SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 19.01.2009
Esselâmu aleykum ve rahmetullâh ve berekâtuhu.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir gönül sohbetinde sizlerle birlikteyiz.
Gönüller, kalpler birbirine karşıdır. “Kalpten kalbe yol vardır.” diyor atalarımız. Bu yol, bir sevgi yolu olmalı.
Sevgili kardeşlerim, birbirinizi çok sevmelisiniz. İnsanları mutluluğa götüren yol nefret yolu değildir, sevgi yoludur. Nerede nefret varsa, kin varsa orada mutlaka şeytan vardır. Nerede dedikodu varsa, başka insanları çekiştirmek varsa, insanların kötü taraflarını-yanlışlarını başkalarına aktarmak varsa orada şeytan vardır.
Sevgili kardeşlerim, başkalarından bahsedecekseniz onların iyi taraflarından, Allah’a yakın olan özelliklerinden bahsedin. Hep düşünün, yerin kulağı vardır. Sizin bir yakınınıza, bir dostunuza başka biri hakkında söyleyeceğiniz kötü şeyler, tahmin edemeyeceğiniz kadar kısa bir zaman devresinde o kişinin kulağına ulaşabilir. Bundan sonra duyacağınız pişmanlık size bir şey sağlamaz. Ok yaydan çıkmıştır. Siz o kişi için kötü şeyler söylemişsinizdir ve de onu duyan arkadaşınız bundan hüzün duyacaktır, buna üzülecektir.
Sevgili kardeşlerim, insanları mutlu etmek, insanlara mutluluk ulaştırmak varken ve Allahû Tealâ bunu emretmişken, başka insanları tenkit ederek, başka insanların kötü taraflarından bahsederek insanlara o kişinin dedikodusunu yapmak Allah’ın yasak ettiği bir fiildir.
Hepiniz başkaları hakkında konuşmalısınız, çok konuşmalısınız ama onların güzel taraflarını anlatarak. Herkesin bir güzel tarafı mutlaka vardır sevgili kardeşlerim. Şeytan, herkes hakkında konuşmanızı ister. Şeytan, herkesin kötü taraflarını başkalarına anlatmanızı ister, herkesi zemmetmenizi ister; Allah da övmenizi. Hangisini yapacaksınız sevgili kardeşlerim? Allah’ın emrini mi yerine getireceksiniz yoksa şeytanın söylediklerini mi?
Sevgili kardeşlerim, biz Allah’ın yolunda olan bir topluluğuz. Allah için yaşayanlarız. Başka insanları sevenleriz. Allah için sevenleriz. Nefreti aramızdan, dünyamızdan kaldıranlarız.
Sevgili kardeşlerim, öyle insanlar olun ki; size kötülük yapanları da affedin. Onları da bağrınıza basın. Sizin kötülüğe karşı yapacağınız iyilikle mukabele, o insanları adım adım size yaklaştıracaktır. Her kötü davranan insanı iyi davranan bir hüviyete ulaştırabilme olayı gerçekleştikçe bundan büyük haz, büyük mutluluk duyacaksınız sevgili kardeşlerim. Hedefiniz bu olmalı.
Başka birinin kötü taraflarını size ulaştıran bir kardeşiniz geldiği zaman ona sorun: “Bu kardeşimizin, bu kişinin hiçbir iyi tarafı yok mu? Bak bana yarım saatten beri onun negatif olan davranışlarından bahsediyorsun. Acaba hiç sende kabahat yok mu? Neden acaba sana karşı benim hoşlanmadığım bir tarzda davranıyor. Hiç kendisine sordun mu?” Sevgili kardeşlerim, şeytan boş durmaz. Devamlı insanların negatif istikamette davranmalarını ister. Devamlı insanların birbirini zemmetmesini yani o insanlar hakkında kötü şeyler söylemesini, onların kötü davranışlarından bahsetmesini ister. Herkes genel çerçeve içinde başkalarına, etrafındaki insanların kendisine karşı yaptığı negatif davranışları, kendisini üzen davranışları ulaştırdıkça etrafındaki insanlar da yavaş yavaş onun yanından uzaklaşırlar. Hiç kimse devamlı başkalarını şikâyet eden bir insanı dinlemekten hoşlanmaz. Kim sevgiden bahsederse, kim başka insanların hangi davranışından nasıl bir mutluluk duyduğunu anlatırsa, hayatını başka insanları mutlu etmeye adarsa ve bunun meyvelerini aldıkça mutluluğu yaşarsa bütün boyutlarıyla; işte o kişi mutluluk yolunda en güzelini yapandır.
Beşerî münasebetler yani insan ilişkileri hep başka insanları mutlu kılmaya yönelik olmalıdır. Allahû Tealâ biz insanları mutsuz olalım, başka insanları da mutsuz kılalım, sonra hep beraber cehenneme gidelim diye yaratmadı. Allahû Tealâ istiyor ki; herkes cennete girsin. Bunun için insanın manevî tekâmülü yani ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesi Kur’ân-ı Kerim’de farzdır.
*Allah’a ulaşmayı dilemek farzdır.
*Mürşide tâbiiyet farzdır.
*Ruhu Allah’a ulaştırmak farzdır.
*Fizik vücudu Allah’a teslim etmek farzdır.
*Nefsi Allah’a teslim etmek farzdır.
*Muhlis olmak farzdır.
*İradeyi de Allah’a teslim etmek farzdır.
7 tane safha oluştu. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi; 4 tane de teslim.
Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ tabloyu çizmiş. İstiyor ki; herkes ruhunu Allah’a teslim etsin. Bunu da Allah garanti ediyor. Diyor ki: “Ey insanlar! Duyduk duymadık demeyin. Allah hepinizden Allah’a ulaşmayı dilemenizi istiyor.” Ve diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım. O kişi ruhunu Bana ulaştırmaz. Ben ondaki emanetimi geri alacak şartları o kişinin üzerinde oluştururum.”
O kişi Allah’a ulaşmayı diledikten ruhunu Allah’a ulaştırıncaya kadar geçen 7-8 aylık devre içersinde, dünyadaki en mutlu insanlardan biri hüviyetine sokulur. O kişi, o 7-8 aylık mutluluğunu bir ömür boyu unutamaz. Diyelim ki o kişi ruhunu teslim ettikten sonra, fizik vücudunu, nefsini, iradesini Allah’a teslim etmiş birisi, mutluluğun çok daha fazla olması lâzım gibi gelir herkese. Hayır, mutluluğun en büyüğü bir insanın Allah’a ulaşmayı dilemesiyle ruhunu Allah’ın Kendisine ulaştırdığı gün arasındaki devrede dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olur.
Sevgili kardeşlerim, bu kendi açınızdan mutluluk ama bir başka açıdan daha mutlu olabilirsiniz. Neyle, nasıl? Başkalarını mutlu ederek. Allah’ın kanunu odur ki; kime ne kadar mutluluk verebilirseniz Allahû Tealâ sizi de o başkasına ulaştırabildiğiniz mutluluk kadar mutlaka mutlu kılar. Huzuru yaşarsınız, saadeti yaşarsınız. Herkes tarafından sevilirsiniz. Kendinizi insanların mutluluğuna adadığınız zaman herkes tarafından sevilirsiniz. Sizi sevmeyenler olabilir mi? Evet, onlar şeytanın yakın dostlarıdır. Sizden belki nefret bile edebilirler. Başkalarını hidayete erdirmekte vasıta olduğunuz için, Allah’a çok yakın olduğunuz için, kalbî yapınız onlara hiç uymadığı için.
Sevgili kardeşlerim, sizi sevmeyenleri de sevebiliyor musunuz? İşte mutluluk oradadır. Ne kaybedersiniz ki? Diyelim ki falanca size kötülük yapmak için çalışıyor. O, çalışmaya devam etsin. Siz onu da sevmelisiniz. Siz devamlı Allah tarafından güzelliklerle beslenirsiniz, mutluluk dünyasında yüzersiniz, onlar da şeytan tarafından negatif istikamette beslenirler. Sizden ve Allah’ın dostlarından nefret ederler. Sizin insanları sevmenizden nefret ederler. İnsanların sizi sevmesinden nefret ederler.
Şeytan hiç kimsenin mutlu olmasını istemez. İşte her kim başkalarının mutluluğuna ipotek koymaya kalkarsa, hayatını başka insanları mutsuz etmeye adarsa o kişi dünyadaki en mutsuz insanlardan biridir. Hiçbir zaman da huzura kavuşması mümkün değildir. Hep başkalarına kötülük etmek için yaşar. Kafasında hep kin vardır. Kalbi kapkaranlıktır, kinle doludur. Allah’ın dostlarının insanlar tarafından sevilmesini onlar kıskanırlar. Onlar buna dayanamazlar ve hep kötü şeyler düşünürler, kötülükler yapmaya çalışırlar ama sonunda görürler ki; hiçbir şey, Allah’ın dostlarına hiçbir kötülük yapamamışlar. Acaba neden yapamadılar sevgili kardeşlerim? Çünkü Allah’ın sevgilileri Allahû Tealâ tarafından korunur.
Kötü olanlar da iyi olanlar da insandırlar yani birer mahlûkturlar. Allah’ın dostları bilirler ki; Allah müsaade etmedikçe hiç kimse hiç kimseye bir kötülük yapamaz. Öyleyse Allahû Tealâ dilerse müsaade eder, dilerse etmez. Allah bütün insanları sever ama Allah’ın insanları sevmesi insanların kendisinin Allah’ı sevmesiyle doğru orantılıdır. Biz Allah’ı hangi ölçüde seviyoruz? İşte Allah’ın aynası o aynadır ki; Allahû Tealâ da aynı ölçüde bizi sever. Aynı ölçüde demekten kastımız, aynı oranda. Biz Allah’ı bir seversek Allahû Tealâ bizi bin sever. İki sevdiğimiz zaman Allah’ın sevgisi iki bine çıkar. Bu bir mukayese rakamıdır. Sadece bunun için söylenir. Yoksa Allahû Tealâ’nın herkese karşı olan sevgisi, onun sevgisinin Allah’a göre çok katıdır. Bu kat bütün rakamlarda değiştirir. Herkes için ayrı bir reçetesi vardır Allahû Tealâ’nın, ayrı bir tatbikat biçimi vardır. Herkese ayrı bir pencereden bakmak Allah’ın temel davranış biçimidir.
Neden herkes mutlu değil? Sevgili kardeşlerim, insanlar hangi ölçüde Allah ile ilişki kurmuşlarsa Allahû Tealâ onları o ölçüde mutlu kılar. İnsanların Allah ile olan ilişkileri bütün güzellikleri ihata eder.
Sevgili kardeşlerim, Allah için ne yapıyorsunuz? 5 vakit namaz mı kılıyorsunuz? Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesine bakın: Onlar 5 vakit kılmamışlar, 7 vakit kılmışlar. Gecenin saat 12’sinden sonra, sabah namazından evvel uyanmışlar. Gene cemaat halinde teheccüd namazı kılmışlar. Ne yapmışlar? 5 vakit namaz ortaya çıkmış. Sabah namazıyla öğle namazı arasında kuşluk sünneti kılmışlar ve Kur’ân-ı Kerim’in 7 rakamı tahakkuk etmiş; 7’li sistem.
*Allah’a ulaşmayı dilemek.
*Mürşide tâbiiyet.
*Ruhu Allah’a ulaştırmak.
*Fizik vücudu teslim etmek.
*Nefsi teslim etmek..
*Muhlis olmak.
*Ve iradeyi Allah’a teslim etmek.
7 tane safha 7’li sistemin temelini oluşturur.
İşte namaz da 5 vakit namaz değildir. Aslında Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve O’nun sahâbesi örnek alınmalıdır. Farzlar nasıl yerine getiriliyorsa, sabah namazı farzdır, öğle namazı farzdır, ikindi namazı farzdır, akşam namazı farzdır, yatsı namazı da farzdır. Ama yatsı namazının dört rekâtı farzdır, geri kalanlar farz değildir. Akşam namazının üç rekâtı farzdır, iki rekâtı farz değildir. İkindi namazının dört rekâtı farzdır, dört rekâtı sünnettir. Öğle namazının, kuşluk sünnetinin… Kuşluk sünneti farz olamaz. Öğle namazının ve sabah namazının da öğle namazının dört rekâtı farzdır, sabah namazının da iki rekâtı. Geri kalanlar hep sünnettir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ niçin namaz kılmanızı istiyor? Çünkü: “Namaz, insanı kötülüklerden korur.” diyor Allahû Tealâ.
29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
“innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri)”
“inne: Muhakkak ki.”
“es salâte: Namaz (salât).”
“tenhâ: Korur (muhafaza eder).”
“nnes salâte tenhâ.”
Kötülüklerden koruma geliyor arkasından:
“ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri).”
“Fuhuştan da korur, münkerden de korur.”
Münker, insanların inkâr ettiği şeyler. Fuhuş da bütün kötülükler.
Sevgili kardeşlerim, namaz dînin direğidir. Doğru mu? Doğru. Ama bir direk tek başına hiç kimseyi hiçbir şeyden korumaz. O direğin etrafına bir çadır kurmamız lâzım. İşte o çadır, zikir çadırıdır. Çadır yani koruyucu malzeme, koruyucu faktör, koruyucu muhteva, Allahû Tealâ’nın insanlara yardımı. Onun adı zikirdir sevgili kardeşlerim. Namaz dînin direğidir. Zikir, o direğin çevresindeki çadırın, o direğe dayalı olarak kurulan çadırın ta kendisidir. Ve yağmurdan, fırtınadan, rüzgârdan koruyan o çadırdır.
Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ biz insanlardan ne istiyor? İnsanlara bunu sorun: Allah sizden ne istiyor? Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şehâdet getirmek, zikir yapmak, hacca gitmek; bu faktörlerin her birisi insan mutluluğunun bir vasıtasıdır. Allah ise bütün insanları mutlu kılmak için bunları indirmiştir. İster ki; herkes mutlu olsun. İster ki; herkes mutluluğun en üst noktalarına çıksın. Bunun için bütün safhaları, 7 tane ayrı safhayı Allahû Tealâ farz kılmış. Farz kıldığına göre herkes oraya kadar geliyor ama öbür taraftan da insanların sonsuz olarak cenneti ve cehennemi yaşayacakları statüyü en kolay, en basit şekilde ulaşılabilen bir statüye oturtmuş Allahû Tealâ. Nedir o? Bir dilek sevgili kardeşlerim: Allah’a ulaşmayı dilemek.
Şu dünyada yaşayan her kim Allah’a ulaşmayı dilerse yani: “Ya Rabbi! Ben de ruhumu Sana ölmeden evvel ulaştırmayı diliyorum.” derse Allahû Tealâ’ya böyle bir şey gönüldense, ister iç sesiyle söylesin Allahû Tealâ’ya, dilini bile kımıldatmasın ister sesli olarak söylesin, ikisi arasında Allah açısından fark yoktur. Çünkü kalbinizden geçeni bilir. Sevgili kardeşlerim, Allah hepinizi çok sever. Allah’ın istediği hepinizin mutlu olmasıdır. Önemli mi? Elbette önemli. Neden? Çünkü siz mutluysanız, siz başkalarını mutlu eden bir insansınız. Mutluluğu yaşayanlar, başkalarını mutlu etmeyi kendilerine amaç edinenlerin en büyük toplumu oluşturdukları bir dairede yaşar.
Sevgili kardeşlerim, insanları sevin. Eğer severseniz, onların mutlu olmasını kalbiniz mutlaka diler. Allahû Tealâ hep buna bakar: “Acaba Benim kullarımdan kim başka insanları mutlu kılmaya kendisini adayacak?” İşte Allahû Tealâ herkesin bu hedefe ulaşmasını ister. Yani bir başka ifadeyle, herkesin başkalarının mutluluğu için yaşayan insanlar olmasını ifade eder. O kişi başkalarını mutlu ettiği zaman en çok kendisi mutlu olur. Neden? Bir insanın mutluluğunun A kadar olduğunu düşünelim. Eğer bir insan bir kişiye mutluluk verdiği zaman onun eşitini Allah’tan alıyorsa, bir kişiyi A kadar mutlu edince kendisi de A kadar mutlu olur. Ama etrafında başkaları da var. İkinci bir kişiyi B kadar mutlu eder, B kadar mutluluk kendisi de kazanır. Üçüncü bir kişiyi C kadar mutlu eder. Aynı miktarda mutluluğu onun sayesinde kazanır. Ne olmuştur? A, B, C, D, E, F, G, H’ye mutluluk veren bir insan her birinin -eşit olduğunu düşünelim bir an için mutlulukların- kazandığı mutluluğun 6 katını kendisi yaşamıştır. Gördünüz mü sevgili kardeşlerim? Mutluluğun yolu başkalarına mutluluk ulaştırmaktır, başkalarını mutlu kılmaktır. Böyle yaparsanız siz de her şey çok mu güzel yoksa bana mı öyle geliyor diyenlerden olursunuz.
Sevgili kardeşlerim, ne kaybederseniz ki? Gönülden bir dilekle başka insanları mutlu etmek için Allah’tan yardım dilerseniz, ne kaybedersiniz ki? Hayatınızı başkalarının mutluluğuna adarsanız, herkese yardımcı olursanız, başkaları için yaşarsanız asıl ifadesiyle, başkaları için yaşarsanız siz her an mutluluğu yaşayan bir insan olursunuz. Ne zaman başkalarına düşman olursanız, o zaman hayatınızdaki bütün mutluluğu kaybedersiniz. Sizi artık idare eden şey ruhunuz değildir, nefsinizin afetleridir. Allah değildir, şeytandır.
Şeytan bütün insanları mutsuz kılmak ister. Bunun için insanlara hep başkalarına kötülük yapmasını emreder. Kötülük yapan, kötülüğünü karşısındaki kişiye ulaştırıp da onu mutsuz ettiği zaman Allah da kötülük yapanı mutsuz eder. Bu kişi başkalarına verdiği huzursuzluğun, sıkıntının aynını kendisi de yaşar.
Sevgili kardeşlerim, eğer insanları severseniz o zaman yakalarsınız ucundan, kuyruğundan, bir büyük hakikati yakalarsınız. Başkalarına ne kadar mutluluk verirseniz siz de onların her biri kadar mutlu olursunuz. Huzur, mutluluk başkalarını mutlu etmekten geçer. Allahû Tealâ insanları cemaat halinde yaşayan mahlûklar kılmış. Öyleyse etrafımızda mutlu edebileceğimiz çok insan her zaman vardır. Ne kaybederiz ki sevgili kardeşlerim, hayatımızı başka insanları mutlu etmeye adasak? Kaybetmek değil de o zaman ne kadar büyük şeyler kazandığımızı yaşayarak göreceksiniz. Başkalarını mutlu ettikçe ne kadar büyük bir mutluluğu yaşadığınızı göreceksiniz.
Sevgili kardeşlerim, her şey o kadar güzel ki; arkasındaki Allah’ın hakikat aynasını keşfedip kendinizi o aynada görürseniz. Orada mutluluk vardır, huzur vardır ve siz başkalarına güzel davrandıkça, onları mutlu ettikçe onlardan size geri dönen şeyin de mutluluk ve huzur olduğunu yaşarsınız. O zaman etrafınızda ne kadar çok insan varsa o kadar çok insanın hepsini mutlu; onları mutlu kılmak için devamlı en güzel davranışlarda bulunursunuz. Her biri bir aynadır. Ona ulaştırdığınız mutluluğun aynını siz de yaşarsınız. Ne kadar çok insana onları mutlu edecek davranışlarda bulunursanız, her biri kadar siz de yaşayacağınız için onların hepsinin yaşadığı topluluğun birer birer yaşadıkları toplam mutluluğu siz de yaşarsınız. O zaman elinizde dünyadaki en büyük servet var demektir; mutluluk serveti. Ne kadar çok insana ne kadar uzun zamanda ne kadar mutluluk ulaştırırsanız, siz o kadar mutlu bir insan olursunuz.
Öyleyse herkesi sevin, herkese dost elinizi uzatın, herkes için yaşayın. Herkes sizi kendilerine yardım edecek olan, onları seven hüviyetiyle tanısın. Hedefiniz bütün insanlara mutluluk dağıtmak olsun. O zaman hayatınız her saniye başkaları için yaşamakla devam eder. Ve mutluluğun bu vazgeçilmez güzelliğini, huzurunu yaşadıkça Allah’a devamlı manevî açıdan duyduğunuz mutluluklar için hamdedersiniz. Allah’ın fizik standartlarda size ulaştırdığı mutluluklar için de şükredersiniz. Hamd ve şükür, hayatınızın temelini teşkil eder. Ve siz Allah’tan razı, Allah da sizden razı olarak bir ömür geçirirsiniz. Ve yaşamak ne kadar güzel şey diye aklınızdan geçirirsiniz. Hep Allah’a şükredersiniz, hamdedersiniz sizi mutlu kıldı diye, size huzur verdi diye, sizi saadet içinde yaşayan bir insan kıldı diye. O’nu o kadar çok seversiniz ki; bu sevgi bütün hayatınızı doldurur.
Her başkaları için yaşayan insan, Allah için yaşayan insandır. Allah’ın bu temel emridir. Allah ister ki; herkes mutlu olsun. Ama mutluluğun yolu başkalarına mutluluk vermekten geçer.
Sevgili kardeşlerim, hep beraber söyleyelim mi? Her şey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor? İşte bunu söylerken o büyük hazzı iç dünyamızda yaşayabiliyor muyuz? Gerçekten huzur içinde miyiz, gerçekten mutlu muyuz? Eğer Allah’ı severseniz, eğer insanları severseniz herkese yardım etmek için yaşamaya başlarsınız. O zaman söylediklerimizin %100 yerli yerine oturduğunu sadece duymuş olmayacaksınız, yaşamış olacaksınız.
Sevgili kardeşlerim, hepinizi çok ama çok seviyorum. Ve hepinizin Allahû Tealâ tarafından sonsuz mutluluklara ulaştırılmasını diliyorum. Allah hepinizden razı olsun. Huzurlarınızdan, size mutluluğu anlatmanın mutluluğu içinde ayrılıyorum. Mutluluklar üzerinize olsun.
Esselâmu aleykum ve rahmetullâh ve berekâtuhu.
İmam İskender Ali M İ H R