SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 06.07.2010
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Sizlerle birlikte olmak, Allahû Tealâ'nın bir büyük lütfu keremi, bize ikramı. Sizlerle birlikte kalp kalbe, gönül gönüle olmak...
Ne demek kalp kalbe olmak? Kalbimizin, kalbinizden sinyal alması demek. Sözlerimiz size söz olarak ulaşıyor ama aslında konuşan dilimiz değil, konuşan kalbimiz. Sevgili kardeşlerim! Eğer Allah'tan bahsediyorsak, söz konusu olan Allah ise, o zaman konuşan Allah'tır.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ herkesi sever, herkesin mutlu olmasını ister. Ve bizim de konuşmalarımız, sizlerin mutluluğu için değil mi sevgili kardeşlerimiz? Allahû Tealâ'dan her gün duada bulunuyoruz, talepte bulunuyoruz; hepiniz için sevgili kardeşlerimiz. Hepinizin mutlu olması için, huzur içinde bir dünya hayatı yaşamanız için, hepinizin cennete girmesi için dualar ediyoruz. Sizler bizim için çok kıymetlisiniz. Zamanın bu devresinde, özellikle bizim ülkemizde, insanlar büyük ölçüde bir dîn uzaklaşması yaşamışlarsa, dînden ayrılmışlarsa, o zaman "Osmanlı'nın torunları nasıl bu duruma gelebilir?" diye düşünürüz.
Sevgili kardeşlerim! O Osmanlı ki; herkes tasavvuftandı. Herkesin bir mürşidi vardı. Padişahlar da buna dahildi. Grup grup insanlar, ayrı tarikatların mensuplarıydı.
Sevgili kardeşlerim! Tarikat deyince, zamanımızda birçok insan "Tarikat da neymiş?" diye dudak büker. Sevgili kardeşlerim! Tarikat; insanın ruhunu, fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah'a teslim ettiren sistemin adıdır. Allah'a ulaşmayı dilemeyle başlar herşey, sonra mürşide tâbiiyetle ruh vücuttan ayrılır, Allah'a doğru bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğun tamamlandığı yer, ruhun Allah'a ulaştığı, Allah'ın Zat'ında yok olduğu noktadır. Ne olmuştur? Ruh, Allah tarafından üfürülmüştür. Allahû Tealâ: " Biz insana ruhumuzdan üfürdük."diyor. Allah tarafından üfürülmüştür ve sahibi olan Allah'a geri dönmüştür. İşte ölümden sonra herkesin ruhu Allah'a otomatik olarak geri döner sevgili kardeşlerim. Ama marifet, ölümden sonra ruhun Allah'a ulaşması değildir; ölmeden evvel ölmek, ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasıdır.
Sevgili kardeşlerim! Ruh, Allah'ın ruhudur. Bizler istesek de istemesek de Allah'a mutlaka geri dönerler. Ayrıca ruhumuz dilediği an vücuttan ayrılmak yetkisinin zaten sahibidir. Bizden izin almak mecburiyetinde değildir. O, her an dilediğini yapar. Sevgili kardeşlerim! Ama hedef onu yani doğuşumuzda Allahû Tealâ'nın bize üfürdüğü ruhu, onun gerçek sahibi olan Allah'a ulaştırmaktır. Bu 7 katlı, 7 tane gök katını aşan bir dizaynı ifade eder.
Sevgili kardeşlerim! Hamdolsun ki; Yüce Rabbimiz bize bu 7 katın 7'sini de bütün detayları ile gösterdi. Eski konuşmalarımızı eğer bilgisayardan takip ederseniz ya da istediğinizi oradan hemen bulursanız, o zaman ruhumuzun Allah'a ulaşmak konusunda nasıl yolculuk yaptığını uzun uzun anlattığımız sohbetlerimizi bulacaksınız. Allah'a sonsuz hamdediyoruz, şükrediyoruz ki; 15 yıldır biz sizlere sohbetle ulaşırız. 15 yıldır bu sohbetler bilgisayarın hafızasına kayıt edilmektedir.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bize nefreti öğretmedi. Allahû Tealâ bize sevgiyi öğretti. Bizden nefret edenleri de sevmeyi öğretti ve nefsimizdeki afetleri aldı. Öyle olunca bize kötülük yapanları da, Allahû Tealâ bize sevmek imkânını verdi.
Sevgili kardeşlerim! Ne yapılırsa yapılsın, biz hiç kimseye kin tutamayız. Nefsimizin kalbinde "kin tutmak" diye bir müessese, Allah'ın yoluna girdikten sonra oluşmadı. Yok oldu ve gitti. Tüm negatif faktörler; nefret, öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilalar vs. hepsi yok oldular. Hayatımızdan çekilip gittiler. Ve biz Allah'ın ve O'nun bize tevdi ettiği güzelliklerin içinde bir hayat geçiriyoruz. İnsanlar ola ki, bizim düşmanımızdır. Mümkündür! Onlar bize düşman olabilirler. Ama biz onlara düşman olamayız. Böyle bir şey bizim için mümkün olmaz sevgili kardeşlerim. Çünkü nefsimizdeki kin, öfke, haset gibi negatif faktörlerin hepsi, bizi on yıllarca evvel terk etmiştir.
Sevgili kardeşlerim! 15 yıldır Allah'ın yolundayız. Hamdediyoruz, şükrediyoruz Rabbimize, bu güzellikleri bizlere yaşattığı için. Bize sevgiyi öğretti, biz de size sevgiyi öğrettik. Nefretten kaçmanızı istiyoruz. Nefrete sakın esir olmayın sevgili kardeşlerim. Nefret, nefsinizin afetlerindendir. Daimî zikre ulaştığınız zaman nefsinizdeki afetlerin hepsi, öfke de kin de nefret de sizi terk edecektir. İnsanlara kızamazsınız, onlar hakkında kötü şeyler düşünemezsiniz. Arkasında ne var? Arkasında, bilirsiniz ki; hesap Allahû Tealâ ile görülür. Ve herkes yaptığının bedelini Allah'a ödemek mecburiyetindedir. Kim başka insanlara kötülük yaptıysa bunun bedeli hem dünya hayatında o kişiye vicdan azabı şeklinde azaplandırmak yoluyla ödetilir hem de ölümden sonra cehennemde bu kişi ızdırabını çeker.
Sevgili kardeşlerim! Şu dünyada insanları sevmek gibi, onlara yardım etmek gibi, onları mutlu kılmak gibi hedeflerin sahibi olup mutluluğu yaşamak varken ki bunların hepsi Allah'a ulaşmayı dilemenin birer meyvesidir. Allah'a ulaşmayı dileyen kişi eğer yoluna devam ederse ki ruhunuzu Allah'a ulaştırıncaya kadar geçen devrede Allah sizi kesinlikle bırakmaz. Ruhunuzu Allah'a ulaştırıncaya kadar size devamlı yardımcıdır. Ta ki, O sizin ruhunuzu Kendisine ulaştırsın. Ruhunuz, onun gerçek sahibi olan, ruhunuzun gerçek sahibi olan Allah'a ulaşsın.
Sevgili kardeşlerim! Ne olur ruhunuz Allah'a ulaşırsa? Allah'a ulaşıncaya kadar 3 safha geçirirsiniz:
1- Allah'a ulaşmayı dilersiniz.
2- Allah'tan mürşidinizi sorarsınız, Allahû Tealâ size mürşidinizi gösterir.
3- Mürşidine ulaşıp, tâbî olursunuz.
Ve ruhunuz Allah tarafından, Kendisine, Allah'a ulaştırılır.
Öyleyse 7 safhayı bir sayalım:
1- Allah'a ulaşmayı dilemek
2- Mürşide tâbiiyet
3- Ruhun Allah'a ulaşması ve teslimi (Ulaşınca teslim olmuş olur.)
4- Fizik vücudun teslimi
5- Nefsin teslimi
6- Muhlis olmak
7- İradeyi Allah'a teslim etmek.
Sevgili kardeşlerim! Böylesine mutlu bir dünyada yaşamak, herkesi dost etmek, herkesin dostu olmak, düşmanlara da dost olarak cephe almak, Allahû Tealâ'nın çok büyük bir ni'metidir diye düşünüyoruz. Allahû Tealâ daimî zikre ulaşırsanız, nefsinizin kalbindeki kin afetini, öfke afetini oradan mutlaka çeker alır. Size kötülük etseler de, insanlara kin duyamazsınız. Onlardan nefret edemezsiniz. Onlar için de Allahû Tealâ'ya dua edersiniz, Allah'ın onları da kurtarması istikametinde. Onların da Allah'a ulaşmayı dilemelerini Allahû Tealâ'dan dilersiniz. Dilesinler ki; Allahû Tealâ 7-8 aylık bir ömürleri varsa, en azından onların da ruhunu Kendisine ulaştırsın. Zaten Allah'a ulaşmayı diledikleri anda 1. kat cennetin sahibi olurlar. Mürşidlerine tâbî oldukları noktada 2. kat cennetin sahipleridir. Ruhları mutlaka vücutlarını terk eder, kafileye katılır. Onlarla beraber 7-8 aylık bir devrede seyr-i sülûkunu tamamlar. Ve bir salik olarak, bu muhtevada Allah'a ruhunu ulaştırana kadar bu kişi seyr-i sülûktadır. O, saliktir. Ama ruhunu da vechini de nefsini de Allah'a teslim eden kişi salihtir. Kişi ruhunu, vechini, nefsini Allah'a teslim ettikten sonra bir gün iradesini de Allah'a teslim edecektir. O zaman muhlis olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ hepinizi çok seviyor. O, sadece sever. İster ki; herkes Allah'ın insanlar için dizayn ettiği güzelliklere ulaşsın. Bu dünyada ne kadar bir ömür? En çok yaşasın adam, 100 sene yaşasın. Hadi eskileri de düşünelim, 150 sene yaşasın, ne yazar? Cennet hayatı veya cehennem hayatı sonsuzdur. Sonu yoktur. Kıyâmete kadar devam edecektir. Kıyâmet ise bir sonsuzluğun işaretidir.
Sevgili kardeşlerim! Allah'ı tanıdığınız zaman O'na âşık olursunuz. Sonra hayran olursunuz. O'nun tarafından sevildiğinizi Allahû Tealâ size anlatır. Her an O'nu işitebilirsiniz. Her an O'nunla konuşmak yetkisinin sahibi olursunuz. Belki birçok dinleyenimize bu anlattıklarımız hayal mahsulü gibi gelecektir. Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ'nın bu güzelliklerini birer birer yaşayan, bu Devrin İmamı konuşuyor. Söylediklerimizin hepsini yaşadık ve hepsini gördük. Bu bizim için bir öğünme meselesi değildir, vesilesi de değildir. "Allahû Tealâ bizi seviyor mu?" sualinin cevabı, bizim tarafımızdan size veriliyor. Evet, seviyor! İfadesi, Risalet Nurları'nda en açık şekilde yer almıştır. "En Çok Seni Seveniz, Seni En Çok Seveniz." Sevgili kardeşlerim! Bu ifadeye dikkat ettiniz mi? "En Çok Seni Seveniz, Seni En Çok Seveniz." Severiz değil, Seveniz; "n" ile.
Sevgili kardeşlerim! Vaktiyle bizim aklımızdan şüphe edildi. 70 gün cezaevinde kaldıktan sonra orada birçok kişiyi Allah'a ulaştırma yolunda hedeflere ulaştırdıktan sonra, oradan ayrıldık. Ve bizim bir kısım insanlar deli veya akıllı olduğumuz konusunda şüpheye düştüler. Biz de o heyetle (20 kişilik bir heyetti zannediyoruz, belki de daha fazlaydı), onlara dedik: "Siz bizim aklî dengemizin yerinde olmadığını düşünüyorsunuz, Allah razı olsun. Ama şimdi bu aklî dengesi yerinde olmayan kişinin size bir suali var. Allahû Tealâ bize şöyle bir cümle yazdırdı: "En Çok Seni Seveniz, Seni En Çok Seveniz." Siz böyle bir cümle yapabilir misiniz? Bu 1. sualimiz. 2. sualimiz: Bu 2 cümlenin birbirinden farklı mânâları var mıdır?"
Sevgili kardeşlerim! Uzatmayalım, sonunda onlara "En Çok Seni Seveniz." ile "Seni En Çok Seveniz."in mânâlarını açıkladık. Birbirinden farklı olduklarını kesin olarak kabul etmek mecburiyetinde kaldılar. "Böyle bir cümle yapabilir misiniz?"sualinin de cevabını hiçbirisi veremedi. Böyle bir cümle yapamadılar. Sevgili kardeşlerim! Bunu övünmek için söylemiyoruz. Çünkü bunu yapan Allah. Allah'ı ise övmeye gerek var mı? O Allah, zaten övgülerin çok daha ötesinde. Herşeyin ötesinde. Bizlere en güzeli yaşatan, bizleri yaratan, bir sonsuzluk olan kâinatı yaratan, O Allah. Sevgili kardeşlerim! Biz Allah'a âşık değiliz. Biz Allah'a hayranız. Aşkın çok ötesinde bir durum. Hani sevda derler, kara sevda derler. Hayran olmak, bunların da ötesinde. Şu dünya üzerinde O'nu en yakından tanıyan, O'nu gören, O'nun bu devirdeki Resûl'ü biziz.
Sevgili kardeşlerim! Hepinize hitap ediyorum! Bu konuda bir şüphesi olan varsa hemen hacet namazını kılsın ve bizi Allah'tan sorsun. Boy abdesti almak kaydıyla tabiî, hacet namazını kılacak. Bakalım Allahû Tealâ ne söyleyecek? Şimdiye kadar hiç kimse bizim söylediğimizin dışında bir cevap alamadı. Bakalım, aranızdan alabilen çıkacak mı?
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bizim dünyamız sevgi dünyasıdır. Bize kötülükler yapan olmamış mıdır? Olmuştur. Ama ne yazar sevgili kardeşlerim? Bizim düşmanımız olmayı başaramamışlardır. Biz onlara asla düşman olamayız. Onlar da kalın çizgilerle bize bir zarar veremezler. Bu zarar verebilme keyfiyetini, Allah ile bizim aramızdaki ilişkiler açısından söylüyoruz. Dünyada zarar vermeye çalışırlar ama bugüne kadar o konuda da kimse bir başarıya ulaşamadı.
Sevgili kardeşlerim! Herşey öylesine güzel ki... Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insan, bu dünyada yaşamış saymamalıdır kendisini. Çünkü dünya, fiziğin ötesine açıktır. Bütün gök katlarını Allahû Tealâ birer birer size de gösterecektir. Hepsini göreceksiniz. 7 tane gök katının herbirindeki özellikleri yaşayacaksınız. Allah ile "bile" olacaksınız. Yani beraber. Osmanlı tâbiri, yanlış anlamayın. Beraber, Osmanlı tabiri diye ifade edilmiyor. "bile" kelimesi, Allah ile bile olmak; Osmanlıca bir ifade. Allah ile birlikte olmak mânâsına geliyor.
Sevgili kardeşlerim! O'na ulaşmayı dilerseniz, bizim dışımızda olanlara sesleniyoruz tabiî. Tâbî olanlar, mürşidlerine tâbî oldukları zaman, ruhları vücutlarından ayrıldı. Türkiye'den bahsediyorsak, Türkiye'deki mürşidlerine tâbî olanlar, bizim kardeşlerimize, sonra Allah'a ulaştırıldılar. 7-8 aylık bir süre içinde mutlaka Allah'a ulaşmayı kalben dileyen bir kişinin ruhu, Allah'a ulaşır. İşte eskilerin ermiş, ermiş dedikleri insanlar onlar. Nereye ermişler? Allah'a ermişler. Neleri ermiş? Ruhları. Zaten Allahû Tealâ tarafından üfürülmüş ve o ruh, Allah'ın Zat'ına bilerek, isteyerek onlar tarafından teslim edilmiş.
İşte sevgili kardeşlerim, Allah ile olan ilişkilerinizde mutluluk mu istiyorsunuz? Mutluluk, Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar. Ondan evvel mutluluğu hiç kimse yaşayamaz. Mutluluk, kesintisiz bir sulh ve sükûn halidir. Hiçbir şey sizi mutsuz kılamaz. Sevgili kardeşlerim! Allah'ın dostu olmak çok zor değil. Bir dilek, Allah'ın dostu olmanızın başlangıç noktasını temin eder ve de Allahû Tealâ sizi 7-8 aylık bir ömrünüz içinde mutlaka mürşidinize tâbî kılıp, seyr-i sülûkunuzu tamamlar. Ruhunuzu Kendisine Allah ulaştırır ve sizi siz ulaşmışsınız gibi mükâfatlandırır. Eğer cennetlerden bahsediyorsak, Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin gideceği yer, bu noktada ölse kişi, 1. kat cennettir. Mutlaka 1. kat cennete girer. Allah'a ulaşmayı dilemiş, hiçbir şey yapamadan ölmüş; 1. kat cennetin mutlak sahibidir bu kişi. Ama yaşıyor, yaşıyorsa Allah ona mutlaka mürşid sevgisi verecektir. Kişi büyük bir şevkle hacet namazını kılıp mürşidini görecek, onu büyük bir saygıyla elini öperek, güzele yaklaşacak ve Allahû Tealâ'nın emrettiği gibi tâbî olduğu anda ruhu vücudunu terk edecek. Allah'a doğru yola çıkan kafileye katılacak ve 7 tane gök katını, 7. gök katındaki soldan sağa doğru açılan 7 tane âlemi geçerek, ruhunu Allah'ın Zat'ına ulaştıracak ve ermiş evliya olacak.
Ermiş evliya olmak, herkes için son derece kesin, mutlak bir mazhariyettir. Yeter ki kişi Allah'a ulaşmayı dilesin, Allah'tan mürşidini sorsun, Allah'ın gösterdiği mürşidine ulaşarak ruhunun vücudundan ayrılma işlemini tamamlasın. O noktadan itibaren o ruh, bütün dergâhlardan Allah'a doğru çıkan diğer ruhlarla birlikte 7 tane gök katını aşacaktır. Neticede o kişi kendine düşenleri yaptıkça ki; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek o kişi için bir zevk olacak, başka. Ama asıl zevkin zikir olduğunu yaşayacak kişi. Asıl zevkin, en büyük zevkin Allah'ı zikretmek olduğunu yaşayacak. Ve kalp gözünün o zikirlerden birinde açıldığını yaşayacak.
İşte sevgili kardeşlerim, bir insanın kalp gözünün açılması demek, onun gayba kalp gözüyle bakabilmesi ve gaybı görebilmesi demek. Herkes kendi seviyesine kadar bir standart içinde gaybı görebilir. Son safha, Allah'ın Zat'ının görülmesidir. Sevgili kardeşlerim! En çok o zaman mutlu olacaksınız. Allah'ın Zat'ını gördüğünüz zaman. Hiç kimseye söyleyemezsiniz. O, Allahû Tealâ'nın sırrıdır. Kalplerin ışığıdır.
Sevgili kardeşlerim! Herşey öylesine güzel ki... Bu güzellikleri sizlere nasıl anlatayım? Sorarsanız -ki bize her zaman bilgisayardan ulaşabilirsiniz, telefonla ulaşabilirsiniz- sorarsanız, sualinizin cevabını Allah'ın bize yasak etmediği alanlarda bütünüyle hep veririz. Sevgili kardeşlerim! Hepiniz için bir dünya mutluluğu mutlak olarak Allahû Tealâ tarafından hazırlanmıştır. Ama o mutluluğu ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dilemeden yaşayamazsınız sevgili kardeşlerim.
Dîn, İslâm'ın 5 şartından ibaret değildir; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimi.
Öyleyse 7 safhada 4 tane teslim:
Allah'a ulaşmayı dilemek, 1. safha. Bu, sizi mürşide tâbiiyete götürür.
Tâbiiyet, 2. safha.
Ruh derhal vücudunuzu terk eder, mürşidinize ulaşıp tâbî olduğunuz zaman. Seyr-i sülûkta olan diğer ruhlarla birlikte siz de seyr-i sülûka başlarsınız. Ve ruhunuz Allah'a ulaşır. Bu, 1. teslimdir.
Sonra fizik vücudunuzu Allah'a teslim edeceksiniz.
Sonra nefsinizi Allah'a teslim edeceksiniz.
Sonra iradenizi Allah'a teslim etmeden evvel arada bir safha daha var; muhlis olmak. Muhlis olduktan sonra iradenizi de Allah'a teslim edeceksiniz ve Allah'ın İlâhi İradesi'ne bağlanacaksınız.
İşte sevgili kardeşlerim, o noktadan itibaren sizin düşmanınız olamaz. Siz kimseye düşman olamazsınız mânâsında kullandık "sizin düşmanınız olamaz"ı. Yoksa insanlar size düşman olabilirler. Ama siz kimseye düşman olamazsınız. En büyük kötülükleri yapan insanları bile affetmek lütfunda bulunursunuz. Yapamazsınız, kin tutamazsınız sevgili kardeşlerim. Allah için olduğunuz zaman bütün dünya sizin için düşman olma standardını kaybetmiştir. Sizi Allahû Tealâ evvelâ Allah sevgisi ile yoğurmuştur. Sonra insanlara karşı sevgi duymanızı sağlamıştır. Düşmanlarınıza bile düşman nazarı ile bakamazsınız sevgili kardeşlerim. Onlar size düşmanlık edebilirler, onlar size kötülük edebilirler ama bu sadece size yapılan bu kötülükler sebebiyle, sizin derecat kazanmanıza sebebiyet verir. O zavallılar bilmezler ki; bu kötülükleri yaptıkça onlar devamlı derecat kaybetmektedirler. Biliyorsunuz ki; kıyâmet günü, kaybettiği dereceler fazla olan kişinin gideceği yer cehennemdir. Kazandığı dereceler fazla olan kişinin gideceği yer cennettir.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse şu dünyada kaç sene yaşarsınız ki? 100 sene yaşayın, 150 sene yaşayın, 200 sene yaşayın. Cennet için Allahû Tealâ bir sonsuz ömür biçmiş. Milyarlarca sene cennet, var olmakta devam edecek. Kıyâmete kadar devam edecek sevgili kardeşlerim. Bütün cennetler. 7 kat cennetin hepsi. Cehennemlerin de hepsi kıyâmete kadar devam edecek. Bunun mânâsı; sonsuz denecek kadar uzun bir zaman parçası...
İşte sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ'ya biz sonsuz hamd ve şükrediyoruz. Bir ömür boyu -Allah'ın yoluna girdikten sonraki ömrümüzden bahsediyoruz- Allah'a hep hamdettik, şükrettik. Bize o kadar çok güzellik yaşattı ki; hani öyle derler ya; dil ilen tarifi gayri mümkünsüz.
Sevgili kardeşlerim! Herşey ama herşey çok güzel. Herşey Allahû Tealâ tarafından, insan adı verilen, ruhundan üfürdüğü mahlûkunun mutluluğu için hayata getirilmiş. Cansız olanlar vücuda getirilmiş. Ve de sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ sadece sizlerden, hepinizden mutlu olmanızı istiyor. Biz de sizlerin mutlu olmasını istiyoruz. Allah için hepinize dua ediyoruz, Allahû Tealâ sizi, hepinizi mutluluğa ulaştırsın diye.
Sevgili kardeşlerim! İşte vakit dediğimiz şey, çok hızlı bir şekilde geçiyor. Yine vakti tamamlamış olduk. Allahû Tealâ'nın huzurunda sizlerden, sizlere doyamayarak ayrılmak mecburiyetindeyiz. Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Hepinizin mutluluğu için dua ediyoruz Allahû Tealâ'ya. Söylediğimiz yolun dışında bir mutluluğu arayan kişi, bir ömür boyu arar ama hiçbir şey bulamaz. Tek yol; hidayet yoludur. İster tarikat deyin ister başka bir isim verin, hiç önemli değil. Bu yol ruhunuzun, vechinizin, nefsinizin ve iradenizin Allah'a teslimi yoludur.
Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırması dualarımızla, dileklerimizle inşaallah konuşmamızı burada tamamlıyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R
TARİHİ: 06.07.2010
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Sizlerle birlikte olmak, Allahû Tealâ'nın bir büyük lütfu keremi, bize ikramı. Sizlerle birlikte kalp kalbe, gönül gönüle olmak...
Ne demek kalp kalbe olmak? Kalbimizin, kalbinizden sinyal alması demek. Sözlerimiz size söz olarak ulaşıyor ama aslında konuşan dilimiz değil, konuşan kalbimiz. Sevgili kardeşlerim! Eğer Allah'tan bahsediyorsak, söz konusu olan Allah ise, o zaman konuşan Allah'tır.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ herkesi sever, herkesin mutlu olmasını ister. Ve bizim de konuşmalarımız, sizlerin mutluluğu için değil mi sevgili kardeşlerimiz? Allahû Tealâ'dan her gün duada bulunuyoruz, talepte bulunuyoruz; hepiniz için sevgili kardeşlerimiz. Hepinizin mutlu olması için, huzur içinde bir dünya hayatı yaşamanız için, hepinizin cennete girmesi için dualar ediyoruz. Sizler bizim için çok kıymetlisiniz. Zamanın bu devresinde, özellikle bizim ülkemizde, insanlar büyük ölçüde bir dîn uzaklaşması yaşamışlarsa, dînden ayrılmışlarsa, o zaman "Osmanlı'nın torunları nasıl bu duruma gelebilir?" diye düşünürüz.
Sevgili kardeşlerim! O Osmanlı ki; herkes tasavvuftandı. Herkesin bir mürşidi vardı. Padişahlar da buna dahildi. Grup grup insanlar, ayrı tarikatların mensuplarıydı.
Sevgili kardeşlerim! Tarikat deyince, zamanımızda birçok insan "Tarikat da neymiş?" diye dudak büker. Sevgili kardeşlerim! Tarikat; insanın ruhunu, fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah'a teslim ettiren sistemin adıdır. Allah'a ulaşmayı dilemeyle başlar herşey, sonra mürşide tâbiiyetle ruh vücuttan ayrılır, Allah'a doğru bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğun tamamlandığı yer, ruhun Allah'a ulaştığı, Allah'ın Zat'ında yok olduğu noktadır. Ne olmuştur? Ruh, Allah tarafından üfürülmüştür. Allahû Tealâ: " Biz insana ruhumuzdan üfürdük."diyor. Allah tarafından üfürülmüştür ve sahibi olan Allah'a geri dönmüştür. İşte ölümden sonra herkesin ruhu Allah'a otomatik olarak geri döner sevgili kardeşlerim. Ama marifet, ölümden sonra ruhun Allah'a ulaşması değildir; ölmeden evvel ölmek, ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasıdır.
Sevgili kardeşlerim! Ruh, Allah'ın ruhudur. Bizler istesek de istemesek de Allah'a mutlaka geri dönerler. Ayrıca ruhumuz dilediği an vücuttan ayrılmak yetkisinin zaten sahibidir. Bizden izin almak mecburiyetinde değildir. O, her an dilediğini yapar. Sevgili kardeşlerim! Ama hedef onu yani doğuşumuzda Allahû Tealâ'nın bize üfürdüğü ruhu, onun gerçek sahibi olan Allah'a ulaştırmaktır. Bu 7 katlı, 7 tane gök katını aşan bir dizaynı ifade eder.
Sevgili kardeşlerim! Hamdolsun ki; Yüce Rabbimiz bize bu 7 katın 7'sini de bütün detayları ile gösterdi. Eski konuşmalarımızı eğer bilgisayardan takip ederseniz ya da istediğinizi oradan hemen bulursanız, o zaman ruhumuzun Allah'a ulaşmak konusunda nasıl yolculuk yaptığını uzun uzun anlattığımız sohbetlerimizi bulacaksınız. Allah'a sonsuz hamdediyoruz, şükrediyoruz ki; 15 yıldır biz sizlere sohbetle ulaşırız. 15 yıldır bu sohbetler bilgisayarın hafızasına kayıt edilmektedir.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bize nefreti öğretmedi. Allahû Tealâ bize sevgiyi öğretti. Bizden nefret edenleri de sevmeyi öğretti ve nefsimizdeki afetleri aldı. Öyle olunca bize kötülük yapanları da, Allahû Tealâ bize sevmek imkânını verdi.
Sevgili kardeşlerim! Ne yapılırsa yapılsın, biz hiç kimseye kin tutamayız. Nefsimizin kalbinde "kin tutmak" diye bir müessese, Allah'ın yoluna girdikten sonra oluşmadı. Yok oldu ve gitti. Tüm negatif faktörler; nefret, öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilalar vs. hepsi yok oldular. Hayatımızdan çekilip gittiler. Ve biz Allah'ın ve O'nun bize tevdi ettiği güzelliklerin içinde bir hayat geçiriyoruz. İnsanlar ola ki, bizim düşmanımızdır. Mümkündür! Onlar bize düşman olabilirler. Ama biz onlara düşman olamayız. Böyle bir şey bizim için mümkün olmaz sevgili kardeşlerim. Çünkü nefsimizdeki kin, öfke, haset gibi negatif faktörlerin hepsi, bizi on yıllarca evvel terk etmiştir.
Sevgili kardeşlerim! 15 yıldır Allah'ın yolundayız. Hamdediyoruz, şükrediyoruz Rabbimize, bu güzellikleri bizlere yaşattığı için. Bize sevgiyi öğretti, biz de size sevgiyi öğrettik. Nefretten kaçmanızı istiyoruz. Nefrete sakın esir olmayın sevgili kardeşlerim. Nefret, nefsinizin afetlerindendir. Daimî zikre ulaştığınız zaman nefsinizdeki afetlerin hepsi, öfke de kin de nefret de sizi terk edecektir. İnsanlara kızamazsınız, onlar hakkında kötü şeyler düşünemezsiniz. Arkasında ne var? Arkasında, bilirsiniz ki; hesap Allahû Tealâ ile görülür. Ve herkes yaptığının bedelini Allah'a ödemek mecburiyetindedir. Kim başka insanlara kötülük yaptıysa bunun bedeli hem dünya hayatında o kişiye vicdan azabı şeklinde azaplandırmak yoluyla ödetilir hem de ölümden sonra cehennemde bu kişi ızdırabını çeker.
Sevgili kardeşlerim! Şu dünyada insanları sevmek gibi, onlara yardım etmek gibi, onları mutlu kılmak gibi hedeflerin sahibi olup mutluluğu yaşamak varken ki bunların hepsi Allah'a ulaşmayı dilemenin birer meyvesidir. Allah'a ulaşmayı dileyen kişi eğer yoluna devam ederse ki ruhunuzu Allah'a ulaştırıncaya kadar geçen devrede Allah sizi kesinlikle bırakmaz. Ruhunuzu Allah'a ulaştırıncaya kadar size devamlı yardımcıdır. Ta ki, O sizin ruhunuzu Kendisine ulaştırsın. Ruhunuz, onun gerçek sahibi olan, ruhunuzun gerçek sahibi olan Allah'a ulaşsın.
Sevgili kardeşlerim! Ne olur ruhunuz Allah'a ulaşırsa? Allah'a ulaşıncaya kadar 3 safha geçirirsiniz:
1- Allah'a ulaşmayı dilersiniz.
2- Allah'tan mürşidinizi sorarsınız, Allahû Tealâ size mürşidinizi gösterir.
3- Mürşidine ulaşıp, tâbî olursunuz.
Ve ruhunuz Allah tarafından, Kendisine, Allah'a ulaştırılır.
Öyleyse 7 safhayı bir sayalım:
1- Allah'a ulaşmayı dilemek
2- Mürşide tâbiiyet
3- Ruhun Allah'a ulaşması ve teslimi (Ulaşınca teslim olmuş olur.)
4- Fizik vücudun teslimi
5- Nefsin teslimi
6- Muhlis olmak
7- İradeyi Allah'a teslim etmek.
Sevgili kardeşlerim! Böylesine mutlu bir dünyada yaşamak, herkesi dost etmek, herkesin dostu olmak, düşmanlara da dost olarak cephe almak, Allahû Tealâ'nın çok büyük bir ni'metidir diye düşünüyoruz. Allahû Tealâ daimî zikre ulaşırsanız, nefsinizin kalbindeki kin afetini, öfke afetini oradan mutlaka çeker alır. Size kötülük etseler de, insanlara kin duyamazsınız. Onlardan nefret edemezsiniz. Onlar için de Allahû Tealâ'ya dua edersiniz, Allah'ın onları da kurtarması istikametinde. Onların da Allah'a ulaşmayı dilemelerini Allahû Tealâ'dan dilersiniz. Dilesinler ki; Allahû Tealâ 7-8 aylık bir ömürleri varsa, en azından onların da ruhunu Kendisine ulaştırsın. Zaten Allah'a ulaşmayı diledikleri anda 1. kat cennetin sahibi olurlar. Mürşidlerine tâbî oldukları noktada 2. kat cennetin sahipleridir. Ruhları mutlaka vücutlarını terk eder, kafileye katılır. Onlarla beraber 7-8 aylık bir devrede seyr-i sülûkunu tamamlar. Ve bir salik olarak, bu muhtevada Allah'a ruhunu ulaştırana kadar bu kişi seyr-i sülûktadır. O, saliktir. Ama ruhunu da vechini de nefsini de Allah'a teslim eden kişi salihtir. Kişi ruhunu, vechini, nefsini Allah'a teslim ettikten sonra bir gün iradesini de Allah'a teslim edecektir. O zaman muhlis olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ hepinizi çok seviyor. O, sadece sever. İster ki; herkes Allah'ın insanlar için dizayn ettiği güzelliklere ulaşsın. Bu dünyada ne kadar bir ömür? En çok yaşasın adam, 100 sene yaşasın. Hadi eskileri de düşünelim, 150 sene yaşasın, ne yazar? Cennet hayatı veya cehennem hayatı sonsuzdur. Sonu yoktur. Kıyâmete kadar devam edecektir. Kıyâmet ise bir sonsuzluğun işaretidir.
Sevgili kardeşlerim! Allah'ı tanıdığınız zaman O'na âşık olursunuz. Sonra hayran olursunuz. O'nun tarafından sevildiğinizi Allahû Tealâ size anlatır. Her an O'nu işitebilirsiniz. Her an O'nunla konuşmak yetkisinin sahibi olursunuz. Belki birçok dinleyenimize bu anlattıklarımız hayal mahsulü gibi gelecektir. Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ'nın bu güzelliklerini birer birer yaşayan, bu Devrin İmamı konuşuyor. Söylediklerimizin hepsini yaşadık ve hepsini gördük. Bu bizim için bir öğünme meselesi değildir, vesilesi de değildir. "Allahû Tealâ bizi seviyor mu?" sualinin cevabı, bizim tarafımızdan size veriliyor. Evet, seviyor! İfadesi, Risalet Nurları'nda en açık şekilde yer almıştır. "En Çok Seni Seveniz, Seni En Çok Seveniz." Sevgili kardeşlerim! Bu ifadeye dikkat ettiniz mi? "En Çok Seni Seveniz, Seni En Çok Seveniz." Severiz değil, Seveniz; "n" ile.
Sevgili kardeşlerim! Vaktiyle bizim aklımızdan şüphe edildi. 70 gün cezaevinde kaldıktan sonra orada birçok kişiyi Allah'a ulaştırma yolunda hedeflere ulaştırdıktan sonra, oradan ayrıldık. Ve bizim bir kısım insanlar deli veya akıllı olduğumuz konusunda şüpheye düştüler. Biz de o heyetle (20 kişilik bir heyetti zannediyoruz, belki de daha fazlaydı), onlara dedik: "Siz bizim aklî dengemizin yerinde olmadığını düşünüyorsunuz, Allah razı olsun. Ama şimdi bu aklî dengesi yerinde olmayan kişinin size bir suali var. Allahû Tealâ bize şöyle bir cümle yazdırdı: "En Çok Seni Seveniz, Seni En Çok Seveniz." Siz böyle bir cümle yapabilir misiniz? Bu 1. sualimiz. 2. sualimiz: Bu 2 cümlenin birbirinden farklı mânâları var mıdır?"
Sevgili kardeşlerim! Uzatmayalım, sonunda onlara "En Çok Seni Seveniz." ile "Seni En Çok Seveniz."in mânâlarını açıkladık. Birbirinden farklı olduklarını kesin olarak kabul etmek mecburiyetinde kaldılar. "Böyle bir cümle yapabilir misiniz?"sualinin de cevabını hiçbirisi veremedi. Böyle bir cümle yapamadılar. Sevgili kardeşlerim! Bunu övünmek için söylemiyoruz. Çünkü bunu yapan Allah. Allah'ı ise övmeye gerek var mı? O Allah, zaten övgülerin çok daha ötesinde. Herşeyin ötesinde. Bizlere en güzeli yaşatan, bizleri yaratan, bir sonsuzluk olan kâinatı yaratan, O Allah. Sevgili kardeşlerim! Biz Allah'a âşık değiliz. Biz Allah'a hayranız. Aşkın çok ötesinde bir durum. Hani sevda derler, kara sevda derler. Hayran olmak, bunların da ötesinde. Şu dünya üzerinde O'nu en yakından tanıyan, O'nu gören, O'nun bu devirdeki Resûl'ü biziz.
Sevgili kardeşlerim! Hepinize hitap ediyorum! Bu konuda bir şüphesi olan varsa hemen hacet namazını kılsın ve bizi Allah'tan sorsun. Boy abdesti almak kaydıyla tabiî, hacet namazını kılacak. Bakalım Allahû Tealâ ne söyleyecek? Şimdiye kadar hiç kimse bizim söylediğimizin dışında bir cevap alamadı. Bakalım, aranızdan alabilen çıkacak mı?
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bizim dünyamız sevgi dünyasıdır. Bize kötülükler yapan olmamış mıdır? Olmuştur. Ama ne yazar sevgili kardeşlerim? Bizim düşmanımız olmayı başaramamışlardır. Biz onlara asla düşman olamayız. Onlar da kalın çizgilerle bize bir zarar veremezler. Bu zarar verebilme keyfiyetini, Allah ile bizim aramızdaki ilişkiler açısından söylüyoruz. Dünyada zarar vermeye çalışırlar ama bugüne kadar o konuda da kimse bir başarıya ulaşamadı.
Sevgili kardeşlerim! Herşey öylesine güzel ki... Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insan, bu dünyada yaşamış saymamalıdır kendisini. Çünkü dünya, fiziğin ötesine açıktır. Bütün gök katlarını Allahû Tealâ birer birer size de gösterecektir. Hepsini göreceksiniz. 7 tane gök katının herbirindeki özellikleri yaşayacaksınız. Allah ile "bile" olacaksınız. Yani beraber. Osmanlı tâbiri, yanlış anlamayın. Beraber, Osmanlı tabiri diye ifade edilmiyor. "bile" kelimesi, Allah ile bile olmak; Osmanlıca bir ifade. Allah ile birlikte olmak mânâsına geliyor.
Sevgili kardeşlerim! O'na ulaşmayı dilerseniz, bizim dışımızda olanlara sesleniyoruz tabiî. Tâbî olanlar, mürşidlerine tâbî oldukları zaman, ruhları vücutlarından ayrıldı. Türkiye'den bahsediyorsak, Türkiye'deki mürşidlerine tâbî olanlar, bizim kardeşlerimize, sonra Allah'a ulaştırıldılar. 7-8 aylık bir süre içinde mutlaka Allah'a ulaşmayı kalben dileyen bir kişinin ruhu, Allah'a ulaşır. İşte eskilerin ermiş, ermiş dedikleri insanlar onlar. Nereye ermişler? Allah'a ermişler. Neleri ermiş? Ruhları. Zaten Allahû Tealâ tarafından üfürülmüş ve o ruh, Allah'ın Zat'ına bilerek, isteyerek onlar tarafından teslim edilmiş.
İşte sevgili kardeşlerim, Allah ile olan ilişkilerinizde mutluluk mu istiyorsunuz? Mutluluk, Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar. Ondan evvel mutluluğu hiç kimse yaşayamaz. Mutluluk, kesintisiz bir sulh ve sükûn halidir. Hiçbir şey sizi mutsuz kılamaz. Sevgili kardeşlerim! Allah'ın dostu olmak çok zor değil. Bir dilek, Allah'ın dostu olmanızın başlangıç noktasını temin eder ve de Allahû Tealâ sizi 7-8 aylık bir ömrünüz içinde mutlaka mürşidinize tâbî kılıp, seyr-i sülûkunuzu tamamlar. Ruhunuzu Kendisine Allah ulaştırır ve sizi siz ulaşmışsınız gibi mükâfatlandırır. Eğer cennetlerden bahsediyorsak, Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin gideceği yer, bu noktada ölse kişi, 1. kat cennettir. Mutlaka 1. kat cennete girer. Allah'a ulaşmayı dilemiş, hiçbir şey yapamadan ölmüş; 1. kat cennetin mutlak sahibidir bu kişi. Ama yaşıyor, yaşıyorsa Allah ona mutlaka mürşid sevgisi verecektir. Kişi büyük bir şevkle hacet namazını kılıp mürşidini görecek, onu büyük bir saygıyla elini öperek, güzele yaklaşacak ve Allahû Tealâ'nın emrettiği gibi tâbî olduğu anda ruhu vücudunu terk edecek. Allah'a doğru yola çıkan kafileye katılacak ve 7 tane gök katını, 7. gök katındaki soldan sağa doğru açılan 7 tane âlemi geçerek, ruhunu Allah'ın Zat'ına ulaştıracak ve ermiş evliya olacak.
Ermiş evliya olmak, herkes için son derece kesin, mutlak bir mazhariyettir. Yeter ki kişi Allah'a ulaşmayı dilesin, Allah'tan mürşidini sorsun, Allah'ın gösterdiği mürşidine ulaşarak ruhunun vücudundan ayrılma işlemini tamamlasın. O noktadan itibaren o ruh, bütün dergâhlardan Allah'a doğru çıkan diğer ruhlarla birlikte 7 tane gök katını aşacaktır. Neticede o kişi kendine düşenleri yaptıkça ki; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek o kişi için bir zevk olacak, başka. Ama asıl zevkin zikir olduğunu yaşayacak kişi. Asıl zevkin, en büyük zevkin Allah'ı zikretmek olduğunu yaşayacak. Ve kalp gözünün o zikirlerden birinde açıldığını yaşayacak.
İşte sevgili kardeşlerim, bir insanın kalp gözünün açılması demek, onun gayba kalp gözüyle bakabilmesi ve gaybı görebilmesi demek. Herkes kendi seviyesine kadar bir standart içinde gaybı görebilir. Son safha, Allah'ın Zat'ının görülmesidir. Sevgili kardeşlerim! En çok o zaman mutlu olacaksınız. Allah'ın Zat'ını gördüğünüz zaman. Hiç kimseye söyleyemezsiniz. O, Allahû Tealâ'nın sırrıdır. Kalplerin ışığıdır.
Sevgili kardeşlerim! Herşey öylesine güzel ki... Bu güzellikleri sizlere nasıl anlatayım? Sorarsanız -ki bize her zaman bilgisayardan ulaşabilirsiniz, telefonla ulaşabilirsiniz- sorarsanız, sualinizin cevabını Allah'ın bize yasak etmediği alanlarda bütünüyle hep veririz. Sevgili kardeşlerim! Hepiniz için bir dünya mutluluğu mutlak olarak Allahû Tealâ tarafından hazırlanmıştır. Ama o mutluluğu ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dilemeden yaşayamazsınız sevgili kardeşlerim.
Dîn, İslâm'ın 5 şartından ibaret değildir; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimi.
Öyleyse 7 safhada 4 tane teslim:
Allah'a ulaşmayı dilemek, 1. safha. Bu, sizi mürşide tâbiiyete götürür.
Tâbiiyet, 2. safha.
Ruh derhal vücudunuzu terk eder, mürşidinize ulaşıp tâbî olduğunuz zaman. Seyr-i sülûkta olan diğer ruhlarla birlikte siz de seyr-i sülûka başlarsınız. Ve ruhunuz Allah'a ulaşır. Bu, 1. teslimdir.
Sonra fizik vücudunuzu Allah'a teslim edeceksiniz.
Sonra nefsinizi Allah'a teslim edeceksiniz.
Sonra iradenizi Allah'a teslim etmeden evvel arada bir safha daha var; muhlis olmak. Muhlis olduktan sonra iradenizi de Allah'a teslim edeceksiniz ve Allah'ın İlâhi İradesi'ne bağlanacaksınız.
İşte sevgili kardeşlerim, o noktadan itibaren sizin düşmanınız olamaz. Siz kimseye düşman olamazsınız mânâsında kullandık "sizin düşmanınız olamaz"ı. Yoksa insanlar size düşman olabilirler. Ama siz kimseye düşman olamazsınız. En büyük kötülükleri yapan insanları bile affetmek lütfunda bulunursunuz. Yapamazsınız, kin tutamazsınız sevgili kardeşlerim. Allah için olduğunuz zaman bütün dünya sizin için düşman olma standardını kaybetmiştir. Sizi Allahû Tealâ evvelâ Allah sevgisi ile yoğurmuştur. Sonra insanlara karşı sevgi duymanızı sağlamıştır. Düşmanlarınıza bile düşman nazarı ile bakamazsınız sevgili kardeşlerim. Onlar size düşmanlık edebilirler, onlar size kötülük edebilirler ama bu sadece size yapılan bu kötülükler sebebiyle, sizin derecat kazanmanıza sebebiyet verir. O zavallılar bilmezler ki; bu kötülükleri yaptıkça onlar devamlı derecat kaybetmektedirler. Biliyorsunuz ki; kıyâmet günü, kaybettiği dereceler fazla olan kişinin gideceği yer cehennemdir. Kazandığı dereceler fazla olan kişinin gideceği yer cennettir.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse şu dünyada kaç sene yaşarsınız ki? 100 sene yaşayın, 150 sene yaşayın, 200 sene yaşayın. Cennet için Allahû Tealâ bir sonsuz ömür biçmiş. Milyarlarca sene cennet, var olmakta devam edecek. Kıyâmete kadar devam edecek sevgili kardeşlerim. Bütün cennetler. 7 kat cennetin hepsi. Cehennemlerin de hepsi kıyâmete kadar devam edecek. Bunun mânâsı; sonsuz denecek kadar uzun bir zaman parçası...
İşte sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ'ya biz sonsuz hamd ve şükrediyoruz. Bir ömür boyu -Allah'ın yoluna girdikten sonraki ömrümüzden bahsediyoruz- Allah'a hep hamdettik, şükrettik. Bize o kadar çok güzellik yaşattı ki; hani öyle derler ya; dil ilen tarifi gayri mümkünsüz.
Sevgili kardeşlerim! Herşey ama herşey çok güzel. Herşey Allahû Tealâ tarafından, insan adı verilen, ruhundan üfürdüğü mahlûkunun mutluluğu için hayata getirilmiş. Cansız olanlar vücuda getirilmiş. Ve de sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ sadece sizlerden, hepinizden mutlu olmanızı istiyor. Biz de sizlerin mutlu olmasını istiyoruz. Allah için hepinize dua ediyoruz, Allahû Tealâ sizi, hepinizi mutluluğa ulaştırsın diye.
Sevgili kardeşlerim! İşte vakit dediğimiz şey, çok hızlı bir şekilde geçiyor. Yine vakti tamamlamış olduk. Allahû Tealâ'nın huzurunda sizlerden, sizlere doyamayarak ayrılmak mecburiyetindeyiz. Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Hepinizin mutluluğu için dua ediyoruz Allahû Tealâ'ya. Söylediğimiz yolun dışında bir mutluluğu arayan kişi, bir ömür boyu arar ama hiçbir şey bulamaz. Tek yol; hidayet yoludur. İster tarikat deyin ister başka bir isim verin, hiç önemli değil. Bu yol ruhunuzun, vechinizin, nefsinizin ve iradenizin Allah'a teslimi yoludur.
Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırması dualarımızla, dileklerimizle inşaallah konuşmamızı burada tamamlıyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R