}
İbadetlerin En Büyüğü, Zikir 20.06.2007
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 111324

 
 
SOHBETİN ADI: ZİKİR   
TARİHİ: 20.06.2007

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Sizlere bu sohbetimiz zikir konusunda olacak inşaallah.

“İbadetlerin en büyüğü hangisidir?” diye bir sual varid oldukta, ona vereceğiniz cevap: “Zikir!” kelimesi olmalıdır. Zikir, aslında hatırlamak demek, aslında bir kelimeyi tekrar etmek demek. Bir de gösterilen bir husus için “yukarıda zikredilen” diye bir ifade kullanılır. Osmanlıca’da bu standartlarda mezkür kelimesi “zikredilen” mânâsına gelir ama bizim bu akşam sizlere söyleyeceğimiz şey; Allahû Tealâ’nın ismini: “Allah, Allah, Allah, Allah…” diye zikretmek. Allahû Tealâ buyuruyor:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


Allahû Tealâ: “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a dön.” diyor. Allahû Tealâ acaba ne demek istiyor? “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a geri dön. Allah’a dön, Allah’a ulaş!” Ruhumuzun Allah’a geri dönmesi üzerimize defaatle farz kılınmış Allahû Tealâ tarafından. Allahû Tealâ Fecr Suresinde “İrciî ilâ rabbiki” buyuruyor:
 

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.

Ey mutmain olan nefs!

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.

(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.

89/FECR-30: Vedhulî cennetî.

Ve cennetime gir.


“Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan.” 3 nefs kademesi; 4., 5. ve 6. gök katlarını ifade ediyor. Mutmainne, Radiye ve Mardiyye kademeleri. Burada Allahû Tealâ’nın söylediği şey: “İrciî ilâ rabbiki” ifadesi. “Rabbine rücû et, Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine ulaş (yani Allah’tan gelen, Allah’ın sana üfürdüğü ruhu Allah’a tekrar iade et, geri ver, teslim et).” Nisâ Suresinde Allahû Tealâ diyor ki:
 

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.


“Allah emanetleri onların ehline vermenizi, tevdi etmenizi, teslim etmenizi emreder.” diyor. Ne diyor? “emânâti.” diyor. ‘Emanetler’ yani çoğul ama ‘sahibi’ çoğul değil tekil. Allahû Tealâ: “Emanetleri onların sahiplerine verin.” demiyor. “O emanetlerin hepsini emanetlerin sahibine verin.” diyor.

İşte siz bir insansınız; ruhunuz var, fizik vücudunuz var, nefsiniz var, iradeniz var. Hepsini de Allahû Tealâ Allah’a teslim etmenizi emrediyor Kur’ân-ı Kerim’de. Öyleyse Allahû Tealâ ruhunuzu, bu “İrciî ilâ rabbiki.” emriyle Allah’a geri göndermenizi üzerinize farz kılmış. Fizik vücudunuzun da teslimi farz, nefsinizin de teslimi farz, iradenizin de teslimi farz. Bu istikamette Allahû Tealâ’nın söylediklerini değerlendirdiğimiz zaman bakıyoruz ki; Allahû Tealâ 7 kademe koymuş Kur’ân-ı Kerim’e:

1- Allah’a ulaşmayı dilemek. (3. basamak)  
2- Mürşide ulaşıp tâbiiyet. (14. basamak)
3- Ruhu Allah’a ulaştırmak. (21. basamak)
4- Fizik vücudu Allah’a teslim etmek. (25. basamak)
5- Nefsi Allah’a teslim etmek. (26. basamak)
6- İrşad olmak. (27. basamak)
7- İradeyi Allah’a teslim ederek irşad makamına, irşada memur ve mezun kılınmak üzere teslim olmak. İradeyi Allah’a teslim etmek. (28. basamağın 5. kademesi).

İşte 7 tane kademe. Muzemmil Suresinde Allahû Tealâ: “Allah'ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah'a ulaş.” buyuruyor: Şimdi bilelim ki; Allahû Tealâ’ya ulaşmak konunun bir bölümüdür ama ulaşmak ancak zikir adı verilen bir müesseseyle vücuda gelir. Zikir, nefsin kalbinde öyle bir dizayn husule getirir ki; nefsin kalbi başlangıçta %100 afetlerle dolu iken yani Allah’ın bütün emirlerine karşı gelen, yasak ettiği her fiili de işlemeye çalışan afetlerle dolu iken adım adım Allahû Tealâ nefsinizin kalbinin hüviyetini değiştirir. Nefsinizin kalbine Allah’ın nurlarını devamlı göndererek evvelâ nefsinizin kalbini yarıya kadar, %51’e kadar nur haline getirir. Bu, Allahû Tealâ tarafından O’nun üzerine alınan bir vazifedir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


“Allah dalâlette olanları bırakır. Ama onlardan kim Allah’a mülâki olmayı dilerse Allah, onları Kendisine ulaştırır.” Allahû Tealâ Şûrâ Suresinde de şöyle buyuruyor:

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Allahû Tealâ: “Allah, dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır.” buyuruyor. Öyleyse Allah’ın Kendisine ulaştırdığı bir ruh var. İşte bu ruhu Allahû Tealâ iki şekilde Kendisine ulaştırır:

1- Kişi hayattayken ruhunu Allah’a ulaştırmayı diler. Allahû Tealâ ona yardım etmeye başlar. Bu kişinin ruhunun Allah’a ulaşmasını Allah temin eder.
2- Öyle olmaz, kişi ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilemez. Ama kişi öldüğü zaman, ölüm melekleri o kişiyi vefat ettirdiklerinde, öldürdüklerinde onun ruhu için fizik vücut artık sadece bir görüntüdür.

O kişi hayattayken Allahû Tealâ’nın hayat özelliği sebebiyle, o kişinin fizik vücudu ruha da nefse de bir sığınaktı, bir mekândı. Ama kişi öldüğü zaman ne ruh için, ne nefs için fizik vücut bir mekân olamaz. Çünkü öldüğü anda o başka bir boyuta geçmiştir, muhtevası değişmiştir. Artık bir sığınak falan değildir, sadece bir görüntüdür. Fizik vücut öldüğü anda hüviyeti nefse karşı ve ruha karşı onları muhafaza edebilecek, bünyesinde tutabilecek olan özelliğini kaybetmiştir. Nefs için de ruh için de bir görüntüdür. Bu sebeple nefs, berzah âlemine gider. Kendisiyle beraber evvelce yaşadığı ailesine ulaşır (yani daha evvel kendisinden evvel ölmüş olan ailesine) ulaşır. Aynı hayat, dünya üzerindeki hayatın bir benzeri orada da aynı şekilde devam eder.

Peki, ruh ne olur? Ölüm melekleri ruhu alırlar, Allah’a doğru yolculuğa çıkarlar. 7 tane gök katını aşarlar. Sidretül Münteha’ya kadar ruhu götürürler, Sidretil Münteha’da bırakırlar. Sidretül Münteha yani en sondaki, o yaprakları muhteşem renkleri içeren ağaç… Sevgili kardeşlerim! Onu gördüğünüz zaman ağaca hayranlık duyacaksınız, yapraklarındaki o muhteşem güzellikteki renklere… İnşaallah Allahû Tealâ görmeyi nasip kılar. Oradan yapacağınız, ruhunuzun yapacağı dikey bir yolculuk, ruhunuzu Allah’ın katına ulaştırır. Allah’ın katına ulaşan ruh, Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur. O Allah’ın ruhuydu. Allah o kişiye üfürmüştü ruhunu. Allahû Tealâ Secde Suresinde diyor ki:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


“Ve Allah ona ruhundan üfürdü.” İnsana Allahû Tealâ ruh üfürüyor. Herkese doğuşunda Allahû Tealâ o kişinin burnundan üfürerek ruhunu o kişinin iç dünyasına ulaştırır. Ruh derhal fizik vücudun şeklini alır. Ondan sonra kişi ne zaman ruhunu görürse, fizik vücut hangi özellikleri hangi yaşlarda taşıyorsa, aynı yaşlarda aynı özellikleri nefs de taşır. İşte nefs, aynı özellikleri ruh da taşır. Allah’ın üfürdüğü ruh, fizik vücudun bütün değişikliklerinde sakallarının her tanesine kadar, herşeyiyle onun aynıdır.

Sevgili kardeşlerim! İşte Allahû Tealâ’nın geri istediği ruhu, Allah’a ulaştıracak olan namaz değildir, oruç değildir, zekât değildir, hac değildir, kelime-i şahadet değildir; zikirdir! Elbette bunların hepsi yapılacak, hepsi farz olduğu cihetle hepsi yapılacak. Ama insan ruhunu vücudundan ayrıldıktan sonra Allah’a ulaştıran müessese onların hiçbirisi değildir, bir tek müessese vardır; zikir! Onun için Allahû Tealâ: “vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ: Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaş.” diyor. Ruha hitap ediyor. Fizik vücuda da hitap ediyor, zikreden fizik vücut. Ruha hitap ediyor, Allah’a ulaşacak olan ruh.

Öyleyse bu nasıl bir işlemdir? Allah’a ulaşmayı dilerseniz 3. basamaktasınız. Allahû Tealâ üzerinizde derhal tesirlere başlar. Öyle ki; 14. basamağa gelip de mürşidinize ulaştığınız zaman Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dileyenleri o noktaya ulaştırır sadece. Mürşidine kişiyi tâbî kılmak için Allahû Tealâ o kişiye mürşidini gösterir. Kişi başlangıçta birazcık zikir yapıp nefsinin kalbinde %2 rahmet birikimini gerçekleştirmek durumunda. Allahû Tealâ bu sebeple o kişinin göğsünden kalbine nur yolunu açar. %2 rahmetin arkası artık gelecektir. Bu rahmetin arkasından Allahû Tealâ’nın dizaynında o kişinin nefsinin kalbine bir şeylerin ulaştığını görürüz. Kişi zikir yapar; salâvâtla fazl, salâvâtla rahmet nurları kalbe ulaşırlar. Bunlardan Allah’ın o kişinin kalbine mürşidine tâbî olduğu anda yazdığı îmân kelimesinin etrafına, gelen nurlardan yalnız fazıllar yapışır.

Başlangıçtaki %2 rahmet nuru bir öncü olarak kalbe girmiş ve orada kalmıştır. Çoğalması mümkün değildir ama bundan sonraki her %7’lik kademede, o kişinin nefsinin kalbindeki fazıllar giderek artar. %2 rahmet nuruyla beraber 7 defa %7 fazl, o kişinin nefsinin kalbinde %51 nur birikmesini temin eder. Bunu yapacak olan işlem zikirdir. Sadece Allah’ın zikriyle nefsin kalbine Allah’ın nurları taşınabilir. Bu taşınma, o kişinin ruhunu Allah’a mutlaka ulaştırır ve Allahû Tealâ bunu garanti etmiştir. Kişi zikir yapar, Allah verdiği sözü tutar. Ne demişti? “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” Ulaştırabilmesi için o kişinin zikir yapması lâzım. Zikir yapma zevkini Allah verir o kişiye. Zikir yaparken hiçbir zorluk çekmediği gibi zikir yapmak onun için büyük bir zevk halini alır. Kişi zikir yaparak güzellikleri yaşar.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi, Allah mutlaka ona yardımcı olarak mürşid sevgisi verecektir ve Allah onun hacet namazı kılması üzerine mutlaka Allah’a ulaşmayı dileyen bu kişiye mürşidini gösterecektir, üzerine farz kılmıştır. Diyor ki:       

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


Allahû Tealâ: “Ey âmenû olanlar! Sizi Allah’a ulaştıracak olan vesileyi, vesile olacak kişiyi Allah’tan isteyin.” diyor. Neden istenecek? Allahû Tealâ ona gösterecek, kişi mutlaka ona ulaşacak. Kişi tâbî olduğu zaman ruhu vücudundan ayrılacak, Allah’a doğru bir yolculuğa çıkacak. Bunun için ana dergâha gidecek. O kişinin nefsinin kalbindeki baştaki %2 rahmet nurunun ötesinde her %7 fazl birikiminde, ruh diğer ruhlarla birlikte zemin kattan 1. kata, 1. kattan 2. kata, ondan sonra 3., 4., 5., 6., 7. katlara adım adım ulaşacaktır. Bu kişinin zikri günde yaklaşık olarak 2 saati bulduğu zaman, o kişinin ruhu 7-8 aylık bir zaman parçası içinde zemin kattan Allah’ın katına kadar, her %7 fazl birikiminde bir gök katı aşarak Allah’ın katına yükselir. Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur.

İşte bir kişinin nefsinin kalbine o nurların girmesini temin eden elektronik sistem, Allah’ın isminin, “Allah!” kelimesinin tekrarıyla çalışır. Başka bir anahtar yoktur. Sadece Allah kelimesi öyle bir kelimedir ki; kişi Allah’a mülâki olmayı dilemişse onun yaptığı zikir, Allah’ın katından salâvâtla fazl nurları onun göğsüne indirir. Allah göğsünden kalbine yol açmıştır. Kalbin içine giren nurlardan fazıllar, önce %2 rahmet daha mürşidine tâbî olmadan kişinin kalbine girer. Ondan sonraki fazıllar kişinin zikri arttıkça artar.

Başlangıçta o kişinin kalbine sadece %2 rahmet girer. Ondan sonra kişi zikrini arttıracaktır. Artan zikre paralel olarak nefsin kalbine evvelâ %7 fazl gelecektir; burası Nefs-i Emmare’dir. Kişinin nefsin emrinde olduğu bir kademe. Zikri adım adım artacaktır. Zamanımızda yani bu devrede bir insanın ruhunu Allah’a zikirle ulaştırması 7-8 aylık bir devreyi alıyor. Bunu çok daha kısa sürede tamamlayanlar da olmuştur aramızda ama bizim Allah’a doğru yola çıktığımız başlangıç seviyemizde, bizim Allah’a ulaşmamız 18 ay sürmüştü. Öyleyse o günden bu tarafa dünya üzerinde çok şeyler değişmiştir.

Sevgili kardeşlerim! Zikir, Allah’ın katından salâvâtla-rahmet ve salâvâtla-fazl adlı nurları celb ettiği için önemlidir. Allah’ın isminin tekrarı, Allah’ın katından mutlaka salâvâtla-rahmet ve salâvâtla-fazl isimli nurları davet eder. Zikir, zaman itibariyle Kur’ân-ı Kerim’de 3 ayrı özellikle yer almıştır:

1- Az zikir, günün yarısından daha az zikir.
2- Çok zikir, günün yarısından daha fazla zikir.
3- Daimî zikir, 24 saat boyunca devamlı zikretmek.

Daha ötesi, tesbih. Bu 4 konuya baktığımız zaman evvelâ az zikrin farz kılındığını görüyoruz: “vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ: Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’ı zikret.” Muzemmil Suresi 8. âyet-i kerime. Bu, günün yarısından daha az bir zikri ifade ediyor. 12 saatten az zikirler bu âyetle ifade ediliyor. Ama günün yarısından daha fazla zikir söz konusuysa, o zaman Ahzâb Suresinin 41. âyet-i kerimesi devreye giriyor. Allahû Tealâ orada şöyle buyuruyor:
   

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).

Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.


“Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle zikredin.” 24 saatlik bir zaman parçasının çokluğu, günün yarısından, 12 saatten daha fazla zikri ihtiva eder. Gördüğünüz gibi bu da Allahû Tealâ tarafından farz kılınmıştır. Üçüncüsü daimî zikirdir. Nisâ Suresinin 103. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:  

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.


Daha önce de “namazınızı bitirdikten sonra” geçiyor. Allahû Tealâ: “Namazınızı bitirdikten sonra ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredin.” diyor. Bir insan 3 halde bulunabilir; ya ayaktadır ya oturuyordur ya da yan üstü yatıyordur. Yatıyordur, neden yan üstü? Çünkü Allahû Tealâ yan üstü yatmamızı emrediyor. Yan üstü yattığımız zaman kıbleyi sağa alarak yatmalıyız ve başımızı yastığımızın üstüne koyduğumuz zaman birazcık sağa sola oynatmalıyız. Kulağımızda kalbimizin atışlarını hissettiğimiz zaman, kalbimizin atışları kulağımızda tık tık, tık tık, tık tık, tık tık bu şekilde kulağımızda duymaya başladığımız an öyle uyuyabilirsek, o zaman uyuduğumuz sürece kımıldamadan uyuyabilirsek, uyanana kadar hep kalbimizin atışlarını duyacağız. İşte bu, daimî zikrin işaretidir, adımıdır, alıştırmasıdır, temrinidir. Bir süre sonra kişi bunu başarırsa, bir gün uyandığında da o sesin duyulmaya devam ettiğini görecektir. Artık başı yastıkta değildir ama o içindeki ses devam etmektedir. İşte bu, o kişinin daimî zikre ulaştığını gösterir.

Bir başka yolu daimî zikre ulaşmanın, saat kullanmak. Her gün 1 dakika zikirden başlayarak 2. gün 2 dakika, 3. gün 3 dakika, 4. gün 4 dakika ve de günün 24 saatine kadar zikri böylece yavaş yavaş arttırmak söz konusu olacaktır. Peki, bu az zikirden, günün yarısından daha öteye geçmek, daimî zikre ulaşmak zikir hüviyetine geçiyor. Bunlar hep zikir adıyla anılır, Kur’ân-ı Kerim’de. Ama bir de Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ tesbihten bahsediyor.

Tesbih nedir? Tesbih, bir insanın salâh makamının 5. kademesine ulaştığında Allahû Tealâ’nın onu irşada memur ve mezun kıldığı zaman artık o kişi kendi iradesiyle hareket edemez çünkü küllî irade onun üzerinde tesir etmeye başlar ve o kişinin kendi iradesiyle yaptığı zikir sona erer. Artık küllî irade o kişinin üzerinde zikri görev olarak almıştır. Kişinin kendi iradesi olmadığı için bunun adı artık Kur’ân-ı Kerim’de tesbih adı geçiyor.

İşte o noktada iradesini Allah’a teslim edip irşad makamına “İrşada memur ve mezun kılındın!” cümlesiyle atanan kişi artık zikrin sahibi değildir. O, 24 saat boyunca hep iç dünyasında o sesi, yankılanan sesi duyacaktır. Bu kişi daimî zikrin sahibi değildir, bu kişi artık tesbihin sahibidir. Kendi iradesinin dışında, 24 saat Allah’ın adı o kişinin iç dünyasında tekrar eder. Allahû Tealâ’nın bu muhtevada vücuda getirdiği sonuç; az zikir, çok zikir, daimî zikir ve tesbih olmak üzere 4 kesimden oluşur.

Kur’ân-ı Kerim tilâveti bir zikirdir, namaz da bir zikirdir, zikir de bir zikirdir. Ama bu üç tane zikirden (Kur’ân-ı Kerim tilâveti, namaz ve zikir bu üçünden) en büyük olan Allah’ı zikretmektir. Ankebût Suresinde Allahû Tealâ buyuruyor:

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).

Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.


“Sana vahyettiğim o Kur’ân-ı Kerim var ya o Kur’ân-ı Kerim’i onlara oku, tilâvet et ve açıkla ve namaz kıl çünkü namaz münkerden ve fuhuştan men eder.” Niçin namaz münkerden ve fuhuştan men eder? Çünkü kişi o sırada namaz kılıyor, namaz kılarken kimseye bir kötülük yapamaz. Ne fuhuş adındaki bir yanlışlığı, bir kötülüğü işleyemez -kendisine derecat kaybettiren bir işlemdir.- ne de münker, Allah’ın inkâr ettiği şeyleri yapmak, Allah’ın uygun görmediği şeyleri yapmak, Allah’ın söylediklerini inkâr etmek. Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ bunları söyledikten sonra şöyle bitiriyor: “ve le zikrullâhi ekber”

ve: Ve.
le: Mutlaka,
zikrullâhi: Allah’ı zikretmek.
ekber: Daha büyüktür.
 
Neden daha büyüktür? Namaz kılmaktan büyüktür. Neden daha büyüktür? Kur’ân-ı Kerim tilâvetinden daha büyüktür. Kur’ân-ı Kerim tilâveti, namaz ve zikir; üç tane faktör biraraya geldiğinde bunların en büyüğünün zikir olduğu söyleniyor, Allahû Tealâ tarafından. “En büyüğü zikirdir.” deniyor.

İşte Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişiyi, Allahû Tealâ mürşidine ulaştırıp tâbiiyetini temin eder. Mürşidini Allah seçer. Allah, hacet namazını kılınıp Allah’tan sorulmasını ister mürşidin. Herkesin kendine uygun bir mürşidi mutlaka vardır. Onu Allah’a ulaştıracak bir mürşid o sırada dünya üzerinde mutlaka vardır. Allahû Tealâ, işte o mürşide ulaşması için kişiye ya bir vekil mürşid gösterir, bir vekile baştan müracaat ettirir. O vekil onu asli mürşide götürür veya doğrudan doğruya eğer yakınında, ulaşabileceği yerdeyse mürşidi, kişi gider ona tâbî olur.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Hacet namazı gece yarısından -şimdiki saatle gece saat 01.00’den- sonra kılınan bir namazdır. Mutlaka boy abdestini gerektirir. 4 rekâttır:

1. rekâtta: Fâtiha, 3 tane Âyetel Kürsî
2. rekâtta: Fâtiha, İhlâs, Felâk, Nâs
3. rekâtta: Fâtiha, İhlâs, Felâk, Nâs
4. rekâtta: Fâtiha, İhlâs, Felâk, Nâs

Boy abdestini alıp bu namazı kıldıktan sonra kişi Allah’tan talepte bulunup, yatacaktır. O gece rüyasında Allahû Tealâ inşaallah ona mürşid talep ediyorsa mürşidini, halisse niyeti mutlaka gösterir. Öyleyse sevgili kardeşlerim, böyle bir namazdan sonra Allahû Tealâ kimi gösterirse ona gidip mutlaka tâbî olmak gerekir. Tâbiiyet bir kurtuluştur, bir muhteşem dizayndır, kişinin yeni bir hayata adım atmasıdır.

Bu kişi zikir yapacaktır. Normal standartlarda 7 bin zikirden başlanır ve bu zikir arttırılarak devam eder. Şu andaki durumda, bizim dergâhımızda 7-8 aylık bir süre o kişinin ruhunun Allah’a ulaşması için yeterli olmaktadır. Bu kişi Allah’a ulaşmayı diledikten sonra, Allahû Tealâ ona mürşidini gösterir. O mürşide tâbiiyetle beraber ruh, tâbiiyet anında vücuttan ayrılır ve kişinin kalbinin içine îmân yazılır. Allahû Tealâ Mucâdele Suresinde diyor ki:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).

Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


“Onların kalplerinin içine îmânı yazarız ve başlarının üzerine Allah’ın katından ruh göndeririz” diyor. Allah’ın katından gelen ruh ne yapar? Mu’min Suresi 15. âyet-i kerimesi bu konuda şunu söylüyor:
                       

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).

Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


“Onların başlarının üzerine Allah’ın katından ruh gönderilir. O kişinin başının üzerine gönderilir. O kişiye yevm’et talâkının geldiğini haber vermek için.” Talâk, bir anlamda boşanma demektir. Ama aslında buradaki yevm’et talâk kelimesi, mülâki olmak kökünden geliyor. İlka; Allah’a dönüş, Allah’a ulaşma. Allahû Tealâ o kişinin başının üzerine devrin imamının ruhunu gönderir. O ruh, o kişinin ruhunun Allah’a mülâki olması gerektiğini ruha seslenerek bildirir: “Vücuttan ayrıl! Allah’a geri döneceksin. Senin yerine görevi biz devralıyoruz. Bu vücudun üzerinde artık biz bulunacağınız, içinde değil. Sen içindeydin ama senin Allah’a dönmen söz konusu. Biz bu vücudun başının üzerinde olacağız.” Yere paralel bir şekilde devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelir ve yerleşir. Bu noktadan sonra başlayan olayın adı; seyr-i sülûktur.

Kişi mürşidine 14. basamakta tâbî olduktan sonra 7-8 aylık bir zamanda Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye ve Tezkiye kademelerini geçer ve zikir her kademede biraz daha artmıştır. Her kademede %7 fazl birikimi alan o kişinin nefsi, 7. defa %7 nur birikimiyle %49 fazl birikimini tamamlar. %2 de rahmet birikimiyle kişinin nefsinin kalbindeki nurlar %50’yi aşar. Bu noktaya kadar olan kesim, Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir. Kişinin sadece bir tek dileği yeterlidir, Allah’a ulaşmayı dilemek. Dilemişse mutlaka Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırır. Bir defa daha altını çizerek söylüyorum o kişi ruhunu Allah’a ulaştırmaz. Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin ruhunu, Allah Kendisine ulaştırır.
Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesini bir defa daha söyleyelim:    

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Allah, dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, onların ruhlarını Kendisine ulaştırır.” diyor, “Allah ulaştırır!” diyor.

İşte Allahû Tealâ’nın ruhu Kendisine ulaştırması. Bu başlangıç noktasından itibaren, ruhun kişinin vücudundan ayrıldığı noktadan itibaren 7-8 aylık bir süreç içerisinde ruh mutlaka Allah’a ulaşır. Bu garanti edilmiştir.

• Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği zaman 1. kat cennetin sahibidir. Dilediği anda, Allahû Tealâ tarafından 1. kat cennet garanti edilir.
• 14. basamakta mürşide ulaşıp tâbiiyet, 2. kat cennetin sahibi kılar kişiyi.
• Kişi ruhunu Allah’a ulaştırır, Allah’ın Zat’ında ruh yok olur. Bu, 21. basamakta ulaşım.
• Ruhun Allah’ın Zat’ında yok olması da 22. basamağı ifade eder.

Buraya kadar olan kesim, Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir. 3. kat cennetle beraber o kişinin nefsinin kalbinde %51 nur birikimi gerçekleştiği için kişi dünya mutluluğunun da yarısını garanti etmiştir. Her gün yarı yarıya, günün yarısı kadar mutluluğu kişi mutlaka yaşar. Nefsinin kalbinin afetleriyle, fizik vücudunun kalbinde bulunan nefsinin kalbindeki afetlerle nefsinin kalbindeki fazıllar, %51’e çıktığı anda -%49 fazl, %2 rahmet nuru olmak üzere- o kişi ruhunu Allahû Tealâ’ya teslim eder.

Bundan sonra fizik vücudun teslimine gelecektir sıra. Bu bir dik yokuştur. Kişinin zikrini 18 saate çıkarması gerekir. Bunu yapabilirse, kişinin fizik vücudu da Allah’a teslim edilmiş olur. Burası 25. basamaktır. 26. basamakta kişi daimî zikrin sahibi olur. Bu yolun en zor noktası, fizik vücudu Allah’a teslim edene kadar, zikrin yaklaşık olarak 2 saatten 18 saate çıkmasıdır. 2 saat, belki 3 saatlik bir zikir kişinin hızına göre ama Allahû Tealâ’nın o kişiye verdiği kolaylık sebebiyle bu zikir kişiye bir hiç olarak görülür ta ki; ruhunu Allah’a ulaştırsın.

Sonra iki sebepten dolayı kişi için bu bir dik yokuş oluşturur. Bir sebep; o ana kadar, ruhu Allah’a ulaştırana kadar şeytanın o kişiye tesirini Allahû Tealâ önlemiştir. Ama bu noktadan sonra fizik vücudun teslimine onu ulaştıracak olan kesim, nefsin kalbindeki Allah’ın nurlarının %80’i aşmasına bağımlıdır. %80’i aşabilmesi ise günün 3’te 2’sinden daha fazla kişinin zikretmesi gerekir. Bu, o kişi için bir başka olaydır. Fizik vücudun teslimini içerir. Ama fizik vücudun teslimi de ruhun teslimi gibi mutlaka zikre bağlı bir müessesedir. Günde 2 saatlik bir zikir ruhun teslimini sağlarken, fizik vücudun teslimi için günün 3’te 2’si kadar zikretmek asıldır. Daha sonra bu kişi daimî zikre ulaşacaktır ki; fizik vücudun teslimini gerçekleştiren bir insanın daimî zikre ulaşması, artık çok zor bir olay değildir.

Ne olur? Fizik vücudunu Allah’a teslim eden kişi, dik yokuşu tırmanmıştır, konunun güç tarafını halletmiştir. Sebep:

1- Zikir açısından bu bir dik yokuştur.
2- Bir de şeytanın tasallutu açısından dik yokuştur.

Çünkü kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah onu şeytanın bütün taarruzlarından korur, koruyucu kalkanın içine alır. O kişinin ruhunu Allah Kendisine ulaştırana kadar şeytanın o kişiye sataşması, o kişiyi rahatsız etmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. O kişi zikirlerini büyük bir zevk içinde yaşar. Hayatının en mutlu devresini yaşar. Hatta pencereleri açıp bağırmak gelir içinden “Mutluyum!” diye.

Ruhu Allah’a ulaştıktan sonra artık şeytanın tasallutu yeniden devreye girmiştir. Şeytan bu kişiye karşı hınç duyar. Bu kişi ruhunu Allah’a teslim etmiştir, şeytan onu serbest bırakmak mecburiyetinde kalmıştır, ona hiç sataşamamıştır ruhunu teslim edene kadar. Bu hınçla şeytan şiddetle o kişiye saldırır. Fizik vücudun teslimini engellemeye çalışır. Bu sebeple ruhlarını Allah’a ulaştıranların büyük kısmı fizik vücut teslimine ulaşamaz. Ama kim zikrini aynı seviyede devam ettirebilirse, 3. kat cennetin sahibi olarak dünya mutluluğunun yarısını ömür boyunca yaşayabilir.

Bu kişi daha öteye geçtiği zaman ne olur? 18 saatlik zikrini tamamladığında bu kişi muhsinlerden olur. Fizik vücudunu Allah’a teslim etmiştir. Ondan sonraki daimî zikre ulaşmak çok zor bir olay değildir. Kişi daimî zikre ulaşınca ulûl’elbab makamının sahibidir, çok şeylerin sahibi olur.

1- Daimî zikrin sahibidir.
2- Bu sebeple o kişinin kalbi bütün afetlerden kurtulmuştur çünkü daimî zikir sebebiyle daima nur geliyor kalbe.
3- Allahû Tealâ bu kişinin kalp gözünü açar.
4- Kalp kulağını açar.

4 tane özellik oldu. Sonra o kişi ulûl’elbab olduğu cihetle Allah ile tezekkür eder, her an konuşabilir. Daimî zikrin sahibi olduğu için her an Allahû Tealâ’dan nur gelir. Bu kişi bu sebeple hayrın sahibidir. Derecat kazanmak hayırdır, bu kişi daimî zikirde olduğu için her an derecat kazanır. Bu kişi ayrıca hikmet sahibidir, hüküm sahibidir. Bu noktadan sonrası da geçerlidir. İhlâs makamının sahibi olur kişi. Nefsinin kalbindeki afetler zaten yok olmuştur ama ulûl’elbab makamında bu kişi 7 mertebe kalbi müzeyyen olan birisidir. Yerlerin melekûtu gösterilir. Göklerin melekûtu gösterilmeye başlanınca kişi yeni bir kademenin sahibi olur, muhlis olur. Ondan sonra da o kişi salâh makamına ulaşır.

1- Günahları örtülür.
2- O kişinin başının üzerine salâh nuru verilir.
3- Günahları sevaba çevrilir.
4- Allah onun iradesini teslim alır ve
5- Onu irşada memur ve mezun kılar.

İşte burada o kişinin zikri, artık zikir değildir. Kendi iradesiyle yaptığı sürece o kişi zikretmiştir ama ne zaman ki; küllî irade o kişiyi kontrolü altına alır, iradeyi devre dışı bırakarak artık bu kişinin iradesi yoktur, olmadığı için yaptığı şeyin adı zikir değil tesbihtir. Bütün melekler iradi yapıları bağlı olduğu için Allah’ı tesbih ederler. İnsanlar da ancak iradelerini Allah’a teslim ettikten sonra Allah’a tesbih etmeye başlarlar ve Allahû Tealâ açısından bir güzellik taşır.

Sevgili kardeşlerim! Bir insanın ulaşabileceği son kademe, iradesinin teslimi kademesidir. Bunun ötesi var mıdır? Bunun ötesi resûller için, nebîler için özel işlemleri ifade eder. Ama muhteva hep tesbih adı altında devam eder.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz. Allah hepinizden razı olsun.              

İmam İskender Ali  M İ H R