}
Allah'a Teslim Olmak 02.06.2006
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 110227

SOHBETİN ADI: ALLAH’A TESLİM OLMAK
TARİHİ: 02.06.2006


Sevgili izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim! Can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz: Allah’a teslim olmak.

İnsan, mutlaka Allah’a teslim olması gereken bir mahlûktur. Allah’a teslim olmak, Allah’ın temel emridir. Bir insanın manevî hayatı ancak Allah’a ulaşmayı dilemekle başlar. Bir insan ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dilemiyorsa o kişi için manevî bir hayat, Allah ile yakınlaşma, Allah’ın sevgilisi olma, Allah için yaşama, hiçbir zaman mümkün olmaz.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah hepinizi çok ama çok sever ve O’na teslim olmanızı ister. Allahû Tealâ’nın İslâm dîni (aslında Arapça adıyla bu ismi almıştır.) Allah’a teslim olmayı içerir. Bu realite de Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Hz. İbrâhîm’in hanif dîni 3 esas ihtiva eder.

1. esas: Vahdet akîdesi: Allah’ın tekliğine îmân. Allah’ın tekliği. Tek bir Allah vardır.
2. esas: Allah’ın kendilerine emrettiği, Allah’a ulaşmayı dileme emrini yerine getirenlerin oluşturduğu tek bir toplum. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o Allah’a ulaşmayı dileyenlerin hepsi tek bir toplum oluştururlar. Bunlar Fırka-ı Naciye’dir. Necata; kurtuluşa ulaşmış olanların fırkası (grubu). Bu Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırkada bulunanlar, aslında takva sahibi olmuşlardır. Allah’a ulaşmayı diledikleri için:

• Gizli şirkten kurtulmuşlardır.
• Günahları örtülmüştür.
• Cehennemden kurtulmuşlardır.
• Allah’a ulaşmayı diledikleri anda hak mü’min olmuşlardır.
• Hüsranda değildirler.
• Küfürde değildirler, küfürden de kurtulmuşlardır.
• Dalâlette de değildirler. Hidayettedirler.

Öyleyse Allahû Tealâ’nın teslim olmak faslında bizlere çizdiği yola baktığımızda 4 tane teslimin esas alındığını görürüz. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi. İşte Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin, bu bapta nihai neticesi o kişinin ruhunu 22. basamak, fizik vücudunu (vechini) 25. basamak, nefsini 26. basamak ve iradesini 28. basamağın 5. kademesi Allah’a teslim etmesiyle 4 tane teslim içerir. İşte Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin 3. ayağı, (3. hedefi) teslimdir. Vahdet, tevhid ve teslim. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bütün sahâbe Allah’a teslim oldular. Ruhlarını da teslim ettiler, fizik vücutlarını da teslim ettiler, nefslerini de teslim ettiler, iradelerini de Allah’a teslim ettiler. Allah’ın teslime müteallik âyetlerine baktığımız zaman hanif dîniyle (yani Arapça adıyla İslâm dîniyle) %100 aynı anlama geldiğini görüyoruz. Allahû Tealâ ruhumuzu Allah’a teslim etmemizi üzerimize farz kılmış. İşte Ra’d Suresinin 21. âyet-i kerimesi:  

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


“Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve onlar Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi O'na (Allah'a) ulaştırırlar.” Öyleyse Allahû Tealâ ruhumuzu O’na (Allah’a) ulaştırmamızı açık bir şekilde emretmiş. Emir söz konusu olduğuna göre bir farz hükümle karşı karşıyayız. Ruhumuzun Allah’a teslimi üzerimize bu âyetle farz kılınmış. Sadece O âyetle mi? Hayır. Nisâ-58’de Allahû Tealâ diyor ki:
                                   

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.

                                            
“İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ:  Allah emanetleri onların sahibine (o emanetlerin sahibi olan Allah’a) teslim etmenizi emreder.” diyor Allahû Tealâ. “Muhakkak ki, emreder, mutlak surette emreder. Emanetleri, o emanetlerin sahibine.” Dikkat edin ifadeye! “Sahiplerine” demiyor Allahû Tealâ. Emanetler çok; ruh, vech, nefs, irade hepsi emanettir. Ama sahibi olan Allah’tır. “Allah emanetleri, o emanetlerin sahibine teslim etmenizi emreder.” diyor Allahû Tealâ.

İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Emanetlerin sahibine teslimi.

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu: Üzerinize azap gelmeden önce Allah’a yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na (Allah’a) teslim olun.” Bu yönelmenin neticesindeki teslim olduğuna göre, ruhun teslimini kesin olarak kapsıyor. Ruhun teslimi üzerimize farz kılınmış Allahû Tealâ tarafından. “İrciî ilâ rabbiki.” diyor Allahû Tealâ. Fecr Suresinin 28. âyet-i kerimesinde:

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


Ruha sesleniyor Allahû Tealâ: “Rabbine geri dön! Yani geri dönerek Rabbine, (Rabbin olan Allah’a) ulaş.” Ruha verdiği emir bu, ulaşmak, geri dönüş ilk teslim içeriğidir. Allahû Tealâ gene ruh konusunda bir muhteva açıklıyor. Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


“Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen): Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.” diyor Allahû Tealâ. “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaş.” Görülüyor ki; Allahû Tealâ’nın ruhumuzu, Allah’a teslim etmek konusundaki emirleri açık ve kesin bir hüviyet taşıyor. Ve 14 asır evvel bütün sahâbenin Allah’a teslim olduklarını görüyoruz. Hem ruhlarını teslim etmişler hem fizik vücutlarını teslim etmişler hem nefslerini teslim etmişler hem iradelerini teslim etmişler.

Bütün sahâbe ruhlarını Allah’a teslim etmişler mi? Ruhlarını Allah’a teslim edenler için Allahû Tealâ’nın kullandığı ifadeye bakıyoruz. Allahû Tealâ onlara, Allah’a ruhlarını teslim edenlere: “Hidayete erenler.” diyor. Ruhun insan hayattayken Allah’a geri dönmesi ve ulaşmasına Allahû Tealâ “Hidayet” diyor. Her ne kadar hidayet kavramını doğru yol ile Türkçeleştirmişlerse de realite o değildir. Allah’ın Kur’ân’daki hakikati: “İnnel hudâ hudallâh.” muhtevasının açıklaması Âli İmrân Suresinin 73. âyet-i kerimesinde:

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).


İnne: Muhakkak ki
el hudâ: hidayet
hudallâhi: Allah’a ulaşmaktır.

‘Hudâ’ kelimesi isimdir. ‘El hudâ; hidayet demek’ ama ‘hudallâh; Allah’a ulaşmak.’ Buradaki ‘hudâ’ kelimesi fiildir. Öyleyse Allahû Tealâ’nın dizaynında hepimizin net olarak gördüğü bir husus var. Allahû Tealâ, Allah’ın ruhunu geri istiyor. Hepiniz bir ruh taşıyorsunuz. Veya aranızdan teslim edenler taşıyordular. Ama o ruhu Allah’a teslim etmek hepimizin üzerine borçtur. Ve bu Allahû Tealâ tarafından gerçekleştirilir. Bu noktaya ulaşan kişi hidayete erer. Ruhunu Allah’a ulaştıran kişi hidayete eren kişidir. İşte Allahû Tealâ Zumer Suresinin 18. âyet-i kerimesinde:

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahsenehu, ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).


Buyuruyor ki: “Onlar, sözü dinlerler, sözün en güzeline tâbî olurlar. Onlar, hidayete erdiler.” diyor. Hidayete erdiklerini açık ve kesin bir dille ispat ediyor, Allahû Tealâ. Burada bütün sahâbenin hidayete erdiklerini görüyoruz, yani ruhlarını Allah’a ulaştırdıklarını görüyoruz. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah ile olan ilişkilerinizde hepiniz için söz konusu olan şey, hidayete ermektir. Hidayet Kur’ân’ın ruhudur, temelidir, omurgasıdır. Hidayet yoksa dîn yoktur.

İslâm dîni, hidayet temeli üzerine oturur. Hidayet İslâm’ın temelidir, ta kendisidir. İslâm, Allah’a teslim olmak demektir. Neyinizi teslim edeceksiniz? Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi. Sahâbe Allah’a nasıl teslim olmuşlar? Fizik vücutlarını da teslim etmişler. Birincisi, hidayete ermek; ruhun Allah’a teslimidir. “Fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmişler mi?” sualinin cevabı: “Kesinlikle evet!” şeklinde geliyor. Tüm sahâbe fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmişler. Âli İmrân Suresinin 20. âyet-i kerimesinde:

3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebeani, ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâgu, vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: “Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitab verilenlere ve ümmîlere: “Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?” de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.


Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Habibim o ümmîlere ve kitap sahiplerine de ki: ‘Ben ve Bana tâbî olanlar Biz, hepimiz vechimizi yani fizik vücutlarımızı Allah’a teslim ettik.” Bütün sahâbe Allah’ın bu farz emrini yerine getirmişler. Öyleyse bu bapta Allah’ın ortaya koyduğu muhtevada açık ve kesin bir şekilde sahâbenin fizik vücutlarını da Allah’a teslim ettiklerini görüyoruz.

Şimdi İslâm âlemi Kur’ân’ın bütün temellerini (hedeflerini) devre dışı bırakmışlar ve teslimlerin hiçbirini gerçekleştirmez olmuşlar. İslâm’ın 5 şartına kilitlenmişler. İslâm’ın 5 şartı bir kurtuluş reçetesi olmuş. Teslimi mümkün kılmayan bir müessese. Diyorlar ki: “İslâm 5 şarttan oluşur. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Kim İslâm’ın 5 şartını yerine getirirse o Allah’a teslim olur. Çünkü İslâm, teslim demektir. Teslimin de 5 tane şartı var.” Diyorlar ki: “Biz namaz kılarız, oruç tutarız, zekât veririz, hacca gideriz, kelime-i şahadet de getiririz. Öyleyse biz, İslâm’ın 5 şartını yerine getirenleriz. Yani Allah’a teslim olanlarız.” O zaman da biz onlara sorarız. “Peki, neyinizi teslim ettiniz Allahû Tealâ’ya? Ruhunuzu mu? Fizik vücudunuzu mu? Nefsinizi mi? İradenizi mi? Neyinizi teslim ettiniz?” Cevap yok.

Bizim sevgili dîn âlimlerimizden hiçbirisi bu suale cevap veremiyor. İslâm teslim olmak demekse ve siz de İslâm’ın 5 şartını yaparak, (bu 5 şartı yerine getirerek) Allah’a teslim olduğunuzu söylüyorsanız, o zaman neyinizi teslim ettiğinizi bize açıklayın bakalım. İslâm’ın 5 şartıyla Allah’a hiçbir şey teslim edilmez.

Sevgili kardeşlerim! Bir insanın ruhunu Allah’a ulaştırması, neyi ifade eder? Bir insanın ruhunu Allah’a ulaştırması, Allah’a ruhunu teslim etmesini ifade eder. Çünkü ruh Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allah’ın Zat’ında ifna olur, yok olur. Sevgili kardeşlerim! Burası 22. basamaktır. 25. basamakta fizik vücudunuzu Allah’a teslim edersiniz. Gördük ki; sahâbe ruhlarını Allah’a teslim etmişler. Hidayete ermişler. Sonra fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmişler. Peki, nefslerini Allah’a teslim etmişler mi? Nefsin Allah’a teslimi ulûl’elbab olmakla mümkün. Ulûl’elbabsa; ayaktayken, otururken ve yan üstü yatarken hep Allah’ı zikredenlerin ulaştığı mevkinin adı.

Kim Allah’a bu şekilde ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken, Allah’a lâyık olabilmek için Allah’ı zikrediyorsa devamlı olarak o zaman bunlar daimî zikrin sahipleridir. Daimî zikin sahiplerine: “ulûl’elbab” diyor Allahû Tealâ. Neyi ulûl’elbab diyor? “Fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum: Ulûl’elbab için  ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikretmek söz konusudur.” diyor Allahû Tealâ. Böyle bir dizaynda bu teslimi ait olduğu yere oturttuğumuz zaman bunun üzerimize farz olduğunu görüyoruz. Allahû Tealâ Nisâ-103’de diyor ki:

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.


“Fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum:  Ayaktayken de otururken de ve yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredin.” diyor Allahû Tealâ. İşte bütün sahâbe ulûl’elbab olmak şerefine ermişler. Zumer Suresinin 18. âyet-i kerimesi: “Onlar sözü dinlerler. Sözün ahsen olanına tâbî olurlar. Onlar hidayete erdiler.” ifadesini tamamladıktan sonra bir de ilâve koymuş oraya Allahû Tealâ. “Onlar ulûl’elbab oldular. Onlar lübblerin sahipleri oldular.” diyor.  İşte bütün sahâbe daimî zikrin sahibi olmuş ve nefslerini Allah’a teslim etmişler.

Nefsin tesliminden sonra geriye kalan şeye baktığımız zaman sadece geriye iradenin teslimi kalır. İradesini Allah’a teslim eden kişi ise irşad makamına tayin edilir. “İrşada memur ve müezzin kılındın!” cümlesiyle o kişi irşad makamının sahibi olur. Bakıyoruz, sahâbe için hepsi bu hedefe ermişler. Sahâbe adı verilenler, yani hayattayken Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görenler değil, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e hayattayken tâbî olanlar. Onlar sahâbe. Sahâbeye tâbî olanlarsa tâbiîn. Sevgili kardeşlerim! Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bir muhteşem dizaynı açıklıyor bize.

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.


Diyor ki sahâbe için: “O sabikûn-el evvelîn var ya onlardan bir kısmı ensardandı (yani Medine’deki yardımcılardandı), bir kısmı muhacirîndendi (Mekke’den Medine’ye ihraç edenlerdendi). Bir de onlara, yani ensara ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.” Peygamber Efendimiz (S.A.V) hayattayken hepsi O’na tâbî olmuşlar. Onlar sahâbe. Ondan sonra, ondan sonraki devrede Peygamber Efendimiz (S.A.V) artık yok. Sahâbeye tâbî olunmuş. Tâbî olanlara da tâbiîn deniyor. Sahâbe iradelerini de Allah’a teslim ederek irşad makamının sahibi olmuşlar. Kendilerine tâbî olunmuş. Allah’a teslim olmak; bu teslimin, görüyoruz ki; ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek diye 4 teslim standardı mevcut Kur’ân-ı Kerim’de. Allahû Tealâ, sahâbenin Allah’a teslim olması konusunda, Kur’ân’a âyetler koymuş. Özel olarak sahâbenin teslimini içeren âyetler. Diyor ki Hacc Suresinin 34. âyet-i kerimesinde:

22/HACC-34: Ve li kulli ummetin cealnâ menseken li yezkurûsmallâhi alâ mâ razakahum min behîmetil en’âm(en’âmi), fe ilâhukum ilâhun vâhıdun fe lehû eslimû ve beşşiril muhbitîn(muhbitîne).

Ve Biz, bütün ümmetler için (kurban konusunda aynı) usulleri tayin ettik ki onlara, (Allah’ın) rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah’ın İsmi’ni zikretsinler (Allah’ın İsmi ile kurbanları kessinler). O halde, sizin İlâhınız Tek Bir İlâh’tır. Öyleyse O’na teslim olun! Ve muhbitleri müjdele.


Allahû Tealâ diyor ki: “Ve li kulli ummetin cealnâ menseken li yezkurûsmallâhi alâ mâ razakahum min behîmetil en’âm(en’âmi), fe ilâhukum ilâhun vâhıdun fe lehû eslimû ve beşşiril muhbitîn(muhbitîne): Biz bütün ümmetler için usuller tayin ettik ki; onlara rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerinde Allah’ın ismini zikretsinler. (Yani Allah’ın ismini söyleyerek kurbanlarını kessinler.) O halde sizin İlâhınız tek bir İlâhtır.”
 
Allahû Tealâ burada Allah’ın tekliğini yani Hz. İbrâhîm’in hanif fıtratının temelindeki faktörü anlatıyor. Tevhid akîdesi, tek Allah’a inananların teşkil ettiği grup. Ama vahdet akîdesi Allah’ın tekliği, o halde: “Sizin İlâhınız tek bir İlâhtır.” diyor Allahû Tealâ. O tek İlâh. Burada Allah’ın âyet-i kerimedeki son bölümüne, finale bakalım. Ne diyor Allahû Tealâ? “Öyleyse O’na Allah’a teslim olun ve muhbitleri müjdele!” Muhbit; Allah’ın kalplerine ihbat koyduğu insanlar. Haktan inen sözleri anlayabilmeleri için insanların üzerlerine Allah’ın ulaştırdığı bir yardımcı araç, ihbat. “Onların kalplerine ihbat koyarız ki; irşad makamının  sözlerini idrak edebilsinler.” Neml Suresinin 81. âyet-i kerimesinde:

27/NEML-81: Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).

Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.


Allahû Tealâ diyor ki: “Ve sen körleri dalâletlerinden hidayete erdiremezsin.” Körler, Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için iki açıdan veya bir açıdan görmelerini Allah’ın engellediği kişilerdir. Ya Allahû Tealâ onların görme hassalarının üzerine (basar isimli görme hassalarının üzerine gışavet isimli bir perde çeker). Onlar göremezler. Gözleri görse bile görme hassaları mevcut olmadığı için görmeyi, zihnin öğrenmesi ve tatbik etmesi mümkün değildir. Göremezler. Veya onların gözleri üzerine Allahû Tealâ hicab-ı mesture adlı bir perde çeker. Görme konusundaki hassa; basar hassası çalışır. Ama gözler; görme işlemini tamamlayamadığı için kişi göremez.

İşte Allah’ın ya hicab-ı mesture koyarak ya da görme hassasının üzerine gışavet isimli perde çekerek kişiyi görmekten menederse onlar hidayette olmayanlardır. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. İlk hidayet Allah’a ulaşmayı dileyenlerin hidayetidir. “Sen ancak âyetlerimize inananlara, işittirebilirsin. İşte onlar teslim olanlardır.” buyuruyor Allahû Tealâ. “Onlar teslim olanlardır.” Cinn Suresi 14. âyet-i kerime, Allahû Tealâ diyor ki:

72/CİNN-14: Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).

Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah’a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).


“Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden): Muhakkak ki; bizlerden Allah’a teslim olanlar da var, kalpleri kasiyet bağlamış olanlar da var. Kim Allah’a teslim olmayı dilerse, mürşidini arar.” Hiç kimse mürşidine ulaşamadan Allah’a teslim olamaz. Âli İmrân-20’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebeani, ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâgu, vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: “Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitab verilenlere ve ümmîlere: “Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?” de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.


“Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: ‘Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi Allah’a teslim ettik.’ O kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: ‘Siz fizik vücudunuzu Allah’a teslim ettiniz mi?’ Eğer teslim ettilerse o zaman onlar andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen görev ancak tebliğdir. Allah kullarını Basîr’dir yani (görendir).” İfade son derece açık. “Siz de teslim oldunuz mu? Fizik vücudunuzu Allah’a teslim ettiniz mi?” Eğer o zaman teslim ettilerse hidayete ermişlerdir. Bakara Suresinin 132. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

2/BAKARA-132: Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb(ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ve, İbrâhîm (a.s) onu (Allah’a teslim olmayı) kendi oğullarına vasiyet etti. Ve Yâkub (a.s) da: “Ey oğullarım! Muhakkak ki Allah, bu dîni sizin için seçti. Artık siz, Allah’a teslim olmadan ölmeyin.” diye (vasiyet etti)..


“İbrâhîm de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yâkub da: ‘Ey oğullarım! Muhakkak ki; Allah, bu dîni sizin için seçti. Artık siz ölmeyin. Ancak Allah’a teslim olarak ölün!’ dedi.”

İfade: “Fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn: Siz ölmeyin, Allah’a teslim olarak ölün!” bu ifade: “Fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn.” ifadesi küllî bir teslimi içeriyor.

22. basamakta ruhun teslimi, 25. basamakta fizik vücudun teslimi, 26. basamakta nefsin teslimi, 28. basamağın 5. kademesinde iradenin teslimi olmak üzere bütün teslimleri içeriyor. Böylece bir noktaya ulaşıyoruz. Kur’ân-ı Kerim’de teslimler var. Ruhun teslimi farz, fizik vücudun teslimi farz, iradenin teslimi farz. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimi; 4 tane teslim içeriyor. Hepsi farz. Bütün sahâbe bunların hepsini gerçekleştirmişler.

Öyleyse bugün unutulan İslâm’ı, 14 asır evvel yaşanan İslâm hüviyetinde bir yerlere ulaştırmak ancak bu standartlarda oluşan bir meyvedir. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım!  Allahû Tealâ ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim etmenizi farz kılar.

Öyleyse hepiniz Allah’a teslim olun! Ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim edin ki; sizler bugünün sahâbelerisiniz. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.  Hepinizi çok ama çok seviyoruz!

İmam İskender Ali  M İ H R