SOHBETİN ADI: HURAFE: SIRATI MUSTAKÎM DE DOĞRU YOLDUR HİDAYET DE DOĞRU YOLDUR.
TARİHİ: 08.04.2004
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sevgili izleyenler, dinleyenler, sevgili öğrenciler, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde, Allah’tan bahsetmek üzere birlikteyiz.
Bu akşamki konumuz hurafelerden; “Sıratı Mustakîm de doğru yoldur, hidayet de doğru yoldur.” ifadesi.
14 asır evvel yaşanan Kur’ân’daki İslâm’la bugün yaşanan İslâm, ne kadar birbirinden ayrılmış sevgili kardeşlerim. Bilinmeyen eller, zaman parçaları içinde şeytanın sonsuz ömrünün, kıyâmete kadar devam edecek olan ömrünün onun lehine çalışan bir dizaynı olarak kavramları yer değiştirmiş. Kavramlar çığırından çıkmış, esas anlamını kaybetmiş ve insanlar, bir kavram kargaşası içerisinde dalâlette bırakılmış.
Sevgili kardeşlerim, hidayet ve dalâlet birbirinin tersi olan iki kavramdır. Hidayette olmak ve dalâlette olmak, bir dizaynı ifade eder. Evvelâ kalın çizgilerle hidayet nedir sualinin cevabına ulaşalım. Nedir hidayet? Allahû Tealâ cevap veriyor, yalnız özünü söylüyorum; âyetteki konumuzla alâkalı olan kesimi, Âli İmrân Suresi 73. âyet-i kerime;
3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
“innel hudâ hudallâhi.”
inne: Muhakkak ki.
el hudâ: Hidayet.
hudallâhi: Allah’a ulaşmaktır.
Bakara Suresinin 120. âyet-i kerimesi:
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın Kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”. Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
“inne hudâllâhi huvel hudâ.”
inne: Muhakkak ki.
hudâllâhi: Allah’a ulaşmak.
huve: İşte o.
hudâ: Hidayettir.
Öyleyse hidayet; insan ruhunun vücudundan ayrılarak yedi tane gök katını aşmak suretiyle Allah’ın Vech’ine, Zat’ına ulaşması ve Allah’ın Zat’ında yok olmasıdır.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, iki ayet-i kerime bize hidayetin ne olduğunu söylüyor. Hidayet, insan ruhunun seyr-i sülûk adı verilen bir yolculukla bu vücuttan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkması, yedi tane gök katını aşması ve Allah’ın Zat’ına ulaşmasıdır. Bir fenomendir, bir işlevdir, bir eylemdir, bir yolculuktur. Ruh için hidayet bu. Peki, fizik vücudumuzun hidayeti nedir? Fizik vücudumuzun Allah’a teslim olması yani Allah’ın bütün emirlerini yerine getirecek, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyecek bir noktaya fizik vücudun ulaşmasıdır. Ne zaman nefsimizin kalbinde %81 nur birikimi olursa, o zaman o kişi muhsinlerden olur ve vechini Allah’a teslim eder. Bu, vechin (fizik vücudun) Allah’a teslimidir. Nisâ Suresinin 125. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
4/NİSÂ-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm’in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm’i dost edindi.
“O kişi ki vechini Allah’a teslim etmiş ve muhsinlerden olmuştur. Fizik vücudu ondan daha ahsen kim vardır?” diyor Allahû Tealâ.
İşte bu, fizik vücudun Allah’a teslim edildiği nokta 2. teslimdir, fizik vücudumuzun teslimidir, yeni bir hidayet kademesidir. Sonra nefsimizin Allah’a teslimi. Nefsimizdeki bütün afetlerin yok olması, yerlerin melekûtunu görmemiz, göklerin melekûtunu görmemiz, nefsimizin afetlerinden bir kısmı değil, hepsi tamamen yok olduktan sonra nefsimizin kalbinde 14 mertebe müzeyyen olma hangi şartlar altında gerçekleşirse o zaman. Bütün afetler yok olduktan sonra, 14 mertebede nefsimizin kalbi müzeyyen olduğu zaman hem yerlerin melekûtunu hem göklerin melekûtunu Allah bize gösterdiği zaman, nefsimizi de Allah’a teslim etmiş oluruz. Muhlis oluruz yani nefsinin kalbinde artık katışık kalmayan, nefsinin kalbi müzeyyen olmuş birisi oluruz.
98/BEYYİNE-5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kılmaktan) ve namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum dîn (kıyâmete kadar devam edecek dîn) budur.
“ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe.” diyor Allahû Tealâ, “Onlar, hanifler olarak emrolunmadılar. Allah’a hanifler olarak nefslerini teslim eden, O’nun dîninde muhlis olanlar olmakla emrolundular.”
Yani nefslerinin kalbi bütün afetlerden kurtulmuş bir nokta. Bu, 3. teslim, hidayetin 3.’sü; nefsin hidayeti ve sonunda iradenin Allah’a teslimi ve iradenin hidayeti. Eğer ruhun teslimi açısından hidayeti alıyorsak, o zaman hidayetin ciddi bir muhteva taşıdığını görürüz. Hidayet, bir yolculuğu ifade eder. Bu yolculuğun sonunda vücudumuzdan ayrılan ruhun Allah’ın Zat’ında yok olmasını ifade eder. Ruhumuzun Allah’a ulaşması ve Allah’ın Zat’ında yok oluşu, hidayete ermemiz demektir. Öyleyse bu ruhumuzun hidayeti, hidayetlerin en önemlisi ve başlangıcıdır. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, mutlaka o kişiyi hidayete erdirir. Allahû Tealâ Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde diyor ki:
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb: Allah dilediğini Kendisine seçer ve kim o dilediklerinden, Kendisine seçtiklerinden kim Allah’a yönelirs (Allah’a ulaşmayı dilerse) Allah, onları Kendisine hidayet eder, ulaştırır.
Öyleyse hidayet, bir fiildir. Allah’ın Zat’ına ruhun, o kişi hayatını yaşarken, hayattayken ulaşmasıdır, Allah’a mülâki olmasıdır. Ama Allahû Tealâ bunu hidayetin başlangıç noktası olarak değerlendirmiyor Kur’ân-ı Kerim’de. Hidayetin başlangıç noktası, kişinin dalâletten kurtulduğu noktadır. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, bu dilek noktasından itibaren artık dalâletten kurtulmuştur, hidayet üzeredir. Allahû Tealâ Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesinde insanlardan bahsediyor. Bu insanların hidayete ermesi söz konusu.
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
“Kim Allah’a mülâki olmayı dilerse; Allah’ın Zat’ına ulaşmayı dilerse; Allah’a yönelirse; Allah’a münîb olursa Allah, onları Kendisine hidayet eder; ulaştırır.” diyor.
Öyleyse hidayete ermenin birinci standardı, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Dileyen hidayete erer. Allah’a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse için hidayet söz konusu değildir. Şimdi ruh açısındaki hidayetin bu standartlar altında gerçekleştiğini görüyoruz. Burada Sıratı Mustakîm devreye giriyor. Sıratı Mustakîm nedir? Sırat; yol demek, tarîk de yol demek. Sıratı Mustakîm; istikamet üzere olan bir yol demek. Nereye doğru istikametlenmiş bir yol? Hicr Suresinde Allahû Tealâ diyor ki:
15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
“sırâtun aleyye mustekîm: Bana istikametlenmiş bir yol.”
Allah’a istikametlenmiş bir yol; istikameti Allah olan bir yol, Allah’a ulaşan ve üzerindeki yolcuyu Allah’a ulaştıran bir yol. Öyleyse Sıratı Mustakîm bir yoldur, istikamet üzere olan bir yol.
Peki, Allah’a doğru istikametlenmiş olan bu yol neyi sağlar? Hidayete ermeyi sağlar. En’âm Suresinin 87. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bir evvelki âyette bahsettiği nebîlerden (peygamberlerden) bahsederek diyor ki:
6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
“Onların anne-babalarından (usûllerinden) ve daha evvelki evlâtlarından; fürûlarından (usûl; o kişinin kendinden evvelki cedleri, fürû da kendisinden sonraki gelecekler, oğullar, oğulların oğulları vs.) seçtik, kardeşlerinden de seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırdık.”
En’âm-88’de diyor ki Allahû Tealâ:
6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ibâdihî, ve lev eşrakû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).
“İşte o Sıratı Mustakîm ki Biz, onunla o insanları hidayete ulaştırırız.” diyor.
Sıratı Mustakîm, hidayete erdiren yolun adı.
Sıratı Mustakîm; doğru yol adıyla kullanılıyor. Hidayet; o da doğru yol adıyla kullanılıyor. Bunlardan Sıratı Mustakîm, gerçekten bir yoldur ve bu yol Allahû Tealâ’nın dizaynı içerisinde bir hüküm ifade eder. Yol, gerçek anlamda bir yol. Zemin kattan başlayan, dünya adı verilen bu gezegenden başlayan, 7 tane gök katını aşarak Allah’a ulaştıran bir yol. 7. gök katının 7 tane âleminin de geçilmesini, Sidretül Münteha’ya kadar ulaşmasını, oradan yeniden dikey bir yolculukla Allah’a ulaşmayı sağlayacak olan bir yol. Bu Sıratı Mustakîm, 3. Sıratı Mustakîm’dir. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz andan itibaren 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır. İşte bu husus açık bir şekilde anlatılıyor. Allahû Tealâ diyor ki Yûnus Suresinin 25. ve 26. âyetlerinde:
10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdetun, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilletun, ulâike ashâbul cenneti, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.
“Allah, selâm yurdu olan, selâmet yurdu olan, teslim yurdu olan Zat’ına davet eder ve o davet ettiklerinden dilediği kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” buyuruyor Allahû Tealâ.
Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesinde de aynı şeyi söylüyor: “Allah, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Kendisine ulaştırır yani hidayete erdirir.” diyor.
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Yûnus-25, 26’da Allahû Tealâ diyor ki: “Onlardan (insanlardan) dilediği kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” Yani “Kendi Zat’ına ulaştırmayı dilediği kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” Bir başka ifadeyle; “Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.”
Ve diyor ki: “Onlar için Ahsen-ül Hüsnâ vardır, Allah’ın Zat’ına ulaşmak vardır. Ahsenlerin; güzellerin en güzeli olan Allah’a ulaşmak ve ziyadesi; ileride (son hidayette), iradenin Allah’a tesliminde Allah’ın Zat’ını görmek (Ahsen-ül Hüsnâ’nın ötesi, ziyadesi, sonu).”
Sıratı Mustakîm demek ki selâm yurduna, teslim yurduna ulaştıran yolun adı. Nisâ-175, buna daha açık bir şekilde yer vermiş. Allahû Tealâ orada diyor ki:
4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
“Kim Allah’a ulaşmayı ve sarılmayı dilerse yani Allah’ın Zat’ında ruhunu yok etmeyi dilerse, Allah’ın Zat’ına ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ına sarılmayı dilerse, Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e vasıl eder, iletir, ulaştırır.” diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Sıratı Mustakîm’e ulaşmak, Allah’a ulaşmayı dilemekle mümkün ve kaim. Sıratı Mustakîm’e ulaşacaksınız, o sizi Allah’a ulaştıracak. Sıratı Mustakîm’e ulaşmak içinse sadece Allah’a mülâki olmayı dilemeniz gerekecek.
“Kim Allah’a mülâki olmayı; Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı dilerse Allah, onları rahmetinin ve fazlının içine koyar.” diyor Allahû Tealâ.
Ne demek? Kişi zikir yapmaya başlıyor. Allah’ın yolundaki kişi, önce Allah’a ulaşmayı diler. Bu kişi olayların yaşandığı, olayların değerlendirildiği 1. ve 2. basamakları aşmıştır, seçilmiştir. Allah’a ulaşmayı diler; dilemişse 3. basamağa geçer. Allah’ın Rahîm esması derhal o kişi üzerinde tecelliye başlar. Onun üzerine Allahû Tealâ o kişiye 7 tane furkan verir. Görmeyen gözleri görmeye, görme hassası çalışmaya, işitmeyen kulakları işitmeye, işitme hassası çalışmaya, idrak etmeyen kalbi idrak etmeye başlar. Bu 7 tane furkanın arkasından, bu furkan verildiği zaman o kişi, Sıratı Mustakîm’in üzerine ulaşmıştır. Bu, 1. Sıratı Mustakîm’dir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse demek ki o kişiyi, Allahû Tealâ rahmet ve fazlıyla evvelâ mükâfatlandırıyor. Nerede başlıyor bu? Bunlardan sonra Allahû Tealâ o kişinin kalbine ulaşıyor, bu verdiği 7 tane furkandan sonra. Kalbinin nur kapısını Allah’a çeviriyor, o kalbi Allah’a çeviriyor. Sonra o kişinin göğsünden kalbine bir nur yolu açıyor. Kişi zikir yapıyor. Bu nur yolundan içeriye Allah’ın nurları girmeye başlıyor. Ondan sonra kişinin kalbinde bu nurlar %2 ye ulaştığı zaman huşû sahibi oluyor. Burada rahmetle fazl söz konusu. Sonra kişi mürşidine ulaşıyor. Ulaştığı zaman, Allahû Tealâ o kişi zikir yaptığı zaman gönderdiği nurları 2’den 4’e çıkarıyor; rahmetle fazl ve rahmetle salâvât. İşte Allahû Tealâ’nın Nisâ Suresinin 175. âyet-i kerimesinde bahsettiği; “Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar.”dan murat budur. O kişi zikir yapar, Allah’tan gelen rahmetle fazl ve rahmetle salâvât o kişinin göğsünden kalbine ulaşır. Ama fazılları taşıyan rahmet nurları kalbe girdikten sonra fazıllar, Allah’ın o kalbe yazdığı îmân kelimesinin etrafında toplanmaya başlar. Bunun için fazl, son derece önemli bir nurdur, Allah’ın katından gelen en önemli nurdur. Çünkü nefs tezkiyesi fazılla yapılır. Rahmetin sadece %2 katkısı olur. %98 nur, fazldır. İşte Allahû Tealâ onun için Nisâ-175’te; “Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” diyor. Ne oluyor? Kişinin ruhu bu noktada vücudundan ayrılıyor ve Sıratı Mustakîm’e ulaşıyor.
Allahû Tealâ Nebe Suresinin 38. âyet-i kerimesinde bir tövbe merasiminden bahsediyor. Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişiden bahsediyor, sonra yapılacak olan bir tövbenin sonucunu söylüyor: “Sadece kendisine izin verilen konuşur.” diyor.
78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.
İzin verilen, devrin imamının ruhudur. Yetkisi nedir? Yetkisi; o kişinin günahlarını sevaba çevirmeyi sağlar. Allah’a göre bu olayın adı, mağfirettir. O kişinin günahları sevaba çevrilir. Ama devrin imamıyla o kişi arasındaki olaya bakarsanız, bunun adı şefaattir. Ve şefaati, sahibi ile o kişinin ruhu konuşur, vücudundan ayrılan ruhu arasında geçen muhaverede şefaat, günahların sevaba çevrilmesi, aynı zamanda Allahû Tealâ’nın o kişiye, 1’e 10 verirken 1’e 100 vermeye başlamasını ifade eder ki her ikisi de sevabın arttırılmasıdır. Onun için Allahû Tealâ Nebe Suresinin 38. âyet-i kerimesinde: “Ve izin verilen kişi konuşur (iki kişi konuşur) ve sevap söyler (günahların sevaba çevrildiğini söyler).” diyor.
Kişi ne yapmıştır? 12 tane ihsanla tâbî olmuştur. Tövbe ederek tâbî olmuştur. Bunun üzerine Allahû Tealâ’nın dizaynı, o kişinin kendisine bir yol tutmasıdır. Nebe-39:
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
“İşte o gün Hakk günüdür. O gün dileyen kişi kendisine Allah’a doğru bir yol ittihaz eder. Ve bu yolu takip eden kişinin ruhu için Allah’ın Zat’ı meab olur, sığınak olur.” diyor Allahû Tealâ.
Âli İmrân Suresinin 14. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.
vallâhu indehu husnul meâb: And olsun ki, yemin olsun ki Allah’ın katında Allah’ın Zat’ı en güzel sığınaktır.
İşte o sığınağa doğru kişinin bir yol seçmesi söz konusu. Kişi, Rabbine doğru bir yol ittihaz eder. O yol, Sıratı Mustakîm’dir; Allah’a ulaştıran yol.
Allahû Tealâ Sıratı Mustakîm’leri 7 tane koymuş. Her biri bir Sıratı Mustakîm. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Bu 1. Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaşmayı dileyen herkes için geçerli olan bir Sıratı Mustakîm’dir. Bir yere götürmez. İmajiner bir Sıratı Mustakîm’dir, kişinin kurtuluş üzere olduğunu ifade eder sadece. İrşad makamına ulaştığınız zaman 2. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz. Bu Sıratı Mustakîm, 4 tane sebîlden oluşur. 1.’si yatay bir yoldur, sebîldir. 4 sebîlin toplamı, 2 yatay, 2 de dikey, 4 sebîlin toplamı Sıratı Mustakîm’i içerir. Bu Sıratı Mustakîm, Sıratı Mustakîmlerin bel kemiğini teşkil ettiği temel Sıratı Mustakîm’dir. Bütün insanlar için söz konusu olan şey, ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmaktır. İnsanların üzerine Allahû Tealâ bunu 12 defa farz kılmıştır. İşte bu Sıratı Mustakîm üzerinden kişinin ruhunun Allah’a ulaşması söz konusudur. Bu Sıratı Mustakîm söylediğimiz gibi 4 sebîlden oluşuyor. 2. Sıratı Mustakîm, ruhumuzu Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, 4 sebîlden oluşuyor. Allahû Tealâ bize hangi mürşidi göstermişse hacet namazını kıldığımızda ona ulaşıyoruz. Tâbî olduğumuz anda, ruhumuz vücudumuzdan ayrılıp o dergâhta yerini alıyor. Bu noktadan itibaren o ruh, oradaki tekâmülünü, oradaki tecrübesini tamamlayarak ana dergâha ulaşır.
Tâbî olduğunuz mürşidin dergâhıyla devrin imamının ana dergâhı arasında, yeryüzünün sathına paralel bir sebîl var. Bu, Sıratı Mustakîm’in, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’in, Nisâ-175’te geçen Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’in birinci ayağıdır; ilk sebîldir, yataydır. Buraya ulaşan ruhlar, bu noktada Tarîki Mustakîm’e ulaşmış olurlar. Sıratı Mustakîm’in 2. sebîlinin adı Tarîki Mustakîm’dir.
Tarîki Mustakîm, 7 tane gök katını ihtiva eder. Orada eğitim gören ruhlar, orada Kur’ân-ı Kerim öğretisine tâbî tutulan ruhlar -her birinin önünde bir rahle vardır, o rahlede Kur’ân-ı Kerim’ler sıralanır- oradaki altın kapıdan çıkarak, 6. kata kadar çıkabilen ruhlar 1. grubu oluştururlar. 7. kata çıkabilenlerse 2. grubu oluştururlar. 2 grup ruh da Tarîki Mustakîm üzerinden yola çıkarlar, 6. kata kadar çıkabilenler, her katta bir kesimi kalarak yükselirler Tarîki Mustakîm üzerinden.
Tarîki Mustakîm, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’in 2. ayağıdır, dikey bir yoldur. 1. gök katına ulaşıldığı zaman açıkta çimenler üzerindeki seccadelerde secde edilir. Öndekiler daha üst katlara çıkabilenlerdir. Arkadakiler 1. katta kalacak olanlardır. Onlar secdede kalırlar ve yukarı çıkan arkadaşlarını beklerler. Bu, Tarîki Mustakîm’in 1. katıdır. 2. katta suvarılma havuzlarında suvarılma eylemi, işlemi yapılır. 3. katta, 2 katlı bir mescitte 2 katta da secde edilir. 3. katla 4. kat arasında normal uçuş söz konusu değildir. Mihenk Menfezi’nden birer birer yukarı çıkılır. Zemin kattan 1. kata saf halinde yükselme söz konusudur. 100’den fazla insan ruhu yan yana dizilerek yukarıya doğru hepsi, aynı seviyede aynı hizada olarak yükselirler. 1. kata, 2. kata böyle yükselinir. 2. kattan 3. kata gene saf halinde yükselinir. Ama 3. kattan 4. kata saf halinde dizi, Mihenk Menfezi’nin önünde oluşur. Oradan yukarıya doğru yükselmek tek tektir. Her Mihenk Menfezi’ne giren ruh, bir evvelkinin ayaklarının altında yukarıya doğru yükselir, 4. kata öyle ulaşır. Kimsenin ayağı kendisinden sonrakilerinin başına değmez ve 4. katta tekrar saf bağlanır, saf haline gelinir ve Mescid-i Aksa’da, Mescid-i Aksa’nın aslında, 4. katta, orada namaz kılınır. Kapılardan girilir. Ön saftakiler gene bir üst kata yükselirler kubbeden. Burası da Mescid-i Haram’ın aslıdır. Buradaki namazdan sonra öndekiler oradan da yükselirler ve sıbgatullah olma mahalline gelirler. Orada beyaz renkte bir nur, o kişileri tamamen kendi rengine döndürür ve derilerini çatlatır. Burası 6. kattır. 6. kata kadar çıkabilenlerin sonudur. Burada bu çatlama işlemi tamamlandıktan sonra aşağı doğru iniş başlar. 5. kata inilir, oradakilerle beraber, orada beklemekte olanlarla beraber daha kalabalık bir grup oluşturulur, 4. kata inilir, gene secde edilir. Gene oradakileri de beraber alarak 3. kata inilir. Oradakileri de beraber alarak 2. kata inilir. Hepsi birlikte 1. kata inerler, oradakileri de birleştirerek altın kapıdan tekrar devrin imamının dergâhına dönüş yapılır. Zemin katta 10’arlık diziler tekrar oluşur, 10’arlık sıralar halindedir. Sadece ilk sıranın sağında ve solunda sağ kanat velîsi ve sol kanat velîsi yer alır.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bu olaya seyr-i sülûk denir. 6. kata kadar çıkabilenlerin olayı budur. Bir de 7. kata kadar çıkabilenler var. 7. kata çıkanlar 6. katı aşabilenlerdir. Ne zaman aşarlar? Ne zaman o nur, bir kişinin üzerinde artık onu çatlatamıyorsa -onun derileri yeşil renge bürünüyor, çok açık beyaz, çok açık bir yeşil, beyaz gibi bir yeşil, fosfor yeşili- artık onun derileri çatlamıyorsa o, 7. kata çıkma hakkını kazanmıştır. Ve 7. kata, elbiseleri değiştirilerek, eline bir kılıç verilerek 7. gök katına bu kişi kılıcı yukarıya doğru kaldırıp euzu besmele ile yükselir ve Tarîki Mustakîm’in bitişini ifade eden 7. gök katının altın kapısına gelir. Tarîki Mustakîm bitmiştir. Buradan 7. kata giriş yapılacaktır.
Bu altın kapı, zemin kattaki altın kapıyla tamamen aynıdır. Ama orada altın kapı, zeminden başlar. Burada zeminden itibaren 7 tane mermer merdiven vardır. Altın kapı ondan sonra başlar. Altın kapının önünde, bu 7 tane mermer basamağın (beyaz mermerdendir) 5. sırasında 2 tane tırabzanı birbirine bağlayan bir altın zincir vardır. Elindeki kılıçla o altın zincire bir defa vurur Allahû Tealâ’nın evliya namzedi, evliyası. Oradan altın kapı otomatik olarak açılır, zincir düşer düşmez ve oradan içeriye giren ruh, oradan yükselir yani tavanı aşar ve Kader Hücreleri’ne ulaşır. Kader Hücreleri tamamlandıktan sonra Ümmülkitab’a geçilir. Kader Hücreleri’ne kadar çıkanlar, Kader Hücreleri’nde kalırlar bir süre. Onu tamamlayabilenler Ümmülkitab’a ulaşırlar. Ümmülkitab’ın altında yapılan bir tedris saati söz konusudur. Ondan sonra Kudret Denizi, ondan sonra Makam-ı Mahmud, ondan sonra Divan-ı Salihîn, ondan sonra Zikir Hücreleri ve zikirlerin tamamlanmasından sonra İndi İlâhi. İndi İlâhî’de Sidretül Münteha’ya ulaşan ruh, oradan Allah’ın Zat’ına ulaşır ve Tarîki Mustakîm burada tamamlanır.
Allahû Tealâ kimleri Tarîki Mustakîm’e ulaştırır, kimleri ulaştırmaz? Kimler insanların hidayete ermesine mâni olursa, onların Tarîki Mustakîm’e ulaşması mümkün değildir. Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 167, 168, 169. âyetlerinde şöyle söylüyor:
4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.
“Onlar ki kâfirdirler, muhakkak ki kâfirdirler ve onlar insanları Allah’ın yolundan men ederler. Onlar uzak bir dalâlet içindedirler.”
4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.
4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
“Onlar kâfirdirler ve zalimdirler. Allah onlara mağfiret etmez. Onları asla Tarîk’a (bahsettiğimiz Tarîki Mustakîm’e) ulaştırmaz. Onları cehennem tarîkine, cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.” diyor Allahû Tealâ.
Demek ki Tarîki Mustakîm diye bir yol var. Bu, Sıratı Mustakîm in 2. ayağıdır, 7 tane gök katını aşırıyor, Sıratı Mustakîm’n temeli, omurgası bu yoldur; Tarîki Mustakîm. Kişinin ruhu o yol üzerinden yaptığı yolculukla Allah’a ulaşıyor. 7. kata kadar çıkabilenler de her ulaştıkları yerde sadece secde ederek, hiç fire vermeden, hepsi birden her katı aşar, aşar, aşar, 7. gök katının da hangi safhasına ulaşabiliyorlarsa her biri orada kalır. Tekrar inerler aşağı. Ne zaman ki zikir hücrelerindeki zikir tamamlanır, Allah’ın Zat’ına ulaşmak ondan sonra mümkündür.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Sıratı Mustakîm veya Tarîki Mustakîm. Tarîki Mustakîm, Sıratı Mustakîm’in bir bölümüdür sadece. Sıratı Muskakîm’ler 7 tanedir.
*Allah’a ulaşmayı dileyen, 1. Sıratı Mustakîm’dedir.
*Ruhunu Allah’a ulaştıran kişi, 2. Sıratı Mustakîm’dedir.
*Fizik vücudu Allah’a teslim eden kişi, 3. Sıratı Mustakîm’dedir.
Ama bu Sıratı Mustakîm de 1. Sıratı Mustakîm de insanları, insan ruhunu fizik standartlarda bir yere ulaştırmaz. Onun için Sıratı Mustakîm dediğimiz zaman asıl anlaşılması lâzımgelen Sıratı Mustakîm, zemin kattan Allah’ın Zat’ına kadar ulaşan, 2 yatay, 2 dikey, 4 sebîlden oluşan Sıratı Mustakîm’dir. Ama Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman 1. Sıratı Mustakîm’desiniz. Ruhunuz vücudunuzdan ayrıldıktan sonra Allah’a kadar olan yolculukta 2. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz, mürşidinize ulaştıktan sonra. Vuslattan sonra 3. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz, fizik vücudunuzu Allah’a teslim ediyorsunuz. Ama burada fizik vücudunuz bir yolculuk yapmaz. Yapmaz ama gene de Sıratı Mustakîm üzerindesiniz.
*Sonra nefsinizi Allah’a teslim etmek için 5. Sıratı Mustakîm’desiniz.
*İrşada ulaşmak üzere nefsinizi Allah’a teslim ettiğinizden sonra 6. Sıratı Mustakîm üzerindesiniz.
*Ve 7 Sıratı Mustakîm’le iradenizi Allah’a teslim edersiniz.
Her bir işlev birbirinden farklıdır. Ama her birisi ayrı bir Sıratı Mustakîm ifade eder. Ve bu Sıratı Mustakîm’ler, Kur’ân’da geçen 7 tane Sıratı Mustakîm, 7 tane safhayı ifade eder. Bunlardan gerçek anlamda fizik standartlarda yolculuk yapılan Sıratı Mustakîm, sadece 2 numaralı Sıratı Mustakîm’dir.
Bu 7 tane Sıratı Mustakîm, 4 tane teslimi oluşturur. Fizik standartlardaki teslim, sadece ruhun Allah’a ulaşmasıdır. Ne fizik vücudunuz Allah’ın Zat’ına ulaşır, ne nefsiniz Allah’ın Zat’ına ulaşır, ne iradeniz. Teslim müessesesi her biri için ayrı bir özellik taşır. Her biri ayrı bir hidayeti ifade eder. Hidayet kelimesi lügat mânâsı itibariyle “ulaşma” anlamına gelmesine rağmen, her bir hidayet birbirinden farklı bir özellik taşır. Fizik vücudunuzun hidayeti, fizik vücudunuzun Allah’ın bütün emirlerini mutlak olarak yerine getirdiği, yasak ettiği hiçbir fiili işlemediği bir müesseseyi ifade eder.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki Allahû Tealâ bizleri hidayet yoluna sevk etmiş. Hidayet yolunun bir başka adı da rüşd yoludur; sebîl-i rüşd. Bir de dalâlet yolu var; sebîl-i gayy. İnsanları dalâlette bırakan, dalâleti derinleştiren bir yol. Allahû Tealâ: “Eğer onlar sebîl-i rüşdü, onlar rüşd yolunu gördükleri zaman onu yol ittihaz etmezler. Gayy yolunu gördükleri zaman; sebîli gayy’ı gördükleri zaman o yola tâbî olurlar.” dediği zaman, sebîl-i rüşd, gene Sıratı Mustakîm’lerden birisini ifade ediyor.
A’râf-146’da Allahû Tealâ iki yoldan da bahsediyor, diyor ki:
7/A'RÂF-146: Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
Bakara Suresinin 256. âyet-i kerimesinde de iki yoldan bahis var, Allahû Tealâ diyor ki:
2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.
lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy: Rüşd ile (irşada ulaştıran yol ile) gayy yolu birbirinden ayrılmıştır, tebeyyün etmiştir, kesin bir şekilde beyan edilip birbirinden ayrılmıştır.
fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ: Kim tagutu (gayy yolunu) reddederse (ve sebîli, Sıratı Mustakîm’i kendisine yol edinirse, rüşd yolunu yol edinirse) o, Allah’tan kopması mümkün olmayan bir kulba sımsıkı yapışmış olur.
İki müessese birden; hem mürşide ulaşmış oluyor hem de Sıratı Mustakîm’e; Allah’ın ipi. Öyleyse Sıratı Mustakîm, Allah’ın ipidir.
Allahû Tealâ diyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-112: Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).
Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vuruldu. Ancak Allah'ın ipine (Sıratı Mustakîm'e) ve insanlardan bir ipe (Allah'a ulaştıracak olan mürşide) tutunanlar (ulaşanlar) hariç. (Onlar) Allah'tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları sebebiyledir. İşte bu, onların (Allah'a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandır.
“Allah’ın ipine sımsıkı sarılın.” Bu, Sıratı Mustakîm ve “İnsanlardan bir ipe.” diyor. O da mürşiddir ve Allah’a dost olursunuz.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, görüyorsunuz ki Sıratı Mustakîm bir yoldur. 7 tane yoldur. Bu 7 tane yolun 1 tanesi ise 4 tane ayrı sebîlden oluşur. Allahû Tealâ En’âm Suresinin 152 ve 153. âyetlerinde 7 Sıratı Mustakîm’i birden alıyor muhtevasına, diyor ki:
6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
ve bi ahdillâhi evfû, hâzâ sırâtî mustekîmen, fettebiûhu: Allah’ın ahdini yerine getirin (ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim edin). İşte bu, Sıratı Mustakîm’dir. Öyleyse ona tâbî olun, Sıratı Mustakîm’e tâbî olun. Sakın Sıratı Mustakîm’in dışındaki diğer yollardan birine sapmayın ki bütün yollar sizi fırkalara ayırır. Fırkalara ayrılmış olursunuz. O zaman Allah’ın vasiyetini yerine getiremezsiniz ve takva sahibi de olamazsınız.” diyor Allahû Tealâ.
İşte burada Allahû Tealâ, Allah’ın ahdini yerine getirecek olan Sıratı Mustakîmler’den bahsettiği cihetle (bu 4 teslimi içerir) 7 Sıratı Mustakîm de burada, En’âm Suresinin 153. âyet-i kerimesinde tamamlanmıştır. “İşte bu Sıratı Mustakîm’dir, ona tâbî olun.” ifadesi, insanı Allah’ın ahdini yerine getirmeye götürecek olan bir Sıratı Mustakîm olarak ifade ediliyor. 7 Sıratı Mustakîm’in hepsi burada yer almıştır.
Şuraya ulaşıyoruz sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım; Sıratı Mustakîm, bir yolun adıdır, Allah’a ulaştıran bir yol, fizikî yol, imajiner yollar ama hepsi de sadece yoldur. Hidayetse Allah’a teslim olmaktır. İkisi birbirinden tamamen ayrı mefhumlardır. Bunların hepsini inşaallah bütün boyutlarıyla düzeltmek söz konusudur. Ne yazık ki insanlar kendilerine göre bir şeyler uydurmuşlar ve onlar İslâm literatürünün içinde ciddi bid’atler oluşturuyor.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve sükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde, Allah bizleri birlikte kıldı. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek, sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.
Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R