SOHBETİN ADI: KUR’ÂN’A TERS DÜŞEN HURAFELER- NEFS TEZKİYESİ, NURLARIN NEFSİN KALBİNE YERLEŞMESİ DEĞİLDİR.
TARİHİ: 25.03.2004
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İşte Allahû Tealâ’nın bir zikir sohbetini yapmak üzere birlikteyiz. Hurafeler konusunda konuşuyoruz. Hurafelerden yeni bir tanesi: “Nefs tezkiyesi, nefsin nurlarla dolması değildir.” Böyle olduğunu iddia ediyorlar.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ biz insanları 3 vücutla yaratmıştır: Ruhumuz var, fizik vücudumuz var, (vechimiz var) ve nefsimiz var. Allahû Tealâ ezelde üçünden de yeminler almış:
* Ruhumuzdan, ruhumuzu ölmeden Allah’a ulaştıracağımıza dair misak almış.
* Fizik vücudumuzdan, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olacağına dair ahd almış.
* Nefsimizdense tezkiye ve tasfiye olacağına dair yemin almış.
* Bunlarla da yetinmemiş, irademizden de misak almış. İrademizi de Allahû Tealâ’ya teslim edeceğimize dair.
Dikkat edin ki; ruhumuzdan aldığı yemin de teslim yeminidir. Adı; misaktır.
Fizik vücudumuzdan aldığı yemin de fizik vücudumuzun Allah’a en üst kulluk seviyesinde teslim olmasını içerir. Adı; ahddır.
Nefsimizden de yemin almıştır. Adı; yemindir, nefsimizin Allah’a teslim olmasını içeren.
Ruhun da vechin de nefsin de Allah’a teslimi hedeftir. İşte bu nefsin teslimi, iki bölüm içerir:
1- Nefsin tezkiyesi. Bu, yarı yarıya teslimdir.
2- Nefsin tasfiyesi; tam teslimdir.
Nefsin tezkiyesi, Allah’ın yardımıyla otomatik olarak gerçekleşen bir olgudur. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onun nefsini mutlaka tezkiye etmesini sağlar.
Nefsin tezkiyesi ne demektir? Temizlenmesi, arınması demektir. Tezkiye; temizlenme, arınma istikametinde kullanılıyor.
Öyleyse aynı zamanda not verme istikametinde de kullanılıyor. Allahû Tealâ’nın kıyâmet günü tezkiye ettiği insanlar, Allah’ın cennetine girecek olan insanlardır. Hayatta da fizik hayatta da memurlara, amirler tezkiye hazırlarlar yani hangi işleri, kişi hangi ölçüde yapabiliyor.
Allahû Tealâ, nefsimizden bahsediyor:
74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehînetun.
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.
74/MUDDESSİR-40: Fî cennâtin, yetesâelûn(yetesâelûne).
Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.
“Bütün nefsler rehinedirler; ama yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler), onlar cennette olacaklardır.
Muhtevaya baktığımızda, konuyu nefs açısından tamamlamak için Şems Suresinin 7, 8 ve 9. âyetlerine beraberce bakalım. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
“O nefse ve o nefsi sevva edene (dizayn edene, ona şekil verene, hayat verene).
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
“Ve ona, o nefse takvası da fücuru da ilham edilir.”
Yani şeytandan fücur gelir, Allah’tan da takva.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
“Kim nefsini tezkiye ederse o, felâha erdi.
Öyleyse açık ve kesin olarak görülüyor ki; nefs tezkiyesi diye bir olay var. “Nefsini tezkiye eden felâha erdi.” diyor Allahû Tealâ. Felâh; kurtuluş.
Nefsini tezkiye eden kişi, 3. kurtuluştadır. Allah’a ulaşmayı dilediği an kişi, felâha erer. Bu, 1. felâhtır. Kişi, Sıratı Mustakîm’dedir.
Allahû Tealâ, 1. Sıratı Mustakîm’i şöyle tarif ediyor; Yâsîn-60 ve 61:
36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
“Ey Âdemoğulları! Ben sizlerden ahd almadım mı, şeytana kul olmayacaksınız diye? Çünkü şeytan, size apaçık bir düşmandır. Ve Ben, sizden Bana kul olasınız diye ahd almadım mı? Bu da Sıratı Mustakîm’dir.”
Allah’a kul olmanın başlangıç noktası, 1. Sıratı Mustakîm’i ifade eder. Ne zaman Allah’a kul oluruz? İşte Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi cevap veriyor:
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Diyor ki Allahû Tealâ: “Onlar (sahâbe), taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan kaçındılar; kendilerini kurtardılar. Çünkü onlar Allah’a yöneldiler, Allah’a ulaşmayı dilediler. Onun için kurtardılar.”
Bu istikamette onlar için Allahû Tealâ’nın söylediği şey şudur: “Onlar, taguta kul olmaktan kendilerini kurtardılar. Onlara müjdeler vardır. Kullarımı müjdele.”
Yani onlar, Allah’a kul olacaklar. Taguta kul olmaktan kendilerini kurtarmışlar ve Allah’a kul olmuşlar. Sebep? Allah’a ulaşmayı dilemeleri.
Bu nokta sevgili kardeşlerim, kurtuluş noktası. Bu nokta, insan ruhunun Sıratı Mustakîm’e ulaştığı nokta değil. Bu nokta; Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’ın üzerinde değil, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin ulaştığı Sıratı Mustakîm. İnsanın manevî hayatında 7 safha söz konusudur, 7 safha.
1- Allah’a ulaşmayı dilemek: Birinci Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz.
2- Mürşide ulaşmak: İkinci Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz ki bu Sıratı Mustakîm, sizi Allah’a ulaştırır.
Bu Sıratı Mustakîm kendi içinde dörde ayrılır. 1., 2., 3. ve 4. sebîller. 1. sebîl, yataydır. Tarîki Mustakîm’e ulaştırır. Tarîki Mustakîm, 2. sebîldir ve dikeydir. 7 tane gök katını aşmanızı sağlar. 7. kata ulaştığınız zaman 3. sebîle ulaşırsınız. Yatay bir sebîl; 7. katın, 1.âleminden 7. âlemine kadar soldan sağa doğru bir yolculuk yapar ruhunuz. Ve Sidretül Münteha’ya ulaşırsınız, en son İndi İlâhi’de. Oradan da Allah’a doğru yükselen bir yeni sebîl. Bu 4. sebîl; Allah’a ulaştırdığı için bulunduğunuz dünya adlı bu gezegenden ruhunuzun Allah’a ulaştığı bir yere kadar 4 tane sebîl içerir. Bu, 2. Sıratı Mustakîmdir. Sonra 21. basamakta ruhunuzu Allah’a ulaştırırsınız. 14. basamaktan 21. basamağa kadar bu sebîl sizi ulaştırır, ruhunuzun teslimi. Sonra, bundan sonraki safha 21. basamaktan 25. basamağa kadar fizik vücudunuzu Allah’a teslim etmek Sıratı Mustakîm’i; 4. Sıratı Mustakîm. Sonra nefsinizi Allah’a teslim etiğiniz Sıratı Mustakîm; 5. Sıratı Mustakîm. Sonra irşada ulaştığınız Sıratı Mustakîm; 6. ve iradenizi Allah’a teslim ettiğiniz 7. Sıratı Mustakîm.
İlk Sıratı Mustakîm 3. basamakla 7. basamak arasında bir Sıratı Mustakîm’dir ama mutlaka burada başlar. Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, Allah’a kul olur ve Allah’a kul olan herkes de o Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allah’a kul olmanın daha 1. basamağında kişi, Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Sonra bu kişi, 7. basamaktan sonra Allah’a yöneliyor. 2. bir Sıratı Mustakîm söz konusu. Sevgili kardeşlerim, Allah’a ulaşmayı dileyen kişi Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allahû Tealâ burada, O’nun dizaynında ona 7 tane furkân verecektir.
* Gözlerindeki hicab-ı mestureyi alacaktır; bu 1. furkândır.
* Görme hassasının (basar hassasının) üzerindeki gışaveti alacaktır; 2. furkan.
* Kulaklarındaki vakrayı alacaktır. Çünkü 1 ve 2 numaralı furkânlar; o kişinin irşad makamını görmesi ve etrafındaki insanlardan Allah’a yakın olanlarla, diğerlerini ayırt edebilmesi için geçerlidir. İkinci grup furkân yani 1 ve 2 numaralı furkânlardan sonra gelen 3. ve 4. furkân; işitme hassanız ve kulaklarınız için geçerlidir. Kulaklarınızdaki vakrayı alacaktır Allahû Tealâ. İşitme hassanızın mührünü kaldıracaktır. 4 furkân oldu.
* Sonra Allahû Tealâ’nın yardımıyla nefsinizin kalbindeki mühür açılacaktır.
* İdrak etmenizi engelleyen ilâhî kompüter oradan alınacaktır; kalbinizden ekinnet alınacaktır.
* Sonra kalbinize ihbat koyacaktır Allahû Tealâ.
Bu 7 urkânın her birinde size vereceği derecatlarla; kazandığınız dereceler, kaybettiğiniz derecelerden mutlaka fazla olacak. Çünkü bu dereceler, kaybettiğiniz bütün dereceleri örtecektir. Allahû Tealâ’nın verdiği 7 furkânla, her birinde kaybettiğiniz derecelerin 1/7’i verilir ve sonunda da bütün günahlarınız örtülür. Kaybettiğiniz dereceler günahlarınızdır. Allahû Tealâ, size verdiği furkânlarla günahlarınızın tamamını örter ve burada da takva sahibi olursunuz. 1. kademe takva sahibi olan kişi, Allah’a ulaşmayı dileyen kişidir. 7 tane furkân burada, 1. Sıratı Mustakîm’de o kişiye verilir.
İşte kim Allah’a kul olursa, şeytana kul olmaktan kurtulup da Allah’a kul olursa o, 1. Sıratı Mustakîm’dedir. Ve 7. basamakta birinci Sıratı Mustakîm tamam olur. O kişi, Allah’a ulaşma dileği konusundaki Allah’ın emrini yerine getirmiştir. Allah’ın birinci emri, Allah’a ulaşmayı dileyin, Allah’a ulaşın değil. Allah’a ulaşmayı dileyin.
Öyleyse 1. emir, bir dilek emri; Allah’a ulaşmayı dileme emri. Ancak dileyen kişilerde bu formül uygulanır Allahû Tealâ tarafından. O kişi artık işiten, gören ve idrak eden birisi olur. Bu noktadan sonra, 7. basamaktan sonra o kişi; Allah’a yönelmenin 2. safhasındadır.
Burada, Allah’a yönelme standartlarında; Allah’ın bu kişiye ulaşması, kalbine girmesi; kalbine hidayetin gelmesi demektir. Ondan sonra da o kişinin kalbini, Allah’a Allah’ın çevirmesi söz konusudur. Kalbinin nur kapısının Allah’a çevrilmesi demek; kalbin Allah’a çevrilmesi demekir.
Ve sonra Allahû Tealâ, bu kişinin göğsünden kalbine bir nur yolu açacaktır. “fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâmi” diyor Allahû Tealâ.
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.
“Allah kimi Kendisine hidayet etmeyi Kendisine ulaştırmayı dilerse, onun göğsünü yarar ve İslâm’a; Allah’a teslim olmaya açar.”
İşte burası, kalbinize Allah’ın nurlarının girip de nefs tezkiyesine başlamanızı gerçekleştirecek olan 2. adımdır. 1. adım neydi? Allah’ın kalbinize ulaşıp, kalbinizi Allah’a çevirmesi. Kalbinizin nur kapısı, şeytana dönük konumdayken kalbiniz artık Allah’a çevrili. Yukarıdan aşağıya inecek olan nurların, kalbinize yukarıdan aşağıya girmesini temin sadedinde Allahû Tealâ, bunu gerçekleştiriyor. Ve her şeyin en güzeli, sizin standartlarınızda oluşuyor.
Ondan sonra Allahû Tealâ, o kişinin kalbine nur yolunu açtıktan sonra, kişi zikir yapmaya başlıyor. Burası, nefs tezkiyesinin başlangıç noktasıdır. Kalbinize gelen Allah’ın rahmet ve fazl isimli iki grup nurundan fazıllar, nefsinizin kalbine giremezler; nefsinizin kalbinde çekim mevcut olmadığı için. Ama rahmet nurları buradan nefsinizin kalbine girerler. 11. basamakta nefsinizin kalbine nurlar girmeye başlar. Bu rahmet nuru, bir öncü kuvvet olarak girer. Ve bir ispat vasıtasıdır; o kişinin Allah ile olan ilişkisinin başladığını, kalbine nur girmeye başladığını, nefs tezkiyesinin başladığını ifade eder bu. Ve bu rahmet nurları %2’yi aşamaz. %2’ye ulaştığı zaman kişi, 11. basamaktan 12. basamağa geçmiştir. Bundan sonra Allahû Tealâ ona mürşidini gösterecektir. O kişi, Allah’ın gösterdiği mürşidi Allah’ın kendisine verdiği sevgiyle sevecektir. Sevgiyi, Allah verir. Burası 14. basamaktır. 14. basamak mürşidinize ulaştığınız noktadır. Buraya kadar Allahû Tealâ’dan tam 12 tane ihsan aldınız. Ve nefs tezkiyesi, kalbinize ilk nurun girmesiyle başladı. İlk giren nur %2’yi oluşturan rahmet nurlarıdır. Daha henüz kalbinize asıl nefs tezkiyesinin müsebbibi olan, nefs tezkiyesini gerçekleştirecek olan nurlar girmemiştir. Nefsinizin kalbine nurlar girdikçe iç dünyanızdaki kavganın yavaş yavaş azalması söz konusudur.
Öyleyse irşad makamına ulaştığınız zaman ne olur? Başınızın üzerine devrin imamının ruhu gelir ve yerleşir. Mucâdele Suresi 22. âyet-i kerimesi:
58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
“Onların başlarının üzerine Allah’ın katından ruh gönderilir ve kalplerinin içine îmân yazılır.” diyor.
Kişinin kalbini de Allahû Tealâ açıyor ve îmân yazıyor kalbine.
Sonra, devrin imamının ruhu o kişinin ruhuna; yevm’et telâk’ının geldiğini ve Allah’a doğru yola çıkmasını, Allah’a ulaşması gerektiğini söylüyor. Ruh da vücudu terk ediyor. Devrin imamının ruhu, fizik vücudun içinde olan o ruhun yerine fizik vücudun dışında yere paralel bir şekilde o kişinin başının üzerine yerleşiyor. Tâbiî o ruhun başının üzerinde de salâh nuru var. Bu noktada kişi, 1. nura sahip olmuştur. Bu nur kendisine ait değildir, devrin imamına aittir ama onun başının üzerinde mevcut olduğu için bu, bir nurdur. İşte Allahû Tealâ’nın dizaynında burada bir nur oluşur, o kişinin başının üzerinde. Bu, devrin imamının ruhudur.
Sonra Allahû Tealâ, o kişinin bütün günahlarını zaten örtmüştü; şimdi de sevaba çevirir. Günahların sevaba çevrilmesi söz konusudur yani mağfiret. Veya devrin imamıyla kişi arasındaki ilişkide bu, bir şefaattir. Bu arada kişi, zikrini yapmaya devam eder. Zaten kalbe nur gelmesiyle kişinin mürşidine ulaşması arasında çok kısa bir zaman geçer ve kişi zikir yapmaya başlar. Mürşidine ulaşıp da tâbî olduğu anda bu işlemler başlar. Bu, çok kısa bir zaman parçasıdır.
Allahû Tealâ, o güne kadar o kişiye 1’e 10 verirken o günden sonra 1’e 100 vermeye başlar. Her bir derece kazandığı zaman, 100 derece birden kazandırır Allahû Tealâ ona. Dereceler açısından, günahların sevaba çevrilmesi de gene Allah’ın bir lütfu keremidir.
Sonra, o kişi mürşidine ulaştığı için Allahû Tealâ, onun kalbine zikir yaptığı zaman rahmetle-fazl ve rahmetle-salâvât gönderir. Rahmet nurları; hem kargo uçağıdır hem de aydınlatıcı bir nurdur ve aynı zamanda öncü nurdur, başlangıç nurudur, ileri karakoldur. Böylece rahmet nurları %2 nispetinde o kişinin kalbinde oluşmuştur ve kişi mürşidine ulaştıktan sonra zikir yapmaya başlar. Bu sefer yalnız rahmetle-fazl gelmez, rahmetle-salâvât da gelir ilâve olarak. Rahmetle-fazl ve rahmetle-salâvat iki çeşit nur, iki gurup nur kişinin kalbine girmeye başlar.
Orada, Allahû Tealâ o kişinin kalbine îmân kelimesini yazmıştı. 14. basamakta Allah’ın verdiği ni’metlerden birisi de o kişinin kalbine îmân kelimesini yazmaktır. Ne olur yazarsa? Yazarsa, îmân kelimesi bir manyetik kutup oluşturur, manyetik alan oluşturur. Bunun manyetik alanıyla, manyetik alanının kutbuyla, kalbe zikirle ulaşan fazl isimli nurun kutbu birbirini tamamen ters istikamette oldukları için birisi artı kutbu, birisi eksi kutbu oluşturduğu için fazıllar, îmân kelimesinin etrafına yapışmaya başlarlar. İşte bu yapışma, nefs tezkiyesinin başlangıcını ifade eder. Burada gerçek anlamda nefs tezkiyesi başlamıştır.
İlk giren %2 rahmet, nefs tezkiyesinin remzinin; nefs tezkiyesinin başladığının işaretidir sadece. Gök katlarına yükselmekte rahmetin bir etkisi söz konusu değildir. Bundan sonra her %7 fazl birikiminde kişinin ruhu, Allah’a doğru yaptığı yolculukta bir gök katı mutlaka yükselecektir. İşte bu noktadan itibaren başlayan bu olay, adım adım üst katlara doğru devam edecektir. Nefsinin kalbinde fazıllar, îmân kelimesinin etrafında birikmeye başladığı zaman o kişinin nefsi, tezkiye olmaya başlamıştır. Bunun adı; nefs tezkiyesidir yani %100 afetlerle dolu olan nefsteki afetlerin kapı dışarı edilip, bir daha geri dönmelerinin önlenmesi; olay budur.
Öyleyse bu noktada nefsin kalbine Allah’ın nurları giriyor ve fazıllar kalıcı olarak giriyor, onların işgal ettiği yere de karanlıklar geri dönemiyor. Biliyorsunuz ki nefsinizin afetleri, 19 çeşit afettir. Öfke, kin, kıskançlık, haset, nefret, düşmanlık; nefsinizin kalbinin afetleridir; 19 grup afet. Bu afetler, nefsinizin kalbini doğumunuzdan itibaren %100 kaplamış durumdadır. Hep afetlerle dolu bir kalbin sahibisiniz. Herkes aynı durumdadır. Nefsin kalbi %100 afetlerle doludur, ruhun kalbi de %100 hasletlerle doludur. Bu sebeple nefsin kalbi; Allah’ın emirlerini yapmak istemez, yasak ettiği fiilleri işlemek ister. Ruhun kalbi ise Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmek ister, yasak ettiklerini de asla işlemek istemez.
Öyleyse ruh; Allah’ın emirlerine teslim olmuş, Allah’a teslim olmuş bir varlıktır. Nefs ise isyandadır. Doğumunuzdan itibaren iki birbirine zıt varlık, iç dünyanızda devamlı bir kavga halinde olacaklardır. Bu insanların huzurlu olamamalarının, mutlu olamamalarının temel sebebidir. Ama Allah’a ulaşmayı dilediğiniz andan itibaren ne olur da mutluluğu yaşamaya başlarsınız? Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dilediğiniz an tagutun kulu olmaktan sizi kurtarır ve kendi kulu yapar. Ayet-i kerimeyi söyledik, Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi. Ve Allah’a kul olursunuz. Allah’a kul olduğunuz andan itibaren tagutun (insan ve cin şeytanların), ruhunuz Allah’a ulaşıncaya kadar geçen devrede size tasallut etmesi, sizi negatif olarak etkileyebilmesi artık mümkün değildir. Yani nefs tezkiyesine şeytanın engel olmasına, Allahû Tealâ kesin şekilde müsaade etmez.
Nefs tezkiyesine zikirle başlarsınız. Zikir, bir şifredir. Allah kelimesi öyle bir şifredir ki; bu şifreyi kullandığınız zaman bu noktadaysanız; mürşidinize ulaşmışsanız (12 tane ihsanla ulaşmışsanız, Allah’a ulaşmayı dileyerek ulaşmışsanız) o zaman şifre tatbikata girer ve nefsinizin kalbine zikir boyunca Allah’ın katından mutlaka devamlı rahmetle-fazl ve rahmetle-salâvât nurları ulaşmaya başlar.
Bu nurların îmân kelimesinin etrafında toplanması %1, %2 derken dikkat edin; ilk giren %2 rahmetin dışındaki fazıllardan bahsediyoruz şimdi. Artık fazıllar nefsinizin kalbine girip yerleşmeye başladı; çünkü îmân kelimesi onları kendisine çekebilecek olan gücün sahibi ve gelen fazıllar yapışıyor oraya, nefsinizin kalbindeki îmân kelimesine yapışıyor. Etrafında giderek büyüyen hacimde bir toplanma söz konusu, fazl toplanması. Bu fazıllar ilk defa %7’yi bulduğu zaman kişi, Nefs-i Emmare’dedir ve o kişinin ruhu zemin kattan 1. gök katına ulaşmıştır. 1. gök katında bir secde işlemi gerçekleştirilir. Allah’a doğru yola çıkan bütün ruhlar, saf halinde yükselirler ve 1. katta da namaz dizaynında saflar oluştururlar. 1. kata kadar çıkabilenler, bu safların en arkasındakilerdir. En önde 6. kata kadar çıkabilenler vardır. Onların arkasında 5. kata kadar çıkabilenler, sonra 4. kata kadar, 3. kata kadar, 2. kata kadar çıkabilenler vardır. 1. kata çıkabilenlerse kuyruğun sonunu oluşturur, son namaz sıralarını oluşturur, son namaz saflarını oluşturur. Yukarıya doğru uçuşlar ayakta ve saf halindedir. Orada da aynı saflar söz konusudur ama o bir tek saf orada bölünür.
İste sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, kimin nefsinin kalbinde ilk %7 nur oluşmuşsa, vücudunuzun içinde bir rehine olan nefsinizin 1. gök katının kilidini açma imkânı oluşur ve 1. gök katı açılır. Ruhunuz, diğer ruhlarla birlikte1. gök katına ulaşır.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Nefs-i Emmare konusunda Allahû Tealâ diyor ki Yûsuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde:
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
“Ben nefsimi beraat ettiremem.” Burada aslında tezkiye edemem mânâsı var. “Çünkü nefs, şerri emreder. Ama Rabbimin Rahîm esması ile tecelli ettiği nefsler hariç.” diyor.
İşte Allah, Rahîm esmasıyla o kişiye tecelli etti ve o kişinin ruhu, zemin kattan 1. kata kadar yükseldi. Onlar yükselebilirler. Yani beraat konusunda, temizlenme konusunda, suçtan aklanma konusunda kişi, harekete geçti. Kişi, zikrini daha çok arttıracaktır. 15.000 zikre kadar 1. kat söz konusudur. 7.000 zikirle başlayan zikir müessesesi, 9.000, 11.000, 13.000, 15.000 diye ikişer bin, ikişer bin artacaktır. 15.000’e kadar kişi, 1. kata ancak tırmanır. Ne zaman zikriniz 17.000’e çıkarsa, 2. gök katına çıkmaya hak kazandınız demektir.
2. kata Nefs-i Levvame deniyor. Kıyâme Suresinin 2. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ Nefs-i Levvame den bahsediyor:
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
“Hayır, öyle değil. O levvame nefse kasem ederim.” diyor Allahû Tealâ.
Kişinin nefsindeki afetler sebebiyle hatalar işlemesi söz konusu. Bu hatalardan sonra da pişmanlık duyması ve nefsini levm etmesi, kınaması söz konusu. Kişi yani o insanın iç dünyası günah işlemeyi istemiyor ama nefsindeki afetler, kişinin iradesini kullanmasına rağmen o iradeyi aşıp o kişinin hatalar yapmasına sebebiyet veriyorlar. Kişi nefsini kınıyor. O kişi Allah’ın kontrolünde olmasa, çok daha büyük günahlar işleyebilir ve yoldan çıkabilir ama Allah’ın kontrolünde. Allahû Tealâ, o kişiyi koruyor. O kişiye namazı sevdiriyor, o kişiye orucu sevdiriyor, o kişiye özellikle ve özellikle ve özellikle zikri sevdiriyor Allahû Tealâ. Ve kişi severek zikir yapıyor. Zikir yapmak ona ağır gelmiyor; çünkü zikir yaparken büyük bir mutluluk duyuyor kişi ve zikrini daha çok arttırıyor.
17.000 zikirde kişi, 2. gök katına ulaşıyor. Burada suvarılma havuzları var. Her ruhun, elbiseleriyle içine girdiği, başının üzerinden 2-3 karış yukarıya kadar sarımsı, bal rengi bir sıvıyla, şeffaf bir sıvıyla doldurulmuş, etraftan açık bir şekilde görülen cam havuzlar. Bu havuzlar zemin seviyesinden yükselen, bizim dünyamızda cam adını verdiğimiz şeffaf havuzlar. İçine giren insan ruhlarının atlas elbiseleri hiç ıslanmıyor. Aynı kurulukta kalıyor ama suyun içinde, su diye nitelendirdiğimiz sıvının içinde ve evvelâ secde ediliyor. Sonra o havuzların içine birer birer ruhlar uçarak geliyor. Sağ kanat ve sol kanat velîleri ve hanım sultan, 1. ve 2.’ler erkekleri, hanım sultan da hanımları, başlarından aşağı oraya havuzların içine bastırıyor. Ruhlar; nefes almadıkları için, nefes almaya ihtiyaçları olmadığı için suyun, sıvının içinde bir problemleri olmuyor. Söylediğimiz gibi ayrıca ıslanmıyor da elbiseleri. Burası 2. gök katı. Nefsin kalbinde 14000 değil, %14 fazl birikimi oluştu. Ruh da 2. gök katına ulaştı. Nefs-i Levvame’de kişi. Daha sonra kişi bir %7 daha nur kazanıyor, fazl toplanıyor nefsinin kalbinde. Fazıllar böylece %21’e ulaştı. Bu kişinin ruhu da o zaman 3. gök katına ulaşır. 2 katlı bir mescidin üst ve alt katlarında secde yapılır. Ve secdeden sonra dışarı çıkılır, mihenk menfezine ulaşılır. Bu secdenin yapıldığı yer, bu noktada o kişinin nefsinin kalbinde %7 daha nur birikimi gerçekleşmiştir. Yani fazıllar %21’e ulaşmıştır, ruh da 3. gök katı-na. Burası Nefs-i Mülhime’dir. Şems Suresi 7 ve 8. âyetlerde, 9. âyet-i kerimeyi de söyleyelim; Allahû Tealâ şöyle söylüyor:
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
“O nefse ve onu sevva edene (dizayn edene). O nefse şeytanın fücuru da Allah’ın takvası da ilham edilir (takvası da fücuru da ilham edilir). Ve kim nefsini tezkiye etmişse o, felâha erdi (kad efleha men zekkâhâ).”
İşte burası 2. kurtuluştur, nefs tezkiyesinin 2. kademesindeki olay. Kişinin kurtuluşu, daha 1. kademede Allah’a ulaşmayı dilediği anda başlıyor. Burası 3. defa %7 nur birikimi, 3. gök katı; Nefs-i Mülhime.
Sonra kişi zikrini daha çok arttırıyor. 15000 zikir; 1. kat, 17000 zikir; 2. kat, 19000 zikir 3. kat. Geçtik Nefs-i Mülhime’yi, Nefs-i Mutmainne’ye geliyoruz. 4. defa 21000 zikirde kişi, 4. kata ulaşır. Sevgili kardeşlerim, burada, bu kat için Nefs-i Mutmainne muhtevası kullanılıyor. Tatmin olmuş olan, doyuma ulaşmış olan bir nefs söz konusu.
Allahû Tealâ diyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
“Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol, Allah’ın rızasını kazan. Ey ruh! Rabbine geri dön. Ey fizik vücut! Şeytana kul olmaktan kurtul ve Allah’a kul ol. Ve cennetime gir.” diyor.
Burada Allah’ın cennetine giriş, 3. kat cennete, 4. kat cennete giriş söz konusu. Ama cennetin 1. katı Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman elde edilir, 2. katı mürşide ulaştığınız zaman, 3. katı ruhunuzu Allah’a ulaştırdığınız zaman. İşte buradaki mutmain olan bir nefsin cennete girmesi, mutmainne hep devam edeceği için ruhun Allah’a ulaştığı 21. basamağı işaret ediyor, bu basamağı değil. Burada Allah ile olan ilişkinizde mutmain olmak söz konusu. Allahû Tealâ, Ra’d Suresinin 28. âyet-i kerimesinde diyor ki:
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu): Dikkat edin ki kalpler, Allah’ı zikretmekle mutmain olur.
Öyleyse nefs tezkiyesinin anahtarı, zikirdir ve insan ruhunun sadece zikirle Allah’a ulaşabileceği, Allahû Tealâ tarafından açık bir şekilde ifade ediliyor. Diyor ki Allahû Tealâ bu nefs tezkiyesi konusunda:
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
“Allah’ı zikret ve her şeyden kesilerek Allah’a ulaş.”
“Allah’ın İsmi’yle zikret (Allah, Allah, Allah diye, Rabbinin İsmi’yle, Allah kelimesiyle zikret) ve her şeyden kesilerek Allah’a ulaş.”
İşte Allah’a insan ruhunun ulaşması sadece bir tek şekilde gerçekleşebilir. Allah’ın İsmi’nin devamlı zikredilmesiyle, kademe kademe her şey gerçekleşiyor. Burada, zikrin daha çok artışı noktasında bu Mutmainne’den sonra Radiye kademesi gelir; Allah’tan razı olma. İşte Fecr Suresinin 28. âyet-i kerimesi:
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
“Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. Ey ruh! Rabbine geri dön. Ve (râdıyeten mardıyyeh) Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan.”
Kişi, Allah’tan razı oluyor. Burada, kişinin Allah’tan razı olması söz konusu; Radiye kademesi. Ruh 5. gök katında. Allah’a henüz ulaşmadı. Sonra Mardiye kademesi geliyor, %7 daha fazl birikimi (6. defa %7 fazl birikimi). 5.’si, Radiye’de kişi, Allah’tan razı. 6.’sı, Mardiyye’de, Allah da kulundan razı. Allah’ın rızasını kazanmış kişi burada ve Allah’ın bu seviyede bir kulu olmuş. Allah’ın rızasını kazanmış bir kul ve Allah’ın cenneti konusunda devamlı katları yükseliyor ve tezkiye kademesine ulaşıyoruz. 7. defa %7 nur birikimi. Allahû Tealâ diyor ki Fâtır Suresinin 18. âyet-i kerimesinde:
35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
“ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru): Kim nefsini tezkiye ederse o, bunu kendi nefsi için gerçekleştirir. Ve ruhu Allah’a döner (dönüş Allah’a olur; Allah’a dönüş gerçekleşir; ruh Allah’a ulaşır).”
İşte bunun adı, nefs tezkiyesidir. 7 defa %7 nur birikimi (fazl birikimi); %49 eder. 2 de rahmet birikimi olmuştu, değişmeyen %2’lik rahmet birikimi; %51. Mânâsı ne? Mânâsı şu; şeytan sadece nefsinizin afetlerine tesir edebilir, bu açıdan nefsinizin kalbi başlangıçta %100 afetlerle doluydu. Ve %100 afetlerle dolu olan nefsinizin kalbine şeytan, sadece Allah’ın yasak ettiği fiilleri söylüyordu. Allah’ın emrettiği ibadetlerin yapılmamasını, Allah’ın yasak ettiği fiillerin de işlenmesini istiyordu neftsen. Nefsin kalbi de %100 afetlerle dolu olduğu için ve afetlerin de yapısı Allah’ın bütün emirlerine karşı gelmek, yasak ettiği bütün fiilleri işlemek olduğu için şeytanın ısrarı falan gerekmiyor, şeytanın işareti yeterli. Nefs, zaten o kötü şeyleri yapmak için can atıyor, hemen vücut ülkesinde o fiil işleniyor. İçki içmek, kumar oynamak, ahlâksızlık; hepsi bu standartların içerisinde.
Sevgili kardeşlerim, böyle bir dizaynda, nefsinizin kalbinde %2 rahmet birikimi, %49 da nur birikimiyle nereye ulaştınız? Nefs tezkiyesine ulaştınız. Burası, nefsinizin tezkiye edildiği yer yani nurların %50’yi aştığı yer. Aşarsa ne olur? Nefsinizin kalbinde %100 hakîm olan şeytanın hükmü, artık %49’a düşmüştür. Nefsinizin kalbinde sıfır olan nurlar, %51’e ulaşmıştır. %49 fazl, %2 rahmet. Öyleyse yeni bir hayata başlıyorsunuz. Nefsiniz tezkiye olmuş. Tezkiyet-ün nefs tamamlanmış, bundan sonrası nefsin tasfiyesidir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, görüyorsunuz ki nefs tezkiyesi, nefsinizin kalbine %51 nurun, %49 fazl, %2 rahmet nurunun girmesiyle gerçekleşir. Her şeyin en güzel olduğu bir noktada oluyorsunuz. Artık nefs tezkiyesi tamamlandı. Ruhunuz %51 nurda, 7. gök katında Allah’ın Zat’ına ulaşır ve Allah’ın Zat’ında yok olur, fâni olur. Allahû Tealâ şöyle söylüyor Nebe Suresinin 39. âyet-i kerimesinde:
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
“İşte o gün Hakk günüdür. Dileyen kişi, kendisine Allah’a ulaştıran bir yol ittihaz eder. Ve kimin ruhu bu yolu aşarak Allah’a ulaşırsa Allah, o kişinin ruhuna meâb olur (sığınak olur).”
Ve Âli İmrân Suresinin 14. âyet-i kerimesi:
3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.
vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi): Ve andolsun ki (yemin olsun ki) Allah’ın katındaki en güzel sığınak, Allah’ın Zat’ıdır (Güzellerin, en güzeli Allah’tır).
Öyleyse sevgili kardeşlerim, her şey o kadar güzel ki. İşte o Yüce Allah, sizi Zat’ına ruhen kabul buyurdu. Allah’ın Zat’ından gelmişti ruhunuz, size üflenmişti ve Allah’a ezelde verdiğiniz sözü yerine getirdiniz. Ruhunuzu onun gerçek sahibine, Allah’a, sizi yaratana, yüce yaratıcınıza, Rabbinize ulaştırdınız. Burası ermişler dizaynıdır. Bu noktadan itibaren ermişler safında yer alacaksınız. Yani ermişler; Allah’a ruhlarını ulaştırmışlar, Allah’a ruhlarını erdirmişler, ruhları Allah’a erenlerden oluyorsunuz. 21. basamaktasınız, ruhunuz Allah’a ulaştı. Sonra, ruhunuz Allah’ın Zat’ında yok olur. Allah’ın Zat’ında ifna olur. Burası nefs tezkiyesinin gerçekleştiği yerdir.
Burada biter mi her şey? Bugünkü konumuz burada tamamlanıyor ama sonrası şöyledir; daha sonra 25. basamakta fizik vücudunuzu teslim edeceksiniz; %81 nur birikimi. Daha sonra daimî zikre ulaşacaksınız, 26. basamakta. Nefsinizin kalbi daimî zikirle %100 nurlarla dolacak. Ulûl’elbab olacaksınız, hikmet sahibi olacaksınız, Ayn’el yakînin sahibi olacaksınız. İlmen yakîn’den, Ayn’el yakîn’e geçeceksiniz. Daha sonra, bu Ayn’el yakîn’e geçtikten sonra bundan bir sonraki kademede nefsinizi Allah’a teslim edeceksiniz. Nefsinizin kalbindeki afetler %100 yok olduğu noktada; hem Allahû Tealâ size yerlerin melekûtünü gösterecek ulûl’elbab makamında hem de göklerin melekûtünü gösterecek ihlâs makamında. Sonra 27. basamağın, 4. kademesinde irşada ulaşacaksınız. 5. kademesindeyse, irşad makamının sahibi olacaksınız. Allahû Tealâ sizi irşad makamının sahibi kılacak. Ayn’el yakîne geçtiğiniz zaman nefsinizin kalbi %100 nurlarla dolmuştur, burası tasfiyedir. Tasfiyeden sonra yeni bir ilâve; nefsimizin kalbinin müzeyyen olması, tam 19 kademe müzeyyen olması ve iradenizi de Allahû Tealâ’ya teslim etmeniz.
İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, nefs tezkiyesi; nefsinizin kalbinde %49’u fazl, %2’si rahmet olmak üzere %51 nur biriktirerek şeytanın mağlûbiyetini kesinleştirdiğiniz noktadır ve Allah’ın ermiş evliyası olduğunuz noktadır.
Allahû Tealâ’nın hepinizi sadece buraya değil; burası Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir. Herkes oraya ulaşabilir. Önemli olan bundan sonrasına ulaşmak, zikrinizi arttırarak daimî zikre ulaşmak. Allahû Tealâ’nın hepinizi o hedeflere ulaştırmasını; daimî zikre ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım.
Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R