SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 06.10.2010
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Hedef, Allah'ı zikretmek. Hedef, Allah'tan bahsetmek. Hedef, bununla bağımlı olan mutluluktan bahsetmek.
Sevgili kardeşlerim! Allah'ın mevcut olmadığı bir ortamda yani insanların Allah ile birlikte olmadıkları bir ortamda mutluluk adı verilen müessesenin kurulması mümkün değildir. Siz, etrafınızdaki insanlar ve Allah bir üçlü oluşturuyorsunuz. Bu üçlü olmadan, Allahû Tealâ devrede olmadan hiç kimse mutluluğu yakalayamaz.
Mutluluk, bir sulh ve sükûn halidir. Bir insanın huzur içinde, sıkıntı duymadığı bir ortamı oluşturmasıdır. Huzur, mutluluk, bir insanın sevecen dünyasında Allah'ın da bulunduğunun kesin işaretidir. O, sever. Kendisini sevenleri daha çok sever. Ama sevmeyenleri de sever.
Öyle bir insan olmalısınız ki; hiç kimseden nefret etmemelisiniz sevgili kardeşlerim. İnsanlar size kızabilirler, size kin duyabilirler ama siz onlara karşı kin duymamalısınız. Onlar size kötülük yapabilirler ama siz onlara kötülük yapmamalısınız. Siz Allah'ın Resûl'ünün etrafındaki 1. daireyi teşkil ediyorsunuz.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ "Seviniz!" diyor. "Sevdiriniz!" diyor. "Nefret etmeyiniz!" diyor. "Nefret ettirmeyiniz!" diyor. Öyleyse bizim Allah'a en yakın olan 1. dairedeki bulunan bütün kardeşlerimiz, siz insanları sevmekle mükellefsiniz. Sizi sevenleri zaten iç dünyanızla görürsünüz ki seversiniz. Ama önemli olan bundan ötesidir. Sizi sevmeyenleri, hatta sizden nefret edenleri de sevmeye çalışmalısınız.
Şimdi belki aklınıza şu gelecek: "İyi ama Allahû Tealâ kısası da devreye almış. Uygun görüyor ki bu bir nevi intikamdır. Siz de diyorsunuz ki: ‘Sevin ve onları affedin!' " Niçin öyle söylüyoruz sevgili kardeşlerim? Sevin ve onları affedin. Çünkü onlar bilmiyorlar. Onlar cehennemin ne olduğunu hiç görmemişler. Onlar bilmiyorlar. Onlar Allah ile hiç konuşmamışlar. Allah'ın onlara söylediğini hiç işitmemişler. Kalpleri Allah ile ilişkilerin hepsine kapalı.
Sevgili kardeşlerim! Allah'ın konuştuğu birisi olmalısınız. Bunun iki tane yolu yok sevgili kardeşlerim. Tek bir yolu var; zikir. Zikrinizi 24 saatlik bir zaman parçasının yüzde ne kadarına çıkartabilirseniz yüzde o kadar mutlu olursunuz. Ne zaman ki gece zikirle yatarsanız, sabah uyanırken hâlâ zikrin devam ettiğini görürsünüz. İşte o zaman daimî zikirdesiniz. Dünyanın en mutlu insanlarından biri olacaksınız. Peki, problemleriniz hiç olmayacak mı? Tam aksine, çoğalacak. Çünkü yücelmek, Allahû Tealâ tarafından sizi başka insanlara Allah'ın hakikatlerini anlatacak ve onlara önder olabilecek olan bir noktaya taşıyacaktır. Önder olmanızın arkasında siz mi varsınız? Hayır, sevgili kardeşlerim, Allah var. Allah sizi seçmiş, sizin daimî zikre ulaşmanızı nasip kılmış ve sizi Allahû Tealâ daimî zikrin de ötesine taşımış. Her an O'nunla konuşmak imkânının sahibi olmuşsunuz. Artık siz yapmıyorsunuz, herhangibir şeyi siz yapmıyorsunuz, Allah size yaptırıyor. İşte ne yaparsanız Allah'ın yaptırdığı, ne söylerseniz Allah'ın söylettiği bir kompozisyon içinde, Allah sizi emri altına almıştır.
Sevgili kardeşlerim! Allah bütün insanları sever. Ama en az sevdiğinden en çok sevdiğine kadar bir bütün söz konusudur. Bütün insanlar bu dairenin içine girerler. Allah nefslerinin afetlerine tâbî olanlara acır. Çünkü insanlar ne yaparlarsa onun karşılığını mutlak olarak yaşayacaklardır. Onun için Allahû Tealâ zulüm yapanlara acır. Çünkü onlara ceza tatbik olunacaktır. Onların gidecekleri yer cehennem olacaktır. Cehennemde çeşitli işkenceler söz konusudur.
Sevgili kardeşlerim! Düşünün; bir tarafta sonsuz mutluluklar içinde yaşanacak olan bir cennet söz konusu. Huzur içinde bir dünya. Orada sonsuza kadar mutluluğu yaşamak! Diğerinde her an size işkence edilecek olan bir karanlık dünya. Sevgili kardeşlerim! Bu ikisinden birisini seçmek hepinizin elindedir. Eğer Allah için olursanız -ki bunun mânâsı başkaları için olmaktır aynı zamanda- hayatınızı başkalarına yardım için vakfederseniz, onlara Allah'ın hakikatlerini öğretmek için hayatınızı harcarsanız, bunun son derece huzur verici bir tatbikat olduğunu göreceksiniz.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bütün insanları sever. Bu sevdiği insanlar Allah'ın dostlarıdır, hatta düşmanlarıdır. Allahû Tealâ, Allah'a düşman olanları da sever. İster ki onlar da kurtulsunlar. Öyle güzel işlevler yapsınlar ki; kendilerini affettirmek sadedinde, Allah da onları af buyursun.
Sevgili kardeşlerim! Allah için yaşayan herkes mutluluğu mutlaka yaşar. Seviye değişik olabilir. En çok mutlu olan insanlar daimî zikrin sahipleridir. Onların kalplerinde Allahû Tealâ bütün negatif faktörleri bırakmamış, almıştır, yok etmiştir. Çünkü onlar daimî zikir ehlidir. Öyleyse daimî zikir, afetlerin mutlaka devre dışı kaldığı bir dünyayı insana kazandırır.
Sevgili kardeşlerim! Burada fonksiyonel yapıya baktığımız zaman başkaları var. Başkalarının size yaptığı davranışlar var. Onların davranışları sebebiyle sizler üzülürsünüz veya sevinirsiniz. Allahû Tealâ'nın sizi duruma hâkim kıldığı noktada, onların birer birer şekil değiştirdiğini ve adım adım Allah'ın istediği forma yaklaştıklarını göreceksiniz. Öyleyse ne olmuştur? Sizin örnek davranışlarınız, onların hakaretlerine hakaretle cevap vermemeniz, onların yanlışlarına uymamanız, onlar sizin hakkınızda ne söylerse söylesin, bir cevap vermemenizdir. Allah sizi lâzımgelen şekilde müdafaa eder. Bunların hepsinin, insanların mutluluk süreci içinde ayrı bir fonksiyonel yapısı söz konusudur.
Bütün insanlar dostunuz olmalı. Size düşman olanlar da dâhil. Size düşman olanlar, onların kendi içindeki nefs afetleri sebebiyle size düşman olabilirler. Ama siz onlara düşman olamazsınız. Daimî zikre ulaştığınız zaman bunun mümkün olmadığını göreceksiniz. İçinizden hiçbir zaman hiç kimseye düşmanlık etmek gelmeyecektir. Elinize fırsat mı geçmeyecek? Tam aksine, Allahû Tealâ sizi imtihan için çok fırsat çıkartır. Ama sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ bilir ki; siz daimî zikirdesiniz. Nefsinizin kalbinde afetler tamamen yok olduğu için, size düşman olanlara siz düşman olamazsınız.
Sevgili kardeşlerim! Allah için yaşamak! Hedefiniz bu olmalı. Bunun bir başka ifadesi var mı? Var: Başkaları için yaşamak. Allah rızası için, başkaları için yaşamak. İşte insanları mutsuz etmeye çalışan, onlara kin duyan, nefret duyan, bu sebeple kötü muamele ederek onları ezen insanlar, bunu her yaptıkları zaman içlerinde bir sızının vücuda geldiğini görürler. Bir sıkıntı kaplar onları.
Sevgili kardeşlerim! Nefsin afetlerini tatbik etmek insanlar için mümkündür. Bunun karşı tarafa yansıması, onların üzülmesini intaç edecektir. O zaman onlar üzüleceklerdir. İşte kim bu üzüntüden kendine pay çıkartırsa "O insanlar benim yaptığım davranış üzerine üzüldüler. Bunun arkasında ben varım. Ben onları üzdüm. Öyleyse bu üzüntünün giderilmesi için gayret etmeliyim." diye bir düşüncenin içine girdiğiniz zaman bir sonuca doğru yola çıkmış olacaksınız. Mukaddes bir sonuç. Allahû Tealâ tarafından hedef gösterilen bir sonuç.
Kime bir kötülük sizin sebebinizle gelmişse mutlaka onun affına mazhar olmalısınız. Gitmelisiniz, onunla konuşmalısınız. Hata yaptığınızı, bunun için kendisinden özür dilediğinizi söylemelisiniz. Bir an için sizin suçunuzun olmadığını düşünelim. Ama ona bir kötülük gelmiş. Bir sebebe dayalı değil, siz ona düşman değilsiniz. Ama eğer o kişi bundan kötülük görmüşse, huzursuz olmuşsa, üzülmüşse, arkasında siz varsınız sevgili kardeşlerim. Evet, bilerek, isteyerek ona bir kötülük yapmadınız ama yaptığınız herhangibir olay, ona kötülük etmediğiniz halde onu üzmüşse bunda kendinizi sakın haklı çıkarmayın. Göreviniz, hemen o kişiye ulaşıp onu üzen o sebep hakkında ondan af dilemek olmalıdır.
Bu neyi sağlar? Bu, sizin diğerkâmlığınızın bir aynasıdır. Başka bir insanın üzülmesine sizin bir davranışınız, bir konuşmanız, bir sözünüz sebep olduysa o zaman hiç durmamalısınız. Hemen ona ulaşmalısınız ve af dilemek büyüklüğünü göstermelisiniz. Sevgili kardeşlerim! Eğer Allah için yaşıyorsanız bunu yapmakta en ufak bir tereddüt duymayacaksınız. Bileceksiniz ki; hangi sebeple olursa olsun, bilerek veya bilmeyerek, hatta başkalarının laf taşımasıyla, siz aslında öyle bir şey söylemediniz ama başkaları sizin ağzınızdan öyle şeyler ulaştırdılar ki; o kişi üzüldü. Böyle de olsa, göreviniz o kişiyle mutlaka konuşmaktır. Sizin sebebinizle, sizden geldi zannıyla üzülen bir insana mutlaka ulaşmalısınız. İlk işiniz, samimi bir standart içinde, kalbî bir talebe dayalı olarak- çünkü kalbiniz böyle istemiştir, onun affını dilemeyi istemiştir- kalbî bir dilekle ona ulaşacaksınız. Kastinizin olmadığını, onu üzmek maksadıyla böyle bir olayın tahakkuk etmediğini ona ispat etmek mecburiyetindesiniz.
Sevgili kardeşlerim! Hiç kimsenin bizim sebebimizle üzülmesine müsaade etmemeliyiz. Şeytan bilerek, isteyerek, olayların hükmünü değiştirmek isteyerek, insanlara düşünce standartlarında ulaşmak suretiyle onları size düşman etmek ister. Olayın bir cephesi de onun söylediği bir hüviyette olabilir. Ama siz olayı o istikamette gerçekleştirmemişsiniz. O kişiye bir düşmanlığınız olmadığı gibi onu üzmeyi de hiç istemiyorsunuz. Böyle bir niyetiniz yok. Ama söylediğiniz sözler o kişiye öyle tesir etmiş. Mümkün mü? Evet, mümkün sevgili kardeşlerim. O zaman yapmanız lâzımgelen şey açık ve kesin. Derhal gidip ondan af dileyeceksiniz.
"Sevgili kardeşim! Ben bu düşündüğün istikamette bir şey söylemek istemedim. Ama sonradan ben olayı düşündüğüm zaman söylediklerimin o mânâya da çekilebileceği kanısına vardım. Onun için sana geldim. Af dilemek üzere geldim. Söylediklerimi o mânâya aldıysan, senden Allahû Tealâ'nın huzurunda af diliyorum. Niyetim katiyen kötü değildi. Seni üzecek olan bir olayı vücuda getirmeyi istemedim. Ama şimdi de görüyorum ki; sen benim söylediğimden gerçekten üzülmüşsün. Bu, benim teessürümü, hüznümü daha da arttırdı. Azîz kardeşim! Acaba beni affetmek lütfunda bulunur musun?" diyeceksiniz.
İşte sevgili kardeşlerim! Sulh ve sükûn için bunu yapmanız, karşı taraf için çok önemli bir müessesedir. Neden? Çünkü o, kendisine yapılan davranışın düşmanca bir davranış olduğunu zannetmiştir. Ama siz ona gidip de bunları söylediğiniz zaman kalbinizde düşmanlık adına hiçbir şeyin mevcut olmadığını, tam aksine, sizin kalbinizin ona dostluktan yaklaştığını ona anlatmış olacaksınız. Bundan sonraki olaylar da bu vakayı, bu gerçeği ispat edecek hüviyette gerçekleşecektir.
Sevgili kardeşlerim! Görüyorsunuz ki; daire hep sevmek merkezi üzerine kurulmak mecburiyetindedir. Eğer nefret merkezli bir davranmış biçimleri dizisi şu veya bu kişiye karşı sizi kontrol altına almışsa size belki istemediğiniz halde bile o kişiye kötü davranmayı oluşturmuşsa o zaman bunun arkasında şeytanın olduğunu sakın unutmayın.
Sevgili kardeşlerim! Kâinatta en büyük düşmanınız şeytandır. Hedefi nedir? Hedefi; herkesin birbiriyle düşman olması, herkesin birbirine kötülük etmesi, herkesin birbirine yaptığı kötülüklerle o insanları üzmesi, yaptığı kötülük sebebiyle kendisinin de üzülmesi. Allah ne istiyor? Herkese elinizden gelen en güzel davranışlarla davranın. Herkese elinize her fırsat geçtiğinde mutlaka iyilik edin. Etrafınızdaki insanlara sık sık sorun; hangi konuda onlara yardım edebilirsiniz.
Sevgili kardeşlerim! Bu, tatbikatın teorik cephesi. Ama tatbikat cephesine geldiğiniz zaman zorluklarla karşılaşacaksınız. Öyle olaylar yaşayacaksınız ki; içinizden gelmeyecek. O kişi size öylesine düşmanlık etmiştir ki; ona güzel davranma içinizden gelemeyecek. İşte aranızdan hanginiz böyle noktalarda da sanki hiçbir şey olmamış gibi, onlar size bir kötülük yapmamışlar gibi o kişilere dost muamelesi yapabilirseniz, işte o zaman Allah'ın takdirine ulaşırsınız.
Sevgili kardeşlerim! Herşeyden evvel şunu söylemek istiyorum; Allah hepinizi sever. Herkesi sever. En azdan en çoğa kadar herkesi sever. İnsanlar kendi davranışlarıyla Allah'ın sevgisini azaltırlar veya çoğaltırlar. Allah'ın kanunu hiç değişmez. Hata yapması mümkün değildir. O, yaratandır. Sizin her yaptığınızın arkasında hangi gayenin yattığını en iyi Allah bilir ve size vereceği derecat onunla orantılıdır. Hangi gayeye dayalı olarak o kişiye kötü bir davranışta bulundunuz? Arkasında ne var? Onun bir yanlışının neticesi mi bu yoksa siz ona sebepsiz yere saldırıyor musunuz?
Sevgili kardeşlerim! Görüyorsunuz ki; Allahû Tealâ hepinizden bir şey istiyor. O istediği şey, başkalarını mutlu etmenizdir. Etrafınızda kim var; evvelâ onları mutlu edeceksiniz. Evlâtlarınız, eşiniz, etrafınızdaki insanlar, komşularınız... Herkesin en güzel standartlarda sizden en güzel şeylerin onlara ulaşmasını sağlar istikamette hedefe ulaşması söz konusu.
Sevgili kardeşlerim! Şimdi düşünün! Bir tarafta kendinize hâkim olamadınız, birisinin kalbini kıracak bir şey söylediniz ve kişi gerçekten size küstü. Ne kazandınız? Bir defa negatif derecat kazandınız. Çünkü siz kimi üzecek bir davranışta bulunursanız derecat kaybedersiniz, o kötü davranışta bulunduğunuz kişi de derecat kazanır. Diyeceksiniz ki: "İşte tamam. Adalet yerini buldu. Artık konuyu ne ufalayıp duruyorsun?" Sevgili kardeşlerim! Bunu sizin için yapıyoruz. Eğer böyle olacak yerde o kişiye bir iyilik yapmış olsaydınız, ne olacaktı? O olayın hemen arkasından ona da bir iyilik yapmanızı Allahû Tealâ nasip kıldığı için bir sevinç içinizi kaplamış olacaktı, huzur kaplayacaktı. Halbuki ne oldu? Siz ona kötü davrandınız. Haklıydınız. O, bu kötü davranmayı hak etmişti. Ama ne yazar ki! Allahû Tealâ sizin onu üzmeniz üzerine size de iç sıkıntısı verecektir. Huzursuzluk duyacaksınız. İntikam müessesesi siz değilsiniz. Bu, Allah'ın elinde olan bir şeydir. Allahû Tealâ, ya bu dünyada o kişiyi cezalandırır ya da bırakır. Ama cehennemde korkunç işkenceler altında cezalandırır.
İnsanların çoğu cehennem adlı bir müesseseyi akıllarına bile getirmezler. Böyle bir şeyi görmemişlerdir. Görmek için gönül gözüne sahip olmaları lâzım. Sanki böyle bir muhteva yokmuş gibi, cehennem yokmuş gibi, ömür boyunca insanlara en kötü davranışları sergilerler. Sonra bu dünyadan ölüp giderler. Arkalarında bir güzel intiba bırakamadan, arkalarında yaptıkları kötülüklerin o karanlık izlerini bırakarak giderler. Bir ömür boyu mutsuz olmuşlardır. Arkasındaki temel faktör başkalarını mutsuz etmeleridir.
Sevgili kardeşlerim! Böyle insanlar hepinizin etrafında vardır. Onlar şeytanın elinde bir oyuncaktırlar. Şeytan onlara, onları ikna etmek yoluyla istediği gibi, dama taşlarıyla oynar gibi onları oynatmak suretiyle kötülükler yaptırır. Bunda hiçbir beis görmez. Çünkü bilir ki; kendisi şartlar ne olursa olsun, sonsuza kadar cehennemin en alt noktasında, esfeli sâfilînde cezalanacaktır. Buna yenilerin ilâve edilmesi veya edilmemesi, neticeyi değiştirmeyeceği için o çekeceği acıların bir nevi intikamını almak istikametinde insanlara saldırır, onları ezer, onları üzer. Onlara ardarda üst seviye kötülükler yapar. Böyle bir dizaynda ne olur? O kişinin yaptığı davranışlar sebebiyle insanlar üzülür. O kişi üzülmez mi? Allahû Tealâ hiç beklemez sevgili kardeşlerim. Yaptığınız her kötülüğün cezasını mutlaka iç âleminizde size yaşatır. Bu duygunun adına "nedamet" diyorlar. "Nadim olmak, pişman olmak" ya da eski tabirle peşiman olmak.
Sevgili kardeşlerim! Herşey en güzel standartlarda cereyan edebilecekken nefsimizin afetlerine kapılıp insanlara düşmanca davrandığımız zaman hep kaybedenlerden oluruz. Bu sebeple nefsimizin afetleriyle mücâdeleyi, bir vazgeçilmez hedef olarak değerlendirmeliyiz. Öyle ki; nefsimiz bize düşmanlık yapamamalı, bizi emellerine alet edememeli. Ne ister iblis? Bizim de herkesle düşman olmamızı, herkesin bize düşman olmasını ister. Böylece biz onlara kötülük yaparız, onlar da bize kötülük yaparlar. Biz onlara kötülük yaptığımızı değerlendirmeden onların bize yaptığı kötülüğü görerek onlara yeniden kötülük ederiz. Onlardan da gelecek olan şey, gene bize kötülük etmektir. Bu, bir ömür boyu devam edecek olan davranış biçimleri dizisidir. Neden böyle olsun ki sevgili kardeşlerim? Ne demiş atalarımız? "İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Hâlik bilir, Yaratan Allah bilir."
Öyleyse eğer biz kendimizi başkalarına iyilik yapmaya adarsak, başkalarını mutlu etmeye kendimizi adarsak onlara yaptığımız mutluluk verici her davranış, bizim içimizde bir huzurun, bir mutluluğun yaşanmasına sebebiyet verecektir. Sonuç mu? Sonu mutluluk. Eğer hayatımızın başkalarına dönük her davranışı başkalarını mutlu etmek istikametindeyse onları mutlu etmek bize huzur verecektir. İşte böyle bir durumda top bizde değil mi? Herkese en güzel davranışlarda bulunarak her zaman mutluluğu yaşamak, bizim elimizde olan bir şey sevgili kardeşlerim. Şeytan bunu çok iyi bildiği için devamlı bütün insanları bu istikamette negatif olarak etkilemek ister.
Bir davranış biçimi iki ayrı açıdan da değerlendirilebilecek bir özellik taşıyorsa şeytanın bütün gayreti o olayı negatif istikamette bize kabul ettirebilmek ve intikam almaya bizi teşvik etmektir. Başarabilirse ne olacak? Belki de sonsuz bir kavganın 2. adımını atmış olacağız. 1. adım başka birisi tarafından atılmış, bize bir kötülük yapılmıştır. Arkasında kasıt mı var yoksa o kişi bunu istemeden mi yaptı; bunun araştırmasını bile yapmadan, iblis mutlaka devreye girip ondan intikam almamızı sağlayacak bir düşünce sistemine bizi ulaştırmaya çalışır. Ama sevgili kardeşlerim, eğer bu dolmayı yutmazsak, konunun esaslarını incelersek bir de bakarız ki; gene arkasında biz varız. O kişiye bir yanlış davranışta bulunmuşuz. Farkına bile varmamışız ama o kişinin yerinde biz de olsaydık üzülebilirdik. Böyle bir sonuca ulaştığımız zaman ne oluyor? Demek ki nefsimizle davranıp başka insanları üzebiliyoruz.
İşte sevgili kardeşlerim, ne zaman hangi konuşmada kardeşlerimizden veya dışarıdaki insanlardan birini üzecek bir şey yaparsak derhal harekete geçmemiz lâzım, o kişiden af dilememiz lâzım. O kişiden af dilememiz, sadece ona huzur vermeyecektir, bizi de huzur sahibi kılacaktır. O kişi, af dilediğimiz zaman neden huzur duyar? Çünkü bir hata yapmışızdır, onu üzecek bir davranıştır bu. Ama aklımız başımıza gelmiştir. Yanlış bir şey yaptığımızı fark etmişizdir. Üzülmüşüzdür ki; bu kişilerden af dilemek gereğini duyuyoruz. İşte af dilemeyi başardığımız an, olay tamamlanır. Sıfıra sıfır, elde var sıfır. O zaman içimizin ferahladığını, hiçbir şey olmasaydı duyacağımız rahatlığı, orada bir defa daha duyarız ve de Allahû Tealâ'ya hamdederiz, şükrederiz. Niçin? Bize bu imkânı verdiği için, af dilemeyi gerçekleştirmemizi Allahû Tealâ nasip kıldığı için.
Sevgili kardeşlerim! Allah için yaşamak, başkaları için yaşamak, aynı şeydir. Hedefiniz, eğer bir ömür boyu başkalarını mutlu etmek için yaşamaksa etrafınızda birçok insan olduğu cihetle ve herbirine verdiğiniz mutluluğun aynını Allah size de yaşatacağı için ne kadar çok insana böyle bir mutluluğu yaşatacak davranışta bulunmuşsanız onların toplamı kadar asıl siz mutlu olacaksınız. O zaman değmez mi sevgili kardeşlerim? Başkalarına kötü davranarak nefsimizin afetlerine ve şeytana yenik düşmek yerine, şeytanın bizi alt etmesine rıza göstermemize karşıt, Allah'ın emirlerini yerine getirerek şeytanın bacaklarını kırmak ve onun gösterdiği hedeflerin hiçbirisine asla ulaşmamak, kapıyı hep kapalı tutmak. Bir ömür boyu hep mutluluğun anahtarı, bu kadar basit!
Sevgili kardeşlerim! Biz insanlar her an aktifiz. Her an birileriyle konuşuruz, bir şeyler yaparız, çalışırız. Bu arada da devamlı başka insanlarla temas halindeyiz. İşte eğer dikkat edersek, her davranışımız başkalarına huzur verici bir davranış olursa, bunu sağlayabilirsek o zaman ne oluyor sevgili kardeşlerim? O zaman biz mutluluğu bütün boyutlarıyla yaşayan birisi oluyoruz.
Allahû Tealâ'ya hamdediyoruz, şükrediyoruz ki; Allahû Tealâ bize bunları öğretti. Biz de sizlere O'nun emriyle öğretiyoruz. O'nun anlatım standartlarıyla anlatıyoruz. O'nun bize öğrettiği standartlarda anlatıyoruz. Bizim başka bir hocamız yok sevgili kardeşlerim. Allah, bizim öğretmenimiz. Öyleyse ne yapmış? Tevrat'ı indirmiş, İncil'i indirmiş, Kur'ân'ı indirmiş. Hepsi aynı güzellikleri söylüyor: 7 safha, 4 teslim.
Sevgili kardeşlerim! Sizin de hedefiniz mutlaka ama mutlaka, şartlar ne olursa olsun, mutlaka başka insanların mutluluğu için yaşamak olmalı. Size kötülük edenlere de en güzel davranışlarla ulaşmanız, olayların en güzelidir. Onların size vereceği huzursuzluğa karşılık sizin onlara mutluluk vermeniz. Bu, onlara öyle bir tesir eder ki; onlar gerçekten yaptıklarından büyük pişmanlık duyarlar. Çünkü bu noktada şeytan devreden çıkacaktır, Allah devreye girecektir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R
TARİHİ: 06.10.2010
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Hedef, Allah'ı zikretmek. Hedef, Allah'tan bahsetmek. Hedef, bununla bağımlı olan mutluluktan bahsetmek.
Sevgili kardeşlerim! Allah'ın mevcut olmadığı bir ortamda yani insanların Allah ile birlikte olmadıkları bir ortamda mutluluk adı verilen müessesenin kurulması mümkün değildir. Siz, etrafınızdaki insanlar ve Allah bir üçlü oluşturuyorsunuz. Bu üçlü olmadan, Allahû Tealâ devrede olmadan hiç kimse mutluluğu yakalayamaz.
Mutluluk, bir sulh ve sükûn halidir. Bir insanın huzur içinde, sıkıntı duymadığı bir ortamı oluşturmasıdır. Huzur, mutluluk, bir insanın sevecen dünyasında Allah'ın da bulunduğunun kesin işaretidir. O, sever. Kendisini sevenleri daha çok sever. Ama sevmeyenleri de sever.
Öyle bir insan olmalısınız ki; hiç kimseden nefret etmemelisiniz sevgili kardeşlerim. İnsanlar size kızabilirler, size kin duyabilirler ama siz onlara karşı kin duymamalısınız. Onlar size kötülük yapabilirler ama siz onlara kötülük yapmamalısınız. Siz Allah'ın Resûl'ünün etrafındaki 1. daireyi teşkil ediyorsunuz.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ "Seviniz!" diyor. "Sevdiriniz!" diyor. "Nefret etmeyiniz!" diyor. "Nefret ettirmeyiniz!" diyor. Öyleyse bizim Allah'a en yakın olan 1. dairedeki bulunan bütün kardeşlerimiz, siz insanları sevmekle mükellefsiniz. Sizi sevenleri zaten iç dünyanızla görürsünüz ki seversiniz. Ama önemli olan bundan ötesidir. Sizi sevmeyenleri, hatta sizden nefret edenleri de sevmeye çalışmalısınız.
Şimdi belki aklınıza şu gelecek: "İyi ama Allahû Tealâ kısası da devreye almış. Uygun görüyor ki bu bir nevi intikamdır. Siz de diyorsunuz ki: ‘Sevin ve onları affedin!' " Niçin öyle söylüyoruz sevgili kardeşlerim? Sevin ve onları affedin. Çünkü onlar bilmiyorlar. Onlar cehennemin ne olduğunu hiç görmemişler. Onlar bilmiyorlar. Onlar Allah ile hiç konuşmamışlar. Allah'ın onlara söylediğini hiç işitmemişler. Kalpleri Allah ile ilişkilerin hepsine kapalı.
Sevgili kardeşlerim! Allah'ın konuştuğu birisi olmalısınız. Bunun iki tane yolu yok sevgili kardeşlerim. Tek bir yolu var; zikir. Zikrinizi 24 saatlik bir zaman parçasının yüzde ne kadarına çıkartabilirseniz yüzde o kadar mutlu olursunuz. Ne zaman ki gece zikirle yatarsanız, sabah uyanırken hâlâ zikrin devam ettiğini görürsünüz. İşte o zaman daimî zikirdesiniz. Dünyanın en mutlu insanlarından biri olacaksınız. Peki, problemleriniz hiç olmayacak mı? Tam aksine, çoğalacak. Çünkü yücelmek, Allahû Tealâ tarafından sizi başka insanlara Allah'ın hakikatlerini anlatacak ve onlara önder olabilecek olan bir noktaya taşıyacaktır. Önder olmanızın arkasında siz mi varsınız? Hayır, sevgili kardeşlerim, Allah var. Allah sizi seçmiş, sizin daimî zikre ulaşmanızı nasip kılmış ve sizi Allahû Tealâ daimî zikrin de ötesine taşımış. Her an O'nunla konuşmak imkânının sahibi olmuşsunuz. Artık siz yapmıyorsunuz, herhangibir şeyi siz yapmıyorsunuz, Allah size yaptırıyor. İşte ne yaparsanız Allah'ın yaptırdığı, ne söylerseniz Allah'ın söylettiği bir kompozisyon içinde, Allah sizi emri altına almıştır.
Sevgili kardeşlerim! Allah bütün insanları sever. Ama en az sevdiğinden en çok sevdiğine kadar bir bütün söz konusudur. Bütün insanlar bu dairenin içine girerler. Allah nefslerinin afetlerine tâbî olanlara acır. Çünkü insanlar ne yaparlarsa onun karşılığını mutlak olarak yaşayacaklardır. Onun için Allahû Tealâ zulüm yapanlara acır. Çünkü onlara ceza tatbik olunacaktır. Onların gidecekleri yer cehennem olacaktır. Cehennemde çeşitli işkenceler söz konusudur.
Sevgili kardeşlerim! Düşünün; bir tarafta sonsuz mutluluklar içinde yaşanacak olan bir cennet söz konusu. Huzur içinde bir dünya. Orada sonsuza kadar mutluluğu yaşamak! Diğerinde her an size işkence edilecek olan bir karanlık dünya. Sevgili kardeşlerim! Bu ikisinden birisini seçmek hepinizin elindedir. Eğer Allah için olursanız -ki bunun mânâsı başkaları için olmaktır aynı zamanda- hayatınızı başkalarına yardım için vakfederseniz, onlara Allah'ın hakikatlerini öğretmek için hayatınızı harcarsanız, bunun son derece huzur verici bir tatbikat olduğunu göreceksiniz.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bütün insanları sever. Bu sevdiği insanlar Allah'ın dostlarıdır, hatta düşmanlarıdır. Allahû Tealâ, Allah'a düşman olanları da sever. İster ki onlar da kurtulsunlar. Öyle güzel işlevler yapsınlar ki; kendilerini affettirmek sadedinde, Allah da onları af buyursun.
Sevgili kardeşlerim! Allah için yaşayan herkes mutluluğu mutlaka yaşar. Seviye değişik olabilir. En çok mutlu olan insanlar daimî zikrin sahipleridir. Onların kalplerinde Allahû Tealâ bütün negatif faktörleri bırakmamış, almıştır, yok etmiştir. Çünkü onlar daimî zikir ehlidir. Öyleyse daimî zikir, afetlerin mutlaka devre dışı kaldığı bir dünyayı insana kazandırır.
Sevgili kardeşlerim! Burada fonksiyonel yapıya baktığımız zaman başkaları var. Başkalarının size yaptığı davranışlar var. Onların davranışları sebebiyle sizler üzülürsünüz veya sevinirsiniz. Allahû Tealâ'nın sizi duruma hâkim kıldığı noktada, onların birer birer şekil değiştirdiğini ve adım adım Allah'ın istediği forma yaklaştıklarını göreceksiniz. Öyleyse ne olmuştur? Sizin örnek davranışlarınız, onların hakaretlerine hakaretle cevap vermemeniz, onların yanlışlarına uymamanız, onlar sizin hakkınızda ne söylerse söylesin, bir cevap vermemenizdir. Allah sizi lâzımgelen şekilde müdafaa eder. Bunların hepsinin, insanların mutluluk süreci içinde ayrı bir fonksiyonel yapısı söz konusudur.
Bütün insanlar dostunuz olmalı. Size düşman olanlar da dâhil. Size düşman olanlar, onların kendi içindeki nefs afetleri sebebiyle size düşman olabilirler. Ama siz onlara düşman olamazsınız. Daimî zikre ulaştığınız zaman bunun mümkün olmadığını göreceksiniz. İçinizden hiçbir zaman hiç kimseye düşmanlık etmek gelmeyecektir. Elinize fırsat mı geçmeyecek? Tam aksine, Allahû Tealâ sizi imtihan için çok fırsat çıkartır. Ama sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ bilir ki; siz daimî zikirdesiniz. Nefsinizin kalbinde afetler tamamen yok olduğu için, size düşman olanlara siz düşman olamazsınız.
Sevgili kardeşlerim! Allah için yaşamak! Hedefiniz bu olmalı. Bunun bir başka ifadesi var mı? Var: Başkaları için yaşamak. Allah rızası için, başkaları için yaşamak. İşte insanları mutsuz etmeye çalışan, onlara kin duyan, nefret duyan, bu sebeple kötü muamele ederek onları ezen insanlar, bunu her yaptıkları zaman içlerinde bir sızının vücuda geldiğini görürler. Bir sıkıntı kaplar onları.
Sevgili kardeşlerim! Nefsin afetlerini tatbik etmek insanlar için mümkündür. Bunun karşı tarafa yansıması, onların üzülmesini intaç edecektir. O zaman onlar üzüleceklerdir. İşte kim bu üzüntüden kendine pay çıkartırsa "O insanlar benim yaptığım davranış üzerine üzüldüler. Bunun arkasında ben varım. Ben onları üzdüm. Öyleyse bu üzüntünün giderilmesi için gayret etmeliyim." diye bir düşüncenin içine girdiğiniz zaman bir sonuca doğru yola çıkmış olacaksınız. Mukaddes bir sonuç. Allahû Tealâ tarafından hedef gösterilen bir sonuç.
Kime bir kötülük sizin sebebinizle gelmişse mutlaka onun affına mazhar olmalısınız. Gitmelisiniz, onunla konuşmalısınız. Hata yaptığınızı, bunun için kendisinden özür dilediğinizi söylemelisiniz. Bir an için sizin suçunuzun olmadığını düşünelim. Ama ona bir kötülük gelmiş. Bir sebebe dayalı değil, siz ona düşman değilsiniz. Ama eğer o kişi bundan kötülük görmüşse, huzursuz olmuşsa, üzülmüşse, arkasında siz varsınız sevgili kardeşlerim. Evet, bilerek, isteyerek ona bir kötülük yapmadınız ama yaptığınız herhangibir olay, ona kötülük etmediğiniz halde onu üzmüşse bunda kendinizi sakın haklı çıkarmayın. Göreviniz, hemen o kişiye ulaşıp onu üzen o sebep hakkında ondan af dilemek olmalıdır.
Bu neyi sağlar? Bu, sizin diğerkâmlığınızın bir aynasıdır. Başka bir insanın üzülmesine sizin bir davranışınız, bir konuşmanız, bir sözünüz sebep olduysa o zaman hiç durmamalısınız. Hemen ona ulaşmalısınız ve af dilemek büyüklüğünü göstermelisiniz. Sevgili kardeşlerim! Eğer Allah için yaşıyorsanız bunu yapmakta en ufak bir tereddüt duymayacaksınız. Bileceksiniz ki; hangi sebeple olursa olsun, bilerek veya bilmeyerek, hatta başkalarının laf taşımasıyla, siz aslında öyle bir şey söylemediniz ama başkaları sizin ağzınızdan öyle şeyler ulaştırdılar ki; o kişi üzüldü. Böyle de olsa, göreviniz o kişiyle mutlaka konuşmaktır. Sizin sebebinizle, sizden geldi zannıyla üzülen bir insana mutlaka ulaşmalısınız. İlk işiniz, samimi bir standart içinde, kalbî bir talebe dayalı olarak- çünkü kalbiniz böyle istemiştir, onun affını dilemeyi istemiştir- kalbî bir dilekle ona ulaşacaksınız. Kastinizin olmadığını, onu üzmek maksadıyla böyle bir olayın tahakkuk etmediğini ona ispat etmek mecburiyetindesiniz.
Sevgili kardeşlerim! Hiç kimsenin bizim sebebimizle üzülmesine müsaade etmemeliyiz. Şeytan bilerek, isteyerek, olayların hükmünü değiştirmek isteyerek, insanlara düşünce standartlarında ulaşmak suretiyle onları size düşman etmek ister. Olayın bir cephesi de onun söylediği bir hüviyette olabilir. Ama siz olayı o istikamette gerçekleştirmemişsiniz. O kişiye bir düşmanlığınız olmadığı gibi onu üzmeyi de hiç istemiyorsunuz. Böyle bir niyetiniz yok. Ama söylediğiniz sözler o kişiye öyle tesir etmiş. Mümkün mü? Evet, mümkün sevgili kardeşlerim. O zaman yapmanız lâzımgelen şey açık ve kesin. Derhal gidip ondan af dileyeceksiniz.
"Sevgili kardeşim! Ben bu düşündüğün istikamette bir şey söylemek istemedim. Ama sonradan ben olayı düşündüğüm zaman söylediklerimin o mânâya da çekilebileceği kanısına vardım. Onun için sana geldim. Af dilemek üzere geldim. Söylediklerimi o mânâya aldıysan, senden Allahû Tealâ'nın huzurunda af diliyorum. Niyetim katiyen kötü değildi. Seni üzecek olan bir olayı vücuda getirmeyi istemedim. Ama şimdi de görüyorum ki; sen benim söylediğimden gerçekten üzülmüşsün. Bu, benim teessürümü, hüznümü daha da arttırdı. Azîz kardeşim! Acaba beni affetmek lütfunda bulunur musun?" diyeceksiniz.
İşte sevgili kardeşlerim! Sulh ve sükûn için bunu yapmanız, karşı taraf için çok önemli bir müessesedir. Neden? Çünkü o, kendisine yapılan davranışın düşmanca bir davranış olduğunu zannetmiştir. Ama siz ona gidip de bunları söylediğiniz zaman kalbinizde düşmanlık adına hiçbir şeyin mevcut olmadığını, tam aksine, sizin kalbinizin ona dostluktan yaklaştığını ona anlatmış olacaksınız. Bundan sonraki olaylar da bu vakayı, bu gerçeği ispat edecek hüviyette gerçekleşecektir.
Sevgili kardeşlerim! Görüyorsunuz ki; daire hep sevmek merkezi üzerine kurulmak mecburiyetindedir. Eğer nefret merkezli bir davranmış biçimleri dizisi şu veya bu kişiye karşı sizi kontrol altına almışsa size belki istemediğiniz halde bile o kişiye kötü davranmayı oluşturmuşsa o zaman bunun arkasında şeytanın olduğunu sakın unutmayın.
Sevgili kardeşlerim! Kâinatta en büyük düşmanınız şeytandır. Hedefi nedir? Hedefi; herkesin birbiriyle düşman olması, herkesin birbirine kötülük etmesi, herkesin birbirine yaptığı kötülüklerle o insanları üzmesi, yaptığı kötülük sebebiyle kendisinin de üzülmesi. Allah ne istiyor? Herkese elinizden gelen en güzel davranışlarla davranın. Herkese elinize her fırsat geçtiğinde mutlaka iyilik edin. Etrafınızdaki insanlara sık sık sorun; hangi konuda onlara yardım edebilirsiniz.
Sevgili kardeşlerim! Bu, tatbikatın teorik cephesi. Ama tatbikat cephesine geldiğiniz zaman zorluklarla karşılaşacaksınız. Öyle olaylar yaşayacaksınız ki; içinizden gelmeyecek. O kişi size öylesine düşmanlık etmiştir ki; ona güzel davranma içinizden gelemeyecek. İşte aranızdan hanginiz böyle noktalarda da sanki hiçbir şey olmamış gibi, onlar size bir kötülük yapmamışlar gibi o kişilere dost muamelesi yapabilirseniz, işte o zaman Allah'ın takdirine ulaşırsınız.
Sevgili kardeşlerim! Herşeyden evvel şunu söylemek istiyorum; Allah hepinizi sever. Herkesi sever. En azdan en çoğa kadar herkesi sever. İnsanlar kendi davranışlarıyla Allah'ın sevgisini azaltırlar veya çoğaltırlar. Allah'ın kanunu hiç değişmez. Hata yapması mümkün değildir. O, yaratandır. Sizin her yaptığınızın arkasında hangi gayenin yattığını en iyi Allah bilir ve size vereceği derecat onunla orantılıdır. Hangi gayeye dayalı olarak o kişiye kötü bir davranışta bulundunuz? Arkasında ne var? Onun bir yanlışının neticesi mi bu yoksa siz ona sebepsiz yere saldırıyor musunuz?
Sevgili kardeşlerim! Görüyorsunuz ki; Allahû Tealâ hepinizden bir şey istiyor. O istediği şey, başkalarını mutlu etmenizdir. Etrafınızda kim var; evvelâ onları mutlu edeceksiniz. Evlâtlarınız, eşiniz, etrafınızdaki insanlar, komşularınız... Herkesin en güzel standartlarda sizden en güzel şeylerin onlara ulaşmasını sağlar istikamette hedefe ulaşması söz konusu.
Sevgili kardeşlerim! Şimdi düşünün! Bir tarafta kendinize hâkim olamadınız, birisinin kalbini kıracak bir şey söylediniz ve kişi gerçekten size küstü. Ne kazandınız? Bir defa negatif derecat kazandınız. Çünkü siz kimi üzecek bir davranışta bulunursanız derecat kaybedersiniz, o kötü davranışta bulunduğunuz kişi de derecat kazanır. Diyeceksiniz ki: "İşte tamam. Adalet yerini buldu. Artık konuyu ne ufalayıp duruyorsun?" Sevgili kardeşlerim! Bunu sizin için yapıyoruz. Eğer böyle olacak yerde o kişiye bir iyilik yapmış olsaydınız, ne olacaktı? O olayın hemen arkasından ona da bir iyilik yapmanızı Allahû Tealâ nasip kıldığı için bir sevinç içinizi kaplamış olacaktı, huzur kaplayacaktı. Halbuki ne oldu? Siz ona kötü davrandınız. Haklıydınız. O, bu kötü davranmayı hak etmişti. Ama ne yazar ki! Allahû Tealâ sizin onu üzmeniz üzerine size de iç sıkıntısı verecektir. Huzursuzluk duyacaksınız. İntikam müessesesi siz değilsiniz. Bu, Allah'ın elinde olan bir şeydir. Allahû Tealâ, ya bu dünyada o kişiyi cezalandırır ya da bırakır. Ama cehennemde korkunç işkenceler altında cezalandırır.
İnsanların çoğu cehennem adlı bir müesseseyi akıllarına bile getirmezler. Böyle bir şeyi görmemişlerdir. Görmek için gönül gözüne sahip olmaları lâzım. Sanki böyle bir muhteva yokmuş gibi, cehennem yokmuş gibi, ömür boyunca insanlara en kötü davranışları sergilerler. Sonra bu dünyadan ölüp giderler. Arkalarında bir güzel intiba bırakamadan, arkalarında yaptıkları kötülüklerin o karanlık izlerini bırakarak giderler. Bir ömür boyu mutsuz olmuşlardır. Arkasındaki temel faktör başkalarını mutsuz etmeleridir.
Sevgili kardeşlerim! Böyle insanlar hepinizin etrafında vardır. Onlar şeytanın elinde bir oyuncaktırlar. Şeytan onlara, onları ikna etmek yoluyla istediği gibi, dama taşlarıyla oynar gibi onları oynatmak suretiyle kötülükler yaptırır. Bunda hiçbir beis görmez. Çünkü bilir ki; kendisi şartlar ne olursa olsun, sonsuza kadar cehennemin en alt noktasında, esfeli sâfilînde cezalanacaktır. Buna yenilerin ilâve edilmesi veya edilmemesi, neticeyi değiştirmeyeceği için o çekeceği acıların bir nevi intikamını almak istikametinde insanlara saldırır, onları ezer, onları üzer. Onlara ardarda üst seviye kötülükler yapar. Böyle bir dizaynda ne olur? O kişinin yaptığı davranışlar sebebiyle insanlar üzülür. O kişi üzülmez mi? Allahû Tealâ hiç beklemez sevgili kardeşlerim. Yaptığınız her kötülüğün cezasını mutlaka iç âleminizde size yaşatır. Bu duygunun adına "nedamet" diyorlar. "Nadim olmak, pişman olmak" ya da eski tabirle peşiman olmak.
Sevgili kardeşlerim! Herşey en güzel standartlarda cereyan edebilecekken nefsimizin afetlerine kapılıp insanlara düşmanca davrandığımız zaman hep kaybedenlerden oluruz. Bu sebeple nefsimizin afetleriyle mücâdeleyi, bir vazgeçilmez hedef olarak değerlendirmeliyiz. Öyle ki; nefsimiz bize düşmanlık yapamamalı, bizi emellerine alet edememeli. Ne ister iblis? Bizim de herkesle düşman olmamızı, herkesin bize düşman olmasını ister. Böylece biz onlara kötülük yaparız, onlar da bize kötülük yaparlar. Biz onlara kötülük yaptığımızı değerlendirmeden onların bize yaptığı kötülüğü görerek onlara yeniden kötülük ederiz. Onlardan da gelecek olan şey, gene bize kötülük etmektir. Bu, bir ömür boyu devam edecek olan davranış biçimleri dizisidir. Neden böyle olsun ki sevgili kardeşlerim? Ne demiş atalarımız? "İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Hâlik bilir, Yaratan Allah bilir."
Öyleyse eğer biz kendimizi başkalarına iyilik yapmaya adarsak, başkalarını mutlu etmeye kendimizi adarsak onlara yaptığımız mutluluk verici her davranış, bizim içimizde bir huzurun, bir mutluluğun yaşanmasına sebebiyet verecektir. Sonuç mu? Sonu mutluluk. Eğer hayatımızın başkalarına dönük her davranışı başkalarını mutlu etmek istikametindeyse onları mutlu etmek bize huzur verecektir. İşte böyle bir durumda top bizde değil mi? Herkese en güzel davranışlarda bulunarak her zaman mutluluğu yaşamak, bizim elimizde olan bir şey sevgili kardeşlerim. Şeytan bunu çok iyi bildiği için devamlı bütün insanları bu istikamette negatif olarak etkilemek ister.
Bir davranış biçimi iki ayrı açıdan da değerlendirilebilecek bir özellik taşıyorsa şeytanın bütün gayreti o olayı negatif istikamette bize kabul ettirebilmek ve intikam almaya bizi teşvik etmektir. Başarabilirse ne olacak? Belki de sonsuz bir kavganın 2. adımını atmış olacağız. 1. adım başka birisi tarafından atılmış, bize bir kötülük yapılmıştır. Arkasında kasıt mı var yoksa o kişi bunu istemeden mi yaptı; bunun araştırmasını bile yapmadan, iblis mutlaka devreye girip ondan intikam almamızı sağlayacak bir düşünce sistemine bizi ulaştırmaya çalışır. Ama sevgili kardeşlerim, eğer bu dolmayı yutmazsak, konunun esaslarını incelersek bir de bakarız ki; gene arkasında biz varız. O kişiye bir yanlış davranışta bulunmuşuz. Farkına bile varmamışız ama o kişinin yerinde biz de olsaydık üzülebilirdik. Böyle bir sonuca ulaştığımız zaman ne oluyor? Demek ki nefsimizle davranıp başka insanları üzebiliyoruz.
İşte sevgili kardeşlerim, ne zaman hangi konuşmada kardeşlerimizden veya dışarıdaki insanlardan birini üzecek bir şey yaparsak derhal harekete geçmemiz lâzım, o kişiden af dilememiz lâzım. O kişiden af dilememiz, sadece ona huzur vermeyecektir, bizi de huzur sahibi kılacaktır. O kişi, af dilediğimiz zaman neden huzur duyar? Çünkü bir hata yapmışızdır, onu üzecek bir davranıştır bu. Ama aklımız başımıza gelmiştir. Yanlış bir şey yaptığımızı fark etmişizdir. Üzülmüşüzdür ki; bu kişilerden af dilemek gereğini duyuyoruz. İşte af dilemeyi başardığımız an, olay tamamlanır. Sıfıra sıfır, elde var sıfır. O zaman içimizin ferahladığını, hiçbir şey olmasaydı duyacağımız rahatlığı, orada bir defa daha duyarız ve de Allahû Tealâ'ya hamdederiz, şükrederiz. Niçin? Bize bu imkânı verdiği için, af dilemeyi gerçekleştirmemizi Allahû Tealâ nasip kıldığı için.
Sevgili kardeşlerim! Allah için yaşamak, başkaları için yaşamak, aynı şeydir. Hedefiniz, eğer bir ömür boyu başkalarını mutlu etmek için yaşamaksa etrafınızda birçok insan olduğu cihetle ve herbirine verdiğiniz mutluluğun aynını Allah size de yaşatacağı için ne kadar çok insana böyle bir mutluluğu yaşatacak davranışta bulunmuşsanız onların toplamı kadar asıl siz mutlu olacaksınız. O zaman değmez mi sevgili kardeşlerim? Başkalarına kötü davranarak nefsimizin afetlerine ve şeytana yenik düşmek yerine, şeytanın bizi alt etmesine rıza göstermemize karşıt, Allah'ın emirlerini yerine getirerek şeytanın bacaklarını kırmak ve onun gösterdiği hedeflerin hiçbirisine asla ulaşmamak, kapıyı hep kapalı tutmak. Bir ömür boyu hep mutluluğun anahtarı, bu kadar basit!
Sevgili kardeşlerim! Biz insanlar her an aktifiz. Her an birileriyle konuşuruz, bir şeyler yaparız, çalışırız. Bu arada da devamlı başka insanlarla temas halindeyiz. İşte eğer dikkat edersek, her davranışımız başkalarına huzur verici bir davranış olursa, bunu sağlayabilirsek o zaman ne oluyor sevgili kardeşlerim? O zaman biz mutluluğu bütün boyutlarıyla yaşayan birisi oluyoruz.
Allahû Tealâ'ya hamdediyoruz, şükrediyoruz ki; Allahû Tealâ bize bunları öğretti. Biz de sizlere O'nun emriyle öğretiyoruz. O'nun anlatım standartlarıyla anlatıyoruz. O'nun bize öğrettiği standartlarda anlatıyoruz. Bizim başka bir hocamız yok sevgili kardeşlerim. Allah, bizim öğretmenimiz. Öyleyse ne yapmış? Tevrat'ı indirmiş, İncil'i indirmiş, Kur'ân'ı indirmiş. Hepsi aynı güzellikleri söylüyor: 7 safha, 4 teslim.
Sevgili kardeşlerim! Sizin de hedefiniz mutlaka ama mutlaka, şartlar ne olursa olsun, mutlaka başka insanların mutluluğu için yaşamak olmalı. Size kötülük edenlere de en güzel davranışlarla ulaşmanız, olayların en güzelidir. Onların size vereceği huzursuzluğa karşılık sizin onlara mutluluk vermeniz. Bu, onlara öyle bir tesir eder ki; onlar gerçekten yaptıklarından büyük pişmanlık duyarlar. Çünkü bu noktada şeytan devreden çıkacaktır, Allah devreye girecektir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R