SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 20.12.2010
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir zikir sohbetinde sizlere gene Allah'tan bahsetmek için Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı.
Allahû Tealâ istiyor ki hepimiz birbirimizi sevelim. Bu sevgiyi belirtmekten çekinmeyelim. Çekinmeyelim ki karşımızdakinin de bize sevgisini açıklamak imkânı doğsun.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları sevmek, Allah'ı sevmenin bir tamamlayıcısıdır. Allah sevilir, Allah'a âşık olunur ve Allah'a hayran olunur. İşte biz Allah'a hayran olanlardanız sevgili kardeşlerim. Bu, öyle bir şey ki; dil ile tarifi gayri mümkünsüz. Buradaki espriyi muhakkak ki anladınız. "Gayri mümkün" zaten "mümkün değil" demek. Eskiden Osmanlı devrinde böyle konuşulurdu. Size olan sevgimi anlatmak gayri mümkün! Yani mümkün değil.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse şartlar ne olursa olsun, Allahû Tealâ bize sevmeyi emrediyor. Bize iyilik edenleri, bizi sevenleri zaten severiz. Bu, eşyanın tabiatına uygundur, herkesin normal standartlarda gerçekleştirdiği bir şeydir. Ama bizi sevmeyenleri de sevmek; işte Allahû Tealâ'nın aslında hepimizden istediği şey aslında budur. Eğer Allah'ın dostları bunu ispat edebilirlerse kendilerini sevmeyenleri de sevebildiklerini ispat edebilirlerse bu, başkaları için bir örnek olaydır.
Nefret etmek, kin duymamak ve sevmek ayrı ayrı 3 kategoriyi ifade ediyor. Sevgili kardeşlerim! Bir nefret etmek var, bir de etmemek var. İnsanlar nefsleriyle hareket edeceklerdir. Tasavvufun dışında olan herkes için hep bu kapı kullanılır. Çünkü onlar nefs terbiyesine girmemişlerdir. Nefslerini tezkiye etmemişlerdir. Nerde kalmış tasfiye etmek? Öyleyse insanları sevmemiz lâzım. İnsanları mutlu kılmamız lâzım. Onlar için yaşamamız lâzım. Onları mutlu etmek için yaşamamız lâzım. Huzur ve mutluluk, herşeyden evvel başkalarına mutluluk ve huzur vermenin tabiî meyvesidir.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları sevmek, dostları sevmek, dost olmayanları sevmek, düşman olanları sevmek ayrı ayrı kategorilerdeki insanları ifade eder. En zoru düşman olanları da sevmektir. Ama şunu düşünürseniz eğer, düşman olanlar o düşmanlıkları sebebiyle devamlı derecat kaybetmektedirler. Yani Allahû Tealâ onları zaten lâzımgelen seviyede cezalandırmış oluyor. Neden biz de küserek veya ona hakaret ederek onu bir köşeye sıkıştırmaya çalışalım ki? Neden? Biz Allah'ın dostuysak Allah da bize dosttur. Allah dostlarını korur.
Sevgili kardeşlerim! Uzun devrede kötüler iyilere aslında bir şey yapmış olmazlar, bir kötülük edemezler. Dünya üzerinde bir kötülük etmiş görünürler ama o kötülük ettikleri kişiye sadece bu kötülük sebebiyle ne kadar derecat kazandırdıklarından haberleri yoktur. Haberleri olsa zaten bunu yapmazlar. O kadar derecat da kazandırmazlar.
Bu kin denilen, nefret denilen müessese, insanları birbirine düşürmek için şeytanın devamlı tezgâhladığı ve kışkırttığı ve gazladığı bir müessesedir. Bu "gazlama" kelimesi artık çok kullanılıyor. Hani "arabayı gazla" falan derler. Yani "hızı arttır" mânâsına gelir. Çünkü gazı daha fazla verdikçe tekerleklerin devir sayısı yükselecektir.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları seversek ne kaybederiz ki? Ama onları mutlu edebiliriz. Gelin, Allah'ın kanununa beraber bakalım. Kime ne kadar mutluluk verebilirseniz aynı miktarda mutluluğu siz yaşarsınız. Öyleyse etrafınızda 10 kişi varsa 10 kişinin herbirine A kadar mutluluk verdiğinizi düşünelim; siz 10A kadar mutlu olursunuz. Hepsi bu kadardır. Acaba anlaşıldı mı ne demek istediğim? Sizleri nereye çağırdığım? Düşmanınız olabilirler, size kötülük edebilirler. Ama siz onlara aynı kötülüğü yapmak hakkının sahibi olmanıza rağmen ki bunun adına Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de "kısas" diyor. Biri size A kadar kötülük etmişse sizin de ona A kadar kötülük etme hakkınız doğuyor. Neye yarar sevgili kardeşlerim? Kötülük ettiniz ve intikamınızı aldınız. Neye yarar?
İntikam almak, Allah'ın dostlarına yakışmaz. Onlar intikam almazlar. Onlar Allah'a teslim olanlardır. Bilirler ki kendilerine yapılan her kötülüğün Allah muhakkak ki bilincindedir. Ona başkalarının hangi kötülükleri yaptığını Allah biliyor. Ve kişi yükseldikçe o kötülüklere karşılık vermek yetkisinin yok olduğunu görür. Azaldığını, azaldığını, sonunda yok olduğunu görür. Artık iç dünyası kendisine yapılan herhangi bir kötülükten, kötülük sebebiyle o kötülüğü yapandan intikam almayı hiçbir zaman aklına getirmez.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları mutlu etmek varken, bu mutlu etmenin karşılığında onlara verdiği mutluluk kadarını, herbirine verdiği mutluluk kadarını kişinin kendisinin yaşaması varken, neden bize kötülük yaptı diye biz de aynı kötülüğü yapalım? İkisinin arasında çok büyük bir fark var. İntikam almak, kısası gerçekleştirmektir. Ama size kötülük eden bir kişiye ona iyilik yaparak karşılık verirseniz, davranış biçiminiz bunu oluşturursa işte o zaman siz farklı bir insansınız. O zaman siz Allah'ın dostusunuz. Neden? Çünkü size bir kötülük yapılmıştır ama o kötülüğe mukabele etmemişsinizdir. Yeter mi? Hayır, yetmez.
Sizler, bize tâbî olanlar! Sizleri Allahû Tealâ kötülüğe iyilikle mukabele etmeye davet ediyor.
Sevgili kardeşlerim! Her geçen gün yüzlerce kişi aramıza katılıyor. Her geçen gün çok hızlı büyüyen bir topluluk olarak Allahû Tealâ bizleri ileriye taşıyor. Bu taşımak neyi anlatır? Neyi ifade eder? İntikam almayı düşünmeyen bir toplumun adım adım gerçekleşeceğini ifade eder. Hayatlarını başkalarını mutlu etmeye adamış olanların topluluğu. Eğer hedefiniz buysa ne olur? Eğer siz başkalarını mutlu etmek için yaşıyorsanız her an mutlusunuz. Çünkü her an birilerine bir iyilik etmek imkânınız, bir güzel söz söylemek imkânınız, en azından her zaman mevcuttur. Hani atalarımız demişler: "Yarım elma gönül alma." İşte birisine yarım elma bile vermek, bir yarım elmalık derecat kazanmaktır. O yarım elma, aç olan kişiyi tamamen olmasa bile belli bir ölçüde doyurma istikametinde harekete geçen bir müessesedir. Öyleyse sevgili kardeşlerim, bu, yapılan bir iyiliktir. İşte kötü davranış, başkalarını rahatsız eden bütün davranışlardır. İyi davranış ise başkalarına mutluluk veren bütün davranışlardır.
Öyleyse eğer biz başkalarına kötülük yaptığımız zaman onların yaşadığı sıkıntıyı Allahû Tealâ bizlere azap olarak yaşatıyorsa o zaman neden başkalarına kötülük edelim de bu azabı yaşayalım ki? O zaman biz bırakınız bize iyi davrananlara, bize kötülük edenlere bile en güzel davranışlarda bulunmakla mükellefiz. Allahû Tealâ bizleri bununla vazifeli kılıyor. Bu dergâhın mensupları, başkalarına kucaklarını açmış olanlardır ve onlara Allah'ın indinden selâmlar ulaştırırlar.
Sevgili kardeşlerim! Allah ile konuşmak, Allah'ın dünya üzerindeki en büyük hediyelerinden biridir. Herkese nasip olmaz. Ama konuşabilenler, onlar başkalarını mutlu etmek için yaşayanlardır. Allahû Tealâ onlara evvelâ öğretir, sonra yaşatır. İmkân sağlar. O kişi kendi iradesiyle yaptığı olaylar sebebiyle hep mutluluk duyar. Ama daha ötesi var; Allahû Tealâ onu kontrolü altına alır, onun iradesini devre dışı bırakır. Bu, Allah'a köle olmaktır. Allah'ın kölesi olmaktır. Allahû Tealâ ona akla gelebilecek olan, başka insanları mutlu edecek olan herşeyi yaptırır. Onlar kendilerini Allah'a adamışlardır. Bu demektir ki; onlar kendilerini başka insanların mutluluğuna adamışlardır.
Sevgili kardeşlerim! Eğer başkalarına mutluluk verirseniz, karşılığında siz mutlu oluyorsanız, eğer başkalarını üzerseniz, sıkıntıya sokarsanız, onları huzursuz ederseniz aynı sıkıntıyı Allahû Tealâ'nın size de yaşatacağını bilmelisiniz. Öyleyse top bizde değil mi sevgili kardeşlerim? Biz başka insanları mutlu etmek üzere harekete geçsek böyle bir yaşantıyı tatbik sahasına koysak o zaman hayatımız başka insanları mutlu etmekle geçer. Bu, Allahû Tealâ'nın bize büyük bir ihsanıdır, ni'metidir. O zaman ipler bizim elimizde değil mi sevgili kardeşlerim? Ne olur nefsimizin o insanları küçük görmeye çalışan, insanlara hakaret etmeye yönelik, insanlara ızdırap çektirmeye yönelik bize ulaştırmak istediği davranışları biz bıçakla keser gibi kessek ve Allah'ın bize ulaştırdığı o en güzel davranışları sergilemeye başlasak? Bir başka ifadeyle etrafımızdaki herkesi, insan adı verilen bütün mahlûkları mutlu etmeye çalışsak ne kaybederiz ki sevgili kardeşlerim? Ama ne kadar çok şey kazanacağımızı, bunu tatbik ettiğimiz zaman yaşarız, bir daha da vazgeçemeyiz. Çünkü bu, mutluluğun temeli ve bütünüdür.
Kim başkasına ne kadar mutluluk verirse Allah da mutluluk veren kişiye aynı mutluluğu mutlaka yaşatır ve hesap görülmüş olur. Bu, mutluluk hesabıdır. O kadar mı? Hayır. Bir kişi bir başkasına mutluluk verdiği zaman derecat kazanır. Bu da Allahû Tealâ'nın ikinci hediyesidir. Önemli mi? Kıyâmet günü mizanımıza bakılacak; ömrümüz boyunca ne kadar derecat kaybetmişiz, ne kadar kazanmışız. Kimin kazandığı dereceler yüksekse onun gideceği yer Allah'ın cennetidir. Kimin kaybettiği dereceler yüksekse onun gideceği yer cehennemdir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, hem bu dünyada başkalarını mutlu ederek mutlu olmak varken, deneyenler çok iyi bir şekilde bilirler ki kime ne kadar mutluluk ulaştırabilirseniz Allah da sizi o kadar mutlu eder. O kişinin yaşayacağı mutluluğu Allahû Tealâ size bu fedakârlığınızdan, bu güzel davranışınızdan dolayı yaşatacaktır. Aynını yaşarsınız. Yaşarsanız ne olur? Şu olur: A'yı mutlu ederek A kadar mutluluk yaşamışsanız, B'yi de mutlu edin. B kadar da mutluluk yaşarsınız. C'yi de mutluluk noktasına ulaştırın, o da mutlu olsun. C kadar da mutlu olursunuz. Ne oldu? A mutlu oldu, B mutlu oldu, C mutlu oldu ama siz A+B+C kadar mutlu oldunuz.
İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; insanları mutlu etmenin o güzel hazzını herkese yaşatmak istiyor. İnsanlar bilseler ki; her yaptıkları güzel davranışın karşılığı Allahû Tealâ tarafından o kişiye mutlak olarak ödenir. Allah'ın katında hiçbir şey karşılıksız kalmaz. Kim güzel bir davranışta bulunmuşsa, bu davranışı bir başkasını A kadar mutlu etmişse o kişi A kadar olan mutluluğun karşılığı olan derecatı kazanır. Kim? O mutluluğu başkasının yaşamasına sebebiyet veren kişi. Ne oldu? Onun gayretiyle bir başkası mutlu oldu, mutluluğu yaşadı. Ama o mutluluğu sağlayan kişi, Allahû Tealâ tarafından verilen özel bir haz muhtevasıyla aynı mutluluğu yaşar.
Sevgili kardeşlerim! Düşünün; birisine onu üzecek bir şey söylediğiniz zaman arkasından üzülmüyor musunuz? İnsanlardan birinin canını acıttığınız zaman üzülmüyor musunuz? Ama ya onları sevindirdiğiniz zaman? Onların herbirinin yaşadığı sevincin karşılığını siz de Allahû Tealâ size yaşatacağı için mutlaka yaşarsınız. O zaman A+B+C+D; A'ya, B'ye ve C'ye ve D'ye verdiğiniz mutlulukların toplamı kadar mutluluk, sizin otomatik olarak yaşadığınız bir güzellik oluyor. Muhteşem bir şey oluyor sevgili kardeşlerim. Başkalarına aynı derecelerde zarar verseydiniz, onları bu 4 boyutta üzseydiniz aynı üzüntüyü, dördüne verdiğiniz üzüntünün toplamızı gene siz yaşayacaktınız.
Öyleyse eğer başkalarına huzursuzluk verdiğimiz zaman biz de iç dünyamızda huzursuzluğu yaşıyorsak, eğer başkalarına mutluluk verdiğimiz zaman biz de iç dünyamızda mutluluğu yaşıyorsak o zaman neden başka insanlara mutsuzluk verelim de biz de mutsuz olalım, huzursuz bir devre geçirelim, sıkılalım, mutsuz olalım? Öyleyse bu, başka birinin elinde değil bizim elimizde.
Başka insanların bize güzel davranışlarını temin etmek istiyorsak yapacağımız bir tek şey var; onları mutlu etmek, onlara huzur veren davranışlarda bulunmak. Bizden, onlar bize kötü davransalar da onlara ulaşan şey, hep onları mutlu edecek davranışlarsa onların kötü davranışlarının bir süre sonra bıçakla kesilmiş gibi durduğunu göreceksiniz. Bahse girmek isteyen varsa bahse girelim. Göreceksiniz ki Allah'ın kanunu bütün boyutlarda geçerlidir.
Sevgili kardeşlerim! Allah ne diyor; önemli olan o. İnsanlar herşeyi söylerler. Biz de birçok şey söylüyoruz. Ama bir küçücük farkımız var. Allah'ın bize söylettiklerini söylüyoruz. Şu kadarcık bir farklılık! O kadarcık mı? Ne diyorsunuz?
Sevgili kardeşlerim! Kimin hedefi başka insanları mutlu etmekse o başkalarına verdiği mutluluk kadar mutluluğu, huzuru, Allahû Tealâ o kişiye mutlaka yaşatır. Öyleyse diğergâmlık açısından değil de meseleyi nefsimiz açısından düşünelim. Eğer biz başkalarına mutluluk verdikçe kendimiz mutlu oluyorsak istediğimiz ne? İstediğimiz mutlu olmak değil mi sevgili kardeşlerim? O zaman anahtar başkasında değil, anahtar bizlerde.
Biz bir insana onun bize kötü davranmasına rağmen güzel davranışta bulunduk; 1.
Bir defa daha bize bir kötülük yaptı, ikinci defa biz de ona güzel bir davranışla davrandık; 2.
3, 4, 5... Bu iş devam ediyor.
Sevgili kardeşlerim! Böyle bir hayatı, böyle bir tecrübeyi yaşamanızı o kadar çok isterdim ki! Neden isterdim, biliyor musunuz? Çünkü neticede siz de bizim gibi biri olacaktınız. Onlar adım adım davranış biçimlerini değiştirmek mecburiyetinde kalacaklardır. Onların ellerinde olan bir şey yok sevgili kardeşlerim. Davranış biçimleri Allahû Tealâ'nın tayin ettiği kanunlarla yürür. Kim kötülüklere iyiliklerle cevap veriyorsa bir süre sonra kötülükler biter. İnsanlar ne kadar zalim olurlarsa olsunlar, hakikatleri görmemezlik edemezler. Bu konuda sizin gayret göstermeniz de gerekmiyor. Sadece son derece basit bir kanunu uygulayacaksınız. İyiliğe karşılık iyilik, hiçbir şey yapılmamasına karşılık gene iyilik etmek, size yapılan kötülüğe karşılık gene iyilik etmek. Hayatınızı başkalarının mutluluğuna adadığınız noktadan itibaren, siz dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olabilirsiniz.
Sevgili kardeşlerim! Böyle bir dizayn bize çok güzel görünüyor. Tatbikatını kaç seneden beri yapmaktayız. Belki bu sebeple dünyadaki en mutlu insanlardan biriyiz diyebiliriz. Bu, bizim için doyulmaz bir mutluluk. Sizin için böyle yaparsanız mutlu olmamanız mümkün olabilir mi? Olamaz. İsterseniz deneyelim. Olamayacağını hepiniz birkaç tecrübede mutlaka yakalarsınız ve tespit edersiniz ki; başka insanları mutlu etmek, kişisel mutluluğun aslî unsurudur, çekici gücüdür.
Sevgili kardeşlerim! Düşünelim şimdi, başka insanlara kötü davranmak yerine böylece onları mutsuz ederek kendi mutsuzluğumuzun oluşmasına sebebiyet vermek yerine, onlara en güzel davranışlarla davranıp onları mutlu etmek çok güzel olmaz mı? Bu bize ne sağlar? Bize kendi mutluluğumuzu sağlar. Hani bir söz söylerdik hep, hatırlar mısınız? "Ne kadar köfte, o kadar ekmek." İşte ne kadar iyilik, o kadar iyilik. Başka insanlara ne kadar iyilik ederseniz, bir başka ifade kullanalım; başka insanları ne kadar mutlu ederseniz herbirine verdiğiniz mutluluk kadar mutluluğu Allahû Tealâ size mutlak olarak yaşatacaktır.
Öyleyse başka insanları mutlu etmek suretiyle mutlu olmak varken, kendimizi mutlu etmek varken neden başkalarına mutsuzluk verelim de arkasından biz de huzursuzluğu yaşayalım? İnsanlara, bütün insanlara bu kanunu öğretebilsek o zaman ne görürüz? Herkesin o mutluluğu yaşamak için birbirine yardım ettiğini, başka insanlar için yaşadığını, onlara mutluluk vermekte yarış ettiğini göreceksiniz. Neden? Etrafında 10 kişi varsa 10 kişinin herbirine A kadar mutluluk verse kendisi 10A kadar mutluluk yaşayacak. Matematik hesap çok kesin ve açık.
Sevgili kardeşlerim, o zaman niçin? Neden şeytanın bizi negatif istikamette kullanmasına müsaade edelim ki? Neden başkalarına kötülük edelim de herbirine verdiğimiz kadar kötülüğü, huzursuzluğu biz yaşayalım? Olmaz mı diyorsunuz. Deneyin. Deneyin de görürsünüz bakalım, oluyor mu olmuyor mu!
Başka birine kötülük ettiğiniz zaman başka birini üzdüğünüz zaman o geceyi düşünün. Siz ne kadar üzüldünüz? Başka bir veya birkaç kişiyi mutlu ettiğinizin akşamında gene siz düşünün, ne kadar mutlusunuz. Son derece basit bir şey! Ne kadar köfte, o kadar ekmek! Başka insanlara ne kadar mutluluk verirseniz aynı mutluluğu siz de yaşarsınız. İşte bu kadar sevgili kardeşlerim!
Yaşamak için mutlu olmalısınız, mutlu olmak için yaşamalısınız. Bunun mânâsı mutlu etmek için yaşamaktır. Öyleyse kim başkalarını hangi ölçüde mutlu edebiliyorsa o kadar mutludur. İşte insanlar arası dizayn içerisinde bu böyle. Ama insanın ıssız bir adada tek başına yaşadığını düşünün. O zaman da etrafındaki bitkilere, etrafındaki hayvanlara, uçan kuşlara iyi davranması, güzel hedeflerle yaklaşması hedef olmalıdır ve böylece güzelliği yaşayabilsin.
Sevgili kardeşlerim! Herşey Yüce Rabbimiz tarafından, Allahû Tealâ tarafından öyle güzel bir şekilde dizayn edilmiş ki; muhteşem bir tablo var karşımızda. Ne kadar ekmek, o kadar köfte tablosu. Biz kendimizi başka insanların mutluluğuna adadığımız taktirde o zaman onlara ne kadar mutluluk verebiliyorsak etrafımızdaki insanların hepsine verdiğimiz toplam mutluluk ne kadarsa biz o toplam mutluluğu yaşayan oluruz. 10 kişiye mutluluk verdiysek herbirine verdiğimiz mutluluğun A olduğunu kabul edelim; 10A kadarını biz yaşarız. Eğer Allah'ın kanunu buysa o zaman insanların cemaat halinde yaşamasının arkasındaki Allah'ın gerçek maksadı ortaya çıkmıyor mu?
O, ne istiyor insanlardan? Birbirlerini sevsinler. Sevince ne yapacaklardır? Birbirlerine iyilik edeceklerdir. İyilik edince ne olacaktır? Karşısındakini mutlu edeceklerdir. Karşılarındakini mutlu edeceklerdir. Ama madalyonun ötür tarafı geliyor. Karşılarındakileri ne kadar mutlu ederlerse aynı mutluluğu kendileri de yaşayacaklardır. Yani etrafında 10 kişi olan bir kişi, 10 kişiye A kadar mutluluk verse kendisi 10A kadar mutlu olmak imkânının sahibi olur. Öyleyse sevgili kardeşlerim, ne duruyorsunuz? İnsanlara dört elle sarılın. Onlar sizin mutluluk ağaçlarınız. Siz onları mutlu etmeye çalıştıkça asıl siz mutlu olursunuz. Ama sosyal açıdan madalyonun daha güzel tarafı, onların da mutlu olmasıdır. Şimdi bir toplum düşünün; 100 kişilik bir toplum. Bunların hepsi bu kaideleri yerine getirenler olsun. Bu toplum dünyadaki en mutlu insanları oluşturur. Herbiri her an bir başkasına mutluluk vermeye çalışacaktır ki; bu sebeple kendisi mutlu olsun.
İnsanları mutlu etmek zor bir şey değil ki sevgili kardeşlerim. Neden kin? Neden nefret? Neden intikam? Bunların hepsini defterden silin. Bir kalemde silin defterden ve yerine gönül almayı koyun. İnsanların gönlünü almak... Ne olur? Nasıl alırsınız? Onun hoşlandığı şey neyse onu söyleyeceksiniz. Ona en güzel sözlerle hitap edeceksiniz. Onu hoşnut edecek sözler söyleyeceksiniz ve kısa zamanda göreceksiniz ki; bu zor bir şey değil sevgili kardeşlerim. Başarmamanız için hiçbir sebep yok. Herkes, bu konudaki kapısı açık olarak yaşar. Yani sizin başka birilerine güzel davranışınız, onlar tarafından kabul edilmeyen bir faktör değildir. Aksine bekledikleri budur: Başka insanların kendilerini mutlu etmek yolundaki imkânları kullanmaları. İşte hedefiniz sevgili kardeşlerim.
Mihr Vakfı'nın değerli mensupları! Mihr Vakfı'nın kurucusu konuşuyor. Hepiniz elinizden gelen en üstün metotlarla etrafınızdaki insanları mutlu etmeye çalışın ki; onlara verdiğiniz mutluluğun toplamını siz yaşayasınız. Bir tablo görüyorum sevgili kardeşlerim. Hepiniz bu konuda gayrete gelmişsiniz, etrafınızdaki insanları mutlu etmek istikametinde elinizden geleni yapıyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki; kısa bir süre sonra onlar da sizi mutlu etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü sizin onları mutlu ettiğiniz zaman duyduğunuz mutluluğu onlar fark ediyorlar. Herbiri bundan bir ders alarak etrafındaki insanları mutlu etmek istikametinde elinden gelen bütün gayreti gösteriyor. İşte hedefiniz bu olmalı sevgili kardeşlerim: Etrafınızdaki insanları mutlu etmek. Bu, sizin mutluluğunuzun temelini teşkil edecektir. Unutmayın; mutluluğunuz sizin başka insanlara ulaştırdığınız mutluluğa paralel bir seyir takip eder.
Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını diliyoruz. Allah hepinizden razı olsun diyerek konuşmamızı inşaallah burada tamamlıyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R
TARİHİ: 20.12.2010
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir zikir sohbetinde sizlere gene Allah'tan bahsetmek için Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı.
Allahû Tealâ istiyor ki hepimiz birbirimizi sevelim. Bu sevgiyi belirtmekten çekinmeyelim. Çekinmeyelim ki karşımızdakinin de bize sevgisini açıklamak imkânı doğsun.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları sevmek, Allah'ı sevmenin bir tamamlayıcısıdır. Allah sevilir, Allah'a âşık olunur ve Allah'a hayran olunur. İşte biz Allah'a hayran olanlardanız sevgili kardeşlerim. Bu, öyle bir şey ki; dil ile tarifi gayri mümkünsüz. Buradaki espriyi muhakkak ki anladınız. "Gayri mümkün" zaten "mümkün değil" demek. Eskiden Osmanlı devrinde böyle konuşulurdu. Size olan sevgimi anlatmak gayri mümkün! Yani mümkün değil.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse şartlar ne olursa olsun, Allahû Tealâ bize sevmeyi emrediyor. Bize iyilik edenleri, bizi sevenleri zaten severiz. Bu, eşyanın tabiatına uygundur, herkesin normal standartlarda gerçekleştirdiği bir şeydir. Ama bizi sevmeyenleri de sevmek; işte Allahû Tealâ'nın aslında hepimizden istediği şey aslında budur. Eğer Allah'ın dostları bunu ispat edebilirlerse kendilerini sevmeyenleri de sevebildiklerini ispat edebilirlerse bu, başkaları için bir örnek olaydır.
Nefret etmek, kin duymamak ve sevmek ayrı ayrı 3 kategoriyi ifade ediyor. Sevgili kardeşlerim! Bir nefret etmek var, bir de etmemek var. İnsanlar nefsleriyle hareket edeceklerdir. Tasavvufun dışında olan herkes için hep bu kapı kullanılır. Çünkü onlar nefs terbiyesine girmemişlerdir. Nefslerini tezkiye etmemişlerdir. Nerde kalmış tasfiye etmek? Öyleyse insanları sevmemiz lâzım. İnsanları mutlu kılmamız lâzım. Onlar için yaşamamız lâzım. Onları mutlu etmek için yaşamamız lâzım. Huzur ve mutluluk, herşeyden evvel başkalarına mutluluk ve huzur vermenin tabiî meyvesidir.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları sevmek, dostları sevmek, dost olmayanları sevmek, düşman olanları sevmek ayrı ayrı kategorilerdeki insanları ifade eder. En zoru düşman olanları da sevmektir. Ama şunu düşünürseniz eğer, düşman olanlar o düşmanlıkları sebebiyle devamlı derecat kaybetmektedirler. Yani Allahû Tealâ onları zaten lâzımgelen seviyede cezalandırmış oluyor. Neden biz de küserek veya ona hakaret ederek onu bir köşeye sıkıştırmaya çalışalım ki? Neden? Biz Allah'ın dostuysak Allah da bize dosttur. Allah dostlarını korur.
Sevgili kardeşlerim! Uzun devrede kötüler iyilere aslında bir şey yapmış olmazlar, bir kötülük edemezler. Dünya üzerinde bir kötülük etmiş görünürler ama o kötülük ettikleri kişiye sadece bu kötülük sebebiyle ne kadar derecat kazandırdıklarından haberleri yoktur. Haberleri olsa zaten bunu yapmazlar. O kadar derecat da kazandırmazlar.
Bu kin denilen, nefret denilen müessese, insanları birbirine düşürmek için şeytanın devamlı tezgâhladığı ve kışkırttığı ve gazladığı bir müessesedir. Bu "gazlama" kelimesi artık çok kullanılıyor. Hani "arabayı gazla" falan derler. Yani "hızı arttır" mânâsına gelir. Çünkü gazı daha fazla verdikçe tekerleklerin devir sayısı yükselecektir.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları seversek ne kaybederiz ki? Ama onları mutlu edebiliriz. Gelin, Allah'ın kanununa beraber bakalım. Kime ne kadar mutluluk verebilirseniz aynı miktarda mutluluğu siz yaşarsınız. Öyleyse etrafınızda 10 kişi varsa 10 kişinin herbirine A kadar mutluluk verdiğinizi düşünelim; siz 10A kadar mutlu olursunuz. Hepsi bu kadardır. Acaba anlaşıldı mı ne demek istediğim? Sizleri nereye çağırdığım? Düşmanınız olabilirler, size kötülük edebilirler. Ama siz onlara aynı kötülüğü yapmak hakkının sahibi olmanıza rağmen ki bunun adına Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de "kısas" diyor. Biri size A kadar kötülük etmişse sizin de ona A kadar kötülük etme hakkınız doğuyor. Neye yarar sevgili kardeşlerim? Kötülük ettiniz ve intikamınızı aldınız. Neye yarar?
İntikam almak, Allah'ın dostlarına yakışmaz. Onlar intikam almazlar. Onlar Allah'a teslim olanlardır. Bilirler ki kendilerine yapılan her kötülüğün Allah muhakkak ki bilincindedir. Ona başkalarının hangi kötülükleri yaptığını Allah biliyor. Ve kişi yükseldikçe o kötülüklere karşılık vermek yetkisinin yok olduğunu görür. Azaldığını, azaldığını, sonunda yok olduğunu görür. Artık iç dünyası kendisine yapılan herhangi bir kötülükten, kötülük sebebiyle o kötülüğü yapandan intikam almayı hiçbir zaman aklına getirmez.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları mutlu etmek varken, bu mutlu etmenin karşılığında onlara verdiği mutluluk kadarını, herbirine verdiği mutluluk kadarını kişinin kendisinin yaşaması varken, neden bize kötülük yaptı diye biz de aynı kötülüğü yapalım? İkisinin arasında çok büyük bir fark var. İntikam almak, kısası gerçekleştirmektir. Ama size kötülük eden bir kişiye ona iyilik yaparak karşılık verirseniz, davranış biçiminiz bunu oluşturursa işte o zaman siz farklı bir insansınız. O zaman siz Allah'ın dostusunuz. Neden? Çünkü size bir kötülük yapılmıştır ama o kötülüğe mukabele etmemişsinizdir. Yeter mi? Hayır, yetmez.
Sizler, bize tâbî olanlar! Sizleri Allahû Tealâ kötülüğe iyilikle mukabele etmeye davet ediyor.
Sevgili kardeşlerim! Her geçen gün yüzlerce kişi aramıza katılıyor. Her geçen gün çok hızlı büyüyen bir topluluk olarak Allahû Tealâ bizleri ileriye taşıyor. Bu taşımak neyi anlatır? Neyi ifade eder? İntikam almayı düşünmeyen bir toplumun adım adım gerçekleşeceğini ifade eder. Hayatlarını başkalarını mutlu etmeye adamış olanların topluluğu. Eğer hedefiniz buysa ne olur? Eğer siz başkalarını mutlu etmek için yaşıyorsanız her an mutlusunuz. Çünkü her an birilerine bir iyilik etmek imkânınız, bir güzel söz söylemek imkânınız, en azından her zaman mevcuttur. Hani atalarımız demişler: "Yarım elma gönül alma." İşte birisine yarım elma bile vermek, bir yarım elmalık derecat kazanmaktır. O yarım elma, aç olan kişiyi tamamen olmasa bile belli bir ölçüde doyurma istikametinde harekete geçen bir müessesedir. Öyleyse sevgili kardeşlerim, bu, yapılan bir iyiliktir. İşte kötü davranış, başkalarını rahatsız eden bütün davranışlardır. İyi davranış ise başkalarına mutluluk veren bütün davranışlardır.
Öyleyse eğer biz başkalarına kötülük yaptığımız zaman onların yaşadığı sıkıntıyı Allahû Tealâ bizlere azap olarak yaşatıyorsa o zaman neden başkalarına kötülük edelim de bu azabı yaşayalım ki? O zaman biz bırakınız bize iyi davrananlara, bize kötülük edenlere bile en güzel davranışlarda bulunmakla mükellefiz. Allahû Tealâ bizleri bununla vazifeli kılıyor. Bu dergâhın mensupları, başkalarına kucaklarını açmış olanlardır ve onlara Allah'ın indinden selâmlar ulaştırırlar.
Sevgili kardeşlerim! Allah ile konuşmak, Allah'ın dünya üzerindeki en büyük hediyelerinden biridir. Herkese nasip olmaz. Ama konuşabilenler, onlar başkalarını mutlu etmek için yaşayanlardır. Allahû Tealâ onlara evvelâ öğretir, sonra yaşatır. İmkân sağlar. O kişi kendi iradesiyle yaptığı olaylar sebebiyle hep mutluluk duyar. Ama daha ötesi var; Allahû Tealâ onu kontrolü altına alır, onun iradesini devre dışı bırakır. Bu, Allah'a köle olmaktır. Allah'ın kölesi olmaktır. Allahû Tealâ ona akla gelebilecek olan, başka insanları mutlu edecek olan herşeyi yaptırır. Onlar kendilerini Allah'a adamışlardır. Bu demektir ki; onlar kendilerini başka insanların mutluluğuna adamışlardır.
Sevgili kardeşlerim! Eğer başkalarına mutluluk verirseniz, karşılığında siz mutlu oluyorsanız, eğer başkalarını üzerseniz, sıkıntıya sokarsanız, onları huzursuz ederseniz aynı sıkıntıyı Allahû Tealâ'nın size de yaşatacağını bilmelisiniz. Öyleyse top bizde değil mi sevgili kardeşlerim? Biz başka insanları mutlu etmek üzere harekete geçsek böyle bir yaşantıyı tatbik sahasına koysak o zaman hayatımız başka insanları mutlu etmekle geçer. Bu, Allahû Tealâ'nın bize büyük bir ihsanıdır, ni'metidir. O zaman ipler bizim elimizde değil mi sevgili kardeşlerim? Ne olur nefsimizin o insanları küçük görmeye çalışan, insanlara hakaret etmeye yönelik, insanlara ızdırap çektirmeye yönelik bize ulaştırmak istediği davranışları biz bıçakla keser gibi kessek ve Allah'ın bize ulaştırdığı o en güzel davranışları sergilemeye başlasak? Bir başka ifadeyle etrafımızdaki herkesi, insan adı verilen bütün mahlûkları mutlu etmeye çalışsak ne kaybederiz ki sevgili kardeşlerim? Ama ne kadar çok şey kazanacağımızı, bunu tatbik ettiğimiz zaman yaşarız, bir daha da vazgeçemeyiz. Çünkü bu, mutluluğun temeli ve bütünüdür.
Kim başkasına ne kadar mutluluk verirse Allah da mutluluk veren kişiye aynı mutluluğu mutlaka yaşatır ve hesap görülmüş olur. Bu, mutluluk hesabıdır. O kadar mı? Hayır. Bir kişi bir başkasına mutluluk verdiği zaman derecat kazanır. Bu da Allahû Tealâ'nın ikinci hediyesidir. Önemli mi? Kıyâmet günü mizanımıza bakılacak; ömrümüz boyunca ne kadar derecat kaybetmişiz, ne kadar kazanmışız. Kimin kazandığı dereceler yüksekse onun gideceği yer Allah'ın cennetidir. Kimin kaybettiği dereceler yüksekse onun gideceği yer cehennemdir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, hem bu dünyada başkalarını mutlu ederek mutlu olmak varken, deneyenler çok iyi bir şekilde bilirler ki kime ne kadar mutluluk ulaştırabilirseniz Allah da sizi o kadar mutlu eder. O kişinin yaşayacağı mutluluğu Allahû Tealâ size bu fedakârlığınızdan, bu güzel davranışınızdan dolayı yaşatacaktır. Aynını yaşarsınız. Yaşarsanız ne olur? Şu olur: A'yı mutlu ederek A kadar mutluluk yaşamışsanız, B'yi de mutlu edin. B kadar da mutluluk yaşarsınız. C'yi de mutluluk noktasına ulaştırın, o da mutlu olsun. C kadar da mutlu olursunuz. Ne oldu? A mutlu oldu, B mutlu oldu, C mutlu oldu ama siz A+B+C kadar mutlu oldunuz.
İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; insanları mutlu etmenin o güzel hazzını herkese yaşatmak istiyor. İnsanlar bilseler ki; her yaptıkları güzel davranışın karşılığı Allahû Tealâ tarafından o kişiye mutlak olarak ödenir. Allah'ın katında hiçbir şey karşılıksız kalmaz. Kim güzel bir davranışta bulunmuşsa, bu davranışı bir başkasını A kadar mutlu etmişse o kişi A kadar olan mutluluğun karşılığı olan derecatı kazanır. Kim? O mutluluğu başkasının yaşamasına sebebiyet veren kişi. Ne oldu? Onun gayretiyle bir başkası mutlu oldu, mutluluğu yaşadı. Ama o mutluluğu sağlayan kişi, Allahû Tealâ tarafından verilen özel bir haz muhtevasıyla aynı mutluluğu yaşar.
Sevgili kardeşlerim! Düşünün; birisine onu üzecek bir şey söylediğiniz zaman arkasından üzülmüyor musunuz? İnsanlardan birinin canını acıttığınız zaman üzülmüyor musunuz? Ama ya onları sevindirdiğiniz zaman? Onların herbirinin yaşadığı sevincin karşılığını siz de Allahû Tealâ size yaşatacağı için mutlaka yaşarsınız. O zaman A+B+C+D; A'ya, B'ye ve C'ye ve D'ye verdiğiniz mutlulukların toplamı kadar mutluluk, sizin otomatik olarak yaşadığınız bir güzellik oluyor. Muhteşem bir şey oluyor sevgili kardeşlerim. Başkalarına aynı derecelerde zarar verseydiniz, onları bu 4 boyutta üzseydiniz aynı üzüntüyü, dördüne verdiğiniz üzüntünün toplamızı gene siz yaşayacaktınız.
Öyleyse eğer başkalarına huzursuzluk verdiğimiz zaman biz de iç dünyamızda huzursuzluğu yaşıyorsak, eğer başkalarına mutluluk verdiğimiz zaman biz de iç dünyamızda mutluluğu yaşıyorsak o zaman neden başka insanlara mutsuzluk verelim de biz de mutsuz olalım, huzursuz bir devre geçirelim, sıkılalım, mutsuz olalım? Öyleyse bu, başka birinin elinde değil bizim elimizde.
Başka insanların bize güzel davranışlarını temin etmek istiyorsak yapacağımız bir tek şey var; onları mutlu etmek, onlara huzur veren davranışlarda bulunmak. Bizden, onlar bize kötü davransalar da onlara ulaşan şey, hep onları mutlu edecek davranışlarsa onların kötü davranışlarının bir süre sonra bıçakla kesilmiş gibi durduğunu göreceksiniz. Bahse girmek isteyen varsa bahse girelim. Göreceksiniz ki Allah'ın kanunu bütün boyutlarda geçerlidir.
Sevgili kardeşlerim! Allah ne diyor; önemli olan o. İnsanlar herşeyi söylerler. Biz de birçok şey söylüyoruz. Ama bir küçücük farkımız var. Allah'ın bize söylettiklerini söylüyoruz. Şu kadarcık bir farklılık! O kadarcık mı? Ne diyorsunuz?
Sevgili kardeşlerim! Kimin hedefi başka insanları mutlu etmekse o başkalarına verdiği mutluluk kadar mutluluğu, huzuru, Allahû Tealâ o kişiye mutlaka yaşatır. Öyleyse diğergâmlık açısından değil de meseleyi nefsimiz açısından düşünelim. Eğer biz başkalarına mutluluk verdikçe kendimiz mutlu oluyorsak istediğimiz ne? İstediğimiz mutlu olmak değil mi sevgili kardeşlerim? O zaman anahtar başkasında değil, anahtar bizlerde.
Biz bir insana onun bize kötü davranmasına rağmen güzel davranışta bulunduk; 1.
Bir defa daha bize bir kötülük yaptı, ikinci defa biz de ona güzel bir davranışla davrandık; 2.
3, 4, 5... Bu iş devam ediyor.
Sevgili kardeşlerim! Böyle bir hayatı, böyle bir tecrübeyi yaşamanızı o kadar çok isterdim ki! Neden isterdim, biliyor musunuz? Çünkü neticede siz de bizim gibi biri olacaktınız. Onlar adım adım davranış biçimlerini değiştirmek mecburiyetinde kalacaklardır. Onların ellerinde olan bir şey yok sevgili kardeşlerim. Davranış biçimleri Allahû Tealâ'nın tayin ettiği kanunlarla yürür. Kim kötülüklere iyiliklerle cevap veriyorsa bir süre sonra kötülükler biter. İnsanlar ne kadar zalim olurlarsa olsunlar, hakikatleri görmemezlik edemezler. Bu konuda sizin gayret göstermeniz de gerekmiyor. Sadece son derece basit bir kanunu uygulayacaksınız. İyiliğe karşılık iyilik, hiçbir şey yapılmamasına karşılık gene iyilik etmek, size yapılan kötülüğe karşılık gene iyilik etmek. Hayatınızı başkalarının mutluluğuna adadığınız noktadan itibaren, siz dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olabilirsiniz.
Sevgili kardeşlerim! Böyle bir dizayn bize çok güzel görünüyor. Tatbikatını kaç seneden beri yapmaktayız. Belki bu sebeple dünyadaki en mutlu insanlardan biriyiz diyebiliriz. Bu, bizim için doyulmaz bir mutluluk. Sizin için böyle yaparsanız mutlu olmamanız mümkün olabilir mi? Olamaz. İsterseniz deneyelim. Olamayacağını hepiniz birkaç tecrübede mutlaka yakalarsınız ve tespit edersiniz ki; başka insanları mutlu etmek, kişisel mutluluğun aslî unsurudur, çekici gücüdür.
Sevgili kardeşlerim! Düşünelim şimdi, başka insanlara kötü davranmak yerine böylece onları mutsuz ederek kendi mutsuzluğumuzun oluşmasına sebebiyet vermek yerine, onlara en güzel davranışlarla davranıp onları mutlu etmek çok güzel olmaz mı? Bu bize ne sağlar? Bize kendi mutluluğumuzu sağlar. Hani bir söz söylerdik hep, hatırlar mısınız? "Ne kadar köfte, o kadar ekmek." İşte ne kadar iyilik, o kadar iyilik. Başka insanlara ne kadar iyilik ederseniz, bir başka ifade kullanalım; başka insanları ne kadar mutlu ederseniz herbirine verdiğiniz mutluluk kadar mutluluğu Allahû Tealâ size mutlak olarak yaşatacaktır.
Öyleyse başka insanları mutlu etmek suretiyle mutlu olmak varken, kendimizi mutlu etmek varken neden başkalarına mutsuzluk verelim de arkasından biz de huzursuzluğu yaşayalım? İnsanlara, bütün insanlara bu kanunu öğretebilsek o zaman ne görürüz? Herkesin o mutluluğu yaşamak için birbirine yardım ettiğini, başka insanlar için yaşadığını, onlara mutluluk vermekte yarış ettiğini göreceksiniz. Neden? Etrafında 10 kişi varsa 10 kişinin herbirine A kadar mutluluk verse kendisi 10A kadar mutluluk yaşayacak. Matematik hesap çok kesin ve açık.
Sevgili kardeşlerim, o zaman niçin? Neden şeytanın bizi negatif istikamette kullanmasına müsaade edelim ki? Neden başkalarına kötülük edelim de herbirine verdiğimiz kadar kötülüğü, huzursuzluğu biz yaşayalım? Olmaz mı diyorsunuz. Deneyin. Deneyin de görürsünüz bakalım, oluyor mu olmuyor mu!
Başka birine kötülük ettiğiniz zaman başka birini üzdüğünüz zaman o geceyi düşünün. Siz ne kadar üzüldünüz? Başka bir veya birkaç kişiyi mutlu ettiğinizin akşamında gene siz düşünün, ne kadar mutlusunuz. Son derece basit bir şey! Ne kadar köfte, o kadar ekmek! Başka insanlara ne kadar mutluluk verirseniz aynı mutluluğu siz de yaşarsınız. İşte bu kadar sevgili kardeşlerim!
Yaşamak için mutlu olmalısınız, mutlu olmak için yaşamalısınız. Bunun mânâsı mutlu etmek için yaşamaktır. Öyleyse kim başkalarını hangi ölçüde mutlu edebiliyorsa o kadar mutludur. İşte insanlar arası dizayn içerisinde bu böyle. Ama insanın ıssız bir adada tek başına yaşadığını düşünün. O zaman da etrafındaki bitkilere, etrafındaki hayvanlara, uçan kuşlara iyi davranması, güzel hedeflerle yaklaşması hedef olmalıdır ve böylece güzelliği yaşayabilsin.
Sevgili kardeşlerim! Herşey Yüce Rabbimiz tarafından, Allahû Tealâ tarafından öyle güzel bir şekilde dizayn edilmiş ki; muhteşem bir tablo var karşımızda. Ne kadar ekmek, o kadar köfte tablosu. Biz kendimizi başka insanların mutluluğuna adadığımız taktirde o zaman onlara ne kadar mutluluk verebiliyorsak etrafımızdaki insanların hepsine verdiğimiz toplam mutluluk ne kadarsa biz o toplam mutluluğu yaşayan oluruz. 10 kişiye mutluluk verdiysek herbirine verdiğimiz mutluluğun A olduğunu kabul edelim; 10A kadarını biz yaşarız. Eğer Allah'ın kanunu buysa o zaman insanların cemaat halinde yaşamasının arkasındaki Allah'ın gerçek maksadı ortaya çıkmıyor mu?
O, ne istiyor insanlardan? Birbirlerini sevsinler. Sevince ne yapacaklardır? Birbirlerine iyilik edeceklerdir. İyilik edince ne olacaktır? Karşısındakini mutlu edeceklerdir. Karşılarındakini mutlu edeceklerdir. Ama madalyonun ötür tarafı geliyor. Karşılarındakileri ne kadar mutlu ederlerse aynı mutluluğu kendileri de yaşayacaklardır. Yani etrafında 10 kişi olan bir kişi, 10 kişiye A kadar mutluluk verse kendisi 10A kadar mutlu olmak imkânının sahibi olur. Öyleyse sevgili kardeşlerim, ne duruyorsunuz? İnsanlara dört elle sarılın. Onlar sizin mutluluk ağaçlarınız. Siz onları mutlu etmeye çalıştıkça asıl siz mutlu olursunuz. Ama sosyal açıdan madalyonun daha güzel tarafı, onların da mutlu olmasıdır. Şimdi bir toplum düşünün; 100 kişilik bir toplum. Bunların hepsi bu kaideleri yerine getirenler olsun. Bu toplum dünyadaki en mutlu insanları oluşturur. Herbiri her an bir başkasına mutluluk vermeye çalışacaktır ki; bu sebeple kendisi mutlu olsun.
İnsanları mutlu etmek zor bir şey değil ki sevgili kardeşlerim. Neden kin? Neden nefret? Neden intikam? Bunların hepsini defterden silin. Bir kalemde silin defterden ve yerine gönül almayı koyun. İnsanların gönlünü almak... Ne olur? Nasıl alırsınız? Onun hoşlandığı şey neyse onu söyleyeceksiniz. Ona en güzel sözlerle hitap edeceksiniz. Onu hoşnut edecek sözler söyleyeceksiniz ve kısa zamanda göreceksiniz ki; bu zor bir şey değil sevgili kardeşlerim. Başarmamanız için hiçbir sebep yok. Herkes, bu konudaki kapısı açık olarak yaşar. Yani sizin başka birilerine güzel davranışınız, onlar tarafından kabul edilmeyen bir faktör değildir. Aksine bekledikleri budur: Başka insanların kendilerini mutlu etmek yolundaki imkânları kullanmaları. İşte hedefiniz sevgili kardeşlerim.
Mihr Vakfı'nın değerli mensupları! Mihr Vakfı'nın kurucusu konuşuyor. Hepiniz elinizden gelen en üstün metotlarla etrafınızdaki insanları mutlu etmeye çalışın ki; onlara verdiğiniz mutluluğun toplamını siz yaşayasınız. Bir tablo görüyorum sevgili kardeşlerim. Hepiniz bu konuda gayrete gelmişsiniz, etrafınızdaki insanları mutlu etmek istikametinde elinizden geleni yapıyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki; kısa bir süre sonra onlar da sizi mutlu etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü sizin onları mutlu ettiğiniz zaman duyduğunuz mutluluğu onlar fark ediyorlar. Herbiri bundan bir ders alarak etrafındaki insanları mutlu etmek istikametinde elinden gelen bütün gayreti gösteriyor. İşte hedefiniz bu olmalı sevgili kardeşlerim: Etrafınızdaki insanları mutlu etmek. Bu, sizin mutluluğunuzun temelini teşkil edecektir. Unutmayın; mutluluğunuz sizin başka insanlara ulaştırdığınız mutluluğa paralel bir seyir takip eder.
Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını diliyoruz. Allah hepinizden razı olsun diyerek konuşmamızı inşaallah burada tamamlıyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R