}
Davranış Biçimleri (Mutluluk, Zikir, Sevgi) 10.06.2008
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 112119

SOHBETİN ADI: DAVRANIŞ BİÇİMLERİ
TARİHİ: 10.06.2008

Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a ne kadar hamdetsek ne kadar şükretsek azdır ki; Allahû Tealâ bize ilim verdi. O'na ne kadar hamdetsek şükretsek azdır ki; bu ilmi sizlere ulaştırabilecek olan imkânları da verdi.

İşte sevgili kardeşlerim, insan adı verilen mahlûk yalnız değildir. Mutlaka başka insanlarla birlikte yaşamak mecburiyetindedir. Öyleyse her hâlükârda herkes yaşamak için başkalarına muhtaçtır. Başkalarının diktiği bir elbiseyi, bir gömleği giyecektir. Buğday yetiştirenlerin yetiştirdiği buğdaydan, çeşitli sebzelerden yiyecektir. Kasaplardan et alacaktır. Herkes kendi görevini yapacak ve topluma sunacaktır. Böylece ortaya konanlar talipler tarafından alınıp tüketilecektir.

Öyleyse karşılıklı bir diyalog, yardımlaşma ve değişim söz konusudur. Yetiştirenler var, satanlar var, tüketenler var. Satanlar sadece bir aracı pozisyonunda. Ama o aracılar olmasa satılacak olan malın alıcıya ulaştırılması da söz konusu olmaz. Öyleyse bunun bir ihtiyaç olduğunu düşünelim. Herkes birbirine muhtaçtır.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ hepinizi çok ama çok seviyor. Hepinizin mutlu olmasını istiyor. Hamdolsun ki büyük kısmınız mutluluğu başardınız.

Mutluluğun temelinde başkaları için yaşamak en fonksiyonel hüviyeti taşır. Kişinin mutluluğunun doruğa çıkması, o kişinin bütün boyutlarda başkaları için yaşamayı başardığı noktada tecelli eder.

Sevgili kardeşlerim, eğer bir insan kendisini başkalarının mutluluğuna adarsa, hayatını sadece başkalarını mutlu etmek için harcarsa, tüketirse onun her günü mutlaka mutluluğun doruklarında geçer. Günlerin nasıl geçtiğini anlayamaz. Kim kendisini başkalarının mutluluğuna adarsa -bir başka ifadeyle başkaları için yaşarsa- işte davranış biçimlerindeki temel felsefeyi, Allahû Tealâ'nın hedeflerini en iyi kavramış kişidir.

Allahû Tealâ herkesi başkalarına yardım etsin diye biraraya getirmiştir. Eğer insanlar "Rabbenâ, hep bana!" derse onlar sadece mutsuz olurlar. Yeter mi? Hayır, yetmez; başkalarını da mutsuz ederler.

Eğer bir insan manevî bir terbiyeyi almışsa, manevî açıdan cihazlanmışsa o kişi başkaları için yaşamanın ilk adımını atmıştır. Ona öğretilen: "Hayatına mutluluk elbisesini giydirmek istiyorsan, huzur libasına bürünmek istiyorsan o zaman kendini başkalarının mutluluğuna hasret. O istikamette çalış. Her saniye ‘Bir başkasına nasıl mutluluk verebilirim?' diye düşün. Hayatın sadece bunu gerçekleştirmek üzere geçsin."

Ne çıkar sevgili kardeşlerim, etrafınızdaki insanlara birkaç güzel söz söyleseniz? Evet, hiç sebep yokken "Seni çok seviyorum." deseniz, ne kaybedersiniz ki? Eğer gözleriniz de o söylediğinize paralel bir görüntü veriyorsa, bir işaret varsa, gözleriniz de aynı şeyi söylüyorsa, etrafınızdaki insanları ne kadar çok sevdiğinizi gözleriniz de onlara bildiriyorsa, o zaman hedefe ulaştınız demektir. Unutmayın, Allahû Tealâ herkesi başkalarını mutlu etmek üzere yarattı.

İnsanlar için ya mutluluk vardır ya da mutsuzluk. Bu iki kutbun arasında insan her gün farklı noktalarda bulunur. Çok mutlu olduğu günler vardır, daha az mutlu olduğu günler vardır ve mutsuz olduğu günler de vardır. İşte burada durun. Neden mutsuz? Talep ettiği herhangibir şey gerçekleşmemiştir. Ne olur gerçekleşmemişse? Allahû Tealâ'nın hazineleri bol. Bir başka hedefe yönelin. Ama dikkat edin de bu hedef, başkalarını mutlu etmek istikametinde bir hedef olsun.

Kim kendisini başkalarının mutluluğuna adamışsa o, davranış biçimlerinin en mütekâmilini, Allah'ın indindeki en gelişmiş statüsünü tatbik sahasına koymuştur. Sevgili kardeşlerim, bunun için aslî unsur sevmektir. Sakın insanlardan nefret etmeyin. Onlar nefreti kazanabilecek olan şeyler yapsınlar, bu onların problemi. Ama siz onlardan nefret etmemelisiniz. Onları da sevmeye çalışın. Etrafınızda en az sevdiğinizden en çok sevdiğinize kadar bir sevgi halesi oluşsun. Siz madalyonun sadece sevgi tarafını görün. Biliyorsunuz ki bir tarafında nefret var bir tarafında sevgi.

Sizden nefret edeni de sevebiliyor musunuz sevgili kardeşlerim? İşte o zaman siz, üzerinize düşeni yapmışsınız demektir. O kişinin sizden nefret ettiğini bilerek onu sevebilecek misiniz? İşte bize böyleleri lâzımdır. Bunu idrak eden kardeşlerimiz bizi temsil edebilirler. Öyleyse bir yuvadasınız. Bu yuvayı lâzımgeldiği biçim ve boyutlarda temsil etmekle mükellefsiniz.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Herşey öylesine güzel ki... Biraz derûnuna girebilseniz konuların, biraz Allah'ın sizden ne istediğini idrak etmeye çalışsanız... Göreceksiniz ki Allahû Tealâ hepinizden sadece bir tek şey ister; başkalarını mutlu etmenizi. Bunun mânâsı ne? Bunun mânâsı; sizin onların herbirinin kat kat fazla mutlu olmanız.

Kime ne kadar mutluluk veriyorsanız Allahû Tealâ da size o kadar mutluluk verir. Öyleyse etrafınızda 20 kişi var. Herbirine onları mutlu edecek şeyler söylüyorsanız, o söylediklerinizin toplamı kadar mutluluk Allahû Tealâ tarafından size verilir. Demek ki siz herbirine verdiğiniz mutluluğun 20 katı mutluluğu yaşıyorsunuz.

Allah'ın istediği ne? Bütün insanların mutlu olması, huzur içinde olmasıdır. Yani kişinin iç dünyasındaki kavganın bitmesi, yani kişinin dış dünyasındaki kavganın bitmesi, yani kişinin Allah ile olan ilişkilerinde zirveye ulaşmasıdır.

Elbette zirve daimî zikri gerektirdiği için kolay bir iş değildir. Ama o zirvede işlem yönünden, ibadet yönünden (zikir ibadetlerin en büyüğüdür) o en üst seviyede olmadığınızı düşünelim. Başkalarına hizmet etmekle, onları mutlu etmekle zikrin size sağlayacağı mutluluğu sağlayabilirsiniz. Sakın bizi yanlış anlamayın. "Zikri bir kenara bırakın, başkalarını mutlu edin." diyor muyuz? Hayır! "Başkalarını mutlu ederken de zikir yapın." diyoruz.

Eğer zikri "Allah, Allah, Allah..." diye bir sesli zikirden "Allah, Allah, Allah..." diye bir sessiz zikre, sonra da dilinizi de kımıldatmadan enfüsî zikre (iç dünyanızdaki zikre) dönüştürebilirseniz ve bu konuda uzun süre gayret ederseniz, bir gün iç zikrinizin günün bütününü doldurduğunu göreceksiniz.

Uyumaya girerken zikirle giren siz, dilinizi de kımıldatmadan zikretmeyi usûl haline getirince... Nasıl getireceksiniz? Her gece yatarken kıbleyi sağınıza alarak yatacaksınız. Sağ kulağınızı yastığa koyacaksınız. Sağınıza yani kıbleye dönerek uyuyacaksınız. Uyurken dikkat etmeniz lâzımgelen bir şey; kulağınızı o yastığa koyduğunuzda -azıcık sağa sola oynatarak- kalbinizin çift atışlarını "Allah, Allah, Allah, Allah..." diye atışlarını duymanızdır. İşte uykuların en güzeline o zaman dalarsınız. O zaman bütün rüyalarınız pırıl pırıl rüyalar olur. Hep güzellikleri yaşarsınız. Kâbus görmezsiniz.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sizler Allah'ın yolundasınız. Allah'a mülâki olmayı, ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dileyen herkes, dilediği andan itibaren Allah'ın yoluna girmiştir. Sonra mı? Sonra o kişi değil; Allah o kişinin ruhunu Kendisine ulaştıracaktır. O kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren -gerçekten dilemişse- bilmediği, tatmadı bir huzur ve mutluluğu yaşayacaktır. Dünyadaki en mutlu ve huzurlu insanlardan birisi olacaktır. Ne zamana kadar? 7-8 aylık bir süreç içersinde ruhunu Allah'a ulaştırıncaya kadar.

Evvelâ kişi Allah'a ulaşmayı diler. Sonra mürşidini Allah'tan sorar. Allah ona mutlaka mürşidini gösterir. Kişi gider, tâbî olur. Tâbiiyetle beraber ruh, vücuttan ayrılıp ana dergâha ulaşır.

Allah'a ulaşmayı dilemek; 1. safha.
Mürşide ulaşıp tâbî olmak; 2. safha.

Ruhun 7 tane gök katına birer birer ulaşması, nefsinin kalbinde Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye, Tezkiye diye 7 kademede nur oluşması, %7'den %49 eder. Başlangıçta giren rahmet nuruyla beraber kalbe giren %49 oranındaki fazıllar, o kişiyi nefs tezkiyesine ulaştırır. Nefs tezkiyesi, Allahû Tealâ'nın herkese verdiği bir ni'mettir. Bu ni'meti tamamladığınız güne kadar dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olursunuz.

Burada unutmamanız lâzımgelen nedir? Bu mutluluğunuzu başkalarına da ulaştırmanız. Başka insanlara mutluluğunuzu ulaştırmaya çalışın. Mutluluk; sirayet edici (yayılan), başkalarına bulaşan bir güzelliktir. Onlar da sizin gibi mutlu olsunlar diye çalışın. Sizden etrafınıza mutluluk yayılmalı...

Kendinizi şu anda nasıl hissediyorsunuz sevgili kardeşlerim? Eğer mutlu değilseniz hemen "Allah, Allah, Allah, Allah..." diye zikre başlayın. Eğer Allah'a ulaşmayı dilediyseniz zikir sizin üzerinizde mutlak tesirini gösterir. Dilemediyseniz göstermez. Çünkü siz kabloları birbirine bağlamamış durumdasınız.

Allah'a ulaşmayı dilemek (ruhunuzu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dilemek) sizinle Allah arasında bir bağdır, bir kablodur. Dilemiyorsunuz; o kabloyu yok ettiniz. Eğer Allah'a ulaşmayı diledikten sonra vuslata ulaştıysanız -ki ulaşmamanız mümkün değildir- ondan sonra şeytan size musallat olacaktır. Ona mağlup olursanız düşersiniz.

Allah'a ulaşan ruhunuz, ulaşana kadar size dünyadaki en büyük mutlulukları yaşatmıştır. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse ulaşmayı diledikten ruhun Allah'a ulaşmasına kadar geçen 7-8 aylık bir zaman parçasında, o kişi dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olur.

İşte davranış biçimleriniz başkasına örnek olmalıdır ki; onlar da sizin gibi yapsınlar, onlar da sizin gibi mutlu olsunlar. Siz başkalarına güzel davranınca onlardan da güzel davranışlar beklemeye hakkınız olur.

Eşyanın tabiatına uygun olan nedir? Birisi size güzel davrandığı zaman, size sevgiyle yaklaştığı zaman, gözlerinde size olan sevgisinin ışıltılarını hissettiği zaman siz de içinizden gelen, Allahû Tealâ tarafından verilen bir duygudur bu; sevginin karşılığı sevgidir. Şeytan tarafından verilen bir başka duygu var; nefretin karşılığı nefrettir. 1. el 2.'den nefret ediyor. 2. bütün gayretine rağmen onda nefret olduğunu gördüğü zaman -eğer kendini iblisin tuzağından koruyamazsa- o da karşısındakinden nefret etmeye başlar. Böyle olmayın sevgili kardeşlerim.

Etrafınızdaki insanlar varsın size diş bilesinler, varsınlar size kızsınlar. Allah'ın yolundasınız diye kim size kızıyorsa bu, sizin için bir şereftir. Onlar sadece Allah'ın yolunu ve onun güzelliklerini bilmedikleri için size kızarlar. Ama mutluluk terazisinde tartıldığınız zaman siz mutlusunuz, onlar mutsuz. Terazilerin iki kefesinden birisi sizin kefeniz; yukarıda, Allah'a yakın. Onlarınki aşağıda; şeytana yakın. 0 noktasından aynı seviyede uzaktasınız. Mutluluk terazisinde birisi yukarı doğru uzakta, birisi aşağı doğru orta noktalara uzaktadır. 0 noktasından yukarı çıkan şey mutluluktur, aşağı inen de mutsuzluk...

Öyleyse Allahû Tealâ insanları 0 noktasında mı yaratmış? Evet. İnsanı killi topraktan (salsalinden) yaratmış. Sonra ona ruhundan üfürmüş. Böyle bir insan çıkmış ortaya; Âdem (A.S). O'nun kaburga kemiğinden Hz. Havva'yı yaratmış. Onlardan biz insanlar birer birer dünyaya gelmişiz. İşte şu anda bizden evvel ölen milyarlarca insan var. Şu anda bizler hayattayız. Bizler de bir gün öleceğiz. Bizden sonra da milyarlarca insan hayata gelecek, yaşayacak, onlar da ölecekler.

Ne diyor bir şair? "Bâki olan bu kubbede bir hoş sadâ imiş." diyor. İşte siz de insanlara güzel şeyler söylerseniz, hayatınızı insanların mutluluğuna adarsanız sizden de insanlar en güzel şekilde bahsedeceklerdir.

Peki neden bizden en güzel şekilde bahsetmiyorlar? Şeytan, gelecekteki dünya mutluluğunu bizim gerçekleştireceğimizi biliyor. Onun için bizi insanlara kötü göstermek konusunda ve bu hedefi geciktirmek konusunda elinden gelen herşeyi yapıyor. Hâlâ birçok insan incelemek gereğini bile duymaksızın aleyhimizde.

Sevgili kardeşlerim, ne kadar yanlış bir şey değil mi? Bir insanı suçlamak ama başkaları öyle söylediği için suçlamak. Bir insanın bir başkasını suçlayabilmesi için bir suç unsurunun var olup olmadığından emin olması lâzım. Bunun sağlaması ise ancak tahkik ile mümkündür. Kişi kasetleri alıp dinleyecek. Ne söylüyoruz acaba biz? Söylediklerimizi dinledikten sonra, hiç kimse bizden nefret etmez, edemez. Sadece bizi sever.

Sevgi sirayet eden, yayılan bir müessesedir. Biz bizi sevenleri de severiz, bizi sevmeyenleri de severiz. Allah onları da yaratmıştır. Eğer insanlar şeytanın tesirindelerse onlar bizi başlangıçta sevmeyeceklerdir. Çünkü şeytan, insanlara aleyhimizde birçok şey söyletecektir. Bu da eşyanın tabiatına son derece uygundur. Ama sonra? Söylediklerimizi mihenge vurdukları zaman, teraziye koydukları zaman kendimizi -onlar da dahil olmak üzere- bütün insanlığın mutluluğuna adadığımız ortaya çıkacaktır. Böyle bir hakikate ulaşan bir kişi ne kadar kötü niyetli olursa olsun düşünmeyecek midir? "Biz ona karşı haksızlık etmişiz." demeyecek midir? Başkasına söylemesinden bahsetmiyoruz; kendi iç dünyasında bunu söylemeyecek midir? Eğer o kişi kibirliyse, gururluysa ve bizi hiç incelemeden bizim hakkımızda hüküm verip bize karşı çıkmışsa o zaman bundan utanç duymayacak mıdır?

Sevgili kardeşlerim, biz onları da severiz. Bize karşı olan, aleyhimizde şu veya bu şekilde yazı yazan, söz söyleyen birçok insan, bizi tanımadıkları için bunları söylerler. Niçin söylerler? Çünkü biz onlara dîn öğretenlerin söylediği o eksik dîn eğitiminin dışındayız.

Bizim eğitimimiz insanlar tarafından gerçekleştirilmedi. Bizi eğiten; Allah'tır. Eseri de ortadadır; 19 ciltlik bir Kur'ân-ı Kerim tefsiri, 8536 sayfa. Onu Allah'ın yardımıyla gerçekleştirdik. Kardeşlerimizin de herbirisinin derece derece onun yazılmasında, basılmasında, ciltlenmesinde katkıları oldu. A'dan Z'ye her âyet-i kerimeyi tek tek gözden geçirdik. Allah'ın bize işaret ettiği değiştirmeleri biz gerçekleştirdik. Herkes aynı olaya farklı bakabilir ama önemli olan Allah'ın nasıl baktığıdır. İşte o Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın bakış açısını bütün insanlığa asırlar boyunca haykıracak olan bir özellik taşır.

Sevgili kardeşlerim, biz herkesi severiz. Bize kızanlar da bize hakaret edenler de buna dahildir. Allahû Tealâ bize kimseden nefret etmeyi nasip kılmadı. Nefreti kalbimizden söktü, aldı. Kini, intikam duygusunu söktü, aldı.

İnsanlar bize düşmanlık etmiş olabilirler. O bizim problemimiz değil; onların problemi. İnsanların büyük kısmı bizim ülkemizde hâlâ bizi anlamamış olabilirler. O da bizim problemimiz değil. Çünkü anlamayan kişi mutluluğu yaşayamaz. Oysaki Allahû Tealâ bize mutluluğun reçetesini yazdırdı. Tatbik eden kişinin mutlu olmaması mümkün değildir. Bu dünyada da insanların en çok istediği şey, mutlu olmaktır.

Öyleyse bu davranış biçimlerinizde mutlu olmanın ne olduğunu çok iyi bileceksiniz. Mutlu olmak;

1- Bir insanın iç dünyasında mutlu olmasıdır; nefsiyle ruhu arasındaki kavganın bitmesidir.
2- Dış dünyasında mutlu olmasıdır; başka insanlarla arasındaki kavganın bitmesidir.

Burada bir şeye dikkatinizi çekiyorum: Onlar sizinle kavga etmekte devam edebilirler. Bu, onların problemi ama siz kavgayı bitireceksiniz. Onlara sadece tavsiyelerde bulunacaksınız. Sadece onları incitmemeye çalışarak ikaz edeceksiniz.

Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ hepinizin mutlaka saadete ulaşmasını ister. O, insanları mutlu olsunlar diye yaratmıştır.

1- İç dünyalarında, nefsleriyle ruhları arasındaki o kavganın bitmesini ister.
2- Dış dünyalarında, o insanların başka insanlarla olan kavgalarının bitmesini ister.
3- Allah ile olan ilişkilerindeyse Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasaklarını hiç işlemeyen bir hüviyete ulaşmasını ister.

İşte mutlu insan odur ki; o bu üç ayrı cephede başarıya ulaşmıştır.

Öyleyse bu davranış biçimlerini herkese ulaştırmalısınız. Zikirle nefsin kalbindeki afetlerin temizlenmesi söz konusudur. Nefsin kalbinde afet olsa da, eğer kişi başka insanlarla ilişkilerinde onları kırmayacak olan, aksine onların beğenisini kazanacak olan bir davranış biçimleri dizisi tatbik ederse, hayatının bu istikamette şekillenmesini başarabilirse o kişi, başkalarını mutlu eden bir kişidir. İşte asıl mutluluk burada sevgili kardeşlerim.

Hayatınızı başkalarının mutluluğuna adamak, size kızanları da mutlu etmeye çalışmak. Onlara da mutluluğun formülünü, reçetesini vermek. Kişinin onları da mutlu etmek konusunda bütün gayretiyle çalışması. Bu, davranış biçimlerinin temelini teşkil eder. Allahû Tealâ'nın bütün insanlığa emri budur. "Başkaları için yaşamak" diyoruz adına. Kim hangi ölçüde başkaları için yaşıyorsa, hangi ölçüde kendisini defterden silebiliyorsa o kadar mutludur.

Mutluluk; başkalarına hizmetin aynasıdır. Bu ise beşerî münâsebetlerde yani davranış biçimlerinde, insan ilişkilerinde en önemli faktördür.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Biz hepinizi çok ama çok seviyoruz. Hamdolsun ki; Allahû Tealâ bize sevmeyi öğretti. Sonsuz defa daha hamdolsun ki; Allahû Tealâ kalbimizden kini, nefreti kökleriyle beraber söktü, yok etti. İnsanlar bize kötü davranabilirler, kötü söz söyleyebilirler ama biz onlardan nefret edemeyiz. Böyle bir duygu bizim içimizde artık neşvünemâ bulamaz, kök salamaz, gelişemez. Nefret yok, kin yok.

Sevgili kardeşlerim, davranış biçimlerinde hepiniz bunu hedef ittihaz etmelisiniz kendinize. Size kötü davrananlara da iyi davranabilecek misiniz? İşte davranış biçimlerinin özü budur. Hayatınızı başkalarını mutlu etmeye adayabilecek misiniz? Sanki zor bir şeyden bahsediyormuşum gibi söylüyorum değil mi? Adayabilmek...

Gerçekten insanlara çok zor geliyor; başkaları onlara kötü davranırken o kötülüğü hiçe sayıp onlara iyi davranabilmek. İşte Allah'ın tasarrufuna girdiğiniz zaman onu yapmayı öğreneceksiniz. Siz o zaman kimseye düşman olamazsınız. Hiç kimse için Allahû Tealâ'ya onu cezalandırması için müracaat edemezsiniz. İçinizden gelmez. İç dünyanızda intikam duygusu bütünüyle yok edilmiştir. Sevgili kardeşlerim, o zaman siz de aynı şeyi söyleyeceksiniz: Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?

İşte dünya adı verilen bir gezegende yaşıyoruz. 100 milyar galaksi. Her galakside 100 milyar yıldız. Birçoğunda hayat var. Onun için Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de "yerlerdeki insanlar, göklerdeki insanlar,  ikisinin arasındaki insanlar" diye 3 grup insandan bahsediyor. Her gezegene göre diğer gezegenler göklerdeki insanlar ve ikisinin arasındaki insanlardır.

19/MERYEM-65: Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ fa’budhu vastabir li ibâdetihî, hel ta’lemu lehu semiyyâ(semiyyen).

Semaların, yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir. Öyleyse O’na kul ol! O’nun kulluğunda sabırlı ol! O’nun İsmi’yle isimlendirilen (bir kimse) biliyor musun?


Öyleyse biz de size soruyoruz: "Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?" diye.

Sevgili kardeşlerim, eğer biz sizleri bu kadar çok seviyorsak, bu sevgi kendi boyutunda bize sonsuz bir mutluluk veriyorsa o zaman sevmekten güzel ne var ki?

Biz Allahû Tealâ'nın telefonuyuz. O ne söyletirse sadece onu söyleyebiliriz. Şimdi de söylediklerimiz bize ait olan sözler değil sevgili kardeşlerim; O konuşturuyor. O bizim sahibimiz. Ne dilerse bize onu yaptırır. Daha açık bir ifadeyle; biz O'nun tasarrufundayız.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Herşey o kadar güzel ki... Öylesine güzel ki... Allah'ın indinde bütün güzellikler sizin için...

Atalarımız diyor ki: "Ne ekersen onu biçersin." Ne kadar güzel bir söz sevgili kardeşlerim. Başkalarına nasıl davranırsanız, onlardan aynı davranış size geri döner. Başkalarına öfkeyle davranırsanız öfkeyle cevap alırsınız.

Başkası size öfkeyle geldiği zaman önemli olan o noktadaki davranışınızdır. Öfkeyle gelip de size kötü söz söyleyen birisine siz de kötü söz söyleyecek yerde, sükûnetle ondan af dilemek büyüklüğünü gösterirseniz... Hiç hatanızın olmadığını kabul ediyorum. Tamamen haksız bir davranışla size geldi, birisi çatıyor. Ondan af dilemek büyüklüğünü gösterebilir misiniz? İşte siz o zaman davranış biçimlerinin Allahû Tealâ'nın emrettiği standardını gerçekleştirmiş olursunuz. O, böyle istiyor.

Hz. İsa ne diyordu? "Senin yanağına bir tokat atan kişiye öbür yanağını da uzat; bir de oraya tokat atsın." Bu, intikamın bütünüyle yok olduğu bir dönemi ifade eder. Elbette Hz. İsa bir peygamberdi. Elbette onda tüm afetler Allahû Tealâ tarafından yok edilmişti.

Sevgili kardeşlerim, öyleyse esas muhteva ne? Esas muhteva; başka insanlara mutluluk ulaştırabilmek, hayatınızı başka insanların mutluluğuna adamaktır. İşte bir insanı dünyadaki en mutlu insanlardan birisi yapan temel kanun budur. Kim başkalarının mutluluğuna kendisini adamışsa herkese verdiği mutluluğun aynını -hatta bir kat fazlasını- Allahû Tealâ ona da (mutluluğu veren kişiye de) yaşatacağı için o kişi ne kadar çok insana mutluluk ulaştırırsa o kadar geniş spektrumlu bir mutluluk denizinin içinde yüzer. Hayatının her dakikası, her saniyesi başka insanların problemlerine çözüm aramak üzere, Allah yolunda bir gayret sarfetmek üzere ve o sarfettiği gayretle başka insanların da mutluluğunu öğrenip yaşamasını temin etmek üzere bir faaliyetin içinde olacaktır. Belli bir muhteva, bunu gerçekleştiren kişi için kesintisiz bir mutluluğu bünyesine alır. Bu kişi biriyle onu mutlu edebilecek bir davranışın sahibi olarak konuştuktan sonra onun yaşadığı mutluluğun aynının 2 katını kendisi yaşar. Sonra bir başkasına ulaşır, onun da mutlu olmasını ister ve de bunu sağlar.

İnsanlar hep kendi cephelerinden düşündükleri için onlara göre hep başkaları kabahatlidir, kendileri kabahatli değildir. Başkalarını hep şikâyet ederler. Oysaki başkalarının onların üzerinde vücuda getirdiği onları üzen davranış, aslında kendilerinin daha evvel o kişiye karşı oluşturmuş oldukları bir yanlış davranışı hedef almıştır. Kişilerin nefsindeki intikam arzusu kendilerine yapılan kötülüğün başkasına iade edilmesini icap ettirir. Allah'ın dostları onlardır ki; onlar intikam duygusundan kendilerini Allah'ın kurtardığı insanlardır.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, kötülük; kötülüğü yapanın yakasında kalan bir lekedir. Ama iyilik, o lekenin kendi cephesinden temizlenmesini ifade eder. Kim bir kötülüğe iyilikle cevap verirse o, Allah'ın katında kutlu bir insandır. Böyle bir kutlu oluş Allah katında bir değerin sahibi olmayı ifade eder. Aynı zamanda mutlak hüviyette o kişinin mutlu olmasını ifade eder.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, güzel olan sevmek değil mi? Hep sevmeliyiz. Sevmek üzerine bir dünya kurmalıyız.

Allahû Tealâ'nın bütün güzellikleri insanlara sunduğunu görüyoruz. İnsanları onun için cemaat halinde yaşatıyor ki; herkes, etrafındaki herkese yardım etsin, onların gönüllerini alsın, onlarla en güzel ilişkileri kursun da herkes etrafındaki insanları mutlu etsin diye.

Sizden kendilerini mutlu edecek bir davranış gören insanlar, size karşı sert davranmak gereğini duymayacaklardır. Onlar da size, sizi nasıl mutlu edeceklerine dair bir şeyler düşünerek geri döneceklerdir, sizi mutlu etmek üzere.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, böyle bir dizaynda Allahû Tealâ'nın sizi ne kadar çok sevdiğini düşünün. Sizden beklediği şeyin, evdekiler başta olmak üzere, sizinle beraber aynı evde yaşayanlar başta olmak üzere bütün insanları mutlu etmek olduğunu hatırlayın. Allah sizden başka bir şey istemez. Hangi kapıyı çalarsanız Allah'tan aynı cevabı alırsınız: "Onu da mutlu et. Onu da mutlu et. Onu da mutlu et..."

Tekrar ediyorum, başkalarının sahasına girmeden top oynayacaksınız. Onlar yanlış yapabilirler. Siz onların yanlışlarına da doğruları cevap olarak vermek mecburiyetinde olanlarsınız. Yani onların size karşı olan yanlış davranışlarına karşı onlara doğru, güzel, onları incitmeyen davranışlarda bulunmakla mükellefsiniz.

Mihr Vakfı'nın temelinde Allah'ın emirleri yatar.
Mihr Vakfı'nın temelinde mutluluk yatar.

Siz Allah'ın sizin için hedef gösterdiği kanunları, Allah'ın emrettiği biçim ve boyutta kuvveden fiile çıkarırsanız yani başka insanlara tatbik ederseniz, o zaman Allahû Tealâ'nın sizden istediği şeyin sadece mutluluk olduğunu yaşayarak öğreneceksiniz. Yaşamaya değer bir olgu; başka insanları mutlu kılmayı hedef ittihaz etmek, bunun için yaşamak. O zaman Allahû Tealâ'nın size başka insanlara vermediği bir bolluk, bereket verdiğini göreceksiniz. Asla size yokluğu hissettirmez.

Siz başka insanlara hizmet ettikçe Allah'ın daha çok, daha çok, daha çok sevgilisi olursunuz. Siz insanları sevdikçe insanlar da sizi sever. Ama asıl önemlisi, Allah da sizi daha çok sever. Sevginiz büyüdükçe, bütün insanlara yayıldıkça, onların hepsinin sevgisi size geri dönecektir. Bu, sizi dünyadaki en mutlu insan yapacaktır.

Sevgili kardeşlerim, öyleyse neden mutsuzluk? Neden başka insanlara kötü davranmak? Neden onları üzmek? Neden onların vebalini almak? Sevmek varken, onları mutlu kılmak varken, huzur içinde bir dünya hayatını yaşayabilmek varken neden mutsuzluk, neden huzursuzluk?

  Allah sizi seviyor. Sevgili kardeşlerim, siz de Allah'ı sevin. Başka insanları sevmeyi başaran herkes bilsin ki; bunu Allah sevgisiyle yapmıştır. Sadece Allah'ı sevenler başkalarını sevebilirler. Sevme hissi, Allah'ın aynasıyla gelişir. Allah'a aksettirdiğiniz sevgi, O'nu sevmeniz, O'ndan kat kat sevginin sizin kalbinize ulaşmasını sağlar. O sevgi kalbinizi daima canlı tutar, diri tutar. Allahû Tealâ davranış biçimlerinizi hep bu minval üzere dizayn eder. Siz de etrafınızdaki bütün insanların dostluğunu kazanırsınız, sevgisini kazanırsınız. Sevmek sevgiyi çeker, nefret nefreti çeker. Ama galip gelen her zaman sevgidir. Böyle bir perspektiften olaylar dizisine yöneldiğiniz zaman her an kendinizi kontrol edebilirsiniz.

Kalbinizden başka insanlara karşı olan kini, nefreti, öfkeyi çıkarın. Güzel davrandıkça, onlardan göreceğiniz güzel davranışlar sebebiyle hayatınızda öfkenin yeri kalmayacaktır. Kin duymanızı sağlayacak olan bir yanlış davranış, size bir zarar verme onlardan gelmeyecektir.

Öyleyse insanları sevin. Onlar insandır, sevilmeye muhtaçlar. Siz onları sevdikçe Allahû Tealâ'dan öyle bir güçle donanırsınız ki; Allah'tan gelen bu pozitif güç, sizi insanların kötü davranışlarında da rahatsızlık duymanızdan korur.

Hep şunu düşüneceksiniz: "Ben Allah için yaşıyorum." Allah için yaşamak demek; başka insanları mutlu kılmak için yaşamak demek. "Öyleyse ben hayatımı başka insanların mutluluğuna adamalıyım. Onlara ne kadar mutluluk verebilirsem, ben de onlar kadar mutlu olurum." Böyle bir düşünce hepinizi kavramalı, muhtevasına almalı ve siz o bulutun içinde kaybolmalısınız. Onun rengine, sevginin rengine bürünmelisiniz, sevginin dokusuna erişmelisiniz.

Herkesi mi seveceksiniz? Evet, sevgili kardeşlerim. Size kötülük yapanlar da dahil olmak üzere herkesi seveceksiniz. O kişi (kötülük yapandan bahsediyorum) size bir kötülük yaptıktan sonra bir münasebetle karşılaştığınızda kendisine dönen şeyin, buna rağmen sevgi olduğunu gördüğü zaman sizden ders almış olacaktır. Bu, onu da gelecekteki sevgiye hazırlayan ilk adım olacaktır. Sevgi kıvılcımları böylece birinizden diğerine ulaşacaktır. Bu kıvılcım, neticede alev alıp o kişinin kalbinde bir güneş gibi aydınlığa sebep olacaktır. O da sevmeyi öğrenecektir. Sizin tarafınızdan nefrete karşı sevginin yer almasıyla oluşan karşınızdakinin ilk adımı, bu istikamette merdivenleri birer birer çıkmasına sebebiyet verecektir. Sizin güzel davranışlarınız, nefrete sevgiyle cevap verişiniz devam ettiği sürece Allah'a bir kişi daha kazandıracaksınız. Hedefiniz, Allah'a insan kazandırmak olacak.

Allah herkesin birbirini sevmesini ister. Mutluluğun buna dayalı olduğunu en iyi bilen Allah'tır. Verdiği emirler hep bu istikamettedir. Size kötülük yapanı da sevmeniz emrolunuyor. İnsanın kademe kademe mutlaka bu hedefe ulaşması gerekiyor. Öyleyse onları sevmeniz öyle bir boyutta olmalı ki; onlarda da sevgiyi oluşturabilesiniz. O boyut onlarda sevgiyi oluşturabilecek olan bir noktaya ulaşana kadar, hep o kişinin size yaptığı yanlış davranışlara güzel cevaplar vermek mecburiyetinde olacaksınız. Bunu kendinize usûl ittihaz etmelisiniz. O, yaptığı yanlışlıkların bilincinde olarak, sizin onları bilmenize rağmen ona karşı gösterdiğiniz bu hüsnü kabulden, onun negatif davranışlarını kabul eden sizin bu negatif davranışa vereceğiniz bütün pozitif cevaplar, onu kırmayan, onu koruyan, yaptığı yanlış için Allah'tan af dilediğiniz konular, onun size karşı yaptığı kötü davranış için onun hakkında Allah'tan af dilediğiniz konular... Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum sevgili kardeşlerim? Size yapılan bir kötülüğü affetmesi için siz Allah'a dua ediyorsunuz. İşte böyle bir dünyada yaşayacaksınız yakın gelecekte. Bunu öğreneceksiniz; size kötülük yapanlar için de Allah'a müracaat edip onların affını dilemek. O zaman onlar için kaçacak hiçbir sığınak yoktur. Onlar da Allah'a sığınacaklar. Ve sonsuz mutluluğu yaşamak onlar tarafından da gerçekleşecek.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R