TARİHİ: 20.01.2010
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir zikir sohbetinde birlikteyiz.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ'ya çok hamdetmemiz, şükretmemiz gerekir ki; Yüce Rabbimiz bizleri insan olarak yaratmış. Kâinatta sadece bir tek mahlûk; insan, Allah'ın ruhundan üfürdüğü bir özelliğin sahibidir. Bütün insanlar, doğar doğmaz Allahû Tealâ tarafından kendilerine ruh üfürülür. Ve bütün insanlar, doğar doğmaz fizik vücudu ve nefsine ilâveten Allah'ın ruhu ile teçhiz edilirler, cihazlanırlar. Allah'ın ruhu sadece insanlara nasip olan Allah'ın bir büyük ni'metidir.
Sevgili kardeşlerim! Allah ile olan ilişkilerinizin muhtevasına baktığımız zaman, bunun teslimlerden ibaret olduğunu görürüz. Allahû Tealâ önce Tevrat'la, sonra İncil'le, sonra da Kur'ân-ı Kerim'le bütün insanlara ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim etmelerini farz kılmıştır.
İnsanla Allah arasındaki ilişkiler 7 safhadan oluşur ki; bunun 4 safhası teslimdir.
1. safha; Allah'a ulaşmayı dilemek.
2. safha; Mürşide tâbiiyet.
Ne olur mürşide tâbî olduğumuz zaman? Ruhumuz Allah'a ulaşmak üzere bizim vücudumuzu terk eder. Eğer gerçek bir mürşide hacet namazını kılarak Allahû Tealâ'ya sormuşsak, böylece ulaşmışsak, o zaman (o mürşide tâbî olduğumuz zaman) ruhumuz mutlaka vücudumuzdan ayrılır. Ne yapar? Allah'a doğru yola çıkmış olan kafileye katılır. Bu ruhlar kafilesi 7 tane gök katını aşacaktır. 1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. katlara birer birer yükselecektir. Bu, 7-8 aylık bir zaman devresini ifade eder. 7. gök katında soldan sağa doğru 7 tane âlemi geçecektir ve 7. âlemin sonunda zikir hücrelerinde zikrini tamamlayacak, sonra da dikey bir yolculukla Sidretül Münteha'dan yukarıya doğru yükselip illiyinde olan Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır.
Allah'ın Zat'ı, üfürdüğü ruhu geriye istiyor. Bütün insanları başka bütün mahlûkattan ayıran en önemli özellik, bir insan doğduğu zaman Allahû Tealâ'nın ona mutlaka ruhundan üfürmesidir. Aynı anda 1000 tane bebek doğsa, 10.000 tane bebek doğsa, Allahû Tealâ onların hepsine ruhundan mutlaka aynı anda üfürmek yetkisinin ve imkânının sahibidir. O, Allah'tır, Yaratan'dır. Yarattıklarını hıfz eden, muhafaza edendir. Ve en çok sevdiği mahlûk da insandır. Sadece insan adı verilen bir tek mahlûkuna ruh vermiştir, o ruha onu ehil kılmıştır. Bütün insanlar Allah'ın ruhuna ehil olabilecek bir hüviyetle yaratılmışlardır, bir vasıfla yaratılmışlardır. Bir emanet olan ruhu, Allah'a doğru yola çıkarmak, bütün insanların vazifesidir. Bu olaysa bir mürşide mutlaka tâbiiyeti gerektirir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ve özellikle henüz bizim kardeşimiz olmayan büyük kitle! Biliniz ki; Allah'a ulaşmayı dilemedikçe cennet yolu kimseye açılmaz.
1. kat cennet; Allah'a ulaşmayı dileyenleri muhtevasına alır. Sonra bu kişi hacet namazını kılacaktır, Allah'tan mürşidini soracaktır ve Allah'ın kendisine gösterdiği mürşide ulaşacaktır, tâbiiyet gerçekleşecektir. Kişi el öpüp Allahû Tealâ'nın kendisine ruh üfürmesine zemin hazırlayacaktır.
Allah'ın bir insana ruh üfürmesi, Allah'a ulaşmayı dilemekle gerçekleşmez. Allah'a ulaşmayı dileyen kişiye Allah mutlaka mürşidini gösterir. Kişi gerçek anlamda bir dilekle, kalbî bir dilekle Allah'a ulaşmışsa, mürşidini istemişse, mutlaka Allahû Tealâ ona mürşidini gösterir. Kişi o mürşide ulaşıp tövbe etmelidir.
Allah'ın seçimine kimsenin bir itiraz hakkı olamaz. Herkesin meşrebine göre Allahû Tealâ ona mutlaka en uygun mürşidi tayin edecektir.
Sevgili kardeşlerim! "Hepsi mürşid. Ben giderim, canımın istediğine tâbî olurum." diyebilenler olabilir. Bu onların tercihidir. Bizim dışımızda bir olaydır. Biz Allah'ın bize söylettiklerini söyleyebiliriz. Allah'ın söylettiklerine baktığımız zaman, mürşidin mutlaka hacet namazını kılarak Allah'tan sorulması gereğiyle karşılaşırız. Bu bir mutlak emirdir. Hiç kimse Allah'ın yolunda keyfî davranışlarda bulunarak hedefe ulaşamaz. Allah'ın emirlerini aynen tatbik etmek mecburiyetindeyiz.
Öyleyse Allahû Tealâ "Mürşidinizi hacet namazını kılarak Benden soracaksınız." diyorsa, bunu yapmak mecburiyetindeyiz.
Akşam boy abdesti alırız. Gece saat 12.00'den sonra kılmamız lâzım. Hacet namazına niyet ederiz.
1. rekât: Sübhâneke + Fâtiha + 3 Âyetel Kursî
2. rekât: Fâtiha + İhlâs + Felâk + Nâs
Oturuş: Et Tahiyyâtu
3. rekât: Fâtiha + İhlâs + Felâk + Nâs
4. rekât: Fâtiha + İhlâs + Felâk + Nâs
Oturuş: Et Tahiyyâtu + Allâhumme Salli + Allahumme Bârik + Rabbenâ okuruz.
Dua faslında Allahû Tealâ'dan mürşidimizi sorarız.
Hacet namazının temelinde Allah'tan mürşidi sormak söz konusudur, o vardır. Hacet namazı başka istikametlerde de kullanılır mı? Elbette kullanılır. Kim, hangi haceti varsa hiç çekinmeden Allahû Tealâ'ya müracaat edebilir.
Sevgili kardeşlerim! "Ben buna lâyık değilim." demek doğru değildir. Kimin neye lâyık olduğunu biz insanlar bilmeyiz, Allah bilir. Öyleyse Allahû Tealâ'nın emri ne? Herkesin Allah'a ruhunu ulaştırması. Bu, ruhun teslimidir. Sonra fizik vücudun teslimi, ulaştırmakla alâkası yok. Sonra nefsin teslimi, sonra muhlis olmak, sonra iradenin teslimi. Demek ki 4 tane teslim söz konusu; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'ta teslimi.
Sevgili kardeşlerim! Biz bunları sizlere anlatmaya başladığımız zaman bunların hiç birisi öğretilmiyordu. İnsanlar dînlerini çoktan unutmuşlardı. İslâm'ın 7 safhadan ve bu 7 safhanın içindeki 4 tane teslimden oluştuğu, insanlar tarafından çoktan unutulmuştu. Dînlerini yaşadıklarını zanneden insanlar, İslâm'ın 5 şartına endekslenmişti: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Diyorlardı ki: "Bunları yapan insanlar cennete girerler. Gerçi hafif tertip cehenneme gireceklerdir önce, birazcık orada yandıktan sonra mutlaka oradan çıkıp cennete gireceklerdir."
Evvelâ bunu belirtmeliyiz ki; Kur'ân-ı Kerim'de önce cehenneme girip de yandıktan sonra oradan çıkıp cennete gitmek diye bir olay asla mevcut değildir.
Sevgili kardeşlerim! 8536 sayfalık, 19 ciltten oluşan Kur'ân-ı Kerim tefsirimiz var. Tekrar ediyorum. 8536 sayfa, 19 cilt. Bu Kur'ân-ı Kerim tefsirinde, biz bütün âyetleri devreye aldık. Birçok kardeşimiz bu muhtevada görev aldılar. Herkes kendine düşeni yaptı. Ve de ortaya Türkiye'de kelime kelime, evvela o âyetteki muhtevayı veren, sonra da o âyetin mânâsını açıklayan bir Kur'ân tefsiri çıktı. 8536 sayfa.
Sevgili kardeşlerim! Hayatımızı Allah'ın hizmetine adadık. O ve biz. Biz O'nun azatsız kölesiyiz. Verdiği her görevi en güzel standartlarda ve en önemli konu şurasıdır ki; O'nun yardımıyla gerçekleştiririz. Biz O'nun tasarrufundayız. Bu kelime genellikle yanlış mânâlara gelir. İnsanlar tasarrufu para tasarruf etmek gibi yani paranın gerekli olan kesimini saklayıp geri kalanını harcayarak saklanılan paranın tasarruf edilmesi gibi zannederler. Halbuki tasarruf; tasavvufta Allah'ın %100 emrinde olmak demektir. Allah'ın tasarrufunda olmak, herşeyi Allah'ın yaptırdığı bir noktaya ulaşmak demektir.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ önce ruhu teslim alır. Sonra fizik vücudu teslim alır. Allahû Tealâ'nın ruhu teslim aldığı noktada nefsinizin kalbi %51 nurlarla dolar. Fizik vücudunuzu daha üst seviyede alır; %80'i aşarsınız. Sonra daimî zikre ulaşırsınız, nefsinizi Allah teslim alır. Nihayet sonunda iradenizi de Allah teslim alır.
Böylece ruhun, vechin (fizik vücudun), nefsin ve iradenin teslim edildiği bir teslimler dizisi ortaya çıkar. Allahû Tealâ hepsini teslim alacaktır. En kolay teslim, ruhun teslimidir. Çünkü Allahû Tealâ bu görevi üzerine almıştır.
Allahû Tealâ: "Kim ruhunu Bize ulaştırmayı dilerse o ruhunu Bize ulaştırmaz, Biz onun ruhunu Kendimize ulaştırırız." diyor.
Allah bunu Kendisine görev edinmiş. "Kim Allah'a ulaşmayı dilerse" bu 1. ifade, "Kim Allah'a ruhunu teslim etmeyi dilerse" bu 2. ifade. İkisi de aynı şeydir. Çünkü teslim edilen ruhtur. O ruh Allah'ın ruhudur zaten ve Allah'a mutlaka dönmesi gereklidir.
Öyleyse bizim kardeşimiz olmak istikametinde bir gayretin sahibi olacak olan kişi şunu bilecektir ki; bu dergâh Allah'a teslimi, Allahû Tealâ'dan aldığı emirlerle gerçekleştirir. Burada ruhun teslimi her tâbî olan insan için mutlaka gerçekleşir. Allahû Tealâ bütün insanları kurtarmak ister ve insanların bilmediği, akıl da erdiremediği temel husus; cehennemden kurtulmanın inanılması güç bir noktada kolaylığıdır.
Sevgili kardeşlerim! Bir insan düşünün; bir ömrü geçirmiş, Allah'a ulaşmayı dilememiş, geri kalan hiçbir fonksiyonu da eda etmemiş. Ona demişler ki: "İslâm'ın 5 şartını gerçekleştirirsen yani namaz kılarsan, oruç tutarsan, zekâtını verirsen, hacca gidersen, kelime-i şahadet de getirirsen, İslâm'ın 5 şartını yerine getirdin demektir. Sen hafif tertip cehennemde kavrulursun. Bu kavruluştan sonra cehennemden çıkarsın, mutlaka cennete girersin."
Bu söylediklerimizin, bu sizlere anlatılan masalların hiçbirisi doğru değil sevgili kardeşlerim. Hiç kimse önce cehenneme girip cehennemden çıkıp cennete giremez. Cehenneme giren, ebediyyen cehennemde kalacaktır. Tam 64 tane âyet-i kerime, cehenneme giren kişinin cehennemden bir daha çıkmasının imkânsız olduğunu söylüyor. Âyet-i kerimeleri merak eden varsa, hemen ulaşsınlar bizim sitemize, öğrensinler.
Bizim söylediklerimiz, başka dîn öğreticilerinin söylediklerine benzemez. Her sözümüz, mutlak olarak Kur'ân menşelidir. Herbiri bir âyet-i kerime ile ifade edilir. Kur'ân'ın dışında hiçbir şey söylemedik şimdiye kadar. Bundan sonra da söylememiz söz konusu değil. Ama o 19 ciltlik, 8536 sayfalık Kur'ân tefsirimiz bütün dünyaya bir haykırıştır.
Allahû Tealâ'nın bizlere öğrettiği Kur'ân tefsiri. İlk defa o Kur'ân'da "İnnel hudâ hudallâh" ile "inne hudâllâhi huvel hudâ" muhtevasındaki 2 âyetin doğru tefsiri verilmiştir. Çünkü biz dîni Allah'tan öğrendik. Böyle olmayanların Kur'ân tefsirine baktığınız zaman, bizim Kur'ân-ı Kerim tefsirimizin dışındaki bütün Kur'ân tefsirlerinde bu 2 âyet-i kerime:
Birisi:
3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
"İnnel hudâ hudallâhi"
"inne: muhakkak ki
el hudâ: hidayet
hudallâhi: Allah'a ulaşmaktır. "
İkincisi:
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın Kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”. Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
"inne hudâllâhi huvel hudâ"
" inne: Muhakkak ki
hudâllâhi: Allah'a ulaşmak
huve: işte o
el hudâ: hidayettir."
"İnnel hudâ hudallâhi" birincisi, "inne hudâllâhi huvel hudâ" ikincisi. Bu 2 âyet-i kerimenin bütün Kur'ân-ı Kerim meâllerindeki ifadesi, inanılmayacak olan bir standart taşır. "İnsanın ruhu vücudundan ayrılırsa, insan ölür." palavrasına inananlar, Kur'ân tefsirlerinde bu 2 âyet-i kerimeyi "Hidayet; doğru yoldur." şeklinde Türkçeleştirmişler. Dîn konusunda iddia sahipleri de bunlara dahil. Bizim Kur'ân-ı Kerim tefsirimizin dışında hiçbir Kur'ân'ı Kerim tefsirinde, bu 2 âyetin doğru Türkçesi yer almamıştır. Âli İmrân-73, Bakara-120.
Sevgili kardeşlerim! Bu muhteva içerisinde sizlere anlattığımız herşey, Allah'ın bize öğrettiği bir öğretinin izlerini taşır. Biz bir dînsizdik. Komünisttik gençliğimizde. O zamanlar komünizm modaydı. Sonra gerçekleri öğrendik. İnsanların nasıl aldatıldığını, bizim de nasıl aldatıldığımız birer birer çıktı ortaya ve tasavvuf mensubu olduk. Gittik, mürşidimize hacet namazı kılıp Allah'tan sorarak teslim olduk. Sonra bu noktalara geldik.
Sevgili kardeşlerim! Dünya üzerinde 8536 sayfalık, 19 ciltten oluşan bir tek Kur'ân-ı Kerim tefsiri var. O, bizim Kur'ân-ı Kerim tefsirimiz. Burada birçok kardeşimiz görev aldılar. Arı gibi çalıştılar. Herşeyi en ince detaylarına kadar inceledik bu kardeşlerimizle birlikte... Ve herşeyinden emin olduğumuz bir Kur'ân-ı Kerim tefsiri çıktı ortaya. "Herşeyinden emin olduğumuz" demekle ne demek istiyoruz? Çünkü her bir âyet sonuçlandıktan sonra mutlaka Allahû Tealâ'ya sorduk ve teyit alarak sonuçlara gittik.
Bu sebeple Türkiye'deki bütün Kur'ân-ı Kerim tefsirlerini gözden geçirin. Hiçbirisinde o "İnnel hudâ hudallâhi" ile "inne hudâllâhi huvel hudâ" âyetlerinin gerçek karşılığını bulamazsınız. Çünkü bu Allah'tan sorarak dînlerini öğrenmiş olmayanlar, başka insanlardan öğrenenler, yanlışın devamını oluşturdular.
"İnnel hudâ hudallâhi"
"inne: muhakkak ki
el hudâ: hidayet
hudallâhi: Allah'a ulaşmaktır. "
"inne hudâllâhi huvel hudâ"
"inne: Muhakkak ki
hudâllâhi: Allah'a ulaşmak
huve: işte o
el hudâ: hidayettir."
"İnnel hudâ hudallâhi" ile "inne hudâllâhi huvel hudâ" farklı bir şekilde söylenmiş olmasına rağmen aynı mânâya geliyor:
-Allah'a ulaşmak var ya, işte o hidayettir.
-Hidayet; insan ruhunun Allah'a ulaşmasıdır.
Sevgili kardeşlerim! İnsan ruhu vücuttan dilediği an ayrılır ve insan, bunu hiçbir zaman hissedemez. Tekrar vücuda girer, gene hissedemez. Ruhunu Allah'a teslim eden kişi de ruhunun vücudundan ayrılıp Allah'a teslim olduğunu hissedemez. Hiç kimse için bu mümkün değildir.
Ama Allahû Tealâ sadece ruhumuzun Allah'a teslim olmasını istemiyor. Allah'a ulaşmayı dilemek, bundan sonra ölen bir kişiyi 1. kat cennete kabul ettirir. Bunun arkası mürşide tâbiiyettir. Kişi dayanılmaz bir mürşid hasreti çeker ve mutlaka hacet namazını kılıp Allah'tan mürşidini soracaktır. Sorduğu zaman, mürşidini mutlaka sevecektir.
Tâbiiyet; 2. safha. Tâbiiyetle beraber ruhun vücuttan ayrılması söz konusudur. Bu ruh Allah'a doğru diğer ruhlarla birlikte yola çıkacak, 7 tane gök katını birer birer geçecek ve 7-8 aylık bir devre içerisinde 7. katta 7 tane âlemden geçerek ruhu Allah'a ulaştıracaktır.
Sevgili kardeşlerim! Bunları yaşadık ve yüz binlerce insana yaşatmayı Allahû Tealâ nasip kıldı. İşte onlara hidayete ermiş denir.
Hidayete ermek, mürşid olmak anlamına gelmiyor. Hidayete ermek;
1- Ruhun hidayeti,
2- Vechin (fizik vücudun) hidayeti,
3- Nefsin hidayeti,
4- İradenin hidayeti ile 4 safhada mütâlea edilir.
Kim ruhunu Allah'a ulaştırırsa o, 1. hidayetin sahibidir.
Kim bunun ötesine geçer de fizik vücudunu da Allah'a teslim etmeyi başarırsa bu, 2. hidayettir.
Kim fizik vücudundan sonra nefsini Allah'a teslim ederse bu, 3. teslimdir.
Kim iradesini de Allahû Tealâ'ya teslim ederse bu, 4. teslimdir.
Bu 4 teslim, 4 safhada oluşmaz, 7 safhada oluşur. Herşey bir dilekle başlar. 1. safha Allah'a ulaşmayı, ruhunu hayattayken Allah'a ulaştırmayı dilemektir.
Sevgili kardeşlerim! Bu anlattıklarımızı hiçbir anlatım müessesesinde bulamazsınız. Bir defa daha altını çizerek söylüyoruz. Biz bunları mürşidimizden öğrenmedik. Biz bunları Allah'tan öğrendik.
Hakkımızda tereddütler varsa, bunun ispatı gayet kolay. Hacet namazını kılacaksınız ve Allah'tan soracaksınız. Sorduğunuz zaman görün bakalım, neler oluyor. Bakalım bizim söylediğimiz mi doğru, yoksa zanda bulunanların düşündükleri mi?
Sevgili kardeşlerim! Allah'ın yoluna zanla çıkılmaz. Ama bir kesin olgu söz konusudur. Allahû Tealâ: "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım." diyor.
Biz insanlara düşen şey bir dilektir: "Yarabbi! Ben ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ben de ermiş evliyalarından birisi olmak istiyorum. Ermiş evliyandan birisi olmak istiyorum."
Biliyorsunuz "velî" kelimesi tekildir. "Evliya" kelimesi ise çoğuldur. Yani velîler demektir. Ama dilimize evliya kelimesi de tekil gibi girmiş ve herkes kullanıyor. Evliyalar diyenler de var. "Evliyalar" kelimesi yanlıştır. Evliya zaten velîler (Allah'ın dostları) demek. Evliyalar da; velîlerler oluyor.
Sevgili kardeşlerim! Allah'ın yolunda herşey o kadar güzel ki... Allah'a giderek daha çok severek yaklaşırsınız. Daha çok severek yaklaşırsınız. Sonunda sevgi aşka dönüşür. Aşk daha öteye geçer, hayranlığa dönüşür. İşte şu anda sizin karşınızda Allah'a hayran olan birisi var. Herbiri ayrı bir safhayı ifade eder.
Sevgili kardeşlerim! Allah ile olan ilişkilerinizde, Allah'ın sizinle olan beraberliğindeki hedeflere dikkat edin. Hedef;
1- Ruhunuzu,
2- Vechinizi (fizik vücudunuzu),
3- Nefsinizi,
4- İradenizi Allah'a teslim etmenizi sağlamaktır.
Mutluluk mu? Bu basamakların herbirinde daha üst seviyede bir mutluluğu yaşarsınız. Son teslim iradenin teslimidir. İradenin Allah'a teslimiyle, mutlulukların doruğuna çıkarsınız. Ondan sonra çok üzülürsünüz. Vaktiyle bizim gibi boşa geçirdiğiniz yıllarınız varsa.
Sevgili kardeşlerim! Herşey o kadar güzel ki... Allahû Tealâ öylesine güzel dizayn etmiş ki herşeyi. Herşeyin en güzeli...
Bütün güzellikler Allah'ın ortaya koyduğu, insanlara verdiği ni'metlerdir. Mutluluk, bu ni'metlerden biridir. Ruhunu Allah'a teslim eden bir kişi, %51 mutluluğu yaşayabilir. Fizik vücudunu teslim eden kişi, %81 mutluluğa çıkartır bunu. Nefsini teslim eden kişi, %100'e çıkartır. Birisi az zikrin, birisi çok zikrin sahibidir. Birisi de daimî zikrin sahibidir. Çok zikir; %50'nin üzerindeki zikir muhtevası. Az zikir; %51'den (günün 12 saatinden) az zikredenlerin muhtevası.
Sevgili kardeşlerim! Bir insan için Allah'ın yarattığı bir müessese olduğuna göre, insan bir yaratık olduğuna göre, Allah'ın kendisi için vazettiği emirleri yerine getirmek hedefinde olmalıdır. Bunu yaşadıkça doyulmaz zevkleri yaşayacaktır. Teslimler arttıkça, ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimi ardarda ulaşılan safhaları gösterir. İradenin tesliminde o kişinin nefsi %100 nurlarla kaplıdır. Halbuki o kişinin nefsi %100 afetlerle doluydu. İşte zikir adı verilen müessese, "Allah" kelimesi, o kişinin kalbindeki afetleri birer birer oradan alıp yok eder. Afetlerin yerini hasletler doldurur. Allah'ın nurlarıyla kişinin kalbi dolar. Daimî zikir, o kişinin kalbinde %100 nurun oluştuğunu gösterir.
Sevgili kardeşlerim! Hepiniz için mutluluklar sonsuzdur. Hepiniz Allah için olursanız, bilin ki; bu basit bir dilekle başlar: Allah'a ulaşmayı dilemek. Dilerseniz, Allahû Tealâ size mürşid sevgisi verecektir. Mutlaka hacet namazını kılacaksınız. Kıldığınız zaman göremezseniz korkmayın, tekrar tekrar kılın. Ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı gerçekten diliyorsanız, Allah'ın size mürşid göstermemesi mümkün değildir. Hangi mürşid gösterilirse ona ulaşacaksınız. Tekrar ediyorum. "Bize ulaşın." diye bir şey kimseye söylemedik bugüne kadar.
Herkese Allahû Tealâ mürşidini hacet namazını kıldığı zaman mutlaka gösterir. Eğer kişi mürşidine ulaşır da ona bizi sorarsa, mürşid de Allah'tan bizi sorarsa o zaman bizim gerçek kimliğimiz ortaya çıkar. Biz bu devrin imamıyız. Bu konuda tereddüt edenlerin hepsine, açık ve kesin, Allah'ın talimatı: "Hacet namazını kılıp Bize sorun." diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse Allah ile olan ilişkiler, sizleri mutluluğun doruğuna taşıyacak olan bir sistemler dizisini ifade eder. Mutluluğun yolu, Allah'a yaklaşmakla sürgit devam eden bir müessesedir. Önce ruhunuzu teslim edersiniz, sonra fizik vücudunuzu, sonra nefsinizi ve en sonra iradenizi Allah'a teslim edersiniz. Ve Allah'ın yolunda bütün güzellikleri yaşarsınız. O zaman bu söylediklerimizi unutmayın.
Hepinizi çok ama çok seviyoruz sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah hepinizden razı olsun. Huzurunuzdan sizlere bir mutluluk meşalesini ulaştırabildiğimiz için Allahû Tealâ'ya hamdederek, şükrederek sözlerimizi tamamlıyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R