}
Hak ve Vazife (Ramazan Sohbetleri) 30.10.2003
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 107126


SOHBETİN ADI: HAK VE VAZİFE

TARİHİ: 30.10.2003

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir zikir sohbetinde, Ramazan sohbetinde Allahû Tealâ bizi bir araya getirdi. Konumuz: Hak ve Vazife. Kod Numarası: 4.1.3.68


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bu hayata gelirken sizin iradenizin hiçbir rolü yoktu. Allah sizi yaratmayı diledi ve var oldunuz. Yaşamak sizin de hakkınız. Mutluluk sizin de hakkınız. Ama bir hakka ulaşmak ona lâyık olmakla mümkündür. Öyleyse şu hayata lâyık olmuşsunuz ki; Allahû Tealâ sizleri yaratmış. Yaşama hakkını Allahû Tealâ size vermiş. Niçin vermiş? Şu dünyada Allah ile aranızdaki vazifeleri gerçekleştiresiniz, başka insanlar için de bir mutluluk aracı olasınız diye.


Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ hepinizi bir hedefe yönelik olarak yaratıyor; sizi mutlu kılmak için. İşte o mutluluğu elde etmek vazifeniz, mutluluğu elde etmek için çalışmak vazifeniz ve mutluluk bu vazifenin sonunda hakkınız oluyor.


Hayatınızın geleceğini muhteva olarak aldığımız zaman hakların ve vazifelerin sıralandığını görüyoruz. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman bu dileği yapmak vazifenizdir. Allah’a ulaşmayı dilemek vazifenizdir. Göreviniz budur. Bütün insanlar Allah’a ulaşmayı dilemekle tasavvufî hayata, İslâmî hayata, dîni hayata başlarlar. Allah ile olan ilişkileri o güne kadar yoktur. İlişki o gün başlar. Allahû Tealâ herkesi vazifeye davet eder. İnsanlar onu yerine getirmedikçe Allah ile bir ilişki kuramazlar.


Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman bir hakkın sahibi olursunuz. Nedir hakkınız? Allahû Tealâ size 7 tane furkan verir. Ve arkasından da bütün günahlarınızı örter. İşte kim Allah’ın davetine icabet ederse...  Davete icabet vazifeye giriştir. Davete icabet ettiğiniz anda artık vazifedesiniz. Vazifenizi yaptınız; Allah’a ulaşmayı dilediniz. Dilediğiniz an hak sahibi oldunuz. Ne yapacak Allahû Tealâ size? Furkanlar verecek, günahlarınızı örtecek. Günahlarınız örtülünce 7. basamakta, ne olacak? Allah’a ulaşmak için harekete geçeceksiniz. Vazifenizi yapacaksınız. Nasıl? Allahû Tealâ’nın bütün ibadetlerini yerine getirmeye başlayacaksınız.


Namaz kılmak vazifenizdir. Oruç tutmak vazifenizdir. Zekât vermek vazifenizdir. Hacca gitmek vazifenizdir. Kelime-i şahadet getirmek vazifenizdir ve 6. vazifeniz zikir yapmaktır. 7’ncisi de Allah’a ulaşmaktır.

Öyleyse birini vazifenizi yaptınız; Allah’a ulaşmayı dileme davetine icabet ettiniz. Allah’a ulaşmayı dileme davetini yerine getirdiniz. Dilediniz. Bunun üzerine hakkınızı Allahû Tealâ mutlaka size teslim eder. Sonra Allahû Tealâ size namaz kılmanın, oruç tutmanın, zikir yapmanın, şimdi saydığım vazifelerinizin sizin için en güzel olmasını temin eder. Size hiçbir zaman ne namaz ne oruç ne zikir ağır gelmez. Allah’a ulaşmayı dilediyseniz, bunların birer zevk unsuru olduğunu anlayacaksınız. Allah’ı seveceksiniz, etrafınızdaki insanları seveceksiniz ve ibadetleri seveceksiniz, vazifeleri.


Haklar ve vazifeler. Her açıdan sizin için söz konusu olan şey; vazifenizi yapmanız. Her seferinde hakkınız size Allahû Tealâ tarafından eksiksiz olarak teslim edilir. Öyleyse Allah’a ulaşmayı dilediniz; hakkınız olan bütün engellerin kaldırılmasını 7 furkan olarak aldınız Allahû Tealâ’dan. Yetmez, arkasından da Allah bütün günahlarınızı örttü. Şimdi bundan sonraki vazifeniz mürşidinize ulaşmak. Allah’a ulaşmanın ilk kesimi. Burada vazifeniz, bütün ibadetlerinizi en güzel standartlarda gerçekleştirmek. Zaten Allah’a ulaşmayı dilediğinize göre Allahû Tealâ size mutlaka namazı sevdirecek, bütün ibadetleri sevdirecek, siz onlardan zevk alarak gerçekleştireceksiniz. Ve böylece huşûya ulaşacaksınız, irşad makamını hacet namazı kılarak soracaksınız.


Size en yakın yerden bir mürşid gösterilecek, O’na ulaşıp tâbî olacaksınız. Sonra tâbî olduğunuz zaman bir hakkın sahibi oluyorsunuz. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman Allahû Tealâ size neler yapmıştı? Furkanlar vermiş, günahlarınızı örtmüştü. Ondan sonra devam etti; göğsünüzden kalbinize nur yolu açtı, kalbinize ulaştı. Huşûya ulaştırdı sizi, ondan sonra da hacet namazını kılınca mürşidinizi O, gösterdi. Bunlar hep Allah’ın, sizin vazifenizi yapmanıza karşılık hakkınız olan şeyleri birer birer size teslim etmesidir.


Bunlar hep haklarınız olarak geldi. İbadetleri severek yaparak hacet namazını kıldınız, mürşidinizi gördünüz. Ulaştınız, tâbî oldunuz. Vazifeniz, tâbî olmak vazifeniz. Tâbiiyetinizi gerçekleştirdiğiniz zaman, 7 tane daha hakka kavuşursunuz. 7 ni’met sizin, her biri ayrı ayrı hakkınızdır. Başınızın üzerine devrin imamının ruhu gelir ve yerleşir, 1. ni’met. Bugünden itibaren o güne kadar Allahû Tealâ’nın size verdiği bütün ihsanlar, bugünden itibaren ni’met hüviyetini almıştır. Artık Allah’ın ni’metleriyle karşı karşıyasınız.

1. ni’met: Devrin imamının ruhunun başınızın üzerine gelip yerleşmesi.

2. ni’met: Ruhunuza emir vermesi ve “Senin yevm’et telâkın geldi. Artık Allah’a dönebilirsin. Allah’ın emrini tebliğ ediyorum.” diyerek emir vermesi ve ruhunuzun vücudunuzdan ayrılması Allah’a doğru.

 

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).

Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

 

3. ni’met: Kalbinizin içine Allahû Tealâ’nın îmânı yazması, Mücâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesi gereğince.

 

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).

Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

 

4. ni’met: Günahlarınızın sevaba çevrilmesi. Zaten Allahû Tealâ günahlarınızı örtmüştü. Onunla yetinmiyor, bir de sevaba çevirir. Onunla da yetinmiyor, o güne kadar size sadece 1’e 10 verirken, o günden itibaren her 1 derecelik sevabınıza, kazandığınız her dereceye 100 katını vermeye başlıyor.

 

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbetin, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.

 

Fizik vücudunuz şeytana kul olmaktan kurtulmaya, Allah’a kul olmaya başlıyor. Nefsiniz nefs tezkiyesine başlıyor. İradeniz de güçlenmeye başlıyor. Bu 7 tane ni’meti alıyorsunuz Allahû Tealâ’dan. Bu sizin hakkınız. O kadar mı? Hayır değil, daha hakkınız devam ediyor. Allahû Tealâ: “Bana ulaşmayı dileyeni mutlaka Kendime ulaştırırım.” diyor Şûrâ Suresinin 13.âyet-i kerimesinde.

 

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

 

 “allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb.” diyor, “Allah dilediğini Kendisine seçer. Ve onlardan her kim Allah’a yönelirse ve Allah’a ulaşmayı dilerse onları Kendisine ulaştırır.” diyor Allahû Tealâ.

Burada Allah’ın bir garantisiyle karşı karşıyasınız. Allah’a ulaşıncaya kadar sizin hakkınız devam edecektir. Buna karşılık sizin de vazifelerinizi yapmanız lâzım bu yolculuk; seyr-i sülûk boyunca. Ve ruhunuz vücudunuzdan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkmak üzere anadergâha ulaşır; devrin imamının anadergâhına. Önce mürşidin dergâhına oradan da ana dergâha. Ve bundan sonra seyr-i sülûk başlar.


Seyr-i sülûk, nefsinizin kalbinde her %7 nur birikiminde ruhunuzun 1 gök katı yükselmesiyle, sonunda Allah’a ulaşmasının adıdır. Bu da hakkınız. Mürşide ulaşmakla vazifenizi, oradaki vazifenizi yaptınız. Şimdi yapmanız lâzımgelen şey, zikirlerinizi giderek arttırmanız. 15.000 zikre kadar 1. gök katındasınız. Ondan sonra her 2.000 artışta 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarına çıkacaksınız. 33.000 zikre ulaştığınız zaman 7. gök katında Allah’a ulaşacaksınız.


Zikirlerinizi yapmak, namazlarınızı kılmak, zekâtınızı vermek, söylediğimiz ibadetleri yapmak burada da vazifeniz. Ve Allahû Tealâ hak ettiğiniz Kendi Zat’ına ulaştırma işlemini mutlaka gerçekleştirecektir. Allahû Tealâ sizi Sıratı Mustakîm’e ulaştırdı. Sıratı Mustakîm üzerinden devamlı yükseleceksiniz. 1. kattaki secde, 2. kattaki suvarılma işlemine dikkat edin. Suvarılma işlemi suvarılmaya hak kazandığınız için gerçekleşir. Orada Allahû Tealâ sizi, her gün ruhunuzu bir havuza sokar başka insan ruhları ile birlikte, orada aklanırsınız. Orada şeffaf bal rengindeki bir sıvının içerisinde suvarılırsınız. Böyle bir dizaynda her şey en güzel standartlarda.

3. katta secde, 3. kat ile 4. katın arasında mihenk menfezini görmek ve mihenk menfezinden 4. kata çıkmak.

4. katta Beyt-ül Makdes’te, Makdes’in aslında secde.

5. katta Beyt-ül Haram’da secde.

6. katta Allah’ın boyasıyla boyanmak. Buz kalıbı gibi bir nurdan çıkan ışınlar, yüzünüzü elinizi, açıkta kalan yerlerinizi (yüzünüz ve eliniz zaten), beyaz, çok açık yeşil beyaza boyayacak. Fosfor yeşiline yakın, ondan daha beyaz. Sonra derileriniz çatlayacak.

Bu ışını almanız, derinizin çatlaması, bütün bu katları adım adım dolaşmak sizin hakkınızdır.

Siz Allah’a ulaşmayı dilediniz, Allahû Tealâ’dan mürşidinizi istediniz, O’na ulaştınız, ruhunuz Allah’a doğru yola çıktı, Allah’ın Zat’ına mutlaka ulaşacak. Allahû Tealâ sözünü yerine getiriyor, siz ise yol boyunca vazifelerinizi yapıyorsunuz. 6. kattaki suvarılma, 6. kattaki Allah’ın boyasıyla boyanma, sıbgatullah olma işlemi bir gün sizin için de tamamlanacak.


Bir gün derileriniz çatlamayacak. Çatlamadığı zaman, hakkınız olan bir kılıç teslim edilecek size. Elbiseleriniz değiştirilecek, Kafkas dansı yapanların giydikleri o elbiselere benzer bir hüviyette elbiseniz olacak. Bir kılıç verilecek ve onunla, kılıcı yukarıya doğru kaldırıp, eûzu besmeleyle kubbeden yükseleceksiniz. Bu da Allahû Tealâ tarafından size verilen bir hak o kılıç, Hakk’ın kılıcı ve o kılıçla beraber yükselip altın zincire ulaşmak vazifeniz. Oraya ulaşıyorsunuz, 7. katın giriş kapısı. Sıratı Mustakîm’den 7. kata giriş.


Burada vazifenizi yapmak durumundasınız. O altın zincir orada altın kapının önünde. Bu altın kapının bir eşi devrin imamının bulunduğu dergâhta. Öyleyse devrin imamının bulunduğu dergâh, devrin imamının sahibi olduğu dergâhın, orada Sıratı Mustakîm’in girişi var. 4m yükseklikte, 1,5m genişlikte takriben bir altın kapı. Tek kanatlı, üzerinde tokmak filan olmayan, baklava dilimli bir kapı. Eşik yerde. Kapının eşiğinde merdiven falan hiçbir şey yok.


Ana dergâhtaki kapı Sıratı Mustakîm’in giriş kapısı. Çıkış kapısı ise Sıratı Mustakîm’in bittiği yerde, Levh-i Mahfuz’da. 7. gök katına giriş kapısı altın bir kapı, önünde 7 tane beyaz mermer merdiven var, 2m genişliğinde bir sahanlık yaklaşık olarak. Ve 7 tane beyaz mermer merdivenin beşincisinin üzerinde iki tırabzan arasına altın bir zincir uzatılmış durumda, 7 tane baklavadan oluşuyor. İşte oraya ulaşabilen, o ana kadar vazifesini yapmış olan kişi yeni bir vazifeyle karşı karşıya. O altın zincirin üzerine mutlaka kılıcıyla vurmak durumunda. Ve vuruyor, kılıç altın zinciri ikiye ayırıyor. Aynı anda arkadaki kapı açılıyor. Zincire vurmak vazifeniz ama kapının açılması hakkınız. Bu hakkın devamı var. Üst kata yükseliyorsunuz yani tavandan yukarıya çıkıyorsunuz. Ve zikir hücrelerine ulaşıyorsunuz. Solunuz, geçmişiniz bir duvarla örtülü. Bu duvarın üzerinde sıva filan söz konusu değil. Bu duvar taşlardan örülmüş. Taşlar sadece birbirinin üstüne konularak gerçekleştirilmiş. Sağınıza döndüğünüz zaman karşınızda kader hücrelerinizi görüyorsunuz. O anınızdan sonrası sağ tarafınızda, oraya dönüyorsunuz. Ve yarınınız, öbür gününüz, daha öbür gününüz orada, hayatınız boyunca geçireceğiniz günlerin hepsi var. Daha ötesi var; cennet hayatınız söz konusu. Eğer oradaysanız gideceğiniz yer mutlaka Allah’ın cennetidir. Yolunuzda sebat ederseniz başka bir alternatif hiç olmaz.


Burası 7. katın 1. âlemi, kader hücreleri. Buraya ulaşıp da altın zinciri açtığınız zaman, buraya ulaşma hakkının sahibi oldunuz. Sonra birçok defa aşağı gene ineceksiniz. 7. katın son âlemine gelene kadar, her gün buraya kadar çıkacaksınız tekrar aşağıya ineceksiniz. Evvelâ 7. katın 1. âleminde birçok gün gidip geleceksiniz. Aşağıdan yukarıya çıkıp, yukarıdan tekrar aşağıya ineceksiniz. Sonra 2. âleme geçeceksiniz; Ümmülkitab. O âlemde de bir süre Ümmülkitab’ın bütün kitapları size teker teker anlatılacak. Ümmülkitap’ta Allahû Tealâ’nın sırları var. Bir sayfası da açıktır; orasına gelen o sayfayı bilir.


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, kader hücrelerindeki süreniz dolunca, Ümmülkitab’a ulaşıyorsunuz, orada Ümmülkitab’ı öğreniyorsunuz. Ulaştığınız zaman onu öğrenmek hakkınız ve bu hak size verildiği zaman da öğrenmeyi gerçekleştirmek vazifeniz. Öğrenme hakkınız doğuyor ve vazifeniz de oluyor aynı zamanda. Öğrenmek vazifeniz oluyor. Bu vazife size verilen bir hakkın sonucu. Ümmülkitab’ı öğrenme hakkını elde ettiniz ve Ümmülkitap konusundaki vazifeniz başladı.


O zamana kadar indirilen bütün kitaplar orada. Her biri hakkında oradakiler yalnız bir farklı. Bu dünya üzerindeki kitapların bir kısmı değiştirilmiş durumda. Kur’an-ı Kerim’den evvel indirilen bütün kitaplarda değişiklik var. Ama Kur’ân-ı Kerim’de bu değişiklik söz konusu değil. Onu da evvelki kitapların da değişmemiş hallerini de görürsünüz. Bakıyorsunuz ki Kur’ân-ı Kerim’le aralarında farklılık yok.


Bütün peygamberlerin ve bütün kavim resûllerinin yaşadığı şeyleri onlar yaşamışlar. Siz de orada öğreniminizi sürdürüyorsunuz yani ruhunuzun ihtiyacı olan, alması gereken bilgiler bunlar; Allah’a yaptığı yolculuk boyunca. 3. âleme geçiyorsunuz. 2. âlemi bitirdiğiniz zaman 3. âleme geçmek hakkınız, Kudret Denizi.  Orada size dalışlar yaptırılacak ve göreceksiniz ki; daldığınız zaman nefes almak ihtiyacını duymayacaksınız. Orada ne kadar derine giderseniz gidin, gidebildiğinizi basıncın sizi etkilemediğini de göreceksiniz.


3. âlemden sonra 4. âleme geçiyorsunuz, Makam-ı Mahmud. Orada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i, Hz. Ebubekir’i, Hz. Ömer’i, Hz. Osman’ı, Hz. Ali’yi göreceksiniz. Sonra da sahâbenin orada olduğunu göreceksiniz. Orada bir süre kaldıktan sonra gideceğiniz yer Divan-ı Salihîn’dir. Orada bir süre bulunacaksınız, Divan-ı Salihîn’in dizaynı içerisinde. Oradaki olayları birer birer müşahede edeceksiniz. Buralara ulaştığınız zaman, bunların hiçbirisinin sahibi değilsiniz. Allah’a ulaşmak üzere bu eğitimi görmek durumundasınız. Divan-ı Salihîn’den sonra gideceğiniz yer, sonuncu yer zikir hücreleridir. Zikir hücrelerinde bir süre herkesle birlikte zikir yapacaksınız. Her biriniz 2m yüksekliğinde küresel sistemler içine girip, orada zikir yapacaksınız.


Her gittiğiniz âlemde ayrı bir statü içinde oradaki sistemleri öğrenmek vazifeniz. Ondan sonra size daha üstün bir noktaya ulaşmak için imkân veriliyor, bu da hakkınız. Sonra ulaşıyorsunuz zikir hücrelerine. Zikir hücrelerindeki göreviniz bittiği zaman, oradan uçarak İndi İlâhi’nin en yüksek noktasına Sidretül Münteha’ya ulaşıyorsunuz. İndi İlâhi’yi gösteriyor Allahû Tealâ; Huzur namazının imamını, arkasında namaz kılan 2 kişiyi, onun arkasındaki 2 kişiyi, onun arkasındaki 7 kişiyi, sonra bir daha 7 kişiyi. Ondan sonra da onarlık sıralar göreceksiniz. Bunlar Allahû Tealâ’nın İndi İlâhisi’nin muhtevası. Oradaki sırları görmek hakkınız, daha evvelki işlemleri tamamladığınız için. Sonra Sidretül Münteha’ya ulaşıyorsunuz. Sidretül Münteha’dan da Allah’a doğru yola çıkıyorsunuz, Allah’ın Zat’ına ruhunuz ulaşıyor. Burası vuslat noktası. Vuslatı gerçekleştirdiniz, Allah’a ulaştınız, bu vazifeniz. Allah’ın Zat’ında yok olacaksınız, ruhunuz Allah’ın Zat’ında yok olacak, bu da hakkınız. Böylece velâyetin ermişlik kademesine ulaşacaksınız yani ruhunuz Allah’a ulaşmış, bizim Türkçemizde gerçekten evliya olarak bahsedilen kişilerden olacaksınız. Allah’ın evliyasından, dostlarından olacaksınız.


Daha Allah’a ulaşmayı dilediğiniz andan itibaren şeytanın dostu olmaktan kurtulmuştunuz, Allah’ın dostu olmuştunuz. Şeytanın kulu olmaktan kurtulmuştunuz, Allah’ın kulu olmuştunuz; Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda. Ne yazık ki ondan evvel Allahû Tealâ bütün insanları şeytanın kulu olarak kabul ediyor. Tagutun kulu yani insan ve cin şeytanların kulu. Şeytan da zaten cin taifesinden.

Bu noktadan sonra, Allah’ın Zat’ında yok olduktan sonra hakkınız nedir? Bundan sonra vazifenizin ötesinde hakkınız var. Hangi vazifeyi yapacaksınız? Zikrinizi arttıracaksınız, arttıracaksınız. Önce Allahû Tealâ size bir taht verecek İndi İlâhisi’nde. Sonra zikriniz daha çok artacak, zahid olacaksınız, zühd makamının sahibi olacaksınız ve burada zikrinizi arttırmak vazifeniz. Ve nihayet fizik vücudunuzu da Allah’a teslim edeceksiniz. Teslim edene kadar vazifenizi yapıyorsunuz. Teslim ettiğiniz zaman Allahû Tealâ’dan bir hak alacaksınız. Siz artık muhsin oldunuz. Fizik vücudunu Allah’a teslim eden bir kişisiniz. Niçin? Çünkü fizik vücudunuz Allah’ın bütün emirlerini gerçekleştiriyor, yasak ettiği hiçbir fiili işlemiyor. Fizik vücudunu Allah’a teslim etmiş, bir Allahû Tealâ’nın evliyasısınız. Burası evliyalığın 2. teslimi.


1. teslimde ruhunuzu Allah’a teslim etiniz; 22. basamak.

2. teslimde fizik vücudunuzu Allah’a teslim ettiniz; 25. basamak.


Göreviniz fizik vücudunuzu Allah’a teslim etmekti. Hakkınız muhsinlerden olmak, mutluluğu artık bütünüyle yaşamaya başlamak. Nefsinizin kalbinde hâlâ %19 karanlık olmasına rağmen, Allah’ın bütün emirlerini yerine getirdiğiniz, yasak ettiği hiçbir fiili işlemediğiniz için mutluluğu yaşamak hakkınız.


Sonra zaten daimî zikre çok az kalmış durumda. Bir gün daimî zikre ulaşmak üzere vazifenizi devam ettiriyorsunuz. Böylece yeni bir vazifeniz var: Daimî zikre ulaşmak ve nefsinizi de Allah’a teslim etmek, hikmet sahibi olmak. Daimî zikre ulaştığınız zaman nefsinizin kalbindeki bütün afetler yok oluyor. Ve bunun sebebi daimî zikrin sahibi oluşunuz. Kalp gözünüz mutlaka açılıyor. Kalp kulağınız mutlaka açılıyor. Allahû Tealâ ile her konuyu tezekkür etmek imkânına kavuşuyorsunuz. Daimî zikirde olduğunuz için her an derecat kazanıyorsunuz. Ehl-i hayır oluyorsunuz ve hikmet ehli oluyorsunuz. Ehl-i hikmet veya ehl-i hüküm, hikmet sahibi oluyorsunuz. Burada Allahû Tealâ’nın daimî zikre ulaşmakla vazifenizi yaptığınız için size verdiği 7 özellik. Hikmetin sahibi olmak, bu 7 özelliğin sahibi olmak demektir. Daimî zikrin sahibi olmak ve demin söylediğim muhtevanın sahibi olmak. Bu daimî zikre ulaştığınız için, görevinizi yaptığınız için, vazifenizi yaptığınız için oradaki hakkınız.


Bununla bitiyor mu? Hayır, gene bitmiyor. Size yerlerin melekûtunu gösteriyor Allahû Tealâ, 7 kademe. 7 kat yerlerin melekûtu ve sırlarını gösteriyor. Bu da hakkınız. Ve daimî zikirdesiniz. 7 kat yerler bitip de zemin katı da Allahû Tealâ size gösterdikten sonra zemin kattaki devrin imamının dergâhını; yeni bir safha açılıyor önünüzde. Göklerin melekûtunu gösteriyor demin anlattığım. 7 tane gök katının sırlarını Allahû Tealâ birer birer gösteriyor. Ve bu noktada nefsinizi de Allah’a teslim etmiş oluyorsunuz. Nefsinizi Allah’a teslim etmek gene vazifeniz. Bu teslimin sonucunda aldığınız 7 kat göklerin sırları, hakkınız.


Daimî zikrin artık hep sahibisiniz. Böylece nefsinizi de Allah’a teslim ediyorsunuz. 22. basamakta ruhunuzu teslim ettiniz, 25. basamakta fizik vücudunuzu teslim ettiniz, 27. basamakta nefsinizi teslim ettiniz. Bir teslim kaldı, iradenizin teslimi. Bu işlevden sonra günlerden bir gün Allahû Tealâ sizi Tövbe-i Nasuh’a davet ediyor. Burası ihlâs makamı, 27. basamak. Allahû Tealâ’nın salâh makamına geçiş penceresi, geçiş kapısı Tövbe-i Nasuh’a davettir.


Tövbe-i Nasuh’a davet edilen kişi Allah’ın sözlerini tekrar ederek Tövbe-i Nasuh’unu gerçekleştirir. Ve bunun üzerine bu Tövbe-i Nasuh’unu gerçekleştirdiği noktada kişi, ihlâs makamını bitirmiştir, salâh makamına geçmiştir. Salâh makamının 1. kademesi Tövbe-i Nasuh’tur. Bundan sonra ne olur? Bundan sonra Allahû Tealâ o kişinin mürşidine ulaşıp da tövbe ettikten sonra işlediği günahları önce örter. Yeniden bir günahların örtülmesi söz konusu. Sonra Allahû Tealâ o kişiye 3. kademesinde, salâh makamının 3. kademesinde salâh nurunu verir.

Tekrar edelim:


1. kademesi, Tövbe-i Nasuh’tur.

2. kademesi, o kişinin günahlarının örtülmesidir.

3. kademesinde, kişi salâh nurunu alır Allahû Tealâ’dan.

4. kademesinde; Allah o kişinin günahlarını sevaba çevirir, 2. defa sevaba çevriliyor.


Bunların hepsi o kişinin hakkıdır. Vazifesini yapmış, irşad makamına ehil olmak için kendisine düşen bütün görevleri yerine getirmiş, daîmi zikrin sahibi olmuş. Ve 2 makamda; ulûl’elbab ve ihlâs makamlarında 14 mertebe nefsinin kalbi müzeyyen olmuş bir kişi bu. 4 mertebe de burada müzeyyen oluyor, salâh makamında. İhlâs makamından salâh makamına gelmek üzere kişi kendisine düşeni yaptı, daimî zikirde sebat etti. Zaten daimî zikre ulaştıktan sonra kişinin artık daimî zikirden düşmesi söz konusu değil. İhlâs sahibi olan her kul için bu mutlak olarak geçerli. Yeter ki daimî zikre ulaşsın.

Sonra ne oluyor? Sonra o kişi Allah’a iradesini de teslim ediyor, vazifesi. Ve Allahû Tealâ’nın onu irşad makamına tayini hakkı. İşte burası yolun sonudur. Salâh makamının 5. kademesi bütün insanların vazifelerinin karşılıklarında alabilecekleri en üst seviyedeki haklarını gösterir. Bütün insanlar için geçerli olan budur. Orada irşad makamının sahibi olunur. Allahû Tealâ kişiyi irşad makamına tayin eder. Cümle, “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesidir. Bu cümle ile irşad makamına insanlar, Allahû Tealâ tarafından tayin edilirler.


Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe irşad makamına tayin olmuştu. Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesi bunu kesinleştiriyor. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

 

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.


“O sabikûn-el evvelîn var ya! Onların bir kısmı ensardandı, bir kısmı muhacirîndendi bir de ensar ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.” diyor Allahû Tealâ.

Yani ne demek istiyor? Yani bütün sahâbenin irşad makamının sahibi olduğunu söylüyor. Sahâbeye tâbî olunmuş. İster ensar olsun ister muhacirîn, hepsine tâbî olunmuştur. Tâbî olununca ne olmuş? Tâbî olununca tâbiîn de irşad makamına gelmişlerdir. Onlar da ulûl’elbab’tan, onlar da hayırlarda yarışanlardan olmuş, sabikûn. Ama onlar da sahâbe gibi Adn cennetlerinin sahibi olmuşlar.


Öyleyse sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olanlar. Tâbiîn; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra sahâbeye tâbî olanlar. Tebe-i tâbiîn, ondan sonra gelen nesil yani tâbiîne tâbî olanlar. Bu konuda bir itiraz yok. Herkes tâbiîni, tebe-i tâbiîni kabul ediyor. Bunun mânâsı bütün sahâbenin mürşid olduğunun kabulüdür. Kur’ân-ı Kerim açık ve kesin bir şekilde Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesinde bunu yazıyor.

Öyleyse bütün sahâbe Allah’ın kendilerine emrettiği bütün vazifeleri gerçekleştirmişler ve Allah’ın kendilerine vermek üzere onları hak sahibi kıldığı bütün hakları da almışlar. O sahâbe böylece İslâm’ın 7 safhasını yaşadılar.


Allah’a ulaşmayı dilediler; 1. safha 3. basamak. 3. basamaktan 7. basamağa birkaç dakika içinde geldiler. Allah onlara bunu nasip kıldı; 2. safhasını yaşadılar, 7. basamaktan 14. basamağa ulaştılar. Hacet namazını kılıp irşad makamını gördüler ve seyr-i sülûka başladılar; 2. safha. Ruhlarını Allah’a ulaştırdılar; 3. safha. Fizik vücutlarını da Allah’a teslim ettiler. Ruhlarını Allah’a ulaştırdılar ve teslim ettiler; 3. safha. Fizik vücutlarını Allah’a teslim ettiler; 4. safha. Nefslerini Allah’a teslim ettiler; 5. safha. İrşada ulaştılar; 6. safha. İradelerini de Allah’a teslim ettiler; 7. safha.

                                                      
Bu 7. safha, safhaların en önemlisi, hakların en büyüğünü oluşturuyor: İrşad makamının sahibi kılınmak. Gereğini yapan kişiye Allahû Tealâ hakkını her zaman teslim eder. Allah’ın sözünde hulf olmaz. Ve görüyoruz ki onlar hazz’ul azîm’in sahipleri. Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesini Allahû Tealâ orada bırakmıyor. Sabikûndan bahsettikten sonra, “Bir de onlara ihsanla tâbî olanlar” diyor, tâbiîn. “Allah’ın Adn cennetleri onlar içindir.” diyor Allahû Tealâ, “İçinde devamlı olarak kalacaklardır.” diyor, “İşte bu fevz-ül azîm’dir.” diyor.


Fevz-ül azîm, hazz’ul azîm, ecrul azîm; bunların hepsi o makamı ifade eder, irşad makamını ifade eder. Bütün sahâbe irşad makamına ulaşmışlardı. Öyleyse buradaki muhtevaya dikkatle bakalım, ne görüyoruz? Kim Allah’a karşı vazifelerini yaparsa Allah da onlara mutlaka haklarını eksiksiz ve tam olarak öder. Öyleyse hakkın ödenmesi söz konusu. Allah hakkı sahibine mutlak olarak öder.


Öyleyse ne görüyoruz? Burada bir müessese var: Haklar ve vazifeler. Her hak bir vazifenin karşılığıdır. Vazifenizi yapmazsanız hak sahibi olamazsınız. Hakkı doğuran şey vazifedir. Allahû Tealâ’nın verdiği vazifeleri gerçekleştiren herkes, her bir vazifenin arkasından mutlaka bir hakkın sahibi olur. Bu hak sahipliği müessesesi, 7 tane safhada 4 tane teslimi tamamladığınız zaman tamamlanır. Peki, onlardan ötede kimse yok mudur? Vardır. Bu noktadan sonra bütün kavimlerdeki resûller, o mürşidlerin daha üstündeki mürşidlerdir. Onların da hepsinin üzerinde yetkili olan huzur namazının imamıdır. Her devirde Allah’ın katında kılınan huzur namazı mutlaka günde 7 vakit devam eder.


Ve orada altın tahtlar ve orada çimenlerin üzerindeki seccadeler, nereden geldiği anlaşılamayan bir nurlu aydınlık her tarafı pırıl pırıl aydınlatır. Ağaçların, çimenlerin, çiçeklerin rengi bu dünyada görünen renklerden çok daha güzeldir. Bir gün Sidretül Münteha’yı göreceksiniz, en sondaki ağacı. Allah’a çıkış noktasıdır orası. O ağacın yapraklarının rengini başka hiçbir yerde göremezsiniz.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bir Ramazan sohbetimiz daha inşaallah burada tamamlanıyor. O Allah ki; her şeyi en güzel şekilde yaratmıştır, sizleri de öyle.


Hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden niyaz ederek, dualar ederek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz. Tekrar beraber olmak üzere inşaallah.

İmam İskender Ali M İ H R