}
Sohbet (Mutlu Etmek) 04.03.2012
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 113346

SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 04.03.2012


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Kalp kalbe, gönül günüle bir beraberlik, Allah için bir arada olmak, sizlerle birlikte olmak ve Allah’tan bahsetmek… Biz Allah’ın gerçekten mutlu bir kuluyuz, sevgili kardeşlerim! Sizler varsınız da ondan. Sadece kendiniz kurtulmadınız. Etrafınızdaki insanlara da Allah’ın güzelliklerini anlatmaya çalıştınız ve sizin dışınızdaki birçok kişinin aramıza katılmasına, yüzlerce, binlerce kişinin aramıza katılmasına sebebiyet verdiniz. Bunların hepsi ayrı ayrı güzellikler…

Sevmeyi öğrendiniz ve insanlara öğretmeye devam ediyorsunuz. Bir insanın mutlu olabilmesi en kolay şekilde, etrafındaki herkese mutluluğu ulaştırmasıyla mümkündür. Ne kadar köfte, o kadar ekmek. Ne kadar insana Allah’ın âyetleriyle o güzellikleri öğretebilirse, onlara yaşatabilirse kendisi de o kadar mutlu olur.

Sevgili kardeşlerim; eğer mutlu olmak istiyorsak, görevimiz başkalarını mutlu etmektir. Kime ne kadar mutluluk verebilirseniz, kimi ne kadar mutlu edebilirseniz Allahû Tealâ size de aynını yaşatır. Öyleyse bir kişi, birçok kişiye mutluluk verebileceği cihetle ve onların toplamı kadar mutluluğu kendisi yaşayacağı cihetle, Allah’ın İndi’nde her an mutlu olması imkân dâhilindedir.

Her fırsatta insanlara Allah’tan bahsetmek önemli mi? Son derece önemli, sevgili kardeşlerim! Niçin önemli? Çünkü insanlar İslâm’ı, İslâm’ın 5 şartına indirgemiş durumdadırlar: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek… Peki, bunun İslâm kelimesiyle alâkası var mı? Bir defa daha sayalım; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek… Nedir İslâm? İslâm “teslim olan” demek. “Müslim” de teslim olan bir ifadeyi taşıyor.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın bir dizaynı var. İstiyor ki; herkes mutlu olsun. İşte böyle bir dizaynda insanların hedefe ulaşabilmesi, onların Allah’ın söylediklerini başkalarının mutluluğuna aktarabilmesi istikametinde bir değer taşır.

Sevgili kardeşlerim! Ne kaybederiz ki? İnsanlara, başka insanları da Allah’a ulaştırmak istikametinde bir gayreti önerirsek ne kaybederiz ki? Onlar böyle bir gayrette bulunurlarsa ne kaybederler ki? Kaybetmezler ama kazanırlar. Çünkü kim bir başkasının mutluluğuna, bir başkasının (bir adım daha ötesinde mutluluğun) hidayetine sebebiyet verebilirse, o kişi de bundan mutlaka istifade edecektir, derecat kazanacaktır. Kim, kimi hidayete ermek konusunda etkilemişse, o kişi onu dinledikten sonra hidayete ermek gereğini duymuş ve tâbî olmuşsa o zaman konuşmayı yapan kişi görevini başarmıştır. Bir başkasını da kurtarmayı başarmıştır.

Görevimiz, sevgili kardeşlerim! İslâm’ın 5 şartını yaşayan insanlara, İslâm’ın 5 şartıyla insanların cehennemden kurtulamayacağını anlatmamız lâzım. Allahû Tealâ 7 kat cennetten bahsediyor Kur’ân-ı Kerim’de. Bu cennetlerin muhtevasına baktığımız zaman, 7 safhayla 7 kat cennetin alâkalı olduğunu görüyoruz:

•    Allah’a ulaşmayı dileyip de ölen bir kişi 1. kat cennete girebilir.
•    Mürşidine tâbî olup da ölse 2. kat cennete,
•    Ruhunu Allah’a ulaştırdıktan sonra 3. kat cennete,
•    Fizik vücudunu teslim etse 4. kat cennete,
•    Nefsini teslim etse 5. kat cennete,
•    Muhlis olsa 6. kat cennete,
•    İradesini de Allah’a teslim edebilse 7. kat cennete girer.

İşte 7 kat cennet, işte 7 tane safha... Tam bir ahenkle herşey yerli yerine oturuyor. Ne kadar hamd ediyoruz, şükrediyoruz sevgili kardeşlerim, Rabbimize ki; Allah bize dînimizi öğretti.  

Sevgili kardeşlerim! İnsanlar bir korkunç tuzağa iblis vasıtasıyla sürüklenmişler. İslâm’ın 5 şartına itilmişler. Hepsi de farz mı? Evet. Namaz kılmak farz. Oruç tutmak farz. Zekât vermek farz. Hacca gitmek farz. Kelime-i şahadet getirmek farz. Ama 5 tane farzın yürütülmesi, işletilmesi hiç kimseyi cehennemden kurtaramaz. Çünkü cennetlerin dizaynını Allahû Tealâ manevî gelişmeyle, manevî yükselmeyle paralel bir seyirde ele almış. Allah'a ulaşmayı dileyen bir kimse ölse, Allahû Tealâ 1. kat cennetine kabul ediyor. Ama İslâm’ın 5 şartını yaşayan bir kişi, bu yaşantının sonunda ölse 1. kat cennete giremez. Çünkü Allah'a ulaşmayı dilememiştir. Bunu diledikten sonra mürşidine tâbî olsa kişi ki; Allah'a ulaşmayı dilemek mutlaka mürşid sevgisi getirir ve kişi hacet namazını kılıp mürşidini sorar Allahû Tealâ’dan. Allahû Tealâ’nın gösterdiği mürşide ulaşıp tâbiiyetini gerçekleştirir. Tâbiiyetin gerçekleşmesi o kişinin 2. kat cennete, hemen ölse 2. kat cennete girmesine sebebiyet verir. Yaşarsa ne olur? Yaşarsa mutlaka o kişinin ruhu Allah’a, Allah tarafından ulaştırılır. Ne demek istiyoruz? Yani kişi ulaştırmaz mı? Allah mı ulaştırır? Evet, aynen öyle söylüyoruz. Allahû Tealâ ifadeyi nasıl kullanmış?

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

“Kim Bana ulaşmayı dilerse ben onu Kendime ulaştırırım.” diyor Allahû Tealâ. “Kim Bana ulaşmayı dilerse ben onu Kendime ulaştırırım.” Allahû Tealâ o kişiyi Kendisine ulaştırıyor.

Öyleyse o kişi Allahû Tealâ’ya ulaşmadan evvel mürşidine ulaşacaktır. Tâbiiyetiyle beraber 2. kat cennetin sahibidir. Vücudundan ayrılan ruhu Allah’a doğru yolculuğa çıkacaktır. Ruh Allah’a ulaştığı zaman kişi 3. kat cennetin sahibi olacaktır. Ötelere geçecekse kişi: Fizik bedenin teslimi, nefsin teslimi, muhlis olmak ve iradeyi teslim etmek 4 ayrı safhayı da ifade eder ki; toplam 7 eder ve iradenin teslimiyle olay tamamlanır. O zaman; “Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor?” diye herkes konuşmaya başlar.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ diyor ki: “Seviniz, nefret etmeyiniz. Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz.” Hiç kimseyi kötülemesek olmaz mı sevgili kardeşlerim? Ne kaybederiz ki? İnsanlar yanlış yapabilirler. Onların yaptığı yanlışları, başkalarına ulaştırmak suretiyle o insanı küçültmek, yanlış bir uygulama değil mi sevgili kardeşlerim? Herkes yanlış yapabilir. İnsanları aslî unsurla davet etmek hepinizin görevidir ve bu konunun başlangıç noktası Allah'a ulaşmayı dilemektir. İslâm’ın 5 şartını yerine getiren bir adam namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekât veriyor, hacca gidiyor, kelime-i şahadet getiriyor. Ama Allah'a ulaşmayı dilemiyor. Dilemezse 1. kat cennete giremez.

Sevgili kardeşlerim! Mürşidine tâbî olmayan bir kişi 2. kat cennete giremez. Tâbî olsa, zaten ruhu Allah’a ulaşacaktır ve bu kişi ermiş evliya olacaktır ve 3. kat cennetin sahibi olacaktır. Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişiyi Allahû Tealâ en az 3. kat cennete ulaştırır. Bundan sonraki kesimi, kişi gerçekleştiremeden öldü. Ne olur? Cehenneme gitmeyecek, 3. kat cennete gidecek. Ama yaşarsa, o zaman o kişinin ruhunu Allah’a ulaştırmasından sonra fizik vücudunun teslimi, nefsinin teslimi, muhlis olması ve iradesini de Allah’a teslimi söz konusudur. Böylece 7 tane safha oluşur:

•    Allah'a ulaşmayı dilemek; 1. safha
•    Mürşide tâbiiyet; 2. safha
•    Ruhun Allah’a ulaşması; 3. safha - 1. teslim; ruh teslim oluyor.
•    Sonra fizik bedenin teslimi; 4. safha
•    Nefsin teslimi; 5. safha
•    Muhlis olmak; 6. safha
•    İradeyi de Allah’a teslim etmek; 7. safha.

Kişi nesini teslim etmiştir?

•    Ruhunu (1),
•    Fizik bedenini (2),
•    Nefsini (3) ve
•    İradesini (4).

Sevgili kardeşlerim! Bir kişinin nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesi daimî zikirle mümkündür. Öyleyse Allahû Tealâ’nın bu istikametteki dizaynına baktığımız zaman gördüğümüz şey nedir? Onun, bu kişinin mutlu olmasıdır. Allah ne istiyor? Allahû Tealâ mutlu olmamızı istiyor. Mutlu olabilmek için “mutlu etmek” diye bir handikabı aşmamız lâzım. Biz başkalarını mutlu etmek konusunda elimizden gelen gayreti gösterdikçe Allahû Tealâ’nın bize daha çok, daha çok, daha çok mutluluk ulaştırdığını göreceğiz. Sevmeyi öğreneceğiz. Hiç Allah’ın kanununu unutmayacağız: Sevenler sevilirler.

Öyleyse biz başkalarını sevmeliyiz. Bize düşmanlık edenleri de sevebiliyor muyuz? O zaman asıl sevgiyi yakalamışız demektir. Normal standartlarda insanlardan size iyi davrananları, hepiniz seversiniz. Ama Allahû Tealâ sizden daha ötesini istiyor. Size kötü davrananları da sevmenizi istiyor. Niçin istiyor? Çünkü onları da sevmeye çalışırsanız, o sizi sevmeyen insanların bir gün sizi sevmeye başladığını göreceksiniz ve başka insanlara verdiğiniz her mutluluk aslında sizi mutlu edeceği için, bu istikametteki yani Allah’a yakınlaşma istikametindeki beraberlikleriniz sizi daha çok, daha çok, daha çok Allah’a yaklaştıracaktır. Ve bunun neticesi önce ruhunu teslim etmektir Allahû Tealâ’ya, sonra fizik bedenini, sonra nefsini, sonra da iradesini.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ ile olan ilişkilerinizde herşeyin çok güzel olduğunu fark edeceksiniz. Her kurtardığınız insan ki; kurtarmanız işten değil. Çünkü o kişinin; “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır!” demesi, kalpten bir dilekse o kişiyi 1. kat cennete mutlaka ulaştırır. Zaten kişi arkasından anlar. Eğer Allahû Tealâ mürşid sevgisi veriyorsa, kalpten dileğini yapmıştır. Görevi şimdi hacet namazını kılıp da Allah’ın gösterdiği mürşide ulaşmak ve ona tâbî olmak. Tâbiiyet ise gerçekleştiği an, o kişinin ruhunun vücuttan ayrılmasını ve Allah’a doğru yola çıkmasını ifade eder ve o kişinin ruhu 7 tane gök katını aşacak, 7. gök katında 7 tane âlemden geçecek, sonra dikey bir yolculukla Sidretül Münteha’ya çıkacak ve Allah’ın Zat’ına ulaşacaktır. İşte o kişi ermiş evliya olmuştur.

Allah'a ulaşmayı dileyip de ölmüşse 1. kat cennetin sahibi olurdu bu kişi. Mürşidine tâbî olup ölmüşse 2. kat cennetin sahibi olurdu. Ruhunu Allah’a ulaştırıp da ölmüşse, o kişi 3. kat cennetin sahibi. Ama yaşarsa daha üst kat cennetlerin de sahibi olmak için elinde geniş imkânlar olacak.

Sevgili kardeşlerim! İnsan için başkalarını mutlu etmek asıldır. Başkalarına ne kadar çok mutluluk ulaştırabilirseniz, Allah sizi de o kadar mutlu eder. O zaman siz de; “Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor?” diyeceksiniz. Sevmek Allahû Tealâ’nın bütün insanlara verdiği bir büyük imkan, mutluluk imkanı. Bir mutluluk kapısı bir insan için.

Sevgili kardeşlerim, o kişi mutlu mu olmak istiyor? Yapması lâzımgelen şey başkalarını mutlu etmesidir. Etrafında birçok insan varsa hepsini mutlu etmek için bir gayretin sahibi olmalıdır. Ne kadar köfte, o kadar ekmek. Ne kadar başka insanları mutlu ederse, hangi ölçüde bir mutluluk verebilirse, onlara verdiği toplam mutluluğun hepsini kendisi de yaşar. Öyleyse herşey çok mu güzel, yoksa bize mi öyle geliyor?

Sevgili kardeşlerim! İnsanları sevmek veya nefret etmek; ikisi de insanların her zaman yaptığı, yapabileceği bir davranış biçimleri dizisinin iki ayrı cephesi. Bir kişi Allah'a ulaşmayı diliyor ve dilediği andan itibaren Allahû Tealâ’nın sözünün yerine geleceğini biliyoruz. Ne diyordu? “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” O kişi Allahû Tealâ tarafından mürşid sevgisiyle mükâfatlandırılır ve Allah tarafından kendisine gösterilen mürşidi dünyanın neresinde olursa olsun gider, bulur, tâbî olur. Tâbî olduğu anda 2. kat cennetin sahibidir. Ruhu vücudundan mutlaka ayrılır. Allah’a doğru yola çıkan kafileye o da katılır ve de 7-8 aylık bir devrede bu kişinin ruhu mutlaka (bu kişi Allah'a ulaşmayı gerçekten dilemişse mutlaka) Allah’a ulaşır. Ulaşırsa ne olur? Bu kişi ermiş evliya olur. Başka insanları mutlu etmeyi kendisi için hem vazife hem de bir zevk olarak değerlendirir ve ikisini de yaşar.

Sevgili kardeşlerim! Etrafınızdaki insanların her birine ne kadar mutluluk verirseniz, o verdiğiniz mutluluğun toplamı kadar siz mutlu olursunuz. Allah ne kadar güzel bir kanun koymuş. İnsanları sevmek, insanları mutlu etmek ve her birine verdiği mutluluk kadarının aynını kendisinin de yaşaması… Başkalarına verdiği mutluluğu, o mutlulukların toplamı kadar yaşamak… Öyleyse imkânlar hep elimize teslim edilmiş. İnsanlar neden mutsuz?

Herşeyden evvel Allah’ı unutmuşlar, sevgili kardeşlerim! İslâm gitmiş, yerine İslâm’ın 5 tane şartı kalmış. Namaz kılıyor. Oruç tutuyor. Zekât veriyor. Hacca gidiyor. Kelime-i şahadet getirmek… Hepsi de farz. Ama kişi yaşıyor, mutluluğa ulaşamıyor. Sonra bu kişiye; “ ‘Allah'a teslimler’ diye bir şey var İslâm’da.” diye bir açıklama geliyor. Kişi Allah'a ulaşmayı diliyor. Dilediği andan itibaren mutluluk en güzel boyutlarda kendisini göstermeye başlar ve bu kişi mutlaka 7-8 aylık bir devrede ruhunu Allah’a ulaştırır. Daha doğru bir ifade kullanalım: Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırır. Çünkü sözü var: “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım.” diyor Allahû Tealâ. “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.”

Öyleyse Allahû Tealâ’dan hepimizin yardım alacağı kesindir. Allah’ın sözünde hulf olmaz. Allah’ın sözü mutlak olarak gerçekleştirilir, Allah tarafından. Öyleyse O diyorsa ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım.” Mutlaka bunu Allahû Tealâ gerçekleştirir.

Sevgili kardeşlerim! Hâl buysa, o zaman herşey çok güzel değil mi? Mutluluk bizlerin elinde değil mi? Biz Allah'a ulaşmayı dileyeceğiz. Biz mürşidimize tâbî olacağız. Bizim ruhumuz vücudumuzu terk edip Allah’a doğru gidecek ve Allah onu Kendisine ulaştıracak. Bunu gerçekleştirmesi için de yapmamız lâzımgelen şeyleri, Allahû Tealâ bize bir zevk olarak yaptıracak. Bunların hepsini bir araya getirdiğimiz zaman bir bütün çıkıyor ortaya. Herkesi mutlu edecek olan bir bütün… Bütün insanlar mutlu olmak için yaşarlar. Bütün insanlar için hedef budur ve de Allahû Tealâ bunun için her zaman hazırdır. Böyle bir kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesi, onun bu hedefe ulaşması için yeterli bir hedeftir. Dilediği andan itibaren Allahû Tealâ’nın kendisine ne kadar büyük yardımları ulaştıracağını o kişi yaşayacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Konunun başında sevmek var. Allah’ın dostları sevmeyi öğrenenlerdir. Şeytanın dostları da nefreti kendilerine araç edinenlerdir. Kendilerine ne kadar yazık ettiklerini cehennemde anlayacaklardır.

Sevgili kardeşlerim! Allah’ın dostları nefreti değil, sevmeyi öğrenirler. Tasavvuf denilen müessese insanların ruhunu, fizik bedenini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etme dizaynıdır. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemedikçe gök katlarını aşamaz. 7 kat gökleri aşmak, ruhun 7. gök katında soldan sağa doğru 7 tane âlemi geçmesi, oradan Sidretül Münteha’ya ulaşması ve Allah’ın Zat’ına ulaşması bütün insanlar için Allahû Tealâ tarafından garanti edilmektedir. Ne diyor Allahû Tealâ? “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” Allah o kişiye mürşid sevgisi verir. Hacet namazını kıldığı zaman mutlaka ona, onun yapısına uygun bir mürşidi gösterir ve bu kişi büyük bir istekle, arzuyla, sevinerek Allah’ın kendisine emrettiği mürşide ulaşır, tâbiiyetini gerçekleştirir. Tâbiiyetin gerçekleşmesi o kişinin ruhunun Allah’a ulaşmasını mutlaka gerçekleştirecektir. Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin mürşidini Allah’tan öğrenmesi, arkasından da o mürşide ulaşıp tâbî olması, onun ruhunun vücudundan mutlaka ayrılmasını ve Allahû Tealâ’ya doğru yola çıkan kafileye katılmasını ifade eder. Mutlaka kişi bu neticeye ulaşır. Eğer Allah'a ulaşmayı dilemişse Allah ona mutlaka yardımını ulaştıracaktır. Tâbiiyet neyi ifade eder? Ruhun vücuttan ayrılmasını ve Allah’a doğru giden kafileye katılmasını, 7-8 aylık bir zaman parçasında da 7 tane gök katını aşmasını, 7 tane âlemden geçmesini ve sonra da Allahû Tealâ’ya, Sidretül Müntaha’ya ulaşıp oradan da Allahû Tealâ’nın Zat’ına ulaşmasını ifade eder. O kişi ermiştir. Nereye ermiştir? Allah’a ermiştir. Nesi ermiştir? Ruhu ermiştir.

İşte Allahû Tealâ bütün insanlara doğar doğmaz ruhundan üfürür. Allahû Tealâ’nın ruhundan üfürmesi, bu kişinin ruhunun o kişinin şeklini derhal almasıyla noktalanır ve Allah’ın bütün dostları Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Bir insan İslâm’ın 5 şartını gerçekleştiriyorsa Allah'a ulaşmayı dileyecektir. Sonra mürşidine tâbî olacaktır. Sonra ruhunu, vechini, nefsini, iradesini Allah’a teslim etmek ihtiyacı duyacaktır. Kimdir bu? Allah’a teslim olmayı dileyen kişi.

Şimdi dînimizin adının İslâm dîni olduğunu düşünelim. Yani İslâm dîni demek, teslim dîni demek. Nereye teslim? Kime teslim? Allah’a teslim… Bütün insanlar:

•    Allah’a ruhlarını,
•    Allah’a fizik bedenlerini,
•    Allah’a nefslerini,
•    Allah’a iradelerini teslim etmekle Tevrat’ta da İncil’de de Kur’ân-ı Kerim’de de vazifeli kılınmışlardır.

7 safha ve 4 teslim Tevrat’ın da İncil’in de Kur’ân-ı Kerim’in de temelidir. Eğer hâl buysa, nasıl oluyor da bizler ayrı ayrı dînlerin sahipleri olarak birbirimize düşman olabiliyoruz? Yazık olmuyor mu sevgili kardeşlerim? Hz. Musa bir peygamber değil miydi? Hz. İsa bir peygamber değil miydi? Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz bir peygamber değil miydi? Hepsi peygamberdi ve Allahû Tealâ Hz. Musa’ya Tevrat’ı, Hz. İsa’ya İncil’i ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Kur’ân-ı Kerim’i indirdi. Üç mukaddes kitap; üçü de şeriat kitabı. Yani ‘o kitaptaki emirlere itaat edilsin’ diye indirdi ve bakıyoruz ki; museviler Tevrat’ın gereğini, hristiyanlar İncil’in gereğini ve İslâm âlemi de Kur’ân-ı Kerim’in gereğini gerçekleştirmeliler. Bu, neyi ifade eder? Üç kitaplı dînin de Allah tarafından indirildiğini ifade eder. 7 safha ve 4 tane teslim…

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Hepiniz insanların karşısına çıkmak için değil, insanlara onların söylediklerinin doğru olmadığını ima ederek onları küçültmek değil; tam eksine onların kitaplarında da aynı şeylerin mevcut olduğunu kesin olarak bilerek devreye girmeli ve her dînin mensubuna, eğer o kişi bir dîndarsa saygı duymalı. Çünkü karşınızdaki bir musevi diyelim. Tevrat’a baktığınız zaman 7 safha ve 4 teslimin Tevrat’ta mevcut olduğunu görüyoruz. Bir hristiyansa; 7 safha ve 4 teslimin İncil’de de mevcut olduğunu görüyoruz. Bir müslümansa; 7 safha ve 4 teslimin Kur’ân-ı Kerim’de de mevcut olduğunu görüyoruz. Öyleyse Allahû Tealâ, insanlığın yaşantısı boyunca insanlara peygamberler indirmiş. O indirdiği peygamberleri (nebîler) kendilerine kitap verildiği zaman, o kitap şeriat kitabıdır.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bize de kitap yazdırdı. Ama bir sohbet kitabı... Risalet Nurları Allahû Tealâ’nın bize yazdırdığı bir kitap. Biz bir peygamber değiliz. Biz resûlüz sadece. Onun için haddimizi biliriz. Risalet müessesesi nübüvvetten sonraki bir müessesedir ve resûller nebîlerden daha alt kademeyi ifade eder. Üstün olan nebîlerdir. Nebîlere Allahû Tealâ şeriat kitabı indirir. Hz. Musa’ya Tevrat’ı, Hz. İsa’ya İncil’i, Hz. Muhammed (S.A.V)’e Kur’ân-ı Kerim’i Allahû Tealâ bir şeriat kitabı olarak indirmiştir. Ve bu üç kitapta bugün görevlerini ayrı ayrı toplumlara yapmaktadır, yaptırmaktadır. Merasimlerdeki değişikliği ayrı ayrı bir dîn muhtevasına almak yerine, üç tane kitabın da incelemesini yapmak en kestirme çözümdür. Ve yaptığınız zaman:

•    Allah'a ulaşmayı dilemek,
•    Mürşide tâbiiyet,
•    Ruhun Allah’a ulaşması,
•    Fizik bedenin teslimi,
•    Nefsin teslimi,
•    Muhlis olmak ve
•    İradeyi Allah’a teslim etmek…

7 tane teslimin Tevrat’ta da İncil’de de Kur’ân-ı Kerim’de de var olduğunu görürsünüz. O zaman hakkımız var mı, sevgili kardeşlerim? “Sen Hıristiyansın. Sen musevisin. Ben seni bir dîn adamı olarak, Allahû Tealâ’ya bağlı olarak kabul etmem.” tarzındaki bir düşünce büyük bir hezeyandır. Allah’a isyan etmektir. Hz. Musa’nın bir peygamber olduğunu, Hz. İsa’nın bir peygamber olduğunu; hristiyanlar ve museviler için de Hz. Muhammed (S.A.V)’in bir peygamber olduğunu bir muhteva olarak herkes kabul etmek mecburiyetindedir. Üçü de peygamberdir yani nebîdir. Bütün nebîler aynı zamanda mutlaka resûldür. Ama bütün resûller nebî değildir.

İşte sevgili kardeşlerim! Bizim için bir risalet söz konusu. Ama biz bir nebî değiliz, peygamber değiliz. Biz sadece resûlüz.

Öyleyse Allahû Tealâ’nın bu dizaynında bütün insanlara mutluluklar diliyoruz. Hepinizi çok ama çok seviyoruz, sevgili kardeşlerimiz! Allahû Tealâ’nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz.                               

İmam İskender Ali M İ H R