SOHBETİN ADI: SEVGİ
TARİHİ: 03.02.2009
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir sohbetinde birlikteyiz.
Sizlerle sohbet etmek... Sevgili kardeşlerim! Bu, Allah'ın bir büyük ni'meti. Her an sizlerle birlikte olmak, sizlerle yarenlik yapmak, sizlerle sohbet etmek, bir büyük zevkin yaşanmasıdır. Niçin bir büyük zevk? Çünkü biz sizinle ne zaman sohbet etsek, yarenlik etsek, bir tek konudan bahsederiz. O konu, Allah'tır.
Dünya üzerinde şu anda Allah'a en yakın kişi, o biziz sevgili kardeşlerim! Hepiniz bunu biliyorsunuz. Binlerceniz Allah'tan sordunuz bizi ve o olduğumuzu, devrin imamı olduğumuzu kesin olarak öğrendiniz.
Öyleyse bizim görevimiz, hepinize mutluluk taşımaktır, hepinizi mutlu etmektir, mutluluğun yollarını ve huzurunu size öğretmektir. Mutluluğun baş faktörü sevgidir. Öyleyse biz sizleri çok ama çok seviyoruz. Bunu baz alarak, hepiniz etrafınızdaki bütün kardeşlerimizi sevmelisiniz. Sevgi üzere kurulan bir dünyada yaşamalısınız.
Sevmek, hayrın taşıyıcısıdır. Seven insanlar birbirleri için yaşarlar. Birbirlerine yardım ederler. Birbirlerini severek hayat bulurlar. Bu sevginin başı, Allah'a karşı duyulan sevgidir.
Muhakkak ki en çok Allah'ı seveceksiniz. Allah'a olan sevginiz çoğaldıkça, etrafınızdaki insanlara karşı olan sevginiz de çoğalacaktır. Zikriniz arttıkça, bu olay otomatik olarak gerçekleşir.
Zikir, Allah'ın insanlara verdiği emirlerin arasındaki en büyük ni'mettir. Çünkü zikir, eğer bir insan Allah'tan mürşidini sormuşsa, o mürşide ulaşıp tâbî olmuşsa ve ondan sonra zikrediyorsa, zikir Allah'ın katından rahmetle fazl faktörünü evvelâ taşır, o kişinin kalbine %2 rahmet girer. Bu başlangıçtır. Bundan sonra %7'lik kademelerle fazılların insanın kalbine gelip o kapkaranlık olan kalbin, o karanlıklardan kurtarması söz konusu olur. Kalp %7'lik aralarla aydınlanır, aydınlanır, aydınlanır... Kalbi aydınlanan kişinin yüzünde, bu aydınlığın izleri okunur.
Sevgili kardeşlerim! İnsanlara karşı nefret duymayın, kin duymayın, onları sevin. Allahû Tealâ, sizi sevmeyenlerin de sevilmesi gerektiğini âyetlerinde açıklıyor sevgili kardeşlerim. Önemli olan odur.
İnsanlar size isteyerek ya da istemeyerek kötülük yapabilirler. Ona rağmen onları da sevebilmelisiniz. Allah'ın hepinizden istediği şey budur. Seven insanlar nefslerinin afetleriyle yaşamazlar, ruhlarının hasletleriyle yaşarlar.
Öyleyse bir insanın hayat planında, Allahû Tealâ tarafından herşey biliniz ki önceden biliniyor. Allahû Tealâ zamanı sıfırlayabilecek olan sonsuz hızın sahibi olduğu cihetle, bütün zamanlar Allah'a göre yaşanmıştır. O, herkesin ne olduğunu, nasıl bir geleceği olduğunu, gelecekte neler yapacağını ve neticede kıyâmetten sonra cennete mi gideceğini, cehenneme mi gideceğini en iyi bilendir.
Sevgili kardeşlerim, insanları sevin! Karşınızda olan insanları da sevmelisiniz! Onları da sevmekle vazifelisiniz! Size kötülük yaparlarsa, bu mutlaka onların size zarar vermek istemiyle harekete geçtiğini göstermez. O istikamette hareket edenler, kinlerini kendilerine kılavuz edinenlerdir. Burada büyük bir yanlış söz konusudur. Kim kinine, başkalarına karşı duyduğu nefrete tâbî olarak insanlara kötülük yapmayı hedef edinirse, o kişi şeytanın emrinde olan birisidir.
Sevgili kardeşlerim! Kötülük yapana aynı kötülüğü yapma hakkını Allahû Tealâ vermiştir. Ama bunu kullanmamızı da istememektedir. Allah ister ki; biz başkalarını sadece sevelim. Ama insanlar çeşitli gruplara ayrılır. Onun için Allahû Tealâ kısası da açık bırakmıştır. Kötülüğe karşı iyilikle mukabeleyi de açık bırakmıştır. İkisi de geçerli. Ama üstün olan, kötülüğe iyilikle mukabele edebilmektir.
İnsana kötülükleri yaptıran şey, nefsindeki afetlerdir. Bu afetleri yok etmenin de bir tek yolu vardır. O, zikirdir. Daimî zikrin sahibi olduğunuz zaman kalbinizde nefretin kalmadığını göreceksiniz. İnsanlar size gene kötülük yapacaklar ama siz onları gene seveceksiniz.
Sevgili kardeşlerim! Kötülük, bir insanı şeytanın uşağı yapan çirkin bir davranış biçimidir. Allahû Tealâ sizin elinizle kimsenin üzülmesini istemez. Ne kaybedersiniz ki sevgili kardeşlerim, her davranışınızda size kötülük etseler de gene onlar için iyi şeyler söyleseniz? Ne kaybedersiniz ki? Ama çok şeyler kazanırsınız.
İnsanların size neden düşman olduklarını anlayamazsınız bile. Ama düşmanlarınız mutlaka vardır. O zaman size düşman olanlara siz dost kucağınızı açın. Onlara kızamayacağınızı, bunun mümkün olmadığını, Allah'ın size yaptırması muhakkak ki en güzelidir. Ne zaman nefsinizdeki bütün afetleri daimî zikirle yok edebilirseniz, oraya çıkarsınız. O zaman düşmanınız kalmaz. Ha, başkaları mı? Onlar size düşman olabilirler. İnsanlar nefsleriyle hareket ettikleri için, size düşman olanlar mutlaka olacaktır. Ama siz onlara düşman olmamayı başarırsanız, işte o zaman Allah'ın en yakınlarından birisi olursunuz. Sevgili kardeşlerim! Bunun arkasında sevgi var.
Sevmek, konunun temelini teşkil eder. Eğer severseniz, o zaman siz Allah yolunda sizi sevmeyenleri de seven birisi olarak Allah tarafından sevilirsiniz. O zaman sorun kendi kendinize: "Allah tarafından sevilmek mi güzel yoksa sevilmemek mi?"
Allah'ı severseniz başka insanları da seversiniz. Sizi sevmeyenleri de seversiniz. Nefsinizin kalbindeki öfke, kin, kıskançlık, haset gibi negatif faktörler tamamen yok olduğu zaman, karşınızda sizin nefret edebileceğiniz kişi kalmaz ki sevgili kardeşlerim. O duyguları Allahû Tealâ sizin kalbinizden çekip alır. Siz sadece size yakın olanları değil, size karşı olanları da sevecek bir noktaya gelebilirsiniz. Allah sizi oraya ulaştırabilir.
Sevgili kardeşlerim! Siz isteyeceksiniz! Kalbinizden bu geliyorsa, sizi sevmeyenleri de sevmek geliyorsa, Allah'tan bunu istediğinizde bunun gerçekleşebildiğini göreceksiniz, yaşayacaksınız. O zaman aranıza bir duvar örülecek; öfkeyle, nefretle, kinle, sizin aranıza... Diyeceksiniz ki: "Evet, başkaları kendi nefsleriyle hareket ederler. Nefslerinde öfke afeti vardır, kin afeti vardır, nefret vardır." Olabilir. Onlar size kendi gözlükleriyle bakacaklardır ve nefret edeceklerdir. Ama eğer siz onları severseniz, onların nefretlerini affetmek büyüklüğünü gösterebilirsiniz.
Sevgili kardeşlerim! Düşünün bir defa, ne kaybedersiniz ki? Sevgiyi öğrendiğiniz zaman, bunun daha ötesinde olan şeyin, size kötülük edenleri de, sizi sevmeyenleri de sevmek olduğunu çıkartacaksınız, bir üst noktaya koyacaksınız. Allah'tan yardım isterseniz, bunun gerçekleştiğini göreceksiniz. Ama daimî zikre ulaşan bir insan için bu hiçbir zaman zor değildir. Zor değildir bir tarafa, bir ihtiyaçtır. Sevenleri de sevmek, sevmeyenleri de sevmek, nefret edenleri de sevmek...
Sevgili kardeşlerim! İşte eğer Allahû Tealâ kalbinizdeki kini, nefreti çekip çıkarmışsa, o artık sizde yoksa, size kötülük yaptığını %100 bildiğiniz insanları da affedersiniz. Sevgili kardeşlerim! Daha açık bir ifadeyle, onlara karşı da kin duyamazsınız. Çünkü Allahû Tealâ kalbinizden nefreti, kini çekip çıkarmıştır. O zaman bütün bir dünya, bütün kareleriyle, yalnız sevgi üzerine kurulur. Bilirsiniz, o kişi sizden hiç güzel bir şekilde bahsetmez. Ama ne yazar ki? Eğer siz onu sevebilirseniz, onu affetmek hiçbir zaman bir problem olmaz. O zaman sevilenler hanesine onu da katarsınız.
Sevgili kardeşlerim! Ne var ki düşmanlıkta? Düşmanlık, şeytanın en büyük tuzağıdır. İnsanların kalbindeki kini körüklemek suretiyle, insanları birbirine düşman etmekte üstüne yoktur. Ama sevgili kardeşlerim, ya severseniz? Eğer Allah'tan isterseniz, sizden nefret edenleri de sevebilirsiniz. Allah sevdirir. İşte ne zaman kalbinizin sevgi ortamı, sizin kalbinizdeki bütün dünyaya hâkim olmuşsa, (Kalbinizdeki dünyadan bahsediyorum. Bütün insanları içine alacak kadar geniştir.) ne yazar sevgili kardeşlerim?
İnsanlar her zaman eğer nefsleri varsa, şeytandan ilham alırlar. Şeytan dostluğu değil düşmanlığı körükler, kini körükler, nefreti körükler. İnsanlar bu sebeple birbirlerine düşman olurlar. İnsanlar bu yüzden birbirlerinden nefret ederler. İşte nefretin, kinin bütün boyutlarıyla ortadan kaybolduğu bir dünyada yaşamak; Allah'ın hedef emri budur.
Bir gün daimî zikre ulaşırsanız, bunun zor olmadığını yaşayacaksınız sevgili kardeşlerim. O zaman herkes size dost olacak. Onların size kötülük yaptığını bile bile, gene onları dost edineceksiniz. Çünkü kalbinizdeki sevgi boyutu, bunu yapmaya zemini hazırlamıştır. Bildiğiniz halde size kötülük edildiğini, bunun özellikle yapıldığını, gene affedeceksiniz. Yalnız sevgiyi yaşayacaksınız. Herkesi seveceksiniz. Kötülük yapanlar bundan müstağni olmayacaklardır, bunun dışında kalmayacaklardır. O zaman bir gün yaptıkları kötülüklerden utanç duyacaklardır.
Bir kişi bir ömür boyu kötülük etse, son deminde mutlaka hepsi için Allahû Tealâ'dan tövbe ve istiğfarda bulunur. Kendisinin affedilmesini diler.
Sevgili kardeşlerim! Kin ve nefret mademki kalbinizin hastalığıdır, sağlıklı bir bünyeye kavuşmalısınız. Bunun en sağlam yolu zikri arttırmaktır. Zikrinizi arttırmalısınız. İşte artan zikir, nefsin kalbindeki afetleri neden yok eder? Çünkü artan zikirle kalbin içine fazıllar girer ve yerleşir. Fazıllar ki; yalnız sevmeyi öğütler. Fazıllar ki; nefretle alâkaları yoktur, kinle alâkaları yoktur.
Kin, nefret, öfke... Onlar nefsinizin afetleridir. Nefsinizden onları söküp almak imkânının sahibisiniz. Bunun ilacı ise zikirdir. "Allah" kelimesinin tekrarı, Allah'ın katından fazılları nefsinizin kalbine taşıyacaktır. Allah'ın mürşidinize tâbî olduğunuz zaman kalbinize yazdığı îmân kelimesinin çekim gücüne tâbî olarak kalbinize ulaşan fazıllar, kalbinize yapışacak, orada yerleşecektir. Kalbiniz her geçen gün biraz daha aydınlanacaktır. Zikriniz arttıkça, kalbinizin içine giren nurların artışı dizaynı içersinde, herşey çok daha güzel olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse bu muhtevada yapmanız lâzımgelen şeyin, Allah için yaşamak olduğunu bilin. Aslında Allah için yaşamak, başkaları için yaşamaktır. Allah için yaşamak, size kötülük etmeye çalışanları da, edenleri de affedebilmektir, sevebilmektedir. Eğer zikrinizi arttırırsanız, bir gün daimî zikre ulaşacaksınız ki; o zaman nefsinizin kalbindeki bütün kin, öfke, nefret gibi duyguların oluşturucusu hüviyetinde olan afetler, tamamen nefsinizin kalbinden ayrılacaktır. İşte daimî zikrin sahipleri, bu büyük hedefi gerçekleştirebilmiş olanlardır.
Daimî zikre ulaşanlar, bu noktaya mutlaka Allah'ın yardımıyla gelirler sevgili kardeşlerim. Allah yardım ederse kişi daimî zikrin sahibidir. Salt iradî yapı, güzellikleri yaşamadıkça bu hedefe ulaşamaz. Öyleyse güzelliklerle zikir sayınız birbirine paralel bir sayı ile sizi giderek daha çok daha çok daha çok zikre götürür, ulaştırır.
Aslında sevgili kardeşlerim! Bir insan Allah'a ulaşmayı diledikten sonra günde 3 saatlik bir zikrin sahibi ise mutlaka ruhunu Allah'a, Allah ulaştıracaktır. O, nefsinin kalbi %51 nurlarla dolu olan, karanlıklar nefsinin kalbinde %49 kalmış olan birisi olarak hayatını devam ettirecektir. Bu, mutluluğun yarısını mutlak olarak elde etmektir. Bu, Allah'ın herkese bahşettiği bir ni'mettir, Allah'ın hediyesidir. Ama güzellik yarı yarıya yaşanır.
Daha ötede ne vardır? Daha ötede günün yarısından daha çok zikrin günde 18 saat zikre çıkmış halinde bir insanın fizik vücudunu Allah'a teslim etmesi söz konusudur. Bu, mutluluğun, ruhunu Allah'a teslim edenden çok daha üst boyutta ortaya çıktığı bir muhteva taşır. Fizik vücudun teslimi, daimî zikre yaklaştırır kişiyi.
Sevgili kardeşlerim! Bir gün daimî zikre ulaşırsanız o zaman kalbinizde kinden, nefretten eser kalmayacaktır. Kim size kötülük dilerse, siz onu sadece affetmek olayını yaşayabilirsiniz. Daimî zikirdeyseniz, nefsinizde kin yoktur, öfke yoktur, nefsinizin kalbinde afetler yoktur, tamamen yok olmuştur. Böyle bir dizaynda sevgili kardeşlerim, hepiniz mutluluğun en üst boyutunu yaşarsınız. Görürsünüz ki; eğer Allah size yardım ederse, o zaman başka insanlar için kötü şeyler düşünemezsiniz. İnsanların nefsleriyle size karşı duydukları, duyabilecekleri kinin olaylarını yaşayabilirsiniz. Ama bu onlardan nefret etmenize hiçbir zaman sebebiyet veremez. Onları da seversiniz. Sevgili kardeşlerim! Kalbinizdeki duygular hep en güzeli oluşturur.
İnsan için söz konusu olan şey, mutluluk değil mi sevgili kardeşlerim? Allah bütün insanları mutlu olsunlar diye yaratmamış mı? Bütün insanlara nefsi de ruhu da vermemiş mi? Biri %100 afetlerle dolu, biri %100 hasletlerle dolu. Tam bir dengeyle yaratıldınız. İşte sevgili kardeşlerim, bu dengeyi nefsinizin kalbini nurlarla daha üst boyutta daha üst boyutta doldurarak mutluluğunuzu adım adım günün yarısından çok daha öteye taşıyabilirsiniz.
Daimî zikre ulaşmak, Allah'ın yardımıyla gerçekleşen bir olgudur. Ama bunun için azmetmelisiniz. Allahû Tealâ, azmedip etmediğinizi en iyi bilendir. Yardımları ona göre gelir. Ama daimî zikri başarabildiğiniz gün ki bu, Allah'ın yardımıyla gerçekleşebilir, başka bir yolu yoktur. Kişi kendi iradesiyle elinden geleni yapar ama niyeti Allah tarafından her zaman bilinir.
Sevgili kardeşlerim! Eğer başkalarını mutlu etmek için yaşarsanız, siz onlara verdiğiniz mutluluk sebebiyle mutlu olursunuz. Bu çok büyük bir imkândır. Neden? Çünkü etrafınızda bulunan herkese güzel bir davranışla hitap ettikçe, onları sevdiğiniz onlar tarafından her an hissedildikçe, onların yüzlerindeki ifadeden, davranış biçimlerinden siz sadece büyük bir huzuru duyar ve yaşamaya devam edersiniz. Hayatınızda hep huzur olur, mutluluk olur. Hayatınızı bütün insanları mutlu etmekte kullanırsınız.
Mutluluk vermek olayı, insanlar tarafından çeşitli şekillerde değerlendirilebilir. Ama sevgili kardeşlerim, önemli olan Allah değil mi? Allah'ın istediği şeyi yapmak. İşte Allahû Tealâ hepinizin başkaları için yaşamanızı istiyor. İşte Allahû Tealâ hepinizi her açıdan "Başkalarını mutlu edin!" emriyle hedeflendiriyor. Ne kaybedersiniz ki? İnsanlar nefslerindeki afetler dolayısıyla sizin onlara ulaştırdığınız o güzellikleri farklı yorumlara tâbî tutabilirler ama hesabını Allah'a vereceklerdir.
Sevgili kardeşlerim! Dünya adı verilen bir gezegende yaşıyoruz. Allahû Tealâ bu gezegende yaşayanların daimî zikre ulaşmalarını farz kılmış. Nisâ Suresinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.
"fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum: Allah ayakta iken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah'ı zikredin." emri vermiş.
Bir insan 3 halde bulunabilir, 4. bir hal yok. Ya oturuyorsunuz -şimdi benim oturduğum gibi- ya ayaktasınız ya da yatıyorsunuz. Yan üstü yatmanızsa Allahû Tealâ tarafından emrediliyor. Neden? Çünkü yan üstü yatan bir insan mutlaka bir kulağını yastığa dayayacaktır. Birazcık hareket ettirirse, kulağında kalbinin çift atışını yaşayacaktır. Böyle bir çift atış, bu aslında "Allah" kelimesinin kulağınızdaki tekrarıdır. "Al-lah, Al-lah, Al-lah, Al-lah, Al-lah..."
İşte ne zaman dilinizi kımıldatmadan, kulağınızdaki bu çift heceyi "Allah" kelimeleriyle doldurabilirseniz, bir sabah bir büyük müjde alacaksınız. Nasıl bir müjde? Sabahleyin uyandığınız zaman içinizdeki sesin, kulağınızdaki o çift atışa paralel olarak "Al-lah, Al-lah, Al-lah, Al-lah, Al-lah..." diye devam ettiğini göreceksiniz. İşte bir tek geceyi bu standartlarda geçirdikten sonra arkası mutlaka gelir. Birkaç gün tökezler ama adım adım o hedefe mutlaka ulaşırsınız. Sonra bir de bakarsınız ki; her zaman Allah ismini tekrar eden bir iç sesiniz, sizde daimî zikri yerleştirmiş. O zaman sevgili kardeşlerim, kalbinizde hiç kin kalır mı, nefret kalır mı, sevgisizlik kalır mı? Kalmaz!
Size nefslerindeki afetler dolayısıyla insanlar kötü davranabilirler. Bu da eşyanın tabiatına son derece uygun bir şey. Herkes kendisinde olanlarla hareket eder. Nefsinin kalbi afetlerle dolu olan bir insan elbette kinin, öfkenin, intikamın sahibi olacaktır. Bu, eşyanın tabiatına uygun bir sonuçtur. O zaman insanlar nefsleriyle hareket edeceklerdir, nefslerindeki afetlerle ve de başkalarına yanlış davranışlarda bulunacaklardır, haksız davranabileceklerdir. Daha doğru bir ifadeyle, başkalarını rahatsız edecek davranışlarda bulunabileceklerdir. O zaman size de bundan isabet etmesi gayet tabiîdir. Sizi de hedef alabileceklerdir.
Sevgili kardeşlerim! Şartlarımız ne olursa olsun, başkaları bize ne yaparsa yapsın, biz onları sevmekte devam edebilirsek, o zaman şunu bileceğiz ki; Allah, sevgiyi duyduğumuz sürece bizimle beraberdir. Nefretin hâkim olduğu evrelerde, Allah değil şeytan insanlarla beraberdir.
İntikam adı verilen müesseseyi canlandıran iblistir. İster ki; bütün insanlar birbirine kötülük etsin ve her kötülükten sonra kötülük görmeyi de hak edecekleri için, etrafındaki insanlar da buna zaten teşne olduğu için, ona da kötülük edilecektir. Böylece kötülük eden herkes çevresinden kötülük görür. İşte bu mutsuz bir toplumu oluşturur. İnsanların birbirlerini sevmedikleri, birbirine karşı güzel davranmadıkları, hatta daha üst boyutlarda birbirinden nefret ettikleri bir başka düzen...
Sevgili kardeşlerim, öyle mi olması lâzım? Allah'ın emirlerini yerine getirmek varken, sadece insanların mutluluğu için yaşamak varken, şartlar ne olursa olsun onların mutluluğunu mutlaka gerçekleştirmek varken, o büyük zevki yaşamak... İnsanların ihtiyacı olan şeyleri onlara sağladıkça, onlara yardım ettikçe, asıl mutlu olan o insanlar değil, siz olursunuz sevgili kardeşlerim.
Sevin! İnsanları sevin! Nefret etmeyin! Eğer severseniz, davranışlarınız sevgi ile filizlenen bir ağaç gibi olur. Sevgi sevgiyi, nefret nefreti çeker.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse size karşı nefretle yapılan bir olayı, nefsinizin afetleri var olduğu sürece, size nefretle karşılamayı farkına bile varmadan olağan bir hale getirmiş olursunuz. O zaman? İşte bu bütün dünyada anlaşmazlıkların neden var olduğunu gösteren bir işarettir.
Oysaki insanları severseniz, onların mutluluğu için yaşarsınız sevgili kardeşlerim. Onlar için yaşamak, insanları huzura, mutluluğa ulaştırmak için yaşamak... İşte bir insanı mutluluğun üst boyutuna çıkaracak olan budur.
· Başkaları için yaşamak, Allah için yaşamaktır.
· Allah için yaşamak, başkaları için yaşamaktır.
Çünkü birinci hedef ikincisini, ikici hedef de birincisini beraberinde getirir.
Ne kaybedersiniz ki sevgili kardeşlerim, nefretin değil de sevginin hâkim olduğu bir boyutta yaşarsanız? Sizin etrafınızdaki insanlara onlar size ne yaparlarsa yapsınlar sevgi ulaşırsa, hatanız olmasa bile onlardan af dilemek büyüklüğünü gösterirseniz, ne kaybedersiniz ki sevgili kardeşlerim? Kaybetmezsiniz, sadece kazanırsınız.
Unutmayın! Allahû Tealâ hepinizi başkalarını yaralamak, başkalarını üzmek, huzursuz etmek için değil, Allah hepinizi başkalarına mutluluk vermek için yarattı. Onun için Allahû Tealâ sevgiyi emrediyor. Onun için başka insanlara yardım etmenizi emrediyor. Kimin hangi konuda neye ihtiyacı varsa onlara yardım etmelisiniz. Yardım ettikçe duyduğunuz haz, sizi her geçen gün daha çok yardıma götürür. Daha çok yardımın parasal bir yardım olduğunu düşünelim. O zaman Allahû Tealâ'nın size daha çok daha çok para kazandırdığını göreceksiniz. Çünkü niyetiniz halis. O kazandıklarınızla da başkalarına yardım ediyorsanız, başka insanların mutluluğuna harcıyorsanız zamanınızı, paranızı, o zaman Allah'ın size karşı olan sevgisi her geçen gün artacaktır.
Sevgili kardeşlerim, seviniz! Sevdikçe mutlu olursunuz. Başka insanları mutlu ettikçe mutlu olmanın daha üst daha üst boyutlarına ulaşırsınız. Onun için buranın, Allah'ın yolunun kanununu hiç unutmayacaksınız! O kanun, başkaları için yaşamaktır. Hayatınızı başkalarını mutlu etmeye adayın. İnsanlar sizin için ne düşünürse düşünsün, siz başka insanların mutluluğuna kendinizi adayın. Allahû Tealâ burada size bir hedef veriyor; başkalarının mutluluğu için yaşamak, başkalarını mutlu etmeye yönelik bir dünya nizamı.
Sevgili kardeşlerim! Yardım ettiğiniz, mutlu kıldığınız insanların gözlerindeki o minnet ifadesini biliyor musunuz? O ifadeyi tanıdınız mı? İşte o ifade, Allah'ın onların gözlerine verdiği bir ni'mettir. Başka insanlara mutluluk verecek davranışlarda bulunuyorsanız sevgili kardeşlerim, o zaman sevginiz onlara da yayılacaktır. Onlar da sizi seveceklerdir. Bu sevgi mihrakı içerisinde hayatınızın başka insanlarla değerli olduğunu hiç unutmayın. Onlar için yaşayın! Onlar size yanlış davransa da onları affetmek büyüklüğünü gösterin. Sevin! Bu uğurda Allah'ın size ne kadar büyük bir yardımcı olduğunu göreceksiniz sevgili kardeşlerimiz.
Dünyadaki kini, husumeti (düşmanlığı), insanların birbirlerinden nefretini ortadan kaldırabilecek bir tek duygu var. Onun adı sevgidir. Unutmayın ki; sevmek mutlaka meyvesini veren bir fidandır. Bu fidan gelişir. Siz, şartlar ne olursa olsun! Şartlar ne olursa olsun! Şartlar ne olursa olsun! Nefretin karşılığında da öfkenin karşılığında da intikamın karşılığında da sevgiyi başarıyla yürütebilecek olan bir güce sahip olabilirsiniz. Allahû Tealâ bunu size, siz talep ettikçe adım adım verir. O zaman sevgili kardeşlerim, yalnız siz kalırsınız, davranışlarınız kalır. Siz insanlara nasıl yaklaşıyorsunuz? Onları mutlu etmek için mi çalışıyorsunuz yoksa kendinizi mutlu etmek için mi çalışıyorsunuz? İşte burada herşey değişir.
Allahû Tealâ'ya sonsuz hamdediyoruz, şükrediyoruz ki; Allah bize sevgiyi öğretti, sevmeyi öğretti, karşılıksız vermeyi öğretti. Sadece sevgi adı verilen bir varlığın bizi bütünü ile kuşattığı bir dünyada yaşamaktayız. Allahû Tealâ bizi devrin imamlığına tayin ettiği günlerden bu tarafa, böyle bir yaşantıyı Allahû Tealâ bize nasip kıldığı için O'na sonsuz hamd ve şükrediyoruz.
Sevgili kardeşlerim! Söylediklerimizi sakın unutmayın! Başkaları size yanlış davranabilirler. Bu, onların Allah'a verecekleri bir hesaptır ama siz, size davranış biçimleri ne olursa olsun, insanlara kızamayacak, öfkelenemeyecek bir hüviyette olmalısınız. Bu, Allah vergisidir. Bir gün bunu mutlaka gerçekleştirirsiniz. O zaman Allah'ın sizi ne kadar çok, ne kadar çok sevdiği de her olayda bir defa daha ortaya çıkar.
Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allahû Tealâ'nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz inşaallah. Allah hepinizden razı olsun.
İmam iskender Ali M İ H R