SOHBETİN ADI: RUHUN ALLAH’A TESLİM EDİLMESİ
TARİHİ: 17.11.2002
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm, bismillâhirrahmânirrahîm.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; yeni bir gün, yeni bir sohbet, bir ramazan sohbeti: Ruhun Allah’a teslimi.
Biliyorsunuz ki üç vücuttan oluşuyorsunuz. Ruhunuz var, fizik vücudunuz var, nefsiniz var. Bu üç vücudun üçü de Allah’a teslim edilecek. Üzerinize defaatle farz kılınmış. Bu teslimlerin en kolayı, en başta geleni ve sizin tarafınızdan değil, siz Allah’a ulaşmayı dilediğiniz için Allah tarafından Kendisine ulaştırılacak olan ruhunuzun Allah’a teslimi.
İşte bu akşamki ramazan sohbetimiz: Ruhun Allah’a teslimi konusunu içeriyor. Gene biliyorsunuz ki; İslâm merdiveni 28 basamaktan oluşur, Vel Asr Suresinin standartları içerisinde.
103/ASR-1: Vel asri.
Asra yemin olsun.
103/ASR-2: İnnel insâne le fî husr(husrin).
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.
103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabrı.
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.
21. basamakta ruh Allah’a ulaşır; 22. basamakta da teslim olur. Öyleyse 3. basamakta Allah’a ulaşmayı dilersiniz. Allah üzerinize on tane ihsan verir; 14. basamağa ulaşırsınız. 14. basamakta ruhunuz vücudunuzdan ayrılır, Allah’a doğru yola çıkar. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz noktadan 14. basamakta ruhunuzun ayrılmasına kadar geçen süre, Allah’a yönelmenizdir. Ama 14. basamaktan 21. basamağa kadar geçen süre, Allah’a ulaşmanızdır. Ruhunuzun Allah’a ulaşması ve Allah’ın evliyası olmanızdır.
Öyleyse 14. basamağa kadar beraberce, baştan başlayarak kısa bir anlatımla inşaallah ulaşalım:
1. basamak: Olayları yaşarız. Olayları herkes yaşar.
2. basamak: Olayları değerlendiririz. Herkes değerlendirir. Eğer burada Allah’a ulaşmayı dilemeyip de başka insanların da Allah’a ulaşmasını dilemeyen birisiysek, başka insanların da Allah’a ulaşmasına mâni olan birisi isek, bunu gerçekleştirmek üzere Allah’ın âyetlerini yalanlıyorsak; yani tekzip ediyorsak, Allah’ın âyetlerini bozuyorsak (nakzediyorsak), Allah’ın âyetlerini ketmediyorsak (saklıyorsak, gizliyorsak), Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsak ve bütün bu muhtevada biz Allah’a ulaşmayı dilemedikten başka diğer insanların da Allah’a ulaşmasına mâni olmaya çalışıyorsak, işte o zaman sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, o zaman Allahû Tealâ tarafından seçilmeyiz. Bunlar kalplerinde zeyg olanlardır. Bunlar kalplerinde maraz olanlardır. Bunlar söylediğim standartlarda Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardır, inkâr edenlerdir. Ve gayeleri başka insanları da Allah’ın yolundan men etmektir. Bu insanların hiçbirisi seçilmez. Ama onların dışında kalan bütün insanlar seçilirler. O zaman insanların %90’dan fazlası seçilenlerdir Allahû Tealâ tarafından.
2. basamakta seçiliriz. Bu seçilenlerden bir kısmı Allah’a ulaşmayı dilerler ve Allah’a ulaşmayı da hak ederler. Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
allâhu yectebî ileyhi men yunîb… men yeşâuyehdî ileyhi men yunîb: Allah, kullarından dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a yönelirse onları Kendisine ulaştırır.
Âyette gördüğünüz gibi, Allah’a ulaşmayı dilemeniz yeterli. Böyle bir dilek varsa mutlaka Allahû Tealâ sizi seçer. Eğer seçilenlerdenseniz, Allah’a ulaşmayı dilerseniz mutlaka Allah’a yönelmiş olacağınız için Allahû Tealâ sizi Kendisine ulaştırır. Öyleyse ruhunuzu siz Allah’a ulaştırmayacaksınız; Allah, sizin ruhunuzu Kendisine ulaştıracak. Allah’ın genel kanunu, 1’e 10’dur. Böyle bir şey için siz ilk adımı atacaksınız. İradenizi; size verilen cüz’î iradeyi, Allah’a ulaşmayı dileme noktasında kullanacaksınız. Allah’a ulaşmayı dileyeceksiniz. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o dileyen kişi, Allah’a ulaşmayı dilediği cihetle Allah’tan tam on tane ihsan alır. Daha Allah’a ulaşmayı dilediği an, Allah’a ulaşmayı hak etmiştir. Cenneti de hak etmiştir. Allah’a ulaşmayı diledi kişi; Allah, derhal Rahîm esması ile o kişinin üzerinde tecelli eder.
Dilemek; 3. basamak, Allah’ın tecellisi; 4. basamak. Bu tecelli neyi oluşturur? O kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi alır Allahû Tealâ. Kişi, irşad makamını artık herhangi bir insan olarak görmez, hidayetçi olarak görür; irşad makamının sahibi olarak görür. Hidayete erdiren kişi olarak görür. Allahû Tealâ onun kulaklarındaki vakrayı alır. Ve kişi, irşad makamının sözlerinin mânâsını anlamaya başlar. O güne kadar bir kulağından girip öbür kulağından çıkan sözler, o günden itibaren onu meşgul etmeye başlar. Sözleri, irşada müteallik hususları ciddi bir şekilde kişi düşünmeye başlar. Ve irşad makamının sözlerini anlamaya başlar, mânâları anlamaya başlar.
Sonra ne yapar Allahû Tealâ? O kişinin kulaklarındaki vakrayı alıp, vakrayı aldıktan sonra kalbindeki ekinneti alır; yerine ihbat koyar. Kişi irşad makamının sözlerini sadece anlamaz, idrak eder. Derin bir anlayışla anlar ve kendisine mâl eder.
Kişi 3. basamakta Allah’a ulaşmayı diledi. 4. basamakta Allah, Rahîm esmasıyla tecelli etti. 5. basamakta gözlerdeki hicab-ı mesture alındı. 6. basamakta kulaklardaki vakra alındı. 7. basamakta kişinin kalbindeki ekinnet alındı; yerine ihbat konuldu. Kişi, 8. basamakta; Allah o kişinin kalbine ulaşır. Kalbinin nur kapısını Allah’a döndürür; 9. basamak Allah o kişinin göğsünden kalbine nur yolunu açar. Enâm Suresinin 125. âyet-i kerimesi gereğince:
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.
“fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâmi: Allah, kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü teslime açar.” diyor Allahû Tealâ, “Yarar; onun göğsünü yarar; şerh eder ve göğsünden kalbine bir nur yolu açar. O kişinin kalbini Allah’a teslim için açar.”
Sevgili kardeşlerim, 10. basamaktasınız. Bu noktadan sonra zikir yapacaksınız. Allah’ın katından gelen rahmetle fazl göğsünüze gelecek, göğsünüzden o yolu takip ederek kalbinize ulaşacak ama kalbiniz mühürlü. Kalbinizin içine ne rahmet ne fazl direkt olarak giremez. Ama rahmet nurları sızmaya başlarlar. Sızıntının başladığı yer, 11. basamaktır. Nefsinizin kalbinde bu nurlar %2’yi bulduğu zaman, huşû sahibi olursunuz.
Hadîd Suresi 16. âyet-i kerime:
57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.
“O kişinin kalbinde Allah’ın zikri ile ve bu zikrin Hakk’tan indirdiği şeyle (nurla, rahmet isimli nurun nefsin kalbine girip yerleşmesiyle %2 oranında), huşû oluşması zamanı daha gelmedi mi?” diyor Allahû Tealâ, “Sakın siz de zikri unutup da aradan çok zaman geçip de kalpleri kasiyet bağlayanlar gibi olmayın.” diyor Allahû Tealâ.
Huşû oluşuyor kişinin nefsinin kalbinde. Kişi, huşûya ulaşıyor. Huşûya ulaşan herkes için Allah’ın bir garantisi var. Ona mutlaka irşad makamını gösterecektir. O kişinin kalbine mürşid sevgisini koyuyor Allahû Tealâ. O kişi Allah’ın mürşidine ulaşmayı diliyor. Allah, ona hacet namazını kıldığında (hatta bazen kılmadan) mürşidini mutlaka gösterir. Diyor ki:
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
Diyor ki Allahû Tealâ: “Allah’tan sabırla ve hacet namazıyla istianeyi (mürşidinizi) isteyin. Bu büyük bir iştir (zor bir iştir); ama huşû sahipleri için zor değildir. O huşû sahipleri ki; ruhlarını ölmeden Allah’a mülâki kılacaklarına (ulaştıracaklarına) yakîn hasıl ederek kesin şekilde inanırlar. Ölümden sonra da ruhlarının Allah’a rücû edeceğine gene yakîn hasıl ederek keşin şekilde inanırlar.”
İşte onlar için zor değildir. Kim hacet namazını kılarak Allah’tan mürşidini sorarsa bu kademede birisi, Allah ona mutlaka mürşidini gösterir; 13. basamak. Buraya kadar kişi, Allahû Tealâ’dan on tane ihsan almıştır. Ne yapmıştır da on tane ihsan almıştır? Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Bir adım atmıştır Allah’a; Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Allah, ona on adım atmıştır. Allah’a ulaşmayı dileyen bu kişinin… Ne yapmıştır Allahû Tealâ? Allah’a ulaşmayı dileyen bu kişiye, Allahû Tealâ on tane ihsan vermiştir; 1’e 10. Onuncu ihsanı ile mürşidini göstermiştir. 1’e 10 tamamlanmıştır. Şimdi bize yeni bir görev düşüyor burada; ikinci adımı atmak. Yani Allah’ın bize gösterdiği ve kalbimize sevgisini verdiği mürşide ulaşmak üzere harekete geçmemiz lâzım. Zaten mekân bildirilir, yer bildirilir, kişi ona ulaşır (mürşidine ulaşır). Ve ikinci adımdır bu. Ne yapmıştır kişi? Gene bir adım atmıştır. Allahû Tealâ ne yapacaktır? On adımla karşılık verecektir. Birinci adımı attı, Allah’a ulaşmayı diledi. Allahû Tealâ on adımla karşılık verdi. İkinci adımı attı kişi, Allah’ın on ihsanından sonra Allah’ın gösterdiği mürşide; 13. basamakta gösterdiği, onuncu ihsanında gösterdiği kişiye ulaştı, tâbî oldu. Bu noktaya kadar o kişi, namaz kılmayı sevdi. Namaz kılmak kendisine sevdirildi, oruç tutmak sevdirildi, zikir yapmak sevdirildi, Allah sevdirildi, mürşid sevdirildi ve kişi Allah’ın emirlerini severek yapan birisi oldu. 14. basamakta mürşidine ulaştı, tâbiiyetini gerçekleştirdi. Ne olur? Bu bir adımına da Allahû Tealâ, on adımla karşılık verecektir; on tane ni’met.
1. ni’met: O kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu gelir ve yerleşir. Mucâdele-22, diyor ki Allahû Tealâ:
58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
“Onların üzerine (başlarının üzerine) Allah’ın katından ruh gönderilir (devrin imamının ruhu) gönderilir ve o ruhla onlar desteklenirler.”
Böylece kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu geliyor. Ondan sonra diyor ki Allahû Tealâ: “Ve onların kalplerinin içine îmân yazılır.”
Allah, kalbimizin içine üç safhada îmânı yazıyor:
1- Kalbimizin mührünü açıyor.
2- Kalbimizdeki küfür kelimesini çıkarıyor, alıyor.
3- Kalbimizin içine îmânı yazıyor.
Dört tane ni’meti oldu Allahû Tealâ’nın. Devrin imamının ruhu başımızın üzerine geldi, kalbimizin içine îmân yazıldı. Sonra ne yapıyor Allahû Tealâ? Kişinin Allah’a ulaşmayı dilediği an günahlarını örter Allahû Tealâ. Sevapları mevcut olduğu için sevapları günahlarından fazla olan birisi olur. Ve bu kişi buraya ulaştığı zaman -günahları örtüldükten sonra buraya ulaşır-, o sırada gene yeni günahlar işlemiştir. Burada o günahlar da örtülmez, daha üstün bir noktaya getirilir; sevaba çevrilir. Kişinin günahları sevaba çevrilir.
Furkân Suresi 69 ve 70. âyetler:
25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.
25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).
Furkân-69’da cehenneme giden, günahları daha da cezası arttırılacak olan bir kimseden bahsediyor Allahû Tealâ.
Ve Furkân-70’de diyor ki: “Ama kim tövbe ederse (irşad makamının önünde tövbe ederse; 14. basamaktaki tövbe) ve böylece mü’min olursa ve ıslah-ı nefse (amilüssalihata; nefsi ıslah edici amellere) başlarsa, Allah, onların seyyiatini hasenata çevirir.” diyor Allahû Tealâ.
Kişinin bütün günahları sevaba çevrilir; Allah’ın 5. ni’meti.
6. ni’met: Kişinin ruhu vücudundan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkar, Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi gereğince.
Allahû Tealâ diyor ki:
40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
“Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından lâyık olanların üzerine (başlarının üzerine) Allah’ın emrinden ruh gönderir. O kişinin ruhuna: ‘Allah’a ulaşma günün (yevm’et telâk’ın) geldi,’ diye onu uyarması için.”
Ruh, devrin imamından aldığı emir gereğince vücudu terk eder ve Allah’a doğru yola çıkar. Yola çıkmak için saf hâlinde çıkmak mecburiyetindedir. Tek başına Allah’a doğru bir yolcuğu hiçbir ruh yapamaz. Yedi katı da yedinci kata kadar başka ruhlarla mutlaka beraber yolculuk yapacaktır. Altıncı kata kadar, altıncı kattan yedinci kata yalnız başına çıkacaktır. Ve ruh, böylece vücuttan ayrılır. Sıratı Mustakîm’in birinci sebîlindedir. Hangi dergâhtan el öptüyse ruh, o dergâhtadır. O dergâhın manevî muhtevası içindedir. Sonra nefs, tezkiye olmaya başlar. Ne diyor Allahû Tealâ?
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
“Andolsun ki onlar, felâha ererler.” Kimler? “Onu (nefslerini) tezkiye edenler.”
Burada nefs tezkiyesi başlar. Kişi zikir yapar: “Allah, Allah, Allah, Allah,” diye. Yaptığı zikir sebebiyle Allah’ın katından rahmetle fazl ve rahmetle salâvât isimli iki gurup nur gelir. Bu gelen nurlar kişinin göğsüne gelir, göğsünden şifre yolunu takip ederek kalbine ulaşır. Kalbin mührünü Allahû Tealâ artık açtığı için, mühür hareketli hâle gelmiştir. Bu mührün üzerine baskı yapan rahmetle fazl ve rahmetle salâvât, o kişinin nefsinin kalbinin alt boyutuna kadar, zülmanî kapıya kadar mührü indirirler.
Zülmanî kapıya inen mühür ne olur? Zülmanî kapıya inen mühür, zülmanî kapıyı mühürler, kitler. Ve bu süreç içerisinde zülmanî kapı kilitlenmiştir. Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, zülmanî kapıdan zikir boyunca şeytanın karanlıkları nefsinizin kalbine giremez. Zikir boyunca rabbanî kapıyı örten mühür, oradan ayrılıp da zülmanî kapıya indiği için, rabbanî kapı en güzel bir dizayn içerisinde oluşur. Rabbanî kapıdan gelen nurlar, bütün kalbi istilâ eder. Bütün kalp nurla aydınlanır. Ve bu rahmet, fazl ve salâvât isimli nurlardan fazıllar; ilerde kişiyi faziletli insan hâline getirecek olan fazıllar, nefsin kalbine Allah’ın yazdığı îmân kelimesinin çekim gücü var olduğu için o çekim gücüne (manyetik alanına) kapılarak onun etrafında toplanmaya başlar. Yani faziletlerin manyetik alanı, îmân kelimesinin manyetik alanının zıddıdır. Birbirini çekerler ve çektikleri için de îmân kelimesinin etrafında fazılların birikmesi söz konusu olur. Fazılların biriktiği yere, îmân kelimesine yapıştıkları için karanlıklar, nefsin afetleri tekrar gelemezler. Orası fazıllar tarafından işgal edilmiştir. Bunun adı, nefs tezkiyesidir.
Allah’ın 6. ni’meti: Ruhumuzun vücudumuzdan ayrılıp Sıratı Mustakîm’in başlangıç noktası olan hangi dergâhtan el öptüysek o dergâha ruhumuzun ulaşmasıdır. Allah’a doğru, ruh yola çıkmıştır; Allah’ın 6. ni’meti. Nefs tezkiyeye başlamıştır; Allah’ın 7. ni’meti. Şeytan, nefsimizin kalbine, kalbindeki afetlere tesir edebilir sadece. Nefsimizin afetlerine tesir eden iblisin, ruhun hasletlerine tesiri mümkün değildir. İşte nefsimizin kalbindeki afetlerden %7’si, %1’i, %2 derken %7’si azaldığı zaman o afetlerin yerini faziletler (fazıllar) aldığı zaman, bizi %7 fazilet sahibi yaptığı zaman Allahû Tealâ, nefsimizin kalbinin %7’sine, iki de evvelden vardı; rahmet nurları kalbe girmişti, küfür kelimesine rağmen %2 girmiş ve yerleşmişti kalbimize. Şimdi Allahû Tealâ kalbimizden küfür kelimesini tamamen aldı. Mürşidimize ulaşıp tâbî olduğumuz an Allahû Tealâ ne yapıyordu? Kalbimizin mührünü açıyordu, küfür kelimesini alıyordu, yerine îmân kelimesini yazıyordu. Küfür kelimesi artık kalbimizde olmadığı için karanlıkları nefsin kalbinde tutacak olan bir güç yoktur. Ama îmân kelimesi de sadece kendisine yakın planda çekebildiği kadar fazılları etrafına toplayabilir. Geri kalan alan, zikir bittiğinde tekrar karanlıklar tarafından işgal edilecektir. İşte böyle bir ortamda nefs tezkiyesi %7 ise nefsimizin kalbinde biriken fazıllar, 2 de rahmet var: %9. Nefsimizin kalbinde %7’lik oranlarla fazıllara paralel olarak bir birikim başlar ve fizik vücudumuz da aynı oranda, nefsimizdeki nur toplamı ile aynı oranda şeytanın hâkimiyetinden kurtulmaya devam eder. %2 rahmet, %7 fazilet birikimiyle nefsimizin kalbinin %9’u eskiden afetlerle dolu iken, şimdi faziletlerle ve rahmetle doludur. Allah’ın emirlerine mutlak itaat eden, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir %7’lik, %9’luk grup oluşur nefsimizin kalbinde. İşte bu, nefs tezkiyesidir. Vücudumuzdan ayrılan ruhumuz, nefsimizin kalbinde faziletler %7’yi bulduğu zaman, vücudumuzun içinde bir emanet olan nefsimiz, birinci gök katının kapısını bizim için açmayı başarır. Ruhumuz artık aynı dergâhtan yola çıkan ve başka dergâhlardan gelen, devrin imamının dergâhından altın kapıdan geçerek, saf hâlinde yükselerek, birinci kata kadar ulaşmaya başlamıştır.
3. basamaktan 14. basamağa kadar söz konusu olan şey yönelmedir; Allah’a yönelmek. Ama 14. basamaktan itibaren artık konu yönelmek değildir; Allah’a ulaşmaktır. İşte 14. basamaktan itibaren Allah’a ulaşmak vasfı başlamıştır. Allah’ın on tane ni’metinden yedi tanesini saydık. Altıncısı, ruhumuzun Allah’a doğru yola çıkmasıydı. Yedincisi, nefs tezkiyesiydi. Sekizincisi de nefs tezkiyesiyle aynı oranda fizik vücudumuzun şeytana kul olmaktan kurtulmasıydı.
Başlangıçta nefsimizin kalbi %100 afetlerle dolu olduğu için, afetler Allah’ın bütün emirlerine itaat etmediği için, yasak ettiği bütün fiilleri de işlediği için; işlemeye çalıştığı için, şeytan aynı şeyleri istediği cihetle yani Allah’ın emirlerine itaat etmememizi, yasak ettiği filleri de işlememizi istediği cihetle orada bir müessese oluşuyor. Şeytanın talepleri ile nefsimizin talepleri aynı. Bu sebeple şeytan, nefsimizin afetlerine sözünü geçirmekte hiçbir zorlukla karşılaşmıyor; çünkü nefsimizin afetleri de şeytanın istediği şeyleri istiyor. Öyleyse onun emrine itaat etmek için olmasa bile, nefsin afetleri öyle istediği için, şeytanla aynı paralel istediği için, şeytan sözünü nefsimize %100 dinletmiş oluyor. Ama afetler azaldıkça şeytanın da hâkimiyeti onlara paralel olarak azalıyor. Yani fizik vücudumuz şeytana kul olmaktan, nefsimizin kalbinde %7 nur biriktiği zaman (fazilet biriktiği zaman %7), iki de rahmet var, rahmeti sonra hesap edelim, %7’lerden gidelim, şeytanın hâkimiyetinden kurtulmuştur. Allah’a %7 oranında; yani aslında %9 oranında Allah’a kul olmaya başlamıştır. İşte nefsimizin %7 tezkiyesi, ruhumuzun zemin kattan birinci gök katına ulaşması ve fizik vücudumuzun %7 şeytana kul olmaktan kurtulması. Üç ayrı hidayet: Ruhun, vechin, nefsin hidayeti.
Peki, ya irademizin hidayeti? Nefsimizin afetleri azaldıkça irademiz güç kazanıyor. Nefsimizin afetleri azaldıkça irademizin güçlendiğini görüyoruz. İrademiz güçleniyor, kuvvetleniyor. Düşman azaldığı için; irademizin gücü değişmediği hâlde düşmanı azaldığı için, düşmanın gücü azaldığı için daha güçlü oluyor irade. Yani daha az düşmana yaptığını, dilediğini yaptırması kolaylaşıyor.
Ruhumuz zemin kattan birinci gök katına ulaşacak. Allah’ın dokuz tane ni’metiyle karşılaştık. İrademizin güçlenmesi; 9. ni’met. Ya Allah’ın 10. ni’meti ne acaba, irşad makamına tâbî olduğumuz zaman Allah’ın 10. ni’meti? 10. ni’meti: Allah’ın o güne kadar bize her sevabımıza karşılık 1’e 10 verirken, bu 1’e 10’u da 10’a katlaması. Yani o günden sonra irşad makamına ulaşıp da ruhumuz vücudumuzdan ayrıldıktan sonra, nefs tezkiyesine başladığımız zaman, kalbimizin içine faziletler birikmeye başladığı zaman, Allah’ın bize verdiği sevap tartıları değişiyor. 1’e 10 iken 1’e 100 oluyor.
Ve birinci gök katına çıkana kadar Nefs-i Emmare’deyiz. Nefs-i Emmare, Yûsuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde dizayn edilmiş. Hz. Yusuf diyor ki:
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
ve mâ uberriu nefsî: Ben nefsimi ibra edemem.
innen nefse le emmâretun bis sûi: Çünkü nefs, şerri (sui olanı, günahı) emreder.
illâ mâ rahime rabbî: Ama Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli etmesi hariç (Allah’ın Rahîm esmasıyla tecelli etmesi hariç).
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, bir muhteva taşıyoruz. %7 fazilet birikimi (fazl birikimi) oldu nefsimizin kalbinde ve ruhumuz diğerleri ile beraber altın kapıdan geçerek, saf hâlinde zemin kattan birinci kata kadar yükseldi. Devrin imamının dergâhında insan ruhları sıralamasına baktığınız zaman, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in orada bir öğretim müessesesini devam ettirdiğini göreceksiniz. Onarlık insan sıraları; insan ruhları onarlık sıralar hâlinde. Her birinin önünde bir rahle var. Her birinin önünde rahlelerinin üzerinde Kur’ân-ı Kerim’ler, sağ tarafta sağ kanat velîsi, sol tarafta sol kanat velîsi, arkaya doğru uzanan onarlık sıralar. Her sabah bu sıralar, karşı duvarın dibinde secdeye gelirler. Duvarın önü; altın kapının bulunduğu o duvarın önü baştan aşağı ruhlarla dolar. Sağ kanat velîsi, en sağdadır. Sol kanat velîsi, hanımların başlangıç noktasından daha evveldir. Solda da hanımlar vardır. Orada sevgili kardeşlerim, ulvî cinleri de göreceksiniz. Renklerinin bizim rengimiz gibi olmadığını, onun zıddı olan renkte olduğunu, yeşil olduğunu göreceksiniz. Kimin kalp gözü açılmışsa o bilir ki; bu âleme baktığı zaman kırmızıları yeşil olarak görür, yeşilleri kırmızı olarak görür. Sarıları mavi olarak görür, mavileri sarı olarak görür. Kimin kalp gözü açıldı ise ona baksın. Bütün sarılar mavi görünür, bütün maviler de sarı. Bütün sarılar mavi, bütün maviler sarı. Bütün kırmızılar yeşil, bütün yeşiller kırmızı.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, ruhunuz birinci gök katına ulaşmaya başlar. Çıkış, altın kapıdandır. Altın kapı; yaklaşık 4 m yüksekliğinde, 1.5 m genişliğinde, tek kanatlı, üzerinde tokmak falan olmayan, yaklaşık 30 cm’lik baklava dilimleriyle dilimlenmiş bir altın kapıdır. Bu kapı otomatik olarak açılır. Birer birer boşluğa ulaşan ruhlar, bir saf teşkil ederler boşlukta ve saf olarak, bütün saf; hepsi birden saf hiç bozulmadan yukarıya doğru saf hâlinde yükselirler. Birinci kata ulaşan bu ruhlar, birinci katta bir çatının altında değil, açıkta seccadeler üzerinde secde ederler. Birinci kata kadar çıkabilenler orada kalırlar. İkinci ve daha yukarı katlara çıkanlar, çıkmaya devam ederler. Her katta kalanlar kalır, geri kalanlar daha yukarıya yükselir.
Nefsin kalbindeki %7 nur birikimi, Nefs-i Emmare’yi ifade eder.
Yûsuf Suresi 53. âyet-i kerime:
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
“Ama Rabbimin Rahîm esması ile tecelli ettiği nefsler hariç.” diyor, “Onlar şerri giderek daha az emrederler. Nefs, şerri emreder.”
Birinci gök katına kadar Nefs-i Emmare’de çıkarız. Yani nefsimizin kalbinde %7 nur birikimi gerçekleşmedikçe birinci kata ruhumuz çıkamaz. Nefs-i Emmare birinci gök katını ifade eder. Ruhumuz birinci gök katına kadar çıkacaktır. Sonra mı? Sonra sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, bundan sonra daha çok zikir yapacağız. Ve nefsimizin kalbindeki nurlar (faziletler, fazıllar) giderek artacaktır. İkinci bir %7 nur birikimi tahakkuk ettiği zaman, ruhumuz ikinci gök katına ulaşır. Burası, Nefs-i Levvame’dir.
Kıyâme Suresi 2. âyet-i kerime:
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
“Hayır, o levvame nefse kasem olsun ki.” diyor Allahû Tealâ.
Levm, kınamak demek. Levm etmek, kınamak demek. Kişi şeytanın emirlerine, nefsinin emirlerine (şerri emreden nefsinin emirlerine) uymak istemiyor. Nefsin afetler sebebiyle şerri emretmesine uymak istemiyor kişi; ama bir de bakıyor ki elinde olmadan o suçu işlemiş bile. Allah’ın yasak kıldığı şeyleri, kişi işlemeye ne yazık ki devam ediyor. Arkasından bir pişmanlık kaplıyor. Nefsini kınıyor kişi, kendisini suçluyor kişi. İşte böyle bir dizayn var sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim.
İkinci katta, kocaman bir salon düşünün, çok büyük bir salon. Önü tamamen; yaklaşık 4-5 m yüksekliğindeki bir salon. Ön tarafı tamamen camla kaplı. Bu camla kaplı salonun sol tarafında, içeriye doğru uzanan bir koridor var ve kapı hep açık duruyor. Salon boyunca sıralanan, ikinci kata çıkabilenler, sağdan itibaren bir sıra hâlinde içeri uçarak giriyorlar ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte devrin imamı orada. El öpme işleminin hemen arkasından uçarak o salona ulaşmak için koridorun sonuna kadar uçuyorlar, sağ tarafta salon var. Sağ taraftaki bir bölümden salona giriyorlar. Ve girer girmez de salonun dip tarafında bulunan, salonun o içerisi tamamen görünen şeffaf camının tam karşısında olan karşı duvarın önünde secde ediyorlar. Sağ tarafta sağ kanat velîsi, sol tarafta sol kanat velîsi, Hanım Sultansa suvarılma havuzlarının üstünde ve sol tarafta.
Suvarılma havuzları yaklaşık 2metre 20 cm, 30 cm yüksekliğinde, şeffaf havuzlar. Yerden yükseltilmiş havuzlar. Her bir havuz bir kişi için ve böylece secde etmekte olan ruhlardan, sağ kanat velîsi uçarak havuzların en sağ tarafına gidiyor; dışarıdan bakılınca en sağ taraftakine. Sol kanat velîsi, sol tarafa daha yakın bir yerde, gene havuzların üzerinde, oradaki platformun üzerinde duruyor. Diğerleri karşıki duvarın önünde secde etmiş vaziyetteler. Sonra birer birer uçarak geliyorlar ve bütün havuzların içine birer birer o kişiler, ruhlar bastırılıyor ve ruhlar nefes almadığı için su veya o sıvı, bal rengi bir sıvı ve şeffaf, kişi başının üzerinden bir karış, iki karış yukarda; ama ruhların nefes alması söz konusu olmadığı için bütün ruhlar hüviyetlerini koruyorlar. Burası ikinci gök katı. Ruhun Allah’a tesliminde ikinci kat. Bu insanlar, altıncı kata kadar çıkabilenler. Nefs-i Levvame, nefsin kınandığı nokta. İkinci gök katının kapısı, ikinci defa %7 nur birikimiyle açılmıştır rehine tarafından ve ruh, ikinci gök katına kadar çıkabilmektedir.
Bu suvarılma işlemi devam ederken, devrin imamı ile Peygamber Efendimiz (S.A.V) beraberce uçarak, o salonun sağ tarafında ikinci bir salona geçiyorlar. Orada secdede onları bekleyenler var. Bunlar yedinci gök katına çıkabilenler. Demin bahsettiğimiz kesim, altıncı kata kadar çıkabilenler. Henüz ikinci katı verebildik. Diğerleri yedinci kata kadar çıkıyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V), o salona geçiyor. Biri sağ tarafına geçiyor secde edenlerin, biri sol tarafına. Kubbeden yükselerek, 3. katta secde ederek, 4. katta secde ederek, 5., 6. katlarda secde ederek, altın kapıdan geçip 7. kata hepsi birden ulaşıyorlar. 7. katta Kader hücrelerinde bir kısmı kalıyor, geri kalanlar Ümmülkitab’a geçiyorlar. Bir kısmı Ümmülkitap’ta kalıyor. Geri kalanlar Kudret denizine geçiyorlar, bir kısmı Kudret denizinde kalıyor, geri kalanlar Makam-ı Mahmud’a geçiyorlar, bir kısmı Makam-ı Mahmud’da kalıyor, geri kalanlar Divan-ı Salihîn’e geçiyor, bir kısmı Divan-ı Salihîn’de kalıyor, geri kalanlar Zikir hücrelerine geçiyorlar. Ve kafile orada tamamlanıyor. Ve aynı kafile tekrar aşağı iniyor, bir süre orada kaldıktan sonra, herkesim kendi konusundaki tecrübelerini devam ettirdikten sonra.
Peki, ikinci kattakiler ne oluyor? İkinci katta kalanlar, o suvarılma havuzlarında bekliyorlar. Hiç kimsenin atlas elbiseleri ıslanmıyor o sıvıdan. Ve 3. kata çıkanlar 3. katta, iki katlı bir mescitte secdeye varıyorlar. Sonra ne oluyor? Sonra oradan çıkıp mihenk menfezine ulaşıyorlar. Mihenk menfezi, 3. katı 4. kata bağlayan bir madeni silindir. Sonsuz uzunlukta içi boş bir silindir. Bir metre veya 1.5 metre genişliğinde dairesel; yani silindirik. İçi boş olarak, 3. katı 4. kata bağlıyor. 3. kata kadar çıkanlar, Nefs-i Mülhime’deler. Allah’tan artık ilham alıyorlar. “fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.” diyor Allahû Tealâ.
“ve nefsin ve mâ sevvâhâ.” Şems-7.
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
“fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.” Şems-8.
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
“kad efleha men zekkâhâ.” Şems-9.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
“O nefse ve onu sevva edene, o nefse takvası da fücuru da Allah’ın takvası da şeytanın fücuru da ilham edilir. Ve kim nefsini tezkiye ederse onlar, felâha ererler.”
Nefs tezkiyesi devam ediyor. Üçüncü defa %7 nur birikimiyle kişi, böylece Allah’tan ilham aldığı bir noktada üçüncü gök katına ulaşıyor. İki katlı bir mescitte secde ediyor. Ondan sonra daha yukarı çıkanlar, dördüncü gök katına çıkıyorlar mihenk menfezinden. O silindirik yolculuğu yapıyorlar silindirin içinden ve Beyt-ül Makdes’in aslına ulaşıyorlar dördüncü katta. Orada da secde ediyorlar. Giriş, kapıdan uçaraktır. Secde mahallinde secde ediliyor, sıralar oluşturuyor, saflar oluşturuluyor. Ön saflar kubbeden; secdeden sonra kubbeden yükseliyorlar beşinci gök katına. Dördüncü kata kadar çıkabilenler, nefsleri mutmain olanlardır.
Allahû Tealâ diyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.
Ey mutmain olan nefs!
“Ey mutmain olan nefs!”
“irciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten, fedhulî fî ibâdî, vedhulî cennetî.”
Fecr-28, 29, 30:
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
“Ey mutmain olan nefs!” diyor Allahû Tealâ. Burası mutmainne kademesi; dördüncü kat. Mutmain olmak, doyuma ulaşmak demek.
“e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).” diyor Allahû Tealâ, “ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).”
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
“Onlar ki âmenû olmuşlardır ve kalpleri mutmain olmuştur. Bilin ki kalpler zikirle mutmain olur.” diyor Allahû Tealâ.
Mutmain olmak; doyuma ulaşmak demek. O kişi burada doyuma ulaşmıştır. Sonra Allah’ın verdikleri onun için daima yeterlidir. Ne verirse versin Allahû Tealâ, onlar doymaktadırlar. Sonra kişinin ruhu, beşinci kat için beşinci defa %7 nur birikimine uğrayacaktır. Kişi Allah’tan razı olacaktır. Sonra bir daha %7 nur birikimi nefsin kalbinde, kişi altıncı gök katına ulaşacaktır. Beşinci gök katı Beyt-ül Haram’ın aslıdır. Orada da secde edilir ve çıkabilenler kubbeden altıncı kata çıkarlar. Altıncı kat, sıbgatullah olma mahallidir. Burada yaklaşık 4 m yukarda, 1.5 m genişliğinde bir nur kalıbı devamlı olarak etrafına beyaz, çok açık renkte nur gönderir, fosfor rengi. Ve oradakilerin derileri aynı renge boyanır, oradaki ruhların. Sonra da bütün deriler çatlar. Yüzler ve eller çatlar. Bu çatlayanların derilerindeki bu hasar, orada tamir edilir özel sistemlerle. Sonra da olay tamamlanmıştır. Orada bu boyanma süresince kalınır. Ondan sonra aşağı inilip, her kattakiler beraberine alınarak zemin kata kadar inerler. Altıncı kata kadar çıkabilenler, zemin kata kadar inerler ve devrin imamının dergâhına dönerler. Hepsi; bunların altıncı kata kadar çıkabilenlerin hepsi, demin anlattığımız onarlık sıraları oluşturanlardır.
Yedinci kata kadar çıkabilenler de yedinci kata kadar çıktıktan sonra geriye dönerler. Bütün katları secde ederek inerler. Onlar da devrin imamının dergâhında bir asma kat statüsündeki yerde, devrin imamının kendilerine verdiği dersleri takip ederler. Orada gene onarlık sıralar oluştururlar. Altıncı kata kadar çıkabilenlerden bir gün bir tanesinin derileri çatlamaz. Çatlamayınca o kişi ehildir fethe. Ona fetih elbisesi giydirilir, fetih kılıcı verilir. Eûzu besmele ile kılıcı yukarı doğru kaldırarak yedinci kata ulaşır kişi. Yedinci katın girişi bir altın kapıdır; zemin kattaki altın kapının aynı. Ama altında yedi tane beyaz mermer merdiven vardır, iki tarafında trabzan, trabzanı birbirine bağlayan yedi altın baklalı bir zincir. Elindeki kılıçla bir defa vurur evliya namzedi; zincir ikiye ayrılır. Aynı anda arkadaki kapı açılır. Ve ruh oradan uçarak içeri girer. Tavandan geçerek kader hücrelerine ulaşır. İlk ulaştığı yer burasıdır. Tek başına ulaşmıştır. Ve ertesi gün yedinci kata çıkabilenlerin tarafına, o asma kata geçecektir aşağı indiğinde. O günden sonra ikinci kafile ile yukarı çıkmaya başlayacaktır. Yedinci katta, zikir hücrelerinde hücre standardını bitiren ruh da oradan ayrılarak (zikir hücrelerinden ayrılarak) Sidretül Münteha’ya ulaşır. Sidretül Münteha’dan da Allah’a ulaşır ve Allah’ın Zat’ında yok olur. Allah’ın Zat’ına ulaştığı zaman 21. basamaktadır. Allah’ın Zat’ında yok olduğu zaman 22. basamaktadır. Nefsinin kalbinde yedi defa %7 nur oluşmuştur. Ve Nefs-i Radiye’de o, Allah’tan razı olur. Nefs-i Mardiyye’de Allah ondan razı olur.
Fecr-28: “râdıyeten mardıyyeten.”
Nefs-i Tezkiye’de nefsinin kalbi %49 fazilet, 2 de rahmetle %51 olmuştur. Şeytanın hâkimiyeti %49’a düşmüştür. Artık hâkim olan Allah’ın nurlarıdır. Ruh da Allah’a ulaşmıştır.
İşte ruhun Allah’a ulaşması bu standartlar altında gerçekleşir.
“ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilallâhil masîr: Kim nefsini tezkiye ederse kendisi için tezkiye eder (çünkü nefsi Allah’a yemin vermiştir) ve ruhu Allah’a ulaşır.” diyor Allahû Tealâ, Fâtır Suresinin 18. âyet-i kerimesinde.
35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde ise: “Allah, kullarından dilediğini Kendisine seçer. Onlardan kim Allah’a yönelirse onları Kendisine ulaştırır.” diyor Allahû Tealâ.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
İşte böylece Allah, ruhu Kendisine ulaştırıyor. Daha sonra da ruh Allah’ın Zat’ında yok oluyor, meaba ulaşıyor, meaba sığınıyor.
Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını, Yüce Rabbimizden niyaz ederek, sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R