}
Sevgi Tohumları Ekin 04.02.2008
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 111921

SOHBETİN ADI: SEVGİ
TARİHİ: 04.02.2008


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ insan olarak yani en üstün mahlûk olarak yarattığı bütün Âdemoğullarının sadece mutlu olmasını ister. Allah bizden bizim mutluluğumuzdan başka hiçbir şey istemez. Geri kalan bütün talepleri sadece bu hedefe, bizim mutlu olmamız hedefine yöneliktir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek, Allah'a ulaşmayı dilemek ve netice itibariyle 7 safhanın yaşanması.

Allah'a ulaşmayı dilemek 1. safha, mürşidimize ulaşıp tâbiiyetimizi gerçekleştirmek 2. safha. Burası dünyadaki en büyük mutluluğa adım atmaktır. 7-8 aylık bir devre içerisinde, vücudumuzdan ayrılan ruhumuz Allah'a ulaşacaktır. Bu süreç içerisinde biz insanlar dünyadaki en mutlu insanlardan birisi oluruz.

Neden öyle oluruz? Çünkü Allahû Tealâ şeytanın, şeytanların bize şu veya bu şekilde tesir etmesini imkânsız hale getirir. Ne insan şeytanlar ne cin şeytanlar bu devrede bir insana tesir edip de onu huzursuz kılamazlar. Allahû Tealâ tesiri bütünüyle önler. O zaman bu 7-8 aylık devre bir insanın en mutlu devresi olur.

Mutluluğun dizaynına baktığımız zaman huzur, saadet, bir insanın mutluluğunun ayrı ayrı cephelerden işaretleridir. Mutluluk adı verilen müessese, bir insanın iç dünyasındaki mutluluğu, bir insanın dış dünyasındaki mutluluğu, bir insanın Allah ile ilişkilerindeki mutluluğu ifade eder ve hepsini kapsar.

Mutluluk tek başına bir olay değildir, bir insan çevresiyle mutlu olur. Biz insanlar cemaat halinde yaşamak mecburiyetinde olanlarız. Her zaman başkalarının bizim için yaptığı bir şeylere ihtiyacımız vardır. Yediğimiz yemekten üzerimize giydiğimiz elbiseye kadar herşeye ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaçları hep birtakım insanlar hazırlar, bizlere de onların parasını ödeyerek satın almak düşer. Şu sonuca ulaşırız: Herkes birbirine muhtaçtır.

Öyleyse sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ acaba niçin "Seviniz!" diyor? "Seviniz, nefret ettirmeyiniz. Sevdiriniz." diyor.

1- Tek başımıza bizim açımızdan olaya bakıyor.
2- Bir de cemaat olarak bakıyor.

Mademki cemaat olarak yaşamak mecburiyetinde olan mahlûklarız, o zaman cemaat olayı bir ömür boyu devam edecektir. Hep başkalarıyla beraber bulunmak, yaşamak mecburiyetindeyiz. Bu muhteva içerisinde çevremizdeki insanlarla olan ilişkilerimizde sadece 2 tane faktör geçerlidir:

1- İnsanlar bizi sever (1. alternatif)
2- İnsanlar bizi sevmez (2. alternatif).

Eğer biz etrafımızdaki insanları seversek, onlar da bizi sever.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Etrafımızdaki insanları sevmek, konunun başlangıç noktasıdır. Severseniz onlar da sizi sever. Seven ve sevilen insan mutludur. Sevmeyen; bunun tabiî neticesi olarak da sevilmeyen hiçbir insan mutlu olamaz. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Sevgi tohumları ekerseniz sevgi yeşerir. Siz başkasını severseniz, bütün insanları severseniz ve onlara sevginizi belli ederseniz, onlar sizin onları sevdiğinizi her davranışınızdan, her konuşmanızdan anlarlarsa, o zaman onların da sizi sevmesi eşyanın tabiatına uygun olan tek sonuçtur. Öyleyse siz etrafınızdaki insanları severseniz, etrafınızdaki insanlar da sizi sever. Sevmeyen kim olabilir? Sizi tanımayanlar olabilir. Ama tanıdıkları zaman onlar da seveceklerdir. İşte sevmek ve mükâfatı!

Bir insan sevgiyi iç dünyasında, dış dünyasında ve Allah ile olan ilişkilerinde yaşadığı taktirde mutludur. Bunlardan 1 tanesi var, 2 tanesi yok; olmaz. 2 tanesi var 1 tanesi yok; gene olmaz. Eğer ikisi varsa 3. mutlaka vardır. Etrafındaki insanları seven kişi, Allah'ı seven insandır. Kim Allah'ı severse, Allah da onu sever ve o kişinin kalbini sevgiye açar. O zaman o insan (Allah'ı seven insan) başka insanları da sevecektir. Sevgi bütün kapıları açan bir anahtardır. En asık suratlı bir insan bile sevildiğini net olarak idrak ederse... İdrak etmek,  anlamanın  ötesinde bir ifadedir. Bazı insanlar için anlamak yetmeyebilir. Daha üst kademe bir ifade idrak etmek, anlamanın ötesinde, bunu iç dünyasına ulaştırmak...

Sevgili kardeşlerim! Mademki sevgi Allah'tan, nefret şeytandandır; o zaman neden nefret? Neden Allah'ın dostu olmak varken şeytanın elinde oyuncak olacaksınız? Allah'ın bir dostu olarak mutluluğu yaşamak varken neden şeytan?

Sevgili kardeşlerim, istesek de istemesek de zaman adı verilen müessese çalışıyor, yıllar geçiyor. Siyah sakallar, siyah saçlar beyaza dönüşüyor. Mutluluk mu? Eğer Allah'ın yolundaysanız o, giderek artıyor.

Sevgili kardeşlerim! Etrafınızdaki insanlarla nasıl bir uyum içindesiniz? Onların size bakan gözlerindeki ifade sevgiyi terennüm ediyor mu, sevgi şarkıları söylüyor mu? Gözlerinden anlıyor musunuz sizi sevdiklerini, yoksa gözlerinde kin mi var, nefret mi var, ne var?

Hep şunu yerli yerine oturtmaya çalışın: "Eğer onlar beni sevmiyorlarsa, demek ki ben kendimi onlara sevdirememişim."

Sevgili kardeşlerim, "Onların beni sevmesi lâzım ama beni sevmiyorlar." düşüncesi, lâf-ı güzaftır. Siz onların sizi sevmesi için ne yaptınız? Ne yaptınız da sizi sevmiyorlar? Eğer "Ben onlara istediğim gibi davranırım. Onlar bana güzel davranmak mecburiyetinde." tarzında bir düşüncenin sahibiyseniz, bu düşünce bir çıkmaz sokaktır.

1- Siz başka insanları seveceksiniz! Ama yetmez!
2- Sevginizi onlara açık bir şekilde hissettireceksiniz.
3- Onlar size kötü davransa da yanlış davransa da onları sevmekte devam edeceksiniz.

İşte üçüncüsü var ya; onlar sizi sevmese de sizin onları sevmeniz! Bir gün onları o noktaya ulaştıracaksınız. "Yahu ben bu kişiye kötü davranıyorum. Beni sevmesini de istemiyorum. Ben de onu sevmiyorum ama o her davranışıyla ispat ediyor ki; o beni seviyor."  Bu noktaya varan bir kimse için sevginin karşılığı mutlaka ödenecektir. Kişi düşünecek: "Ben onu sevmiyordum ama o beni seviyormuş. Sevdiğini her vesileyle bana ispat ediyor."

Sevgi Allah'ın emridir, nefret şeytanın. Öyleyse "Bu kişi beni seviyorsa, sevgisini bana hissettiriyorsa!.." Sevgili kardeşlerim, böyle düşünen bir insan, "Onun tarafından seviliyorsam ben de onu sevmeliyim." diye düşünür. İşte bir insanın çevresindeki bütün insanları sevmesi -içlerinde kötüler olabilir; onları da sevmesi- bunu sağlayabilirse, o içlerinde kötülük olan insanların da kendilerini sevene kötülük etmeleri giderek azalacaktır. Bir gün onlar da sevmenin cazibesine kapılacaklardır, onlar da seveceklerdir. Geceler sadece sabaha kadar sürer, sabah bir aydınlıktır. Öyleyse nefret geceyi ifade eder, sevgi gündüzü yani nuru ifade eder.

Allahû Tealâ'nın bütün insanları az veya çok sevdiğini düşünün ama Allahû Tealâ bir başka görevle Kendisini yüklemiştir; ceza vermek, insanların şu dünya hayatındaki yaşantılarında her an derecat kazanmaları, her an derecat kaybetmeleri mümkündür. Ama kiramen katibîn melekleri devamlı olarak insan hayatını filme alırlar. Bu film Kur'ân-ı Kerim'de "rakamlı kitap" adını alır. Bu rakamlı kitabın, hayat filminin her saniyesi rakamlarla doludur. Her saniye ya pozitif ya da negatif rakamlar kazanırız.

Sevgili kardeşlerim! Allah ile olan ilişkilerinizde kazandığınız dereceler kaybettiğiniz dereceleri aşmalıdır ki cennete girebilesiniz. Kimin kaybettiği dereceler kazandıkları dereceleri aşarsa, kaybettiği dereceler kazandıklarından daha fazlaysa, o insanların gidecekleri yer cehennemdir.

Öyleyse insanları sevmelisiniz ki; onlardan sevgi hasılatını toplayıp geri alabilesiniz. Onların siz onları sevmedikçe sizi sevmelerini beklememelisiniz. Böyle bir şeye zaten hakkınız yok. Üstelik eşyanın tabiatına uygun olan da sevilmeyen bir insanın sevilmesi olamaz, sevmeyen bir insanın sevilmesi olamaz. Öyleyse kalp kalbe karşıdır, kalp kalbi aydınlatır, kalp kalbi karartır. Karşılıklı ilişkilerde sevgiyle parlayan, sevgisini her vesileyle ispat eden bir insanı, karşı taraf sevememezlik edemez. Her sevgi hareketi, karşısındakinden bir beğeniyi beraberinde getirir.

Sevgiyi en güzel boyutlarda yaşamalısınız. Hep atalarımızın söylediği "Ne ekersen onu biçersin." sözünü değerlendirin. Sevgi ekerseniz sevgi toplarsınız, nefret ekerseniz nefret toplarsınız. Yani kimi sevgiyle hareket ederek ona sevdiğinizi belirtirseniz, ondan geriye sevgi gelir size, kime kötü davranırsanız o da size kötü davranır.

Öyleyse başkalarının sizi sevmesini, sevmek için bir bekleme vasıtası yapmayın. Siz sevin; o zaman onların da sizi seveceğini göreceksiniz. "O beni sevsin de, ben de onu seveyim." sözü şeytanın bütün insanları düşürdüğü en korkunç tuzaktır. Bu tuzağa dikkatle bakın. İblis uyumaz. İblis etrafınızda her an bulunan şeytanların elebaşıdır ve bütün şeytanlara yalnız kötülüğü emreder. Bütün gayretiyle bütün insanları mutsuz etmeye çalışır. Hedefi budur; bu dünyada insanların mutsuz olması ve kıyâmetten sonra bütün insanların kendisiyle beraber cehenneme girmesi. İşte bu oyunu bozmak mecburiyetindesiniz. Oyun ancak iradenizi kullanabildiğiniz, başkalarına iyi davrandığınız taktirde sizi kurtuluşa ulaştırır. Kurtuluş cehennemden kurtuluştur. Kurtuluş bu dünyada mutsuzluktan kurtuluştur. İkisi de sizin bir kabulünüze bağlı; insanları sevmek.

Sizi sevenleri sevmek tabiî bir olay, öyle değil mi? Severlerse siz de onları seversiniz. Ama Allahû Tealâ'nın emri o değil ki. Allahû Tealâ sizi sevmeyenleri de sevmenizi istiyor. Eğer sizi sevmeyenleri sevebilirseniz, işte insan olmanın temel vasfı budur; karşılıksız sevmek, sizi sevmeyenleri de sevmek, Allah için sevmek. Kim kendisini sevmeyenleri sevebilirse, o sevgiyi kendisinden bir sevgi sanmasın. O sevgi, o kişinin gayreti üzerine Allah'ın verdiği sevgidir. Çünkü kişinin nefsi, nefsindeki afetler, kendisini sevmeyen bir insanı asla sevmek istemeyecektir. Kim o afetleri yenerek kendisini sevmeyen bir insanı da sevmeyi başarırsa, bu Allah'ın o kişiye yardımıdır. Sevgiyi Allah vücuda getirmiştir ve Allahû Tealâ, sevdiği kullarını başkalarını sevmek gibi bir meziyet dairesinin içine alır. Başkaları o insanları sevmeseler de o insanlar, o başkalarını severler.

Sevgili kardeşlerim, insanlara deyin ki: "Ne kaybedersiniz?" Nefret ettiğiniz sürece hep şeytanın emrinde birisiniz, mutlu olmanız hiçbir zaman mümkün değildir. Hiç kimse şeytanla mutlu olamaz. Ama severseniz Allah ile birliktesiniz, mutluluğun kapısını açmışsınız, kapıdasınız. Sevgi kapısından mutluluğa girilir. Başka bir kapı yok. Her güzellik sevgiyle başlar. Sevgi aşka dönüşür ve aşkın daha ötesine geçilir, hayran olunur.

Sevmekte bir güzellik vardır, seven kişi mutludur. Hayran olmak neden sevginin ötesinde bir şeydir? Çünkü hayran olunan taklit edilir. Kişi hayran olduğu insan gibi davranmak ister, onu taklit eder. Bu ise güzelliğin ta kendisidir. Dikkat edin ki; bir insanın sevmesi, daha çok sevmesi, daha çok sevmesi âşık olmasını ifade eder. Aşkın daha üstü hayranlıktır. Hiç kimse sevmeden âşık olamaz, âşık olmadan hayran olamaz.

Sevgili kardeşlerim! Sevmek, sevmeyi yaşamak fiilidir. Ama anlatırken bile insan onun güzelliğini yaşar. Sizlere sevgiden bahsettiğimiz zaman bu sohbetlerde büyük bir mutluluk duyuyoruz. Kim bilir belki şu anda sevmeyi bilmeyen bir insan daha, belki birçok insan daha sevmeyi öğreniyor, sevmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öğreniyor. Öğrenirse aklına yatar, aklına yatarsa kalbine yatar, kalbine yatarsa o hedef tatbik sahası olur.

İnsanları sevmek mutluluğun temelidir. Sevgisiz bir mutluluk hiçbir şekilde oluşamaz. Sevgisiz bir hayat, sevgi yerine nefretle geçen bir hayattır. Nefrete varan bir dizayn içinde insanlar sevilmez. Daha az sevdikleri, daha az sevdikleri, daha az sevdikleri ve neticede nefret ettikleri insanları vardır onların. Seven kişi içinse daha çok sevdikleri, daha çok sevdikleri, hayran oldukları insanlar söz konusudur. Sevgisizliğin sonu nefrete, sevginin sonu hayranlığa götürür. Sevgisizliğin sonu mutsuzluğa, sevginin sonu mutluluğa götürür. Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını ister. Kur'ân-ı Kerim, A'dan Z'ye kadar bütün insanlara mutluluk temrinlerini verir.

Mutluluk Allah'ın hepinizden istediği şeydir. Allah herkesin (insan olarak yarattığı herkesin) mutlu olmasını ister, neden? Çünkü mutlu olan insan etrafına mutluluk saçan insandır. Başkalarının kötülüğünü isteyen, başkalarını huzursuz eden, başkalarına kötü davranan bir insan mutlu olamaz, başkalarına da mutluluk ulaştıramaz. Onun her vesileyle vücuda getirdiği şey, başkalarını mutsuz etmektir sadece.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Can cana olmak sevmenin bir açıklamasıdır. Bir kalp ayna gibi nur içindeyse, bir ayna güneşin ışıklarını nasıl yansıtırsa, o kalp de sevgi nurlarını öyle yansıtır. Seven kişi her halinden belli olur. Seven kişi sevdiğine kötü davranamaz, onun kötü taraflarını negatif istikamette yorumlamamaya çalışır.

Muhakkak ki etrafınızdaki insanların hepsi sevmeyi bilenler değildir. Bu eşyanın tabiatına uygun bir sonuçtur. Herkes Allah'a ulaşan yolun başkalarından farklı bir noktasındadır, her an bu nokta değişir.

Bir insan ya Allah yolunda devamlı terakki eder, yükselir; mutluluğu giderek artar ya da şeytanın yolunda devamlı daha kötü, daha kötü, daha kötü bir insan olur. O kişi mutsuzdur, huzursuzdur, sıkıntılıdır, öfkelidir, her an patlamaya hazır bir yanardağ gibidir. Başkalarına kötü davrandığı için başkaları da ona kötü davranmaktadır. Her an yaptığı kötülüklerin hesabını başka başka kişilere öder. Bu ödemesi onun intikam hislerini daha çok tahrik eder ve insanlardan intikam alır. Her intikam yeni bir kötülüğün işlenmesidir, arkasından huzursuzluğu davet eder.

Her başka insana yapılan iyilik, o iyiliği yapanın daha fazla mutlu olmasını temin ettiği gibi, kendisine iyilik yapılan kişi de bu iyilikten mutluluk duyar. İhtiyacı olan bir şeyi birisine vermeniz, ona teslim etmeniz halinde o kişi mutluluk duyar. Çünkü bir ihtiyacı giderilmiştir. İşte bunu yapan, onun ihtiyacını gideren kişi o parayı verdikten sonra ne hissediyor? Bu, o kişinin Allah katındaki değerini belirtir. Veren el daima alan elden üstündür. Veren elin sahibi her zaman mutludur, hep verir. Ama bir büyük hakikati de keşfetmiştir: Allahû Tealâ belki o noktada o kişinin nefsanî bir tarafı varsa onu da tedavi etmektedir. Neyle? Kim başkasına karşılıksız bir şeyler verirse hayretle şunu görecektir; verdiğinden çok daha fazlasını Allahû Tealâ o kişiye hiç beklemediği yerlerden tekrar iade eder.

Sevgili kardeşlerim! Bu Allah'ın kanunudur: Kim başkaları için yaşarsa, hayatını başkalarına adarsa, onlar için var olursa, yaşantısını başka insanların mutluluğuna adarsa o, dünyadaki en mutlu insanlardan birisidir. O sadece başkalarını mutlu etmeye çalışır ama aslında mutlu olan, mutluluğu bütün boyutlarda yaşayan odur. Çünkü huzursuzluk duyabileceği bir olaya asla sebebiyet vermez. O hep başkalarını sever, her an başkalarına bir güzel davranışta bulunabilmek ihtiyacının sahibidir. Elindekini ihtiyaç sahiplerine verir. Vermek onun için bir mutluluktur. Bu insanın bir de son söylediğimiz olayı yaşadığını düşünürseniz yani kişi verdiği taktirde Allahû Tealâ'nın kendisine verdiğinden çok daha fazlasını verdiğini gördüğü zaman, Allah'a olan sevgisi hayranlığa dönüşür. Daha çok verir, Allahû Tealâ da ona daha çoğa göre çok verir. Böylece bitmeyen tükenmeyen bir verişin karşılığı, bitmeyen tükenmeyen ve verdiğinin kat katını Allahû Tealâ'nın kendisine geri vermesidir. Her güzellik başka bir güzellikle noktalanır. Her çirkinliğin arkasında ise Allah'ın sadece cezası vardır.

Sevgili kardeşlerim eğer öyle yaparsanız, Allah'ın size verdiklerini aslında başkaları için kullanmanız lâzımgeldiğini idrak ederseniz, o zaman Allahû Tealâ'nın size ne kadar büyük bir mutluluk verdiğini yaşayacaksınız. Belki o zaman siz de aynı şeyi söyleyeceksiniz: Herşey çok mu güzel yoksa bana mı öyle geliyor?

Sevgili kardeşlerim, şimdi böyle düşünmeyen bir insana: "Elindekini ver, başka insanları mutlu et. Ver, ne kaybedersin?" diye sorduğunuz zaman: "Ne mi kaybederim? Elimdeki parayı kaybederim. Ben onu kendi ihtiyacıma harcayacakken gidip başkasına verirsem kendim açıkta kalırım."  diyecek. Kalmazsın! Allahû Tealâ'nın hiç beklemediğin yerlerden sana para gönderdiğini göreceksin.

Sevgili kardeşlerim, neden denemiyorsunuz? Bir deneyin. Yaşadığınız zaman belki inanamayacaksınız ama bir defa daha deneyin, aynı şeyi göreceksiniz. Allahû Tealâ'nın size aynen geri verdiğini görmeyeceksiniz, kat kat geri verdiğini göreceksiniz. Nereden geldiğini anlamayacaksınız ama gelecek. Eğer veriyorsanız sözüme lütfen dikkat edin! Geri almak kaydıyla değil, karşılıksız veriyorsanız, onun karşılığını Allahû Tealâ kat kat öder.

Sevgili kardeşlerim, mutluluk kapınızı çalıyor. Hadi açın kapıları! İnsanlara onların ihtiyacı olan şeyleri verin. Verin ki Allahû Tealâ size kat kat versin.

Allahû Tealâ'nın hepinize kat kat bütün güzellikleri ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek, sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.

Allah hepinizden razı olsun.      

İmam İskender Ali  M İ H R