}
İrcii Emri Bir Ölüm Emridir (İslâm'a Ters Düşen Hurafeler) 25.12.2005
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 109821


SOHBETİN ADI:
İRCİÎ EMRİ BİR ÖLÜM EMRİDİR
TARİHİ: 25.12.2005

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz.

Bu akşamki konumuz: “İrciî emri bir ölüm emridir.” konusundaki bir hurafenin Kur’ân’da mevcut olmadığını söylemek.


“irciî ilâ rabbiki.”
Yani, “Rabbine geri dön.” emri bir ölüm emri değildir, ruhun Allah’a ulaştırılmasının emridir. Ruhumuzu hayattayken Allah’a ulaştırmamız, üzerimize hayattayken ulaştırmamız devamlı olarak Allahû Tealâ tarafından farz kılınmıştır.

Gelin şimdi konumuza esas teşkil eden âyetlere bakalım, Fecr Suresinin 27, 28, 29, 30. âyetlerinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

 

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.

Ey mutmain olan nefs!

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.

(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.

89/FECR-30: Vedhulî cennetî.

Ve cennetime gir.



yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu, irciî ilâ rabbiki, râdıyeten mardıyyeten, fedhulî fî ibâdî, vedhulî cennetî.”

“Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. Ey ruh! Rabbine geri dön (geri dönerek Rabbine ulaş). Ey fizik vücut! Kullarımın arasına gir ve cennetime gir.”


İşte Allahû Tealâ, ruha da veche de yani fizik vücuda da nefse de açık açık emirlerini vermiş. “irciî ilâ rabbiki,” Rabbe geri dönüş emridir. Kur’ân-ı Kerim intiharı yasak kılmıştır. Kim intihar ederse o kişinin gideceği yer mutlak olarak cehennemdir. Hangi şartlar içinde, nasıl intihar ederse etsin. İntihar etmek bir kişinin kendisini öldürmesi demek. Kim intihar ederse yani kendini öldürürse o kişinin gideceği yerin mutlak olarak cehennem olduğunu söylüyor. Kur’ân-ı Kerim intiharı kesin şekilde reddeder, yasaklar. Allah’ın verdiği hayatı kimse geri alamaz. Her kim intihar ederse, burada Allahû Tealâ onun talebini kabul etmiş ve onun ölümüne müsaade etmiş demektir ve o kişinin gideceği yer, mutlak olarak cehennemdir.


4/NİSÂ-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâraten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum. İnnallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen).

Ey îmân edenler (âmenû olanlar)! Birbirinizin mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki Allah, size karşı Rahîm’dir.

4/NİSÂ-30: Ve men yef’al zâlike udvânen ve zulmen fe sevfe nuslîhi nârâ(nâran). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).

Ve kim bunu düşmanlık ve zulümle yaparsa, o taktirde biz onu yakında ateşe yaslayacağız. Ve işte bu, Allah için kolaydır.



Öyleyse Allahû Tealâ ne diyor? Buradaki söylediği, “irciî ilâ rabbiki: Rabbine rücû et, Rabbine geri dön.” sözüdür. Ve bir insanın Allahû Tealâ’ya geri dönüşü; 7 tane kademeden geçerek, 7 tane gök katı aşarak Allah’ın Zat’ına ulaşması ile oluşur. Bu gök katlarının aşılması ise nefs tezkiyesi denilen bir olayın mutlaka vücut bulmasını gerektirir. Nefs tezkiyesinin 5. ve 6. mertebeleri (5. ve 6. kademeleri), Radiye ve Mardiyye kademeleridir. Kişinin Allah’tan razı olması, Allah’ın da o kişiden razı olması. Kişinin Allah’tan razı olması Radiye, Allah’ın o kişiden razı olması Mardiyye kademesini ifade eder.


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ bu âyet-i kerimesi ile nefs tezkiyesini gerçekleştirmemizi bize emretmiş oluyor. Ve kim nefsini tezkiye ederse o kişinin felâha ulaşacağı şöyle ifade ediliyor Kur’ân-ı Kerim’de: “ve nefsin ve mâ sevvâhâ, kad efleha men zekkâhâ.”

“ve nefsin ve mâ sevvâhâ, fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ, kad efleha men zekkâhâ.”

Şems Suresinin 7, 8 ve 9. âyetleri:

 

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.

Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.

Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.



“Ve nefse ve onu sevva edene (dizayn edene),” diyor Allahû Tealâ, “kasem olsun ki Biz, o nefse ilhamda bulunuruz. Kim nefsini tezkiye ederse o, felâha erer.”

İşte nefs tezkiyesinin sonucu açık bir şekilde emrediliyor. Allahû Tealâ, ruhu da fizik vücudu da (vechi de) nefsi de Allah’a teslim etmeyi üzerimize farz kılıyor.


Öyleyse nefsin tezkiyesi bize neyi sağlar? Onu göz önüne aldığımız zaman şunu görüyoruz: Kim nefsini tezkiye ederse o kişinin ruhu Allah’a ulaşır. Fâtır Suresi 18. âyet-i kerime, Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).

Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).



ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).”

“Kim nefsini tezkiye ederse (yani nefsinin o kapkaranlık olan kalbini, afetlerle %100 dolu olan kalbini %50’den fazla Allah’ın nurları imla ederse yani doldurursa, o zaman o kişi nefsini tezkiye eder) ve bunu kendisi için yapmış olur.” diyor Allahû Tealâ. “Ve kim bunu yaparsa (nefsini tezkiye ederse) Allah’a geri döner (ruhu Allah’a ulaşır).”


Sevgili kardeşlerim, burada Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesin bir hüviyette çıkıyor karşımıza. Allah’a ulaşmayı dilemek ile başlayan bir vetire, ruhumuzu Allah’a ulaştırmamızı üzerimize farz kılıyor.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).

Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.



ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).”

“Onlar kesin şekil de inanırlar ki Rabb’lerine ilkâ olacaklardır. Ruhlarını Rab’lerine mülâki kılacaklardır, dünya hayatını yaşarken. Bunlar huşû sahipleridir.”

 

Öyleyse Allahû Tealâ’ya insan ruhunun ölmeden evvel ulaşması üzerimize farz mıdır? Bakın, ne kadar açık bir şekilde Allahû Tealâ farz olduğunu söylüyor, Muzzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesi:

 

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.



vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen): Allah’ın İsmi'yle zikret ve her şeyden kesilerek Allah’a ulaş.” diyor Allahû Tealâ, “Allah’ı zikretmek suretiyle Allah’a ulaş.”


Eğer zikir yoksa ruhun Allah’a ulaşması da gerçekleşemez. Farzdır; ruhumuzun Allah’a ulaşması bu âyet-i kerimeyle farz kılınmış, Muzemmil-8. Bu bir emir midir? Kur’ân-ı Kerim’de hangi konu bir emir şeklinde tecelli etmişse o, üzerimizde bir farz hüküm doğurur. Evet, bir emirdir.

Ra’d Suresinin 21. âyet-i kerimesi:

 

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.



vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve onlar, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi O’na (Allah’a) ulaştırırlar.” diyor Allahû Tealâ.

“Ve onlar, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.”


Demek ki Allahû Tealâ bir şeyi Allah’a ulaştırmamızı üzerimize farz kılmış. Ve bu kıldığı farzı, mutlaka gerçekleştirmemizi istiyor; emir. Kur’ân-ı Kerim’de hangi konu emir şeklinde yer almışsa o, bir farzdır. Öyleyse ruhumuzun Allah’a ulaşması bu âyetle de farz kılınmıştır. Allahû Tealâ’nın konumuza sebep olan, konumuzun mehazını teşkil eden Fecr Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyetlerinde ne geçiyordu, bir defa daha söyleyelim:


yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu, irciî ilâ rabbiki, râdıyeten mardıyyeten, fedhulî fî ibâdî vedhulî cennetî: Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. Ey ruh! Rabbine rücû et (Rabbine geri dön). Ey fizik vücut! Kullarımın arasına gir ve cennetime gir.”


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’ın dizaynına baktığımız zaman, bu 3. âyet-i kerime; ruhu Allah’a ulaştırmak sadedinde Allah'ın 3. âyet-i kerimesi, “irciî ilâ rabbiki,” demek, “Rabbine rücû et.” demek, “Rabbine geri dön.” demek, “Geri dönerek Rabbine ulaş.” demek. Ruhumuza Allahû Tealâ emir veriyor. Ve teslim ile gerçekleşen bir olgudur bu, ruhun Allah’a teslimi ile.

Allahû Tealâ Zumer-54 'te diyor ki:

 

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.



ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).”

“Eğer Allah’a ulaşmayı dilemezsen üzerine azap gelir.” diye Allahû Tealâ âyet-i kerimeyi şöyle açıklıyor: “Üzerine azap gelmeden önce Allah’a yönel (Allah’a ulaşmayı dile) ve Allah’a teslim ol.”


Teslimlerden ilki ruhumuzun Allah’a teslimidir. Üzerimize farz mıdır? Elbette farzdır ve Allahû Tealâ, kaç defa oldu? 3. defa oldu, farz kılıyor.

Muzemmil-8; birinci âyet-i kerime.

Fecr Suresinin 28. âyet-i kerimesi: “irciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön (geri dönerek ulaş).” İkinci âyet-i kerime; hayatta iken ruhumuzu Allah’a ulaştırmak.

Ve bu 3. âyet-i kerime: “Üzerine azap gelmeden Allah’a geri dön, Allah’a yönel ve Allah’a teslim ol.”


Yöneldikten sonraki ilk teslim, ruhumuzun teslimidir. Bu, üzerimize farz kılınmış Allahû Tealâ tarafından.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.



fe firrû ilâllâh(ilâllâhi): Öyleyse Allah’a kaç (Allah’a sığın).”

 


Allah’a kaçarak Allah’a sığınmak demek; Allah’ın Zat’ına ruhun ulaşması demek. Nitekim hidayet; insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır.

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).


innel hudâ hudallâhi.” Âli İmrân 73, “Muhakkak ki hidayet, Allah’a ulaşmaktır.”


Bakara-120:

 

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın Kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”. Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.



“inne hudâllâhi huvel hudâ: Muhakkak ki Allah’a ulaşmak, işte o hidayettir.” diyor Allahû Tealâ.


Demek ki hidayet, ruhumuzu biz ölmeden evvel Allah’a ulaştırmaktır. Kim ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırabilirse o, hidayete erer. Ruhun Allah’a ulaştırılması, ruhun Allah’a teslimini ifade eder. Nisâ-58'de Allahû Tealâ:“innallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ.” buyuruyor, “Allah, emanetleri o emanetlerin sahibine teslim etmemizi emreder.” diyor.

 

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.



Emanetleri çoğul kullanmış (emanet) ama sahibini; ehlini tekil kullanmış. Emanetler çok ama sahibi bir tane. Ruh da bir emanettir. Ruh emanetini teslim ettiğimiz zaman, fizik vücudumuz emanet olur. Onu teslim ettiğimiz zaman nefsimiz emanet olur. Onu teslim ettiğimiz zaman irademiz emanet olur. Bütün emanetleri, onların sahibi olan Allah’a teslim etmemiz üzerimize farz kılınıyor sevgili kardeşlerim.

Öyleyse hepimizin görevi, emanetlerimizi o emanetlerin sahibi olan Allah’a teslim etmektir. Bunlardan bir tanesi de ruhun Allah’a teslimidir ve “irciî ilâ rabbiki,” emri, ruhumuzun Allah’a geri dönüşünün kesin ve açık emridir.


Nasıl bir insanın ruhu Allah’a ölmeden evvel ulaşır? O kişi Allah’a ulaşmayı dilerse mümkündür bu. Şûrâ-13'te Allahû Tealâ diyor ki:

 

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).



allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu): Allah, dilediğini Kendisine seçer ve onlardan (o seçtiklerinden) her kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır.”


Yani seçtiklerinden Allah’a ulaşmayı dilemeyenler, Allahû Tealâ’ya ulaşamaz. Allah onları Kendisine ulaştırmaz. Kimleri ulaştırır? Seçtiklerinden Allah’a ulaşmayı dileyenleri.


İşte üzerimize farz kılınan, defaatle farz kılınan, ruhumuzun biz ölmeden evvel Allah’a ulaşması Allahû Tealâ’nın temel emridir. Ruh Allah’tan gelmiştir, bize üfürülmüştür.

Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

 

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.



“ve nefeha fîhi min rûhihî: Biz, onun içine ruhumuzdan üfürdük.” Sonra da diyor ki: “Ve sonra (bu üfürdükten sonra, ruhumuzu üfürdükten sonra) onlara görme, işitme ve idrak etme hassalarını verdik,” diyor, “fuadlar verdik.” diyor Allahû Tealâ.


Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesin bir dizayn olarak karşımıza çıkıyor ve hepimizi birinci derecede alâkadar ediyor. Ruhumuzu mutlaka ölmeden evvel Allah’a ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Ve görülüyor ki: “irciî” emri bir “intihar et, kendini öldür,” emri asla olamaz. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, intihar edenin mutlaka cehenneme gideceğini söylüyor. İrciî emri, ruhumuzu hayattayken Allah’a ulaştırmaktır. Bunun yolu da zikirdir.


İşte Allah’a ulaşmayı dileme noktasından evvel insanlar olayları yaşar, olayları değerlendirirler. Olayları yaşayan ve değerlendiren insanlar eğer Allah’a ulaşmayı dilemezlerse onların gideceği yer cehennemdir. Ama kim Allah’a ulaşmayı dilerlerse, dileyen kişi sevgili kardeşlerim, mutlaka Allah’ın cennetine ulaşır. Allah’a ulaşmayı dilemek, 3. basamakta oluşan bir olaydır ve kişiyi mutlaka 1. kat cennete götürür.


Bundan sonra Allahû Tealâ, o kişinin üzerinde tecelli edecektir. Onu gören, işiten, idrak eden hale getirecektir. O kişinin kalbine ulaşacaktır. O kişinin göğsünü yararak göğsünden kalbine nur yolu açacaktır. O kişinin kalbine zikri ile rahmet nuru gönderecektir. Böylece nefsin kalbinde ilk %2 nur birikimi gerçekleşecektir. Ondan sonra kişi zikir yapmaya devam edecektir. Nefsinin kalbindeki bu zikir sebebi ile nefsinin kalbine gelen rahmet, fazl ve salâvât nurlarından fazıllar, her %7 nefsin kalbinde yerleşmesinde ruh, Allah’a doğru yaptığı seyr-i sülûk isimli yolculukta 1 kat yükselecektir. İşte bu seyr-i sülûk, zemin kattan 1. kata çıkmayı ilk %7 nur birikiminde gerçekleştirir. Nefs-i Emmare’dir bu.

Hz. Yusuf diyor ki:

 

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).



ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî: Ya Rabbi, ben nefsimi beraat ettiremem çünkü nefs bana şerri emreder.”


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, görülüyor ki nefs şerri emrediyor. Burası şerri emreden nefs kademesi; Nefs-i Emmare. Kişi bu noktada iken Allah’a ulaşmayı diliyor ve Allah, Rahîm esması ile tecelli ediyor. Söylediğimiz olaylar cereyan ediyor ve kişi 14. basamakta mürşidine ulaşıyor. Tâbiiyeti, 12 tane ihsanla mürşidine ulaşan bu kişinin 7 tane de ni’met almasına sebebiyet veriyor. Nefs tezkiyesinin başladığı yer burasıdır; 14. basamak, tâbiiyet noktası.


Ve ruh, devrin imanının ruhu o kişinin başının üzerine geldiği için vücuttan ayrılıyor, kişinin kalbine îmân yazılıyor. Nefs tezkiyesi burada başlıyor.


Kalbe giren nurlar, ilk %7; Nefs-i Emmare’de kişi.

İkinci defa %7 fazl birikimi nefsin kalbinde; Nefs-i Levvame.

Kıyâme Suresinin 2. âyet-i kerimesi:

 

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.

Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.



ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti: Hayır, öyle değil. O levvame nefse kasem ederim.” diyor.


Nefs, afetleri hâlâ faal ve de bizim günah işlememize sebebiyet veriyor. Kişi günah işlemek istemiyor ama nefsi işletiyor. Bunun için nefsini kınıyor, levm ediyor.


3. defa %7 nur birikimi; Nefs-i Mülhime. Kişi, Allah’tan ilham almaya başlıyor.

Şems Suresinin 7, 8 ve 9. âyetleri:

 

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.

Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.

Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.



ve nefsin ve mâ sevvâhâ, fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ, kad efleha men zekkâhâ. diyor Allahû Tealâ.

“O nefse ve onu dizayn edene (sevva edene). O nefse takvası ve fücuru ilham edilir. Kim nefsini tezkiye ederse o kişi felâha erer.” diyor Allahû Tealâ.


Nefs tezkiyesi ile Allah’ın Zat’ına ulaşılır. Burası 3. kademesi, 3. gök katı. Kişi Allah’tan ilham almaya başlamış.


4. kademe: Nefs-i Mutmainne. Kişi Allah’tan razı oluyor; Allah da ondan razı olacak daha sonraki kademelerde. Ama bu kademede kişi, Allah’ın kendisine verdiği her şeyden razı ve her şey onu mutmain kılıyor. Allah’ın verdiği her şey onu tatmin ediyor.

13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?



e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb (kulûbu).” diyor Allahû Tealâ, “Dikkat edin ki; kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.”


Burası, ruhumuzun 4. gök katına ulaşmasını ifade eden Nefs-i Mutmainne kademesi.


Sonra Allah’tan razı oluyoruz. Daha sonra Allah da bizden razı oluyor. Birincinin adı Radiye, 5. gök katını; ikincinin adı Mardiyye 6. gök katını ifade ediyor.


Konumuzun temelini teşkil eden, Fecr-27, 28, 29 ve 30. âyetler:

“yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain olan nefs.” Yani 4. gök katındaki nefs.


“r
âdıyeten: Allah’tan razı ol.”


“mardı
yyeten: Allah da senden razı olsun.”


Ruha sesleniyor: “irciî ilâ rabbiki.” 5. ve 6. gök katları, 5. ve 6. defa %7 nur birikimi, fazl birikimi ile gerçekleşir.


Ve 7. gök katı, nefs tezkiyesi. Fâtır Suresinin 18. âyet-i kerimesi:

 

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).

Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).



ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru): Kim nefsini tezkiye ederse kendisi için tezkiye olur ve ruhu Allah’a döner. Dönüş Allah’adır. Ruhu Allah’a ulaşır, Allah’a döner.”


İşte ruhun “irciî ilâ rabbiki,” emrinin sonucu buradadır. Ruh Allah’a ulaşmıştır. Allah’ın Zat’ında yok olmuştur. Ve buraya kadar olan kesim Allah’ın bize bir ni’metidir, hediyesidir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, söylediğimiz gibi bu konuda garanti veriyor: “Kim,” diyor, “Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime mutlaka ulaştırırım.”


İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ’nın İndi'nde, Allah’ın güzelliklerini yaşamak herkes için mümkündür. Ruhu Allah’a ulaştırmak, Allah’ın garantisindedir. Bizden istediği şey, sadece Allah’a ulaşmayı dilemek ve dilediğimiz andan itibaren de cennetin sahibi olmak. Bu kademede kişi 1. kat cennetin sahibi olur. 14. basamakta mürşidine ulaşır, tâbiiyetiyle 2. kat cennetin sahibi olur. Ruhu Allah’a doğru yola çıkar, Allah’a ulaşır, 3. kat cennetin sahibi olur. Ve “irciî ilâ rabbiki,” emrinin gereği yerine getirilmiş olur.


İşte sevgili kardeşlerim, bugünkü konumuzun ulaştığı nokta burası. İnsanoğlu Allah’a söz vermiş, Allah üzerine farz kıldığı için mutlaka ruhunu Allah’a ulaştırmak mecburiyetinde. Ama bunun için kendini zorlaması gerekmiyor çünkü Allahû Tealâ da ona söz vermiş: “Eğer sen,” diyor, “Bana ulaştırmayı dilersen, Ben senin ruhunu mutlaka Kendime ulaştırırım. Sen sadece dileyeceksin. Dilemek senin işin, ulaştırmak Benim işim.” diyor Allahû Tealâ. “Sen dileyeceksin, Ben ulaştıracağım.”


İyi ama kişi namaz kılmayı sevmiyor, oruç tutmayı sevmiyor, zikir yapmayı sevmiyor. Allah’a göre hiç önemli değil;; çünkü Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye mutlaka zikir zevkini, oruç zevkini, namaz zevkini mutlak olarak verir. O kişi namaz kılmayı birdenbire sevmeye başlar. Oruç tutmak ona açlık vermez, açlık hissetmez oruç tuttuğu zaman ve zikir yaptığı zaman sadece doyulmaz bir zevki yaşar. Bu kişi Allah’a ulaşıncaya kadar bu zevkin içinde hayatının belki en mutlu devresini geçirir. Daimî zikirden evvelki en mutlu devresidir. Daimî zikir zaten bütün huzursuzlukların sona erdiği yerdir.


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, işte gördük ki; “irciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön.” sözü, Allahû Tealâ’nın bir emridir. Ruhumuza verilen bir emirdir. Ruhumuzun mutlaka Allah’ın Zat’ına ulaşmasını, Allahû Tealâ’nın kesinlikle talep ettiğini gösteren bir emirdir. Gördük ki bunun dışında başka emirler de var. Ruhumuzun Allah'a ulaşması üzerimize farz.


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetini Allahû Tealâ burada tamamlamayı nasip kıldı. Yüce Rabbimizin hepinizi, hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Allahû Tealâ’dan dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım.

Allah hepinizden razı olsun.

 

İmam İskender Ali M İ H R