SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 25.10.2009
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Bu beraberlikte sevgi, hâkim rolü oynamaktadır.
Sevgili kardeşlerim! Biz sizleri çok ama çok seviyoruz. Bir sevgi bağı bizleri birbirimize bağlıyor.
İnsanların sevmeyi çoktan unuttuğu, nefreti, kini öne aldıkları bir devrede yaşamaktayız. Ama biz farklı bir toplumuz. Allah'ın dostları, Allah'ı sevenler, insanları sevenler... Öyle bir noktada olmalıyız ki; bizleri sevmeyenleri de, bizim için pek çok yalanı söyleyebilenleri de, bizi sevenleri de sevmekle mükellefiz. Allah'a hamdolsun ki; Allahû Tealâ kalbimize yalnız sevgi tohumları ekmiş. Bize düşmanlar olabilir. Her zaman, her devirde olacaktır. Ama biz onları da severiz.
Sevgili kardeşlerim! Evvelâ şu hakikati yerli yerine oturtmamız lâzım ki; herkes yaptığının bedelini öder. Herkes, kazandığı derecelerin mükâfatını yaşar. Öyleyse bir kaybedenlerden olmak var; başka insanların aleyhine bir davranış biçimleri dizisi içinde olmak var, bir de insanları sevmek var. Bizi sevmeyenleri de sevmek; işte Allahû Tealâ'nın bize öğrettiği marifetlerden birisi budur. Biz bizi sevmeyenleri de sevmeyi öğrendik. Bunu Yüce Rabbimizden öğrendik. Allahû Tealâ öğretti.
Sevgili kardeşlerim! Dünya adı verilen bir gezegende yaşıyoruz. Allahû Tealâ bize ne kadar ömür biçtiyse, o kadar yaşamak durumundayız. Sonra ölüm vazgeçilmez bir sonuç. İşte konunun asıl güzel tarafına geliyoruz ki, güzellik odur ki; insanları severek yaşayacaksınız. Sizi sevmeyenleri de severek yaşayacaksınız. Allahû Tealâ nefreti, kini, düşmanlığı, haseti içimizden bütünüyle söküp aldı. Aleyhimizde olup da hakkımızda bir sürü kötü sözler sarf edip de onlara kızacağımızı zannedenler! Hayır, sizlere kızmıyoruz. Sizlere kızmaya hak görmüyoruz kendimizde. Şeytan insanlara herşeyi yaptırır. Biliyoruz ki; yanlış davranan herkes, şeytanın oyununa gelmiş, tuzağına düşmüştür.
Sevgili kardeşlerim! Bir; Allah ile beraber olmak var. İki; şeytanla beraber olmak var. Ne zaman davranış biçimleriniz başkalarını rencide edecek, başkalarına sıkıntı verecek bir form oluşturursa, o zaman siz Allah ile beraber değilsiniz. Şeytan sizi o kötü davranış biçimlerine ulaştırmış. Bunun mânâsı odur.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamdetmeliyiz, şükretmeliyiz ki; Allahû Tealâ kalbimize kini, nefreti, öfkeyi, kıskançlığı, negatif faktörleri hiç yaklaştırmıyor. O zaman hayatımız, sevgi ekseninin etrafında cereyan ediyor. Sevmek, konunun ağırlıklı yanı. Herşey buradan öylesine güzel görünüyor ki!
Dikkat edin kardeşlerim! Başkalarının size karşı yaptığı kötü davranışlar, saldırılar onların derecat kaybetmesine, sizinse derecat kazanmanıza sebebiyet verirler. Ayrıca nefretin, kinin, iftiranın, iftira edilene ve kin duyulana bir zararı dokunamaz. Kuvveden fiile çıkmadıkça nefret ve kin, sadece bir düşmanlığı temsil eder. Ama negatif bir rahatsızlık, bir acı oluşturamaz.
Sevgili kardeşlerim! Biliyorsunuz; Hz. Yusuf, iftiralar yüzünden senelerce hapishanede, hatta zindanda kaldı. Hapishanenin karanlık odalarından bir tanesinde...
Allahû Tealâ'nın dizaynı odur ki; O herkesi sever. En az sevdiğinden en çok sevdiğine kadar herkes, Allahû Tealâ'nın sevgi çerçevesi içindedir. Allah nefret etmez. Allah kin duymaz. Ama Allah hak edeni cezalandırır. Bu dünya hayatında "kader" adını verdiğimiz sistem, insanlara huzursuzluk verecek bir boyut taşımışsa, onun arkasında bir başkası yoktur; o kişinin kendisi vardır.
Sevgili kardeşlerim! Bizim için de aynı şey. Eğer insanlar bize kızıyorsa, bu onların problemi. Biz, sevmeyi öğrendik Allahû Tealâ'dan. Bu sevgi halesi içinde ömrümüz devam ediyor. Sevgisiz yaşayamayız. Bize Allahû Tealâ sevmeyi öğretti. Nefreti, kini, daimî zikre ulaştığımız zaman kalbimizden tamamen sildi. Tespih ise bunun çok daha ötesinde bir olaydır. Hayır, biz daimî zikre ulaşmadık, biz tespihe ulaşmadık; Allah bizi daimî zikre ulaştırdı. Allah bizi tespihe ulaştırdı.
Eğer mutluysak, Yüce Rabbimizin bize verdiği bir hediyedir bu. Her türlü şart içinde mutluluğu yaşadık. Sevgili kardeşlerim! Hapishaneye de girdik. Yetmiş gün orada kaldık. Oradaki insanlara defaatle konferanslar verip onların da çoğunun tasavvufa girmesini sağladık. Herşey öylesine güzeldi ki... Allahû Tealâ bize ispat etti ki, hapishanede de güzel günler geçirilebiliyor. Eğer Allah'ın dostuysanız, her yer sizin için cennet olur. Eğer şeytanın dostuysanız; bahçeler, bağlar size cehennem olur. Ve benim kardeşlerim, hayat felsefenizi öyle bir denge üzerine kurmalısınız ki; orada adalet hâkim olsun. Öyle bir denge üzerine kurmalısınız ki; orada mutluluk hâkim olsun. Öyle bir denge üzerine kurmalısınız ki; orada sevgi hâkim olsun.
Nefretin bittiği, sevginin bütün boyutlarıyla kök saldığı bir devre, bütün insanlar için sadece mutluluk devresi olabilir. Böyle bir hayat herkese nasip olmaz. Neden nasip olmaz? Çünkü şeytan, bütün insanlarla ayrı ayrı uğraşan bir sürü şeytanı devreye sokar.
Sevgili kardeşlerim! Bir tarafta sevgi var; Âdem (A.S) sevgiyi temsil ediyordu. Bir tarafta nefret var; iblis de nefreti temsil ediyordu. Kıyâmete kadar hep bu iki faktör var olmakta devam edecek. İnsanlar birbirlerini sevecekler. Bu sevgi kökenli davranış biçimi, Allah ile ilişki kuranların işidir. İkinci bir grup, insanlar birbirinden nefret edecekler. Bu da şeytanla ilişkisi hâkim olanların durumudur.
Sevgili kardeşlerim! Nerede kin, intikam, hırsızlık, adam öldürme, başka insanları incitecek olan her türlü davranış söz konusuysa, orada hâkim unsur iblistir ve onun taifesidir. Nerede insanları sevmek, onlara yardım etmek için var gücüyle çalışmak, onları mutlu etmek için uğraşmak varsa, hedef tayini bu istikamette yapılmışsa, o zaman orada mutluluk vardır, huzur vardır. İşte Allah'a en çok bunun için hamdediyoruz, şükrediyoruz; bize mutluluğu ve huzuru öğretti. İnsanları sevmeyi öğretti. Bir adım daha atalım; bizi sevmeyenleri de sevmeyi öğretti.
Sevgili kardeşlerim! Biz mutlu bir insanız. Allah'a sonsuz hamd ve şükrediyoruz ki; öyle bir hayat felsefesinin içine Allahû Tealâ bizi ulaştırdı. Nefreti kalbimizden bütün boyutlarıyla söktü, aldı. Kini, düşmanlığı, hasedi aldı ve geriye bütün boyutlarıyla hükümran olan sevgi kaldı. İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bunca yıldır sizlerle birlikteyiz. Her türlü düşmanlığı gördük. Ama öbür taraftan da dostluğun her zerresi bizi yudum yudum kuşattı. Ve etrafımızda bir sevgi halesi, insanlar tarafından vücuda geldi. İşte onlar sevmeyi öğrenenler, onlar bizim etrafımızda Allah'a bağlılık konusunda ön safları işgal edenler, sevgi çemberinin içinde yaşayanlar...
Her yeni gün, sevmeyi öğrenenlere yeni bir müjdedir. Bir defa daha başka insanları sevmek için fırsat oluşacaktır. Bir defa daha sevgili kardeşlerim, mutlu olmak için fırsat oluşması demektir bu.
İnsanlar için mutluluk adı verilen müessese, bunun yaşanabilmesi, ancak bir duygunun önderliğinde gerçekleşebilir. Bu, sevmektir. Sevmeyen insanın mutluluğu söz konusu olmaz. Nefreti sevgisinden ötede olanlar, mutlu olmayan insanlardır. Huzursuzdurlar. Kendilerine kötülük yapıldığından daima şikâyet ederler. Ama arkasında, onların başkalarına yaptığı kötülükler de söz konusudur.
Sevgili kardeşlerim! Neden başka insanları mutlu etmek varken, onlara kötü davranmak söz konusu olsun? İnsanlar vardır; siz onları sevseniz de, onlar sizden nefret edebilirler. Ve nefslerinin kalbi sevmeye müsait değildir. Kalpleri nefrete açılmıştır.
Sevgili kardeşlerim! Herkesin bir kalbî yapısı vardır. O kalbî yapı içinde yaşarız. Kalp, sevginin merkezini teşkil eder. Dikkat edin; seven insanın yüzüne baktığınız zaman orada nefret göremezsiniz. Orada başkalarına kötülük etmek arzusu göremezsiniz. Orada sadece sevgi vardır. İşte, bu sebeple gerçek hayat sevmekten ibarettir. Gerçek hayat, mutluluğu ihtiva eden hayattır. Allah'ın Tevrat'ta, Allah'ın İncil'de, Allah'ın Kur'ân'da hedef gösterdiği hayattır.
İnsan için başka bir yaşantı söz konusu olamaz. 7 safha, 4 teslimlik bir yaşantı... Herşey Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar. Böyle bir başlangıcı yoksa kişinin, Allah'a ulaşmayı dilememişse; ruhunu hayattayken ruhunun gerçek sahibi olan ve kendisine onu üfüren Allah'a, ruhunu ulaştırmayı düşünmeyen kişi için mutluluk kapıları hiçbir zaman açılamaz. Bu kişi kendini zindana mahkûm etmiştir. İnsanlar onun için sıkıntı aracıdır. O, başkalarına kötü davrandığı için başkalarından da kötü muamele gördüğü cihetle, herkesi düşman kabul eder.
Sevgili kardeşlerim! Oysaki hayat, hayat dediğimiz şeyi gerçek anlamına indirgediğimiz zaman, bunun mutluluk adı verilen bir sistemle çok yakın bir ilişkisinin olduğunu görürüz. Hayattan murat, ancak mutlu olmaktır. Mutlu olmaksa bedava gerçekleşmez. Allah'a ulaşmayı dileyeceksiniz. Mürşidinize tâbî olacaksınız. Ruhunuz vücudunuzdan ayrılıp Allah'a ulaşacak. Bu nokta, sizin nefsinizin kalbini %51 nurla dolduracaktır. Bu, mutluluğun yarısıdır.
Daha sonra fizik vücudunuzu Allah'a teslim edeceksiniz; %80 mutluluğa ulaşacaksınız. Mutluluğunuz %80'i aşacak. Sonra ulûl'elbab olacaksınız. Sonra daimî zikre ulaşacaksınız. Mutluluk artık sizin için %100'ün civarındadır. Bundan sonraki kademe muhlis olmaktır. Bunun için Allahû Tealâ'nın huzurunda Tövbe-i Nasuh'unuzu gerçekleştirmeniz gerekir. Sonra da salâh makamının sahibi olan salihlerden olursunuz.
Salâh makamı, ondan evvelki ihlâs makamı, ondan evvelki ulûl'elbab makamı, üçü de daimî zikri ihtiva eder. Ama onlar arasında dahi, nefslerin kalbi %100 nurla dolmuş olmasına rağmen, orada dahi farklılıklar yaşanır. Dünya hayatında en çok mutlu olanlar, muhakkak ki salihlerdir. Onlar, ihlâs makamının ötesinde iradelerini de Allah'a teslim edenlerdir. Onlar, mutluluğu dört başı mamur olarak yaşarlar. Herşey onlar için en güzel standartlarda oluşur. Onların düşman olabileceği hiç kimse oluşmaz. Onlar, hiç kimseye düşmanca davranamazlar. Hiç kimseye zarar vermeleri söz konusu olmaz. Hayatlarını başka insanların mutluluğuna adamışlardır ve de sadece bunun için yaşarlar. Bu yaşantı ise mutluluk verdiklerinden daha fazla mutlu olmalarını oluşturur. En çok mutlu olanlar, başkalarına mutluluk vermeyi %100 gerçekleştirenlerdir.
Sevgili kardeşlerim! Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; herkes hür, herkes serbest. Herkesin nefsi de var, ruhu da var. İşte sevgili kardeşlerim, ruhunuz size ait değil; Allah'ın ruhu. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
"Ve nefeha fîhi min rûhihî: ve onun içine ruhumdan üfürdüm."
Allahû Tealâ insanın içine ruhundan üfürdüğünü söylüyor. Kâinatta bir tek mahlûk var; insan. Allah'ın ruhu kendisine üfürülmüş olan tek mahlûk. Bu bapta bir mutluluğu yaşıyor insanoğlu, huzur içinde. Çünkü herşeyin en güzeline sahip. Herşeyden evvel, başka hiçbir mahlûkta olmayan Allah'ın ruhunu, doğuştan itibaren kişi taşıyor.
Kişi başlangıçta dengededir. Neden? Nefsi %100 afetlerle doludur. Nefs, tamamen kötülükleri emreder. Ruhu ise %100 hasletlerle doludur. Denge tamamdır. Ama Allahû Tealâ ruhu bizde bırakmıyor. İstiyor ki; ruhumuzu hayattayken Allah'a ulaştıralım.
Allahû Tealâ'nın bu dizaynı, ruhumuzu hayattayken Allah'a ulaştırması, ancak bizim ruhumuzu Allah'a ulaştırmayı dilememizle mümkündür. Allah'a ulaşmayı dilemeyen, bir başka ifadeyle; asıl ifadesiyle ruhunu hayattayken ulaştırmayı dilemeyen bir kimse, hiçbir zaman cehennemden kurtulamaz.
Sevgili kardeşlerim! Cehennemle cenneti birbirinden ayıran duvar, bir dilektir; Allah'a ulaşmayı dilemek. Dilemiyor kişi, İslâm'ın 5 şartını tatbik ediyor; namaz kılıyor, oruç tutuyor ramazan boyu, zekât veriyor, hacca gidiyor, kelime-i şahadet getiriyor. "Bu kişinin gideceği yer, cennettir." diyor herkes. Cennet değildir, bu kişinin gideceği yer cehennemdir. Sadece bu dizayn içinde kalmışsa, Allah'a ulaşmayı dilememişse hiçbir zaman cennet olamaz. İslâm'ın 5 şartı hiç kimseyi cennete ulaştıramaz. Mutlaka Allah'a ulaşmayı dilemek mecburiyetindeyiz.
Sevgili kardeşlerim! Bu bir dilek; Allah'a ulaşmayı dilemek var ise, var olduğu andan itibaren kişi cehennemden kurtulmuştur. Eğer kişinin 7-8 aylık bir ömrü varsa, Allah o kişiye mürşid sevgisi verir. Onu mutlaka mürşidine ulaştırır. O kişi mürşidine ulaşıp tâbî olduğu zaman o kişi, 2. kat cennetin sahibidir. Mürşidine tâbî olduğu zaman ruhu Allah'a ulaşacaktır. 7-8 aylık bir devre, bu konu için yeterlidir. Ruhunu Allah'a ulaştırdığı zaman 3. kat cennetin sahibidir.
Ne dedik? Ruhunu Allah'a ulaştırdığı zaman, dedik. Ama realite böyle değil. O kişi ruhunu Allah'a ulaştırmamıştır; Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırmıştır. Bu noktaya kadar Allah'ın kontrolü altında kişi. Allah onun üzerinde hâkimiyet sahibi. Allah ona ibadetleri sevdirir. Fıskı, küfrü, isyanı kerih gösterir. Allahû Tealâ o kişinin ruhunu, o kişinin 7-8 aylık bir hayatı varsa, Allah'a ulaşmayı dileyen bu kişinin ruhunu mutlaka Kendisine ulaştırır. Çok daha erken ulaşan da vardır. 7-8 ayı biraz daha geçen bir ulaşma devresi de olabilir. Ama netice şudur ki; Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin ruhunu, Allahû Tealâ, o kişinin hayatı o süre içinde devam ederse mutlaka Kendisine ulaştırır.
Sevgili kardeşlerim! Ne oldu? Kişi bir tek şey yaptı; Allah'a ulaşmayı diledi. Kalpten bir dilekle Allah'a ulaşmayı diledi. Allah için bu yeterlidir. Ne yapması için yeterlidir? O kişinin cehennemden çıkması için yeterlidir. Kim Allah'a ulaşmayı diler de hemen arkasından ölürse, o kişinin gideceği yer mutlaka 1. kat cennettir. Ölmedi, yaşıyor, mürşidine ulaştı, ondan sonra öldü; bu kişinin gideceği yer 2. kat cennettir. Kişi yaşıyor. Yaşarsa; nasıl Allahû Tealâ onu mürşidine ulaştırdıysa, gene o kişinin ruhunu Allah Kendisine ulaştırır ve o kişiyi 3. kat cennetin de sahibi kılar.
İşte Allah'ın hediyeleri bunlardır; 1. kat cennet, 2. kat cennet, 3. kat cennet. Bu hedeflere ulaşmak için bir kişinin yapması lâzımgelen şey, sadece ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemektir. Bu dilek, Allah için yeterlidir. Allah o kişiyi mutlaka Kendisine ulaştırır. Kişinin Allah'a mülâki olmayı; ruhunu Allah'a ilka etmeyi yani ulaştırmayı dilemesinden itibaren 7-8 aylık bir devredir. Eğer kişinin bu kadar hayatı varsa, o kişi ruhunu Allah'a ulaştırmaz; sadece ruhunu Allah'a ulaştırmayı diler. Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırır. Bunun için gerekli olan mürşid sevgisini Allah onun kalbine verir. Kişiye mürşidini gösterir. Kişi severek, heyecan içinde mürşidine ulaşır, tâbiiyetini gerçekleştirir ve ruhu vücudundan ayrılır.
Bu vücuttan ayrılan ruhun Allah'a ulaşması, 7-8 aylık bir vetiredir. Bu muhteva içinde bunun 7 ay devam ettiğini düşünelim. Demek ki Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye ve Tezkiye kademelerinde kişi seyri sülûk yapacaktır. Yani ruhu Nefs-i Emmare'de 1. kata ulaşacaktır. Nefs-i Levvame'de 2. gök katına ulaşacaktır. Mülhime'de 3. gök katına, Mutmainne'de 4. gök katına, Radiye'de 5. gök katına, Mardiyye'de 6. gök katına, Tezkiye'de 7. gök katına çıkacak, Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır.
Bu kişi bunları elde etmiş olmayacaktır. Allah onları ona hibe edecektir. Çünkü kişi sadece Allah'a ulaşmayı dilemiştir. Ona namaz zevkini, zikir zevkini Allah vermiş ve onu, bunları yaparken mutlu olmak şerefine erdirmiştir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim! Burada Allahû Tealâ'nın dizaynını görüyoruz. İnsanlara Allah Kendisini sevdiriyor. Allah'a ulaşma talebini üzerlerinde oluşturuyor. Bundan sonra da onlara yardım ederek onların ruhunu Kendisine ulaştırıyor. Bunlar hep Allah'ın bizler için vücuda getirdiği hediyeler. Hem Allah Kendisine ulaştırıyor hem de biz ulaşmışız gibi bizi 3. kat cennetin sahibi kılıyor. Daha sonra devam edersek, fizik vücudumuzu Allah'a teslim ediyoruz; 4. kat cennetin sahibi oluyoruz. Nefsimizi Allah'a teslim ediyoruz; 5. kat cennetin sahibi oluyoruz. Muhlis oluyoruz; 6. kat cennetin sahibi oluyoruz. İrademizi de Allah'a teslim ediyoruz; salih oluyoruz, 7. kat cennetin de sahibi oluyoruz. Ve irşad makamının da sahibi kılıyor Allah bizi.
İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Hayat bundan ibaret. Öyleyse Allah'a ulaşmayı dileyen herkes için, dilediği noktada cehennemden kurtuluş mutlaktır. Onun için bizi ilk defa dinleyenler, daha yeni haberi olanlar! Hepinize Kur'ân'ın temel hükmünü hatırlatırız. Allah'a ruhunuzu hayattayken ulaştırmayı dileyin ve cehennemden kurtulun.
Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırması dualarımızla ve dileklerimizle sözlerimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R