TARİHİ: 05.05.2011
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Yüce Rabbimiz bizleri bir zikir sohbetinde birlikte kıldı. İşte gene kalp kalbe gönül gönüle bir beraberliğin içindeyiz. Sevgi dolu bir dünyada sizlere sesleniyoruz. Allahû Tealâ'nın sizleri en iyiye ulaştırması için ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de Allah'a teslim etmeniz için dua ediyoruz inşaallah.
İnsanların cennete girmesi, hiç de zannedildiği kadar zor bir şey değildir. Ama insanlar Allah'ın hakikatlerinden habersizler.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ'nın bir sözü var: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." buyuruyor.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Öyleyse bize düşen bir tek dilek: "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmayı diliyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır." İşte böyle bir dilek, Allahû Tealâ'nın o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırması için yeterli bir sebeptir. Sözü var: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." Kişi de hacet namazını kılıyor, boy abdestini alıyor ve Allahû Tealâ'ya diyor ki: "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır." Hepsi bu kadar!
Ondan sonra Allahû Tealâ o kişiye zikir zevki verir. Ondan sonra Allahû Tealâ o kişiye namaz zevki verir. 7-8 aylık bir devre, o kişinin ruhunun Allah'a ulaşması için yeterlidir. 7 tane gök katını aşacak olan ruh, 7. gök katında 7 tane âlemden geçerek Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır ve Allah'ın Zat'ında yok olacaktır. Kim üfürmüştü ruhunu bize? O üfürmüştü; Yüce Rabbimiz, Allah, Allahû Tealâ. Öyleyse ne yaptık? O'nun bizde bir emaneti olan ruhumuzu O'nun emri üzerine gerçek sahibi olan, emri verene, Allah'a teslim ettik. Aslında böyle söylemek de tam doğru oluyor mu? Olmuyor sevgili kardeşlerim. Çünkü Allahû Tealâ ne diyordu? "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." Öyleyse biz ruhumuzu Allah'a ulaştırmayı diledik sadece ve bu konuda bize düşenleri yapmak üzere harekete geçtiğimiz zaman bir de baktık ki Allahû Tealâ'dan büyük yardım alıyoruz. O 7-8 aylık devre, ayrıca hayatımızın en güzel devresi oluyor. Ruhumuzun bizden ayrılarak 7 tane gök katını birer birer aşarak 7. gök katında soldan sağa doğru 7 tane âlemden geçerek Allah'ın Zat'ına ulaşmak üzere Sidretül Münteha'ya ulaşması ve Allah'ın Zat'ına ulaşması. O zaman hep aynı şarkıyı söyleyeceğiz, öyle değil mi sevgili kardeşlerim? "Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?"
Allahû Tealâ insanları ne kadar çok seviyor ki bir tek dilekle "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmayı diliyorum." demekle, o kişinin cehennemden kurtulmasına sebebiyet veriyor ve onu cennetine kabul ediyor. Bir tek dilek: "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, Yüce Allah'ım! Benim de ruhumu Sana ulaştır." İşte bu kadar!
Sevgili kardeşlerim! Bu kadar kolay, bu kadar güzel bir cehennemden cennete geçiş olayı. "Kendi suretimde yarattım." dediği insanı, yarattığı bütün mahlûkat içinde en çok seviyor ve sadece ona ruhundan üfürmüş. Sevgili kardeşlerim, ama bir şartla üfürmüş. "Emanetimi sizden geri istiyorum." diyor. "Emanetimi bana iade edeceksiniz." diyor. Bu, üzerinize farzdır. "Emaneti Bana ulaştırmak üzere harekete geçtiniz, Bana ulaşmayı dilediniz, öldünüz? Ben sizi 1. kat cennetime alırım." diyor. "Yaşıyorsunuz? O zaman size mürşid sevgisi veririm. Hacet namazını kılıp Bana mürşidinizi sorduğunuz zaman Ben size, size en uygun olan mürşidi mutlaka söylerim, gösteririm ve ona ulaşıp da tâbî olduğunuz taktirde ruhunuz vücudunuzu terk eder ve Bize doğru yola çıkan kafileye o da katılır." diyor.
Mürşide tâbiiyet, ruhun vücuttan ayrılması için yeterli sebeptir. Ruh, artık diğer ruhlarla birlikte Allah yolundadır. Ne yapacaktır? 7 kat gökleri aşacaktır. 7. gök katında 7 tane âlemden geçecektir. Oradan da dikey bir yolculukla Sidretül Münteha'dan Allah'ın Zat'ına ulaşacak, Allah'ın Zat'ına yok olacaktır. Nereden gelmişti? Allah'tan gelmişti. Nerede yok oldu? Allah'ta yok oldu.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ biz insanları o kadar çok seviyor ki; bir tek dileğimiz; "Yarabbi! Beni de (benim ruhumu da) Sana ulaştır." tarzındaki bir talebimizi "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." sözüyle Allahû Tealâ mutlaka yerine getireceğine dair söz vermiş. Bu, Allahû Tealâ'nın bütün insanlara verdiği bir sözdür.
İşte bakın, cinlerin de resûlleri var ama cinlerin ruhu yok. Onların Allah'a bir şey ulaştırmaları söz konusu değil. Biz ne kadar hamdetsek, şükretsek azdır ki; Allahû Tealâ bizleri insan olarak yaratmış. Bu şerefe lâyık görmüş ve doğar doğmaz da ruhundan üfürmüş. İşte şimdi sizinle ruhsuz birisi konuşuyor. Demek ki ruhsuz olan insanlar da konuşabiliyor, hayatta kalabiliyor. Hani "Ruh bedenden ayrılırsa insan ölür." falan diyorlar ya, onun için söylüyoruz bunu size. Şu anda sizinle ruhsuz birisi konuşuyor. Senelerden beri ruhsuz kalan birisi... Ne olmuş ruhu? Allah'a ulaşmış. Sahibine, onun gerçek sahibine, Allah'a geri dönmüş ve Allah'ın Zat'ında yok olmuş. O zaman ben de aynı şeyi söylerim: "Herşey çok mu güzel yoksa Bana mı öyle geliyor?"
Sevgili kardeşlerim! Sizlere seslenmek, sizlerle birlikte olmak, sizlere kalbimi açmak, Allah'ın bana söylettiklerini size bu televizyon vasıtasıyla ulaştırmak, öylesine doyulmaz bir zevk ki sevgili kardeşlerim, dil inen tarifi gayri mümkünsüz. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.
Allahû Tealâ bize sevgiyi öğretti. Nefreti kalbimizden aldı, yok etti. Peki, bize kötülük yapan, kötü davranan insanlar oluyor mu? Oluyor. Peki, biz onlara karşı nefret duyuyor muyuz, kin duyuyor muyuz? Hayır, sevgili kardeşlerim. Bu bizim harcımız değil. Biz, bizden nefret eden, bize kötülük eden insanların da affedilmesi için Allah'a dua ederiz. İntikam almak gibi bir hedefimiz olmaz, nefsimizin kalbindeki afetler (intikam afeti, kin afeti) yok olduğu için kimseden intikam almayı aklımıza getirmeyiz. Nefret edemeyiz insanlardan. Bize kötülük yapan insanlarla da birarada olabiliriz. Sanki bize hiçbir şey yapmamışlar gibi Allahû Tealâ bizi onlara karşı davrandırır. İnsanlara kızamayız. Onlara öfkelenemeyiz. Onlara kötü sözler söyleyemeyiz. Bu bizim harcımız değil. Bu elimizde olan bir şey değil.
Ne yaparsak O yaptırır. O yaptırırsa insanlara kızmamız, öfkelenmemiz onlardan intikam almaya kalkışmamız hiçbir zaman gerçekleşmez. Biz o sevgi üzerine, Allah'ın bize kurdurduğu kendi dünyamızda yaşarız. Bizi sevmeyenleri de sevmeyi Allahû Tealâ hamdolsun ki bize öğretti. O bizi sevmeyenler, hatta bize kötülük etmeye çalışanlar, onlar da sevilenlerin arasındadır. Ama kötülük etme standartlarına göre daha az sevilirler. Ama mutlaka sevilirler. Bizim dünyamız sevgi dünyasıdır. Bu sebeple göğsümüzü gere gere, en rahat standartlarda diyoruz ki; hepinizi çok ama çok seviyoruz. Bunları söyleten Allah'tır. Allah böyle söyletiyorsa bunun %100 doğru olması su götürmez bir hakikattir.
Sevgili kardeşlerim! Allah insanı konuşturur mu? Evet. İşte o konuşturduklarından biriyle karşı karşıyasınız. Biz O'nun elinde bir sazız. Ne dilerse onu söyletir. Biz kendimizden bir şey ilâve etmek yetkisinin sahibi değiliz. O, bize insanları sevdirdi. Bize düşman olanları da sevdirdi. Onlardan da intikam almayı aklımıza getirmeyiz. Ve Allah'a hep yalvarırız, onları da af buyurması için...
Sevgili kardeşlerim! İnsan olmak Allahû Tealâ'nın büyük bir ni'metidir. Düşünün ki bunca mahlûkatın içinde sadece biz insanlara Allahû Tealâ ruhundan üfürmek gibi bir lütufta bulunmuş. O'nun ruhunu taşımışız yıllar boyu. Ve ruhunu geri istiyor. Geri vermeye çalışan kişi, evvelâ Allah'a ulaşmayı dileyecek, dilerse mutlaka Allah ona mürşidini gösterir. O zaman o kişi Hint'te, Çin'de, Yemen'de olsun, dünyanın neresinde olursa olsun, o mürşide gidip tâbî olacak. O tâbî olmayı istesin, Allahû Tealâ geri kalanı mutlaka halleder. Onu mutlaka mürşidine ulaştırır, yeter ki kişi kalpten bir dilekle Allah'a yalvarsın da: "Yarabbi! Ben de Senin bana gösterdiğin mürşidime ulaşmak istiyorum. Ben de ona tâbî olmak istiyorum. Nasıl herkes mürşidine tâbî olup da ruhu Sana ulaşmak üzere vücudunu terk ediyor da Sana doğru yola çıkıyorsa ben de Sana doğru yola çıkan o kafileye katılmak istiyorum. Ben de ruhumu Sana göndermek istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır. Bana mürşidimi göster. Ben gidip ona tâbî olayım ve ruhum vücudumdan ayrılsın ve Sana ulaşsın."
Sevgili kardeşlerim! Bütün ruhlar Allah'tan üfürülerek bizim vücudumuza girer ve neticede mutlaka vücudumuzu terk eder. Eğer biz şu dünya hayatını yaşarken hacet namazını kılıp Allah'a mürşidimizi sorarsak Allah'ın gösterdiği mürşide ulaşıp da elini öperek ona tâbî olursak ruhumuz mutlaka bizden Allah'a ulaşmak üzere ayrılacak ve Allah'a doğru yola çıkan kafileye katılacaktır. Sonuç mu? Sonuç mutlak olarak eğer 7-8 aylık bir ömrümüz varsa ruhumuzun Allah'a biz hayattayken ulaşmasıdır. Ama ulaşamadan öldük? Fark etmez. Ruhumuz gene Allah'a ulaşacaktır.
Bizim cennete ulaşabilmemiz, bir tek dileği gerektirir: "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır." Bu, kalpten bir dilekse kişi 1. kat cennetin mutlaka sahibi olmuştur. O kişi 1. kat cennetin sahibi olup olmadığını anlar mı? Tabiî anlar. Allahû Tealâ ona mürşid sevgisi verir. Mürşid sevgisini kim Allahû Tealâ'dan alırsa hacet namazını kılıp da Allahû Tealâ ona mürşidini gösterirse ve o kişide derin bir arzu uyanırsa (mutlaka mürşidine ulaşıp tâbî olmak arzusu) işte o kişi onun mürşididir. Mürşidini görmüştür. Öyleyse o mutlaka Allah'a ulaşmayı dilemiştir.
Tâbiiyetiyle beraber gidecek, mürşidi neredeyse ona ulaşacaktır ve tâbî olacaktır. Tâbiiyetle beraber ruhu vücudunu terk edecek ve Allah'a doğru yola çıkan kafileye onun ruhu da katılacaktır. 7-8 aylık bir devrede bu ruh 7 tane gök katını aşacak, 7. gök katında 7 tane âlemden geçecek ve Sidretül Münteha'dan Allah'ın Zat'ına yükselerek Allah'ın Zat'ında yok olacaktır. İşte o kişi o noktadan itibaren ermiş evliyadır. Nereye ermiş? Allah'a ermiş. Nesi ermiş? Ruhu ermiş.
Sevgili kardeşlerim! Bu kadar kolay, bu kadar basit cehennemden cennete geçmek. Allahû Tealâ günahları affedendir. Hatta günahları sevaba çevirendir. "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." diyor Allahû Tealâ. Ve "Onların günahlarını sevaba çeviririm." diyor. Günahın affedilmesinden daha ötede 2 katlı affedilmek! Affedildikten sonra bir de günahların sevaba çevrilmesi var.
Allahû Tealâ insan adı verilen bu mahlûkuna, sadece ona ruhundan üfürmüş. Bu sebeple azîz kardeşlerim, sadece insan olarak yaratıldığımız için bile ne kadar çok Allah'a şükretsek azdır. O, bizim Rabbimiz. O, Allah. Kâinatı yaratan Allah. Sonsuz sayıda yıldızdan bir tanesi, dünya adını verdiğimiz bu yıldız. Bu yıldıza hayat Allahû Tealâ nasip etmiş ve asırlardan beri insanlar bu dünyada yaşamışlar. Âdem (A.S)'dan bu tarafa hep insanlar yaşamış. Bugün bu kadar ırk oluşmuş. Bu kadar ayrı ayrı standartlarda ayrı ayrı ülkelerin sahibi olmuşlar insanlar. İşte sadece 2 tane alternatif var. Ya Allah'ın cennetine girmek ya da cehenneme girmek...
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ insanları ne kadar seviyor ki "Hiçbir şey yapamadınız, Bana ulaşmayı dileyip de ölseniz bile Ben sizi 1. kat cennetime alırım." diyor. Yeter mi? Hayır, yetmez. "Ama eğer yaşarsanız sizi mutlaka mürşidinize ulaştırırım. Mürşid sevgisini Ben veririm. Hangi mürşide ulaşmanız lâzımgeldiğini Bana sorarsanız Ben size gösteririm. O mürşide tâbî olduğunuz gün, ruhunuz vücudunuzdan ayrılır ve Bana doğru yola çıkan kafileye katılır. 7-8 aylık bir devrede ruhunuz mutlaka Bana ulaşır. Siz Bana ulaşmayı dilemişseniz Ben size zikir sevgisi veririm. Siz Bana ulaşmayı dilemişseniz Ben size namaz sevgisi veririm. Siz Bana ulaşmayı dilemişseniz Ben size Bize inanan kişileri sevmek imkânını veririm, zevkini veririm." diyor.
Sevgili kardeşlerim! Sevmek bir zevktir, nefret etmek de hüsran. Severseniz bu size zevk verir. Nefret ederseniz hep acı duyarsınız. Nefret ettiğiniz insanlar kimlerdir? Size kötülük edenler, açık veya kapalı bir şekilde size kötülük edenler. Ama Allahû Tealâ diyor ki: "O nefreti de kaldırın. Sizi sevmeyenleri de sevin. O zaman daha çok mükâfat veririm size." diyor.
Allahû Tealâ istiyor ki herkes birbirini sevsin, herkes birbirine yardım etsin. Severlerse ne olur? Mutlu olurlar. Seven sevileceği için iki kişi artık birbirini seven insanlardır. Sevgiyi yaratan, gerçek sevginin sahibi Allah'tır.
Öyleyse Allahû Tealâ ne istiyor sizden? "Bana ulaşmayı dileyin." diyor. Bu dilek sizi nereye götürür? Bu dilek sizi mürşid sevgisine götürür. Ve hacet namazını kılarsınız, Allah'tan mürşidinizi sorarsınız. Eğer siz gerçekten Allah'a ulaşmayı dilemişseniz Allah'ın size mürşid göstermemesi mümkün değildir. Boy abdesti alacaksınız, hacet namazını kılacaksınız, mürşidinizi Allah'tan soracaksınız ve ona tâbî olacaksınız. Bu, ruhunuzun vücudunuzdan ayrılması için kâfi sebeptir. Mutlaka ruhunuz vücudunuzu terk eder ve o sırada Allah'a doğru yolculuğa çıkan kafileye katılır. Katları diğerleriyle beraber birer birer aşacaktır. Siz de zikrinizi giderek arttıracaksınız. Neticede 7. gök katında 7 tane âlemden geçecektir. Sonra Sidretül Münteha'dan Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır. O zaman siz de aynı şarkıyı söyleyeceksiniz: "Herşey çok mu güzel yoksa bana mı öyle geliyor?"
Sevgili kardeşlerim! Sevmek ve nefret etmek... İnsanlar için ikisi de geçerli. Nefret, nefsin afetlerinin bir neticesidir. Sevmek, ruhun hasletlerinin neticesidir. Nefsin afetleri kimseyi sevmez, insanlardan nefret eder. Ama ruhun hasletleri herkesi sever. Biz insanlar için söz konusu olan, Allah'ı sevmektir. Ve Allah'ın kanunu; sevenler sevilir. Eğer bir insan "O beni sevsin de ben de onu severim o zaman." diyorsa o, yanlış bir yoldadır. Şeytan onu böylece aldatarak Allah'a ulaşmayı dilemesine mâni oluyordur. Eğer bir insan Allah'ı severse Allah'a ulaşmayı diler ve hacet namazını kılmak onun için bir zevk olur. Boy abdestini alır, hacet namazını kılar, Allahû Tealâ ona mutlaka mürşidini gösterir. İşte o mürşid dünyanın neresindeyse o kişi oraya gidecektir. Bir hususu da hiç merak etmesin: "Ben, mürşidim o kadar uzaktaysa nasıl bunu başarırım?" diye düşünmesin. Çünkü Allahû Tealâ göstermişse çözümünü de Allahû Tealâ getirir.
Sevgili kardeşlerim! Allah için yaşamak, sevmekle kendisini ortaya çıkarır. Şeytan için yaşamak da nefret etmekle. Kimler varsa nefretin sahipleri, kinin sahipleri, insanlara sadece kötülük etmeyi düşünüyorlarsa onlar hep şeytandan ilham alırlar. Şeytan insanları sevmez. İnsanlardan öylesine nefret eder ki; onları da kendisiyle beraber cehenneme sürüklemek için herşeyi yapar. Herkesin etrafında birkaç tane şeytan mutlaka vardır. Her an sizinle konuşup kendi düşüncenizmiş gibi göstermeye çalışarak size insanların düşman görünmesi için, sizin onları sevmemeniz, onlardan nefret etmeniz için her an faaliyettedirler. Biliyorlar ki mutlaka cehenneme gidecekler. O zaman şöyle bir düşünceniz sahibi oluyorlar: "Mademki biz bu insanlar yüzünden cehenneme gidiyoruz, onları sevmediğimiz, onlardan nefret ettiğimiz, onlara kötü şeyler yaptırdığımız için cehenneme gidiyoruz; öyleyse biz de onların cehenneme gitmesi için herşeyi yaparız. Onlar da bizim gibi cehenneme gitsinler." Bir tarafta Allah var; hepinizin cennete girmesini istiyor, bir tarafta şeytanlar var; istiyorlar ki hepiniz cehenneme giresiniz.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse hayat, isteseniz de istemeseniz de her gün sizi bir gün daha yaşlandırır. Her yıl bir yaş daha yaşlandırır. Neticede doğup hayata geldiğiniz zaman isteseniz de istemeseniz de zaman içerisinde hep büyüyeceksiniz, gelişeceksiniz, gençliğinizi yaşayacaksınız, orta yaşı yaşayacaksınız, ihtiyarlığı yaşayacaksınız ve sonunda herkes için ölüm mukadderdir. Başka bir alternatif söz konusu değil. Hiç kimse sonsuza kadar yaşayamaz. Herkes, Allahû Tealâ kendisine ne kadar ömür biçmişse o kadar yaşayabilir. O Allah ki; zamanın da sahibidir ve herkesin ne olacağını önceden bilir.
Öyleyse yaşamak, ya mutlu bir yaşam ya da mutsuz bir yaşam olarak iki ayrı cephe gösterir. Eğer siz Allah'ı severseniz insanları seversiniz. İnsanları da severseniz o zaman başkalarına kötü davranışlarda bulunamazsınız. Bulunamazsanız derecat kaybınız mutlaka kazancınızdan az olacaktır. Yani Allah'ın yolundaysanız, insanları seviyorsanız o zaman mutlaka kazandığınız dereceler kaybettiğinizden fazla olacaktır. Gideceğiniz yer de mutlaka Allah'ın cenneti olacaktır.
Cennet muhteşem güzellikte bir yer sevgili kardeşlerim. Ayrı ayrı cennetler... Bir tek taleple "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır." demekle, siz cennetin kapısını açmış oluyorsunuz. Ve Allahû Tealâ size hacet namazını kıldığınız zaman mutlaka mürşidinizi gösterecektir. Gösterdiği zaman bileceksiniz ki; 1. kat cenneti hak ettiniz. Şimdi mürşidinize tâbî olarak 2. kat gelmiştir. Ona mutlaka ulaşacaksınız. Yemen'de olsa Çin'de olsa Hint'te olsa dünyanın en uzak ülkesinde olsa mutlaka ulaşacaksınız. Siz ulaşmayı dilerseniz Allahû Tealâ size imkânları mutlaka verecektir. Neden? Çünkü O istiyor ona ulaşmanızı. Tâbî olmanızı Allah istiyor. Öyleyse şartları kolaylaştıracak olan O'dur, Allah'tır. Mutlaka gerekeni yapar. Ne olur? Tâbî olursunuz.
Tâbiiyet bir insanın 2. kat cennetin sahibi olması demektir ve ruhunun mutlaka vücuttan ayrılmasıyla noktalanır. Vücuttan ayrılan ruh diğer ruhlarla birlikte kafileye katılarak 7 tane gök katını 7-8 aylık bir devrede aşacaktır. Aşıp da 7. gök katında 7 tane âlemden geçecek Sidretül Münteha'dan Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır, Allah'ın Zat'ında yok olacaktır. İşte o zaman siz ermiş evliya olacaksınız. Ruhu Allah'a ulaşmış, Allah'a ermiş, ermiş evliya. Orada bırakmayın sakın. Bu, herkes için geçerli. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onu mutlaka mürşidine ulaştırır ve arkasından da onu ermiş evliya yapar. Çünkü açık ve kesin olarak sözü var: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." Yani "Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişiyi 3. kat cennetime mutlaka ulaştırırım." diyor.
Allah'a ulaşmayı dileyip ölen kişi 1. kat cennetin, mürşidine tâbî olup ölen kişi 2. kat cennetin ve bu tâbiiyetle ruhu vücudundan ayrılan kişinin ruhunun Allah'a ulaşması ile 3. kat cennetin sahibi olması, Allahû Tealâ tarafından herkese açık olan bir kapıdır. Hiç kimseyi bundan geri bırakmaz. Yeter ki kişi kalben Allah'a ulaşmayı dilesin. Allahû Tealâ onu, bu şartların sahibiyse mutlaka Kendisine ruhen ulaştıracaktır ve o kişi ermiş evliya mutlaka olacaktır. Dik yokuş bundan sonra başlar. Fizik vücudun teslimi, bir insanın çok uzun saatler zikir yapmasına bağlıdır. Nefsin teslimi ise daimî zikre ulaşmasına bağlıdır.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse Allahû Tealâ'nın yolunda hepimiz en güzel davranışların sahibi olmalıyız. Allah'ı sevmeliyiz ve Allahû Tealâ bizi sevmeli. Allah için yaşamalıyız. Bunun mânâsı başkaları için yaşamaktır. Kim başkalarını ön planda tutuyorsa hayatını başka insanları mutlu etmeye adamışsa bu sebeple hiç kimseye düşman olması mümkün değilse bu kişi hep, her an başkalarına yapacağı iyilikleri düşünüp onları gerçekleştirmekle meşgulse işte o, Allah katında kıymet sahibi bir insandır. Kıymetlidir, Allah'ın kıymetlisidir. Hani "gıymatlı" diyorlar ya, işte o kıymetlilerden...
Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara, cennetlerin en üstünlerine ulaştırmasını diliyoruz. Allahû Tealâ'nın huzurunda hepinizden en güzel dileklerde bulunarak huzurlarınızdan ayrılıyoruz. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R