}
Sohbet (Sevmek, Mutluluğun Kapısıdır) 09.02.2012
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 113328

SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 09.02.2012

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz.

Herşeyden evvel hepinizi çok ama çok sevdiğimizi belirtmek istiyoruz. Hepinizin kalbimizde ayrı bir yeri var. Allah’a ne kadar hamdetsek, şükretsek azdır ki; Allahû Tealâ bizi sevgi dolu bir dünyada yaşatıyor. Sevgiyle yoğrulmuş bir dostluk, kardeşlik ve Allah’ın etrafındaki ilk daire olmak şerefi…

Sevgili kardeşlerim! Bütün bunlar gösteriyor ki biz, Allah’a ne kadar hamdetsek, şükretsek azdır. Sevmek, başlı başına bir güzelliktir. Seven insan sevdiğiyle beraber olduğu zaman, hep mutluluğu yaşar, huzur içinde olur. Ya nefret edenler? Onlar hep mutsuz olmaya mahkûm etmişlerdir kendilerini.

Sevgili kardeşlerim! Öyleyse sevmek varken ve bunun vereceği mutluluğu yaşamak varken, neden nefret? Neden mutsuzluk, huzursuzluk? İşte insan tabiatı her kapıya açıktır. Hamdolsun ki Allahû Tealâ biz insanlara “irade” diye bir yetki vermiş, bir imkân vermiş. Bir davranış biçimini tayin etme konusunda söz sahibi olan bir muhteva.

Sevgili kardeşlerim! Nefret edecek yerde, sevsek! Ne kaybederiz ki? Sevmek, mutluluğun kapısıdır. Seven insan eğer sevdiği tarafından sevilirse, o mutluluğu yaşayan bir insandır. Nefret eden insana gelince, onun nefret dolu davranışları etrafındaki insanların da kendisine nefretle davranmalarına sebep olur.

Öyleyse? Neden, sevgili kardeşlerim? Başkalarını mutlu ederek, mutluluğu yaşamak, bu mümkünse ve başkalarına kötü davrandığımız zaman huzursuzluk duyuyorsak, neden güzel davranmayalım? Ki, bunun cevabı da bize dönen güzel bir davranış olur. Normal statüde konuşuyoruz.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ hedef olarak mutluluğu göstermiş. Hepimizi Allahû Tealâ, şu dünya adı verilen gezegende, biz hayatta olduğumuz sürece, mutlu olalım hedefine dayalı olarak yaratmış. Ama insanların ruhlarının yanı başında nefsleri de var. Nasıl ruh 19 tane hasletle mücehhezse, nefs de 19 tane afetle cihazlandırılmış.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Bunlardan denge halinde olan bu statüde neyi değiştirebilirsek, negatiflerden birisini devre dışı bırakarak, onun üstesinden gelerek veya pozitiflerin değerini arttırmak suretiyle ya da ikisi birden. Hem Allah’ın emirlerini yerine getirmek konusunda bir büyük gayretin sahibi olmak hem de yasak ettiklerini işlememek istikametinde bir gayretin sahibi olmak, ikili bir başarıyı ifade eder. Bu daha kısa sürede, daha kalıcı bir mutluluğu ifade eder.

İşte yaşadığımız hayata bu pencereden baktığımız zaman görürüz ki; mutluluğun mükâfatı mutluluktur. Bu mutluluğu sağlayabilecek olan faktörse, etrafımızdaki insanlara en güzel şekilde hitap etmek. Onları mutlu etmek üzere hedeflenerek, hitap etmek. Eğer hedefimiz etrafımızdaki insanlara mutluluk vermekse, o zaman mutluluğu yakaladık demektir. Neden? Çünkü Allah’ın bir kanunu var: Etrafınızdaki insanların herbirine ne kadar mutluluk verebilirseniz, Allahû Tealâ size onların toplamı kadar mutluluk verir.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Kapılar ardına kadar açık. Gayretimiz hep bu istikamette olmalı. Yani, sevmeliyiz! Ne demek yani sevmeliyiz? Şu demek: Seven, sevdiğini mutlu etmeye çalışır. Bu mutlu etme istikametindeki gayreti ne kadar hedefine ulaşırsa, o kişi, o başkalarına verdiği mutlulukların toplamı kadar mutluluğu kendisi yaşayacaktır. 10 kişiye “A”  kadar mutluluk veren bir kişi, herbirine “A”  kadar mutluluk veren bir kişi, kendisi “10A”  kadar mutlu olur.

Niçin yaşıyoruz, sevgili kardeşlerim? Mutlu olmak için değil mi? Allahû Tealâ ne diyor?  “Nefret ettirmeyiniz! Ve nefret etmeyiniz! Seviniz! Ve sevdiriniz!” Öyleyse bu pencereden bakıldığı zaman, olaylar dizisinin en güzele dönük olduğunu yaşayacaksınız. “Sevmek” mastarının çevresini oluşturan herşey! Herşey başka insanları mutlu etmeye yöneliktir. Seviyorsanız, içinizden gelen şey her zaman sevdiğinizi mutlu etmek istikametinde gelişir.

Allahû Tealâ acaba niçin zikri, çok zikri ve daimî zikri farz kılmış? Acaba niçin? Çünkü eğer biz daimî zikre ulaşabilirsek, negatif faktörlerin hepsi devre dışı kalacaktır. Bunlardan bir tanesi de nefrettir. Zaten o kişi sevgi hasletinin sahibidir. Ama bu sevginin alanı, büyük ölçüde genişleyecektir. O kişinin nefret açısından başarı kazandığı her alanda sonuç, sevgiye dönüşür. Ve sevgi seviyesi giderek artar, artar, artar. Kişi bu seviyenin artışıyla, buna paralel bir mutluluğun beraber yürüdüğünü mutlaka fark edecektir. Fark ettiği zaman, bu konuya daha fazla önem verecektir. Daha çok sevecektir, neticede daha çok sevilecektir ve her mutlu ettiği kişiye verdiği mutluluğun, aynını kendisi de yaşayacaktır. O zaman biz 1 kişiyiz. 10 kişiye mutluluk veriyorsak, onun 10 katını yaşayacağız. 20 kişiye, 30 kişiye, 40 kişiye mutluluk veriyorsak, onların toplamı kadar mutluluğu biz yaşayacağımız için hayatımız huzur içinde geçecek, sevgili kardeşlerim!

Ama insanlar bize kötü davranıyorlarmış; ossun! Onlar bize kötü davranabilir. İşte Allahû Tealâ’nın hepimize verdiği emir; onların kötü davranışları onları alâkadar eder. Size ulaşan her kötü davranışın karşısında siz derecat kazanırsınız ama kötü davranan kişi derecatı kaybeder. Bu kötü davranış, sizi de kötü davranışa sevk etmek isteyecektir ama aksini yapmayı başarırsanız, o zaman o kötü davranan kişiye, güzel, çok güzel bir davranışla cevap verdiğiniz zaman, o kişinin size yeniden ulaşarak, negatif bir istikamette faaliyet göstermesi biraz zor olur, sevgili kardeşlerim! Çünkü siz kimliğinizi ispat etmişsiniz.

O size kötü davanmış ama siz ona kötü davranmamışsınız. Siz ona güzel bir davranışla, bir başka ifade kullanalım; onu mutlu edecek olan bir davranışla cevap vermişsiniz. Belki o kişi: “Hadi canım sende! Bu bir tesadüftür.” diye düşünerek, bir defa daha sizi imtihan edebilir. Arkasından bir defa daha imtihan edebilir. Ama her imtihanın arkasından, o kötü davranışa sizin güzel bir davranışla cevap vermeniz, onu mutsuz değil, mutlu edecek bir davranışla cevap vermeniz, ona mutlaka neticede tesir edecektir.

“Ben o kişiye böyle davranmama rağmen, ondan şimdiye kadar bana gelen bütün davranış biçimleri bunun intikamını alır hüviyette değil! Tam aksine kendisine hiç kötü davranılmamış gibi en güzel davranışlarla cevap vermesi, bu kişinin benim tanıdığım insanlardan hiçbirine benzemediğini gösterir.” Böyle bir düşüncenin sahibi olacaktır, o kötü davranan kişi.

Etrafında da genel olarak o, etrafındakilere kötü davrandığı için kendisine kötü davrananlar olmuştur. Ama sevgili kardeşlerim! Sizde farklı bir yapı göreceklerdir. Farklı ve yerli yerine oturmuş, Allah’ın emrettiği standartları uygulayan birisi var karşılarında.

Allahû Tealâ acaba niye böyle bir emir vermiş? İnsanlar mutlu olsunlar diye. Çünkü başkalarına mutluluk veren herkes, o mutluluğa paralel olan aynı seviyede bir mutluluğu kendilerine de Allah’ın yaşattığını, o insanlar keşfetmişlerdir. Keşfedince ne olur? Ne olması lâzım mantık ölçülerine göre? “Ben eğer bir başkasına onu üzecek bir şey yapıyorsam, Allahû Tealâ da benim üzerimdeki negatif bir tesiri ortaya koyup, beni onun üzüldüğü gibi üzecektir. Ama ya ben, o kişiye onu mutlu edecek bir davranışla davranmışsam? Onu mutlu etmeyi başarmışsam? O zaman Allah’ın otomatik kanunları bende tezahür edecek ve ben de o mutluluğu yaşayacağım.”

O zaman etrafımızda birçok insan var, sevgili kardeşlerim! Herbirine ne kadar mutluluk verirsek, o kadar mutluluğu biz de yaşayacağımız için, 2 kişiye mutluluk veren bir insanla, 20 kişiye mutluluk veren bir insanın yaşadığı mutluluk aynı olmaz! İkincisi, birincisinden çok, çok, çok daha mutludur. Çünkü iç dünyası başkasına verdiği her mutluluktan sonra, Allah’ın verdiği bir mükâfatla ona huzur verir. Dış dünyası da bütün insanlara hep onları mutlu edecek davranışlarla ulaştığı için, onlar tarafından sevilmesine sebebiyet verir. O zaman siz de aynı şarkıyı söylemez misiniz sevgili kardeşlerim, böyle olunca? Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor?

Şunu hep matematik olarak bir insanlar düşünse: “Ben başkalarına mutluluk verdiğime göre, onlardan geri aldığım şey eğer mutluluk oluyorsa, onların bana davranışları beni mutlu edecek bir hüviyette geri dönüyorsa ve şimdi aksini de devreye sokalım; kötü davrandığım, kalbini kırdığım insanlar da bana karşı öfkeli ve benim kalbimi kıracak davranışlarla geri dönüyorlarsa, o zaman normal mantık ölçüleri çerçevesinde, benim yapmam gereken şey onları mutlu edecek davranışlarla onlara ulaşmam değil mi? Eğer buysa, o zaman aynı mutluluğu benim de yaşamam söz konusuysa: ‘Ben insanları mutlu etmeliyim.’ diye düşünmeye başlarım.” Hele tatbikata geçip de gerçekten böyle olduğunu tespit ettikten sonra! Ondan sonra daha da coşar herhalde insan. Onlara hep en güzel davranışlarla davranmaya çalışır.

Ha! O kişi kendisi buna karşı kötü bir davranışla davranıyor, tamam. İşte o kişiye verilecek olan (o kötü davranışla davranan kişiye verilecek olan) en güzel, Allah’ın emirlerine en uygun ders, ona onun yaptığı kötülüğe karşı iyilikle cevap vermektir. Bu ne yazar? Bu mutluluk yazar.

Sevgili kardeşlerim! Sevmek! Bu sevginin açık bir göstergesi olan karşısındakini mutlu etmekle sonuçlanır. Seven insan mutlu etmeye çalışan insandır. Nefret eden insan da mutsuz etmeye çalışan insandır.

Birincisi, bu sevgisi yüzünden, başkalarını mutlaka mutlu etmek ihtiyacını duyacak ve onu gerçekleştirdikçe, Allah da ona mutluluk vereceği için hep mutluluğu yaşayacaktır. Ama kim başkalarına karşı nefretle davranıyorsa, öfkeyle davranıyorsa, davranışları etrafındaki insanlara mutluluk değil huzursuzluk veriyorsa, o kişinin mutlu olması mümkün değildir. Etrafındaki insanlara kötü davrandığı için, onlardan kendisine her kötü davranış geldiğinde, öfkelenecektir, sıkılacaktır, rahatsızlık hissedecektir. Yani Allahû Tealâ ona başkalarına verdiği rahatsızlığı, huzursuzluğu, her o tarzdaki davranışından sonra yaşatacaktır.

• Bir, herşeyin en güzel standartlarda cereyan ettiği bir dünya var; güzel davranışların sahibi için.
• Bir, her an sıkıntı içinde olmak var. Başkalarına onları rahatsız edici her davranışında Allah, o kişiye huzursuzluk verir. Ama burada da bitmez. Çünkü kendisine kötü davranılan kişi, bunun karşılığını mutlaka vermek isteyecektir ona. O da yeni bir negatif davranışla, kendisine kötülük edene, kötü bir örnek olacaktır. Ve onu üzecek bir davranışı sergileyecektir.

Neden, sevgili kardeşlerim? Başka insanlar bize kötülük yapmışlar, onların durumuna bir bakalım: Kötülük yaptıkları için o yaptıkları kötü davranıştan, bizi üzen davranıştan onların huzurlu olması mümkün değildir, onların zevk alması mümkün değildir. Öfke, bir insanı oraya ulaştırır. Ama o kişi yaptığı kötü davranışın arkasından mutluluğu asla yaşayamaz! Her kötü davranış, kötü davranan kişiye mutlaka mutsuzluk ulaştırır.

İntikam hissi, bir mutluluk değildir. İnsana karşısındakine yaptığı kötü davranıştan, onun üzüldüğünü hissettikten sonra, bu kişi (sevineceğini zanneden bu kişi), sevinmediğini, huzursuz olduğunu yaşayacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Mademki seversek seviliyoruz; öyleyse etrafımızdaki insanların bize kötü davranması, çok açık bir şekilde bizim ona karşı yanlış davranışlarımızın var olduğunu gösterir. O, hata yapmıştır, bize kötü davranmıştır, tamam. Ama arkasında gene biz yok muyuz?

Seven sevdiğine koşar, nefret eden nefret ettiğinden kaçar. Seven sevdiğine hep en güzel davranışlarla davranır. Çünkü oradan kendisine ulaşan herşey kendisini mutlu ediyor. Gayri ihtiyarî o da karşısındakini mutlu etmek istikametinde bir ihtiyaç duyacaktır, sevgili kardeşlerim! Ama bunu başardığı zaman, duyduğu huzur ve mutluluk onu hep böyle davranmak için hazır tutacaktır. Bu kişi tespit etmiştir ki; başkalarını mutlu ettiği zaman, her mutluluk verişinde kendisi mutlu oluyor. Tespit etmiştir ki; başkalarını üzecek olan her davranışının neticesinde kendisi de mutsuz oluyor.

Allahû Tealâ cevapları otomatik olarak verir. Ne kadar köfte o kadar ekmek! İnsanları mutlu eden her güzel davranışınızın arkasından Allah’ın içinize huzur verdiğini, mutluluk verdiğini yaşayacaksınız. Başkalarını rahatsız eden, huzursuz eden, sıkıntıya sokan her davranışınızda da arkasından huzursuzluğu yaşayacaksınız. Bunları sahiden böyle mi diye, her denemenizde aynı sonuçla karşılaşacaksınız. Ya insanları mutlu eden bir davranış ya da mutsuz eden bir davranış... Her imtihan böyle olduğunu size kesintisiz olarak ispat eder. Öyleyse hal böyle olduğu takdirde, yapabileceğiniz en güzel şey, sizi mutlu edebilecek olan tek şey; başkalarını mutlu etmektir.

Her başkalarına mutluluk verdiğiniz olayın arkasından, onların eskiden size güzel davranmazken, artık daha güzel davranışlarla cevap vermesi, sizi onlara daha güzel davranmaya itecek olan çok önemli bir tesir edici faktördür.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için, insanların istediği şey, mutlu olmak değil mi? Herkes mutlu olmak istiyor, öyle değil mi? Ve başkalarının kendilerinden, kendilerini mutsuz etmesi sebebiyle huzursuz oldukları da kesin. Öyleyse her açıdan olaya baktığımızda, başkalarının size kötü davranmasının arkasında, sizin ona olan kötü davranışınız veya davranışlarınız yatmakta.

Öyleyse top sizde değil mi? Onlara kötü davrandığınızda onların da size kötü davranmasına sebebiyet veriyorsanız, onları mutlu edecek davranışlarınıza karşılık onlardan da size geri dönen şeyin sizi mutlu edecek davranışlar olduğunu tespit ettiğiniz zaman, siz iki defa mutlu olursunuz.

1- O kişiye mutluluk verdiğiniz zaman; Allahû Tealâ sizi de mutlaka huzurlu ve mutlu bir insan yapacaktır. Bu mutluluğu ve huzuru Allah da size yaşatacaktır.
2- Başkaları da sizi mutlu edecek davranışlarla geri dönecektir. Eşyanın tabiatına uygun olan sonuç, budur.

Kim etrafındaki insanları mutsuz eden, huzursuz eden davranışların sahibiyse, bu davranışların tabiî neticesi olarak etrafındaki insanlar da ona öyle bir kötü davranışla cevap vereceklerdir.

Sevgili kardeşlerim! O zaman açık değil mi, ne yapmamız lâzımgeldiği? Hedefimizin ne olması lâzımgeldiği, açık bir hüviyetle karşımıza çıkmıyor mu? Eğer biz diğergâm olabilirsek, etrafımızdaki insanlara her davranışımızla mutluluk veren bir insan olabilirsek, her mutluluğun karşısında bir huzur duyduğumuz da bir vakıaysa, içimizden bir sevinç yükseliyorsa: “İşte gene birisini mutlu ettim! Hamdolsun Allahû Tealâ’ya ki; o benimle olan konuşmasından sonra mutlu bir şekilde ayrıldı.” Böyle bir hedefe her ulaşmanız sizi de mutlu etmez mi, sevgili kardeşlerim?

Bütün insanlar için kapılar ardına kadar açık. İşte kanun: Mutlu et! Aynı miktarda mutlu ol! Ama biz bir kişiyiz, etrafımızda yüz kişi var. Kapılar ardına kadar açık demekle, onları kastediyorum! Yani yaşadığınız mutluluğun yüz katını yaşayabilirsiniz, başka herkese onları mutlu edecek güzel şeyler söyledikçe.

Sevgili kardeşlerim! Öyleyse sormalıyız kendi kendimize: “Peki böyle de ben neden mutsuzum?” Cevap açık değil mi? “Eğer ben, başkalarını mutlu edecek davranışların sahibi olsaydım, onlardan da bana her zaman beni mutlu edecek davranışlar geri dönecekti. Ben de etrafımdaki herkesin en güzel davranışlarına muhatap olan birisi olarak mutluluğu yaşayacaktım.”

Ama fırsat geçmiş değil ki! Fırsatı kaçırmış değilsiniz ki, sevgili kardeşlerim! Bu konudaki düşünce standardınız bu olursa, o zaman başka insanları mutlu etmek için harekete geçmeniz bir zamanı gerektirmez. İçinizden gelen şey mutlaka o olacaktır: Başkalarını mutlu etme gayreti. Ve bunu adım adım başardığınızı göreceksiniz. Hele başardıkça, mutluluğunuzun arttığını, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir şekilde siz kendi dünyanızda yaşamışsanız, o zaman hedefiniz hep bu olacaktır: Başka insanları mutlu etmek! İşte mutluluğun kalesi budur.

Etrafınızdaki insanların, ne kadarına, ne kadar mutluluk verebilirseniz, onun toplamı kadar siz mutlu olursunuz. O zaman bütün insanlar (sizinle konuşan bütün insanlar), bu istikamette bir rolün sahibi olabilirler. Bu, sizin onlara güzel davranmanıza bağlıdır. İnsanların bu konudaki şeytanın oynadığı tuzağa düşmesinin arkasında, hep şeytanın insanlara olan nefreti vardır. O ister ki; kendisi nasıl o nefret dünyasında sonsuz bir huzursuzluğun sahibiyse, sizin de öyle huzursuz olmanızı, sıkıntılı olmanızı hep isteyecektir. Bunu gerçekleştirmek üzere, hareket sahibi olacaktır.

Öbür taraftan Allahû Tealâ’nın sizden istediği şey; sizin mutluluğunuzdur. Allah da isteyecektir ki; herkese en güzel davranışlarla davranın. Ne olur davranırsanız? Onu mutlu edersiniz. Ne olur onu mutlu ederseniz? Siz de aynı seviyede bir mutluluğu yaşarsınız. Allahû Tealâ size bunu mutlaka yaşatır, kanunu böyle koymuş.

Eee! Peki, etrafınızdaki insanlar bir kişi değil ki! Birçok. O zaman da herşey çok güzel değil mi? Herbirine mutluluk vermek konusundaki gayretleriniz semeresini verdikçe, onları mutlu ettikçe, onlara verdiğiniz mutluluğun aynını siz de yaşayacağınız için giderek daha mutlu, daha mutlu, daha mutlu bir insan olacaksınız! Ve o hedefe ulaştıktan sonra geri dönmeniz de artık mümkün değildir, çünkü o güzelliği yaşamışsınızdır. İspat etmiştir ki Allahû Tealâ: “Ne kadar küfte o kadar ekmek!”

• Ne kadar güzel davranışta bulunursanız o kadar mutlu olursunuz; madde-1.
• Ne kadar güzel davranışta bulunursanız, karşınızdan da (karşınızdaki kişilerden de) o kadar güzel davranışlar geri gelir; madde-2.

Evvelâ siz ona mutluluk verdiğiniz için mutlu oluyorsunuz. Ama burada kalmıyor! Çünkü o güne kadar siz başkalarına kötü davrandığınız için, size de kötü davranan o insanlar, artık size karşı kötü davranmayacaklardır. Sizi mutlu edecek davranışlar, onlardan size dönecektir.

Öyleyse yapmamız lâzımgelen, gerçek davranış biçimi, bu olmalıdır. Eğer biz hayatımızı başka insanları mutlu etmeye adarsak, hedefimiz bu olursa, bu hedefle insanları mutlu etmek bahtlılığına ulaşırsak, bunu başarırsak; etrafımızda ne kadar çok insan varsa, o kadar çok mutlu etmek imkânına ve o kadar çok mutlu olmak imkânına kavuşturur bizi.

Öyleyse, sevgili kardeşlerim! Sevmek, konunun temelini teşkil ediyor! Sevmek varken, neden nefret etmek? “Ama onlar bana kötü davranıyor, onlar benden nefret ediyor.” Sakın sizin yanlış davranışlarınız, sizin onlardan nefret ediyor gibi davranışlarınız, onlarda bu ihtimali oluşturmuş olmasın? Konunun gerçeği budur! Her zaman aynı şey söz konusudur: Ne kadar küfte, o kadar ekmek! Başkalarına nasıl davranırsanız, onlardan size geri dönen davranış biçimi aynı istikamette olacaktır. Siz onları mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibi olarak bunu her başarmanızda onlardan size geri dönecek olan şey, sizin mutluluğunuzu sağlayan çok güzel bir sonuçtur.

O zaman Allahû Tealâ’ya çok hamdedersiniz, çok şükredersiniz, sevgili kardeşlerim! “Hamdolsun ki bugünüm de mutlu geçti.” diye rahat uyursunuz akşam yattığınız zaman. Hep huzur içinde olursunuz tüm gün boyunca. Çünkü gün boyunca sizden başkalarına ulaşan herşey, onları mutlu edebilecek olan bir hedefe yöneliktir. Başarsanız da Allahû Tealâ sizi mutlu eder. Gayret edip başaramazsanız bile, gene mutlu eder. Çünkü Allah’ın emrettiği istikamette bir gayretin sahibi oldunuz. İç dünyanıza baktığınız zaman, bunu gerekli boyutta gerçekleştirmiş olduğunuzu idrak ediyorsanız, o zaman mutlu olmamanız mümkün değildir!

İşte, bütün insanlar için sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, davranış biçiminin temeli bu olmalıdır: Başkalarını mutlu etmek için yaşamak! Başkalarına mutluluk vermek için yaşamak! Ve bu istikametteki gayretiniz hedefine ulaşsa da mutlu olursunuz, ulaşamasa da mutlu olursunuz. Çünkü siz o gayreti sarf etmişsinizdir. Ama ikisinin sonucu aynı değildir, sizin üzerinizdeki tesiri. Eğer başarmışsanız, onun da sizin sözlerinizden mutlu olduğunu yaşamışsanız, o zaman daha çok mutlu olursunuz. Bu, onlara vermek istediğiniz mutluluğun gayretinin mükâfatıdır.

Ama bunu başaramadığınızı düşünelim: Bütün gayretinize rağmen karşınızdaki üzgün insanı mutlu olmaya ulaştıramadınız. Başaramadınız bunu. Allahû Tealâ size gene huzur verecektir. Bu verdiği huzur, başardığınız takdirde aldığınız huzurdan biraz daha aşağıda olacaktır. Bu sizin elinizde olan bir imkân değildir. Siz A’ya da sahip olduğunuz bütün standartları kullanarak mutluluk verdiniz, B’ye de. Ama A, B’den daha çok mutlu oldu. Bunun arkasında siz yoksunuz, onun o andaki haleti ruhiyesi var.

Sevgili kardeşlerim! Gördük ki görevimiz; başka insanları mutlu etmek. Ne olur öyle davranıp, bir ömür boyu biz de başkalarını mutlu etmek sadedinde, elimizden geleni yapsak  da hep mutlu olsak!

Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu! Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R