}
Mutluluk Sohbeti 15.12.2003
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 107386


SOHBETİN ADI: MUTLULUK (DÜNYA MUTLULUĞU)

TARİH: 15. 12. 2003


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir sohbette, bir mutluluk sohbetinde, bir mutluluk saatinde Allahû Tealâ bizleri bir araya getirdi.


Biliyorsunuz ki mutluluk ikiye ayrılıyor; cennet saadeti ve dünya saadeti. Dünya saadeti, hemen elde edilebilen bir saadettir. Dünyada yaşanır. Aslında bu “hemen elde edilebilir.” demekten muradımız, kendi standartları içinde bir gelişme sürecini takip eder ve bu süreç, yıllarca sürebilir. Nihai hedefe ulaşmak, son hedefe ulaşmak, çok yıllarınızı mutlaka alacaktır. Ama dünya saadetinin yarısına ulaşabilmek, 5-6 aylık olan bir vetireyi ifade eder, bir gelişmeyi, bir fenomeni ifade eder. Öyleyse bu şekilde değerlendirdiğimiz zaman, belki başka bir ifade kullanmak daha uygun olur. Dünya saadeti yavaş yavaş elde edilir ve bu dünyada yaşanır. Ahiret saadeti bir anda elde edilir ama bu dünyada yaşanmaz. Kıyâmetten sonra cennette yaşanır.

 

Öyleyse bugünkü, bu akşamki konumuz, dünya saadeti.


Dünya saadeti nedir? Şu dünyada mutlu olmaktır. Mutluluk nedir? Mutluluk bir, dünya mutluluğundan bahsediyoruz, dünya mutluluğu, bir uyum halidir. Kavganın, savaşın sona erdiği yeri ifade eder, noktayı ifade eder. İç dünyanızda savaşın sona ermesiyle, nefsinizle ruhunuz arasındaki kavganın bitmesiyle, iç dünya mutluluğunu yaşarsınız. Dış dünyanızda başka insanlarla olan savaşın bitmesiyle, dış dünyanızdaki mutluluğu yaşarsınız. Allah’ın bütün emirlerine ve yasaklarına, emirlerini yerine getirmek ve yasaklara riayet etmek istikametinde tam başarıya ulaştığınız gün, Allah ile olan ilişkilerinizde mutluluğu elde edersiniz, sulh ve sükûn haline ulaşırsınız. İç dünyanızda, dış dünyanızda ve Allah ile olan ilişkilerinizde mutluluğu yaşarsınız, bütün boyutlarıyla.

 

Öyleyse neden insanlar mutsuzdur? İnsanlar zengin. Müreffeh bir hayat sürüyorlar. Birçok evleri, apartmanları, daireleri var ama mutsuz insanlar. Onlara sorarsanız, size şöyle söyleyeceklerdir; “Ben mutlu olmak için, zengin olmanın yeterli olduğunu zannediyordum. Bunun için, zengin olmayı başarmak için, her şeyi yaptım. Bugün hamdolsun ki Allahû Tealâ beni zengin kıldı. Ama mutlu değilim.” İnsanların böyle söyleyip söylememeleri önemli değil. Onların yaşantılarına, konuşmalarına dikkatle bakın, mutlu olup olmadıkları hemen belli olur.


Sevgili kardeşlerim, dünya mutluluğu, bir uyum halidir. İç dünyanızdaki uyumdan sizi men eden faktör, iblistir. Bunun için de nefsinizi kullanır. Nefsiniz doğumunuzdan itibaren afetlerle doludur. Şeytan size, hep o afetlere uygun emirler verir. Ruhunuzun hasletlerinin yerine getirilmesini istediği emirler değil, nefsinizin afetlerinin yerine getirilmesini istediği emirler. Ve nefsiniz de hemen bu emirlerin üzerine balıklama atlar. Çünkü nefsinizin talepleriyle şeytanın talebi aynıdır. Nedir nefsinizin talepleri? Allah’ın bütün emirlerinin yapılmaması. Nedir nefsinizin talepleri? Allah’ın yasak ettiği fiillerin hepsinin işlenmesi.


Vücudunuzun kumandanı akıldır. Bu kumandan, akıl, sizlere çok şeyler söyler. Sevgili kardeşlerim, aklınız eğer, Allah’ın bütün emirlerinin uygulanmadığı, yasak edilen, Allahû Tealâ tarafından yasak edilen her şeyin serbest olduğu bir ortamda şuur kazanmışsa, o zaman Allah’ın yasak ettiği fiillere “evet.” diyecektir, Allah’ın emirlerine de “hayır” diyecektir, öyle bir ortamda şuur kazandığı için. Ve tabiî o kişi de kendisini mutlu edecek olan davranışlara, ne kadar zengin olursa olsun bir türlü ulaşamaz. Mutsuz bir hayatı ömrü boyunca devam ettirecektir.


Sevgili kardeşlerim, cennet saadetinin başlangıç noktası, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Dünya saadetinin buna fizik olarak bir katkısı yoktur.  


*1. basamakta olayları yaşarsınız.

*2. basamakta olayları değerlendirirsiniz.

*Allah’a ulaşmayı dilerseniz, 3. basamağa geçersiniz ve cennet saadetinin sahibi olursunuz.

*4. basamakta Allah, Rahîm esmasıyla size tecelli eder.

*5. basamakta, görmeyen gözleriniz görmeye başlar.

*6. basamakta, işitmeyen kulaklarınız işitmeye başlar, irşad makamının söylediklerini işiterek mânâsına varmaya başlarsınız.

*7. basamakta ise idrak etmeye başlarsınız.


Burası, kalbinize îmânın girdiği yerdir. Ondan evvel kalbinizde küfür vardı, küfrün kalbinizden çıktığı yerdir. Gözleriniz kördü, kulaklarınız sağırdı, kalbiniz idraksizdi. Bunların hepsini Allahû Tealâ açtı ki; siz bunları idrak ederek hedefe yürüyebilesiniz.  


Sonraki olaylar dizisine bakıyoruz, orada sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, orada Allahû Tealâ’nın kalbinize ulaşması, kalbinizin nur kapısını Allah’a çevirmesi, göğsünüzden kalbinize, göğsünüzü yararak bir nur yolu açması ve zikir yapmanız, kalbinize Allah’ın rahmetinin girmesi ve irşad makamına ulaşmanız söz konusu. Böyle bir dizaynda dünya mutluluğunu başkasından farklı bir boyutta yaşamıyorsunuz ama Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda 1. kat cennetin sahibisiniz. Allahû Tealâ size 13. basamakta irşad makamını göstermiştir. 14. basamakta ona ulaşıp tâbî olduğunuz zaman, 2. kat cennetin de sahibi olursunuz. Ama dünya mutluluğunuz, burada da henüz başkalarından farklı bir standartta değildir.


Ne zaman dünya mutluluğunuz adım adım artacaktır? Bundan sonra. Niçin artacaktır? Dünya mutluluğunun artışının arkasında, nefsinizin afetlerinin azalması vardır. Nefs tezkiyesi denilen bir müessese ile Allahû Tealâ bütün insanları mutluluk hedefine ulaştırmak ister. Bütün insanları mutlu kılmak ister. Saadet, en güzel boyutlarda buna dayalı olarak gerçekleşecektir.

Sevgili kardeşlerim, 14. basamakta kalbinizin içine îmân yazılır. Göğsünüzden kalbinize yol açılmıştır. Bütün günahlarınız sevaba çevrilir. O güne kadar Allahû Tealâ’nın size verdiği, her kazandığınız 1 dereceye karşılık, onun 10 katının amel defterinize işlenmesi, 100 kata çıkarılır. Nefs tezkiyesine başlarsınız yani zikir yaparsınız; “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah” diyerek.

 

Muzzemmil Suresinin 8.. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:


73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

 

Allah’ın ismiyle zikret ve her şeyden kesilerek Rabbine ulaş, Rabbine dön. Her şeyden kesilerek Rabbine dön.”


Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bir insanın Rabbine ulaşabilmesi, ruhunu Allah’a ulaştırabilmesi, üzerine tam 12 defa farz kılınan bir husustur ve mutluluğunuz da buna paralel olarak gelişecektir, yani dünya mutluluğunuz. 

 

14. basamakta irşad makamına tâbî olduğunuz zaman, cennet saadetinin 2. katını elde ettiniz. Ve bu bağlamda ruhunuz vücudunuzdan ayrıldı, Sıratı Mustakîm’e ulaştı, Allah’a doğru bir yolculuğa çıktı. Ve hangi ölçüde zikir yapabilirseniz, bu olay sizi o ölçüde hedefe yaklaştıracaktır. Zikir yaptıkça nefsinizin kalbine Allah’ın nurları girecektir. Zikir yaptıkça en güzele ulaşacaksınız.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, zikir, Allah’ın katından rahmetle fazl ve rahmetle salâvât isminde iki tane nuru kalbinize taşıyan bir müessesedir, iki grup nuru. Birincisinde rahmetle fazl, ikincisinde rahmetle salâvât vardır. Ve Allah kelimesini zikrettikçe elinizdeki tespihle, göğsünüze Allah’ın rahmeti ve fazlı, Allah’ın rahmeti ve salâvâtı beraberce ulaşacaktır. Oradan da Allahû Tealâ göğsünüzü yarıp kalbinize yol açmıştı. O yoldan bu rahmetle fazl, rahmetle salâvât, nefsinizin kalbine ulaşacaktır. Nefsinizin kalbine girdiği zaman bunlar, fazıllar, nefsinizin kalbine Allah’ın, tâbî olduğunuz anda yazdığı îmân kelimesinin çekim gücüne kapılacaktır. Îmân kelimesinin manyetik alanıyla fazılların manyetik alanı, birbirinin tersi hüviyettedir. Bu sebeple birbirlerini çekerler ve kalbinizin duvarına yazılmış olan îmân kelimesinin etrafında fazıllar toparlanmaya başlar. İşte bu fazıllar, sizi faziletin sahibi yapacaktır. Fazilet sahibi olmak, fazlın sonucudur. Nefsinizin kalbine giren bu fazıllar, îmân kelimesinin etrafında toparlanmaya başladıktan sonra, %1, %2, %3 toparlanma devam edecektir. Ne olacaktır? Nefsinizin afetleri o ölçüde azalmıştır, %7 ölçüsünde. %7’ye ulaştığı zaman nefsinizin kalbindeki fazıllar, nefsinizin kalbine %7 fazl girmiş olur.

 

Nefsinizin afetleriyle fazıllar arasında ne farklılık var? Nefsinizin afetleri, Allah’ın bütün emirlerine mutlaka karşı çıkarlar. Asla o emirleri yapmak istemezler. Nefsinizin afetleri, Allah neyi yasaklamışsa onları da mutlaka yapmak isterler. Buna göre programlanmışlardır. Yani kalbinizde, nefsinizin kalbinde başlangıçta %100 şeytana itaat eden bir bütün var. Bütün nefsinizin kalbi afetlerle doludur ve bu afetler Allah neyi emretmişse, asla onu işlemek istemeyen bir hüviyettedir, hepsi. Ve aynı zamanda Allah neyi emretmişse, onu asla yapmak istemeyen bir hüviyettedir. Emirleri yerine getirmiyorlar, yasakları işliyorlar. Yapıları buna göre dizayn edilmiş.


Yani? Yani ne demek istiyoruz? Şunu demek istiyoruz; şeytanın dediklerini nefsimize yaptırması, hiç zor bir şey değildir. Çünkü nefsimizin bütün afetleri, zaten şeytanın dilediği istikamette programlanmıştır. Allah neyi emretmişse asla yapmak istemezler. Yasak ettiği her fiili de mutlaka işlemek isterler. Şeytan da size sadece iki şey önerir; Allah’ın emirlerini yerine getirmemenizi, yasak ettiği fiilleri işlemenizi. İşte bu, münkerle ve fuhuşla emretmektir.

 

Allahû Tealâ Nûr Suresinin 21. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:


24/NÛR-21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).

Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

 

“Sakın şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Şeytan, âmenû olmayanlara münkerle ve fuhuşla emreder.”

 

Dikkat edin; ölçü? Ölçü, âmenû olmak veya olmamak.

 

Nedir âmenû olmak? “Allah’a ulaşmayı dilemek, Allah’a yönelmek. Münîb olmak ve âmenû olmak, aynı şeydir. İkisi de kişiyi, 1. Takvanın, ilk takvanın sahibi yapar. İlk takvadaki kişi, şeytana kul olmaktan kurtulmuştur, Allah’a kul olmuştur. Bu, mutluluğun başlangıç noktasıdır. Dünya mutluluğu böyle bir kişi için yoktur demek mümkün değil. Çünkü şeytanın, o kişiyi zulmanî hedeflere ulaştırması artık mümkün değildir. Allahû Tealâ’nın İlâhi iradesi, o kişiyi kontrolü altına almıştır. Allah’ın yaptırmak istediği şeyler, ona güzel gelir. Allah’ın yasak ettiği fiilleri ise işlemek istemez kişi, nefsi afetlerle dolu olduğu halde. Ama nefsindeki afetler de adım adım zikirle azalmaya başlayacaktır. Nasıl? Nefsin kalbine gelen fazıllar, îmân kelimesinin etrafına yapıştıkça, zikir bittikten sonra kalbe geri dönen karanlıklar, afetler, onların yerini alamazlar. Çünkü onlar duvara sımsıkı yapışmışlardır. Afetlerin oraya gelip onların işgal ettikleri yeri kaplaması mümkün değildir. Böylece nefsin kalbi, Allah’ın nurları tarafından giderek daha büyük boyutlarda fethedilir, işgal edilir. Bu, pozitif anlamda bir işgaldir. Nurların kalbinizi işgal etmesi, bir başka ifadeyle nurların kalbinizi karanlıklardan kurtarmasıdır. Kalbinizin nurla adım adım aydınlanmasıdır.

 

İşte nefsinizin kalbine giren, başlangıçta %7 oranındaki fazıllar, nefsinizin kalbinde daha evvel giren %2 rahmet nurlarıyla beraber, nefsinizin kalbinde bu kadarcık bir kesimi, %7+2= %9 oranında bir kesimi, Allah’ın emrine musahhar kılmışlardır. Bu %9, Allah’ın emrettiğini yapmak ister, yasak ettiğini asla yapmak istemez ve ruh ile aynı paraleldedirler. Ruhun hasletleriyle aynı paraleldedirler. Yani içinizdeki denge, başlangıç noktasında ruhunuz %100 hasletlerden oluşmuş, nefsiniz de %100 afetlerden oluşmuş olduğu cihetle, bir denge hali söz konusudur. Alacakaranlıktasınız. Yani yarısı %100 karanlık, yarısı %100 nur. Ruhunuz %100 nur, nefsiniz %100 karanlık. Afetlerle dolu. Nefsinizin kalbi %7 fazıllarla dolduğu zaman, bu rakam 200’de %107, hatta 2 de rahmet var; %9 olur, 200’de 109.

 

Sevgili kardeşlerim, zikrinizi arttırarak devam ettiriyorsunuz. Nefsinizin kalbindeki afetler azalacaktır. Fazıllar adım adım bir %7 daha işgal edeceklerdir nefsinizin kalbinde, hacimde %7’lik bir işgal daha; fazılların nefsinizin kalbini işgali.


Bu arada acaba ruhunuza ne oluyor? Allah’a dönmesi, Allah’a ulaşması mutlak olarak emredilmiş olan ruhunuzun (tam 12 defa farz), Allah’a dönebilmesi için nefsinizin kalbine, Allah’ın nurlarının %7 %7 dolması lâzım. Ancak bunlar 7 defa gerçekleştiği taktirde, 7 defa %7 fazl nefsinizin kalbine girip, nefsinizin kalbinin %49’unu işgal ederse, daha evvel nefsinizin kalbine girmiş olan %2 rahmet de buna ilâve edildiği taktirde, nefsinizin kalbi yarıdan fazla nurlarla dolar. 200’de 151 veya ruhunuzla nefsinizi beraberce mütâlea ettik; 100 ünite nur, zaten ruhunuzun kalbinde bütünüyle mevcuttu, hasletlerdi bunlar. %100 Allah’ın emirlerine itaat eden, yasak ettiği hiç bir fiili asla işlemeyen, ruhunuzun kalbindeki hasletler. Bu hasletler aynen duruyor, yapısı hiç bozulmaz. Hangi şartların içinde olursanız olun, ruhunuzun kalbi daima %100 hasletlerle doludur. Nefsinizin afetleri oraya tesir edemez. Şeytan oraya tesir edemez. Ruhunuzun kalbindeki hasletleri hiçbir varlık azaltamaz.

 

Öyleyse bu dizayna dikkatle bakın sevgili kardeşlerim. Devrin imamının ruhu başınızın üzerine geldiği andan itibaren, ruhunuz vücudunuzu terk edecektir ve başınızın üzerine devrin imamının ruhu gelecektir. Onun da, o ruhun kalbi %100 hasletlerle doludur. Ve görevi sizin vücudunuzdan devralacaktır.

 

Nefsinizin kalbinde afetler azalmaya başlayacaktır. %7 %7. Zikrinizi yaptıkça nefsinizin kalbine giren, kalbine Allahû Tealâ’nın katından ulaşan rahmet, fazl ve salâvât nurlarından fazıllar, nefsinizin kalbindeki îmân kelimesinin etrafında her gün daha çok, daha çok, daha çok toplanırlar.

 

Böylece mutluluk dediğimiz müesseseye bakıyoruz, saadet adı verilen şey, adım adım elde ediliyor. Nefsimizin kalbindeki afetler adım adım azalıyor. 2. defa nefsimizin kalbindeki %7 nur birikimiyle; ruhumuz 2. gök katına ulaşıyor. Nefsimizin kalbinde 2. defa %7 nur birikimi ve Nefs-i Levvame’deyiz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti: O levvâme nefse kasem ederim.


Kıyâme Suresinin 2. âyet-i kerimesi.


75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.

Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.


Nefs-i Levvame’deyiz. Nefsimizi levmediyoruz, kınıyoruz. Hatalar yapmak istemiyoruz ama yapıyoruz. Mani olamıyoruz kendimize. Hataları ne yazık ki yapıyoruz, yapmaya devam ediyoruz. Ve sonra daha çok zikir yapıyoruz. Zikrimiz giderek artıyor. 3. defa %7 nur birikimi nefsimizin kalbinde, fazl birikimi; Nefs-i Mülhime’deyiz, Allah’tan ilham alıyoruz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:


“fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.”


Daha evvelki âyette “ve nefsin ve mâ sevvâhâ.” buyuruyor, sonra da “fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.”


Şems Suresinin 7 ve 8. âyetleri:


91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.

Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, burada nefsimizin kalbinde 3. defa %7 fazl birikimi söz konusu ve Allah’tan ilham almaya başlıyor kişi. Şeytan zaten her devirde ilhamını, hatta vahyini kişiye ulaştırır. Kişi farkına bile varmadan şeytanın emrindedir. O kişi, Allah’a ulaşmayı dilemez. Kurtuluş onun için bir şey ifade etmez ve bunun şeytan tarafından, kendisini Allah’ın cennetinden uzakta bırakacak olan bir tesir olduğunu, kişi asla idrak edemez. Normal standartlarda herkes devamlı olarak, kesintisiz olarak iblisten devamlı işaret alır. Bu noktanın özelliği, artık Allah’ın ilhamının da kişiye ulaşmaya başlamasıdır. Bundan evvelki kademelerde şeytan devamlı ilham veriyordu.


Ve 4. defa %7 nur birikimi, ruh 4. katta, Nefs-i Mutmainne’deyiz. Fecr Suresi 27. âyet-i kerime:


89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.

Ey mutmain olan nefs!


yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.”


28:


89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


irciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh.”


89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.

(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.



“fedhulî fî ibâdî, vedhulî cennetî.”


“Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan ve kullarımın arasına gir. Böylece kullarımın arasına gir ve cennetime gir.”


İşte Nefs-i Mutmainne, kişinin nefsinin mutmain olduğu nokta. Allahû Tealâ buyuruyor Ra’d-28’de:


13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

 

e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûbu: Dikkat edin ki kalpler, ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur. Mutmainne kademesine ulaşır.


“Başka bir yol yoktur.” diyor Allahû Tealâ.


Mutmain olabilmek için nefsin kalbinin Allah’ın nurlarıyla 4 kademe dolması lâzım. Emmare, Levvame, Mülhimei, Mutmainne; 7, 14, 21, 28, 2 de rahmet girmişti daha evvelce kalbe, nefsin kalbinde %30 nur birikimiyle o kişi mutmain oluyor. Allah’ın verdiklerinin kendisine yettiğine inanıyor ve yasak ettiği fiilleri işlememek istiyor kişi. Ama Allah’ın verdiklerinin mutlaka kendisine yettiğinden emin.


Ve devam ediyor kişi, daha çok zikir yapmaya, bir sonraki kademede %7 daha fazl birikimi, nefsin kalbinde biriken bu fazıllar beşinci defa gerçekleşiyor. Kişi, Allah’tan razı oluyor, ruh beşinci gök katında; Nefs-i Radiye.

 

Bir defa daha %7 nur birikimi oluşuyor, fazl birikimi oluşuyor; kişi 6. gök katında, kişinin ruhu; Nefs-i Mardiyye. O da Allah’tan razı oluyor. 5. katta kul Allah’tan razı, 6. katta Allah da kulundan razı. Mardiyye; kendisinden razı olunan nefs.


Ve nihayet 7. defa %7 nur birikimiyle nefsin kalbinde 7 kere 7: %49 fazl ve %2 de rahmet birikimiyle nefsin kalbi karanlıklardan daha çok, nura ulaşıyor.

 

Burada, başlangıçla kontrol edelim durumu sevgili kardeşlerim, neydi olay? Kişinin nefsinin kalbi %100 afetlerle doluydu. %100 afet söz konusu. Peki sonra ne oldu? Sonra adım adım kişinin kalbi, evvelâ %2 rahmetle, sonra da adım adım %49 fazıllarla doldu. Ne oldu sonuç? Kişinin nefsinin kalbinde %51 nur birikimi gerçekleşti. Karanlıklar %100’ken %49’a düştü, yani hâkimiyet karanlıklardan yani şeytandan nurlara, Allah’ın tarafına geçti. Kişinin nefsinin kalbi yarıdan fazla nurlandı.

 

Şimdi bütünün üzerinden müşahede edelim durumu, ruhun kalbi %100 hasletlerle doluydu. Ruh vücuttan ayrıldı ama devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine geldiği için durum değişmedi. Nefsle ruh arasındaki mücadele devam ediyor. Ama ruhun kalbi %100 nurlarla dolu, nefsin kalbi de %51 nurlarla dolu. Yani kişi burada ruhu 7. gök katına ulaştı. 7. gök katından 7 tane âlemi geçerek, Allah’ın Zat’ına ulaştı. %51, nefsin içinde nur birikimi, nefsin kalbinde nur birikimiyle Allah’ın Zat’ında ruh yok oldu. Yok olduğu yer; %51 nur birikimidir. Nefsin kalbine (ruhun ulaştığı nokta) %51 nur birikimi noktasıdır. Allahû Tealâ bunu da, ruhun Kendi Zat’ında yok olmasını da garanti altına almıştır. Nefsin kalbindeki nurlarla ruhun kalbindeki nurların toplamı, 200’de 161 oluyor ve sadece 200’de 39 karanlık söz konusu. Ve kişi dünya saadetinin ancak yarısını yaşayabiliyor. Neden? Çünkü şeytan devreden çıkmış değil. Devamlı kişiye, onu aldatıcı tuzaklar kuruyor. Onu mutsuz kılmak için her türlü yolu deniyor.

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, burada kişi mutluluğu yaşar. Bu yaşadığı mutluluk normal standartlarda %50’yi aşmaz. Hâlbuki 200’de 161 nur vardır kişinin kalbinde. Yani %75’ten fazla, %80 nurlarla doludur nefsinin ve ruhunun kalbi. Ama şeytan o kişiye devamlı telkinde bulunduğu için, bu mutluluğun yaşama ulaşması %50’leri çok aşamaz. Ama kişi, ruhunu Allah’a ulaştırdığı zaman %50’den daha fazla bir mutluluğun sahibidir.


Bu sevgili kardeşlerim, kişinin dünyasındaki saadet. Dış âlemde dünya saadeti. Bu saadet artabilir mi? Elbette. Bundan sonra kişi daha çok zikredecektir. Nefsinin kalbinde %61’i aştığı anda nurlar, bu kişiye Allahû Tealâ bir taht ihsan edecektir, En’âm Suresinin 127. âyet-i kerimesi gereğince. Allah’ın indinde bir teslim yurdu, bir taht. Bir selâm yurdu, bir taht:

 

6/EN'ÂM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.


Daha çok, kişinin zikri artacaktır, %71’e ulaşacaktır. %71’den sonrası günün yarısından fazla zikri ifade eder. Kişi, günün yarısından daha fazla zikre ulaşmadıkça, nefsin kalbindeki nurlar %71’i aşamaz. Ne zaman ki her gün kişi 12 saatten fazla zikir yapar ve böylece zikirsizliğe karşı zahid olduğunu Allahû Tealâ’ya ispat eder, o kişi zühd makamının sahibi olur. Nefsinin kalbi nurlarla, %70’ten daha fazla doludur ve kişinin zikri, günün yarısından ötede daha çok artar, artar ve kişinin nefsinin kalbindeki nurlar %80’i aştığı zaman, o kişinin fizik vücudu da Allah’ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir hüviyete ulaşır. Bu, fizik vücudun teslimdir. Artık o kişi hep Allah’ın emirlerini yerine getirir. Yasak ettiklerini işlemez. Nefsin kalbinde hâlâ %19 karanlık vardır. Afetler mütemadiyen karşı çıkarlar ama fizik vücut bu karşı çıkışları artık kaale almaz, dikkate almaz. O, Allah’ın bütün emirlerini yerine getirir, yasak ettiği fiilleri işlemez. Bu, fizik vücudun teslimidir. Artık daimî zikre kişi yaklaşmıştır ve bir gün daimî zikre ulaşacaktır. Fizik vücudun Allah’a teslim olduğu noktada, Allahû Tealâ diyor ki Nisâ Suresinin 125. âyet-i kerimesinde:

 

4/NİSÂ-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).

Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm’in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm’i dost edindi.

 

ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun: O kişi ki; vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim etmiş ve muhsinlerden olmuştur.


İşte, fizik vücudun teslimi, dünya saadetinin bütününe yaklaşıldığını ifade eder. Hâlâ nefsin kalbinde %19 karanlık vardır. Ama onlar artık tesirsizdir, artık tesir hükmünü kaybetmiştir iblis. O vücutta mağlup olmuştur. Ve o kişiyi, Allah’ın emirlerini yapmaktan men edemez, yasak ettiği fiilleri işlemekten de men edemez. Ama o kişiye hep negatif şeyleri söylemeye devam eder. Allahû Tealâ da o söyledikçe onların tesirini kaldırır.


Şimdi buradaki muhtevaya dikkatle bakalım. Bundan sonra ne olur? Bundan sonra kişi öyle bir gün gelecektir ki; daimî zikrin sahibi olacaktır. Yani akşam zikirle uyuyacaktır, uyandığı zaman zikirle uyanacaktır ve gece de zikrini devam ettirecektir. İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in; “Âlimlerin uykusu cahillerin namazından daha efdaldir.” ifadesi, bununla alâkalı. Neden? O kişi uykuda da Allahû Tealâ’yı zikrediyor. Her saniye devamlı derecat kazanıyor. Ve kazandığı derecat, bir saniyeyi zikirle geçirdiği zaman 100 derecat kazanıyor. Ötekinin kazancı 1’e 10. Kazanıyor namaz kıldığı için. Daha güzel standartlarda namaz kılsa bile bu %10, %20 olur ama %100 olmaz o standartta. Yani Allahû Tealâ’nın yoluna girmemiş bir kişinin namazda kazandığı dereceler normal standarda tâbîdir; 1’e 10. Kim Allah’a ulaşmayı diler de 12 tane ihsanla mürşidine ulaşırsa, tâbiiyetini gerçekleştirirse, o zaman Allahû Tealâ o kişinin bütün günahlarını sevaba çeviriyor. Ayrıca o kişinin derecatını 1’e 10’dan 1’e 100’e çıkarıyor. Kişinin ruhu 2. gök katında 1’e 200. 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarında 1’e 700’e kadar yükseliyor, kişinin almakta olduğu dereceler. Ve o kişi uyuduğu zaman, daimî zikrin sahibi kişi uyuduğu zaman, uykuda da her saniye 700 derecat kazanıyor. Öteki kişi uykuda değil, namaz kılıyor ama kazancı 700 derecat değil. Her saniye yaptığı şey zikir de olsa 1’e 10 kazanıyor. 1’e 100 kazanabilmesi için Allah’a ulaşmayı dilemesi lâzım. İrşad makamına ulaşması lâzım. Allah’a ulaşmayı dileyen birisinin 12 tane ihsanla irşad makamına ulaşması lâzım. O zaman bütün günahları sevaba çevrilir ve kişi 1’e 100 kazanmaya başlar.


Öyleyse sevgili kardeşlerim, bunun ötesinde daimî zikir vardır. Kişi daimî zikre, fizik vücudun tesliminden sonra çok zorlanmadan ulaşır. Öyleyse böyle bir dizaynda, o kişinin daimî zikrin sahibi olması söz konusudur.


Ne olur? Kişi:


1- Daimî zikrin sahibidir. Bu sebeple nefsindeki bütün afetler yok olmuştur. Öfke, kin, kıskançlık, haset, düşmanlık, iptilalar, isyan, hiçbir şey kalmamıştır. Yerlerini ruhun hasletleri gelip, faziletler adı altında, ruhun hasletlerine eşdeğer faktörler almıştır. Kişinin nefsinin kalbini pırıl pırıl yapmıştır.

 

İşte sevgili kardeşlerim, bu noktadan sonra olaya bakıyoruz. Bu noktadan sonra bir faktörler dizisi, kişiyi mutlu kılan standartlar:

 

1- Kişi daimî zikrin sahibi.

2- Bu sebeple nefsinin kalbindeki bütün afetler yok olmuş. Yerini fazıllar almış. Allah’ın bütün emirlerine riayet eden, yasak ettiği fiilleri asla işlemeyen bir özellik kazanmış kişi.

3- Kalp gözünü açmış Allahû Tealâ.

4- Kalp kulağını açmış Allahû Tealâ.

5- Allah’ın nurlarını görüyor kişi.


Yeter mi? Yetmez.


Bu kişi Allahû Tealâ ile konuşuyor. Kalp kulağı açıldığı için Allah’ın söylediklerini işitiyor; 6.


Ve 7- Ne yapıyor kişi? Allah’ın hikmet sahibi bir kul oluyor ve hayır sahibi oluyor.


Neden hayır sahibi? Bu kişiye Allahû Tealâ’nın hayır sahibi demekten muradı ne (ehl-i hayır)? Çünkü bu kişi daimî zikrin sahibi. Her an zikrediyor. Her saniye 700 derecat kazanıyor. Ömrü o 700 derecatı devamlı kazanmakla geçiyor, her saniye. Bu sebeple ehl-i hayr. Peki, aynı zamanda ehl-i hüküm; hikmet ehli.

 

İşte sevgili kardeşlerim, burada artık sonsuz bir mutluluğa ulaşmıştır kişi. Dünya saadeti tamamlanmıştır. Kişi burada yer katlarının hepsini görür. Yani yerlerin melekûtunu gösterir, 7 kat cehennemi, o cehennemde olanları gösterir kişiye. Tüyleri ürperir kişinin. Allah’a sonsuz hamd ve şükreder, o cehennemden Allahû Tealâ kendisini kurtardı, bunları nasip kıldı diye. Ve yerlerin melekûtu tamamlandıktan sonra ki bu noktada kişi, %100 dünya saadetinin sahibi olmuştur.


Görüyor musunuz, dünya saadeti %2 ile başlıyor. Mürşide ulaşmadan evvelki devrede, sadece %2 rahmet birikimi. Sonra %7 %7 devamlı artıyor. %51’e ulaşınca nefsinin kalbindeki nurlar, ruhu da Allah’a ulaşıyor. Kişi, ermiş bir evliya hüviyetine ulaşıyor. Fizik vücudu Allah’a teslim olunca, nefsinin kalbi %81 nurlarla doluyor. Nefsinin tesliminde ise, %100 nefsin kalbi nurlarla dolu ve karanlıkların %100’ü kapı dışarı edilmiş durumda. Kişinin içi pür nur olmuş, dışı henüz pür nur olmamış.

 

Bundan sonra ne olacaktır, Allahû Tealâ’nın yapacağı şey? O kişiyi Tövbe-i Nasuh’a davet etmek. Ondan sonra da o kişinin irşad makamına ulaştıktan sonraki günahlarını örtmek, sonra onun başına salâh nuru vermek. O zaman ne olur? Kişinin içi de (kalbi de) pür nur olur, dışı da pür nur olur. Başının üzerinde salâh nuru oluşur kişinin.


İşte salâh nurunun oluştuğu yer, salâh makamının yani göklerin melekûtunun gösterildiği, 7 kat göklerin gösterildiği standardın ötesinde, kişi ihlâs makamındadır 7 kat gökler gösterildiği sürece, 7 kat gökler tamamlandığında, 7. gök katının ne zaman kişi son noktasını, en üst noktsasını;  Sidretül Münteha’yı görürse, o muhteşem renklerdeki ağacı görürse -o kadar güzel renklerde bir ağacı, bu dünyada hiçbir zaman görmeniz söz konusu değildir- onu gördüğünüz zaman Sidretül Münteha’yı gördünüz. Ne olur? O noktada Allahû Tealâ o kişiyi Tövbe-i Nasuh’a davet eder.


Kim diyorsa ki; “Ben Sidretül Münteha’yı gördüm. Allah beni Tövbe-i Nasuh’a davet etmedi.” Bu doğru değildir sevgili kardeşlerim. Tövbe-i Nasuh, Sidretül Münteha’nın kesin işaretini taşır. Yerlerin melekûtu tamamlanmıştır. Neyle? Anadergâh görüldüğü zaman. 7 tane yer katı, 7.’de anadergâh. O zaman yerlerin melekûtu tamamlanmıştır. 7 tane gök katı, 7. katın Sidretül Münteha’sı; göklerin melekûtu da tamamlanmıştır. Kişi muhteşem bir dünya saadetinin içindedir.


Ve bundan sonra ne olur? O kişinin başının üzerindeki salâh nurundan sonra Allah onun  günahlarını sevaba çevirir bir defa daha. Ondan sonra o kişinin iradesini de teslim alır.


İradenin teslimi yolun sonudur. Kişiyi irşad makamının sahibi kılar. Allahû Tealâ ona; “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle icazet verir. Bu bir yetkidir, irşada memur ve mezun olmak yetkisi. Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe bu yetkinin sahipleriydi. Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesi bunu söylüyor:


9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.


“O sabikûn-el evvelîn var ya, onlardan bir kısmı ensardandı, bir kısmı muhacirîndendi, bir de ensara ve muhacirîne tâbî olanlardandı, tâbiînlerdendi.” diyor.


Hem ensara tâbî olmuşlar hem muhacirîne. Hepsi bu seviyeye ulaşmış.


Mutluluktan haberler nasıl bu noktada? Bu noktada kişi, iç dünyasında %100 sulh ve sükûnu yaşamaktadır. Neden? Nefsinin kalbindeki bütün afetler gitmiştir. Yerine faziletler ve %2 de rahmet gelmiştir. Nefsin kalbi de ruhun kalbiyle aynı özelliklere kavuşmuştur. Hem nefs hem de ruh, ikisi birden Allah’ın bütün emirlerine riayet ederler, yasak ettiği fiilleri asla işlemezler. Ne olmuştur? Kişi iç dünyasında sonsuz mutluluğa ulaşmıştır, dünya saadetine ulaşmıştır. Nefsinin kalbinde nurlar %100 oluşmuştur. Karanlığa hiç yer yoktur. Artık nefsle ruh arasında hiçbir kavga oluşmamaktadır. Nefsin de %100’ü, ruhun da %100’ü Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmeyi istemekte, yasak ettiği hiçbir fiili işlemek istememekte. Böylece nefsle ruh arasında, iç dünyada tam bir uyum ve sulh ve sükûn hali oluşmuştur.


Nedir dünya mutluluğu?

*Kesintisiz bir sulh ve sükûn hali; 1. özellik.

*2: özellik: Hem iç dünyanızda hem dış dünyanızda (başka insanlarla ilişkilerinizde), hem de Allah’ın emir ve yasaklarında yani Allah ile olan ilişkilerinizde kesintisiz bir sulh ve sükûn halini yaşamanız.

*3.’sü zaten kesintisiz olmasıdır.


İç dünyanızda mutluluk, dış dünyanızda mutluluk, Allah ile olan ilişkilerinizde mutluluk. Nasıl bir mutluluk? Kesintisiz bir mutluluk. Bu kesintisiz mutluluğun oluşma standardı, sulh ve sükûn hali, kavganın bitmiş olması hali.


Ne oldu? İç dünyanızda nefsinizle ruhunuz arasındaki kavga bitti. İç dünyanızdaki kavga bitti. Bunun tabiî neticesi nedir? Başkalarına karşı en güzel davranışlarla ulaşmanız, onlara bütün güzellikleri yaşatmaya çalışmanız, başka insanları mutluluğa ulaştırmaya yönelik bütün gayretleriniz. Böyle bir statü içinde varsınız. Allah’ın bütün güzelliklerini sadece yaşamıyorsunuz, başkalarına da yaşatmaya çalışıyorsunuz. İç dünyanızdaki kavganın bitişi sebebiyle başkalarına karşı kötü davranamazsınız. Çünkü nefsinizde artık afetler yok. Tam aksine herkese yardım etmeye çalışırsınız. O yardımların sahibi olursunuz. Başka insanların mutluluğu, üzerinize vazife olur. O zaman başka insanları sadece mutlu etmek istikametinde çalışan siz, hiç kimseye karşı ters bir davranışta bulunamazsınız. Hiç kimseye onu huzursuz edecek olan bir davranışın sahibi olarak bir müdahalede bulunamazsınız. Öyleyse dış dünyanızda da sulh ve sükûnu bozabilecek olan bir olay yok. Dış dünyanızda da tam bir huzur içinde, mutluluk içindesiniz, sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım.


Öyleyse bir sonrasına bakalım olayın; ya Allah ile olan ilişkilerde ilişkilerimiz neden ibaretti? Allah’ın bütün emirlerine itaat etmek. O kişi Allah’ın bütün emirlerine itaat eder, emrettiği her vazifeyi mutlaka yapar. Daimî zikrin sahibidir. Günde 7 defa, 7 vakit namaz kılar ve Allahû Tealâ’nın, onun ötesindeki bütün emirlerini yerine getirir. Herkese yardımcıdır. Kendisini başkalarının mutluluğuna adamıştır. Allah’ın emirlerinin hepsini yerine getiriyor, kesintisiz. Ve Allah’ın yasak ettiği fiillerden hiçbirisini işlemiyor ve böylece emir ve yasaklar cephesinde de yani Allah ile olan ilişkilerinde de, hem iç dünyasında hem dış dünyasında hem de Allah ile olan ilişkilerde tam bir mutluluğu yaşıyor kişi. İşte bu insan, mutlu insandır sevgili kardeşlerim. Hepinize vermek istediğimiz Allah’ın mesajı budur. Kur’ân-ı Kerim, bu hedefe yönelik olarak indirilmiştir. Bütün insanları bu hedefe davet eder. Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah’a teslim ederek insan-ı kâmil olmanız, kemâlâtın sonuna ulaşmanız.


Son teslim, iradenin teslimidir. Yerlerin melekûtu önce görülmüştür, göklerin melekûtu ondan sonra görülmüştür. Kalan, sadece Allah’ın Zat’ıdır. İradenizi Allah’a teslim ettiğiniz zaman, Zat’ı da görürsünüz ve son bilmece orada çözülür. Allah’ın en çok sevdiği insanlardan birisi olursunuz sevgili kardeşlerim. Mutluluktan uçarsınız. Kendinizi tamamen başkalarına adarsınız. Başka insanlar için çalışmaya başlarsınız. Onlara ulaştırabildiğiniz mutluluk, sizi mutlulukların şahikasına çıkarır. Başkaları için yaşamanın, o sonsuz hazzını, kesintisiz bir şekilde yaşarsınız.


Sevgili kardeşlerim, her şey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor? Ne diyorsunuz?


Allahû Tealâ’nın, hepinizi, hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden bütün gönlümüzle dileyerek, hepinize O’nun sonsuz mutluluklarına ulaştırması için dualarda bulunuruz. Allah hepinizden razı olsun. Hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırsın.

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sizleri ne kadar çok sevdiğimizi bir gün bizatihi O’ndan öğreneceksiniz. Aynı şeyleri aynı standartlarda duyacağız, yaşayacağız, şeytanın bütün engellemesine rağmen. Unutmayın; kuvvet onda değildir, kuvvet bizdedir. Öyleyse ne bize ne dostlarımıza iblis bir şey yapamaz. Ve bunun hüznü içinde biz hayatta oldukça bir ömür geçirecektir iblis. Siz, Allah’ın koruması altındasınız sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım. Sevgimiz hepinize yeter.


Allahû Tealâ’nın indinde hepinizi selâmlayarak sözlerimi inşaallah tamamlıyorum.


İmam İskender Ali  M İ H R