileyhi vettekûhu: O’na yönel (O’na dön; Allah'a dön) ve takva sahibi ol.” diyor Allahû Tealâ.

 

4. âyet-i kerime, Zâriyât-50:

 

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.

 

“fe firrû ilâllâh(ilâllâhi): Öyleyse Allah'a firar et (yani Allah'a kaç ve Allah'a sığın).”

Allah bir sığınaktır. Meab; sığınak deme. Ve meaba ulaşan; ruhunu Allah'a ulaştırıp Allah'a ruhunu sığındıran herkes evvâb hüviyetindedir, evvâb adını alır Kur’ân-ı Kerim'de.

Peki, sonra? Sonra Allahû Tealâ, 5. âyet-i kerime olan Lokmân-15’de şöyle diyor:

 

31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.

 

“vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye): Kim Bana yönelmişse (ulaşmışsa) sen de onun yoluna tâbî ol (sen de ruhunu aynı yolu takip ederek Bana ulaştır).” diyor Allahû Tealâ.

 

6. âyet-i kerime, Yûnus-25:

 

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).

Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.


“vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi) ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin):
Allah selâm yurduna (teslim yurdu) davet eder ve kimi oraya ulaştırmayı dilerse onları Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.”

Sıratı Mustakîm de Allah'a ulaştıran yol olduğuna göre, Allah Kendi Zat’ına davet ediyor.

 

7. âyet-i kerime, Muzemmil-8:

 

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


“Allah'ın İsmi’yle zikret ve her şeyden kesilerek Allah'a dön (Allah'a ulaş).”

 

8. âyet-i kerime, Şûrâ-47:

 

42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).

Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).

 

“Üzerinize o değiştirilmesi mümkün olmayan gün (yani ölüm) gelmeden önce Allah'ın davetine icabet edin.” diyor Allahû Tealâ.

Davetse açık ve kesin: Allah'ın Zat’ı, Allah'ın Zat’ına davet.

 

9. âyet-i kerime, Ra'd-21:

 

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

 

“vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve onlar, Allah'ın Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah'a ulaştırırlar.”

Bu âyet, Allah'a ruhu ulaştırmanın bir emir olduğunu; Allah'ın bunu emrettiğini yani farz kıldığını bir defa daha kesinleştiriyor, 9. âyet-i kerime.

 

10. âyet-i kerime, En'âm-153:

 

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).

Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.

 

“ve bi ahdillâhi evfû, hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu: Allah'ın ahdini ifa et (yerine getir). İşte bu, Sıratı Mustakîm'dir. Ona tâbî ol.”

Allah'ın ahdi; ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim etmektir. Bir defa daha farz kılıyor Allahû Tealâ.

 

11. âyet, Mâide-7:

 

5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).

Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki Allah göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.

 

“O gün işittik ve itaat ettik demiştiniz. Allah da misakinizi farz kılmıştı.” diyor Mâide Suresinin 7. âyet-i kerimesi.

Bakalım beraberce.

 

“vezkurû ni’metellâhi aleykum: Allah'ın üzerinizdeki ni’metini zikredin (hatırlayın).”

“ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî: Ve Allah'ın misakini hatırlayın ki; onunla size vasiyet etmişti (onu üzerinize farz kılmıştı).”

“iz kultum semi’nâ ve ata’nâ: Siz demiştiniz ki: İşittik ve itaat ettik.”

vettekûllâh(vettekûllâhe): Allah'a karşı takva sahibi olun.”

innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri): Allah göğüslerde olanı bilir.”

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, öyleyse böyle bir dizaynda en güzele ulaşıyoruz. Ruhumuzu Allah'a ulaştırmak en güzel. Allah, güzellerin en güzeli, ahsen-ül hüsna, oraya ulaşıyoruz. Ruhumuz oraya ulaşıyor. 11. âyet-i kerime oldu.

 

Ve 12. âyet-i kerime, Nisâ-58:

 

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.



“innallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ: Allah emanetleri ehline (onun sahibine) teslim etmenizi (tevdi etmenizi) emreder.” diyor Allahû Tealâ.

 

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allah emanetleri onların sahibine teslim etmenizi emreder. Böyle bir dizaynda Allah ile olan muhtevaya dikkatle bakın; O, Allah ve her şeyin en güzelini sağlıyor.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, böyle bir dizaynda Allah'ın 12 defa üzerinize farz kıldığı bir vetire var; emaneti, ruhunuzu Allah'a teslim etmek. Peki, rehine kim? Rehine nefsiniz. Allahû Tealâ Muddessir Suresinin 38, 39, 40. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:

 

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehînetun.

Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).

74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).

Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.

74/MUDDESSİR-40: Fî cennâtin, yetesâelûn(yetesâelûne).

Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.

 

kullu nefsin bimâ kesebet rehînetun, illâ ashâbel yemîn(yemîni), fî cennâtin: Bütün nefsler kazandıkları dereceler itibarıyla rehinedirler ama yemin sahipleri, onlar cennette olacaklardır.”

Öyleyse yemin sahipleri kim? Nefslerinin Allah'a verdiği yeminleri yerine getirenler. İşte böyle bir dizaynda yemin sahiplerine bakıyoruz. Yeminlerini yerine getirenler, kim bunlar? Allahû Tealâ cevap veriyor, Şems Suresinin 9. âyet-i kerimesinde:

 

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.

Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.



“kad efleha men zekkâhâ: Nefsini, onu (nefsini) tezkiye eden felâha erdi.” diyor Allahû Tealâ.

 

Öyleyse nefs adı verilen bir varlık içimizde. Onu tezkiye ederseniz felâha erebilirsiniz. Yani rehineyi rehinelikten kurtarmak bir felâh müessesesidir, bir kurtuluş müessesesidir. Tezkiye nefsinizin aklanması işlevinin adıdır. Bu işlev yükseldikçe kurtuluşlar art arda gelecektir. Öyleyse nefsiniz fizik vücudunuzun içinde bir rehinedir. Ne zamana kadar rehinedir? Ruhunuzu ve fizik vücudunuzu Allah'a teslim ettiğiniz noktaya kadar rehinedir. Fizik vücudunuz, Allah'a teslim olduktan sonra rehine de emanet olur ve onu da Allah'a teslim edersiniz.

 

Öyleyse 1. basamaktan 25. basamağa kadar nefsiniz rehinedir. 21. basamakta ruhunuzu, emaneti Allah'a teslim edersiniz ve fizik vücudunuz emanet olur. 25. basamakta fizik vücudunuzu Allah'a teslim edersiniz; nefsiniz emanet olur. 26. basamakta nefsinizi de Allah'a teslim edersiniz. Teslimin gerçek hüviyeti, 27. basamakta net bir şekilde yerli yerine oturur. Nefsinizi Allah'a teslim ettiğiniz zaman bir emanetin daha olduğunu göreceksiniz; iradeniz. Ve ondan sonra da iradenizi Allah'a teslim edersiniz, 28. basamağın 5. mertebesinde.

 

Öyleyse bütün nefsler, bütün fizik vücutlarda bir rehinedirler. Şimdi rehine ile emanet arasındaki münasebetlere gelin beraberce bakalım:

 

1. basamaktasınız; olayları yaşıyorsunuz, herkes yaşar.
2. basamaktasınız; olayları değerlendiriyorsunuz, olaylara göre davranış biçimleri uyguluyorsunuz.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, 2. basamakta eğer kişi kalbinde hayır olan birisi olarak davranıyorsa, ruhunun ağırlığı nefsinin ağırlığından daha fazlaysa, bilerek özellikle başkalarına düşmanlık etmiyorsa, Allah'ın âyetlerini inkâr etmiyorsa o kişiyi Allah Kendisine seçer. Bu seçtiği kişilerden bir kısmı Allah'a ulaşmayı diler. Seçilinen basamak 2. basamak. Allah'a ulaşmanın dilendiği basamak, 3.basamak.

 

Rehinenin kurtuluşu için 3. basamak, ana basamaktır. Her şey bu basamakta şekillenir. Kişi Allah'a ulaşmayı dilerse rehine, rehinelikten kurtulur ve sahibine teslim olur. Sadece bununla, Allah'a ulaşmayı dilemek temel şarttır. Dilemezse hiçbir zaman o kişinin vücudundan rehine kurtulmaz. Kişi Allah'a ulaşmayı diledi, 3. basamakta; Allah derhal bunu işitir, bilir ve görür. O zaman kişi, 4. basamaktadır. Çünkü Allahû Tealâ görünce Rahîm esmasıyla tecelliye başlar. Bu tecellinin başladığı nokta 4. basamaktır.

 

Ve 5. basamak; Allah kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi alıyor. Gizli bir örtü, bir nev’î gözlük, görmeyi önleyen bir gözlük, bir gizli perde, görünmez bir perde. Sonra kişinin kulaklarındaki vakrayı alıyor. Hicab-ı mestureyi alınca kişi, irşad makamını irşad makamı olarak görmeye başlıyor. Kulaklarındaki vakra alınınca onun sözlerinin irşada müteallik kesimlerini, hidayete müteallik kesimlerini çok iyi anlıyor. Sonra 7. basamakta Allah o kişinin kalbindeki ekinneti alıyor, yerine ihbat koyuyor. Bu noktadan itibaren kişi görüyor, işitiyor, mânâya varıyor, vardığı mânâyı kalbine indiriyor ve kalbindeki, kalbindeki ihbatla mânâya varmanın ötesinde onu idrak ediyor, kendisine mâl ediyor. İşte burası 7. basamak.

 

8. basamakta, Allah kalbe ulaşıyor.

9. basamakta, kalbin nur kapısını Allah'a çeviriyor.

10. basamakta, o kişinin göğsünden kalbine bir nur yolu açıyor.

11. basamakta, kişi zikir yapıyor, nefsinin kalbine rahmet ve fazl ulaşıyor. Allah'ın gönderdiği rahmet ve fazl göğsüne geliyor, şifreli yolu aşarak Allah'ın göğsünü şerh ederek (yararak) açtığı yolu aşarak kalbe ulaşıyor. Bakıyor kalp mühürlü. Fazıllar bu mühürlü kalbe ne sızabiliyor ne girebiliyor ama rahmet nurları kalbin içine sızmayı başarıyorlar. İşte bu sızma 12. basamaktaki olayı yani huşûyu oluşturur. 10. basamakta yol açılır. 11. basamakta sızma başlar, rahmetin kalbe sızması ve 12. basamakta bunun miktarı %2’yi bulur. Kişi o zaman 12. basamağa ulaşır, huşû sahibi olmuştur.

 

Kimdir o insan? Allah'a mutlaka ruhunu ulaştıracağından emin olan insan. Huşû bunu ifade eder ve huşû sahibi olan kişi hacet namazını kılar, Allah da ona irşad makamını gösterir, kime tâbî olacağını gösterir. 13. basamak ve Allahû Tealâ kişiyi mürşidine ulaştırır. Tâbiiyetiyle beraber kişi Allah'tan 10 tane ni'met alacaktır.

 

1- Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelir yerleşir.

2- Allah, o kişinin kalbinin mührünü açar.Nefsinin kalbinin, emanetin mührünü açar (kalbinin mührünü açar). Kalbin içindeki küfür kelimesini alır. Emanetin emanet olmak vasfını kaybedip, affedersiniz, emanet diyorum, rehine olmak vasfını kaybetmesi nefsin ancak kalbindeki mührün açılmasıyla mümkün. Kalbine îmân yazılmadıkça hiçbir rehine emanet hüviyetine giremez.


Öyleyse Allahû Tealâ kalbin mührünü açıyor, kalbinin içine; rehinenin kalbinin içine îmânı yazıyor. 3. basamaktan bu basamağa kadar kişi Allah'a yöneldi. Bundan sonra hidayet üzere olacak, ruh Allah'a doğru yola çıkacak. Bunun sağlanabilmesi için kalbin içine Allah'ın îmânı yazması lâzım. Yazıyor, kalbin mührünü açıyor, küfür kelimesini dışarı alıyor, kalbin içine îmânı yazıyor Allahû Tealâ. Sonra ne yapıyor?

 

O kişinin bütün günahlarını sevaba çeviriyor. Sonra ruhun hidayeti başlıyor. Ruh vücuttan ayrılarak Sıratı Mustakîm'e ulaşıyor. Nefs, nefs tezkiyesine başlıyor. Rehine nefs tezkiyesine başlıyor. Kendisini rehinelikten kurtaracak olan temel unsur; nefsin tezkiye olması, daha sonra tasfiye olması. Fizik vücut nefsteki kalpte biriken fazilet nurları ölçüsünde şeytana kul olmaktan kurtuluyor ve Allah'a kul olmaya başlıyor. Sonra? Sonra irade nefsin kalbindeki afetler azaldıkça, aynı oranda güçleniyor.

 

İşte böyle bir noktada kişinin emaneti Allah'a teslim edebilmesi, zikir adlı bir ibadete bağımlıdır. Zikir, Kur’ân-ı Kerim'deki en büyük ibadettir. Ankebût Suresinin 45. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).

Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.

 

utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte…”

Diyor ki Allahû Tealâ: “Habîbim, sana vahyolunan Kur’ân var ya O’nu onlara oku (anlat) ve namaz kıl. Çünkü namaz (senin namazın) münkerden nehyeder ve fuhuştan da nehyeder.”

 

“utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi: Sana kitaptan vahyolunanı onlara oku (sahâbeye oku).


“ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri).”

“Çünkü salât (namaz) münkerden ve fuhuştan men eder.”

“ve le zikrullâhi ekber(ekberu): Ama Allah'ı zikretmek (zikrullah) bu ikisinden de daha büyüktür.” diyor Allahû Tealâ. “Namaz kılmaktan da Kur’ân-ı Kerim tilâvetinden de daha büyük olan, en büyük olan ibadet zikirdir.” diyor.

 

Bu âyet-i kerimeyi okuyana kadar biz de namazı en büyük ibadet olarak biliyorduk ama Allahû Tealâ bu âyet-i kerimeyi öğrettiği zaman öğrendik ki; hayır, namazdan daha büyük bir ibadet var. Adı: Zikir. Rehinenin rehinelikten kurtulabilmesi, zikir adı verilen bu ibadetin rehinenin nefsinin kalbini temizlemesiyle mümkün. Zikir adı verilen bu ibadetin yapılması ve bu ibadetin; zikrin nefsin (rehinenin) kalbini temizlemesiyle mümkün.

 

Öyleyse muhtevaya bakıyoruz beraberce. Kişi bu noktada nefs tezkiyesine başlıyor. Başlarsa ne olur? Allahû Tealâ'dan gelen rahmetle fazl ve rahmetle salâvât isimli dört grup nur, kişinin göğsüne geliyor, şifreli yolu takip ederek göğsünden kalbine ulaşıyor. Ne olur kalbine ulaşırsa? Kalbine ulaştığı zaman o kişinin kalbinin hareketli hale gelen, Allahû Tealâ mührü açtığı için hareketli hale gelen mührün üzerine baskı yapıyor, rahmetle fazl ve rahmetle salâvât nurları. Mührün üzerine baskı yapınca mührü aşağı doğru indiriyor, zulmanî kapıya kadar indiriyor. Kalbin bir Rabbanî kapısı var, yukarı; Allah'a dönük, döndürülmüş durumda. Bir de zulmanî kapısı var; şeytana dönük. O kapıyı, Rabbanî kapıyı kapatan mühür aşağıdaki kapıya iniyor zulmanî kapıya; onu mühürlüyor rahmetin, fazlın ve salâvâtın üzerindeki baskısı sebebiyle. Ne olur mühürlenince? Şeytanın karanlıklar kalbe giremez. Ne kadar süre? Zikir boyunca. İşte böyle bir ortamda Allahû Tealâ'nın bir dizaynı söz konusu.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, peki, başka ne gelmiştir? Rahmet, fazl ve salâvât nurları gelmiştir. Üç grup nur ama rahmetle fazl ve rahmetle salâvât olarak gelmiştir ve kalbin içine girip kalbi doldurmuşlardır. Bütün karanlıkları, nefsin afetlerini kapı dışarı etmişlerdir. Ve îmân kelimesinin çekim gücü fazılları etrafında toplamaya başlar. Fazıllar, nefsin kalbindeki îmân kelimesinin etrafında onun manyetik alanına kapılarak ona yapıştıkları sürece, devamlı fazılların miktarı artar. Nefsin kalbindeki hacmin %1'i, %2’si derken; %7'sini bu nurlar doldurur. Burası Nefs-i Emmare’dir. Yani nefsin kalbindeki nurlardan %7'si artık Allah'ın emirlerine itaat ediyor, yasaklarına riayet ediyor. Emirleri mutlaka yerine getiriyor, yasakları ise işlemiyor.

 

Peki, nefsin kalbinde %7 nur biriktiği zaman rehineye hangi hakkı vermiş Allahû Tealâ? 1. gök katının kapısını açma hakkı vermiş. Ve rehine 1. gök katını açar. Ruh bu sebeple yani emanet, 1. gök katına ulaşabilir. Açılmasaydı 1. gök katının kapısı; emanet 1. gök katına ulaşamayacaktı. Açılabilmesi için mutlaka rehinenin %7'lik nefs tezkiyesini gerçekleştirmesi, Nefs-i Emmare’yi tamamlaması gerekiyordu. Bu oldu, rehine 1. katın kapısını açtı. Ruh artık her gün oraya kadar, 1. gök katına kadar ulaşmaya başladı. Diğerleri daha yukarıdaki katlara çıkacak ama o 1. kata kadar çıkabiliyor.

 

Sonra kişi zikrini daha çok arttırıyor. Artan zikir nefsin kalbinde %7 daha nur oluşturur. Burası Nefs-i Levvame'dir; Kıyâme Suresi 2. âyet-i kerime.

 

“fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.”

“O nefse...”

 

“ve nefsin ve mâ sevvâhâ.”

“O nefse ve onu sevva edene ona takvası ve fücuru ilham edilir.” diyor bir sonraki kademede. Nefs-i Mülhime kademesi orası.

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.

Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

 

Nefs-i Levvame, Kıyâme Suresinin 2. âyet-i kerimesine dayalı. Diyor ki Allahû Tealâ:

 

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.

Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.

 

“ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti: O levm edilen (kınanan) nefse kasem olsun.” diyor Allahû Tealâ.

 

Niçin kişi nefsini kınıyor? Allah'ın yasak ettiği fiili işlemek istemiyor. Allah'ın yoluna girmiş, hedefi var. Emaneti Allah'a ulaştıracak; ermiş olacak (velî olacak). Bu hedefe ulaşmak için zikretmesi lâzım, zikrediyor. Nefsinin kalbinde nurlar birikiyor ama kişi günahları işlemekten bir türlü kendisini alamıyor ve bu sebeple nefsini kınıyor. Burası Nefs-i Levvame. Ve Nefs-i Levvame'ye gelince ikinci bir %7 nur birikimiyle; fazilet birikimiyle kişi Nefs-i Levvame'ye ulaşır. Ruhu 2. gök katına ulaşır yani rehine 2. katın kapısını da açmak yetkisinin sahibi olur.

 

Peki, bu iki kademede fizik vücut ne olmuştur? %14 oranında şeytana kul olmaktan kurtulmuştur. Allah'a kulluğu %14 artmıştır. Şeytana kulluğu %14 eksilmiştir, Allah'a kulluğu %14 artmıştır. İrade de %14 oranında nefsin afetleri azaldığı için %14 oranında güçlenmiştir. Ve ruh kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde Allah'a doğru bir yolculuk yapmaktadır. Bu, ruhun Sıratı Mustakîm’idir.

 

Bu Sıratı Mustakîm üzerinde 7 tane gök katı aşacaktır ve henüz iki tanesini aşmış durumda. Fizik vücut kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde nefsin kalbindeki afetler azaldıkça onun da Allah'ın emirlerine itaati artıyor, yasak ettiği fiilleri işlemesi azalıyor aynı oranda. Rehine için de aynı şey söz konusu. Allah'ın emirlerine itaati %14 artmış durumda, yasaklara riayeti de %14 artmış durumda. İrade de %14 güçlenmiş durumda. Fizik vücut kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde Allah'ın emirlerine daha çok itaat edici, %14 daha fazla itaat eder bir noktada. Nefs Allah'ın emirlerine %14 itaat eden bir kalp yapısının sahibi. Geri kalan afetler hâlâ duruyor. Nefs kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde tezkiye ve tasfiye hedeflerine yönelmiş durumda, devamlı aklanarak Allah'a daha yakın hüviyete giriyor.

 

Öyleyse bu muhtevada ne yapmamız lâzım? Yapmamız lâzım gelen şey belli; nefsimizi tezkiye edeceğiz. Daha çok zikirle nefsimiz üçüncü defa %7 nur birikimine ulaşıyor; Nefs-i Mülhime. Allah'tan ilham almaya başlıyoruz. Rehine 3. gök katının kapısını açıyor ruha. Rehine olan nefs üçüncü defa %7 nur birikiminde 3. gök katının kapısını açıyor ruha. Ruh 3. gök katına yükseliyor. Fizik vücut %7 daha Allah'a kul oluyor. Nefs, %7 daha Allah'ın emirlerine itaat ediyor, yasaklarına riayet ediyor.

 

Bir dördüncü %7 nur birikimi: Nefs-i Mutmainne.

 

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.

Ey mutmain olan nefs!

 

“yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.” buyuruyor Allahû Tealâ.

Nefsi… Bir evvelki kademede Nefs-i Mülhime'de Allahû Tealâ diyor ki: “fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.”

Şems Suresi 8. âyet-i kerime:

 

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

 

“O nefse (yani rehineye) takvası da (Allah'ın takvası da) şeytanın fücuru da ilham edilir.” diyor.

Artık kişi… Şeytandan herkes ilham alır, her zaman alır. Şeytan her an insanlara ulaşır ama Allah'tan ilham almak bu kademede başlar ve 4. gök katına ruh ulaşır. Emanet giderek yükseliyor Allah'a doğru ama her katta kendine düşen payı alırken her gün o kata kadar çıkıyor, tekrar aşağı iniyor, ana dergâha geri dönüyor.

 

Ve beşinci defa %7 nur birikimi; Nefs-i Radiye. Kişi Allah'tan razı oluyor.

Allahû Tealâ diyor ki:

“râdıyeten mardıyyeten: Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan.”

Fecr-28:  

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

 

Evvelâ kişi, emanetin 5. gök katının kapısını açması sebebiyle 5. kata ulaşıyor. Beşinci defa %7 nur birikimi. Sonra, daha sonra 6. kata ulaşıyor. Altıncı defa %7 nur birikimi nefsin kalbinde ve nihayet Allah'tan razı olan, Allah'ın rızasını kazanmış olan ruh Allah'a ulaşıyor. Rehine Allah'tan razı oluyor, Allah'ın rızasını kazanıyor. Ruh da son bir %7 nur birikimiyle, yedinci defa %7 nur birikimiyle ruh da 7. gök katına ulaşıyor Allah'ın Zat’ına ulaşıyor, 7. katın 7 tane âlemini geçiyor, Sidretül Münteha'yı aşıyor, Allah'a ulaşıyor, Allah'ın Zat'ında yok oluyor. 21. basamakta Allah'a ulaşıyor, sonra Allah'ın Zat'ında yok oluyor, 22. basamak.

 

Öyleyse emanet Allah'a ulaşmıştır. Fizik vücudun içinde bir rehine olan nefs hâlâ rehinedir ama emanet Allah'a ulaşmıştır. Emanetin teslim alındığı noktada Allahû Tealâ insanın fizik vücudunun yalnız olmadığını, onunla beraber nefsin de var olduğunu belirmek için nefsin iki tane afetini vermiş; nankör ve zalim olmak. Nefsle fizik vücut beraberliği rehineyi,  affedersiniz, emaneti alıyor ve emanetin sahibi olan Allah'a ulaşması lâzım; bunun için rehinenin görevini yapması lâzım.

 

İşte rehine görevini burada tamamlıyor; 7 defa %7 fazilet birikimi. Fazilet birikimi başlamadan evvel de o kişinin nefsinin kalbinde %2 rahmet birikimi olmuştu. 7 kere 7, %49 eder; nefsin kalbinde %49 fazilet birikimi oluşmuştur, %2 de rahmet birikimi oluşmuştur. Yani nurların toplamı %51'e ulaşmıştır. Bunun mânâsı ne? Bunun mânâsı; o kişinin kalbinde karanlıklar (nefsin afetleri); Allah'ın emirlerine isyan eden, yasaklarını işleyen kesim %100'den %49'a düşmüştür. Yani şeytanın hâkimiyeti %50'nin altına düşmüş, Allah'ın nurlarının hâkimiyeti %50'yi aşmıştır.

 

Bu noktada o kişi nefsinin kalbinde karanlıklar hâkimken, Allahû Tealâ tarafından hep şeytanın kulluğunun, şeytana kul olmanın hâkim olduğu bir vasıfta görülmekteydi ama bu noktadan itibaren Allah'ın kulluğu hâkim pozisyona geliyor. Çünkü afetler %51 yok olmuş, nefsin kalbinde nurların hâkimiyeti %51'e ulaşmış.

 

Öyleyse artık o kişi şeytanın kulu olması daha alt seviyede olan, Allah'ın kulu olması daha üst seviyede olan bir noktaya ulaşmıştır. Artık Allahû Tealâ onu Allah'ın kulu olarak değerlendiriyor. Bu noktada ne olur? Nefsin kalbindeki şeytanın hâkimiyeti %49'a düşünce, %51 nurla dolunca o kişinin fizik vücudu %51 oranında Allah'a kul olur. O kişinin nefsi %51 temizlenmiştir. Rehine 7. gök katının kapısını da açmış ve ruh Allah'a teslim olmuştur.

 

Bu, emanetin Allah'a teslimi noktasıdır ama emanetler onunla bitmiyor. Bu noktadan itibaren kişi salâh makamının… Bu noktadan itibaren kişi velâyet makamlarını birer birer aşacaktır. 1. makam, fenâ makamıdır. Kişi Allah'ın Zat’ına, ruhunu Allah'a ulaştırıp Allah'ın Zatı'nda yok etmiştir, Allah'ta yok olmuştur ruh. Fenâfillah; Allah'ın içinde fâni olmuştur, yok olmuştur. Bu kademede nefsin kalbindeki nurlar, %51'den %61'e yükselir. Daha çok zikir yapar kişi. %61'e yükselince Allah ona, o kişinin ruhuna yeni bir ruhunu vücuda getirerek ona bir ni'met verir, taht verir İndi İlâhi'de. O kişi beka makamının sahibi olur; bekabillah. Allah ile birlikte bâki olur, Allah'ın katında tahtın sahibi olur.

 

Buradaki nurların artışı %61'den %71'e kadardır. %71 nura kişinin gelebilmesi için mutlaka zikrinin günün yarısını aşması lâzım. Ne zaman böyle bir işlem gerçekleşirse kişi zühd makamının sahibi olur ve zühd makamı o kişinin zikrini giderek arttırarak öyle bir noktaya getirir ki; o noktada o kişi artık fizik vücudunu Allah'a teslim etmek üzere bir noktaya gelir. Nefsin kalbindeki nurlar, %71'den 81'e kadar zühd makamında yükselir. Bu noktada fizik vücudun Allah'a teslimi söz konusudur. Fizik vücut kendi Sıratı Mustakîm'i üzerinde hedefine ulaşmıştır.

 

14. basamakta başlayan fizik vücudun aklanması 25. basamakta tamamlanmıştır. Ama fizik vücut Allah'a bir emanet değildi. Ne zamanki ruh 21. basamakta Allah'a ulaşır, bu noktadan itibaren kendi Sıratı Mustakîm'i üzerindeki fizik vücut da emanet hüviyetini alır. Ve fenâ, bekâ, zühd makamlarının arkasından fizik vücut da emanet olan fizik vücut da Allah'a teslim olur. 25. basamağa kadar nefs bir rehinedir. Ne zaman ki 25. basamakta fizik vücut Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellik kazanır; o zaman fizik vücut rehine olmaktan kurtulur. Affedersiniz, o zaman nefs, fizik vücut Allah'a teslim olduğu zaman rehine olmaktan kurtulur, nefs de bir emanet olur.

 

Öyleyse 14. basamaktan 21. basamağa kadar rehine olmak vasfını devam ettiren nefs, 21. basamaktan sonra da bir rehinedir ama 21. basamakta aslında bir emanet olmayan fizik vücut emanet hüviyetine girer ve 21. basamakta fizik vücut da Allah'a teslim olur. Nefs buraya kadar da rehinedir. 21. basamağa kadar ruhu Allah'a teslim eden bir rehinedir. 21. basamaktan 25. basamağa kadar fizik vücudu Allah'a teslim eden bir rehinedir. Bunu da aklanmalarıyla gerçekleştirir. Nefsin kalbindeki afetler azalır, azalır, azalır ve fizik vücudun tesliminde %91'e kadar nur nefsin kalbini işgal eder. Karanlıklar sadece neticede %9 kalacaktır.

 

İşte bu noktadan itibaren nefsin kendisi de artık bir emanet hüviyetine girer. Ve kişi daimî zikre ulaşır. Daimî zikre ulaştığı zaman emanet olan nefs de Allah'a teslim olur. Ruhun Allah'a teslimi Allah'a ulaşmakla noktalanır. Fizik vücudun Allah'a teslimi ahsen olmakla noktalanır yani Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir hüviyete kavuşmasıyla noktalanır. Nefsin de Allah'a teslimi aynı standartlardadır. Ne zaman nefs Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili asla uygulamayan bir hüviyetin sahibi olursa o zaman fizik vücut da o zaman nefs de Allah'a teslim olur.

 

Demek ki fizik vücudun teslimi de nefsin Allah'a teslimi de Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen özelliği kazanmalarıyla mümkün. 14. basamakta başlayan nefsin tezkiyesi ve tasfiyesi olayı 27. basamakta tamamlanır. Nefs de Allah'a teslim olur ve teslim olması lâzım gelen sadece irade kalmıştır geriye. Nefsin Allah'a teslimi göğün 7 katını görmesiyle noktalanmıştır ve oraya kadar nefsin kalbi sekiz mertebe süslenmiştir (tezyin edilmiştir). Ve kişi Allahû Tealâ tarafından göğün 7. katının 7. âlemini gördüğü zaman, Sidretül Münteha'yı gördüğü zaman Tövbe-i Nasuh'a davet edilir. Bu o kişinin ihlâs makamından salâh makamına geçmesi demektir.

 

Salâh makamında 4 mertebe daha müzeyyen olur nefsin kalbi.

 

*Allah, o kişiyi Tövbe-i Nasuh'a davet eder; 1. mertebe.

*Günahlarını örter; 2. mertebe.

*Bu günahları sevaba çevirir; 3. mertebe.

*O kişiye salâh nuru verir; 4. mertebe.

 

Ve kişi irşada ulaşır. İrşada ulaşınca iradeyi teslim etmek için kişi hazır hale gelmiştir ve irade Allah'ın kabul etmesi üzerine Allah'a teslim olur. Allahû Tealâ iradeyi Kendi iradesine bağlar. O noktadan itibaren kişi, Allah'tan devamlı emirler alan bir hüviyete ulaşır. İradesi de Allah'a teslim olmuştur. Salâh makamının 28. basamağın 5. mertebesi. İşte burası bütün emanetlerin Allah'a teslim olduğu noktadır. Herkes için teslimler, emanetlerin teslimleri burada tamamlanır. Rehine olan nefs de emanet olan ruh da fizik vücut da nefs de irade de hepsi Allah'a teslim olmuşlardır. İşte her biri bir hidayettir.

 

*Ruhun Allah'a teslimi ruhun hidayete ermesidir.

*Fizik vücudun Allah'a teslimi fizik vücudun hidayete ermesidir.

*Nefsin Allah'a teslimi nefsin hidayete ermesidir.

*İradenin Allah'a teslimi iradenin hidayete ermesidir.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, emanet ve rehine konusundaki sözlerimiz burada inşaallah tamamlanıyor. Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bu beraberliği bizlere nasip kıldı. Allahû Tealâ'nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını, sizleri zülcenahayn kılmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım.

Allah hepinizden razı olsun.

 

 İmam İskender Ali  M İ H R