}
Mutluluk 23.06.2008
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 112145

SOHBETİN ADI: MUTLULUK
TARİHİ: 23.06.2008

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.

Sevgili kardeşlerimiz, hepinizden istediğimiz tek şey var; mutlu olmanız. Mutlu olmanın formülleri ise Allahû Tealâ'da. En kestirme formül; başkaları için yaşamak. Hepsi bu kadar. Ne zaman kendinizi başkalarının mutluluğuna adayabilirseniz; o zaman bu dünyada sizden daha mutlu hiç kimse bulunamaz.

Her an etrafınızda birileri hep vardır sevgili kardeşlerim. Bir gün bir konuşmamın adını "Ne kaybedersiniz ki?" koyacağım inşaallah. İşte gene aynı şeyi söylüyorum: Ne kaybedersiniz ki? Etrafınızdaki insanlara güzel davransanız, onların gönüllerini alsanız, onların kalplerini kazansanız? Bunun bir tane yolu var; onlara güzel davranmak.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, onlar insan olarak yaratıldılar. Sizin gibi! Eğer bunu (başkalarını mutlu etmeyi) bir görev olarak üzerinize alırsanız, 1-2 günde bunun sizin mutluluğunuz için temel faktör olduğunu hemen yakalayacaksınız. O zaman siz de bizim gibi olacaksınız. Başkaları için yaşayan birisi.

Sevgili kardeşlerim, hiç aklınıza geliyor mu biz neden bu kadar mutluyuz? Allahû Tealâ bizi sizler için teçhiz etti, yetiştirdi. Sizlerin nasıl mutlu olabileceğinizin bütün faktörlerini bize öğretti. Öyleyse mutlu olmanız hepiniz için mümkün. Sevmeyi öğrenmelisiniz. Eğer severseniz, başkalarının kalbini kıramazsınız sevgili kardeşlerim. Öfkeli olduğunuz zaman Allahû Tealâ size öfkenizi yutmayı öğretir.

Allah yolunda hizmet etmek, bütün insanlar için bir zevktir. Ama şeytan bu zevki insanlara yaşatmamak için herşeyi yapar. Öyleyse şeytanın tuzağına düşmeyin. Sizin mutluluğunuz başkalarına verdiğiniz mutluluğun ölçüsüdür. Etrafınızdaki insanlara ne kadar iyi davranıyorsunuz acaba? Etrafınızdaki insanlardan ne kadarı mutlu? İşte o sizin mutluluğunuz var ya, bu sizin onlara ulaştırabileceğiniz mutluluğun toplamı kadardır. Öyleyse neden haset? Neden kin? Neden düşmanlık? Neden başkalarının kalbini kırmak? Bunların hiçbirisi sizin tarafınızdan yapılmaması lâzımgelen büyük yanlışlardır.

Sevgili kardeşlerim, bundan 14 asır evvel Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)'in etrafındaki sahâbe birbirleri için en büyük fedakârlıkları yapmışlardır. Hep hatırlarım Hz. Ömer (R.A)'ın o kıssasını. Şehit olmak üzere olan 3 sahâbe ile geçirdiği macera. Son demlerini yaşıyor 3 sahâbe, şehit olmak üzereler. Hz. Ömer (R.A) elindeki su kabıyla odaya giriyor, hemen koşuyor sahâbeye. O kendisine suyu uzattığı sahâbe diyor ki: " Ya Ömer! Suyu ona götür, ona ver. Onun benden daha fazla ihtiyacı var." Hz. Ömer (R.A) bunu şehit olan, şehit olmak üzere olan, son dakikalarını yaşayan bir şehidin ölmeden evvelki vasiyeti olarak değerlendiriyor. Emir telâkki ediyor. Hemen 2. sahâbeye koşuyor, suyu ona uzatıyor. O sahâbe de aynı şeyi söylüyor sevgili kardeşlerim. Diyor ki: "Ya Ömer! Suyu ona ver." Üçüncü sahâbeyi gösteriyor. Hz. Ömer (R.A) onu da şehit olmak üzere olan bir insanın, sahâbenin son emri, vasiyeti diye değerlendiriyor. Üçüncüye koşuyor suyu uzatıyor, üçüncü suyu alamadan şehit olmuş. Hz. Ömer (R.A) telâşla ikinciye koşuyor, ikinci de şehit olmuş. Birinciye koşuyor, birinci de şehit olmuş. Acaba anlatabiliyor muyum sevgili kardeşlerim? Onlardaki birbirine karşı olan o büyük sevgiyi, başkalarını yüceltmekten duydukları o büyük mutluluğu anlatabiliyor muyum acaba size?

Sizler sevgili kardeşlerim! Bizim kardeşlerimiz, bize tâbî olanlar! Sizler bugünün sahâbelerisiniz. Mademki bu devrin imamı biziz, sizler de bugünün sahâbelerisiniz. Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Herkesi sevin! İnsanlara mutluluğu yaşatın. Bir insanı mutlu edebilmeniz onu dinlemekle, onun pozitif taleplerini yerine getirmekle gerçekleşir. Neden negatif taraflar değil? Çünkü negatif taraf, gerçekleştirdiğiniz zaman hem sizi huzursuz eder; hem de onu. " Benim mutlu olmamı istiyorsan falancaya git, şu kötülüğü yap." diye birisi size bir şey söylerse elbette onu yerine getirmeyeceksiniz. Siz Allah'ın emirlerini yerine getirmek üzere vazifelendirildiniz. Allah'ın emirleri herkesi mutlu etmek istikametindedir. Yasakları ise kimseyi mutsuz etmemeniz istikametindedir. Hiç kimseye bir zarar vermeyeceksiniz. Hiç kimse sizden bir kötülük gelen bir insan olmayacak. Onu üzecek bir davranışta bulunmayan insanlar olarak bu dünyada yaşayacaksınız. Bu devrin sahâbesi olmak işte bunu gerektirir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Öyleyse ilk adım, ilk adım sevmektir. Allahû Tealâ insanları sever. Bütün yarattığı mahlûkat içinde en çok sevdiği insanlardır.

Kur'ân-ı Kerim'e bakın. Allahû Tealâ insanın sadece mutlu olmasının, daha mutlu olmasının, daha mutlu olmasının, en mutlu olmasının standartlarını Kur'ân-ı Kerim'e emirler olarak koymuş.

Allah'a ulaşmayı dilemek farzdır. Bu bir insanın mutsuzluktan mutluluk dünyasına adım atmasıdır. Dünyadaki en mutlu insan, Allah'a ulaşmayı dileyen ve mürşidine tâbî olan kişidir. Tâbiiyetten sonraki o 7-8 aylık devre, o kişinin hayatının en mutlu devresi olacaktır. O kişi Allah'a ulaşmayı dilemiştir. Onun ruhu Allah'a ulaşana kadar geçen süreç; 7-8 aylık bir devre, bu devrede o kişi dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olur.

İşte sevgili kardeşlerim, kime bunu söylemişseniz: "Allah'a ulaşmayı dile ve mutluluğu yaşa!" demişseniz, o kişi hacet namazını kılmışsa, Allah'a ulaşmayı diledikten sonraki bir olay. Dilemeden hacet namazı kılmak kişiyi mürşidine ulaştırmaz. Allah'a ulaşmayı dileyeceksiniz. Bu büyük ideal uğruna yapacağınız şeylere hazırlıklı olarak hacet namazı kılacaksınız. Gece saat 1.00'den sonra boy abdesti alacaksınız, öyle kılacaksınız. Allah'tan bulunduğunuz yerdeki kişiyi soracaksınız, tâbî olmanız lâzımgelen kişiyi. Allahû Tealâ onu zaten karşınıza mutlaka çıkarır. Size de hacet namazını kıldığınız zaman nereye gitmeniz lâzımgeldiğini haber verir.

Sevgili kardeşlerim, kaldı ki bugün artık bir problem değil. Kardeşlerimiz Türkiye'nin her tarafında hamdolsun ki mevcut. Sizlere yardım edebilmek üzere. Evvelâ bir vekil mürşidin yani kendisine cereyan geçen kardeşlerimiz, tasavvufu anlatabilecek durumdalarsa el öptürmeye sahiptirler. Evvelâ onlara ulaşırsınız, onların elini öpersiniz. Sonra daha üst dereceli birisine ulaşırsınız. Belki bir gün bize de ulaşacaksınız.

Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ insana mutluluğun anahtarlarını veriyor. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onu mürşidine ulaştırır. Tâbiiyeti ile beraber kişinin gözleri yeni bir dünyaya açılır. Ruhu Allah'a ulaşıncaya kadar geçen 7 aylık, 8 aylık bir devre içerisinde o kişi dünyadaki en büyük mutluluğu yaşar. Yani daimî zikre ulaştıktan sonraki yaşadığı mutluluktan daha büyük bir mutluluk. Çünkü o karanlık bir dünyadan, aydınlık bir dünyaya geçişin işaretidir. Siyahın yanında beyaz, grinin yanındaki beyazdan çok daha farklı bir renk ifade eder. İşte hiç Allah'ı tanımadan, bilmeden Allah'a ulaşmayı dilemek siyahın yanında beyazı yakalamaktır.

Birçok olaylar yaşadıktan sonra yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu gören kişinin, bir gün aklının başına gelmesi ya da tesadüfen bir mürşide ulaşıp ona tâbî olmak, Allah'a ulaşmayı dilemeden tâbî olmak bir muhteva ifade etmez. Kişi mürşide bir tek sebeple ulaşır, iki tane sebep yoktur, bir tek sebep; sadece ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dileyen kişi, 2. safha olan mürşide ulaşmak için hacet namazını kılar, Allah'tan mürşidini sorar. İçinde dayanılmaz bir coşku vardır. Mutlaka bir mürşide ulaşmak, mutlaka ruhunun vücudundan ayrılması, mutlaka seyr-i sülûk isimli yolculuğa ruhunun diğer ruhlarla beraber çıkması, 7 tane gök katını aşması, 7. gök katında 7 tane âlem geçmesi ve zikir hücrelerinde zikrini tamamladıktan sonra Sidretül Münteha'dan dikey bir yolculukla Allah'ın Zat'ına ulaşıp, ruhun sahibi olan Allah'a geri dönüşü, Allah'ın Zat'ında yok olması. İşte fenomen budur. Olması lâzımgelen olay, olaylar dizisi bunlardır. Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşide tâbiiyet, bu noktada ruhun vücuttan ayrılması, ruhun Allah'a ulaşması. Ulaşabilmesi için kişinin nefs tezkiyesi yapması gerekir. Yani Allah ismini "Allah, Allah, Allah..." diye tekrar etmek suretiyle Allah'ın katından rahmet ve fazl isimli nurları alması ve fazılların o kişinin kalbinde %7, %7 birikmesi, her %7 birikimde ruhun bir gök katı yükselerek 7 tane gök katını aşması, Allah'ın Zat'ına, 7. katın 7 tane âlemini geçerek, zikir hücrelerinde zikrini tamamlamak suretiyle ulaşması. İşte olay bu.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Herşey o kadar güzel ki... Allah ile beraber olan insan, bu dünyadaki en mutlu insanlardan biridir. O Allah ile beraberse, o Allah'ın emrindedir. Allah'ın emrinde olmaksa başkaları için yaşamaktır. Dünyadaki en mutlu insan başkaları için yaşamaya başlamış olan insandır. O etrafındaki herkese mutluluk ulaştırdıkça, onların mutluluğunu gördükçe mutluluğu artan bir insandır. Herkes onun dostudur. Sevgili kardeşlerim, ona düşman olabilirler ama o kendisine düşman olanlara düşman olamaz. Düşman olmaz demiyoruz, olamaz! Bu onun elinde olan bir şey değildir. Allahû Tealâ onun kalbinden kini, nefreti, düşmanlığı söküp almıştır. O kendisine düşman olanların da dostudur. Allahû Tealâ'dan talepte bulunduğu zaman, onların da Allah'ın yolunda olmasını talep eder. Allah'a ulaşmayı dilesinler de mutluluk neymiş görsünler, yaşasınlar diye bütün karanlık yüzlü insanlar için de dua eder.

Sevgili kardeşlerim, kalpler esastır. Yüzler kalbin aynasıdır. Özellikle yüzlerdeki gözler. O gözlere dikkatle bakın! Sevgi mi akıyor onlardan? İşte o sizin dostunuzdur. O gözlere dikkatle bakın! Nefret mi akıyor? O sizin dostunuz değildir. O yaşadığının farkında bile olmayan bir zavallıdır. Şeytana yenik düşmüştür. Kendisine fenalıklar yapılmıştır, kötü davranışlarda bulunulmuştur; o da intikam almak sevdasına düşmüştür. Sevgili kardeşlerim, intikam bir çözüm değildir. Size yapılan bir kötülüğe karşı o kötülüğü yapanı affetmek büyüklüğünde bulunabiliyor musunuz? İşte o zaman siz Allah'ın dostusunuz. Onu affetmek büyüklüğünü gösterdiğiniz zaman Allah'ın dostusunuz.

Sevgili kardeşlerim, herşey o kadar güzel ki... Ah buradan bir bakabilseniz olaylara! Allahû Tealâ size de gösterse 7 kat gökleri, Allah'ın Zat'ını, her gök katında vukua gelen olayları... Allah'ın bize gösterdiği bütün o güzellikleri, size belki yüzlerce defa anlattık. 1. katta ne olur? 2. katta, 3. katta, 4., 5., 6., 7. katlarda, 7. katın 7 tane âleminde ne olur? Allah'ın katında, Allah'ın Zat'ında ruhunuz nasıl yok olur? Zaten O'na ait olan ruhunuz, Allah'ın Zat'ına ulaşır ve yok olur, Allah'ın Zat'ında kaybolur. Allahû Tealâ Secde Suresinde ne diyordu?

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


"Ve nefeha fîhi min rûhihî:
Onun yani insanın içine ruhumdan üfürdüm."
rûhihî: Benim ruhum."

Allahû Tealâ: "Ruhumdan kişinin içine üfürdüm." diyor. O zaman insan olmanın nasıl bir mazhariyet olduğunu, ne kadar muhteşem bir olay olduğunu düşünemeyecek misiniz sevgili kardeşlerim? Sizler eğer ruhunuzu henüz Allah'a göndermediyseniz, Allah'ın ruhunu bünyesinde taşıyan yegâne mahlûksunuz.

İnsandan başka hiçbir mahlûkta Allah'ın ruhu ona üfürülmediği için mevcut değildir. Ama bütün insanlar Allahû Tealâ tarafından buna hak sahibi kılınmışlardır. Allahû Tealâ o kişi doğduğu zaman ona ruhundan mutlaka üfürür. Dünyaya gelişin ilk müjdesi, insan adı verilen bu Allah'ın en kıymetli mahlûkuna Allah ruhundan üfürür. Neden en kıymetlidir?  Ruhu bünyesinde taşıdığı için. Peki bu insan Allah'ın katında daha kıymetli olabilir mi? Evet, olabilir. Allahû Tealâ'nın emrini yerine getirdiği zaman. Ruhunu şu dünya hayatını yaşarken, hayattayken Allah'a ulaştırdığı zaman. Allah'a ulaşmayı diledikten sonra mürşidine tâbî olacaktır. Tâbiiyetle beraber ruh vücudu terk eder. Ruhun vücudu terk ettikten sonraki yolculuğu 7-8 aylık bir zaman parçasını ihata eder. Bu zaman parçası içinde kişi dünyadaki en mutlu insanlardan birisidir.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İşte hepiniz için söz konusu olan nedir? Allahû Tealâ'nın indinde en güzel hedeflere ulaşmak. 1. güzel hedef; ruhunuzu Allah'a ulaştırıp, teslim etmek. Ondan daha güzeli var mı? Evet, sizi daha çok mutlu edecek olan şey, ileride nefsinizin kalbinde %80'i aşkın nur birikimini sağladığınız zaman, daimî zikre yaklaştığınız zaman, günün en az 18 saatini zikirle geçirmeyi başardığınız zaman fizik vücudunuzu Allah'a teslim edersiniz.

Allah'tan ne kadar çok yardım aldığınızı fizik vücut tesliminde çok iyi hissedersiniz, anlarsınız. Bilirsiniz ki; size kalsaydı asla bunu gerçekleştirmeniz mümkün değildi. 3 saatlik zikirle ruhunuzu Allah'a teslim ediyorsunuz, 3. kat cenneti elde ediyorsunuz. Allah'a ulaşmayı dilediğiniz zaman 1. kat cennet sizin. Mürşidinize tâbî oldunuz, 14. basamakta 2. kat cennet sizin. Vücudunuzdan ayrılan ruhunuz otomatik olarak Allah'ın Zat'ına ulaşacak. Allah size zikir zevkini verecek, Allah size namazı sevdirecek, Allah size bütün ibadetleri sevdirecek. Evet, tekrar ediyorum; siz sevmeyeceksiniz, Allah size sevdirecek! Mutlaka sevdirecek!

Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemişse ama namazlardan zevk almıyorsa, oruç tutmak ona hâlâ açlık hissettiriyorsa, o kişi bilsin ki; Allah'a mülâki olmayı, ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dilememiştir. Boşuna kendinizi aldatmayın sevgili kardeşlerim. Eğer gerçek anlamda bir insan: " Yarabbi! Senin bunca ermiş evliyan var. O kadar da kolay bir şeymiş ki bana anlatılana göre, ne olur Yüce Allah'ım! Beni de Sana ulaştır, benim de ruhumu Sana ulaştır. Çünkü öğrendim ki; ben ulaştırmıyormuşum. Ben sadece Sana ulaşmayı diliyormuşum ve mürşidimin elini öptüğüm gün ruhum benden ayrılıyormuş." derse işte mürşidini, hak mürşidi hacet namazı kılarak Allah'tan soran kişi o mürşide ulaşıp elini öptüğü zaman ruhu vücudundan ayrılır. Bir kişi Allah'a ulaşmayı dilerse o kişiye Allahû Tealâ mürşid sevgisini mutlaka verir. Kişi mürşid için aramaya başlar. Bir mürşide tâbî olmak, onun içini tarifi mümkünsüz bir istekle doldurur. Yaşar Kemal'in tabiriyle; dil ilen tarifi gayri mümkünsüz.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İşte dil ilen tarifi gayri mümkünsüz olan o sevgi var ya, Allah'a ulaşma aşkı... Kim gerçek anlamda kalbinden, ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dilerse, Allah ona öyle bir Allah sevgisi verir ki; o kişinin bütün hayatını kaplar. Eski yaşantısındaki bütün negatif faktörlerin yok olduğu yeni bir devreye girer kişi, 7-8 aylık bir devre. Hayatının en mutlu 7-8 ayını geçirir. Ruhun Allah'a ulaşmasına kadar geçen devre, Allahû Tealâ'nın bütün negatif faktörlerden kişiyi koruması altına aldığı, şeytanın ona müdahalesine müsaade etmediği, asla müsaade etmediği bir zaman parçasıdır. Bu zaman parçasında kişi, dünyadaki en mutlu insandır. Ya da pek çok insan olduğuna göre Allah'a ulaşmayı dileyen ve de mürşidine tâbî olan, onlardan bir tanesidir.

Sevgili kardeşlerim, biz size mutluluğu öğretmek için buradayız. Biz sizi Allah'ın bütün insanlara nasip kıldığı mutluluklardan haberdar etmek için buradayız. Sizlere huzuru ulaştırmak için, dünya hayatınızı, o mutsuz, kapkaranlık dünyanızı aydınlatmak için, kalbinizi nurla doldurmak konusunda size ilim öğretmek için buradayız. Suallerinizi çekinmeden bize ulaştırabilirsiniz. Biz her zaman sizlere cevap veririz.

Sevgili kardeşlerim, hepinizi mutlu görmek istiyoruz. Siz Allah'ın yolundaysanız mutlu olmaya lâyıksınız. Ama gelin görün ki; insanlar İslâm'ın 5 şartını yerine getirip mutlu olacaklarını zannediyorlar: "Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek; işte bu yol orta yoldur. Bir ifrat var, bazı saflar var, onlar çok zikrediyorlar, onlar Allah'a ulaşmayı diliyorlar. İslâm'ın 5 şartının içinde bunlar yok. Bunlara gerek de yok." diyorlar. Ama yanılıyorlar sevgili kardeşlerim. Allah'a ulaşmayı dilemek üzerimize defaatle farz kılınmış. Allahû Tealâ, o olmadan kişinin takva sahibi olmadığını söylüyor:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


"Allah'a  münîb ol (Allah'a ulaşmayı dile ve bu dileğin sahibi olduğun zaman takva sahibi olursun), takva sahibi ol. Allah'a ulaşmayı dile ve böylece Allah'a karşı takva sahibi ol. Böylece şirkten kurtulursun, o müşriklerden olmazsın ki; onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır (72 tane fırka). Herbiri kendi elindekiyle ferahlanır."

İşte Allah'a ulaşmayı dilemeyen insanlardan oluşan 72 tane fırka bir tarafta, bir de o fırkaların herbirinde yaşayan küçük azınlıklar. Onların toplamı 73. fırkayı oluşturuyor.

Sevgili kardeşlerim, biz 73. fırkanın bugünkü temsilcisiyiz. Hiç boş kalmadı bu mevkii. Hep Allah'ın dostları tarafından işgal edildi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den bu tarafa geçen bütün zaman parçalarında Allah'ın dostları insanlara hep bunları öğrettiler. Evvelâ kendileri yaşadı; mürşidlerine tâbî oldular, ruhlarını teslim ettiler, fizik vücutlarını teslim ettiler, nefslerini teslim ettiler. En sonunda iradelerini de Allah'a teslim etmek suretiyle Allahû Tealâ tarafından "İrşada memur ve mezun kılındın." cümlesiyle irşad etmeye yetkili kılındılar.

İşte bu sözleri söyleyen, sizlere anlatan kişi de bu emri Allah'tan almış birisi. İrşada memur ve mezun kılındık. Kim tarafından? Kendi kendimize mi? Hayır, Allah'ın emri ile. Bunun için bu kadar huzur içindeyiz. Ne kadar insan Allah'ın bize öğretisiyle mutluluğa ulaşmışsa Allahû Tealâ, bize o kadar çok mutluluk verir.

Sevgili kardeşlerim! İslâm âlemi dünyadaki en büyük tuzağa düşmüştür. Ne demek istiyoruz? Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında bütün sahâbenin;

1- Allah'a ulaşmayı dilediğini (hepsi dilemişler),
2- Kâinatın en büyük mürşidine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olduklarını, böylece ruhlarının vücuttan ayrıldığını,
3- Bütün sahâbenin ruhlarının onlar hayattayken Allah'a ulaştığını, (Onların adı sahâbe. 3 kademe oldu, sahâbe burada durmamış.)
4- Bütün sahâbenin fizik vücutlarını Allah'a teslim ettiklerini, (Burada da bitmiyor.)
5- Bütün sahâbenin daimî zikre ulaşarak nefslerini de Allah'a teslim ettiklerini,
6- Bütün sahâbenin Tövbe-i Nasuh, Nasuh Tövbesi ile tövbe ederek muhlis olduklarını,
7- Bütün sahâbenin Allahû Tealâ tarafından irşada memur ve mezun kılındıklarını Kur'ân-ı Kerim âyet âyet anlatıyor.

Sevgili kardeşlerim, bizi tanıyorsanız bilirsiniz ki; biz unutulmuş olan Kur'ân'ı bugün insanlara öğreten kişiyiz. Neden unutulmuş diyoruz? Çünkü insanlar Kur'ân-ı Kerim'i birkaç asır İslâm'ı yaşadıktan sonra bir kenara bırakmışlar. Dîn konusunda, daha doğrusu îmân konusunda tartışmaya başlamışlar. Neden Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında tartışma yoktu? Çünkü O, hakikatleri anlattı ve herkes O'nun söylediklerinin tek hakikat dizaynını ifade ettiğini öğrendi. O'nunla beraber yaşadılar. Ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah'a teslim ettiler. Bugün bizim kardeşlerimiz arasında da ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah'a teslim edenler var. Öyleyse sevgili kardeşlerim, hal böyle ise, 14 asır evvel onların yaşadığı İslâm bugün de yaşanıyor.

Allahû Tealâ bütün insanları sadece onlar mutlu olsunlar diye yaratır. Ama insanlar mutsuz. Neden? Çünkü insanlar, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den 3-4 asır sonra îmânı tartışmaya başlamışlar. Mü'min olmayı ve de îmânı tartışmaya başlamışlar. Bir Eş'arî çıkmış, bir Mâturîdi çıkmış, tartışmanın iki kutbunu oluşturmuşlar. Tartışma hâlâ bugün de devam eder. Neyi unutturmuş insanlara? Allah'a ulaşmayı dilemeyi unutturmuş. Neyi unutturmuş? Hidayet kavramını unutturmuş.

Sevgili kardeşlerim, namaz kılmanın, oruç tutmanın, zekât vermenin, hacca gitmenin, kelime-i şahadet getirmenin, İslâm'ın 5 tane şartının ötesinde 6. şart var; zikir.

Allahû Tealâ zikrin dînin direği olduğunu söylüyor. Ankebût Suresinde buyuruyor ki:

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).

Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.


"Onlara Kur'ân'ı oku ve namaz kıl ve müşriklerden olma. Muhakkak ki namaz münkerden ve fuhuştan men eder. Zikir muhakkak ki en büyük, mutlaka en büyük ibadettir."

En büyük ibadet, İslâm'ın içinden kanatlanıp uçmuş. Şeytan bunu başarmış. İslâm'ın, İslâm'ın 5 şartına itilmesini, o standartların içine hapsedilmesini sağladığı gün, bu davayı kazanmış. İslâm âlemi dünyadaki bütün buluşların sahibiyken, dünyada insanlara medeniyeti, insanca davranmayı, dünyada da Avrupa'da da Asya'da da Avrupa'da da öğretirken, şeytan insanlara Allah'a ulaşmayı dilemeyi ve zikri unutturarak, İslâm âleminde adım adım yozlaşmayı sağlamış.

Zikir olmadan nefs tezkiyesi olmaz. Nefs tezkiyesi yoksa mutluluk yoktur. İnsanlar bu yüzden mutsuz, bu yüzden huzursuz, bu yüzden birbirini yiyor. Bu yüzden savaşlar oluyor. Ama sevgili kardeşlerim, 4 mukaddes kitabın Hz. Musa (A.S)'ın, Hz. İsa (A.S)'ın ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)'in ve daha evvel de Hz. İbrâhîm (A.S)'ın kitabından bahsediyoruz. Çünkü hepsi Hz. İbrâhîm (A.S)'ın hanif dîni olduğunu söylüyor. Tevrat da İncil de Zebur da, Kur'ân-ı Kerim de, herbiri Hz. İbrâhîm'in hanif dîninden bahsediyor.

İşte bu dîn, hanif dîni Allah'a ulaşmayı dilemekten başlayan, mürşide tâbiiyeti içine alan, ruhu, vechi, nefsi, iradeyi Allah'a teslime götüren ve kişiyi bir de Tövbe-i Nasuh'la, tövbeyle tamamlayan 7 safhalık bir muhteva gösterir. İşte bu, mutluluğun kesin kalesidir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İsteriz ki; hepiniz mutluluğu yaşayasınız. İsteriz ki; bütün dünya nasıl mutlu olacağını öğrensin. O günler hamdolsun ki; artık çok uzaklarda değil. Sevgili kardeşlerim, yakın gelecekte bunun bütün dünyaya ulaşacağını, ulaştırılacağını ve dünyadaki dînlerin birleştirileceğini göreceksiniz. Kendi mukaddes kitaplarını inceleyen hristiyanlar yani İncil'i inceleyenler, kendi mukaddes kitaplarını inceleyen musevîler yani Tevrat'ı inceleyenler ve Kur'ân-ı Kerim'i bizim gösterdiğimiz standartlarda bütünüyle incelemek zevkine ulaşanlar görecekler ki;

1- 7 safhanın 7'si de 3 mukaddes kitapta da yer almış.

2- 4 mukaddes kitapta da Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşide tâbiiyet, ruhun Allah'a ulaştırılması, fizik vücudun teslimi, nefsin teslimi; muhlis olmak ve iradeyi Allaha teslim etmek farz kılınmış. Her devirde ayrıca insanların bunu yaşadığı kesin bir şekilde her kitapta ispat edilmiş durumda.

Öyleyse sözlerimize dikkat edin ve bilin ki; bütün dünyaya sulh ve sükûnu getirebilecek olan temel esas budur. Bunun için insanlar bu kadar çok bize içerliyor. Bunun için Allah'ın yolundan insanları saptırmaya çalışanlar bize ateş püskürüyorlar. Ama ne ateş ne kasırga ne fırtına, Allah'ın söylediklerinin ispat edilmesine engel teşkil edemez sevgili kardeşlerim.

Allahû Tealâ'nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R