TARİHİ: 15.07.2007
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha sizlerle birlikteyiz.
Bu yazımızla yeni bir dizayna başladık. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Sizlere her konuşmamızda Kur’ân kavramlarını vereceğiz tamamlanana kadar. Tamamlandığı zaman Kur’ân’daki insanların ıttılaına sunulması lâzımgelen kavramlar verilmiş olacak. Onun bir numarası abd olmak, Allah’a kul olmak. Bu yazımızda sizlere Allah’a kul olmayı takdim ediyoruz. Ve bu dizi bu standartlarda ayrı ayrı kavramları her konuşmamızda yeni bir kavrama dokunarak devam ettireceğiz tamamlanana kadar. Öyleyse ilk konumuza giriyoruz: Abd olmak, Allah’a kul olmak, kulluk müessesesi.
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’i 7 rakamıyla teçhiz etmiş, cihazlandırmış ve kul olmak da 7 safhalık müessese. Bir kurulu düzen olarak çıkıyor karşımıza. 1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. kulluklar. Herbiri Kur’ân-ı Kerim’de ayrı bir âyet-i kerime ile ifade buyrulmuş. Hepsi 28 basamaklık İslâm merdivenini tam uyumu içerisinde aşağıdan yukarı doğru devam ediyor.
• Allah’a kul olmanı başlangıcı 1. Kulluk, Zumer Suresinin 17. âyeti kerimesi:
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Allahû Tealâ sahâbeden bahsediyor: “Onlar taguta kul idiler, sonra taguta kul olmaktan içtinap ettiler, kaçındılar, kendilerini kurtardılar.” Ne yapmışlar da kurtulmuşlar? “Allah’a ulaşmayı dilediler ve şeytana kul olmaktan kurtuldular.” diyor Allahû Tealâ. Onlar Allah’a mülâki olmayı, ruhlarını hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilediler ve böylece şeytanın kulu iken Allah’ın kulu oldular, Allah’a kul oldular. Şeytana kul olmaktan içtinap ettiler, kaçındılar ve kendilerini kurtardılar.
Öyleyse böyle bir dizaynda ne olduklarına bakıyoruz. Niçin şeytana kul olmaktan kurtulmuşlar, taguta kul olmaktan kurtulmuşlar? Allah’a ulaşmayı dilemişler. Allahû Tealâ bu konu için ne diyor? “Ve enâbû ilâllâhi: Allah’a münîb oldular, Allah’a yöneldiler, Allah’a ulaşmayı dilediler. İnsanları cehennemden kurtaracak olan, cennete mutlaka ulaştıracak olan kainatın en kolay işlevi Allah’a ulaşmayı dilemektir. Allah’a ulaşmayı dilemek, insanı mutlaka cehennemden kurtarır. Taguta kul iken, insan ve cin şeytanların kulu iken Allah’ın kulu yapar.
İşte sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâb3ı olmadan evvel en kötü işlevleri yapan bir topluluktu. Her nev’î cinayet onlardaydı. Kabileler arasında asırlardan beri devam eden korkunç bir kan davası vardı. Bütün kabileler diğerlerinden birilerini mutlaka öldürmüşlerdi. Ve kesintisiz bir öldürme işlemi, katliam devam ediyordu aralarında. Kervanları soyuyorlardı, hırsızlık, katil… Hele en kötü tarafları sevgili kardeşlerim, yeni doğan kız çocuklarını diri diri mezara gömüyorlardı. İşte o insanlar, o korkunç insanlar o katiller sahâbe oldular. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olarak ve dünyadaki en muhteşem insanlar oldular, Allah’a en yakın insanlar oldular. Allah’ın son peygamberinin, Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’in emrine girdiler, tâbiiyetine girdiler.
İşte onlardan bahsediyor, Allahû Tealâ. Onların 1. kulluklarını ilk defa kul oluşlarını anlatıyor: “Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi): (Sahâbe için) Onlar, taguta kul idiler tagutun kulu idiler, insan şeytanların ve cin şeytanların emrindeydiler. Sonra Allah’a mülâki olmayı dilediler, Allah’a yöneldiler, Allah’a münîb oldular.” Ve Allahû Tealâ diyor ki: “Kullarımı müjdele!” “Onlar taguta kul olmaktan kurtuldular, Allah’a kul oldular, Allah’a yöneldiler kullarımı müjdele! (yani Benim kulum oldular.) Onlar tagutun kullarıydı, şimdi Benim kulum oldular. Onlara müjdeler vardır, kullarımı müjdele!” diyor Allahû Tealâ sahâbe için Bu abd olmanın, kul olmanın 1. safhası.
Sonra ne olur? Allah’a ulaşmayı dileyen kişi mürşidine ulaşacaktır. Evvelâ Allahû Tealâ onda değişiklikler yapacaktır. İrşad makamını irşad makamı olarak görmeyen gözlerini, irşad makamını, irşad makamı olarak gösterecektir. Onun söylediklerini herhangi bir kişinin sözlerinden ayıramayan kişilere öyle bir idrak hassası verecek ki; onlar bunu bir mürşid tarafından söylendiğini idrak edeceklerdir. Onu irşad makamı olarak görmeye başlayacaklardır. Sözlerini kalplerine indireceklerdir. Allahû Tealâ kalplerine huşû koyacaktır, idrak müessesesini artıracaktır. Ne söylediklerini anlayacaklardır.
İşte böyle bir dizaynda neticede onlarda göreceklerdir ki; mutlaka bir mürşide tâbî olmak gerekiyor. Başka türlü içleri huzur itminan bulmayacaktır, tatmin olmayacaktır. Bir mürşide ulaşmak gereğini mutlak olarak Allahû Tealâ onlara duyuracaktır. Ve onlar hacet namazını kılacaklardır, Allah’tan mürşidlerini soracaklardır ve mutlaka ulaşabilecekleri bir yerde bir mürşid veya bir mürşid vekili vardır. Allahû Tealâ’nın gösterdiği mürşidin kendisi orada yoksa mutlaka bir vekiline ulaşacaklardır, kendisine ulaşabilecekleri yerde ve tâbî olacaklardır.
• 2. kulluk tâbiiyet kulluğudur. Mu’min Suresinin 15. âyeti kerimesi Allahû Tealâ buyuruyor ki:
40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
Refîud derecâti zul arş(arşi): Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan. Kim o? Allah.
yulkır rûha: bir ruh ilka eder, ulaştırır.
min emrihî: emrinden
alâ men yeşâu: dilediği kişinin üzerine
min ıbâdihî: kullarından
li yunzire yevmet telâk: onları izhar etmek için, yani onlara açıklamak için, ihtar etmek için. Neyi? Yevmet telâk’ı Allah’a mülâki olma gününü, Allah’a mülâki olma gününün geldiğini.
Allahû Tealâ Mu’min Suresinin 15. âyeti kerimesinde diyor ki: “Bu söylediği şey onların başlarının üzerine bir ruh gönderir.” diyor Allahû Tealâ. İşte bu mürşidin ruhudur. Onlara Yevmet telâk’ı Allah’a mülâki olma gününün geldiğini… Gelen, Allah’ın katından gelen ruh o kişinin muhtevasında olan ruha diyor ki… Neden kişinin muhtevasında olan diyoruz? Çünkü kim doğarsa, doğduğu anda Allahû Tealâ o kişiye ruhundan üfürür. Secde Suresi 9. âyeti kerime:
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
“ve nefeha fîhi min rûhihî: Ben onun içine (insanın içine) ruhumdan üfürdüm.” Biliyorsunuz ki; bir insan bir fizik ceset, bir de nefsten oluşmuştu. Ama Allahû Tealâ insanın içine ruh üfleyerek bir üçlü haline getirdi, onu. Fizik vücut, nefs ve ruhtan oluşan bir üçlü. Bu son derece önemli bir konu çünkü nefs baştan aşağı afetlerle doludur. Ruh da baştan aşağı hasletlerle doludur. İşte Allahû Tealâ’nın nefsten ve fizik vücuttan oluşturduğu insana sadece afetlerle dolu olan nefsin tam zıttı olan tamamen hasletlerle donatılmış bir ruhu üfürüyor, Kendi ruhundan üfürüyor.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ’nın ruhunu üfürmesi söz konusu. Ne olur? Allahû Tealâ üfürdüğü ruhu geri ister. Allahû Tealâ bunu üzerimize farz kılmış. Diyor ki Fecr Suresinin 28. âyeti kerimesinde:
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
“İrciî ilâ rabbiki: Ey ruh! Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine ulaş.” Allahû Tealâ ruhun geri dönmesini üzerimize farz kılmış Muzemmil-8’de:
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
“Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine ulaş.” diyor Allahû Tealâ. ‘Herşeyden kesilerek Rabbine geri dön. Dünyada yaşarken Rabbine ruhunu mutlaka ulaştırmalısın.’ diyor Allahû Tealâ.
İşte ruhun Allah’a ulaşabilmesi için 2. kulluktaki olayın cereyan etmesi lâzım. Başımızın üzerine mürşidimize tâbi olduğumuz zaman devrin imamının gelmesi ve bizim ruhumuza; “Senin Allah’a mülâki olma günün geldi. Rabbine geri dön.” demesi lâzım. Bu olay gerçekleşiyor, 2. safhada ve ruh vücudumuzdan ayrılıyor. Ayrılınca ne oluyor 7 katlık bir yolculuğa çıkıyor. 28 basamaklık merdivenin:
1. kademesinde insanlar olayları yaşar. (Bakara-216)
2. kademede olayları yaşayanlar senede birkaç defa musîbetlerle imtihan olunurlar. (Tevbe-126)
3. kademede Allah’a ulaşmayı dileyen insanlar onların arasından ayrılırlar. O noktadan itibaren o kişiler Allah’ın cennetine ehildir. Allah’a ulaşmayı dileyenler. Dilemeyenler için ne yazık ki cehennem kesindir.
4. Ve bunun için, ruhun Allah’a ulaşması için kişinin mutlaka mürşidine ulaşması gerekir. Allahû Tealâ evvelâ ona o olgunluğu verecektir.
• Kalbine ulaşacaktır. (Tegabun-11)
• Kalbinin nur kapısını Allah’a çevirecektir. (Kaf-33)
• Göğsünü şerh edecektir, yaracaktır, göğsünden kalbine nur yolu açacaktır. (En’âm-125)
• O kişinin zikir yapmaya başlaması üzerine evvelâ kalbine %2 rahmet nuru gönderecektir. Fazıllar da gelecektir ama onlar henüz îmân kelimesi yazılmadığı için kalpte kendilerine yer bulamazlar. (Zumer-22, Hadîd-16)
• Ve Allah kişinin kalbine îmân kelimesini yazacaktır. (Mucadele-22)
Yazdığı zaman yeni bir safha başlayacaktır. Allah’ın kalbe yazdığı îmân kelimesi Allah’ın katından bundan sonra gelecek olan rahmet, fazıl ve salâvât nurlarının fazıllarına duyarlı olacaktır. Kalbe gelen bütün fazılları, nefsin kalbi karşıt manyetik alanın sahibi olduğu için kendisine çekecek ve biriktirmeye başlayacaktır. Ve böylece bu noktadan itibaren kişinin nefsinin kalbinde %7, %7… fazıllar birikmeye başlayacaktır.
• Nefsi Emmare, ruhu 1. gök katına ulaştıracaktır. Nefsin kalbinde %7 nurlanmayı ifade eder.
• İkinci defa %7 nur birikimi Nefsi Levvame kişinin ruhunun 2. gök katına yükselmesini ifade eder.
• Nefsi Mülhime’de Allah’tan ilham alınmaya başlanan noktada kişinin kalbine %7 daha nur birikimi gerçekleşmiştir. Ruh 3. gök katına ulaşır.
• 4. gök katına ulaşması Nefsi Mutmainne’dedir. Kişinin nefsinin kalbi doyuma ulaşır.
• 5. kademede Allah’tan razı olur, Nefsi Radiye.
• 6. kademede Allah’ta ondan razı olur, Nefsi Mardiyye.
• Ve son kademe 7. kat Allah’a vasıl olma kademesi, tezkiye kademesidir. Nefsin kalbiyle alâkalı bir kavram. Nefsi Tezkiye.
Nefsin kalbinde 7 defa %7 nur birikimi %49 eder. Bunlar fazıl birikimidir, 7 defa %7 nur birikimi. Ruhun yolculuğunun temelini teşkil eder. Başlangıçtaki %2 nur birikimi ise kişiyi nefsinin kalbini %50’den fazla nurlarla donattığı için tezkiyeye ulaştırır. Nefsi tezkiye olmuştur. Yani nefsinin kalbindeki durum %51 nur birikimi o kişinin nefsinde gerçekleşmiştir. Allahû Tealâ’nın nurları sıfırdan %51’e ulaşmıştır. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Burada ruh, Allah’a ulaşmıştır.
• Ve kişi 3. kademe kulluğun sahibi olmuştur. İşte Fecr Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyetleri bu olguyu tam olarak veriyor:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
“Ey mutmain olan nefs! (Yani Emmare, Levvame, Mülhime kademelerini geçmiş, 3. Kata yükselmiş, 4. kat Mutmainneye ulaşmış, mutmain olmuş, doyuma ulaşmış.) Nefse; Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan.” diyor. Radiye ve Mardiyye kademelerini veriyor, 5. ve 6. kademeleri veriyor ve ruha sesleniyor: “İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine ulaş.” Ve sonucu söylüyor: “Fedhulî fî ibâdî: Fizik vücuda kullarımın arasına gir diyor.” Fizik vücut, ne zaman kişi nefsini tezkiye eder de ruhunu Allah’a ulaştırırsa o zaman Allah’a kul olur. O, o noktaya kadar Allahû Tealâ’nın kişi sureta kuludur. Aslî kulluk ancak ruhun Allah’a ulaştırılmasıyla devreye girer.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bu fizik vücudunun Allah’a kul olmasını ifade eder. Öyleyse Allah’a ulaşmayı dileyen de Allah’ın kuludur, mürşidine tâbî olan kişi de Allah’ın kuludur. Birincisi 3. basamakta, ikincisi 14. basamakta tahakkuk eder. Ama kişinin gerçek anlamda Allah’a kul olabilmesi 3. kullukta gerçekleşir. Ruh, Allah’a ulaşır ve o zaman fizik vücut Allah’a kul olur. Çünkü nefse Allahû Tealâ’nın hitabı: “Allah’tan razı ol, Allah’ın rızasını kazan ve Allah’a böylece ruhunu ulaştırmayı gerçekleştir.” Ve bu noktada fizik vücudun da Allah’a kul olması söz konusu oluyor. Ruh Allahû Tealâ’ya ulaştığı zaman Allahû Tealâ 3. kulluğu gerçekleştiriyor. Evvelâ:
• Allah’a ulaşmayı dilediği zaman kişi 1. kulluktadır. Birincisi 3. kademe, 28 basamağın üçüncüsü.
• İkincisi mürşidine tâbi oluyor, 14. basamak.
• Üçüncüsü ruh Allah’a ulaşıyor, kişi Allah’a 3. defa kul oluyor. 21. basamak.
• 4. kulluk fizik vücudun teslimiyle alâkalı. Allahû Tealâ diyor ki Fâtır Suresinin 28. âyeti kerimesinde:
35/FÂTIR-28: Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik(kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr(gafûrun).
Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulema (âlimler), Allah’a karşı huşû duyar. Muhakkak ki Allah; Azîz’dir (üstün, yüce), Gafûr’dur (mağfiret eden).
Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik: Davarlardan, yürüyen hayvanlardan çeşitli renkte olanlar vardır. Ve insanlardan
innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu: ancak Allah’ın kullarından ulema vardır, âlimler onlar Allah’a karşı huşû duyarlar.
innemâ: muhakkak ki vardır.
yahşâllâhe: Allah’a huşû duyanlar
min ibâdihil: Allah’ın kullarından
el ulemâu: âlimler
innallâhe azîzun gafûr: Allah muhakkak ki Azîzdir ve Gafûrdur.
Burada Allahû Tealâ 4. kulluktan bahsediyor. Bu fizik vücudun tesliminin huşûsudur. Allah’ın katındaki ulema. Fizik vücudunu teslim eden kişi yeni bir safhaya ulaşmıştır. Günde 18 saatten fazla zikretmektedir. Nefsinin kalbi %80’den fazla nurla dolmuştur. Artık ulûl’elbab olmak için fazla bir sıkıntısı kalmamıştır. Önemli olan dik yokuşu tırmanmıştır kişi. Bu sebeple 4. kulluğa ehil oluyor böyle bir insan.
• 5. kulluk İsrâ Suresinin 3. âyeti kerimesinde ifade edilmiş, burada nefsin teslimi söz konusu. Allahû Tealâ diyor ki İsrâ-3’te:
17/İSRÂ-3: Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ(şekûran).
(Ey) Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi.
Zurriyyete men hamelnâ mea nûh: Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın zürriyeti, yani onların soyunda olanlar
İnnehu: muhakkak ki o,
kâne abden şekûrâ: Muhakkak ki; o, Nuh Allah’a şükreden bir kul idi.”
Allah’a kul olmanın 5. kademesinde Allahû Tealâ’ya şükretmek o kişinin kulluğunu ifade ediyor. Ne yapmış kişi? 3. kullukta ruhunu Allah’a teslim etmiş, 4. kullukta huşûya ulaşmış kişi.
• Allah’a ulaşmayı dilemek, 1. kulluk.
• Mürşide ulaşıp tâbiiyet, 2. kulluk.
• Ruhu Allah’a ulaştırmak, 3. kulluk.
• Fizik vücudu teslim etmek, 4. kulluk.
• Ama Allah’a şükretmenin üst boyuta ulaşması nefsin de teslimini içeriyor. Burası ulûl’elbab makamı.
Kimdir ulûl’elbab daimî zikrin sahipleri. Her kademe Allahû Tealâ tarafından yeni bir kulluğun safhası olarak ifade buyruluyor. Öyleyse bu noktada o kişi fizik vücudunu Allah’a teslim etmişti ve de Allah’a fizik vücudu abd olmuştu. Böyle bir muhtevada kişinin nefsinin kalbi %80’den fazla nurla dolmuştur, dik yokuşu aşmıştır. Güç olan teslimi gerçekleştirmiştir. En güç olan işi tamamladığı için Allahû Tealâ’ya şükrü büyük ölçüde artmıştır. Bundan sonra kişinin ulaşacağı yer daimî zikirdir. Daimî zikrin sahipleri ulûl’elbab adını alıyor. Allahû Tealâ diyor ki Âli İmrân-190 ve 191’de:
3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
“Li ulîl elbâ yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim: Onlar ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikrederler. İşte onlar benim ulûl’elbab kullarımdır.” diyor Allahû Tealâ. Burada daimî zikrin sahibi olmak söz konusu. Kim daimî zikrin sahibi ise o ulûl’elbab olmuştur. 7 özelliğin de sahibi olmuştur:
1- Kişi daimî zikrin sahibidir.
Bu sebeple nefsin kalbinde hiç afet kalmamıştır, çünkü afet var olduğu sürece %7, %7, %7… yok olmuş, kişi nefsinin kalbinden zikrini artırdıkça. Daimî zikre ulaşınca nefsinin kalbi %100 nurlarla dolmuştur. Afetleri tekrar kalbe girip yerleşmesi artık imkânsızdır, çünkü kalp Allah’ın nurlarıyla, %2 rahmet nuru, %98 fazıl nuruyla tamamen dolmuştur. Öyleyse bu nokta o kişinin nefsinin kalbinin tamamen nurlarla dolmasını ifade eder. Bu kademede o kişiye Allahû Tealâ 7 tane yer katını, yani 7 tane cehennemi gösterir. Buna ilâveten zemin katta gene ulûl’elbab makamında gösterilir. Zemin kattaki ana dergâh, Allah’a doğru ruhların yaptığı seyr-i sülûk’un yolculuğun dergâhı ana dergâhtır. O dergâh da gösterilir. Demek ki; 7 tane yer katı, yani 7 tane cehennem ve zemin kat burada, ulûl’elbab makamında gösterilir. Bu tamamlandıktan sonra, kişi zaten artık daimî zikirdedir.
• Bir noktaya ulaşması lâzım, işte o ulaştığı nokta ihlâs makamıdır. (6. kulluk) Bütün sahâbe ihlâs makamına ulaşmıştı. Allahû Tealâ Bakara-139’da diyor ki:
2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? Ve O, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Ve, bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, O'na muhlis olanlarız (dîni O’na hâlis kılanlarız).”
“Onlara deyin ki, o kâfirlere ve şirktekilere, müşriklere deyin ki: Allah sizin de Rabbinizdir, bizim de Rabbimizdir. Ama biz Allah’a muhlis olanlarız.”
“nahnu lehu muhlisûn: Muhakkak ki; biz, O’na karşı muhlisleriz. O’nun için muhlisleriz.”
İhlâs makamı son makam olan salâh makamından bir evvelki makamdır. Burada kişinin özelliği Allahû Tealâ’nın onu Tövbe-i Nasuh’a davet etmesidir.
• 6. kulluğun özelliği, kişinin Tövbe-i Nasuh sahibi olmasıdır.
• 5. katın özelliği, kişinin daimî zikre ulaşmasıdır.
• 4. katın özelliği, kişinin fizik vücudunu teslim etmesidir.
• 3. katın özelliği, kişinin ruhunu Allah’a teslim etmesidir.
• 2. katın özelliği, kişinin irşad makamına ona tâbi olarak teslim olmasıdır.
• 1. katın özelliği, zemin katın özelliği diyelim, o kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesidir.
Öyleyse bu muhtevada 7 tane gök katı söz konusudur.
• Allah’a ulaşmayı dilemek, 1. safha.
• Mürşide tâbiiyet, 2. safha.
• Üçüncü safhada ruhun 7 tane gök katını aşması söz konusu. Allah’ın Zat’ına ulaşması söz konusudur. Bu ruhun teslimidir.
• 4. safhada fizik vücudun teslimi.
• 5. safhada nefsin teslimi vardır.
• 6. safhada Tövbe-i Nasuh yaparak ihlâs sahibi olmak, halis olmak söz konusudur. Muhlis; halis olan demek. Yani her türlü negatif muhtevadan arınmış mânâsına geliyor.
• Ve son makam 7. kulluk kişinin salâh makamına ulaşmasıyla tahakkuk eder.
• Burada kulluk müessesesi Enbiyâ Suresinin 105. âyeti kerimesinde şöyle ifade ediliyor:
21/ENBİYÂ-105: Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).
Andolsun ki; zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.
Ve lekad: Andolsun ki;
ketebnâ: Biz yazdık.
fîz zebûri: Zebura
min ba’diz zikri: zikirden sonra, yani Tevrat’tan sonra Biz Zebur’a yazdık.
ennel arda: muhakkak ki ardı, dünyayı
yerisuhâ: varis kılacağız.
ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne): salih kullarımızı
Öyleyse 7. makam, 7. kulluk salihlere aittir. Kimdir salâh makamının sahibi? İhlâs makamına Allah’a muhlis kul olarak sahip kılınmış, Allah’a Nasuh Tövbesi’yle tövbe etmiş kişi ancak o, salâh makamının sahibi olabilir, salihlerden olabilir. Bunu gerçekleştirdikten sonra kişi salâh makamında kademeleri aşacaktır:
1. Kademede, salâh makamının 1. kademesinde o kişin Allahû Tealâ günahlarını ikinci defa örter.
Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle söylüyor:
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
“Onların bir kısmı ensardandı, bir kısmı muhacirîndendi, bir de ensara ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.” İster ensar olsun, ister muhacirîn hepsine tâbî olunmuş. Tâbî olunduğu cihetle hepsi irşad makamının sahibi yani salâh makamındaki 5. kademeye irade teslimine hepsi ulaşmışlar. Allahû Tealâ tarafından ‘İrşada memur ve mezun kılındın!’ cümlesiyle irşad makamının sahibi olmuşlar.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a kul olma konusu birinci konumuz. Kur’ân kavramlarından birinci konumuz; Allah’a abd olmak, kul olmak burada tamamlanıyor. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine, hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz. Allah razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R