}
Mutluluk Sohbeti 07.04.2008
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 112011

SOHBETİN ADI: MUTLULUK SOHBETİ
TARİHİ: 07.04.2008

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın huzurunda birlikteyiz.

Allahû Tealâ sizlerden sadece bir tek şey ister sevgili kardeşlerim; mutlu olmanızı. Bunun için Allah'ın 7 safhada geçerli olan emirlerine riayet ettiğiniz ölçüsünde, emirlerine uymanız ölçüsünde mutlu olabilirsiniz.

Allah'a mülâki olmayı yani ruhu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dilemek, mutluluğun giriş kapısıdır, olmazsa olmaz şartıdır. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemezse mutluluğa hiçbir zaman bir adım dahi yaklaşamaz. Ömrü boyunca mutsuz, huzursuz, sıkıntılı bir insan olur. Allah'tan uzak olarak yaşar. Gideceği yer, kesinlikle cehennemdir.

Bir insan sadece Allah'a ulaşmayı dilediği taktirde takva sahibi olabilir. Takva sahibi olmaksa kişiyi mutlaka cehennemden kurtarır. Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, Allah'a ulaşmayı dileyen kişinin ancak takva sahibi olduğunu söylüyor. Fakat önemli olan, Rûm Suresinin bir evvelki âyet-i kerimesiyle bağlantısı. Rûm-30'da Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e hitap ediyor, diyor ki:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.


"Habibim, sen hanifsin yani Hz. İbrâhîm'in hanif dîninin sahibisin. Hanif olarak vechini (fizik vücudunu) dîne ikame et. Yani namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelime-i şahadet getir ve Allah'a ulaşmayı dile ve zikir yap. Hanif olarak vechini dîne ikame et. O hanif fıtratıyla ki; Allah bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır."

Allah'ın kelimelerinde değişiklik olmaz. Ne demişse, Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim boyunca aynı şeyleri söyler.

Allahû Tealâ diyor ki: "Bu hanif dînidir. Hanif dîni ezelî ve ebedi dîndir." Ne kadar geriye gidersen git, hanif dîninden başka bir dîn bulamazsın ve zaman ne kadar ilerlerse ilerlesin, kıyâmet kopsun; o güne kadar hanif dîninden başka bir dîn bulamazsın.

Hanif dîni önemli mi? Evet, önemli. "İslâm" kelimesi Arapça bir kelimedir. Hanif kelimesinin Arapça karşılığı "İslâm" kelimesidir. Allah'a teslim olmayı ifade eder. Hanif kelimesi de 3 mânâ ihtiva eder:

1- Tek Allah'a inanmak; vahdet.
2- Allah'a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırkayı oluşturmak; tevhid.
3- Teslim; ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah'a teslim etmek.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Başka bir dîn hiç olmamıştır.

Şu anda insanların elinde bulunan 3 mukaddes kitap;

1- Tevrat
2- İncil
3- Kur'ân-ı Kerim.

Üçünü de incelediğimiz zaman Tevrat'ta da İncil'de de Kur'ân-ı Kerim'de de bir hususun hiç değişmediğini görürüz. 3 kitapta da Allahû Tealâ "Bu dîn hanif dînidir. Hz. İbrâhîm'in hanif dînidir." diyor.

Yani Hz. Musa'ya Allahû Tealâ "Senin dînin Hz. İbrâhîm'in hanif dînidir." diyor.

Hz. İsa'ya "Senin dînin Hz. İbrâhîm'in hanif dînidir." diyor.

Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e "Senin dînin Hz. İbrâhîm'in hanif dînidir." diyor.

İşte Rûm Suresinin 30. âyet-i kerimesi: "Hanif olarak vechini dîne ikame et. O hanif dîninin muhtevasında ol ki; Allah bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır yani sadece hanif dînini yaşayabilecek olan özellikte yaratmıştır. Dînde değişiklik olmaz. Allah'ın kelimelerinde ve dîninde değişiklik olmaz ve bu dîn, hanif dîni; ezelî ve ebedi dîndir. Başka hiçbir dîn olmamıştır. Ezelden beri sadece hanif dîni vardır ve ebediyete kadar da hanif dîni devam edecektir." diyor.

İşte 1400 küsur yıl Hz. İsa'ya kadar, O'ndan evvel de binlerce yıllar Hz. İbrâhîm'e kadar uzuyor. Hz. İbrâhîm'den evvel de Hz. Nuh hanif dîninin sahibiydi. İlk hanif dîninin sahibi olansa Hz. Âdem'di.

İnsanlık tarihi boyunca, sadece dünya adı verilen bu küçücük gezegende değil, kâinatta -bütün kâinatı yaratan Allahû Tealâ'dır- hanif dîninden başka bir dîn olmamıştır. Allahû Tealâ Tevrat'ta "Bu dîn Hz. İbrâhîm'in hanif dînidir." diyor. Allahû Tealâ İncil'de "Bu dîn Hz. İbrâhîm'in hanif dînidir." diyor. Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de -söyledik âyet-i kerimeyi- "Bu dîn Hz. İbrâhîm'in hanif dînidir." diyor. İnsanları da Allahû Tealâ hanif fıtratıyla yaratıyor, dîni de hanif dîni olarak koyuyor. Arapça adıyla İslâm dîni yani vahdet, tevhid ve teslim dîni. İslâm, teslim demek.

Sevgili kardeşlerim! Mutlulukla teslim arasında tam bir paralellik vardır. Allah'a mülâki olmayı dilemeyen bir insan, hiçbir şeyini Allah'a teslim edemez. Allah'a mülâki olmayı dilemek 1. safhadır ve insanı bir defa cehennemden kurtarır. Kim takvanın 1. adımı olan Allah'a ulaşmayı dilemişse o kişi haniftir. Allahû Tealâ diyor ki: 

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


"Allah'a yönel yani Allah'a ulaşmayı dile ve Allah'a karşı takva sahibi ol."

Unutmayın ki; cennete gidecek olanlar sadece takva sahibi olanlardır:

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.


50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).

İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.


"Cennet, takva sahiplerine uzak olmayarak yaklaştırıldı. İşte bu vaadolunduğunuz cennettir. Bütün evvab ve hafîz olanlar için."

Evvab, meaba sığınmış demek yani ruhu vücudundan ayrılmış ve Allahû Tealâ'nın Zat'ına ulaşmış. Allah Meab'tır, sığınakların en güzelidir. Allahû Tealâ diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).

İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.


"Andolsun ki Allah, Allah'ın katındaki en güzel sığınaktır."

Kâinatlar olsaydı, kâinatlardaki en güzel sığınak olacaktı.

Kâinat, Allahû Tealâ'nın vücuda getirdiği bir bütündür. 100 milyar galaksi, herbir galakside ortalama 100 milyar yıldız olduğu hesaplanmış durumda. Eldeki mevcut araştırma vasıtaları, bunu artık tahakkuk ettirebilir durumda.

Sevgili kardeşlerim! İnsanın Allah ile olan ünsiyeti (yakınlığı), Allah'a ulaşmayı dilemekten başlar. Bu dilek, kişiyi mürşidine ulaştırır. Mürşide ulaşan kişi, mürşidin önünde tövbe eder. Ruhu vücudundan ayrılır.

Tövbe, 2. safhayı teşkil eder. Allah'a ulaşmayı dileyen, bundan sonra ölen bir kişi, kıyâmetten sonra 1. kat cennete girer. Ama o kişi Allah'a ulaşmayı dilemeden ölseydi, gideceği yer cehennem olacaktı. Çünkü takva sahibi olamayacaktı. Cennetse sadece takva sahipleri için geçerlidir. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemeden takva sahibi olamaz, gerçek mü'min de olamaz.

2 çeşit âmenû olan, mü'min olan insan vardır:

1- Allah'a ulaşmayı dilememiş ama Allah'a inanıyor. O kişi mü'min midir? Mü'mindir, Allah'a inanç açısından mü'mindir. Öyleyse gideceği yer cennettir, diyebilir miyiz? Hayır, diyemeyiz. Bu kişinin gideceği yer cehennemdir.
2- Gene Allah'a inanan ama Allah'a ruhunu hayattayken ulaştırmayı dileyen kişi; o kişi Allah'ın cennetine girebilir.

Dilemezse neden giremez? Çünkü amelleri heba olur.

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).

İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.


Allahû Tealâ: "Kim Allah'a mülâki olmayı inkâr ederse, Allah'a ulaşmayı dilemezse onun amelleri boşa gider." diyor.

Allah'a ulaşmayı dilemeyen, onu inkâr eden bir kişi; onun gideceği yer cehennemdir. İnkâr etmemiş ama dilememiş; gene cehenneme girer, amelleri boşa gider.

Sevgili kardeşlerim! Allah'a mülâki olmaya inanan bir kişi, Allah'a ulaşmayı dilemiyorsa o, Kur'ân'ın temel emrini yerine getirmiyor demektir. Allahû Tealâ "Munîbîne ileyhi: Allah'a yönel yani Allah'a ulaşmayı dile." diyor. "Ve böylece takva sahibi ol. Dilemeyen kişi takva sahibi olamaz, cehennemden de kurtulamaz." diyor.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, mutluluk deyince dünya saadetini anlıyoruz. Dünya saadetini dört başı mamur olarak yaşadığımız 1. devre, Allah'a ulaşmayı dilediğimiz noktadan ruhumuzu Allah'a ulaştırdığımız noktaya kadar geçen 7-8 aylık bir süredir. Bu süre, şu dünyada en büyük mutlulukları yaşadığımız devreyi ifade eder.

Neden? Çünkü Allahû Tealâ Allah'a mülâki olmayı dileyen kişinin bütün günahlarını örter. Enfâl Suresinde Allahû Tealâ diyor ki:

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


"Ey âmenû olanlar (Allah'a inananlar, îmân edenler, ey mü'minler)! Allah'a ulaşmayı dileyin ki; Allah sizin günahlarınızı örtsün ve size furkanlar versin." diyor.

Ne diyor, ne diyor Allahû Tealâ?

"Allah'a mülâki olmayı dileyin ki; Allah sizin günahlarınızı örtsün."

Demek ki kim Allah'a mülâki olmayı dilerse, o kişinin bütün günahları Allahû Tealâ tarafından örtülür. Günahları örtülen kişinin ise gideceği yer cennettir.

Sevgili kardeşlerim, neden? Çünkü günahları örtülmüşse geriye sadece sevaplar kalır. Bir insan düşünülemez ki; hiçbir sevabı olmasın. Bu mümkün değildir. Bütün yaşayan insanlar, yaşadıkları devrede isteseler de istemeseler de mutlaka derecat kazandıran bir şeyler yaparlar. Ne kadar kötü bir insan olursa olsun biri, onun derecat kazanmasını icap ettirecek bir şeyler yapmaması mümkün değildir. Böyle bir insan hiç yaşamamıştır, kıyâmete kadar da yaşamayacaktır.

Öyleyse ölçü, Allah'a mülâki olmayı dilemek. Dilemeyen kişinin gideceği yer cehennem. Nerden biliyoruz? İşte Allahû Tealâ açık bir şekilde şöyle ifade ediyor: 

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


"Allâhu velîyyullezîne âmenû: Allah âmenû olanların yani Allah'a ulaşmayı dileyenlerin dostudur.
yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri: Onları zulmetten nura çıkarır."

Ne demek istiyor? Herkesin nefsinin kalbi başlangıçta afetlerle doludur. Bu, o kalbin kapkaranlık olduğunu gösterir. Nefsin kalbi %100 karanlıklarla doludur.

Allahû Tealâ diyor ki:

"vellezîne keferû: Onlar ki kâfirdirler.
evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumâti: Kim de taguta dost olmuşsa onlar da nurdan zulmete götürülürler."

Başlangıç nasıl? Allahû Tealâ: "Allah âmenû olanların, Allah'a ulaşmayı dileyenlerin dostudur. Onları zulmetten nura çıkarır." diyor.

"Kâfirlere gelince onlar da tagutun dostudur. Onlar da o ulaştıkları nurdan tekrar zulmete şeytan tarafından geri döndürülürler."

Öyleyse bu muhtevada Allah'ın dostları, 7-8 aylık bir süre içinde zulmetten nura ulaştırılırlar. Yani nefslerinin kalbinde hiç nur yokken, %100 kapkaranlıkken, Allahû Tealâ tarafından %51 nura ulaştırılırlar. Bir hiç karşılığı, sadece bir dilek karşılığı!

Bu muhteva içerisinde bu kişi Allah'a ulaşmayı dilemiştir, sonra Allah'a ulaşmayı dilediği için 1. kat cenneti elde etmiştir. Îmânı artan bir mü'min olmuştur. Allahû Tealâ onun bir mü'min olduğunu söylüyor:   

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.


10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


Allahû Tealâ buyuruyor ki: "Onlar ki Bize mülâki olmayı dilemezler, dünya hayatından razıdırlar. Dünya hayatıyla mutmain olurlar. Onların gidecekleri yer, kazandıkları dereceler itibariyle ateştir, cehennemdir. Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır."

İşte bir insan eğer mutluluğu istiyorsa mutlaka Allah'a ulaşmayı dileyecektir. Dilerse ne olur? Allah onu mutlaka kalbine %2 rahmet nuru göndermek suretiyle ve göğsünü yarmak suretiyle, bu yarıktan içeriye %2 rahmet nuru göndermekle mükâfatlandırır. Sonra eğer engelleri varsa kişinin gözlerindeki, kulaklarındaki, kalplerindeki engelleri alır. Görme, işitme ve idrak hassalarının üzerindeki engelleri alır. Kişiyi bütün engellerden böylece kurtarır.

Ne yapmıştır bu kişi? Allah'a ulaşmayı dilemiştir. Sonra ne yapar Allahû Tealâ? O kişiyi hacet namazı kılmaya ulaştırır. Hacet namazını kılan bu kişiye mürşidini gösterir. Kişi mürşidine gelip tâbî olur. Allah'a ulaşmayı dileyerek hacet namazını kılarak Allah'tan mürşidini soran ve o mürşide tâbiiyetini gerçekleştiren kişi, tâbî olduğu an 2. kat cennetin sahibidir. Tâbî olduğu an, ruhu vücudundan ayrılır ve ana dergâha ulaşır. Bu, Allah'a doğru seyr-i sülûk isimli bir yolculuğun başladığı noktadır.

Bu noktada kişi mürşidine ulaşıp tâbî olduğu anda 2. kat cennetin sahibi olmuştur. Ama ruhu vücudundan ayrılıp Allah'a doğru yola çıktığı için kalp %100 afetlerle doludur. Dünya mutluluğunun çok sıkıntılı bir durum göstermesi lâzım; hayır, öyle olmuyor. Allahû Tealâ o kişiyle şeytanın arasına bir engel koyuyor. Şeytanın bu kişiye tesir edip de onun afetlerini kullanabilmesi imkânsız hale geliyor ve iblis kullanamıyor. O zaman kişi bu dünyadaki en mutlu insanlardan biri olarak 7-8 aylık bir devre geçirir.

Allah'a doğru yola çıkan ruh, diğerleriyle beraber 7 tane gök katını aşar. Zikir hücrelerinde zikrini bitirir ve ruh, Sidretül Münteha'ya ulaşarak oradan Allah'a doğru dikey bir yolculukla çıkar. Arşa istiva eden, arşta Kendisine bir yer tayin eden Allahû Tealâ'nın Zat'ına ulaşır, Allah'ın Zat'ında yok olur, fani olur. Buna fenâfillâh diyoruz. Bu nokta, 3. kat cennete ulaştırır. Allah'a ulaşmayı dilemekle Allah'a ulaşmak arasında, normal standartlarda 7-8 aylık bir devre geçer. Daha kısa zamanda da ulaşabilenler olmuştur.

Bu devre içinde ruh, diğer ruhlarla beraber 7 tane gök katını aşacaktır. En sonunda 7. katta kader hücrelerini, ümmülkitabı, kudret denizini, Makam-ı Mahmud'u, Divan-ı Salihîn'i ve zikir hücrelerini geçecektir. Sidretül Münteha'ya ulaşarak oradan Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır. Bunu gerçekleştirirken her gök katına ruhun ulaşabilmesi, meselâ zemin kat olan dünyadan 1. gök katına ulaşabilmesi, nefsinin kalbinde (başlangıçtaki %2 rahmet birikimini devre dışı bırakalım) %7 nur (fazl) birikimine sahip kılar kişiyi ve ona bağlıdır. Ne zaman bu kişi yaptığı zikirle %7 nur birikimini gerçekleştirirse, Allah'ın katından inen nurlar, o kişi mürşidine tâbî olduğu anda kalbine yazılan îmân kelimesinin etrafında toplanmışsa, bu kişinin ruhu zemin kattan 1. kata kadar çıkabilir. Diğerleri daha yukarılara çıkar. O, onların inişini orada beklemek mecburiyetindedir.

2. defa %7 nur birikimi; Nefs-i Emmare'den sonraki Nefs-i Levvame.

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.

Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.


Allahû Tealâ: "O levvame nefse kasem ederim." diyor.

O kasem ettiği, levm ettiği, kınanan nefs neden kınanıyor? Kişi samimiyetle hata yapmak istemiyor, günah işlemek istemiyor. Ama nefsteki afetler onu istemese de o günahı işlemeye ulaştırıyor. Kişi de günahı ne yazık ki işliyor.

İşte böyle bir dizaynda o kişi için söz konusu olan şey, yoluna devam. Bu kişi ilk %7 nur birikiminde zemin kattan 1. kata kadar çıkmıştır. Nefs-i Emmare'dedir. 2. defa %7 nur birikiminde Nefs-i Levvame'dedir; ruh 2. gök katına çıkmıştır.

Sonra kişi 3. defa %7 nur birikimine ulaşır ve Nefs-i Mülhime'dedir. Allahû Tealâ'dan ilham almaya başlar. Mülhime ilham alınan kademe.

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.


"Onlara Allah'ın takvası ve fücuru ilham edilir."

4. kademe Nefs-i Mutmainne'dir.

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.

Ey mutmain olan nefs!


89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.

Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


"İrciî ilâ rabbiki: Ey ruh! Rabbine rücû et.

Radiye nefs Allah'tan razı olmayı, Mardiyye de Allah'tan kulun razı olmasını ifade eder. Mutmain olmak 5. kademe, Radiye; Allah'tan razı olmak 6. Kademe, Allah'ın da kuldan razı olması; Mardiyye, 6. gök katını ifade eder. Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye ve Tezkiye.

 Tekrar edelim:

1- Nefs-i Emmare, zemin kattan 1. gök katına çıkabilen ruhu ifade eder.
2- Nefs-i Levvame, 2. gök katına çıkan ruhu ifade eder.
3- Nefs-i Mülhime, 3. gök katına çıkan ruhu ifade eder.
4- Nefs-i Mutmainne, ruhu 4. kata çıkan kişinin nefsinin durumunu ifade eder.
5- Nefs-i Radiye, 5. kata çıkan kişinin nefs durumunu ifade eder.
6- Nefs-i Mardiyye, 6. gök katını ifade eder.
7- Nefs-i Tezkiye, 7. gök katı ifade eder.

Nefsin kalbinde başlangıçtaki %2 rahmet birikiminden sonra her kademede %7 nur nefsin kalbine girdikçe bu olay tahakkuk eder ve kişiyi sonuca götürür. Nefsinin kalbinde kimin nurları %50'yi aşmışsa o kişi tezkiye noktasına ulaşmıştır.

7 tane kademede vücuttan ayrılarak ana dergâha ulaşan ruh, diğer ruhlarla beraber 7 tane gök katını birer birer aşmıştır. 7. gök katında soldan sağa doğru 7 tane âlem geçmiştir. Nihayet zikir hücrelerinde zikrini tamamlayarak Sidretül Münteha'ya ulaşmıştır. Oradan da Allah'ın Zat'ına ulaşmıştır. İşte bu, mutluluğun yarısıdır. Allahû Tealâ tarafından herkese hediye edilir, hibe edilir; karşılıksız verilir.

Allah kişinin nefsini tezkiye eder ve kişiye Allah'a ulaşmayı dilediği zaman 1. kat cenneti verir. Tâbiiyetinde 2. kat cenneti veriri. Kişiyi 7. gök katına ulaştırır. Bu kişi 7. gök katını aşarak ruhunu Allah'a ulaştırdığında, 3. kat cennetin sahibi olur.

Burada 3 merhale var:

1- Allah'a ulaşmayı dilemek. Ruhu Allah'a ulaştırmak üzere karar veren ve Allahû Tealâ'dan bunu dileyen kişi, ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyen kişidir. 1. kat cennetin bir dilekle sahibi olur.
2- Sonra Allah onu mürşidine ulaştırır. Kişi tâbiiyetini gerçekleştirir 2. kat cennetin sahibidir. Bu noktada ölse, kişi 2. kat cennetin sahibi olarak ölür.
3- Yoluna devam ederse, ruhu diğer ruhlarla beraber tane gök katını aşacaktır. Bu da Allahû Tealâ tarafından karşılıksız yapılır. O kişinin ruhu mutlaka Allah'ın Zat'ına ulaştırılır. Allah'ın Zat'ına ulaşınca da kişi 3. kat cennetin sahibi olur.

Buraya kadar olan şey (3. kat cennet), Allahû Tealâ tarafından kişiye hibe edilir. Bu noktada nefsinin kalbi %51 nurlarla kaplanmıştır. Bunun mânâsı, dünya mutluluğunun yarısıdır. Dünya mutluluğunun yarısını da Allahû Tealâ bu kişiye hediye eder. Dünya mutluluğunun yarısı, %51'i ve cennet mutluluğunun 3. katı, bu kişiye Allahû Tealâ tarafından bir dilek karşılığı teslim edilir.

Sonra kişi dik yokuşu aşacaktır. O güne kadar günün 3 saatini, daha sonra son noktada 7 veya 8 saatini bir günde Allah için zikirde kullanan kişi, zikrini günün 2/3'sine kadar ulaştırmak mecburiyetindedir; 18 saate ulaştırmak mecburiyetindedir. Ulaştırabilirse, fizik vücudunu Allah'a teslim edecektir. Ama bu, o kişinin mutluluğunu çok büyük ölçüde arttırır. Kişiyi %80 mutluluğa ulaştırır, %80'den öteye taşırır.

Bundan sonra kişi daimî zikre ulaşacaktır. Dünya mutluluğu da %100 olacaktır. Bu muhteva içerisinde kişi devamlı, daha üstün cennetlerin sahibi olur.

Allah'a ulaşmayı dileyen kişi 3. basamaktadır; 1. kat cennetin sahibi olur,

Mürşidine ulaşan kişi 14. basamaktadır; 2. kat cennetin sahibi olur.

Vücudundan ayrılan ruhu Allah'a ulaştırdığı zaman 21. basamaktadır; 3. kat cennetin sahibi olur. Nefsinin kalbi %51 nurlarla dolduğu için dünya mutluluğunun da yarısına Allah onu ulaştırmıştır.

Bir insanın dünya mutluluğunun yarısına ulaşması ve 3. kat cennetin sahibi olması, o kişinin bir tek dileğine bağlıdır. Geri kalan herşeyi Allah yapacaktır, o kişiyi bu hedefe ulaştıracaktır.

Burada bitiyor mu? Hayır, bitmiyor. Kişi %81 nur birikiminde fizik vücudunu Allah'a teslim edecektir. Sonra daimî zikre ulaşacaktır. Nefsini de Allah'a teslim edecektir, ulûl'elbab olacaktır. Sonra Tövbe-i Nasuh'a davet edilecektir, muhlis olacaktır. Mutluluğu daimî mutluluk haline gelecektir. Son kademede de salâh makamına ulaşacaktır. O güne kadar daimî zikirde olan kişi, bu noktadan sonra tesbihe ulaşacaktır. Dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olarak hayatını o seviyede sürdürecektir. Allahû Tealâ ona "İrşada memur ve mezun kılındın." cümlesiyle hitap edecek ve o kişi Adn cennetlerine kabul buyurulacaktır. 7. kat cennetler olan, cennetlerin en üstünü olan Adn cennetlerine kabul buyurulacaktır.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir zikir sohbetinde daha birlikte olduk.

Gördük ki mutluluk, bedava bir olgu değildir; Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar. Kişi Allah'a ruhunu ulaştırdığı zaman, daha doğrusu Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırdığı zaman, dünya mutluluğunun yarısını elde eder. Cennetlerdense 3. cenneti elde eder. Bu, Allah'ın ikramıdır.

İnsan adı verilen mahlûkunu en üstün mahlûk olarak yaratan Allahû Tealâ, bütün kâinatı onun uğruna yaratan Allahû Tealâ, en çok sevdiği insanın mutlu olmasını istediği için Allah onu mutlu kılmıştır, bu hedefe ulaştırmıştır. Saadeti en üst boyutlarda kişi yaşayacaktır. O kişi bundan sonraki bütün aşamalarda iradesiyle çok ciddî bir mücâdele vererek o üst makamlara çıkacaktır. Çünkü 18 saat zikre ulaşmadan fizik vücudunu teslim edemez. Daimî zikre ulaşmadan nefsini Allah'a teslim edemez. Asıl mutluluk daimî zikirdedir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bilelim ki mutluluk; bir insanın iç dünyasında mutluluk, dış dünyasında (başka insanlarla ilişkilerinde) mutluluk ve Allah ile olan ilişkilerinde mutluluk olarak 3 ayrı kesimde tahakkuk eder.

İç dünyasında kişinin mutluluğunu tamamlayabilmesi, %100 olması, onun daimî zikre ulaşmasıyla mümkündür. Dış dünyasında da %100'e ulaşması, gene aynı hedefe dayalıdır. O hedefe ulaşmayı gerektirir; daimî zikre ulaşmayı gerektirir. Allah ile olan ilişkilerinde de daimî zikre ulaşan kişi, en büyük mutluluğu yaşar.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı. Hepinizin sonsuz mutluluklara ulaştırılmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R