}
Yarenlik 08.10.2009
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 112631

SOHBETİN ADI: YARENLİK
TARİHİ: 08.10.2009

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamdeder şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Allah ile birlikteyiz, sizlerle birlikteyiz. Hepimiz bütünün birer parçasıyız.

Bu sonsuz kâinatta, bir küçücük Dünya adı verilen bir gezegende yaşıyoruz; yani sonsuzda bir. Düşünelim sevgili kardeşlerim, 100 milyar galaksiden bahsediliyor. Galaksilerin sayısı 100 milyar çevresinde. Herbir galakside yaklaşık olarak 100 milyar yıldız var. Bu kadar galaksinin; 100 milyar galaksinin bir tanesindeki bir milyarlar yıldızın içinde bir yıldız, bizim dünyamız. Sonsuzun ne kadarda biriyiz, siz düşünün sevgili kardeşlerim. Ama hamdolsun, Allahû Tealâ hayat vermiş bu dünyaya. Allahû Tealâ bize dînimizi öğretmiş. Allahû Tealâ bize mutluluğu öğretmiş. Ve biz de sizlerle mutluluk üzerine konuşuyoruz.

Allahû Tealâ istiyor ki; herkes mutlu olsun, herkes huzur içinde yaşasın, herkes birbirinin dostu olsun, herkes birbirini sevsin; bu sevgi yumağı içinde herkes bir mutluluk yeri açsın kendisine. İşte sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ sizden, hepinizden sadece bir tek şey ister; o istediği şey, sizlerin mutlu olmanızdır. Mutlu oluşunuzdan başka hiçbir şey istemez. Hepinizi çok sever. Allahû Tealâ hepinizi çok ama çok sever. Çünkü siz, insan olarak yaşıyorsunuz, yaratıldınız ve doğar doğmaz, Allahû Tealâ sizlere ruhundan üfürdü. Şu anda ruhunuzu Allah'a telim etseniz de, Allah'ın ruhu sizde de olsa netice değişmez, insansınız. Allahû Tealâ'nın ruhundan üfürdüğü kâinattaki yegâne mahlûk, insan. Allahû Tealâ Âdem (A.S)'a ruhundan üfürmek gibi kâinatın en büyük şerefini vermiş. Yani Âdem (A.S), Allah'ın ruhunu taşıyan bir insan. Sonra da onu Allah'a tekrar iade etmiş tabiî. Ruhunu, daha sonra fizik vücudunu, daha sonra nefsini, daha sonra iradesini...

Sevgili kardeşlerim! Bu teslimlerin herbirisi mutluluğun basamaklarında yükselmek, daha mutlu, daha mutlu, daha mutlu olmaktır. Dünyadaki en mutlu insanlar, iradelerini de Allah'a teslim edenlerdir. Onların iç dünyalarında tam bir sulh ve sükûn oluşur. Peki, onların da düşmanları yok mudur? Vardır ama onlar için bir anlam ifade etmezler, bir üzüntü kaynağı olamazlar, bir huzursuzluk vücuda getiremezler.

Sevgili kardeşlerim! Şeytan insanlara tesir etmek suretiyle hep insanlar arasında kavgayı başlatmak ister, anlaşmazlık çıkarmak ister. İnsanların birbirine düşmesini, birbirini yaralamasını, hatta öldürmesini ister. İnsana karşı olan kini, kıyâmete kadar tükenmeyecektir. Neden? Çünkü insan yüzünden cennetten kovuldu.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ insanın, ruhundan üfürmek lütfunda bulunduğu, insan adı verilen bu mahlûkunun mutlu olmasını istiyor. Düşünün ki kâinattaki bir tek mahlûka, insana Allahû Tealâ ruhundan üfürmüştür. Ne meleklerde Allah'ın ruh üfürmesi vardır ne de cinlerde. Aslında cinlerde de resûller var ama Allah'ın ruh üfürdüğü hiçbir cin mevcut değil. Ama insanların hepsine doğar doğmaz, Allahû Tealâ ruhundan üfürüyor. "Ve nefeha fîhi min rûhihî: Ve onların içine ruhumdan üfürdüm." diyor.

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


Allahû Tealâ bütün insanların içine ruhundan üfürmüş. Üfürürse ne olur? İnsan olur. Sadece insan bu şerefe lâyık kılınmış. Üfürürse ne olur? Allah o kişiyle birlikte olur. Şimdi bütün insanlara Allahû Tealâ mutlaka ruhundan üfürdüğüne göre, o zaman bu haydutlar, bu caniler nasıl oluşuyor sevgili kardeşlerim? İnsanlar birbirlerini öldürüyorlar, insanlar çalıyorlar, insanlar olmadık kötülükler yapıyorlar birbirlerine. İnsan olarak yaratılmışlar, Allah'ın ruhunu taşıyorlar. Bünyelerinde, bu kötü hedefe yönelik olan insanların elbette ruhlarını Allah'a ulaştırmaları, fizik vücutlarını teslim etmeleri, nefslerini teslim etmeleri, iradelerini teslim etmeleri söz konusu değil. En azından bu işleri yaparken, bu işlemleri; cinayeti, hırsızlığı, yol kesenliği işlerken bulundukları hüviyet, onların Allah ile beraber olmadıklarıdır. Onların da ruhu var ama ruhlarını devre dışı bırakmışlar. Hep içleri sıkılıyor, sıkıntı içindeler. Aslında bu, ruhun o kişiye yaptığı azabı ifade eder.

Bir başkasına istemeden de olsa bir kötülüğünüz dokunduğu zaman, mutlaka üzüntü duyarsınız sevgili kardeşlerim. İşte onlar, başkalarına bilerek ve isteyerek kötülük yapar ve bundan ıstırap duymamış gibi davranırlar. Oysaki Allahû Tealâ'nın herkeste vicdan azabı dediği bir müesseseyi uyguladığını biliyoruz. Öyleyse A'ya kötülük eden bir kişi, A'yla B'ye kötülük eden bir kişiden daha az üzülür. A'ya kötü davranan kişi, A'ya, B'ye, C'ye kötü davranan kişiden daha az üzülür. Çünkü sevgili kardeşlerim, her yaptığımız kötülüğün karşılığı Allahû Tealâ tarafından bize bir vicdan azabı standardı içinde mutlaka geri döner.

Öyleyse neden sevgili kardeşlerim, herkese onların mutlu olacağı şeyleri ulaştırmak yerine, neden insanlar onları mutsuz edecek şeylerle meşguller? Arkasında sadece şeytan var sevgili kardeşlerim. Şeytan ister ki A, B'ye kötü davransın, bu sebeple B huzursuz olsun; A da vicdan azabı duysun.

Sevgili kardeşlerim! Bir insan bir başkasına bilerek ve isteyerek kötülük ettiği zaman, vicdan azabı onun yakasını bırakmayacaktır. O kişi huzursuzluğu yaşayacaktır.  Halbuki başkalarıyla ilişkilerinde sadece onlara yardıma çalışan, yardım eden, başka insanlara her an iyilik etmek için imkân arayan, fırsat arayan, böyle bir fırsatı bulur bulmaz da onu değerlendirip başka insanları mutlu eden bir hüviyet kazanmak, Allah'ın temel emridir.

Allahû Tealâ ister ki; bizden, hepimizden etrafımızdaki bütün insanlara, onları mutlu edecek davranışlar ulaştırılsın.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ'nın hepinizi çok sevdiğini bilin. En az sevdiğinden en çok sevdiğine kadar, herkesi sever. Allah kimseden nefret etmez. Allah sadece sever. Ama cezalandırmak, O'nun kanunlarının gereğidir. Kişiye vicdan adlı bir müesseseyi yükleyen Allahû Tealâ, o kişi yanlış yaptığı zaman, başkalarına azap verdiği zaman, başkalarını huzursuz ettiği zaman, o kişiyi huzursuz eder. Vicdan azabı, bir kişiye yapılan haksız davranışının bedelini o haksız davranan kişiye ödeten azabın adıdır.  

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Allah'ın dizaynı içerisinde mutluluk adı verilen bir müessese var. Bu mutluluk müessesesi, siz başkalarına yardımcı olduğunuz sürece, başkalarının mutluluğu için çalıştığınız sürece, hedefiniz bu olduğu sürece, sizi daima huzur içinde yaşatır. Başkaları sizi yanlış anlasa da huzurunuz devam eder. Çünkü huzur ve niyet arasında tam bir ilişki vardır. Niyeti halis olan bir insan, başka insanların mutluluğu için yaşar. Onlara ulaştırabildiği her mutluluğun ardından, Allahû Tealâ bu mutluluğu yaşatan kişiye, karşısındakinin mutluluğuna sebebiyet veren kişiye mutluluk verir. Birisi Allah'tan gelen mutluluktur, mutluluk verene verilir. İkincisi kişiden gelen mutluluktur, o mutluluğu yaşatana ait olan bir sebep olma işlemidir.

Sevgili kardeşlerim! Ne olur sanki; hepimiz kendimizi etrafımızdaki insanların mutluluğuna adasak? Onların herbirini mutlu etmek için çalışsak, ne kaybederiz ki sevgili kardeşlerim? Hiçbir şey kaybetmeyiz ama o kadar çok şey kazanırız ki!... Başkalarını mutlu ettiğiniz, onlara huzur verdiğinin her an, asıl mutluluğu huzur veren, mutluluk veren siz yaşarsınız. Düşünün ki, etrafınızdaki herkese mutluluk vermek için yaşıyorsunuz; o zaman siz gerçek anlamda mutlu bir insansınız. Huzur içinde bir dünya hayatınız olacaktır ve başkaları, sizinle beraber oldukları zaman mutluluğu yaşayacaklardır. İç dünyaları sizi birçok defa denedikten sonra onlara, sizin onları mutlu etmek için yaşadığınızın silinmez damgasını vurur.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Ya başkaları tarafından sevilirsiniz ya da sevilmezsiniz. Sevilmenizin arkasında sizin onları sevmeniz vardır. Sevilmenizin arkasında sizin onlar için yaşamanız vardır. Sevilmemenizin arkasında ise sizin "Rabbenâ, hep bana." diyenlerden olmanız lâzımdır.

Sevgili kardeşlerim! İnsanlar zannederler ki; başkaları kendileri için bir menfaat ağacıdır. Onlardan devamlı faydalanırlar, faydalanacaklardır ve faydalanmaya çalışırlar. Bu aldatmak seviyesine kadar yürüyebilen bir müessesedir.

Sevgili kardeşlerim! İstesek de istemesek de, Allahû Tealâ'nın bizim için tayin ettiği hayatı yaşayacağız. Öyleyse bu hayat ya mutlu olarak geçer ya da mutsuz olarak. Şimdi ben size dersem ki; ey benim sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok seviyorum ve size şunu söylemek istiyorum ki; mutlu olmak sizin elinizdedir. Anahtarı da son derece basit ve kolay! Sadece başkalarını mutlu etmek için yaşayacaksınız. Bu kadar basit!

Etrafınızdaki herkes bir şeylerden mutlu olur. İşte yapmanız lâzımgelen şey, o nesnenin ne olduğunu hemen öğrenmek. Kime güzel davranırsanız, kimi sevdiğinizi davranışlarınız ifade ederse, eğer sizin yüzünüz başkalarına karşı hep gülüyorsa, hayatınızı onların mutluluğuna adadıysanız, o zaman onlar sizinle beraber olmaktan mutluluk duyacaklardır. Ama siz, asıl kârlı çıkan sizsiniz. Çünkü siz, hayatını başkalarının mutluluğuna adamış olan birisi iseniz, devamlı etrafınızdaki insanlar, sizin davranışlarınızdan mutluluk yaşayacaklardır. Ama onların yaşadığı mutluluğun aynısı size de yaşatılır Rabbimiz tarafından. Etrafınızda on kişi varsa, herbirine mutluluk vermişseniz, herbirinin yaşadığı mutluluğun on katını siz yaşıyorsunuz demektir.

Öyleyse öksürseniz de insanları mutlu etmeniz için hep imkânınız vardır, öyle değil mi? Meselâ ben demin öksürdüm. Sevgili kardeşlerim, ara sıra sizlere takılmadan edemiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum; sizlerle birlikte olmak, sizleri sevmek, bir başka ifadeyle sizler için yaşamak öylesine güzel bir şey ki sevgili kardeşlerim. Sizler için yaşamak, benim için başkaları için yaşamaktır. Hepiniz etrafınızdaki insanlar için yaşamayı hedef ittihaz ederseniz yani kendinizi onların mutluluğuna adarsanız, herkes sizin davranışlarınızdan sadece mutluluk duyarsa o zaman siz Allah'ın emrettiği dizaynın sahibisiniz. Allahû Tealâ hepimizden etrafımızdaki herkesi mutlu etmemizi ister. Dikkat edin ki; siz insanları mutlu ettikçe, onların sizin verdiğiniz mutluluk sebebiyle gülen yüzleri, sizin mutluluk anahtarınızdır. Sizin davranışınızla bir huzur duyan karşınızdaki kişi, sizin için de bir huzur vesilesidir. Çünkü ona huzur verdiğinizi derhal fark edersiniz. Bu da sizin içinizi aydınlatır, ısıtır, Allah'a yakın hissedersiniz kendinizi.

Sevgili kardeşlerim! Ya şeytana yakın olmak ya da Allah'a yakın olmak. Hangisi? Bizim naçizane tavsiyemiz, başkaları için yaşayın. O zaman Allah'a yakın olursunuz. Kim kendi kör nefsi için yaşarsa o, hep sıkıntı çeker sevgili kardeşlerim. Hiçbir zaman mutlu olamaz. Hayat, her saniyesi biz istesek de istemesek de devam eder; ta ki ölünceye kadar. Bir, bu hayatı yaşarız, başkalarını mutsuz ederiz; biz de onlara verdiğimiz mutsuzluk kadar mutsuz oluruz. Etrafınızda on kişi varsa her gün karşılaştığınız, konuştuğunuz; onların herbirine huzursuzluk veriyorsanız, onların herbirinin yaşadığı mutsuzluğu siz de yaşarsınız, onlara yaşattığınız için. Onların herbirinin yaşadığı mutsuzluğun, huzursuzluğun on katını siz yaşarsınız. Ama onlara verdiğiniz şey huzursa, mutluluksa, hayatınızı başkalarını mutlu etmeye vakfetmişseniz, adamışsanız; o zaman siz dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olursunuz. Allahû Tealâ da sizi mutlu eder. Etrafınızda sizden mutluluğu alan insanlar da sizi mutlu eder.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ insanları sevmenizi istiyor. Severseniz, sevilirsiniz. İnsanlar, başkaları tarafından kötü muamele gördükleri zaman, içlerinden geçen şey onlara kötü davranmak olur. Neden sevgili kardeşlerim? Doğrusu bu mu? Asla! Siz, size kötülük edene iyilik edebiliyor musunuz? Siz size kötülük eden kişiyi mutlu etmek için bir şeyler yapmak istiyor musunuz? Bunu yapabildiğiniz zaman, bundan büyük huzur duyacağınızdan emin olun. Size kim kötülük ederse, özellikle ona en güzel davranışları sergilemelisiniz, onu mutlu etmeye çalışmalısınız. Yaptığı kötülükleri görmezlikten gelebilir misini? Böyle yapıp yapamadığınız, sizin davranışınızdan belli olur. Eğer size kötülük eden, bağırıp çağıran, hakkınızda konuşan kişiye siz aynı hüviyette müdahale etmiyorsanız, aynı hüviyette, onun davrandığı gibi bağırarak çağırarak, ona hakaret ederek geri dönmüyorsanız ona, o zaman sizi Allah'ın huzurunda tebrik ediyoruz. Olmanız lâzımgelen bir hüviyettesiniz. Allah yolunda olan bir kişinin davranışı her zaman bu olmalı.

Sevgili kardeşlerim! Sizi sevmeyenlere, size kötülük edenlere de güzel davranabiliyor musunuz? Onları incitmemeyi başarabiliyor musunuz? İşte Allahû Tealâ'nın sizden beklediği budur. Böyle bir insan ancak Allah'ın dostudur. Allah'ın dostu olmak, bir davranış biçimleri dizisiyle kendisini mutlaka ispat eder. Kim Allah'ın dostuysa o, başkalarının da dostudur. Onun elinden, dilinden başkaları rahatsızlık duymaz. Allah'ın sevdiği insanlar, elinden ve dilinden başkalarının rahatsızlık duymadığı insanlardır. Allah'ın daha çok sevdikleri ise elinden ve dilinden başkalarına daima güzellikler taşıyan, etrafındaki insanlara huzur veren insanların davranış biçimleridir.

Bütün bunlar birer vakıa olduğuna göre, hayatımızın gerçekleri bunlar olduğuna göre huzursuz olanlara sesleniyoruz. Neden huzursuzsunuz? Çünkü başkalarını huzursuz ediyorsunuz. Siz onlara kötü davrandığınız için onlar da size öyle kötü davranıyorlar. "Ama başlangıçta ben ona kötülük etmemiştim, onlar bana kötülük ettiler, ben de onlara kötülük ettim." Tamam, belki Allahû Tealâ'nın size tanıdığı bir hakkı kullandınız. Allahû Tealâ bunun adına "kısas" diyor. Ama kısas yapmayabilirsiniz. O yaptığı kötülüğün karşılığını derecat kaybederek ödemek mecburiyetinde kalırdı. Sevgili kardeşlerim! Buna karşılık; elinize fırsat geçmesine rağmen siz ona kötülük etmezseniz, çok güzel bir iş yaparsınız. Ama bunun daha ötesi var; kötülüğe iyilikle mukabele etmek. Ne zaman size kötülük eden birisine, en güzel bir davranışla bir iyilik etmek imkânı doğarsa ve bunu kullanırsanız, size kötülük eden kişiye o iyiliği yaparsanız, o zaman o kişi size hissettirmemeye çalışsa bile bu güzel davranışı asla unutamayacaktır ve kendisini kınayacaktır: "Ben ona şöyle, şöyle kötü davranışlarda bulundum. Ama o bana kötülük etmek için eline fırsat geçtiği halde, bunu kullanmadı. Bana kötü davranmadı. Başkalarından da benim hakkımda kötü söylediğini hiç duymadım."

Sevgili kardeşlerim! İşte böyle bir intiba uyandırmalısınız insanlar üzerinde. Başkaları size kötülük edebilir; ederlerse siz kaybeden değil, kazanan olursunuz. Çünkü size yapılan her kötü davranışının arkasından siz derecat kazanırsınız. Kötülük yapan derecat kaybeder, iyilik yapan derecat kazanır. Kötülük yapana kötülük etmeyen kişi, o kendisine kötülük ettiği için derecat kazanmıştır ve o kazandığı derecat kendisinde kalmıştır. O da aynı kötülüğü ona yapsaydı, kazandığı dereceyi negatif derecat kazanarak yok edecekti, sıfırlayacaktı. Ama sevgili kardeşlerim, öyle yapmamak onu Allah huzurunda sevgili kılar. Kim kötülüğe kötülükle mukabele etmezse, Allahû Tealâ tarafından sevilir. Kim kötülüğe iyilikle mukabele etmek hedefinin sahibi ise, bunu gerçekleştirirse, o zaman o kişi kötülüğe karşı kötü davranmayandan daha çok sevilir Allahû Tealâ tarafından. Çünkü bu, kendisine kötü davranana kötü davranmamakla kalmamış, ona bir güzel davranışla en güzel hediyeyi vermiştir. Kötülük gördüğü kişiye iyilik yapmak; işte en güzel davranış budur sevgili kardeşlerim. Kötülük edene verilebilecek olan en sağlam, en güzel ders de budur.

İşte bu dersi verirken, buradaki gayenin ne olduğuna dikkatle bakalım. Eğer kişi nefsine tâbî olsaydı, kendisine kötülük edildiği için mutlaka o kişiye kötülük yapmak ihtiyacını duyacaktı. Muhtemelen yapacaktı. Ama kim kendisine kötülük yapılmasına rağmen, kötülük yapana bir kötülük yapmayı düşünmezse, hatta bir fırsat geçerse eline, ona iyilik ederse, iyilik yapmak için fırsat ararsa bu, kendisine kötülük yapan kişi için Allah'ın bir büyük ni'metidir.

Sevgili kardeşlerim! İstesek de istemesek de hayat geçiyor. Hayatımız, devam edip geçiyor sevgili kardeşlerim, yaşlanıyoruz. Bu geçen zaman dilimi içinde kime hangi iyilikte bulunmuşsak, o kadar çok derecat kazanmış oluruz. Ama kim bu geçen hayat dizaynı içerisinde başkalarına kötülük ediyorsa, haksız davranışlarda bulunuyorsa, onları üzecek davranışlarsa bunlar; o zaman bu kişi derecat kaybeder. Etrafındaki insanlara yazık etmek bir tarafa, asıl kendisine yazık eder. Etrafında on kişi olsa, herbirine bir kötülük yapsa onların herbirinin on katı kadar kendisine kötülük etmiştir.

Sevgili kardeşlerim! İnsanları mutlu etmek varken neden mutsuz etmek? Dolayısıyla bunun sebebiyle, neden kendisinin de mutsuz olmasına sebebiyet vermek? Olur mu sevgili kardeşlerim? Çok mantıksız gelmiyor mu size? Kim böyle bir davranışın içindeyse ona bu kaseti dinletin. Haksız yere başkalarını üzen herkes, mutlaka vicdan azabı denen bir azapla azaplandırılır. Bu, Allah'ın değişmesi mümkün olmayan bir kanunudur. Herkeste otomatik olarak çalışır. Allahû Tealâ insanları bu mekanizmadan mutlaka etkilenecek bir şekilde yaratmıştır. Kim bir başkasına kötülük ederse, mutlaka bir üzüntüyü yaşayacaktır. İnsandan insana bunun nispeti değişebilir, yapıları icabı. Ama mutlaka kim başkasına bir kötülük ederse, o bir hüzün, üzüntü mutlaka yaşar. Bu üzüntünün seviyesi, insana göre farklı olabilir sadece.

Allahû Tealâ diyor ki: "Allah hesabı çabuk görendir." Öyleyse bir hesap görme müessesesi var.  Sevgili kardeşlerim, yaptığınız her kötü davranışın karşılığında derecat kaybedersiniz. İşte yaptığınız kötülüğün bedeli ödenmiştir. Her derecat kaybeden insan, onun iç huzursuzluğunu muhakkak yaşar. Bir başka adı vicdan azabıdır.

Sevgili kardeşlerim! İnsanları mutlu etmek varken, onlara huzur vermek varken, bunu yaşamanın, başkalarına huzur vermeyi yaşamanın mutluluğu söz konusuysa, neden başkalarına azap vererek, huzursuzluk vererek biz de mutsuz olalım ki? Kim başkalarına huzursuzluk verirse kendisi de huzursuz olur. Kim başkalarını üzerse, kendisini de üzmüş olur. Ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, eşyanın tabiatına uygun yegâne sonuçtur. Başka türlüsü de mümkün değildir. Öyleyse kim başkalarını huzursuz ediyorsa, bunu mutlaka kendi vicdanında ödeyecektir.

Neden böyle bir insan olalım ki? Eğer hayatımızı başkalarının mutluluğuna adarsak, bizden başkalarına ulaşan, her dakika onlara mutluluk vermekse, huzur vermekse sevgili kardeşlerim, herşeyin en güzeli bizim için olmaz mı? Elbette olur. Başkalarına huzursuzluk veriyorsak, biz hiçbir zaman huzuru yaşayamayız. Ama biz başkalarına huzur veriyorsak, onların üzerinde vücuda gelen mutluluktan daha fazlasını biz yaşarız. Çünkü ona sebebiyet veren biziz. Etrafınızda birçok insan varsa, herkesin etrafında 5-10 kişi mutlaka vardır. Herbirine mutluluk veriyorsa bu kişi, herbirine verdiği mutluluğun karşılığını mutluluk olarak yaşayacağı için büyük huzur duyacaktır bundan.

Sevgili kardeşlerim! Yaşamak, başkalarına mutluluk vermenin adıdır. Allah'ın dostları için isim budur. Neden başkalarını mutlu ederek mutlu olmak varken, başkalarını mutsuz ederek mutsuzluğu yaşayalım? Yanlış olmaz mı sevgili kardeşlerim. Hepinizi çok ama çok sevdiğimizi bir defa daha belirterek sözlerimizi burada tamamlıyoruz inşaallah. Allah hepinizden razı olsun. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.

İmam İskender Ali M İ H R