}
İştiyak, Liyakat, Mükafat 03.04.2006
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 110060

SOHBETİN ADI: İŞTİYAK, LİYAKAT, MÜKÂFAT
TARİHİ: 03.04.2006

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz: İştiyak, liyakat, mükâfat.

Allah yolunda hizmet etmek, Allah’ın bizlerden istediği bir husus. Her hizmet eden, Allah için hizmet yapan mükâfatını Allah’tan alır. Bu bir mutluluktur. Allah için hizmet, kişiyi Allah’ın ona ulaştıracağı mutluluklara vasıl eder.

İştiyak, bir insanın normalin ötesinde hizmet yapma yeteneğidir. Bu aynı zamanda hizmet etme arzusudur da. İştiyak, normal standartlardaki bir insanın hizmet standartlarından daha ötede bir aşkla, sevgiyle hizmeti istemesi hâlidir. Ordinarî bir insan (normal bir insan) Allah yolunda hizmet etmek isteyebilir ama iştiyak sahibi insan, onun bu arzusundan çok daha büyük oranda, büyük boyutlu bir sevgiyle Allah’ın hizmetini yapmaya teşne olan kişidir. O kişi için Allah’ın hizmetini yapmak, Allah yolunda hizmet etmek bir büyük zevktir, huzurdur, mutluluktur.

Allah yolunda hizmet gerçekten bir büyük zevktir, huzurdur, mutluluktur. Önemli olan Allah için olmak. Herkes için geçerli. Kim Allah için, insanların genel olarak hizmet isteklerinden, o seviyeden, genel seviyeden çok daha üst seviyede bir hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyorsa, o kişinin içinde Allah’a hizmet aşkı bir çınarın kök salması gibi kök salmışsa; işte o kişi iştiyak sahibidir.

İştiyakın neticesinde ne olur? Kişinin iştiyakı varsa bu iştiyak mükâfata lâyık olmayı sağlayacaktır. Liyakatsa aynı seviyede bir mükâfatı, liyakatın sahip olduğu derece (seviye) kadar bir mükâfatı gerektirecektir. Ama iştiyak sahibi kişinin hizmetlere koşması, onun iştiyakının seviyesini gösterecek olan bir kıstasa bağlıdır. Bu kıstas gayrettir. Sadece iştiyak sahipleri normalin ötesinde bir gayretin sahipleridir. Onlar Allah için yaşarlar. Hizmeti kendilerine şiar edinmişlerdir. Hizmet onlar için vazgeçilmez bir olaydır ve şartlar ne olursa olsun hizmeti devam ettirmek isterler ve hizmetten zevk alırlar. İşte iştiyakın sahibi, bu sebeple bir büyük gayretin sahibidir. Allah yolunda hizmet ona zevk verdiği için gayretini esirgemez. Gayret etmek ona huzur verir, onu mutlu kılar. Bilir ki bu hizmeti Allah için yapıyor.

İşte Allah yolunda hizmet eden bu kişi için mürşid, Allahû Tealâ’dan o kişi için mutlaka yardım ister. Mürşidin veya resûlün Allahû Tealâ’dan isteği bu yardım talebine Allahû Tealâ mutlaka cevap verecektir.

İşte mürşid tarafından yapılan Allahû Tealâ’dan yardım isteme talebi, himmet adını alır. İrşad makamı resûl seviyesinde olabilir. İrşad makamı mürşid seviyesinde olabilir yani iradesini Allah’a teslim etmiş ve Allahû Tealâ’dan “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle yetki almış olan birisi olabilir ki; o kişinin evvelâ daimî zikre ulaşması lâzımdır. Ondan sonra bu daimî zikirde hem ona 7 kat yerlerin melekûtu gösterilecektir. Ondan sonra bu kişi muhlis olacaktır. Ona 7 kat da gökler gösterilecektir ve kalbi nefsindeki bütün afetler yok olduktan sonra birincisinde; 7 mertebe yerlerin melekûtunun gösterilmesinde, göklerin melekûtunun gösterilmesinde 7 mertebe daha kişinin kalbi müzeyyen olacaktır. Sonra da bu kişinin günahları örtülecektir, ona salâh nuru verilecektir. O örtülen günahlar bir de sevaba çevrilecektir. O kişi Allahû Tealâ tarafından teslime davet edilecektir ve kişi iradesini de Allah’a teslim edecektir. Bu 4. davetle kişinin iradesini Allah’a teslim etmesi, iradenin Allahû Tealâ tarafından teslim alınması, 4. kademedir. 5. kademede de Allahû Tealâ o kişiye “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşad makamını teslim eder.

Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe bu hedefe ulaşmışlardı. Bütün sahâbe için bir olay var. Hepsi irşad makamının sahibi olmuşlar. Yani buradaki muhtevada sahâbeye baktığımız zaman Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesi, ister ensar olsun ister muhacirîn, hepsinin irşad makamına sahip olduklarını gösteriyor.

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.


Allahû Tealâ diyor ki: “O sabikûn-el evvelîn var ya! Onlardan bir kısmı ensardandı, bir kısmı muhacirîndendi. Bir de ensara ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.”

Medine’dekiler ensar (yardımcılar), Mekke’deki sahâbe de muhacirîn. Ama hepsine tâbî olunmuş. Tâbî olanlar “tâbiîn” adını alıyorlar. Öyleyse kendilerine tâbî olunduğuna göre, Kur’ân da bunu açık bir şekilde yazdığına göre bu insanlar irşad makamının sahipleri. Bütün sahâbe kendilerine tâbî olunan mürşidler. Hepsi o noktaya ulaşmışlar. Öyleyse himmetin sahipleriydi. Onlar bu noktaya ulaşana kadar Peygamber Efendimiz (S.A.V) onlara himmet etti. Himmetin neticesi ise o kişinin gayreti, sahâbenin gayreti, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in himmetiyle noktalandı. Onun üzerine de Allahû Tealâ’nın nusreti, Allah’ın yardımı geldi.

Himmet, Allahû Tealâ’dan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in yardım talebi, yardım dileği. Sahâbe üzerine Allahû Tealâ’nın yardımın ulaşması diliyor ve de yardım ulaşıyor. Öyleyse iştiyak sahibi bir insana, onun iştiyakına paralel olarak irşad makamı yardımcı olur, himmeti gerçekleştirir. Peki, himmet o kişinin nesini artırır? Gayretini artırır ve kişi daha büyük mükâfatlara sahip olur. Böyle bir mükâfata sahip olmak o kişinin mükâfata liyakatiyle ilişkilidir.

İşte irşad makamının talebi üzerine Allah’tan gelen nusret yani Allah’tan gelen yardım, o kişinin üzerine vazife olan işleri en güzel standartlarda başarmasını temin eder. Her başarı, yeni bir liyakat kademesi ifade eder. Her başarı, o kişinin Allahû Tealâ’dan yeniden mükâfat almasını gerektirecektir; manevî mükâfatlar, maddî mükâfatlar. Allah’ın bir insanın kazanmasına müsaade ettiği, uygun gördüğü, yardım ederek kazandırdığı bütün paralar Allah’ın mükâfatıdır, bunlar maddî mükâfatlardır.

Allah yolunda hizmetin kişinin iç dünyasına verdiği mutluluk, huzur, sürûr hisleri de Allah’ın manevî mükâfatlarıdır. Allah yolunda olan insan mutludur. O kişi daimî bir şekilde iştiyak sahibidir. Normal insanların duyacağı hizmetten çok daha üst boyutta karşılıksız hizmet eder. İşte bu, iştiyaktır. Kimse kendisine bir şey emretmeden de hizmeti kendisine vazife edinmek; bu vasıf herkeste bulunmaz. Bakın, bir toplumda iştiyak sahiplerinin sayısı topluma göre azdır. Herkes hizmet etmek ister ama iştiyak sahibi, o hizmet etmek isteyenlerin hizmet standartların, seviyesinin çok ötesinde bir başka seviyenin sahibidir.

Allahû Tealâ’nın dizaynında, o kişi için bir emir söz konusudur. O kişinin hizmetini gerçekleştirmesi, herkese emredilmiştir. Allah yolunda hizmet, Allah’ın nusretini celbetmek için temel faktördür. Allah Tealâ nusretini, irşad makamının talebi üzerine -ki bunun adı himmettir- gerçekleştirecektir ve kişinin liyakatini arttıracaktır. Her liyakat seviyesine göre Allah’tan ayrı bir mükâfat gelir. Kişinin liyakati arttıkça Allah’tan gelen mükâfatlar da giderek daha çok, daha çok, daha çok artar.

Allah yolunda hizmet etmek bir huzurdur, bir mutluluktur. Bu hizmeti yapanlar yaşayabilir bunu sadece. Herkes bir yerlerde bir şeylere hizmet eder. Her çalışan insan, o çalıştığı yer neresiyse orada bir gayretin sahibidir. Bu hizmetin bedeli olarak da para kazanır; kendisini, ailesini geçindirebilmek için. Herkes çalışmak mecburiyetindedir. Her çalışan kişi iştiyak sahibi olmaz. İştiyak; olağanüstü, normalin ötesinde bir hizmet aşkının tezahürüdür.

Kişinin iştiyaklı olduğu, başkalarının ağzından işitilir. O kişi izlendiğinde başkalarından farklı bir yapıda olduğu, onun için hizmetin hayatî bir önem taşıdığı anlaşılır. Başkalarıyla kendisini mukayese etmek aklına bile gelmez. O sadece Allah'ın yolunda tatmin olmak istemektedir, doyuma ulaşmak istemektedir. Onu doyuracak olan şey, hizmetinin hem kalitesidir hem de kantitesidir. Yani seviyeli bir hizmet ama çok hizmet. Adeta hayatının her dakikasını, her saniyesini hizmetle geçirmek aşkı.

Kişi iştiyakını arttırdıkça gayret, himmet ve nusret ilişkisi onun iştiyakını artıracaktır. Artan iştiyak Allahû Tealâ’nın onun mükâfatını arttırmasına sebebiyet verecektir. Yani iştiyakının artmasına paralel olarak Allah’tan gelecek olan hem nusret (yardım) hem de liyakati Allahû Tealâ’nın arttırması olayı tahakkuk edecektir. Kişinin mükâfatlarla liyakati giderek daha üst boyutlara yükselecektir. Tabiî bunun tabiî neticesi olarak da o kişinin alacağı mükâfat giderek artacaktır.

Mükâfat parasal mükâfat olabilir, iç dünyadaki tatmin hissi olabilir. Allahû Tealâ’nın kişi kendisine ne kadar yardım ettiğini adım adım izleyecektir ve bundan büyük sevinç duyacaktır. Kendisinin Allah’ın sevgililerinden biri olduğunu neticesine mutlaka ulaşacaktır. Bu duygu, onu daha çok hizmete götürecektir. Daha çok hizmet, onun Allahû Tealâ tarafından daha çok sevilmesine sebebiyet verilecektir. Böylece kişinin gayreti artacaktır, sıfırdan giderek büyüyecektir. Kişinin gayreti arttıkça, gayretin neticesinde mürşidin ona olan himmeti artacaktır. Himmetin artması neticesinde Allah’ın nusreti gelecektir mürşidin talebi üzerine. Allah’ın nusreti (yardımı) ise o kişiyi olağanüstü başarılı hale getirecektir. Başarı onun daha çok liyakat kazanmasına sebebiyet verecektir. Daha çok liyakat, daha çok mükâfatı oluşturacaktır.

Allahû Tealâ herşeyi bilir ve Allahû Tealâ’nın kiramen kâtibîn melekleri, bir sürücü bir de şahitten oluşur. Her an o kişinin hayat filmini çekerler. İşte bu hayat filminde liyakat son derece önemli bir müessesedir. Kişinin mükâfatın sahibi olabilmesi onun iştiyakının, Allah yolunda hizmet etme dileğinin derecesine bağlıdır. Bu dereceyle bir yerleri gidilir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz; Allah yolunda hizmetin insanlara verdiği huzuru, onların yüzlerinden okumayı, kalplerinden hissedebilmeyi Allahû Tealâ nasip kıldığı için.

Sevgili kardeşlerim! Öyleyse kavramlar hep birbiriyle ilişkili bir dizayn içerisinde gelişiyor. Kişinin iştiyakına paralel bir şekilde irşad makamının Allahû Tealâ’dan yardım dileği yani iştiyakın artırılması dileği geliyor. Kişinin artan iştiyakı, kişinin normalin ötesinde bir hizmet başarısı kazanmasına sebebiyet veriyor.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah ile olan ilişkilerinizde hep Allah için olacaksınız. İştiyak sahibi olanlar, iştiyak sahibi olmayan ama çalışan, Allah yolunda çalışanlardan farklı bir düzeyde olacaklardır, üstün bir düzeyde olacaklardır çünkü onlar Allah’ın katında daha çok kıymetli olanlardır. Allahû Tealâ’nın onlara verdiği mükâfat, diğerlerine verdiği mükâfattan daima daha fazladır.

Öyleyse hizmet bir zevk midir? İki türlü hizmet vardır:

1- Şeytan’a hizmet,
2- Allah’a hizmet.

Şeytan’a hizmet eden insanlar mesailerini, gayretlerini şer yolunda tüketenlerdir, şer için tüketenlerdir. İşte hırsızlar, yankesiciler, katiller, karanlık işlerle uğraşanlar… Allah’ın yasakları konusunda gayrete sahip olan insanlar mükâfata lâyık olamazlar. Onların mükâfatları mücazattır. Yani karanlık işler çeviren, başkalarının mutluluğunu engelleyen, menfaat edinecekler diye meselâ beyaz zehir alım satımı yapan, getirten, bunları dağıtan insanlar, hırsızlık yapanlar, cinayet işleyenler, o konularda da negatif bir iştiyakın sahibi olabilirler. Bu iştiyak, negatif iştiyak, onları devamlı daha çok mücazata, daha çok cezalanmaya götürür. Onlar hiçbir zaman şu dünya üzerinde mutluluğu yaşayamazlar.

İnsanlar hep para kazanmaya çalışırlar, çok para kazanmaya çalışırlar. Zannederler ki çok para kazanırlarsa mutlu olacaklar. Bakın bakalım şu piyasaya, çok para kazanan çok insan var. Ama mutlu olan insanlar onlar değil. Mutlu olan insanlar Allah yolunda hizmeti kendilerine şiar edinenlerdir. Onlar için Allah yolunda hizmet bir zevktir, bir mutluluktur, bir huzurdur. Allah onların içine şevk verir. Onların şevklerini, iştiyaklarını artırır.

Öyleyse bir kişi hizmet aşkıyla yanıyor, tutuşuyor ve yolda olan bu kişi için mürşid veya resûl duada bulunuyor ve o kişi görevini yaparken çok daha mutlu, huzur dolu, Allahû Tealâ’nın kendisine verdiği bu mutluluk ve huzuru üst boyutta yaşayan birisi. İştiyakı arttıkça huzuru da artıyor. İştiyakı arttıkça daha çok çalışıyor. Daha çok çalıştığı için Allahû Tealâ ona daha çok mutluluk veriyor. Daha çok mutluluk, onu daha büyük bir şevke götürüyor. Daha büyük bir iştiyakla kişi çalışıyor. Arkasından mükâfat geliyor. O mükâfat da onu pozitif olarak etkiliyor ve kişinin hayatında devamlı artan bir iştiyak, liyakat ve mükâfat sistemi devam ediyor. Allah yolunda hizmet verenlerin Allah’tan aldığı mükâfatlar, her geçen gün kademe kademe yükseliyor, yükseliyor, yükseliyor.

Öyleyse kişi hiçbir zaman yalnız değil. Allah yolunda hizmet eden kişi iştiyakın, liyakatın ve mükâfatın sahibi. Adım adım herşey sırasında devam ediyor. Kişinin iç dünyasındaki bir taleple başlıyor her şey. Kişi Allahû Tealâ’dan talepte bulunuyor. Talebi açık ve kesin bir talep. Kişi Allah yolunda her geçen gün daha çok, daha üst seviyede, daha geniş kapsamlı, daha geniş zamana yaygın bir çalışma dizaynını gerçekleştiriyor. O gerçekleştirmiyor tek başına, Allahû Tealâ ona mutlaka yardım ediyor. İrşad makamının devreye girmesi, Allahû Tealâ’dan o kişi için mükâfat talebinde bulunması, böylece himmetin devreye girmesi söz konusu oluyor.

Böylece himmet müessesesi o kişi için Allah’ın bir ni’metidir. Allahû Tealâ bütün irşad kademelerinde duayı ön planda tutar. İrşad makamı, Allah’ın yolunda olan, Allah için yaşayan insanların mutluluğunu Allahû Tealâ’nın artırması sadedinde devamlı Allahû Tealâ’dan talepte bulunan kişidir. Onlar hayatlarını buna adamışlardır. Başkalarının mutluluğu için yaşarlar. Devamlı insanlarının kendilerine ulaştırdığı her türlü problemi Allah’a ulaştırırlar. Allahû Tealâ’dan çözüm dilerler ve Allahû Tealâ’nın kendilerine bildirdiği çözümü o etraflarındaki insanlara mutlaka ulaştırırlar. İşte devamlı olarak kişisel bir gayret -Allah yolunda hizmet ederken iştiyakın verdiği gayret- böyle bir gayretin varlığı önemli.
 
Allah için her türlü hizmet, kişinin Allah yolunda yükselmesini ifade eder. Allah için yapılan hizmetler, kişinin devamlı daha yüksek, daha yüksek, daha yüksek dereceler kazanmasına sebebiyet verir. O kişi zikir yaptıkça derecat kazanır. O kişi Allah yolunda hizmet ettikçe derecat kazanır ve ruhu gök katlarında birer birer yükseldikçe Allahû Tealâ’dan aldığı mükâfat giderek büyüyecektir.

Manevî mükâfat, o kişinin nefsinin kalbindeki afetlerin yok olmaya başlamasından sonra, yok olma oranında o kişinin daha çok, daha çok, daha çok mutlu olmasını sağlayacaktır. Allah yolunda gayretin sahibidir kişi. Bu gayret, o kişinin büyük huzur yaşamasına sebebiyet verir.

Huzur ve mutluluk; Allah’ın yolundan başka bir yerde bulunmaz. Onun dışındaki yerlerde geçici zevkler yaşanır. Zevkler yaşanır ve biterler. Ondan sonra kişi o mutsuz çemberin içerisinde, mutsuzluk denizinde yüzmeye devam eder.

Öyleyse Allah’ın bütün insanlardan istediği şey nedir? Onların mutlu olmaları. Şu dünya saadetini yaşamaları, mutluluğu yaşamaları, öldükten sonra da kıyâmet günü mutlaka Allah’ın cennetine ulaşmaları… Allahû Tealâ ister ki herkes cennetine girsin ama insanların büyük kısmı, serbest iradelerinin onları şeytan vasıtasıyla aldatması sebebiyle, serbest iradelerini doğru yollarda, Allah’ın yollarında Allah’a hizmet ederek değil, şeytanın yollarında şeytana hizmet ederek geçirirler.

İnsanlar çalışır ama Allah ile bir ilişkileri yoktur. Çalışmak onlara mutluluk vermez kolay kolay. Çünkü mutluluk dediğimiz olay, insanın iç dünyasında, dış dünyasında ve Allah ile olan ilişkilerinde bir uyum halidir. İç dünyasında o kişinin nefsinin kalbini fazıllar, %50’den daha fazla kaplamış olmalıdır ki; o kişinin ruhu Allah’a ulaşsın. Bu standarda ulaşan kişi daha çok manevî cephesini kuvvetlendirmelidir çünkü ruhu Allah’a ulaştıktan sonra kişinin düşme tehlikesi başlar; o yoldan düşmek ve tagut, onların kalplerini nura ulaşmışken o nurdan tekrar zulmete döndürmek üzere devamlı bir faaliyet halindedir.

Sevgili kardeşlerim! Her şey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor? Ne diyorsunuz? İşte Allah için hizmet; orada, sizler için. Mutluluğun anahtarı, Allah için olmaktır. Herkese yaptığınız yardım, onlara çalışmalarında yardım etmek, onlara size sorduğu suallerin cevabını vererek yardım etmek ve daha üst boyutta onların taleplerini Allah’a ulaştırarak Allahû Tealâ’dan onların cevabını alıp onlara vasıl olmak ve o cevabı uyguladıkları zaman ulaştıkları mutluluğu görmek. İşte bir mürşidi en çok mutlu kılacak şey budur. O, hayatını başkalarının hayatına vakfetmiş. Bir tek şey için yaşar: Etrafındaki insanların mutluluğu. Kendi hayatı, onlardan çok daha büyük mutluluklarla geçer. Neden? Çünkü kendisine ayıracak vakti yoktur. Bütün vaktini, o insanları mutluluğa ulaştırmak için, onlara hizmet için harcar. Devamlı faaliyettedir. Hep çalışır. Gece gündüz hep çalışır. Gayesi; herkesin mutlu olmasıdır, mutluluğu yaşayabilmesidir ve herkesin ayrı bir cepheden mutluluk talebi ulaşacaktır. Onun hayatı herkes için Allahû Tealâ’dan mutluluk talebinde bulunmakla geçer. Bu da sonsuz bir mutluluktur. Mutluluğun en büyüğünü, başkaları için yaşayan insan en üst boyutta yaşar.

Sevgili kardeşlerim! Ne kadar kendinizden dışarı taşıyabilirseniz, hayatınızın her günlük devresinde ne kadar başkaları için yaşayabilirseniz o kadar mutlu olursunuz, huzur içinde olursunuz.

İşte Allah yolunda gayret edenlerin, Allah yolunda bu mutluluğu yaşayanların saadete ulaşmasında Allahû Tealâ’dan onlara gelen yardım, manevî yardım yani nusret son derece önemli bir müessesedir. Bu insanlar Allah yolunda hizmeti kendilerine hedef edinmişlerdir. İrşad makamı da Allah’ın yardımını onların üzerine ulaştırmayı kendisine hedef edinmiştir. Herkesin problemi, mutlaka onun kanalıyla Allah’a ulaştırılır. O artık başkaları için yaşayan bir insan olur. Asıl mutluluğu yaşayan hep odur.

En büyük mutluluk onların mutluluğudur; başkaları için yaşayan insanların mutluluğudur. Onlar iştiyakın ötesinde, başka duygularla donatılmışlardır. Artık kendileri yoktur. Hayatlarında sadece başkaları vardır. Hayatlarını onların mutluluğuna adamışlardır. O, iştiyakların Allahû Tealâ tarafında vücuda getirilen en üstün boyutudur. Orada Allah yolunda başkaları için yaşayan kişi, Allah’ın kendisini sevk ettiği istikamette yaşayabilir. O yaşantı, bütün boyutlarıyla en büyük mutlulukları kaplar.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Hepinizin Allah yolunda en büyük hizmetler yaparak, en yüksek seviyelerde Allahû Tealâ’nın nusretinin kazanılmasını sağlayarak sonsuz mutluluklara ulaşmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.

İmam İskender Ali  M İ H R