}
Sohbet (Dînler Yoktur) 31.07.2008
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 112213

 

 

SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 31.07.2008

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; gene el ele, gönül gönüle bir beraberliğin içindeyiz. Neden gönül gönüle? Çünkü hep Allah'tan bahsediyoruz. Allah ise gönüllerde yaşar. Herşey gönlünüzce olsun sevgili kardeşlerim!

Allahû Tealâ'ya çok hamdedelim, çok şükredelim. Neden? Bize Kur'ân'ın ve bütün mukaddes kitapların sırlarını öğrettiği için.

Allahû Tealâ dînler arasında aslında bir farklılığın mevcut olmadığını, hristiyanlığın da museviliğin de İslâm'ın da aslında sadece Hz. İbrâhîm'in hanif dîni olduğunu ve Hz. İbrâhîm'in hanif dîninden başka hiçbir dînin, hiçbir devirde mevcut olmadığını söylüyor.

Hz. İbrâhîm'in hanif dîni, Hz. Âdem'in dîni. Tek Allah. Sonra? Bu vahdet akîdesi. Sonra? Tevhîd akidesi; Allah'a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka. Vahdet, tevhîd ve üçüncüsü teslim. Ruhu, fizik vücudu (vechi), nefsi ve iradeyi Allah'a teslim etmek. İşte dîn adı verilen nesne, bu kadar sevgili kardeşlerim. 3 ayrı cepheden olaya baktığınız zaman bütünlersiniz. Bunların tabiatıyla en önemlisi üçüncüsü; ruhu, fizik vücudu, nefsi ve iradeyi Allah'a teslim etmek.

Allahû Tealâ, herkesin Allah'a teslim olmasını istiyor. Allahû Tealâ Zumer Suresinde buyuruyor ki:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


"ve enîbû: Münîb ol, yönel, ulaşmayı dile.
ilâ rabbikum: Rabbine. (Rabbine ulaşmayı dile, ruhunu hayatta iken Rabbine, Allah'a ulaştırmayı dile.)
ve eslimû: ve O'na teslim ol.
min: -den,
kabli: Evvel (-den evvel. Neden evvel? En ye'tiyekumul azâbu).
en ye'tiye: Gelmeden önce .
kum: Size.
ul azâbu: Azap gelmeden önce."

Allahû Tealâ diyor ki: "Ey insanoğlu! Duyduk duymadık demeyin! Üzerinize azap gelmeden önce, ruhunuzu Allah'a ulaştırın." "Ulaştırmayı dileyin." daha doğru bir ifade. Münîb olmak var; yönelmek, ulaştırmayı dilemek.

"ve enîbû ilâ rabbikum: Rabbinize yönelin yani ruhunuzu hayatta iken Allah'a ulaştırmayı dileyin.
ve eslimû lehu: Ve O'na teslim olun."

Ne teslimi?

1- Ruhunuzu teslim edeceksiniz.
2- Fizik vücudunuzu teslim edeceksiniz.
3- Nefsinizi teslim edeceksiniz.
4- İradenizi teslim edeceksiniz.

28 basamaklı bir İslâm skalasında, bir İslâm merdiveninde (28 basamaktan oluşur) ruhunuzu Allah'a teslim etmek zorundasınız. "Zorundasınız." tabiri hep yanlış gibi gelir bize. Zorunda değil "Mutluluğundasınız." Neden? Çünkü Allahû Tealâ garanti etmiş. Diyor ki: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım. Allahû Tealâ Şûrâ Suresinde buyuruyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


"allâhu: Allah.
yectebî: Seçer.
ileyhi: O'na, Kendisine.
men: Kişiyi.
yeşâu: Dilediği kişiyi, Allah Kendisine seçer."

Yani insanların %90'ından fazlasını seçer. Kimi seçmez? Kendisi Allah'a ulaşmayı dilemeyip de bununla yetinmeyip başka insanların da Allah'a ulaşmayı dilemelerini, ruhlarını hayattayken Allah'a ulaştırmalarını engellemeye çalışan birisi. Peki, bu insanlar neden yapıyor bunu? Onlara demişler ki: "Ruh vücudundan ayrılırsa ölürsün!" Böyle demişler, bu saflar da inanmışlar. Bilmiyorlar ki; bedenlerinde olduklarını zannettikleri ruhları, dilediği an vücudu terk eder, onların ruhları bile duymaz.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Biliyorsunuz ki ruh, Allah'ın ruhudur. Öyleyse biz insanlar Allahû Tealâ'ya ne kadar hamdetsek, ne kadar şükretsek yetmez. Sadece insan olarak yaratıldığımız için bile ne kadar hamdetsek, ne kadar şükretsek yetmez. Çünkü bize, biz insanlara ruhundan üfürmek şerefini bahşetmiş Allahû Tealâ.

Herkes doğar doğmaz Allahû Tealâ o kişinin içine ruhundan mutlaka üfürür. İşte Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesi:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


"ve nefeha fîhi min rûhihî; Onun, insanın içine ruhumdan üfürdüm."

Diyorlar ki: "İşte bu üfürüş sebebiyle Allah insana hayat verdi ve ruhumuz hafazanallah vücudumuzdan bir ayrılırsa, o üfürdüğü ruhu hayat verdiğine göre, ruh çıkınca insan da ölür."

Bu bir kuyruklu yalan sevgili kardeşlerim! Uzun bir kuyruğu var. Neden uzun? Çünkü bütün insanları kapsıyor. İslâm âlemi büyük bir tereddiyi, gerilemeyi bu safsata yüzünden yaşamış.

Düşünün sevgili kardeşlerim! Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde insanlar, ruhlarını hayattayken Allah'a ulaştırmak konusunda Kur'ân emirlerini almışlar, bütün sahâbe ulaştırmış. İstisnası yok, bütün sahâbe ruhlarını Allah'a ulaştırmış. Sahâbe adını verdiğimiz, zaten Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e ihsanla tâbî olanlar. Ötekiler sahâbe değil. Sahâbe; Kureyş halkından olsun, çevredeki Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olan ne kadar kabile varsa hepsinden Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olanlar, tâbiîndir.

Öyleyse Kur'ân-ı Kerim'de Allah'a ulaşmayı dilemek diye bir kavram var. Allahû Tealâ diyor ki: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." Sadece bu âyette söylemiyor, Ra'd-27'de Allahû Tealâ buyuruyor ki:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


"Allah dalâlette olanları bırakır yani onlarla meşgul olmaz."

Onları kurtarmak gereğini duymaz. Çünkü kurtuluş için ilk adımı insanın atması lâzım, Allah'a mülâki olmayı dileyerek.

"Allah dalâlette olan, dalâlette kalan (dalâletten kurtulmak istemeyen) insanlarla meşgul olmaz ama onlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır." diyor. Ne diyor? "Allah onları Kendisine ulaştırır." diyor.

Öyleyse biz insanlara düşen şey ne sevgili kardeşlerim? Bir dilekte bulunmak: "Yarabbi! Ey Yüce Allah'ım! Ben de Senin evliyalarından olmak istiyorum." Aslında yanlış bir kelime söyledik. Evliyandan olmak istiyorum demesi lâzım ama bu evliya kelimesi dilimize çoğul olmasına rağmen tekil olarak girmiş. Onun için rahat rahat kullanabiliriz. Herkes zaten öyle anlıyor. Biz de onların anladığı biçimde konuşalım: "Ben de Senin evliyalarından olmak istiyorum. Ne olur Yarabbim, benim de ruhumu ölmeden evvel Sana ulaştır!"

İşte böyle bir dilek kalbinizden söylenmişse yüksek sesle de söyleseniz, alçak sesle de söyleseniz, hiç sesinizi çıkarmadan, dilinizi kımıldatarak da söyleseniz, kımıldatmadan iç sesinizle de söyleseniz Allahû Tealâ tarafından işitilir ve bilinir. Allahû Tealâ derhal harekete geçer. Size ilk verdiği şey mürşid sevgisidir. Mürşid sevgisi ile yanarsınız ve de sağa sola sorarsınız: "Ben mürşidimi arıyorum. Nasıl bulacağım?" diye. Size hacet namazı kılmanızı salık verirler. Evet, en doğru yol budur. Hacet namazını kılmak ve Allah'tan mürşidinizi sormak. Hacet namazı mı? Çok basit:

· Birinci şartı: Gece yarısından sonra kılınacak. (şimdiki saatle saat 1:00'den sonra).

· İkinci özelliği: Mutlaka boy abdesti almak gerek. Kim hacet namazı kılacak ise normal abdestle hacet namazı kılınmaz sevgili kardeşlerim. Mutlaka boy abdesti alacaksınız. Bütün vücudunuz, su değmedik yeri kalmadan yıkanacak ve sonra da, sonunda da normal abdestle bir de abdest alacaksınız. Boy abdesti almanın temel şartı sonunda, yıkanma tamamlandıktan sonra normal abdesti almaktır.

· Sonra, yatağınızı kıbleyi sağa alacak şekilde dizayn edeceksiniz. Hacet namazını kıldıktan sonra Allahû Tealâ'ya diyeceksiniz ki: "Yarabbi! Ben ruhumu hayattayken Sana ulaştırmayı diliyorum. Sen Kur'ân-ı Kerim'inde (Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde) diyorsun ki: ‘Kim ruhunu Bana ulaştırmayı dilerse, Ben onun ruhunu Kendime ulaştırırım.' Ne olur Yarabbim, Yüce Rabbim! Benim de ruhumu Sana ulaştır. Ben de işte bütün gönlümle Sana yalvarıyorum, ruhumun Sana ulaşması için. Biliyorum ki bu ruh Senin ruhundur. Sen üzerimize farz kılmışsın. Fecr Suresinin 28. âyet-i kerimesinde: ‘İrciî ilâ rabbiki: Rabbine dön, ey ruh!' diyorsun ve Zumer Suresinin 54. âyet-i kerimesinde: ‘Ve enîbû ilâ rabbikum: Rabbine yönel!' diyorsun. Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde: ‘Munîbîne ileyhi vettekûhu: O'na yani Allah'a yönelin!' diyorsun. Öyleyse ben de istiyorum bunu. Benim de ruhumu Sana ulaştır, Ey Yüce Allah'ım!"

Bunun tecrübesini yapanlar diyorlar ki: "Bunda hiçbir zorluk yok." Bunu söyleyen kişiyi, Allahû Tealâ mutlaka Kendisi Allah'a, Kendisine ulaştıracağı için hiçbir zorluk çekmeden, kişi 7-8 aylık bir devre içinde bakar ki; ruhu Allah'a ulaşmış.

Öyleyse ey bizi ilk defa dinleyenler! Ne duruyorsunuz? Allah'a ulaşmayı dileyin! Dilediğiniz anda cehennemden mutlaka kurtulursunuz. Bir tek dilek: Allah'a ulaşmayı dilemek, sizi takva sahibi yapar. Takva sahibi olan kişinin ise gideceği yer Allah'ın cennetidir. İşte Allahû Tealâ Rûm Suresinde diyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


"munîbîne ileyhi vettekûhu: Allah'a yönel, ruhunu hayatta iken Allah'a ulaştırmayı dile ve Allah'a karşı takva sahibi ol.
ve ekîmûs salâte: Ve namaz kıl.
ve lâ tekûnû minel muşrikîn: Ve böylece müşriklerden olmaktan kurtul ve müşriklerden olma."

Allahû Tealâ hangi tür müşriklerden bahsediyor acaba? Bu müşrikler, gizli şirkte olanlar.

Putlara tapanlar var. Allah'tan başka neye taparsa tapsın; insanların hepsi putperesttir, müşriktir, şirktedir. Bu, açık şirktir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) diyor ki: "Ben ümmetim için açık şirkten korkmam. Benim ümmetim açık şirke girmez. Giren, Benim ümmetimden zaten değildir. Ama gizli şirkten korkuyorum."

Neymiş gizli şirk? İşte bu. Bir insan Allah'a yönelirse takva sahibi olur, yönelmezse gizli şirkte kalır. Allahû Tealâ onları tarif ediyor. "O kişilerden olmayın ki; o şirkte olanlardan olmayın ki; onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Herbiri kendi elindeki ile ferahlanır."

Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e sahâbe soruyorlar:

-Ey Allah'ın Resûl'ü! Kaç fırka?

-73, diyor. 72 tanesi dînlerinde fırkalara ayrılanlardır.

Asıl ifadeyi kullanıyor:

-72 fırkanın hiçbirisi, Allah'a ruhunu hayatta iken ulaştırmayı dilemeyenlerdir, hiçbirisi dilemez.

-Peki, 73. fırka?

Peygamber Efendimiz (S.A.V):

-73. fırka, bu mevcut olan 72 fırkanın içinde yaşayan ama ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştırmayı dileyenlerdir, diyor.

73. fırka kimmiş? Hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin oluşturduğu bir fırkaymış; 73. fırka. Öyleyse dünya üzerinde ne kadar millet varsa, ne kadar dîn varsa hepsinin içinde büyük kısım ne yazık ki Allah'a ulaşmayı dilemiyor, Allah'a hayatta iken ruhunu ulaştırmayı dilemiyor.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Dilemeyen kişinin cehennemden kurtulması mümkün değildir. Çünkü takva sahibi olamaz. Nereden anlıyoruz? İfade son derece açık. Allahû Tealâ: "Allah'a mülâki olmayı dile, ruhunu Allah'a ulaştırmayı dile ve takva sahibi ol. Dilemezsen takva sahibi olamazsın." diyor. Devamı da Rum-32'de:

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


"O müşriklerden olma ki onlar, dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Herbiri kendi ellerindekilerle ferahlanırlar. O zaman, sen de bu 72 fırkanın bir tanesinden olursun."

Bu 72 fırkanın herbirinde olanlar gizli şirkte olanlardır. Allah'a ulaşmayı dilemeyip takva sahibi olamayanlardır.

Cennete kim girer? Cennete takva sahipleri girer. Kaf Suresinde Allahû Tealâ diyor ki:

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).

İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.


"ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin: Cennet, takva sahiplerine uzak olmayarak yaklaştırıldı.
hâzâ: İşte bu.
mâ: Şey.
tûadûne: Vaad edildiğiniz şey.

"İşte vaad edildiğiniz şey budur."

li: İçin.
kulli: Bütün.
evvâbin: Evvâb olanlar için.
hafîz: başları üzerinde devrin imamının ruhunu bir muhafız olarak taşıyanlar için."

Hafîz; muhafaza altına alınmış, muhafız taşıyan demektir. Kim Allah'a ulaşmayı diledikten sonra -dilediği an 1. kat cennetin sahibidir- dileyen kişiyi 7-8 aylık bir hayatı varsa Allahû Tealâ mutlaka Kendisine ulaştıracaktır. Bunun için Allah'ın ilk işi, o kişide mürşid sevgisi yaratmaktır.

Mürşid sevgisi öyle bir oluşur ki; o kişi her tarafta mürşidini aramaya başlar. Yani sevgili kardeşlerim, kişi mürşidini aramaya başlar; irşad makamını. Allah onun kalbine mürşid sevgisi koyuyor ve kişi o zaman çevresine soruyor: "Ne yapmam lâzım? Ben mürşid arıyorum." Onlar da diyorlar ki: "Hacet namazı kıl." Kişi gece saat 1:00'den sonra kalkıp boy abdestini alıyor ve hacet namazını kılıyor. 4 rekâtlık bir namaz:

1. rekâtta; Fâtiha, 3 tane Âyetel Kursî
2., 3., 4. rekâtlarda Fâtiha, İhlâs, Felâk, Nâs okunacak.

4 rekâtlık bir namaz kılınacak. Evvelâ boy abdesti alınacak. Ondan sonra yatılacak, kıble sağ tarafa alınarak yatılacak. Vücut sağa döndürülecek, kişi zikir ile uyumaya çalışacak. Sağ kulağı yastığın üzerinde ve öyle bir şekilde kulağını sağa sola oynatacak ki; kulağında kalbinin atışlarını duyacak ve o kalbinin atışlarına paralel olarak "Allah" kelimesini "Allah, Allah, Allah..." diye tekrar ederek öyle uyuyacak.

İşte böyle bir şeyi gerçekleştiren herkes (gerçekten Allah'a ulaşmayı dilemişse; gerçekleştirmekten muradımız o), mutlaka Allahû Tealâ o kişiye mürşidini gösterir. O kişinin kafasında bir mürşid, ikinci bir mürşid, üçüncü bir mürşid dolaşıyorsa, acaba bunlardan hangisini seçeyim diye, eğer onların üçü de değilse Allahû Tealâ üçünü de gösterir, bir de kendi mürşidini gösterir. Üçünden biri ise üçünü de gösterir; kendi mürşidinin hangisi olduğunu da net bir şekilde beyan eder. Kişi ondan sonra yapacağı şeyi gerçekleştirecektir. Mürşidi nerede ise, ne kadar uzakta olursa olsun, gidip ona tâbî olacaktır.

Tâbiiyet; ruhun vücuttan ayrılarak devrin imamının dergâhına ulaşmasıdır. Hangi mürşide tâbî olunursa orada ruh vücuttan ayrılır ve o dergâhtan ana dergâha yolculuk ederek ulaşır. Orada devrin imamının elini öper ve erkek ise erkek saflarında, hanımsa hanım saflarında yer alır.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ sizi insan olarak yarattığı için Allah'a gece gündüz şükretseniz, hamdetseniz yetmez. Biz insanlar, Allah'ın bize ne kadar çok ni'metler verdiğini öğrenmek ve Allah'a şükretmek mecburiyetinde olanlarız. Allah'a kul olmak mecburiyetinde olanlarız.

Allah'a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse Allah'ın kulu olamaz. Allahû Tealâ sahâbe için Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesinde ne diyor?

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâdi.

Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


"vellezîne; Ve onlar ki.
ictenebe: İçtinap ettiler, kaçındılar, kendilerini kurtardılar. Kimden? Taguttan
tâgûte: Tagut."

"Tâgûttan içtinap ettiler, kendilerini kurtardılar, kaçındılar, ondan kaçmayı başardılar."

Zumer Suresinin 54. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyordu ki: "Ve enîbû ilâ rabbikum: Ve Rab'lerine ulaşmayı dilediler." Daha başka asıl ifadesiyle; Rab'lerine ulaşmayı dilediler ve böylece taguttan kendilerini kurtardılar. Taguttan kaçınarak Allah'a ulaşmayı dileyenler, kendilerini taguttan kurtarmış oluyorlar.

"vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ: Onlar şeytana kul olmaktan, taguta kul olmaktan kaçındılar, kendilerini kurtardılar.
lehumul buşrâ: Onlara dünyada da ahirette de mutluluk vardır.
fe beşşir ıbâdi: Kullarımı müjdele."

Ne oluyor kişi, Allahû Tealâ "Kullarımı müjdele." dediğine göre? Ne idi baştan? Tagutun kuluydu. Sahâbe, tagutun kuluyken (insan ve cin şeytanların kuluyken) Allah'ın kulu olmuş. Şeytana kul iken Allah'a kul olmuş. Neyle? Allah'a ulaşmayı dilemeyle.

Sevgili kardeşlerim! Allah'a yakın olmak, cehennemden kurtulmak, dünyadaki bir insanın yapabileceği en kolay şeydir. Sadece bir tek dilek! Kalpten olmak kaydıyla, gerçek anlamda dilemek suretiyle: "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Benim de ruhumu Sana ulaştır." İşte bu kadar!

Eğer bu dilek kalpten ise Allah'ın onu kabul etmemesi mümkün değildir. Kalpten olup olmadığını nasıl anlarsınız? Eğer kalpten ise bütün hayatınız değişir sevgili kardeşlerim. Yaşamaktan zevk almaya başlarsınız. İbadetler mi? Sizin için bir mutluluk vesilesidir. Namaz kılmak bir zevk haline gelir. Zikir yapmak bir zevk haline gelir. Oruç tuttuğunuz zaman Allah açlığı hissettirmez.

Allahû Tealâ'yı zikretmek çok büyük bir zevk olur ve ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dilediğiniz noktadan itibaren normal bir standart içinde 7 aylık bir devrede, bazen 8 ay, daha evvel, daha fazla da olabilir; ruhunuz Allah'a, Allah tarafından ulaştırılır. Ruhunuz, diğer ruhlarla beraber 7 tane gök katını aşacaktır. 7. gök katında, 7 tane âlemden geçecektir, zikir hücrelerinde zikrini tamamlayacaktır. Sidretül Münteha'ya ulaşacak, oradan Allah'ın Zat'ına kavuşacak, Allah'ın Zat'ında yok olacaktır. Allah'ta ifna olacaktır, fani olacaktır, yok olacaktır. Zaten öyleydi, Allah'ın Zat'ındaydı. Allah onu size üfürdü ve ruhunuz vücudunuzun şeklini aldı. Ruhunuzu görseniz, kendinizden ayırt edemezsiniz. Nefsinizi görseniz, onu da ayırt edemezsiniz.

Sevgili kardeşlerim! Hayat denilen şey başlar, devam eder ve biter. İşte matlup olan; talep edilmesi gereken şey, Allah'a ulaşmayı dilemektir. Dileyen kişiye Allahû Tealâ bu 7- 8 aylık sürede, ruhunu Allah'a ulaştırma garantisi veriyor. Bu ne ifade eder?

Sevgili kardeşlerim! Allah'a ulaşmayı dileyen kişi, dilediği an 1. kat cennetin sahibidir. Allah ona mürşid sevgisi verir. Hacet namazını kılar, mürşidini görür. Mürşidine gitti, tâbî oldu; 2. kat cennetin sahibidir. Bu tâbiiyetten sonra ruhu otomatik olarak vücudundan ayrılır. Yola çıkar ve diğer ruhlarla beraber seyr-i sülûk isimli bir yolculuğu tamamlar. 7 tane gök katı aştıktan sonra 7. katta 7 tane âlemden geçerek Allah'ın Zat'ına ulaşır. Allah'ın Zat'ında yok olur.

Visalet kelimesi, vasıl olmak, muvâsalat; hepsi aynı kökten geliyor. Ulaşmak demek. Öyleyse muvâsalat, ulaşma demek. Kişinin ruhu o kişi tarafından değil, mürşid tarafından da değil, Allah tarafından Kendisine ulaştırılır. Ama bir mürşide tâbî olmadıkça ruhun vücuttan ayrılması mümkün değildir.

Mürşide tâbî olmak, insana ne kazandırır? Cereyan kazandırır, cezbe kazandırır. Bu cereyan, Allah'ın cereyanıdır. Hani anlatırız hep; Cebrail (A.S), Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e insan kıyafetlerinde, bembeyaz elbiselerle görünüyor. O'na doğru bir adım atıyor ve "Îkra!" diyor, "Oku!" Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in okuma-yazması yok, ümmî. Diyor ki: "Ben ümmîyim, okuma-yazma bilmiyorum." Cebrail (A.S) bir adım daha atıyor; "Oku!" diyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir defa daha aynı şeyi söylüyor: "Ben okuma-yazma bilmiyorum." Cebrail (A.S) üçüncü adımı atıyor, O'nu kolları ile sımsıkı yakalıyor, sarıyor ve "İkra"!: Oku!" diyor. Bu arada Cebrail (A.S)'a 3 defa cezbe geliyor. Cezbe Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e de geçiyor ve kendinden geçiyor. Öyle bir cezbe, Allah'ın öyle bir cereyanı geliyor ki; Peygamber Efendimiz (S.A.V) bayılıyor.

Sevgili kardeşlerim! Cezbe, Allah'ın çok önemli bir işaretidir. İnsan kendisi istemediği, böyle bir talebi olmadığı halde ansızın, Allah istediği an şiddetli bir sarsıntı duyar. İşte bu, Allahû Tealâ'nın "Ben varım!" demesidir. İşte bu, Allah'ın bir kişiye kesin bir hüviyette varlığını ispat etmesidir. Vücudunuz öyle bir şeyden hiç haberiniz yokken, ansızın Allahû Tealâ tarafından şiddetle sarsılır. Bir de bu sarsılma, bir ses çıkarmanızı da beraberinde getirir. Birtakım insanlar bu sesten ürkerler.

Sevgili kardeşlerim, hiç unutmuyorum, yıllarca önce, Bursa'daki kardeşlerimizi ziyarete gitmiştik. Oradaki Tophane'deki bir camiye gitmiştik. Öğle namazı veya ikindi namazıydı. Kardeşlerimizin cezbe sesleri, etrafımızdaki insanları çok ciddî bir şekilde tedirgin etti. Mürşidlere tâbî olmamışlar ki! Hiçbirisi cezbe almamış ve de cereyanlı olanların böyle sesler çıkardıklarını görünce fena halde içerlediler bize. Ondan sonra camiye gittiğimiz zaman tenha yerler aradık hep. Ayrı bölümler varsa o ayrı bölümlerden birine gittik kardeşlerimizle beraber.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Sizinle sohbet etmek öylesine güzel bir olay ki; huzurlarınızda sizinle beraber olduğumuzu, kalplerimizin aynı gaye için, aynı ideal için çarptığını hissetmek bize çok huzur veriyor. Ne demek o aynı gaye? Aynı gaye; bütün insanlara Allah'ın insanları cehennemden kurtarmasının bu kadar kolay ve Allahû Tealâ tarafından bu kadar garanti edilmiş olduğunu söylemek. Bir tek dilek; Allah'a ulaşmayı dilemek, konunun başlangıcı. Sonuç; ruhun o kişi tarafından değil, o kişinin ruhunun Allah tarafından Allah'a ulaştırılması.

Kişi Allah'a ulaşmayı diledi ve mürşidine ulaşamadan öldü; 1. kat cennetin sahibidir.
Mürşidine ulaştı, ruhunu Allah'a ulaştıramadan yolda iken öldü; 2. kat cennetin sahibidir.
Ruhu Allah'a ulaştı, ertesi gün öldü; 3. kat cennetin sahibi olarak ölmüştür.

Nefsinin kalbinde de %51 nur birikmiştir. Bunun mânâsı; o kişinin dünya hayatının %51'ni mutlulukla geçireceğinin garanti edilmesidir. Zaten hayatımızın dörtte biri uyumakla geçiyorsa, 6 saatlik bir uyku yeterlidir. Geri kalan dörtte üçünde kişi uyanık olur.

Sevgili kardeşlerim, bu devrede yapılacak olan 3 saati aşmayan bir zikir, o kişiyi bir ömür boyu 3. kat cennetin sahibi olarak yaşatır. Nefsinin kalbinin yarısı mutlaka nurlarla dolar ama kişi bununla yetinmez de zikrini artırırsa, zikri bir gün günün yarısını aşacaktır. Bu önemli bir dönüm noktasıdır. 12 saatten fazla zikreden birisi olacaktır kişi. O, herhangibir insan olmayacaktır artık. O, zikrini günün yarısından öteye ulaştırmış, her gün gününün çoğunu zikirle geçiren birisi olacaktır.

Bundan sonraki devre o kişinin dik yokuşa ulaşmasıdır. 3 saatlik zikir ne olmuştur? Günün yarısına çıkmıştır; 12 saat. Bir 6 saat daha ilâve edilmesi lâzım buna; 18 saat. 18 saatlik bir zikre ulaşan herkes, fizik vücudunu Allah'a teslim eder. Bundan sonra daimî zikir artık zor değildir. Önemli olan dik yokuş budur; 18 saatlik zikre ulaşmak; 3 saatlik bir zikirden 6 kat fazlasına, 18 saat zikre ulaşmak.

Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Bu sevgimizi hep sizlere açıklayacağız. Mutluluğu birlikte yaşayacağız. Sevgimiz idealimizdir. İnsanları sevmek, Allah'ı sevmenin işaretini taşır. Allah'ı seven bir insan başkalarını sevebilir. Allah'ı sevmeyen insanlar başkalarını sevmeyenlerdir.

Sevgili kardeşlerim! Allah'ı sevin, çok sevin ki; Allah da sizi sevsin ve sizi en azından Kendisine ulaştırsın. Bu size dünya mutluluğunun yarısını sağlar. Bir ömür boyu yarı yarıya mutlu bir dünya hayatı geçirirsiniz. Bu size 3. kat cenneti sağlar.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Gönlümüz ister ki; fizik vücudunuzu Allah'a teslim edin. Gönlümüz ister ki; nefsinizi de Allah'a teslim edin. Gönlümüz ister ki; irademizi de Allah'a teslim edin. Dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olun. İradenin teslimi mutluluğun son aşamasıdır.

Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz.

İmam İskender Ali M İ H R