SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 22.03.2012
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı. Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Sevgi insana huzur veren, mutluluk veren çok güzel bir duygu.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bütün insanlar için hedef olarak mutluluğu veriyor. İnsanlar içinse en kolay şey ,başkalarını mutlu ederek mutlu olmaktır. Böyle bir dizayn içinde insan kendisini başka insanlara mutluluk vermeye adarsa, asıl kendisi mutlu oluyor. Çünkü o bir kişi; çevresinde ise birçok insan var. Mademki her birine verdiği mutluluğun aynını kendiside yaşayacak; 2 kişiye, 3 kişiye, 4 kişiye, 5 kişiye, 10 kişiye, daha fazla kişiye mutluluk ulaştırdıkça, kendisinin mutluluğu artarak devam edecek. O zaman aynı şarkıyı söyleriz herhalde. Ne diyorsunuz sevgili kardeşlerim? Neydi şarkının adı? “Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor?”
Mademki Allahû Tealâ hepimizin mutlu olmasını hedef tayin etmiş ve bu hedefi tahakkuk ettirmek üzere Tevrat’ı indirmiş, sonra İncil’i indirmiş, en sonra da Kur’ân-ı Kerim’i indirmiş. Yani Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, 3 peygambere, 3 nebîye Allahû Tealâ 3 tane kitap indirmiş. Bu kitapları incelediğimiz zaman görüyoruz ki; 7 safha ve 4 teslim içeriyor. Tevrat’ı incelediğimiz zaman da İncil’i incelediğimiz zaman da Kur’ân-ı Kerim’i incelediğimiz zaman da aynı şey ile karşı karşıyayız:
• Allah’a ulaşmayı dilemek; 1,
• Mürşide tâbiiyet ve böylece ruhun bedenden ayrılması; 2,
• Ruhun Allah’a ulaşması; 3, yani Allah’a teslimi (1. teslim),
• Sonra fizik bedenin Allah’a teslimi,
• Sonra nefsin teslimi,
• Sonra muhlis olmak,
• Sonra da iradeyi Allah’a teslim etmek.
7 tane safhada 4 tane teslim ve dînimiz, İslâm dîni yani teslim dîni.
• Ruhumuzu Allah’a teslim edeceğiz; 1. teslim,
• Fizik bedenimizi Allah’a teslim edeceğiz; 2. teslim,
• Nefsimizi Allah’a teslim edeceğiz; 3. teslim,
• İrademizi Allah’a teslim edeceğiz; 4. teslim.
Her biri daha üst, daha üst, daha üst seviye bir mutluluğu muhtevasına alıyor.
Sevgili kardeşlerim! Görevimiz, hepimizin aslî görevi insanları mutlu etmek olmalı. Acaba neden Allahû Tealâ bunu bize emrediyor; insanlara mutluluğu ulaştırmamızı emrediyor? Ama bir ilâvesiyle: “Onları mutlu edin ve böylece siz mutlu olun.” neticesine ulaşıyoruz. Biz bir kişiyiz, herkes birer kişi. Ama etrafınızdaki insanlar çok. Konunun güzel tarafı, o insanların her birine hangi ölçüde mutluluk ulaştırabilirsek, ne kadar mutlu edebilirsek onları, her birine verdiğimiz mutluluğun aynını biz de yaşamak imkânının sahibiyiz. Allahû Tealâ muhteşem bir kanun koymuş: “Mutlu et, mutlu ol!”
Ama sen bir kişisin, etrafında var 100 kişi. Öyleyse mademki bir insan etrafındaki insanların her birine verdiği mutluluğun aynını kendisi de yaşamak imkânının sahibi, o zaman hepimiz bir ömür boyunca çok mutlu insanlar olabiliriz. İşte bu açıdan bakmamız lâzım dünya adı verilen bu gezegendeki hayata. Mutlu etmeliyiz ve her birine ulaştırdığımız mutluluk seviyesinde biz de mutlu olmalıyız. Biz bir kişiyiz. Eğer o gün 10 kişiye “A” kadar mutluluk vermişsek, onların her biri “A” kadar mutlu olur. Ama biz “10 A” kadar mutlu oluruz. Her birine verdiğimiz mutluluğun 10 katı kadar biz mutlu oluruz. Ne kadar güzel bir kanun! Allahû Tealâ istiyor ki; herkes mutlu olsun ve kanununu koymuş: “Mutlu olmanın yolu mutlu etmektir.”
Sevgili kardeşlerim! Herşey çok mu güzel, yoksa bize mi öyle geliyor? İnsanlar için Allahû Tealâ kanunlarını koymuş. İnsanlar mutlu olmanın peşinde ama mutsuzlar. Arkasında ne var? Allah’ın kanunlarını unutmak… Allah’ın kanunu son derece basit: Kime ne kadar mutluluk ulaştırabilirsen, bir başka ifadeyle; kimi, insanlardan her birini ne kadar mutlu edebilirsen, o insanlara verdiğin mutluluğun toplamı kadar (10 kişiye “A” kadar mutluluk vermişse “10 A” kadar) o kişi, mutluluğu başkalarına ulaştıran kişi mutlu olur. Allah’ın kanunu muhteşem!
Bu insanları nereye taşır? Başkalarını mutlu etmek istikametinde gayrete… E, gayretin neticesinde mutluluğu gerçekten ulaştırabiliyorsa, insanları mutlu edebiliyorsa, o zaman onlara ulaştırdığı mutluluğun toplamı kadar kendisi, Allahû Tealâ tarafından mutlu kılınıyor.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları mutlu etmek gerçekten çok güzel bir şey. Şimdi bir düşünün: Zalimler başka insanlara ızdırap vermekten belki de hoşlanan insanlar. Başkalarına her mutsuzluk verdikleri zaman, her huzursuzluk verdikleri zaman, Allahû Tealâ onların da iç dünyalarında bir sıkıntıyı mutlaka onlara yaşatır. Bunun mânâsı, ne kadar çok insana huzursuzluk verirlerse, o kadar çok sıkılmalarıdır. Öyle yapmasalardı, herkesi mutlu etmeye çalışsalardı, bütün imkânlarını, zaman parçalarını başka insanların mutluluğuna adasalardı, o istikamette bir gayretin sahibi olsalardı, bütün insanların mutlu oldukları bir dünya tablosu çıkardı karşımıza. Ama Allahû Tealâ insana ruhundan üfürürken ona daha evvel bir şey, %100 afetlerle dolu bir nefs; öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilalar vesaire… Oysaki bütün insanlar için mutluluğun bütün kapıları açık ve son derece kolay. Kanun mu?: Mutlu et, mutlu ol. Her an etrafınızda bir değil, birçok insan muhakkak ki vardır, sevgili kardeşlerim! Biz insanlar ne olur onları mutlu etmeyi hedef edinsek ve bunu her başardığımızda, her bir insana mutluluk verdikçe asıl bizim kendimizin mutlu olduğunu yaşamak imkânının sahibi olsak.
İşte bunu, aslî unsurları itibaren yerli yerine oturtabilsek ve kalbimize yerleştirebilsek, hepimiz için aynı şey söz konusu olur. Hepimiz başka insanları mutlu etmek için elimizden gelen herşeyi yaparız. Yaparsak ne olur? Onları mutlu ederiz. Ama onları mutlu edersek ne olur? Biz bir kişiyiz. Diyelim ki 10 kişiye mutluluk verdik. Onların her birine verdiğimiz mutluluğun 10 katını biz yaşarız. Allah’ın kanunu ne kadar muhteşem öyle değil mi sevgili kardeşlerim?
İnsanları cemaat halinde yaşamak istikametinde dizayn etmiş Allahû Tealâ. Herkes bir şeyler yapıp para kazanacak, sonra da o kazandığı parayla ihtiyaçlarını giderecek. İşte o ihtiyaçlarını giderdiği her kişi kendi sanatlarının, mesleklerinin icabı olan bir şeyleri üretmişler de oradan kazandıkları paralarla yaşıyorlar.
Sevgili kardeşlerim! Allah ne güzel kanun koymuş. “Sen,” diyor, “terzisin elbiseni dik ve para kazan.” “Sen,” diyor, “kumaş üreticisisin. Üret kumaşları, müşterisi hazır. Onlara satarsın ve bu istikamette mutlaka sana olan maliyetinden daha yüksek fiyata onlara satmak imkânının sahibisin. İşte o kâr da senin kazancını teşkil eder.” Bir taraftan fizik standartlarda insanlara ulaştırdığımız şeyler, onların imalatında bizimde payımız varsa bizi mutlu ederken, insanları mutlu etmek için kullandığımız her dakika asıl bize mutluluk veren özellikler taşır.
Eğer biz etrafımızdaki herkesi mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibiysek, bu bir büyük dizaynı ifade eder, sevgili kardeşlerim! Biz başkalarını mutlu etmeye çalışırken, kendimizin de çok açık bir şekilde mutlu olduğunu idrak ederiz. Kanun açık ve kesin. Ne kadar köfte, o kadar ekmek. Etrafımızdaki insanlardan her birine ne kadar mutluluk ulaştırabilirseniz, onların her birine ulaştırdığınız, onların her birine yaşattığınız mutluluğun aynını Allah size de yaşatır. Nasıl başkalarını mutlu ettiğiniz zaman huzur duyuyorsunuz, siz de mutlu oluyorsunuz; ama başkalarına hüzün veren bir yanlış davranışta bulunduğunuz zaman, onları üzdüğünüz zaman siz de üzülüyorsunuz. O zaman yapılması lâzımgelen şey, herkesi mutlu edecek davranışların sahibi olmak değil mi sevgili kardeşlerim?
Hepimiz dünya adı verilen bu gezegende yaşıyoruz. Bizim gibi kim bilir kaç bin, belki kaç milyon gezegen var. Kâinat bir sonsuzluk. Sevgili kardeşlerim! Herşey öylesine güzel ki! Etrafımızda yaşayan her insan, bizim mutluluğumuzun bir vasıtası olmalıdır. Nasıl olacak? Biz onları mutlu ederek, her birini mutlu ederek, her birine verdiğimiz mutluluğun aynını yaşamak imkânının sahibi olduğumuza göre, yapmamız lâzımgelen şey son derece basit, kolay ve her an başarılabilen bir özellik taşır. Bir tek hedefiniz olmalı: Etrafınızdaki herkese mutluluk dağıtmak, onları mutlu etmek konusunda hayatımızı adamak, kesintisiz bir gayretin sahibi olmak.
İşte bunun arkasında, sevgili kardeşlerim, sevgi var. Eğer biz başka insanları mutlu etmek için yaşıyorsak, bu mutluluğu her ulaştırdığımız kişinin yaşadığı yani bizim ona yaşattığımız, onu mutlu etmek için gayret sarf edip de bizim ona yaşattığımız o mutluluğun aynını Allahû Tealâ bize de yaşatıyor; mükâfat. Mutlu eden mutlu olur. Aynı şey tersi içinde geçerlidir: Mutsuz olan da mutsuz eden de mutsuz olur. Allahû Tealâ hem sevginin ve başkalarına mutluluk vermenin bedelini pozitif olarak o kişiye ödüyor. Hem de negatif davranışların bedelini (onları) o yanlış davranışı vücuda getiren kişiyi, kişileri aynı zeminde mutsuz edecek olan bir hissiyat sistemini Allahû Tealâ insanların davranış biçimleri dizisine yerleştirmiş. Ne ekersen onu biçersin. Ne kadar köfte o kadar ekmek. Etrafınızdaki insanların her birine ne kadar mutluluk ulaştırabilirseniz, siz de o mutluluğu aynen yaşamak imkânının sahibisiniz, sevgili kardeşlerim! O zaman aynı şarkıyı söylemiş olmuyor muyuz? Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor, yoksa bize mi öyle geliyor?
Şeytanın bütün gayreti, insanların kötü ve yanlış taraflarını dikkatimize ulaştırmaya çalıştırmaktır. Bütün gayretini bu istikamette kullanır: İnsanların diğerlerine yaptığı yanlış davranışları, başkalarını üzen davranışları o üzülen insanları daha çok tesir altına alacak şekilde ona hissettirmek…
Sevgili kardeşlerim! Başarabilsek, bize kötülük edenlere de iyilik etmeyi başarabilsek, başka birisi bize kötülük ettiği için derecat kazanırız. O kötülüğe karşılık biz ona güzel bir davranışla cevap verebilirsek bir defa daha kazanırız. Ama o kişi bir defa kaybeder, 2 defa kaybetmez. Bize yaptığı kötülük sebebiyle derecat kaybeder. Bizim ona yaptığımız güzel davranış, sevecen davranış, onu mutlu eden davranışsa ona derecat kaybettirmez ama mutluluk kazandırır.
Öyleyse hepimiz için yapılması lâzımgelen şey, başka insanları mutlu etmek değil mi sevgili kardeşlerim? Onları huzur içinde yaşatacak olan bir davranış biçimleri dizisi, bizlerden etrafımızdaki herkese yayılıyorsa, onların mutlu olduğunu görüyor ve bunu yaşıyorsak, asıl mutlu olan biz olmaz mıyız, sevgili kardeşlerim? En mutlu olan? Neden? Biz etrafımızdaki insanlara, 10 kişiye “A” kadar mutluluk versek, onların her birisi A kadar mutlu olurken, biz “10 A” kadar mutlu oluruz.
İşte güzellerin en güzeli, dünya mutluluğunun temeli budur. Onun için Allahû Tealâ hep onu söylüyor: “Nefret etmeyiniz, seviniz. Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz.” Yüce Rabbimiz herşeyin en güzelini bizlere hedef olarak göstermiş: Sevmeliyiz. Bu konuda verdiğimizin bedelini almaya başladığımız gün, yani onlara şartlar ne olursa olsun o güzel davranışlarla davranmayı biz devam ettirirken, başlangıçta bize karşı belki cephe alan, kötü davranan insanların adım adım değiştiğini, onların da bize karşı daha güzel, daha güzel davranışlarda bulunduğunu yaşadıkça mutluluğumuz elbette artacaktır. Bize kötü davranan kişiye hep kızarız. “Bu kişi bana kötü davranıyor.” deriz. Ama ya biz de farkına bile varmadan ona kötü davranmışsak? Onun neden hoşlanmadığını, neden hoşlandığını bilmeyerek onu üzecek olan bir şeyler söylemişsek, o zaman onun bize karşı cephe alması bizim yaptığımız bir hataya dayalı değil mi?
O istikamette yapmamız lâzımgelen şey açık ve kesin: Kime hangi davranış biçimimiz ters gelmişse, kimi kızdırmışsa, o zaman derhâl o kişiden af dilemek mecburiyetindeyiz. Ona neden öyle davrandığımızı açıklamak mecburiyetindeyiz. Açıklamak ve af dilemek birbirinin arkasından geldiği zaman, karşımızda olan kişinin bizimle bir zıddiyeti yaşaması artık söz konusu olmayacaktır.
İşte sevgili kardeşlerim! Bu hedeflere hep sevgi yoluyla ulaşılabilir. Sevmek, konumuzun temelidir. Sevmektir ki; başka insanları bize yaklaştıracaktır. Sevmektir ki; başka insanların da bizi sevmelerini sağlayacaktır. Sevmektir ki; böyle olduğu için, bu hedeflere ulaşıldığı için başkaları artık bize mutsuzluk veren değil, bize mutluluk veren insanlar olacaktır, o güzel davranışları sebebiyle.
İşte insanoğlunun başka insanları mutlu etmek istikametindeki (bu) Allah tarafından konulmuş kanunu kullanmamız halinde, pozitif istikamette kullanmamız halinde, etrafımızdaki insanları mutlu ettiğimizi görürüz. Her birine verdiğimiz mutluluğun aynını biz de yaşayacağımız için, o zaman etrafımızdaki 10 kişiye “A” kadar mutluluk vermişsek, biz “10 A” kadar mutluluğu yaşayan birisi oluruz, sırf Allahû Tealâ’nın bize emrettiği başka insanlara güzel davranmak standartlarına uyduğumuz için.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın emrettiği şey, onları mutlu etmemizdir. Allahû Tealâ’nın bundan muradı ne? Bizim her birine verdiğimiz mutluluğun aynını yaşama imkânına sahip olduğumuzu, bizi yaratan Allahû Tealâ en iyi bildiği için, ister ki; her an birilerine iyi davranalım da onun üzerinde vücuda getirdiğimiz mutluluğun aynını biz de yaşayalım. Eğer bir kişiye mutluluk verdiysek, onu yaşarız. Ama 2 kişiye verdiysek, bizim mutluluğumuz 2 kat olur. 3 kişiye verdiysek 3 kat olur. Aynı seviyede, aynı hüviyette mutlulukları verdiysek, katlar da ona göre devamlı artacaktır.
O zaman sevgili kardeşlerim! ‘Allah’ın ne kadar güzel kanunları var.’ diye düşünmez miyiz? “Mutluluk verin, mutluluk alın.” diyor Allahû Tealâ. “Ne kadar köfte o kadar ekmek.” diyor. Kime ne kadar mutluluk verirseniz, her birine verdiğiniz mutluluğun aynını siz de yaşarsınız. Yani bir insanın etrafında 10 kişi olsa; her birine verdiği mutluluk “A” kadar olsa, kendisi “10 A” kadar mutluluğu yaşayacaktır.
Bu bizim elimizde olan bir şey değil mi sevgili kardeşlerim? Herkese mutluluk vermek, her an bizlerin elinde. İnsanları mutlu etmek; bu bize huzur verir, mutluluk verir. Bu bizim duyduğumuz his, karşı tarafa ulaştırdığımız mutluluk. Ama bir de oradan gelecek olan cevap var. Eğer biz o kişiye negatif bir davranışta bulunmuşsak, bulunmuş olsaydık, onu üzen bir davranışta bulunmuş olsaydık o kişi sadece huzursuz olacaktı. Ama Allahû Tealâ ona verdiğimiz huzursuzluğu bize de yaşatacaktı, vicdan azabı olarak yaşatacaktı. Hâlbuki başka insanlara, onları mutlu edecek olan şeyler ulaştırabilirsek ve yüzünden de görüyorsak o kişinin söylediklerimizden memnun olduğunu, mutlu olduğunu, huzur içinde olduğunu görüyorsak, biz de bundan mutluluk duymaz mıyız sevgili kardeşlerim? Duymamak mümkün olabilir mi? Allahû Tealâ onun için bütün insanları etraflarındaki herkesi mutlu etmeye davet ediyor Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’ân-ı Kerim’de de. Diyor ki: “Herkes yapsın bunu. Herkes etrafında bulunan insanlara mutluluk aşılasın, mutluluk vermeye uğraşsın. Görevi bu olsun ve böylece başka insanların üzerinde oluşturabildiği mutlulukların toplamını kendisi yaşasın.” Biz bir kişiyiz. Ama etrafımızda 10 kişi varsa, 20 kişi varsa, 30 kişi varsa, daha fazla varsa, her biri bizim mutluluğumuz için bir vasıtadır sevgili kardeşlerim! Her biri bu istikamette, hangi ölçüde gayretin sahibi ise bunun meyvelerini toplayacaktır.
İşte başkalarına huzursuzluk verdiğimiz zaman duyduğumuz iç sıkıntısını, biz de oluşan huzursuzluğu yaşadıkça, bunun tersini denemek hepimizin üzerine vazife olacaktır. Ve göreceğiz ki; nasıl başka insanları huzursuz ettiğimiz zaman, onlara sıkıntı verdiğimiz zaman, onları incittiğimiz zaman nasıl bizim içimizde bir sıkıntı topluyorsa, bir sıkıntı kaplıyorsa; sevindirdiğimiz insanların bu sevinci yaşadıkları zaman süresi içinde biz de onların yaşadığı mutluluğu yaşamak imkânının sahibiyiz. Allah’ın kanunu bu: “Kime ne kadar mutluluk verebilirseniz, siz de her biriniz o kadar mutlu olursunuz.” diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse görevimiz ne? Görevimiz tehlike! Bütün insanlara en güzel davranışlarda bulunmak, bir tek hedefe dayalı olarak yaşamak: Başka insanları, her birini teker teker mutlu etmeye çalışarak yaşamak. Ne kadar güzel kanunlar koymuş değil mi Allahû Tealâ? “Sevindirin, mutlu edin.” diyor. Ki; siz sevinesiniz, ki; siz mutlu olasınız.
Kanun açık ve kesin: Hissiyat… Allahû Tealâ tarafından dizayn edilmiş, bütün insanlara bir his hayatını yaşayabilecek olan özellikler verilmiş. Kimi üzerseniz, Allahû Tealâ size de o hissiyat sistemi içinde mutlaka huzursuzluk ve sıkıntı gelecek standartları en iyi bilendir. Çünkü onları, O koymuştur. Mademki biz insanları sevindirdiğimiz zaman biz de seviniyoruz, biz mutlu oluyoruz asıl ve biz bir kişiyiz. Etrafımızda 10 kişi olabilir, 20 kişi olabilir, daha fazla olabilir. Her birine onları sevindiren bir şeyler ulaştırabildiğimiz takdirde, biz her an mutlulukları yaşayan birisi oluruz, sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ böyle yapmamızı istiyor. Niçin istiyor? Bir tek şey için: Bizim mutluluğumuz için… Herkes başkalarını mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibi olsa, her birinin etrafında 10’ar kişi olsa, ne kadar büyük bir imkânla karşı karşıyayız, sevgili kardeşlerim! Mademki başkalarına verdiğimiz mutluluğun toplamı kadar mutluluğu Allah bize de yaşatacak; o zaman görevimiz, başka insanlara mutlu etmek değil mi? Ne kadar çok mutlu edebilirsek, o kadar çok biz mutlu olacağız. Hep aynı şarkıyı söyleyeceğiz: Herşey çok mu güzel, yoksa bize mi öyle geliyor?
Sevgili kardeşlerim! Başkalarını mutlu etmek ve bunun arkasından mutlu olmak varken, neden acaba bizler başkalarını mutsuz edebilecek davranışlarda da bulunabiliyoruz ve onları üzüyoruz, arkasından da mutsuz oluyoruz? Öyleyse bunlardan gerekli dersi alıp başkalarını mutlu etmeyi hedef almamalı mıyız? Hiç vakit geçirmeden görevimizin tehlike olduğunu, yani başka insanları mutlu etmek olduğunu… Görevimiz tehlike! Görevimiz başkalarını mutlu etmek! Bu bize ne kazandırır? Mutluluğu kazandırır. Ne kadar çok insan etrafınızda varsa, o kadar çok imkânımız var demektir. Ne imkânı? Mutlu etmek imkânı ve bunun neticesinde de onların her birine verdiğimiz mutluluk kadar mutluluğu bizim yaşamamızdır. Her zaman etrafımızda birçok insan olabilir. Bunların sayısını arttırmak da gene bizim davranış biçimlerimize bağlı, bizim elimizde. İnsanları seversek, onlara en güzel davranışlarda bulunursak, onlarda bizi seveceklerdir sevgili kardeşlerim! Seveceklerdir ve sevdiklerini her vesileyle onlar da bize karşı göstereceklerdir. Her birinden bize ulaşan bir güzel davranış, bizim mutluluğumuzun bir parçasıdır.
Öyleyse neden başkalarına kötü davranalım da onlardan da bize kötü davranışlar gelsin? Ve 2 defa üzülelim:
1- Ona kötü davrandığımız için, bir haksızlık yaptığımız için üzülürüz.
2- O kişi bunun altında kalmaz da o da bize bir kötülük yaparsa, bir defa daha üzülmemiz normal bir neticedir.
Öyleyse 2 defa hüzünlenmek, 2 defa üzülmek yerine neden bizler başkasını mutlu etmeyelim de onun karşılığında da mutlu olmayalım? Yapmamız lâzımgelen şey son derece açık ve kolay: Başkalarını mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibi olmalıyız. Ve bundan hiç vazgeçmemeliyiz. Her zaman; “Benim görevim etrafımdaki insanları mutlu etmektir.” tarzında bir düşüncenin sahibi olmalıyız ve bunun meyvelerini aldıkça otomatik olarak gerçekleşir olaylar ve bu meyveler alındıkça bizim için daha çok, daha çok, daha çok insanı mutlu etmek, bunun denemesini de geçirdiğimiz için üzerimize farz olur. Bütün gücümüzle etrafımızdaki herkese onları mutlu edecek olan davranışlarda bulunmak isteriz ve bunu başardığımızı görürüz büyük bir zevkle, huzurla.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın dizaynına baktığımız zaman, kanunlarını ne kadar muhteşem, ne kadar güzel bir dizayn içinde koyduğunu görüyoruz. Görevimiz: Etrafımızdaki bütün insanları mutlu etmek ve her birine verdiğimiz mutluluk kadar mutluluğu bizimde yaşamamızı temin etmek. Bunun arkası mutlaka mutluluktur. Ne kadar köfte o kadar ekmek. Etrafınızdaki insanların her birine ne kadar mutluluk verdiyseniz, onların toplamı kadar mutluluğu siz de yaşayacaksınız.
Öyleyse hemen harekete geçin, sevgili kardeşlerim! İnsanları sevin! Mutlu edin! Onlar da sizi mutlu etsinler. Allahû Tealâ’nın huzurunda hepinizi selâmlıyoruz.
Allah hepinizden razı olsun. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R
TARİHİ: 22.03.2012
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı. Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Sevgi insana huzur veren, mutluluk veren çok güzel bir duygu.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bütün insanlar için hedef olarak mutluluğu veriyor. İnsanlar içinse en kolay şey ,başkalarını mutlu ederek mutlu olmaktır. Böyle bir dizayn içinde insan kendisini başka insanlara mutluluk vermeye adarsa, asıl kendisi mutlu oluyor. Çünkü o bir kişi; çevresinde ise birçok insan var. Mademki her birine verdiği mutluluğun aynını kendiside yaşayacak; 2 kişiye, 3 kişiye, 4 kişiye, 5 kişiye, 10 kişiye, daha fazla kişiye mutluluk ulaştırdıkça, kendisinin mutluluğu artarak devam edecek. O zaman aynı şarkıyı söyleriz herhalde. Ne diyorsunuz sevgili kardeşlerim? Neydi şarkının adı? “Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor?”
Mademki Allahû Tealâ hepimizin mutlu olmasını hedef tayin etmiş ve bu hedefi tahakkuk ettirmek üzere Tevrat’ı indirmiş, sonra İncil’i indirmiş, en sonra da Kur’ân-ı Kerim’i indirmiş. Yani Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, 3 peygambere, 3 nebîye Allahû Tealâ 3 tane kitap indirmiş. Bu kitapları incelediğimiz zaman görüyoruz ki; 7 safha ve 4 teslim içeriyor. Tevrat’ı incelediğimiz zaman da İncil’i incelediğimiz zaman da Kur’ân-ı Kerim’i incelediğimiz zaman da aynı şey ile karşı karşıyayız:
• Allah’a ulaşmayı dilemek; 1,
• Mürşide tâbiiyet ve böylece ruhun bedenden ayrılması; 2,
• Ruhun Allah’a ulaşması; 3, yani Allah’a teslimi (1. teslim),
• Sonra fizik bedenin Allah’a teslimi,
• Sonra nefsin teslimi,
• Sonra muhlis olmak,
• Sonra da iradeyi Allah’a teslim etmek.
7 tane safhada 4 tane teslim ve dînimiz, İslâm dîni yani teslim dîni.
• Ruhumuzu Allah’a teslim edeceğiz; 1. teslim,
• Fizik bedenimizi Allah’a teslim edeceğiz; 2. teslim,
• Nefsimizi Allah’a teslim edeceğiz; 3. teslim,
• İrademizi Allah’a teslim edeceğiz; 4. teslim.
Her biri daha üst, daha üst, daha üst seviye bir mutluluğu muhtevasına alıyor.
Sevgili kardeşlerim! Görevimiz, hepimizin aslî görevi insanları mutlu etmek olmalı. Acaba neden Allahû Tealâ bunu bize emrediyor; insanlara mutluluğu ulaştırmamızı emrediyor? Ama bir ilâvesiyle: “Onları mutlu edin ve böylece siz mutlu olun.” neticesine ulaşıyoruz. Biz bir kişiyiz, herkes birer kişi. Ama etrafınızdaki insanlar çok. Konunun güzel tarafı, o insanların her birine hangi ölçüde mutluluk ulaştırabilirsek, ne kadar mutlu edebilirsek onları, her birine verdiğimiz mutluluğun aynını biz de yaşamak imkânının sahibiyiz. Allahû Tealâ muhteşem bir kanun koymuş: “Mutlu et, mutlu ol!”
Ama sen bir kişisin, etrafında var 100 kişi. Öyleyse mademki bir insan etrafındaki insanların her birine verdiği mutluluğun aynını kendisi de yaşamak imkânının sahibi, o zaman hepimiz bir ömür boyunca çok mutlu insanlar olabiliriz. İşte bu açıdan bakmamız lâzım dünya adı verilen bu gezegendeki hayata. Mutlu etmeliyiz ve her birine ulaştırdığımız mutluluk seviyesinde biz de mutlu olmalıyız. Biz bir kişiyiz. Eğer o gün 10 kişiye “A” kadar mutluluk vermişsek, onların her biri “A” kadar mutlu olur. Ama biz “10 A” kadar mutlu oluruz. Her birine verdiğimiz mutluluğun 10 katı kadar biz mutlu oluruz. Ne kadar güzel bir kanun! Allahû Tealâ istiyor ki; herkes mutlu olsun ve kanununu koymuş: “Mutlu olmanın yolu mutlu etmektir.”
Sevgili kardeşlerim! Herşey çok mu güzel, yoksa bize mi öyle geliyor? İnsanlar için Allahû Tealâ kanunlarını koymuş. İnsanlar mutlu olmanın peşinde ama mutsuzlar. Arkasında ne var? Allah’ın kanunlarını unutmak… Allah’ın kanunu son derece basit: Kime ne kadar mutluluk ulaştırabilirsen, bir başka ifadeyle; kimi, insanlardan her birini ne kadar mutlu edebilirsen, o insanlara verdiğin mutluluğun toplamı kadar (10 kişiye “A” kadar mutluluk vermişse “10 A” kadar) o kişi, mutluluğu başkalarına ulaştıran kişi mutlu olur. Allah’ın kanunu muhteşem!
Bu insanları nereye taşır? Başkalarını mutlu etmek istikametinde gayrete… E, gayretin neticesinde mutluluğu gerçekten ulaştırabiliyorsa, insanları mutlu edebiliyorsa, o zaman onlara ulaştırdığı mutluluğun toplamı kadar kendisi, Allahû Tealâ tarafından mutlu kılınıyor.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları mutlu etmek gerçekten çok güzel bir şey. Şimdi bir düşünün: Zalimler başka insanlara ızdırap vermekten belki de hoşlanan insanlar. Başkalarına her mutsuzluk verdikleri zaman, her huzursuzluk verdikleri zaman, Allahû Tealâ onların da iç dünyalarında bir sıkıntıyı mutlaka onlara yaşatır. Bunun mânâsı, ne kadar çok insana huzursuzluk verirlerse, o kadar çok sıkılmalarıdır. Öyle yapmasalardı, herkesi mutlu etmeye çalışsalardı, bütün imkânlarını, zaman parçalarını başka insanların mutluluğuna adasalardı, o istikamette bir gayretin sahibi olsalardı, bütün insanların mutlu oldukları bir dünya tablosu çıkardı karşımıza. Ama Allahû Tealâ insana ruhundan üfürürken ona daha evvel bir şey, %100 afetlerle dolu bir nefs; öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilalar vesaire… Oysaki bütün insanlar için mutluluğun bütün kapıları açık ve son derece kolay. Kanun mu?: Mutlu et, mutlu ol. Her an etrafınızda bir değil, birçok insan muhakkak ki vardır, sevgili kardeşlerim! Biz insanlar ne olur onları mutlu etmeyi hedef edinsek ve bunu her başardığımızda, her bir insana mutluluk verdikçe asıl bizim kendimizin mutlu olduğunu yaşamak imkânının sahibi olsak.
İşte bunu, aslî unsurları itibaren yerli yerine oturtabilsek ve kalbimize yerleştirebilsek, hepimiz için aynı şey söz konusu olur. Hepimiz başka insanları mutlu etmek için elimizden gelen herşeyi yaparız. Yaparsak ne olur? Onları mutlu ederiz. Ama onları mutlu edersek ne olur? Biz bir kişiyiz. Diyelim ki 10 kişiye mutluluk verdik. Onların her birine verdiğimiz mutluluğun 10 katını biz yaşarız. Allah’ın kanunu ne kadar muhteşem öyle değil mi sevgili kardeşlerim?
İnsanları cemaat halinde yaşamak istikametinde dizayn etmiş Allahû Tealâ. Herkes bir şeyler yapıp para kazanacak, sonra da o kazandığı parayla ihtiyaçlarını giderecek. İşte o ihtiyaçlarını giderdiği her kişi kendi sanatlarının, mesleklerinin icabı olan bir şeyleri üretmişler de oradan kazandıkları paralarla yaşıyorlar.
Sevgili kardeşlerim! Allah ne güzel kanun koymuş. “Sen,” diyor, “terzisin elbiseni dik ve para kazan.” “Sen,” diyor, “kumaş üreticisisin. Üret kumaşları, müşterisi hazır. Onlara satarsın ve bu istikamette mutlaka sana olan maliyetinden daha yüksek fiyata onlara satmak imkânının sahibisin. İşte o kâr da senin kazancını teşkil eder.” Bir taraftan fizik standartlarda insanlara ulaştırdığımız şeyler, onların imalatında bizimde payımız varsa bizi mutlu ederken, insanları mutlu etmek için kullandığımız her dakika asıl bize mutluluk veren özellikler taşır.
Eğer biz etrafımızdaki herkesi mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibiysek, bu bir büyük dizaynı ifade eder, sevgili kardeşlerim! Biz başkalarını mutlu etmeye çalışırken, kendimizin de çok açık bir şekilde mutlu olduğunu idrak ederiz. Kanun açık ve kesin. Ne kadar köfte, o kadar ekmek. Etrafımızdaki insanlardan her birine ne kadar mutluluk ulaştırabilirseniz, onların her birine ulaştırdığınız, onların her birine yaşattığınız mutluluğun aynını Allah size de yaşatır. Nasıl başkalarını mutlu ettiğiniz zaman huzur duyuyorsunuz, siz de mutlu oluyorsunuz; ama başkalarına hüzün veren bir yanlış davranışta bulunduğunuz zaman, onları üzdüğünüz zaman siz de üzülüyorsunuz. O zaman yapılması lâzımgelen şey, herkesi mutlu edecek davranışların sahibi olmak değil mi sevgili kardeşlerim?
Hepimiz dünya adı verilen bu gezegende yaşıyoruz. Bizim gibi kim bilir kaç bin, belki kaç milyon gezegen var. Kâinat bir sonsuzluk. Sevgili kardeşlerim! Herşey öylesine güzel ki! Etrafımızda yaşayan her insan, bizim mutluluğumuzun bir vasıtası olmalıdır. Nasıl olacak? Biz onları mutlu ederek, her birini mutlu ederek, her birine verdiğimiz mutluluğun aynını yaşamak imkânının sahibi olduğumuza göre, yapmamız lâzımgelen şey son derece basit, kolay ve her an başarılabilen bir özellik taşır. Bir tek hedefiniz olmalı: Etrafınızdaki herkese mutluluk dağıtmak, onları mutlu etmek konusunda hayatımızı adamak, kesintisiz bir gayretin sahibi olmak.
İşte bunun arkasında, sevgili kardeşlerim, sevgi var. Eğer biz başka insanları mutlu etmek için yaşıyorsak, bu mutluluğu her ulaştırdığımız kişinin yaşadığı yani bizim ona yaşattığımız, onu mutlu etmek için gayret sarf edip de bizim ona yaşattığımız o mutluluğun aynını Allahû Tealâ bize de yaşatıyor; mükâfat. Mutlu eden mutlu olur. Aynı şey tersi içinde geçerlidir: Mutsuz olan da mutsuz eden de mutsuz olur. Allahû Tealâ hem sevginin ve başkalarına mutluluk vermenin bedelini pozitif olarak o kişiye ödüyor. Hem de negatif davranışların bedelini (onları) o yanlış davranışı vücuda getiren kişiyi, kişileri aynı zeminde mutsuz edecek olan bir hissiyat sistemini Allahû Tealâ insanların davranış biçimleri dizisine yerleştirmiş. Ne ekersen onu biçersin. Ne kadar köfte o kadar ekmek. Etrafınızdaki insanların her birine ne kadar mutluluk ulaştırabilirseniz, siz de o mutluluğu aynen yaşamak imkânının sahibisiniz, sevgili kardeşlerim! O zaman aynı şarkıyı söylemiş olmuyor muyuz? Herşey çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor, yoksa bize mi öyle geliyor?
Şeytanın bütün gayreti, insanların kötü ve yanlış taraflarını dikkatimize ulaştırmaya çalıştırmaktır. Bütün gayretini bu istikamette kullanır: İnsanların diğerlerine yaptığı yanlış davranışları, başkalarını üzen davranışları o üzülen insanları daha çok tesir altına alacak şekilde ona hissettirmek…
Sevgili kardeşlerim! Başarabilsek, bize kötülük edenlere de iyilik etmeyi başarabilsek, başka birisi bize kötülük ettiği için derecat kazanırız. O kötülüğe karşılık biz ona güzel bir davranışla cevap verebilirsek bir defa daha kazanırız. Ama o kişi bir defa kaybeder, 2 defa kaybetmez. Bize yaptığı kötülük sebebiyle derecat kaybeder. Bizim ona yaptığımız güzel davranış, sevecen davranış, onu mutlu eden davranışsa ona derecat kaybettirmez ama mutluluk kazandırır.
Öyleyse hepimiz için yapılması lâzımgelen şey, başka insanları mutlu etmek değil mi sevgili kardeşlerim? Onları huzur içinde yaşatacak olan bir davranış biçimleri dizisi, bizlerden etrafımızdaki herkese yayılıyorsa, onların mutlu olduğunu görüyor ve bunu yaşıyorsak, asıl mutlu olan biz olmaz mıyız, sevgili kardeşlerim? En mutlu olan? Neden? Biz etrafımızdaki insanlara, 10 kişiye “A” kadar mutluluk versek, onların her birisi A kadar mutlu olurken, biz “10 A” kadar mutlu oluruz.
İşte güzellerin en güzeli, dünya mutluluğunun temeli budur. Onun için Allahû Tealâ hep onu söylüyor: “Nefret etmeyiniz, seviniz. Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz.” Yüce Rabbimiz herşeyin en güzelini bizlere hedef olarak göstermiş: Sevmeliyiz. Bu konuda verdiğimizin bedelini almaya başladığımız gün, yani onlara şartlar ne olursa olsun o güzel davranışlarla davranmayı biz devam ettirirken, başlangıçta bize karşı belki cephe alan, kötü davranan insanların adım adım değiştiğini, onların da bize karşı daha güzel, daha güzel davranışlarda bulunduğunu yaşadıkça mutluluğumuz elbette artacaktır. Bize kötü davranan kişiye hep kızarız. “Bu kişi bana kötü davranıyor.” deriz. Ama ya biz de farkına bile varmadan ona kötü davranmışsak? Onun neden hoşlanmadığını, neden hoşlandığını bilmeyerek onu üzecek olan bir şeyler söylemişsek, o zaman onun bize karşı cephe alması bizim yaptığımız bir hataya dayalı değil mi?
O istikamette yapmamız lâzımgelen şey açık ve kesin: Kime hangi davranış biçimimiz ters gelmişse, kimi kızdırmışsa, o zaman derhâl o kişiden af dilemek mecburiyetindeyiz. Ona neden öyle davrandığımızı açıklamak mecburiyetindeyiz. Açıklamak ve af dilemek birbirinin arkasından geldiği zaman, karşımızda olan kişinin bizimle bir zıddiyeti yaşaması artık söz konusu olmayacaktır.
İşte sevgili kardeşlerim! Bu hedeflere hep sevgi yoluyla ulaşılabilir. Sevmek, konumuzun temelidir. Sevmektir ki; başka insanları bize yaklaştıracaktır. Sevmektir ki; başka insanların da bizi sevmelerini sağlayacaktır. Sevmektir ki; böyle olduğu için, bu hedeflere ulaşıldığı için başkaları artık bize mutsuzluk veren değil, bize mutluluk veren insanlar olacaktır, o güzel davranışları sebebiyle.
İşte insanoğlunun başka insanları mutlu etmek istikametindeki (bu) Allah tarafından konulmuş kanunu kullanmamız halinde, pozitif istikamette kullanmamız halinde, etrafımızdaki insanları mutlu ettiğimizi görürüz. Her birine verdiğimiz mutluluğun aynını biz de yaşayacağımız için, o zaman etrafımızdaki 10 kişiye “A” kadar mutluluk vermişsek, biz “10 A” kadar mutluluğu yaşayan birisi oluruz, sırf Allahû Tealâ’nın bize emrettiği başka insanlara güzel davranmak standartlarına uyduğumuz için.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın emrettiği şey, onları mutlu etmemizdir. Allahû Tealâ’nın bundan muradı ne? Bizim her birine verdiğimiz mutluluğun aynını yaşama imkânına sahip olduğumuzu, bizi yaratan Allahû Tealâ en iyi bildiği için, ister ki; her an birilerine iyi davranalım da onun üzerinde vücuda getirdiğimiz mutluluğun aynını biz de yaşayalım. Eğer bir kişiye mutluluk verdiysek, onu yaşarız. Ama 2 kişiye verdiysek, bizim mutluluğumuz 2 kat olur. 3 kişiye verdiysek 3 kat olur. Aynı seviyede, aynı hüviyette mutlulukları verdiysek, katlar da ona göre devamlı artacaktır.
O zaman sevgili kardeşlerim! ‘Allah’ın ne kadar güzel kanunları var.’ diye düşünmez miyiz? “Mutluluk verin, mutluluk alın.” diyor Allahû Tealâ. “Ne kadar köfte o kadar ekmek.” diyor. Kime ne kadar mutluluk verirseniz, her birine verdiğiniz mutluluğun aynını siz de yaşarsınız. Yani bir insanın etrafında 10 kişi olsa; her birine verdiği mutluluk “A” kadar olsa, kendisi “10 A” kadar mutluluğu yaşayacaktır.
Bu bizim elimizde olan bir şey değil mi sevgili kardeşlerim? Herkese mutluluk vermek, her an bizlerin elinde. İnsanları mutlu etmek; bu bize huzur verir, mutluluk verir. Bu bizim duyduğumuz his, karşı tarafa ulaştırdığımız mutluluk. Ama bir de oradan gelecek olan cevap var. Eğer biz o kişiye negatif bir davranışta bulunmuşsak, bulunmuş olsaydık, onu üzen bir davranışta bulunmuş olsaydık o kişi sadece huzursuz olacaktı. Ama Allahû Tealâ ona verdiğimiz huzursuzluğu bize de yaşatacaktı, vicdan azabı olarak yaşatacaktı. Hâlbuki başka insanlara, onları mutlu edecek olan şeyler ulaştırabilirsek ve yüzünden de görüyorsak o kişinin söylediklerimizden memnun olduğunu, mutlu olduğunu, huzur içinde olduğunu görüyorsak, biz de bundan mutluluk duymaz mıyız sevgili kardeşlerim? Duymamak mümkün olabilir mi? Allahû Tealâ onun için bütün insanları etraflarındaki herkesi mutlu etmeye davet ediyor Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’ân-ı Kerim’de de. Diyor ki: “Herkes yapsın bunu. Herkes etrafında bulunan insanlara mutluluk aşılasın, mutluluk vermeye uğraşsın. Görevi bu olsun ve böylece başka insanların üzerinde oluşturabildiği mutlulukların toplamını kendisi yaşasın.” Biz bir kişiyiz. Ama etrafımızda 10 kişi varsa, 20 kişi varsa, 30 kişi varsa, daha fazla varsa, her biri bizim mutluluğumuz için bir vasıtadır sevgili kardeşlerim! Her biri bu istikamette, hangi ölçüde gayretin sahibi ise bunun meyvelerini toplayacaktır.
İşte başkalarına huzursuzluk verdiğimiz zaman duyduğumuz iç sıkıntısını, biz de oluşan huzursuzluğu yaşadıkça, bunun tersini denemek hepimizin üzerine vazife olacaktır. Ve göreceğiz ki; nasıl başka insanları huzursuz ettiğimiz zaman, onlara sıkıntı verdiğimiz zaman, onları incittiğimiz zaman nasıl bizim içimizde bir sıkıntı topluyorsa, bir sıkıntı kaplıyorsa; sevindirdiğimiz insanların bu sevinci yaşadıkları zaman süresi içinde biz de onların yaşadığı mutluluğu yaşamak imkânının sahibiyiz. Allah’ın kanunu bu: “Kime ne kadar mutluluk verebilirseniz, siz de her biriniz o kadar mutlu olursunuz.” diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse görevimiz ne? Görevimiz tehlike! Bütün insanlara en güzel davranışlarda bulunmak, bir tek hedefe dayalı olarak yaşamak: Başka insanları, her birini teker teker mutlu etmeye çalışarak yaşamak. Ne kadar güzel kanunlar koymuş değil mi Allahû Tealâ? “Sevindirin, mutlu edin.” diyor. Ki; siz sevinesiniz, ki; siz mutlu olasınız.
Kanun açık ve kesin: Hissiyat… Allahû Tealâ tarafından dizayn edilmiş, bütün insanlara bir his hayatını yaşayabilecek olan özellikler verilmiş. Kimi üzerseniz, Allahû Tealâ size de o hissiyat sistemi içinde mutlaka huzursuzluk ve sıkıntı gelecek standartları en iyi bilendir. Çünkü onları, O koymuştur. Mademki biz insanları sevindirdiğimiz zaman biz de seviniyoruz, biz mutlu oluyoruz asıl ve biz bir kişiyiz. Etrafımızda 10 kişi olabilir, 20 kişi olabilir, daha fazla olabilir. Her birine onları sevindiren bir şeyler ulaştırabildiğimiz takdirde, biz her an mutlulukları yaşayan birisi oluruz, sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ böyle yapmamızı istiyor. Niçin istiyor? Bir tek şey için: Bizim mutluluğumuz için… Herkes başkalarını mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibi olsa, her birinin etrafında 10’ar kişi olsa, ne kadar büyük bir imkânla karşı karşıyayız, sevgili kardeşlerim! Mademki başkalarına verdiğimiz mutluluğun toplamı kadar mutluluğu Allah bize de yaşatacak; o zaman görevimiz, başka insanlara mutlu etmek değil mi? Ne kadar çok mutlu edebilirsek, o kadar çok biz mutlu olacağız. Hep aynı şarkıyı söyleyeceğiz: Herşey çok mu güzel, yoksa bize mi öyle geliyor?
Sevgili kardeşlerim! Başkalarını mutlu etmek ve bunun arkasından mutlu olmak varken, neden acaba bizler başkalarını mutsuz edebilecek davranışlarda da bulunabiliyoruz ve onları üzüyoruz, arkasından da mutsuz oluyoruz? Öyleyse bunlardan gerekli dersi alıp başkalarını mutlu etmeyi hedef almamalı mıyız? Hiç vakit geçirmeden görevimizin tehlike olduğunu, yani başka insanları mutlu etmek olduğunu… Görevimiz tehlike! Görevimiz başkalarını mutlu etmek! Bu bize ne kazandırır? Mutluluğu kazandırır. Ne kadar çok insan etrafınızda varsa, o kadar çok imkânımız var demektir. Ne imkânı? Mutlu etmek imkânı ve bunun neticesinde de onların her birine verdiğimiz mutluluk kadar mutluluğu bizim yaşamamızdır. Her zaman etrafımızda birçok insan olabilir. Bunların sayısını arttırmak da gene bizim davranış biçimlerimize bağlı, bizim elimizde. İnsanları seversek, onlara en güzel davranışlarda bulunursak, onlarda bizi seveceklerdir sevgili kardeşlerim! Seveceklerdir ve sevdiklerini her vesileyle onlar da bize karşı göstereceklerdir. Her birinden bize ulaşan bir güzel davranış, bizim mutluluğumuzun bir parçasıdır.
Öyleyse neden başkalarına kötü davranalım da onlardan da bize kötü davranışlar gelsin? Ve 2 defa üzülelim:
1- Ona kötü davrandığımız için, bir haksızlık yaptığımız için üzülürüz.
2- O kişi bunun altında kalmaz da o da bize bir kötülük yaparsa, bir defa daha üzülmemiz normal bir neticedir.
Öyleyse 2 defa hüzünlenmek, 2 defa üzülmek yerine neden bizler başkasını mutlu etmeyelim de onun karşılığında da mutlu olmayalım? Yapmamız lâzımgelen şey son derece açık ve kolay: Başkalarını mutlu etmek istikametinde bir gayretin sahibi olmalıyız. Ve bundan hiç vazgeçmemeliyiz. Her zaman; “Benim görevim etrafımdaki insanları mutlu etmektir.” tarzında bir düşüncenin sahibi olmalıyız ve bunun meyvelerini aldıkça otomatik olarak gerçekleşir olaylar ve bu meyveler alındıkça bizim için daha çok, daha çok, daha çok insanı mutlu etmek, bunun denemesini de geçirdiğimiz için üzerimize farz olur. Bütün gücümüzle etrafımızdaki herkese onları mutlu edecek olan davranışlarda bulunmak isteriz ve bunu başardığımızı görürüz büyük bir zevkle, huzurla.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın dizaynına baktığımız zaman, kanunlarını ne kadar muhteşem, ne kadar güzel bir dizayn içinde koyduğunu görüyoruz. Görevimiz: Etrafımızdaki bütün insanları mutlu etmek ve her birine verdiğimiz mutluluk kadar mutluluğu bizimde yaşamamızı temin etmek. Bunun arkası mutlaka mutluluktur. Ne kadar köfte o kadar ekmek. Etrafınızdaki insanların her birine ne kadar mutluluk verdiyseniz, onların toplamı kadar mutluluğu siz de yaşayacaksınız.
Öyleyse hemen harekete geçin, sevgili kardeşlerim! İnsanları sevin! Mutlu edin! Onlar da sizi mutlu etsinler. Allahû Tealâ’nın huzurunda hepinizi selâmlıyoruz.
Allah hepinizden razı olsun. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R