}
Nefs Tezkiyesi 08.11.2007
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 111899


SOHBETİN ADI: NEFS TEZKİYESİ
TARİHİ: 08.11.2007



Esselâmu aleykûm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz: Nefs tezkiyesi.

İnsan üç bedenden oluşur: Ruhumuz vardır, nefsimiz vardır, bir de fizik vücudumuz vardır.

 

Allahû Tealâ bütün insanları mutlu olsunlar diye yaratmış ve mutluluğun yollarını göstermiş. Bir insan ruhunu Allah’a teslim ettiği zaman dünya mutluluğunun yarısını yaşayabilir. Nefsinin kalbi afetlerle dolu iken bu afetler yarıya inmiştir; ruhunu Allah’a ulaştırdığı zaman. Bu mutluluğun yarısını yaşamaktır. Nefsindeki işlev tezkiye adını alır yani o kişinin nefsinin kalbinin %51’i nurla kaplanmıştır. Geri kalanı halen karanlıktır; %49’u afetlerle doludur nefsin kalbinin. Bu nokta tezkiye noktasıdır.

 

Nefs tezkiyesi Allahû Tealâ’nın herkese verdiği, vermeye daima hazır olduğu bir hediyedir. Allah’ın bir lütfu keremidir. Kim Allah’ın söylediklerini dinlerse Allah onu mükâfatlandırır. Söylediklerinin arasında insanı mutluluğa ulaştıracak olan bir emir var: “Ruhunuzu Allah’a ulaştırın.” emri ve “Nefsinizi tezkiye edin.” emri. İkisi de aynı noktaya ulaşır. Nefsin tezkiyesi, ruhun Allah’a ulaşması aynı anda gerçekleşir. Kim nefsini tezkiye ederse o, ruhunu Allah’a ulaştırmış bir insandır. Kim ruhunu Allah’a ulaştırırsa -ama bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştırırsa- o zaman o kişi nefsini tezkiye etmiştir. Nefsi tezkiye etmeden ruhu Allah’a ulaştırmak mümkün değildir.

 

Nefs baştan aşağı %100 afetlerle donatılmış olan bir varlıktır. %100 afetlerden oluşur. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilâlar, hepsi onda mevcuttur. Ruhsa bütün güzelliklerle donatılmıştır. Sevgi, hoşgörü, diğerkâmlık ve insanın pozitif istikametteki her duygusu ruhun hasletleri arasındadır. Ama bir husus var; ruhumuz bize ait değil, Allah’ın ruhu. Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

 

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

 

ve nefeha fîhi min rûhihî: Onun (insanın içine) ruhumdan üfürdüm.” diyor.

 

Ve “Allahû Tealâ o üfürdüğü ruhu geri istiyor.” diyor. “Ruhumu geri istiyorum.” diyor.

“irciî ilâ rabbiki.”


89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

 

Ruha sesleniyor: “irciî ilâ rabbiki: Rabbine rücû et.”

Rücû etmek geriye dönüp, ulaşmak demek. “Rabbine rücû et (Rabbine geri dön). Ey ruh! Geri dönerek Rabbine ulaş.” diyor Allahû Tealâ.

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah ile olan ilişkilerinizde Allah’a dönmek, Allah’a ulaşmak ve Allah’ın Zat’ında yok olmak. İşte ruhun seyr-i sülûk isimli yolculuğunun arkasından ulaşacağı nokta burasıdır. Ruh, Allah’ın ruhudur ve Allah’ın “irciî” emrini gerçekleştirmiştir kişi. Ruhu onun sahibine iade etmiştir, tevdi etmiştir veya teslim etmiştir. Allahû Tealâ Nisa-58’de diyor ki:

 

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.

 

innallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ: Allah, emanetleri o emanetlerin sahibine teslim etmenizi emreder.”

 

Burada dikkat edilmesi lâzım gelen bir konu var: “O emanetleri onların sahiplerine.” demiyor Allahû Tealâ: “Allah, emanetleri onların sahibine.” diyor. Emanetlerin sahibi bir tane. O, Allah. Öyleyse neler emanet? Ruh emanet. O, Allah’a teslim olunca fizik vücut emanet. O da Allah’a teslim olunca nefs emanet. Nefs de Allah’a teslim olunca irade emanet. İrade de Allah’a teslim olunca teslim edilecek her şey teslim edilmiştir.

 

İşte Allahû Tealâ ezelde bütün âdemoğullarını huzurunda topluyor; A’râf-172:


7/A'RÂF-172: Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”



“Ey âdemoğulları!” diyor, “Ben sizlerden ahd almadım mı?

 

Acaba bu nedir, Allahû Tealâ’nın bizden aldığı ahd? 


36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).

Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.


“e lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne):
Ey İnsanlar! Ben sizden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı?” 


“innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun):
Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.”


“ve eni’budûnî:
Ve Bana kul olun.”


“hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun):
İşte bu, Sıratı Mustakîm’dir.”

Öyleyse bu ahd müessesesi, ezelde fizik vücudumuzun Allah’a verdiği bir yemin çeşidi.

 

Ezelde Allahû Tealâ bütün insanları bir araya toplayıp: e lestu birabbikum.” diyor. “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?”

“kâlû: Dediler ki.”

“belâ: Evet.”


Hepimiz Allahû Tealâ’ya “Evet.” demişiz. “Sen bizim Rabbimizsin.”

Diyor ki Allahû Tealâ: “Biz, bütün insanların sırtlarından onların zürriyetlerini çıkardık. Ve onların hepsine bunu dedik.” diyor. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (kâlû) Dediler ki, (belâ) evet.”

 

Bütün insanlar, hepimiz oradaydık. Ve Allahû Tealâ’dan yemin, misak, ahd ile bir istek oluşuyor. Allahû Tealâ bizlerden yemin alıyor, misak alıyor, ahd alıyor. Ruhumuzdan, vechimizden ve nefsimizden yemin, misak, ahd. Sonra da irademizden de bir misak alıyor. Ve Allahû Tealâ ezelde hepimizi bir araya getirmiş. Buradaki muhtevada hepsinin Allah’a teslimini istiyor; ruhumuzun teslimini, fizik bedenimizin teslimini, nefsimizin teslimini. Sonra İlâhi İrade irademizden de misak alıyor. İlâhi İrade (Allah’ın İradesi) cüz’î iradeden (kulunun iradesinden) misak alıyor: “Sen de Bana teslim olacaksın.” diyor. Ve ondan sonra soruyor Allahû Tealâ: “Sözlerimi işittiniz mi?” Hepimiz cevap veriyoruz orada, elest bezminde:

kâlû: Dediler ki.”
“belâ: Evet.”

“Evet,” demişiz, “sözlerini işittik.” Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Öyleyse itaat edin.”

 

İşte buradaki, bu beraberlikteki Allahû Tealâ’ya verdiğimiz yeminlerin teslim açısından ilki ruhumuzun Allah’a teslimidir. 28 basamakta tamamlanabilen bir olgudur. Ve de bu muhtevada ruhumuzun 7 tane gök katını aşarak Allah’a ulaşması lâzım. Ruhumuzun 7 tane gök katını aşabilmesi nefsimizin 7 kademe aklanmasıyla mümkün.

*Emmare kademesinde ruhumuz zemin kattan 1. kata çıkabilir.
*Levvame kademesini gerçekleştirdiğimiz zaman ruhumuz 1. kattan 2. kata kadar çıkabilir.
*Mülhime kademesini gerçekleştirdiğimiz zaman ruhumuz 3. gök katına çıkabilir.
*Mutmainne kademesini gerçekleştirdiğimiz zaman ruhumuz 4. kat gök katına çıkabilir.
*Radiye kademesini gerçekleştirdiğimiz zaman ruhumuz 5. gök katına çıkabilir.
*Mardiyye kademesini tamamladığımız zaman ruhumuz 6. gök katına çıkabilir.
*Ve tezkiye kademesinde ruhumuz 7. gök katına ulaşır.

 

Ruhumuzun 7. gök katına ulaşması, Allah’a ulaşmak için en önemli sonuca ulaşmak demektir. Çünkü burası 7. kattır, daha ötesi de yoktur.

 

Sıratı Mustakîm 7 tane gök katına ulaşan, 7. gök katında 7 tane âlem aşan ve 7. âlemden Sidretül Münteha’ya ulaşan, Sidretül Münteha’dan Allah’ın Zat’ına ulaşan bir muhteva taşır. Sıratı Mustakîm 1. yatay yolu, sonra 1. dikey yolu; sonra 2. yatay yolu, sonra 2. dikey yolu içerir. Böylece 4 parçadan oluşur; 2 yatay, 2 dikey yolculuğun sahibi olur ruh ve o kişi dünya hayatını yaşarken ruh Allah’a ulaşır. Ruhunu Allah’a ulaştırmayan insanlarınsa öldükten sonra ruhlarını Azrail (A.S) alır ve bu yolların hepsini geçerek Allah’a ulaştırır.

 

Öyleyse ruhun Allah’a ulaşması; işte ruhun Allah’a ulaşabilmesi için ruhun 7 tane gök katını aşması lâzım ki Allah’a verdiği misaki gerçekleştirebilsin. Öyleyse nefs tezkiyesi ruhumuzun Allah’a verdiği misakin nefs üzerindeki tatbikatıdır. Nefste 7 tane kademe aklanma söz konusu oluyor.

 

Nefsimizin kalbinde 19 grup afet vardır. Ve nefsimizin kalbi başlangıçta bu afetlerle doludur. Nefs tezkiyesi zikirle gerçekleşir. Kişi “Allah, Allah, Allah, Allah,” diye zikreder. Bir kişinin kendi kendine “Allah, Allah, Allah, Allah,” diye zikretmesi ona bir şey kazandırmaz. Onun kalbine Allah’ın nurları gelmez. Ama bu kişi ne zaman Allah’a mülâki olmayı dilerse: “Ya Rabbi! Ben ruhumu bu dünya hayatını yaşarken Sana ulaştırmayı diliyorum. Benim de ruhumu kabul et, Yüce Allah’ım! Ne olur, beni garipler arasında bırakma. Sana sığınıyorum. Beni mutlaka Sana ulaştırmanı diliyorum, ruhumu Sana ulaştırmanı diliyorum.” tarzında bir talep, Allahû Tealâ’ya ulaştığı zaman bu talep Allahû Tealâ tarafından gerçekleştirilir.

 

Bu kişinin neler yapması lâzım? Nefsini tezkiye etmesi lâzım. Nefsini tezkiye etmesi için İslâm’ın 5 şartını yerine getirmesi lâzım mutlaka. Yani namaz kılacak, oruç tutacak, zekât verecek, hacca gidecek, kelime-i şehâdet getirecek. Ama hac farizası, paraya dayalı bir işlev olduğu için herkes için farz değildir.

Nefs tezkiyesi nefsin kalbindeki afetlerin her kademede %7 azalması demektir. Ve başlangıçta nefsimizin kalbine gelen %2 rahmet nuruyla beraber %7’lik 7 kademedeki %49 fazl nurları, bir kişinin nefs tezkiyesine ulaşmasını ifade eder.

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ herkese bunu garanti ediyor. Yani ruhlarını Kendisine ulaştırmayı Allah herkese, bütün insanlara garanti ediyor. Diyor ki: “Sizinle aramızda iş bölümü yaptık. Siz sadece dileyeceksiniz. ‘Ya Rabbi! Benim ruhumu Sana ulaştır, ulaştırmanı diliyorum.’ Bu kadar benim için yeter.” diyor Allahû Tealâ. “Ben sizin kalbinizde gerçekten bu talebin olup olmadığını sizden daha iyi bilirim.” diyor. “Ve eğer talep varsa,” diyor, “Ben sizi mutlaka Kendime ulaştırırım.” Hangi surenin hangi âyet-i kerimesinde söylüyor Allahû Tealâ? Şûrâ Suresinin. 13. âyet-i kerimesinde söylüyor, diyor ki:

 

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

 

“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu): Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan her kim Allah’a ulaşmayı dilerse (Allah’a mülâki olmayı dilerse) Allah onları Kendisine ulaştırır.”

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, işte Allahû Tealâ bizim ruhumuzu Kendisine ulaştırması için bizden bir talep bekliyor. Bizim: “Ya Rabbi! Biz ruhumuzu Sana ulaştırmayı diliyoruz.” dememizi bekliyor ama böyle konuşarak ama kalpten bir dilekle mutlaka bunu talep etmek mecburiyetindeyiz. Ve talep eden herkese Allahû Tealâ kapıları ardına kadar açıyor. Ve talep eden herkesin ruhunu mutlaka Kendisine ulaştırıyor.

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ tüm insanları mutlu etmek ister. İnsanlar sadece Allah’ın kendilerinden ne istediğini bilmedikleri için, bu konuda eğitilmedikleri için böyle bir talepte bulunamazlar. Neden eğitilmiyorlar? Çünkü onlara öğretecek olan dîn adamları bu muhtevayı bilmiyorlar. Yalnız bilmemekle kalsalar büyük bir problem değil ama aynı zamanda öğrenmek de istemiyorlar. “Biz,” diyorlar, “imam hatip lisesi mezunuyuz. Biz,” diyorlar, “ilâhiyat fakültesi mezunuyuz. Biz,” diyorlar, “mezun olduktan sonra master yaptık. Biz,” diyorlar, “mastırdan sonra doktora yaptık. Biz,” diyorlar, “doçent olduk. Biz,” diyorlar, “profesör olduk. Siz bilmezsiniz,” diyorlar, “biz biliriz.” diyorlar.

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bu güzelliklerini tezekkür edebiliyoruz. Allahû Tealâ, bütün insanlardan ruhlarını mutlaka hayattayken Kendisine ulaştırmalarını açık bir şekilde emrediyor.

 

Öyleyse bir insan Allahû Tealâ tarafından bu dünyaya mutlu olsun diye gönderilir; huzuru, mutluluğu ve saadeti yaşasın diye gönderilir ve farz kılınmıştır yarı yarıya bir dünya mutluluğu. Kim ruhunu Allah’a ulaştırırsa o kişi yarı yarıya dünya mutluluğunu yakalar. Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin ruhunu Allah Kendisine ulaştırır. Kim günde 18 saatlik zikre ulaşırsa, zikri 18 saati aşarsa o kişi fizik vücudunu Allah’a teslim eder. Önce ruhunu Allah’a teslim etmiştir; 3 saatlik, 4 saatlik bir zikirle ruhunu Allah’a teslim etmiştir. Hatta Allah onun ruhunu Kendisine teslim almıştır. Ve böyle bir teslim 7 kademede gerçekleşir. İşte kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi 1. kademedir ve üzerimize farzdır.

 

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

 

munîbîne ileyhi vettekûhu” diyor Allahû Tealâ, “Allah’a yönel ve takva sahibi ol ve müşriklerden olma.” diyor.

Sonraki âyette: “O müşrikler ki dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır.”


Böyle bir dilekle Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, Allahû Tealâ tarafından mürşidine ulaştırılır; o kişinin mürşidini istemesi kaydıyla. Diyor ki:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).

(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).

Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.



“vesteînû bis sabri ves salât(salâti): Sabırla ve namazla Allah’tan istianeyi isteyin (yani mürşidinizi isteyin).” diyor.


“ve innehâ le kebîratun:
Muhakkak ki bu zor bir iştir.”


“illâ alâl hâşiîn(hâşiîne):
Ama huşû sahipleri için (Allah’a ulaşmayı dileyenler için) zor değildir.” diyor.

“ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).”

“Onlar kesin şekilde inanırlar ki Allah’a mülâki olacaklardır.” Yani: “Allah’a ruhlarını şu dünya hayatını yaşarken ilkâ edeceklerine (ulaştıracaklarına, mülâki kılacaklarına) kesin şekilde inanırlar.” diyor Allahû Tealâ.

İşte böyle bir hedefe insanların gidebilmesi, nefslerinin kalbinde 7 kademelik bir aydınlığı gerektirir. 7 kere 7, %49 eder. Başlangıçta aldıkları %2 rahmet nuruyla bu insanların ruhları Allah’a ulaşır. Kişi Allah’a ulaşmayı diler; Allah ona mürşidini gösterir. Kişi gider, mürşidine tâbî olur. Burası 14. basamaktır.

 

Tâbî olur olmaz ruhu vücudundan ayrılıp ana dergâha ulaşır. Seyr-i sülûk isimli yolculuk için kişi ana dergâhtaki sıralardan bir tanesinde yerini alır. Sonra? Sonra kişi Allahû Tealâ tarafından mürşidine ulaşıp tâbî olduğunda; ruhunun Allah’a doğru yola çıkmasıyla nefsinin kalbinde onun zikriyle Allah’tan gelen rahmet, fazl ve salâvât nurlarından başlangıçtaki %2 rahmeti müteakip ilk %7 fazl birikimi gerçekleşir. Burası Nefs-i Emmare’dir. O kişinin nefsinin kalbindeki nurlar, başlangıçtaki herkese verilen %2 rahmet nurundan sonra, %7 fazl nuru o kişinin nefsinin kalbinde birikmiştir. Ve ruhu diğer ruhlarla beraber zemin kattan 1. kata ulaşmıştır. Nefs-i Emmare’dedir kişi.

 

Sonra 2. defa %7 nur birikimi; burası Nefsi Levvame’dir.

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.

Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.


ve lâ uksimu bin nefsi levvâmeti.diyor Allahû Tealâ, “O levvame nefse kasem ederim.” diyor.

Nefs-i Emmare için Hz. Yûsuf diyor ki:

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).



“ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).”

“Ya Rabbi! Ben nefsimi beraat ettiremem ( temize çıkartamam). Çünkü nefs şerri emreder ama Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği nefsler hariç.”

İşte kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah Rahîm esmasıyla o nefse tecelli eder. Ve de bu tecelli ilk %7 nur birikiminde ruhu zemin kattan 1. kata çıkarır. Burası Nefs-i Emmare’dir. Sonra kişi nefsine hâkim olmaya çalışır ama nefsi onu hep atlatır. Kişi kötülük yapmak istemezken, Allah’ın emirlerine isyan etmek istemezken, yasaklarına uymak isterken ikisinde de (tekrar ikisinde de) başarılı olamaz. Kişinin iç dünyasından geçen şey bu hedeflere ulaşmaktır fakat ulaşamaz. Nefsinin kalbinde ikinci bir %7 nur birikimi gerçekleşir, kişi nefsini levm etmesi boyunca. Sonra üçüncü bir %7 nur birikimi gerçekleşir. Bu Nefs-i Mülhime’dir. Kişi oraya ulaştığını Allah’tan aldığı ilhamla anlar.

fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.” diyor Allahû Tealâ.

Şems Suresi 8. âyet-i kerime:

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.



“O nefse takvası da fücuru da ilham edilir.”

Ruh 3. gök katına ulaşmıştır. 2. gök katında suvarılma havuzlarına ulaşan ruh, 3. gök katında 2 katlı bir köşk mescidin içinde secdeler yapar. Sonra 4. kata ulaşacaktır. Bu 3. kat Nefs-i Mülhime’dir. 4. kat Nefs-i Mutmainne’dir.

 

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.

Ey mutmain olan nefs!

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

 

yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu, irciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.” buyuruyor Allahû Tealâ.

“Ey Mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol, Allah’ın rızasını kazan.” diyor.

13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?



e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).” buyuruyor Allahû Tealâ, “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.”

İşte burası Mutmainne kademesidir. Kişinin nefsi Allah’ın verdiği payeyle tatmin olmuştur. Bundan sonra bu kişi Allah’tan razı olacaktır. Radiye kademesinin sahibi olacaktır. Fecr Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyetlerinde Allahû Tealâ: “yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.” diyor, “Ey mutmain olan nefs!” Bu kademeyi ifade ediyor. Fakat ondan sonra: râdıyeten mardıyyeten.” diyor.

 

“râdıyeten: Allah’tan razı olarak.”

“mardıyyeten: Allah da senden razı olarak.”

 

Ruh Mutmainne’de 4. gök katına ulaşmıştı, Radiye’de 5. gök katına ulaşır. Mardiyye’de 6. gök katına ulaşır. Allah’tan razı olmuş, Allah da ondan razı olmuştur.
Ve ruh 7. gök katına ulaşır, 7 tane âlem geçer ve Allah’ın Zat’ına ulaşır. Burası Tezkiye kademesidir. Fâtır Suresinin 18. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

 

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).

Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).

 

“ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru): Kim nefsini tezkiye ederse o, muhakkak ki bunu kendi nefsi için gerçekleştirmiştir.”

 

Ve ruhu Allah’a ulaşır. Nefs tezkiye olmuştur. İşte konumuzun muhtevası buraya kadar.

 

Nefsin kalbinde 7 defa %7 fazl birikimi gerçekleştirmiştir, %49 eder. Başlangıçta %2 de rahmet nuru gelmiştir kişinin kalbine göğsü yarıldıktan sonra. Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyen herkesin göğsünü yarar ve teslime açar. Allahû Tealâ böyle bir muhtevada 7 defa %7, kişinin nefsine nur indirmiştir katından. Ve de Allahû Tealâ bu standartlar içinde kişiyi tezkiye etmiştir. Nefsinin kalbinde 7 defa %7 nur birikimi (fazl birikimi), %2 de rahmet birikimi gerçekleşmiştir. Ve kişinin ruhu Allah’a ulaşmıştır yani o kişi hidayete ermiştir.

 

İşte Allahû Tealâ buraya kadar olan kesimi bütün insanlara garanti etmiş ve bu garanti içinde o kişi hedefe ulaşmıştır. Daha başka bir ifadeyle Allah onu Kendisine ulaştırmıştır. Allah’tan gelip bize üflenen neydi? Allah’ın ruhu. Allah’ın ruhu gerçek sahibine Allah’a teslim edilmiştir, tevdi edilmiştir, emanet sahibine geri dönmüş ve ulaşmıştır. Ruh, Rabbine rücû etmiştir. Ruhu, kişi Rabbine ilkâ etmiştir.

 

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Allahû Tealâ’nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırması dualarımızla dileklerimizle sözlerimizi burada tamamlıyoruz inşaallah.

Esselâmu aleykûm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

İmam İskender ALİ  M İ H R