SOHBETİN ADI: TÜRKİYE GENELİ KONFERANSI-BÖLÜM 1
TARİHİ: 04. 01. 2015
Azîz ve muhterem kardeşlerim! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı. Hepinizi çok ama çok sevdiğimizi belirtmek istiyoruz her şeyden evvel. Kalbimiz sizlerle dolu.
Sevgili kardeşlerimiz! Allahû Tealâ hepinizin mutluluğu yaşamasını istiyor ve İslâmî davranış biçimleri içinde Allahû Tealâ’nın istediği şey; hepimizin mutlu olması. Mutlu olmanın temelinde sevgi var sevgili kardeşlerim. Sevmek, mutluluğun temeli. Hepimiz bileceğiz ki seversek seviliriz. Şeytan, en korkunç yanlışı insanlara kabul ettirmek için elinden gelen her şeyi yapar. Şeytanın bu istikametteki dizaynı; “O beni sevsin de ben onu o zaman severim. Ben ondan aşağı bir insan mıyım ki evvelâ ben onu sevecekmişim de sonra da o beni lütfen sevecekmiş.”
Sevgili kardeşlerim! Bu, şeytanın tuzağı. Ne olur, ne kaybederiz? Biz evvelâ seversek sonra da onlar bizi severse ne kaybederiz? Neden başkalarının önce bizi sevmesini vazgeçilmez bir dizayn olarak alalım?
Sevgili kardeşlerim! Asıl güzel olan şey, insanları mutlu etmektir. Allahû Tealâ’nın temel kaidesi neydi? Mutlu et, mutlu ol! Her başkasına ulaştırdığımız mutluluk bizi de Allahû Tealâ’nın mutlu etmesi için bir sebeptir. Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey budur sevgili kardeşlerimiz; sevmek. Seversek, seviliriz.
İşte Allahû Tealâ’nın bu dizaynı içerisinde hepimize düşen görev açık ve kesin; sevmek. Seveceğiz ve sevdiğimizi o etrafımızdaki insanlara ispat edeceğiz sevgili kardeşlerim. Sevmeliyiz ve ispat etmeliyiz. Sevdiğimizi onlara ispat etmeliyiz. İnsanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesin; hem “Seviniz!” diyor hem de “Sevdiriniz!” diyor.
Sadece bizim insanları sevmemizi Allahû Tealâ yeterli görmüyor. Başka insanların arasında da sevginin oluşması istikametinde bizden yardım istiyor Allahû Tealâ, emretmiş bu istikamette. “Seviniz!” dedikten sonra “Sevdiriniz!” ifadesi var. Sevdirmek için harekete geçmemiz ve başkalarının birbirini sevmesini, tabiî dolayısıyla bizi de seveceklerdir, bizi de sevmesini böylece oluşturmak söz konusu olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! İnsanların mutlu olması her zaman ana hedefimiz olmalı. Niçin öyle söylüyoruz? Çünkü etrafımızdaki insanlara ne kadar mutluluk verebilirsek, Allahû Tealâ da bizi aynı miktarda mutlu eder, huzur içinde yaşarız. Hep sevilenler zümresinden oluruz. Bunun için sevmek yeterli bir fonksiyonel yapıyı ifade eder. Seveceğiz ama sevdiğimizi saklamayacağız. Sevdiğimizi de açık bir şekilde ortaya koyacağız. O zaman onlar da bizi sevmek gibi bir noktaya ulaşacaklardır.
Sevgili kardeşlerim! Böyle bir hedefe varamadığımızı düşünelim. Biz onları sevmişiz, onlar bizi sevmemiş; ne yazar? Biz Allah’tan emir almıyor muyuz sevgili kardeşlerim? Allah’ın temel emri ne?
* Seviniz!
* Sevdiriniz!
* Nefret etmeyiniz!
* Nefret ettirmeyiniz!
Öyleyse her şey yolunda.
* Seveceğiz.
* Sevdireceğiz.
* Nefret etmeyeceğiz.
* Nefret ettirmeyeceğiz.
Öyleyse her şeyin en güzele doğru yürüdüğü bir alanda at koşturmalıyız. İnsanları sevmeyi vazgeçilmez bir umde olarak devreye mutlaka almalıyız. Bizi sevmeyenler de olabilir mi? Sizleri bilmem ama bizi sevmeyen pek insan yok gibi geliyor bize. Biz herkesi seviyoruz. Herkesin de bize karşı bir sevgisi olduğunu düşünüyoruz.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ istiyor ki herkes dostumuz olsun. Herkesi sevelim ve sevdiğimizi onlara ispat edelim. O zaman sevgimizin açık bir şekilde ispat edildiği her alanda onlardan da bize geri dönen şey, mutlaka sevgi olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! İnsan olarak yaratılmışız hamd ederiz, şükrederiz. Ve ne kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz, düşmanlarımız yok. Sevgili kardeşlerim! En güzel standartlar içinde yapmamız lâzım gelen şey, etrafımızdaki insanları sevmektir. Sevgi karşılıksız bir dizayn içerisinde bizim tarafımızdan etrafımızdakilere ulaştırıldığı zaman onlardan da bize aynı güzellikte bir tatbikatın hedefe ulaştırılması söz konusu olacaktır onları.
Sevgili kardeşlerim! Atalarımız ne diyor bu konuda? “Sevenler sevilir.” diyor. Öyleyse konunun tartışılmaya değer bir tarafı yok. Açık ve kesin olarak ortada ki seversek, sevdiğimizi etrafımızdaki insanlara ispat edersek onlardan da bize geri dönen şey sevgi olacaktır. İşte bu sevgi halesi içinde bir güzelliği yaşamak her zaman mümkün. Sevdiğimizi etrafımızdaki insanlara ispat ettikçe onlardan da bize sevgi dolu davranışlar geri dönecektir. Öyleyse her zaman, her zaman mutlu olmak için elimizde ciddi imkânlar var.
Başkaları bizi sevmiyormuş, olabilir mi? Olabilir, sevmeyenler olabilir. Bizim onları sevmeme hakkımız var mı? Var. İstersek sevmeyiz. Ama Allah ne istiyor? Allahû Tealâ bizi sevmeyenleri de sevmemizi istiyor? Ne kaybederiz sevgili kardeşlerim, bizi sevmeyenleri de severek, sevdiğimizi ispat etsek onlara ne kaybederiz? Belki aynı gün de onlardan bize aynı güzellikte bir şey geri dönmeyebilir. Ama onlar bize yanlış davransa da kötü davransa da her kötü davranışın arkasında biz, onlara en güzel davranışlarla davransak ne zamana kadar bunu sürdürebilirler acaba? Bir süre sonra onların da adım adım değiştiğini göreceksiniz. Çünkü bizim onlara o en güzel davranışımıza karşılık onların bize kötü davranış vermesi, onların iç dünyalarında sıkıntı oluşturur. Mal meydanda. Biz en güzelini yaparken, onu mutlu etmek istikametinde her şeyi ortaya koyarken, başlangıçta bir anlaşmazlık olmuşsa eğer, o bize kötü davranıyor. Tamam, başlangıçta öyle olabilir ama onun her kötü davranışına biz en güzel davranışlarla, onu kırmak şöyle dursun onu mutlu edecek davranışlarla cevap vermeyi başarırsak, bu bizimle onların arasında bizim davranışımız olarak her zaman kendini gösteriyorsa, bir süre sonra o bize kötü davranan kişinin adım adım davranışını değiştirdiğini mutlaka görürsünüz sevgili kardeşlerim. Hoş, o öyle olmasa da siz gene en güzel davranışlarla davranmalısınız.
Öyleyse insanları sevmek, Allahû Tealâ’nın temel emri. Bu konuda bizi sıkıntıya sokan şey ne olabilir? “Ben ondan aşağı bir insan mıyım ki önce ben onu sevecekmişim de sonra da o beni lütfen sevecekmiş. Önce o beni sevsin, ben sonra onu severim.” Bu tarzdaki bir davranış biçimine bir insanın yüz vermesi hali, onun Allah’ın emirlerine henüz itaat etmeye başlamadığını gösterir sadece.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz böyle düşünmeliyiz. Biz ona Allah’ın bize emrettiği en güzel davranışlarla davranıyor muyuz ki ondan da bize aynı güzellikteki davranış biçimleri geri dönsün? Hayır! Biz diyoruz ki: “Evvelâ o bize en güzel davranışlarla davranacak. Biz ancak ondan sonra ona o güzel davranışlarla davranırız.” İşte burasının yanlış olduğunu kesin olarak söylemeliyim sevgili kardeşlerim. Neden? Neden biz onlara evvelâ güzel davranıyorsak, bu bir insan için adeta alçaltıcı bir şey oluyor; öyle görünüyor sevgili kardeşlerim? Aslında böyle bir beraberlikte kim daha evvel selâmı verirse, konuşmaya başlarsa bu, o kişinin Allah’a daha yakın olduğunu kesin şekilde ispat eden bir davranış biçimidir. Öyleyse sadece seveceğiz dememiz yetmez. Sevdiğimizi ispat edeceğiz. Biz öyle yaptık diyelim, o kardeşlerimizden ya da bize karşı biraz eflâtun bakışlarla bakan kişilerle karşılaştığımız zaman, onlara onları sevdiğimizi ispat edebilirsek; aynı gün olmasa bile bir süre sonra onların da adım adım, her kötü davranışlarına en güzel davranışlarla cevap vermeyi devam ettirdiğimiz için onlar bundan utanç duyacaklardır. Sonuç mu? Sonuçta onlar da bizim gibi bize güzel davranışlarda bulunmayı adım adım usul haline getireceklerdir.
İşte onun için sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ’nın emri; seviniz, sevdiriniz istikametinde. Nefret etmeyiniz, nefret ettirmeyiniz istikametinde. Öyleyse nerede olursa olsun; etrafımızdaki insanları sadece mutlu etmeye çalışırsak, hedefimiz her zaman bu olursa, bizi sevenlere karşı da sevmeyenleri her vesile ile ispat edenlere karşı da bunu devam ettirebilirsek, bir süre sonra onların bu negatif davranışını devam ettiremediklerini göreceksiniz. Araya Allah giriyor sevgili kardeşlerim.
İyi davranan birisine iyi davranmak herkesin harcıdır, eşyanın tabiatına da uygun bir sonuç. Ama kötü davranana iyi davranabilmek bu, herkesin harcı değildir. İşte bu herkesin harcı olmayan, bu güzel davranışı bizler; bizim çatımız altında bulunanlar, bizlerin kardeşleri ve en güzel şekilde onlara, onları çok sevdiğimiz kimliğimizi ispat edebilirsek; bir zaman sonra (genellikle kısa bir süredir bu) onların da bize bizi mutlu edecek güzel davranışlar sergilediklerini göreceğiz.
Sevgili kardeşlerim! Ne kaybederiz? Diyelim ki bütün gayretlerimize rağmen, biz ona karşı en güzel davranışlarda bulunmamıza rağmen o kişi bize güzel davranmamakta ısrar ediyor. Sorarım sevgili kardeşlerim, ne kaybederiz? O bize güzel davranmadıkça derecat kaybeder. Ama o kişi bize kötü davrandığı için biz derecat kaybetmeyiz. Eğer onun o kötü davranışına negatif bir davranışla cevap vermezsek derecat kazanırız. O bize kötü davranmıştır ama biz ona iyi davranmışızdır. Davranmak yetkimiz var mı? Var. Kötülüğe karşı yanlış bir davranışta biz de bulunabiliriz. Nereye kadar? Onun davranışının son noktasına kadar.
Sevgili kardeşlerim! Bir düşünelim; bir kişi bize kötü davrandı. Ne olur? O, derecat kaybeder ama biz onun kaybettiği derecat kadar derecat kazanırız. Çünkü bizim kabahatimiz yok. Biz görevimizi yerine getirmişiz ama o getirmemiş ve kötü davranmış. O derecat kaybeder ama biz kazanırız. O bize güzel davranıyor, biz de ona güzel davranıyoruz. İşte en güzeli bu. O bize güzel davrandığı için derecat kazanıyor, biz de ona güzel davrandığımız için derecat kazanıyoruz.
Bütün insanlar için sevgili kardeşlerim, can dostlarım, her şeyi en güzel standartlarda yaşamak ancak insanları sevmekle mümkündür. Seversek kötü davranamayız. Onun bize kötü davrandığını düşünelim. O bize kötü davranıyorsa o, derecat kaybeder ama biz, o bize kötü davrandığı için derecat kazanırız. Ona en güzel davranışlarla cevap verdiğimiz zaman bir defa daha derecat kazanırız sevgili kardeşlerim.
İnsanları sevmek, Allahû Tealâ’nın temel emridir. Ne diyor Allahû Tealâ?
* Seviniz!
* Sevdiriniz!
* Nefret etmeyiniz!
* Nefret ettirmeyiniz!
İşte bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın emri bu.
* Seviniz, 1. Birbirini sevmeyen insanları, birbirini sever hale getirmek istikametinde gayret ediniz. Onları sevdirin birbirine. Gene sizin rehberliğinizde, gene bir davranış biçimi. O kişi artık eskiden kendisine kötü davranan kişiye iyi davranmaya başlıyor. Ve kısa bir süre sonra karşısındaki kişi de ona iyi davranmaya başlıyor. Ne oldu? İki düşman dost hale geldi. Arkasında ne var? Taraflardan birinin bu istikametteki güzel davranışı ve karşı tarafın da bu güzel davranışa mukabil olarak onun da ona güzel davranmaya başlaması. İşte düşmanlıklar dostluklara dönüştü. Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesin olarak bu sevgili kardeşlerim. İnsanları sevmek üzerimize Allahû Tealâ tarafından verilen bir vazifedir. Seveceğiz. Sevmek, konunun temelini teşkil ediyor.
Sevgili kardeşlerim! İnsanlar için bir güzel davranış biçimine muhatap olmak kendilerinin de o kişiye karşı güzel davranması için aslî sebebi teşkil eder. “O bana bu kadar güzel davrandığına göre benim de ona güzel davranmam gerekir.” Bu tarzda bir düşünce kişiyi doğru yola davet eder ve bu kişi mutlaka karşısındakine en güzel davranışlarla davranmaya devam eder. Bunun mukabili de bir süre sonra adım adım görünmeye başlar. Karşı taraf da onun güzel davranışlarına evvelâ kötü davranışlarla cevap verirken şimdi güzel davranışlarla cevap vermeye başlar ve adım adım hedefe ulaşmış olur. Görevimiz, “Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirmek.” diye düşünür.
“Bana iyi davranan kişiye iyi davranmak zaten içimden gelen bir şey” diye düşünür kişi. Ama Allahû Tealâ’nın istediği ne? Sadece kendisine güzel davrananlara güzel davranmak mı? Hayır! Allahû Tealâ herkese güzel davranmamızı ister. Derecat kazanmamızı ister. Neden, nasıl olur bu? Kime bir güzel davranışta bulunursanız derecat kazanırsınız. Bu, konunun birinci açıdan bakılışı. Bir de sevgili kardeşlerim, biz ona güzel davranırsak; onun bize güzel davranışına karşı biz de ona güzel davranırsak o zaman iki defa kazanmış oluyoruz. Bir defa bir kişiyi kazanmış oluyoruz. O bize karşı güzel davranıyor. İkincisi; o bize güzel davrandığı zaman derecat kazanıyor ama biz bir şey yapmış olmadığımız için derecat kazanmıyoruz. Fakat biz de ona güzel davranırsak, aynı güzellikle mukabele etmeyi başarırsak, o zaman o kişinin kazandığı gibi biz de derecat kazanırız.
1- O kişi bize güzel davranıyor, bundan mutluluk duyarız.
2- Bu mutluluk bizi ona güzel davranmaya sevk ettiği ve bunu başardığımız için bundan mutluluk duyarız. Çünkü birisini mutlu etmişizdir.
Sevgili kardeşlerim! Ne zaman insanları mutlu ederseniz, bundan büyük mutluluk duyacağınız kesindir. Onun için Allahû Tealâ’nın kanununu hiç unutmayacaksınız.
1- Seviniz!
2- Sevdiriniz!
3- Nefret etmeyiniz!
4- Nefret ettirmeyiniz!
Öyleyse Allahû Tealâ’nın kanunları her an aklımızda olmalı, görevimiz tehlike. Görevimiz, insanlara mutluluk saçma. Onları mutlu etmek için çırpınmak. Onları mutlu etmek sadedinde, gayretinde elimizden gelen her türlü yardımı gerçekleştirmek.
Sevgili kardeşlerim! Mutlu olmanın yolu, mutlu etmektir. Kim kime ne kadar mutluluk verirse, Allah da o mutluluk veren kişiye aynı mutluluğu yaşatır. O zaman çok önemli bir olayla karşı karşıyayız demektir. Demek ki biz 1 kişiyiz ama etrafımızda 20 kişi varsa onların her birine A kadar mutluluk vermeyi başarmışsak, Allahû Tealâ bizi 20A kadar mutlu eder. Biz etrafımızdaki 20 kişiye her birine A kadar mutluluk vermek suretiyle 20A kadar mutluluk vermişsek etrafımızdaki insanlara, Allahû Tealâ da bize 20A kadar mutluluğu yaşatır. Bunun mânâsı ne? Bunun mânâsı, Allahû Tealâ’nın emrine riayet edenlerin mükâfatı.
İnsanların nefsi var. Nefsin afetleri var. Bu afetleri kontrol altına alabildiğiniz noktadan itibaren mutluluğunuzun arttığını yaşarsınız. Ve başkalarına ulaştırabileceğiniz mutluluk seviyesi yükseldikçe, siz onları daha çok mutlu ettikçe kendinizin de ne kadar daha çok mutlu olduğunu yaşarsınız. İşte bu, Allahû Tealâ’nın temel hedefidir. İster ki herkes birbirini mutlu etsin ve hem kendisi mutlu olsun hem de mutlu ettiği kişi mutlu olsun.
Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın temel emri budur sevgili kardeşlerimiz. İnsanlar severek, başka insanları mutlu etmeyi hedef alırlarsa onlar için söz konusu olan şey, bir güzelliği yaşamaktır. Her bir insana ne kadar mutluluk verebilirsek, o verdiğimiz mutlulukların toplamı kadar mutluluğu, Allah mutlaka bize de yaşatır. Bu, Allah’ın hediyesidir. Onun için Allahû Tealâ; “Seviniz!” diyor. “Sevdiriniz!” diyor. “Nefret etmeyiniz!” diyor. “Nefret ettirmeyiniz!” diyor.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın hedef gösterdiği şey açık ve kesindir, sevmek ve bunun karşılığı olarak sevilmek. İnsanları sevmek en büyük hedefiniz olmalı sevgili kardeşlerim. Sevdiğinizi açığa çıkarmakta, sevdiğinizi belli etmekte gecikmeyiniz. Korkmayın! Sevin ve sevdiğinizi de ispat edin. O zaman size düşen görevi yapmış olursunuz. Ve kısa bir zaman sonra karşı tarafın da sizi sevmeye başladığının işaretlerini adım adım almaya başlarsınız.
Sevgili kardeşlerim! Biz insanlar Allahû Tealâ’nın ömür verdiği sürece yaşarız. Sonra ölüp gideriz. Ne mutlu o yaşadıkları sürece başka insanları mutlu eden insanlara. Çünkü her mutluluk yaşattıkça kendilerinin de ne kadar büyük mutlulukları yaşadıklarını onlar görenlerdir, yaşayanlardır. Etrafımızdaki insanların da onların etrafındaki diğer insanlara davranış biçimlerini en güzele döndürmeleri sadedinde, güzel tavsiyelerde bulunan insanlar için her şey çok güzeldir. Onlar başka insanların birbirini hırpalamasını değil birbirini sevmesini onlara telkin etmektedir.
Öyleyse yaşamaktan kam almak, yaşamayı mutlu kılan davranış biçimlerinde bulunmak dediğimiz zaman aslî unsur, temeldeki unsur, en geniş seviyede unsur budur; başkalarını mutlu etmek.
Allahû Tealâ ne kadar güzel kanunlar koymuş. Kime ne kadar mutluluk verebilirsek, Allahû Tealâ da bize o kadar mutluluğu yaşatır. Ee sevgili kardeşlerim? Etrafımızda var 20 kişi. 20 kişinin her birine A kadar mutluluk verdik. 20A kadar mutluluğu da biz yaşarız. Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ’nın kanunu ne? Mutlu et, mutlu ol! Herkes mutlu olmak ister ama başkalarının onları mutlu etmesi güzel bir şey olur onlar için. Ama onlar bu istikamette gerekli olan davranış biçimini sergilemezlerse yani başka insanların kendilerine ulaştırdıkları o güzel davranışlara, yeni güzel davranışlarla cevap vermezlerse o zaman Allahû Tealâ’nın emrini kullanmıyorlar demektir.
Bırakınız size güzel davranışları güzel davranışlarla karşılamak; kötü davranışlara karşı da güzel davranışlarla mukabele etmeniz Allahû Tealâ tarafından emredilmektedir. Öyleyse sevgili kardeşlerim, bir olayla karşı karşıyayız; sevmek ve bunun karşılığı olarak sevilmek.
TARİHİ: 04. 01. 2015
Azîz ve muhterem kardeşlerim! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı. Hepinizi çok ama çok sevdiğimizi belirtmek istiyoruz her şeyden evvel. Kalbimiz sizlerle dolu.
Sevgili kardeşlerimiz! Allahû Tealâ hepinizin mutluluğu yaşamasını istiyor ve İslâmî davranış biçimleri içinde Allahû Tealâ’nın istediği şey; hepimizin mutlu olması. Mutlu olmanın temelinde sevgi var sevgili kardeşlerim. Sevmek, mutluluğun temeli. Hepimiz bileceğiz ki seversek seviliriz. Şeytan, en korkunç yanlışı insanlara kabul ettirmek için elinden gelen her şeyi yapar. Şeytanın bu istikametteki dizaynı; “O beni sevsin de ben onu o zaman severim. Ben ondan aşağı bir insan mıyım ki evvelâ ben onu sevecekmişim de sonra da o beni lütfen sevecekmiş.”
Sevgili kardeşlerim! Bu, şeytanın tuzağı. Ne olur, ne kaybederiz? Biz evvelâ seversek sonra da onlar bizi severse ne kaybederiz? Neden başkalarının önce bizi sevmesini vazgeçilmez bir dizayn olarak alalım?
Sevgili kardeşlerim! Asıl güzel olan şey, insanları mutlu etmektir. Allahû Tealâ’nın temel kaidesi neydi? Mutlu et, mutlu ol! Her başkasına ulaştırdığımız mutluluk bizi de Allahû Tealâ’nın mutlu etmesi için bir sebeptir. Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey budur sevgili kardeşlerimiz; sevmek. Seversek, seviliriz.
İşte Allahû Tealâ’nın bu dizaynı içerisinde hepimize düşen görev açık ve kesin; sevmek. Seveceğiz ve sevdiğimizi o etrafımızdaki insanlara ispat edeceğiz sevgili kardeşlerim. Sevmeliyiz ve ispat etmeliyiz. Sevdiğimizi onlara ispat etmeliyiz. İnsanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesin; hem “Seviniz!” diyor hem de “Sevdiriniz!” diyor.
Sadece bizim insanları sevmemizi Allahû Tealâ yeterli görmüyor. Başka insanların arasında da sevginin oluşması istikametinde bizden yardım istiyor Allahû Tealâ, emretmiş bu istikamette. “Seviniz!” dedikten sonra “Sevdiriniz!” ifadesi var. Sevdirmek için harekete geçmemiz ve başkalarının birbirini sevmesini, tabiî dolayısıyla bizi de seveceklerdir, bizi de sevmesini böylece oluşturmak söz konusu olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! İnsanların mutlu olması her zaman ana hedefimiz olmalı. Niçin öyle söylüyoruz? Çünkü etrafımızdaki insanlara ne kadar mutluluk verebilirsek, Allahû Tealâ da bizi aynı miktarda mutlu eder, huzur içinde yaşarız. Hep sevilenler zümresinden oluruz. Bunun için sevmek yeterli bir fonksiyonel yapıyı ifade eder. Seveceğiz ama sevdiğimizi saklamayacağız. Sevdiğimizi de açık bir şekilde ortaya koyacağız. O zaman onlar da bizi sevmek gibi bir noktaya ulaşacaklardır.
Sevgili kardeşlerim! Böyle bir hedefe varamadığımızı düşünelim. Biz onları sevmişiz, onlar bizi sevmemiş; ne yazar? Biz Allah’tan emir almıyor muyuz sevgili kardeşlerim? Allah’ın temel emri ne?
* Seviniz!
* Sevdiriniz!
* Nefret etmeyiniz!
* Nefret ettirmeyiniz!
Öyleyse her şey yolunda.
* Seveceğiz.
* Sevdireceğiz.
* Nefret etmeyeceğiz.
* Nefret ettirmeyeceğiz.
Öyleyse her şeyin en güzele doğru yürüdüğü bir alanda at koşturmalıyız. İnsanları sevmeyi vazgeçilmez bir umde olarak devreye mutlaka almalıyız. Bizi sevmeyenler de olabilir mi? Sizleri bilmem ama bizi sevmeyen pek insan yok gibi geliyor bize. Biz herkesi seviyoruz. Herkesin de bize karşı bir sevgisi olduğunu düşünüyoruz.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ istiyor ki herkes dostumuz olsun. Herkesi sevelim ve sevdiğimizi onlara ispat edelim. O zaman sevgimizin açık bir şekilde ispat edildiği her alanda onlardan da bize geri dönen şey, mutlaka sevgi olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! İnsan olarak yaratılmışız hamd ederiz, şükrederiz. Ve ne kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz, düşmanlarımız yok. Sevgili kardeşlerim! En güzel standartlar içinde yapmamız lâzım gelen şey, etrafımızdaki insanları sevmektir. Sevgi karşılıksız bir dizayn içerisinde bizim tarafımızdan etrafımızdakilere ulaştırıldığı zaman onlardan da bize aynı güzellikte bir tatbikatın hedefe ulaştırılması söz konusu olacaktır onları.
Sevgili kardeşlerim! Atalarımız ne diyor bu konuda? “Sevenler sevilir.” diyor. Öyleyse konunun tartışılmaya değer bir tarafı yok. Açık ve kesin olarak ortada ki seversek, sevdiğimizi etrafımızdaki insanlara ispat edersek onlardan da bize geri dönen şey sevgi olacaktır. İşte bu sevgi halesi içinde bir güzelliği yaşamak her zaman mümkün. Sevdiğimizi etrafımızdaki insanlara ispat ettikçe onlardan da bize sevgi dolu davranışlar geri dönecektir. Öyleyse her zaman, her zaman mutlu olmak için elimizde ciddi imkânlar var.
Başkaları bizi sevmiyormuş, olabilir mi? Olabilir, sevmeyenler olabilir. Bizim onları sevmeme hakkımız var mı? Var. İstersek sevmeyiz. Ama Allah ne istiyor? Allahû Tealâ bizi sevmeyenleri de sevmemizi istiyor? Ne kaybederiz sevgili kardeşlerim, bizi sevmeyenleri de severek, sevdiğimizi ispat etsek onlara ne kaybederiz? Belki aynı gün de onlardan bize aynı güzellikte bir şey geri dönmeyebilir. Ama onlar bize yanlış davransa da kötü davransa da her kötü davranışın arkasında biz, onlara en güzel davranışlarla davransak ne zamana kadar bunu sürdürebilirler acaba? Bir süre sonra onların da adım adım değiştiğini göreceksiniz. Çünkü bizim onlara o en güzel davranışımıza karşılık onların bize kötü davranış vermesi, onların iç dünyalarında sıkıntı oluşturur. Mal meydanda. Biz en güzelini yaparken, onu mutlu etmek istikametinde her şeyi ortaya koyarken, başlangıçta bir anlaşmazlık olmuşsa eğer, o bize kötü davranıyor. Tamam, başlangıçta öyle olabilir ama onun her kötü davranışına biz en güzel davranışlarla, onu kırmak şöyle dursun onu mutlu edecek davranışlarla cevap vermeyi başarırsak, bu bizimle onların arasında bizim davranışımız olarak her zaman kendini gösteriyorsa, bir süre sonra o bize kötü davranan kişinin adım adım davranışını değiştirdiğini mutlaka görürsünüz sevgili kardeşlerim. Hoş, o öyle olmasa da siz gene en güzel davranışlarla davranmalısınız.
Öyleyse insanları sevmek, Allahû Tealâ’nın temel emri. Bu konuda bizi sıkıntıya sokan şey ne olabilir? “Ben ondan aşağı bir insan mıyım ki önce ben onu sevecekmişim de sonra da o beni lütfen sevecekmiş. Önce o beni sevsin, ben sonra onu severim.” Bu tarzdaki bir davranış biçimine bir insanın yüz vermesi hali, onun Allah’ın emirlerine henüz itaat etmeye başlamadığını gösterir sadece.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz böyle düşünmeliyiz. Biz ona Allah’ın bize emrettiği en güzel davranışlarla davranıyor muyuz ki ondan da bize aynı güzellikteki davranış biçimleri geri dönsün? Hayır! Biz diyoruz ki: “Evvelâ o bize en güzel davranışlarla davranacak. Biz ancak ondan sonra ona o güzel davranışlarla davranırız.” İşte burasının yanlış olduğunu kesin olarak söylemeliyim sevgili kardeşlerim. Neden? Neden biz onlara evvelâ güzel davranıyorsak, bu bir insan için adeta alçaltıcı bir şey oluyor; öyle görünüyor sevgili kardeşlerim? Aslında böyle bir beraberlikte kim daha evvel selâmı verirse, konuşmaya başlarsa bu, o kişinin Allah’a daha yakın olduğunu kesin şekilde ispat eden bir davranış biçimidir. Öyleyse sadece seveceğiz dememiz yetmez. Sevdiğimizi ispat edeceğiz. Biz öyle yaptık diyelim, o kardeşlerimizden ya da bize karşı biraz eflâtun bakışlarla bakan kişilerle karşılaştığımız zaman, onlara onları sevdiğimizi ispat edebilirsek; aynı gün olmasa bile bir süre sonra onların da adım adım, her kötü davranışlarına en güzel davranışlarla cevap vermeyi devam ettirdiğimiz için onlar bundan utanç duyacaklardır. Sonuç mu? Sonuçta onlar da bizim gibi bize güzel davranışlarda bulunmayı adım adım usul haline getireceklerdir.
İşte onun için sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ’nın emri; seviniz, sevdiriniz istikametinde. Nefret etmeyiniz, nefret ettirmeyiniz istikametinde. Öyleyse nerede olursa olsun; etrafımızdaki insanları sadece mutlu etmeye çalışırsak, hedefimiz her zaman bu olursa, bizi sevenlere karşı da sevmeyenleri her vesile ile ispat edenlere karşı da bunu devam ettirebilirsek, bir süre sonra onların bu negatif davranışını devam ettiremediklerini göreceksiniz. Araya Allah giriyor sevgili kardeşlerim.
İyi davranan birisine iyi davranmak herkesin harcıdır, eşyanın tabiatına da uygun bir sonuç. Ama kötü davranana iyi davranabilmek bu, herkesin harcı değildir. İşte bu herkesin harcı olmayan, bu güzel davranışı bizler; bizim çatımız altında bulunanlar, bizlerin kardeşleri ve en güzel şekilde onlara, onları çok sevdiğimiz kimliğimizi ispat edebilirsek; bir zaman sonra (genellikle kısa bir süredir bu) onların da bize bizi mutlu edecek güzel davranışlar sergilediklerini göreceğiz.
Sevgili kardeşlerim! Ne kaybederiz? Diyelim ki bütün gayretlerimize rağmen, biz ona karşı en güzel davranışlarda bulunmamıza rağmen o kişi bize güzel davranmamakta ısrar ediyor. Sorarım sevgili kardeşlerim, ne kaybederiz? O bize güzel davranmadıkça derecat kaybeder. Ama o kişi bize kötü davrandığı için biz derecat kaybetmeyiz. Eğer onun o kötü davranışına negatif bir davranışla cevap vermezsek derecat kazanırız. O bize kötü davranmıştır ama biz ona iyi davranmışızdır. Davranmak yetkimiz var mı? Var. Kötülüğe karşı yanlış bir davranışta biz de bulunabiliriz. Nereye kadar? Onun davranışının son noktasına kadar.
Sevgili kardeşlerim! Bir düşünelim; bir kişi bize kötü davrandı. Ne olur? O, derecat kaybeder ama biz onun kaybettiği derecat kadar derecat kazanırız. Çünkü bizim kabahatimiz yok. Biz görevimizi yerine getirmişiz ama o getirmemiş ve kötü davranmış. O derecat kaybeder ama biz kazanırız. O bize güzel davranıyor, biz de ona güzel davranıyoruz. İşte en güzeli bu. O bize güzel davrandığı için derecat kazanıyor, biz de ona güzel davrandığımız için derecat kazanıyoruz.
Bütün insanlar için sevgili kardeşlerim, can dostlarım, her şeyi en güzel standartlarda yaşamak ancak insanları sevmekle mümkündür. Seversek kötü davranamayız. Onun bize kötü davrandığını düşünelim. O bize kötü davranıyorsa o, derecat kaybeder ama biz, o bize kötü davrandığı için derecat kazanırız. Ona en güzel davranışlarla cevap verdiğimiz zaman bir defa daha derecat kazanırız sevgili kardeşlerim.
İnsanları sevmek, Allahû Tealâ’nın temel emridir. Ne diyor Allahû Tealâ?
* Seviniz!
* Sevdiriniz!
* Nefret etmeyiniz!
* Nefret ettirmeyiniz!
İşte bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın emri bu.
* Seviniz, 1. Birbirini sevmeyen insanları, birbirini sever hale getirmek istikametinde gayret ediniz. Onları sevdirin birbirine. Gene sizin rehberliğinizde, gene bir davranış biçimi. O kişi artık eskiden kendisine kötü davranan kişiye iyi davranmaya başlıyor. Ve kısa bir süre sonra karşısındaki kişi de ona iyi davranmaya başlıyor. Ne oldu? İki düşman dost hale geldi. Arkasında ne var? Taraflardan birinin bu istikametteki güzel davranışı ve karşı tarafın da bu güzel davranışa mukabil olarak onun da ona güzel davranmaya başlaması. İşte düşmanlıklar dostluklara dönüştü. Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesin olarak bu sevgili kardeşlerim. İnsanları sevmek üzerimize Allahû Tealâ tarafından verilen bir vazifedir. Seveceğiz. Sevmek, konunun temelini teşkil ediyor.
Sevgili kardeşlerim! İnsanlar için bir güzel davranış biçimine muhatap olmak kendilerinin de o kişiye karşı güzel davranması için aslî sebebi teşkil eder. “O bana bu kadar güzel davrandığına göre benim de ona güzel davranmam gerekir.” Bu tarzda bir düşünce kişiyi doğru yola davet eder ve bu kişi mutlaka karşısındakine en güzel davranışlarla davranmaya devam eder. Bunun mukabili de bir süre sonra adım adım görünmeye başlar. Karşı taraf da onun güzel davranışlarına evvelâ kötü davranışlarla cevap verirken şimdi güzel davranışlarla cevap vermeye başlar ve adım adım hedefe ulaşmış olur. Görevimiz, “Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirmek.” diye düşünür.
“Bana iyi davranan kişiye iyi davranmak zaten içimden gelen bir şey” diye düşünür kişi. Ama Allahû Tealâ’nın istediği ne? Sadece kendisine güzel davrananlara güzel davranmak mı? Hayır! Allahû Tealâ herkese güzel davranmamızı ister. Derecat kazanmamızı ister. Neden, nasıl olur bu? Kime bir güzel davranışta bulunursanız derecat kazanırsınız. Bu, konunun birinci açıdan bakılışı. Bir de sevgili kardeşlerim, biz ona güzel davranırsak; onun bize güzel davranışına karşı biz de ona güzel davranırsak o zaman iki defa kazanmış oluyoruz. Bir defa bir kişiyi kazanmış oluyoruz. O bize karşı güzel davranıyor. İkincisi; o bize güzel davrandığı zaman derecat kazanıyor ama biz bir şey yapmış olmadığımız için derecat kazanmıyoruz. Fakat biz de ona güzel davranırsak, aynı güzellikle mukabele etmeyi başarırsak, o zaman o kişinin kazandığı gibi biz de derecat kazanırız.
1- O kişi bize güzel davranıyor, bundan mutluluk duyarız.
2- Bu mutluluk bizi ona güzel davranmaya sevk ettiği ve bunu başardığımız için bundan mutluluk duyarız. Çünkü birisini mutlu etmişizdir.
Sevgili kardeşlerim! Ne zaman insanları mutlu ederseniz, bundan büyük mutluluk duyacağınız kesindir. Onun için Allahû Tealâ’nın kanununu hiç unutmayacaksınız.
1- Seviniz!
2- Sevdiriniz!
3- Nefret etmeyiniz!
4- Nefret ettirmeyiniz!
Öyleyse Allahû Tealâ’nın kanunları her an aklımızda olmalı, görevimiz tehlike. Görevimiz, insanlara mutluluk saçma. Onları mutlu etmek için çırpınmak. Onları mutlu etmek sadedinde, gayretinde elimizden gelen her türlü yardımı gerçekleştirmek.
Sevgili kardeşlerim! Mutlu olmanın yolu, mutlu etmektir. Kim kime ne kadar mutluluk verirse, Allah da o mutluluk veren kişiye aynı mutluluğu yaşatır. O zaman çok önemli bir olayla karşı karşıyayız demektir. Demek ki biz 1 kişiyiz ama etrafımızda 20 kişi varsa onların her birine A kadar mutluluk vermeyi başarmışsak, Allahû Tealâ bizi 20A kadar mutlu eder. Biz etrafımızdaki 20 kişiye her birine A kadar mutluluk vermek suretiyle 20A kadar mutluluk vermişsek etrafımızdaki insanlara, Allahû Tealâ da bize 20A kadar mutluluğu yaşatır. Bunun mânâsı ne? Bunun mânâsı, Allahû Tealâ’nın emrine riayet edenlerin mükâfatı.
İnsanların nefsi var. Nefsin afetleri var. Bu afetleri kontrol altına alabildiğiniz noktadan itibaren mutluluğunuzun arttığını yaşarsınız. Ve başkalarına ulaştırabileceğiniz mutluluk seviyesi yükseldikçe, siz onları daha çok mutlu ettikçe kendinizin de ne kadar daha çok mutlu olduğunu yaşarsınız. İşte bu, Allahû Tealâ’nın temel hedefidir. İster ki herkes birbirini mutlu etsin ve hem kendisi mutlu olsun hem de mutlu ettiği kişi mutlu olsun.
Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın temel emri budur sevgili kardeşlerimiz. İnsanlar severek, başka insanları mutlu etmeyi hedef alırlarsa onlar için söz konusu olan şey, bir güzelliği yaşamaktır. Her bir insana ne kadar mutluluk verebilirsek, o verdiğimiz mutlulukların toplamı kadar mutluluğu, Allah mutlaka bize de yaşatır. Bu, Allah’ın hediyesidir. Onun için Allahû Tealâ; “Seviniz!” diyor. “Sevdiriniz!” diyor. “Nefret etmeyiniz!” diyor. “Nefret ettirmeyiniz!” diyor.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın hedef gösterdiği şey açık ve kesindir, sevmek ve bunun karşılığı olarak sevilmek. İnsanları sevmek en büyük hedefiniz olmalı sevgili kardeşlerim. Sevdiğinizi açığa çıkarmakta, sevdiğinizi belli etmekte gecikmeyiniz. Korkmayın! Sevin ve sevdiğinizi de ispat edin. O zaman size düşen görevi yapmış olursunuz. Ve kısa bir zaman sonra karşı tarafın da sizi sevmeye başladığının işaretlerini adım adım almaya başlarsınız.
Sevgili kardeşlerim! Biz insanlar Allahû Tealâ’nın ömür verdiği sürece yaşarız. Sonra ölüp gideriz. Ne mutlu o yaşadıkları sürece başka insanları mutlu eden insanlara. Çünkü her mutluluk yaşattıkça kendilerinin de ne kadar büyük mutlulukları yaşadıklarını onlar görenlerdir, yaşayanlardır. Etrafımızdaki insanların da onların etrafındaki diğer insanlara davranış biçimlerini en güzele döndürmeleri sadedinde, güzel tavsiyelerde bulunan insanlar için her şey çok güzeldir. Onlar başka insanların birbirini hırpalamasını değil birbirini sevmesini onlara telkin etmektedir.
Öyleyse yaşamaktan kam almak, yaşamayı mutlu kılan davranış biçimlerinde bulunmak dediğimiz zaman aslî unsur, temeldeki unsur, en geniş seviyede unsur budur; başkalarını mutlu etmek.
Allahû Tealâ ne kadar güzel kanunlar koymuş. Kime ne kadar mutluluk verebilirsek, Allahû Tealâ da bize o kadar mutluluğu yaşatır. Ee sevgili kardeşlerim? Etrafımızda var 20 kişi. 20 kişinin her birine A kadar mutluluk verdik. 20A kadar mutluluğu da biz yaşarız. Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ’nın kanunu ne? Mutlu et, mutlu ol! Herkes mutlu olmak ister ama başkalarının onları mutlu etmesi güzel bir şey olur onlar için. Ama onlar bu istikamette gerekli olan davranış biçimini sergilemezlerse yani başka insanların kendilerine ulaştırdıkları o güzel davranışlara, yeni güzel davranışlarla cevap vermezlerse o zaman Allahû Tealâ’nın emrini kullanmıyorlar demektir.
Bırakınız size güzel davranışları güzel davranışlarla karşılamak; kötü davranışlara karşı da güzel davranışlarla mukabele etmeniz Allahû Tealâ tarafından emredilmektedir. Öyleyse sevgili kardeşlerim, bir olayla karşı karşıyayız; sevmek ve bunun karşılığı olarak sevilmek.
İşte şeytanın bu konudaki en büyük ustalığı burada kendisini gösterir. O insanlara sevmemeyi öğreterek; “Bak o seni seviyor mu? O seni sevdiğini ispat edecek olan en ufak bir davranışta bulundu mu? Bulunmadı, bulunmuyor. Öyleyse sen ondan aşağı bir insan mısın ki önce sen onu sevecekmişsin de ondan sonra lütfen o da seni sevecekmiş.” Böyle bir olayla karşılaştığınız zaman ona şunu söyleyin: Evet ben onu önce seveceğim. O beni sevmediği halde, hatta benden nefret ettiği halde ben Allahû Tealâ’nın emri üzere kalbim bu görevin ateşi içerisinde, ona en güzel davranışlarla davranacağım. O beni sevse de böyle yapacağım, sevmese de böyle yapacağım.
Ne olur sevgili kardeşlerim? Bu kişi bu güzel davranışı sebebiyle derecat kazanır. Önemli mi? Biliyorsunuz ki sonumuz ya cennettir ya cehennem. Bir insanın cennete girebilmesinin şartı; kazandıkları derecelerin kaybettiği derecelerden fazla olması. Öyleyse herkes için kazanılan dereceler var, kaybedilen dereceler var. Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın emri açık ve kesin; “Başka insanlara kötü davranmayın.” diyor Allahû Tealâ. Onları mutlu edecek davranışlarda bulunun ki her birine verdiğiniz mutluluk kadar mutluluğu siz de yaşayasınız. Siz başkalarına güzel davrandıkça derecet kazanırsınız. Kötü davrandıkça derecat kaybedersiniz. Neden derecat kazanmak varken derecat kaybetmek olsun? Kimin kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazlaysa onun gideceği yer, Allah’ın cennetlerinden bir tanesidir sevgili kardeşlerim.
Öyleyse Allah’ın emrini yerine getirmek neyi ifade eder? Allahû Tealâ’nın ona mutluluk verdiğini ifade eder. Bu kişi bunu eğer sezmişse ve tahkik etmişse, birçok defa güzel davranışı denemiş ve her seferinde mutluluğu yaşamışsa, her kötü davranışının arkasından da hüzün hissetmişse, başkasının kalbini kırdığı için sıkıntı duymuşsa, o kişinin neyi yapması onun kalbinden geçer, onun hedef tayin etmesini sağlar? Eğer başkasına verdiği mutluluk kendisini mutlu ediyorsa yapacağı şey odur, sevgili kardeşlerim. Başkalarını mutlu etmeyi bir ömür boyu devam ettirmek. Her mutluluk verdiği olaydan da mutlulukla ayrılmak.
İşte sevgili kardeşlerim, bu kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Ama ne kadar hazin bir tecellidir ki insanların çoğu böyle yapamıyor. Başkası ona kötü davranıyor diye o da ona kötü davranıyor. “Bu, benim hakkım. Ben de ona kötü davranacağım.” diyor. Hakkı mı? Evet, sevgili kardeşlerim, hakkı. Allahû Tealâ bu olaya “kısas” diyor. Kişiye kötü davranan bir insana kötü davranma olabilir. Kişi dayanamamıştır; kötü davranmıştır. Ama eğer kötü davranmasaydı da iyi davransaydı ne olurdu? İki defa derecat kazanırdı.
Başkası kendisine kötü davrandığı için o, derecat kaybedecektir, kendisine kötü davranan kişi derecat kaybedecektir. Ama kendisi derecat kazanacaktır. Onun o güzel davranışının karşısında bizimkinin de ona güzel davranışlarla, güzel bir davranışla cevap vermesi bir defa daha kazanmasına sebebiyet verecektir. Karşısındakinin kötü davranışına karşı derecat kazanan kişi, kendisi ona güzel davranırsa bir defa daha derecat kazanır.
Sevgili kardeşlerim! Her şey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor? Allahû Tealâ’nın istediği şey hepimiz için geçerli.
Sevgili kardeşlerimiz! Allahû Tealâ biz insanlardan ne istiyor? Hepimizden istediği şey, bir tek şey; mutlu olmamız. Mutlu olmamız için Allahû Tealâ her türlü yardımı yapar. Biz Allahû Tealâ’nın bu güzel davranışı karşısında, eğer o karşımızdaki kişiye en güzel davranışlarla cevap veriyorsak, o zaman bir defa daha kazanırız. Kim bize kötü davranırsa biz, o kötü davranıştan derecat kazanarak çıkarız. Kötü davranan kişi bize kötü davrandığı için derecat kaybederken biz, o bize kötü davrandı diye derecat kazanırız.
Sevgili kardeşlerim! Tabiatıyla bu intikam almadığımız takdirde geçerlidir. Eğer intikam alırsak, biz de ona kötü davrandığımız için kazandığımız dereceler seviyesinde derecatı kaybederiz. O zaman hem o bize kötü davranmış olur; biz o kötü davranışın acısını yaşarız hem de biz ona kötü davrandığımız için derecat kaybederiz.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey; hedeflere ulaşmaktır. Allahû Tealâ bütün insanlar için onların mutlu olmasını ister sevgili kardeşlerim. Mutlu olan bir insan, mutsuz olan bir insan gibi değildir. Başkaları tarafından kötü davranılan bir insan varsa o, mutlaka onlara kötü davranmıştır. Bunun tâbî neticesi olarak da kötü davranışa muhatap olmuştur. Ve hep sıkıntı içinde yaşar. Ama eğer o, başka insanlar kendisine kötü davransalar da güzel davranışların muhatabı olsa onların kötü davranışlarına en güzel davranışlarla cevap verir. Kendisine kötü davranan bir kişi, kötü davrandı diye bu kendisine kötü davranılan kişi, derecat kazanırken bunun karşılığında o, kendisine kötülük yapana iyilik yapıyorsa, onu mutlu edecek davranışlarda bulunuyorsa bir defa daha derecat kazanır. Hem kendisine kötülük yapıldığı zaman derecat kazanır hem de o karşısında kendisine kötülük yapan insana iyilik yaptığı için derecet kazanır.
Öyleyse hepimiz için Allahû Tealâ kaideler koymuş, adaleti oluşturacak olan kaideler. Bize kötü davranan bir insana kötü davranmak hakkımız var mı? Var sevgili kardeşlerim. Böyle düşünen bir insan karşısındakine kötü davranırsa derecat kaybeder. Kaybettiği derecatın standardı ise o kişiye yaptığı kötülüğün hüviyetiyle paralel bir seyir takip eder.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey, onların hepsinin mutlu olmasıdır. Bu, dünya hayatının tabiî bir talebidir. Ama olay orada bitmiyor ki daha ötesi de var. Bir de ölümden sonraki dünya. Ölümden sonra da insanlar iki ayrı standardı oluşturur. Ya Allah’ın cennetine girer ya da cehenneme.
İşte bu hedeflere insanı ulaştıran şey, o kişinin kazandığı derecelerle kaybettiği dereceler arasındadır. Kaybettiği dereceler fazlaysa kişi Allah’ın cehennemine girer. Kaybettiği dereceler fazlaysa gene gideceği yer cehennemdir. Kazandığı dereceler fazlaysa gideceği yer Allah’ın cennetlerinden bir tanesidir.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesin. Ne istiyor? İnsanların mutlu olmasını istiyor. Bu mutluluk dizaynı üzerine Allahû Tealâ’nın hedef tayin etmesi söz konusudur. Kişi hangi seviyede bir kötülük yapmışsa Allahû Tealâ onu, o seviyede rahatsız edecek olan bir ceza verecektir.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın bu istikametteki dizaynına baktığımız zaman açık bir şekilde şunu görüyoruz; herkes kendi yaptığından sorumludur. Kendisine yapılan kötü davranışlar ve o kötü davranışı hak etmediyse, o haksız bir davranışsa kendisine derecat kazandırır. O kötü davranışta bulunanın da derecat kaybetmesine sebep olur böyle bir olay.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz için Allahû Tealâ’nın bizden istediği bir şey var diyor ki: “Seviniz!” Diyor ki: “Sevdiriniz!” Diyor ki: “Nefret etmeyiniz!” Diyor ki: “Nefret ettirmeyiniz!”
O zaman bizim teşvikimizle başka insanlara güzel davranan bir insandan biz de faydalanmış oluruz. Bize de derecat kazanmak söz konusu olur. Eğer başka insanlara karşı diğerlerini negatif istikamette bir hedefe ulaştırırsak, o zaman onların yaptığı o kötü davranıştan onlar derecat kaybederken biz de derecat kaybederiz; bizim gayretimizle o kişiye kötülük ettiği için.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey çok kolay ve aslında çok güzel. Ne olur sevgili kardeşlerim, bize kötü davranan insanlara da iyi davransak? Onları mutlu edecek davranışlarda bulunsak. O bize kötü davrandığı için derecat kazanmışız ve bu kötü davranışa karşılık kötü davranmak yerine ona en güzel davranışlarla davranmışız. Hem birincisinde o bize kötü davrandığı için de derecat kazanırız hem de ikincisinde biz ona iyi davrandığımız için gene derecat kazanırız.
Bunun karşıtı da söz konusu olabiliyor. Bize kötü davranan bir insana biz de kötü davranırsak, o bize kötü davrandığı için kazandığımız dereceleri kaybederiz. Neden sevgili kardeşlerim, iki defa derecat kazanmak varken kazandığımız dereceleri kaybedelim? Bu dünyada ne kadar yaşarız sevgili kardeşlerim? 100 sene yaşasak, 120 sene yaşasak ne yazar? Ölümden sonraki hayat sonsuza kadar devam eder. Bu sonsuz hayatı Allah’ın cennetinde geçirmek varken neden cehenneminde geçirelim? Bu akılsızca bir davranış biçimi olmaz mı sevgili kardeşlerim?
İnsanları sevmeliyiz. Allahû Tealâ’nın bizden istediği şeye dikkatle bakmalıyız. Ne istiyor Allahû Tealâ? Bizim sevmemizi istiyor, insanları sevmemiz O’nun temel hedefidir.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın bu istikamette hepimizden istediği şey o. İşte, “Seviniz!
Sevdiriniz! Nefret etmeyiniz! Nefret ettirmeyiniz” ifadesi, Allahû Tealâ’nın buna ne kadar değer verdiğini gösteriyor.
Ne, muradı ne? Muradı; seversek o kişiye en güzel davranışlarla davranırız. Her güzel davranışımızsa bize derecat kazandırır. Nefret edersek ona kötü davranırız, her kötü davranışımızda derecat kaybederiz. Bize kötü davranan birine biz de kötü davrandık. Ne olur o zaman, eğer kötü davranmışsak? Bize kötü davranan kişinin kaybettiği derecatı biz kazanmışken, bize kötü davrandığı için biz derecat kazanırız. Ama biz de ona kötü davrandığımız zaman derecat kaybettiğimiz için kazandığımız derecatı kaybetmiş oluruz.
Öyleyse Allah’ın emrini yerine getirmek neyi ifade eder? Allahû Tealâ’nın ona mutluluk verdiğini ifade eder. Bu kişi bunu eğer sezmişse ve tahkik etmişse, birçok defa güzel davranışı denemiş ve her seferinde mutluluğu yaşamışsa, her kötü davranışının arkasından da hüzün hissetmişse, başkasının kalbini kırdığı için sıkıntı duymuşsa, o kişinin neyi yapması onun kalbinden geçer, onun hedef tayin etmesini sağlar? Eğer başkasına verdiği mutluluk kendisini mutlu ediyorsa yapacağı şey odur, sevgili kardeşlerim. Başkalarını mutlu etmeyi bir ömür boyu devam ettirmek. Her mutluluk verdiği olaydan da mutlulukla ayrılmak.
İşte sevgili kardeşlerim, bu kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Ama ne kadar hazin bir tecellidir ki insanların çoğu böyle yapamıyor. Başkası ona kötü davranıyor diye o da ona kötü davranıyor. “Bu, benim hakkım. Ben de ona kötü davranacağım.” diyor. Hakkı mı? Evet, sevgili kardeşlerim, hakkı. Allahû Tealâ bu olaya “kısas” diyor. Kişiye kötü davranan bir insana kötü davranma olabilir. Kişi dayanamamıştır; kötü davranmıştır. Ama eğer kötü davranmasaydı da iyi davransaydı ne olurdu? İki defa derecat kazanırdı.
Başkası kendisine kötü davrandığı için o, derecat kaybedecektir, kendisine kötü davranan kişi derecat kaybedecektir. Ama kendisi derecat kazanacaktır. Onun o güzel davranışının karşısında bizimkinin de ona güzel davranışlarla, güzel bir davranışla cevap vermesi bir defa daha kazanmasına sebebiyet verecektir. Karşısındakinin kötü davranışına karşı derecat kazanan kişi, kendisi ona güzel davranırsa bir defa daha derecat kazanır.
Sevgili kardeşlerim! Her şey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor? Allahû Tealâ’nın istediği şey hepimiz için geçerli.
Sevgili kardeşlerimiz! Allahû Tealâ biz insanlardan ne istiyor? Hepimizden istediği şey, bir tek şey; mutlu olmamız. Mutlu olmamız için Allahû Tealâ her türlü yardımı yapar. Biz Allahû Tealâ’nın bu güzel davranışı karşısında, eğer o karşımızdaki kişiye en güzel davranışlarla cevap veriyorsak, o zaman bir defa daha kazanırız. Kim bize kötü davranırsa biz, o kötü davranıştan derecat kazanarak çıkarız. Kötü davranan kişi bize kötü davrandığı için derecat kaybederken biz, o bize kötü davrandı diye derecat kazanırız.
Sevgili kardeşlerim! Tabiatıyla bu intikam almadığımız takdirde geçerlidir. Eğer intikam alırsak, biz de ona kötü davrandığımız için kazandığımız dereceler seviyesinde derecatı kaybederiz. O zaman hem o bize kötü davranmış olur; biz o kötü davranışın acısını yaşarız hem de biz ona kötü davrandığımız için derecat kaybederiz.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey; hedeflere ulaşmaktır. Allahû Tealâ bütün insanlar için onların mutlu olmasını ister sevgili kardeşlerim. Mutlu olan bir insan, mutsuz olan bir insan gibi değildir. Başkaları tarafından kötü davranılan bir insan varsa o, mutlaka onlara kötü davranmıştır. Bunun tâbî neticesi olarak da kötü davranışa muhatap olmuştur. Ve hep sıkıntı içinde yaşar. Ama eğer o, başka insanlar kendisine kötü davransalar da güzel davranışların muhatabı olsa onların kötü davranışlarına en güzel davranışlarla cevap verir. Kendisine kötü davranan bir kişi, kötü davrandı diye bu kendisine kötü davranılan kişi, derecat kazanırken bunun karşılığında o, kendisine kötülük yapana iyilik yapıyorsa, onu mutlu edecek davranışlarda bulunuyorsa bir defa daha derecat kazanır. Hem kendisine kötülük yapıldığı zaman derecat kazanır hem de o karşısında kendisine kötülük yapan insana iyilik yaptığı için derecet kazanır.
Öyleyse hepimiz için Allahû Tealâ kaideler koymuş, adaleti oluşturacak olan kaideler. Bize kötü davranan bir insana kötü davranmak hakkımız var mı? Var sevgili kardeşlerim. Böyle düşünen bir insan karşısındakine kötü davranırsa derecat kaybeder. Kaybettiği derecatın standardı ise o kişiye yaptığı kötülüğün hüviyetiyle paralel bir seyir takip eder.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey, onların hepsinin mutlu olmasıdır. Bu, dünya hayatının tabiî bir talebidir. Ama olay orada bitmiyor ki daha ötesi de var. Bir de ölümden sonraki dünya. Ölümden sonra da insanlar iki ayrı standardı oluşturur. Ya Allah’ın cennetine girer ya da cehenneme.
İşte bu hedeflere insanı ulaştıran şey, o kişinin kazandığı derecelerle kaybettiği dereceler arasındadır. Kaybettiği dereceler fazlaysa kişi Allah’ın cehennemine girer. Kaybettiği dereceler fazlaysa gene gideceği yer cehennemdir. Kazandığı dereceler fazlaysa gideceği yer Allah’ın cennetlerinden bir tanesidir.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesin. Ne istiyor? İnsanların mutlu olmasını istiyor. Bu mutluluk dizaynı üzerine Allahû Tealâ’nın hedef tayin etmesi söz konusudur. Kişi hangi seviyede bir kötülük yapmışsa Allahû Tealâ onu, o seviyede rahatsız edecek olan bir ceza verecektir.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın bu istikametteki dizaynına baktığımız zaman açık bir şekilde şunu görüyoruz; herkes kendi yaptığından sorumludur. Kendisine yapılan kötü davranışlar ve o kötü davranışı hak etmediyse, o haksız bir davranışsa kendisine derecat kazandırır. O kötü davranışta bulunanın da derecat kaybetmesine sebep olur böyle bir olay.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz için Allahû Tealâ’nın bizden istediği bir şey var diyor ki: “Seviniz!” Diyor ki: “Sevdiriniz!” Diyor ki: “Nefret etmeyiniz!” Diyor ki: “Nefret ettirmeyiniz!”
O zaman bizim teşvikimizle başka insanlara güzel davranan bir insandan biz de faydalanmış oluruz. Bize de derecat kazanmak söz konusu olur. Eğer başka insanlara karşı diğerlerini negatif istikamette bir hedefe ulaştırırsak, o zaman onların yaptığı o kötü davranıştan onlar derecat kaybederken biz de derecat kaybederiz; bizim gayretimizle o kişiye kötülük ettiği için.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın istediği şey çok kolay ve aslında çok güzel. Ne olur sevgili kardeşlerim, bize kötü davranan insanlara da iyi davransak? Onları mutlu edecek davranışlarda bulunsak. O bize kötü davrandığı için derecat kazanmışız ve bu kötü davranışa karşılık kötü davranmak yerine ona en güzel davranışlarla davranmışız. Hem birincisinde o bize kötü davrandığı için de derecat kazanırız hem de ikincisinde biz ona iyi davrandığımız için gene derecat kazanırız.
Bunun karşıtı da söz konusu olabiliyor. Bize kötü davranan bir insana biz de kötü davranırsak, o bize kötü davrandığı için kazandığımız dereceleri kaybederiz. Neden sevgili kardeşlerim, iki defa derecat kazanmak varken kazandığımız dereceleri kaybedelim? Bu dünyada ne kadar yaşarız sevgili kardeşlerim? 100 sene yaşasak, 120 sene yaşasak ne yazar? Ölümden sonraki hayat sonsuza kadar devam eder. Bu sonsuz hayatı Allah’ın cennetinde geçirmek varken neden cehenneminde geçirelim? Bu akılsızca bir davranış biçimi olmaz mı sevgili kardeşlerim?
İnsanları sevmeliyiz. Allahû Tealâ’nın bizden istediği şeye dikkatle bakmalıyız. Ne istiyor Allahû Tealâ? Bizim sevmemizi istiyor, insanları sevmemiz O’nun temel hedefidir.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın bu istikamette hepimizden istediği şey o. İşte, “Seviniz!
Sevdiriniz! Nefret etmeyiniz! Nefret ettirmeyiniz” ifadesi, Allahû Tealâ’nın buna ne kadar değer verdiğini gösteriyor.
Ne, muradı ne? Muradı; seversek o kişiye en güzel davranışlarla davranırız. Her güzel davranışımızsa bize derecat kazandırır. Nefret edersek ona kötü davranırız, her kötü davranışımızda derecat kaybederiz. Bize kötü davranan birine biz de kötü davrandık. Ne olur o zaman, eğer kötü davranmışsak? Bize kötü davranan kişinin kaybettiği derecatı biz kazanmışken, bize kötü davrandığı için biz derecat kazanırız. Ama biz de ona kötü davrandığımız zaman derecat kaybettiğimiz için kazandığımız derecatı kaybetmiş oluruz.
Sevgili kardeşlerim! Yapılması lâzımgelen bu mu? Hayır! Yapılması lâzımgelen, o bize kötü davranan kişiye en güzel davranışlarda bulunarak, onu dost edinmeye çalışmak. Onun dostluğunu kazanırsak, artık o bize kötü davranan bir insan olmayacaktır. Biz de onun her güzel davranışına güzel davranışlarla cevap vereceğimiz için devamlı onları mutlu etmek sebebiyle derecat kazanacağız.
Sevgili kardeşlerim! İnsanlar için Allahû Tealâ’nın emrettiği şey açık ve kesindir. Ne istiyor Allahû Tealâ bizden? Allahû Tealâ bizden mutlu olmamızı istiyor sevgili kardeşlerim. İşte mutlu olmamız, her şeyden evvel başkalarını mutlu etmemize bağlı. Sadece iki türlü davranışımız var; mutlu eden veya mutsuz eden davranışlar. Niçin sevgili kardeşlerim, başkalarını mutlu etmek yerine mutsuz edelim de neden derecat kaybedelim? Bu derecat kaybetme olayı aslında son derece önemli bir olay. Çünkü kimin kaybettiği dereler kazandığı derecelerden fazlaysa onun gideceği yer cehennemdir. Kimin kazandığı dereceler, kaybettiği derecelerden fazlaysa onun gideceği yer ise Allah’ın cennetidir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, sonsuza kadar Allah’ın cennetinde mutlu olmak varken neden sonsuza kadar cehenneme girelim de sonsuza kadar mutsuzluğu yaşayalım. Bu akılcı ve mantıklı bir davranış biçimi olamaz. Biz insanlar Allahû Tealâ’nın bize tatbik edeceği standartlara otomatik olarak girmiş oluruz. Bütün insanlar için şu anda her saniye derecat kaybetmek veya derecat kazanmak söz konusudur. Öldüğümüz anda da bu kazanılan derecelerle kaybedilen dereceler karşılaştırılır. Kazanılan dereceler fazlaysa kişinin gideceği yer Allah’ın cennetidir. Kaybedilen dereceler fazlaysa kişinin gideceği yer cehennemdir.
Neden sevgili kardeşlerim, Allah’ın cennetine gidip sonsuza kadar mutlu olmak varken, cehenneme girelim de kıyâmete kadar cehennemde işkencelerle yaşayalım? Neden sevgili kardeşlerim? Allahû Tealâ’nın bu kadar açık ve kesin bizleri kurtarma garantileri varken neden aksini yapalım da cehenneme gidelim? Hepimiz için cennetin kapıları açık. Bu kadar basit bir rakam. Kimin kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazlaysa onların gideceği yer Allah’ın cennetidir. Öyleyse yapmamız lâzım gelen şey, başka insanları mutlu etmek. Mutlu ettikçe devamlı derecat kazanırız, 1. Bize kötü davranırlarsa gene derecat kazanırız. O kötü davranan derecat kaybederken, onun kötülüğüne haksız yere muhatap olan biz, derecat kaybetmek ve kazanmak istikametindeki düşüncemizi ortaya koyarız.
Sevgili kardeşlerim! Diyelim ki bize kötü davrandı birisi. Ne olur? Kötü davranan kişi derecat kaybeder. O kötülüğe biz muhatap olduğumuz için biz derecat kazanırız. O, Allah’ın ni'metidir. Başkaları bize kötü davrandığı için derecat kaybederken, biz bize kötü davranıldığı için derecat kazanırız. Önemli mi? Evet, kazandığımız dereceler fazla olduğu takdirde gidilecek yer, Allah’ın cenneti ise kazanan biziz sevgili kardeşlerim.
İşte bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesindir sevgili kardeşlerim. Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirmek ve mutlu olmak veya Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirmemek. Negatif açıdan bakıyorsak; Allah’ın yasak ettiği fiilleri işleyerek derecat kaybetmek veya Allah’ın yasak ettiği filleri işlemeyerek derecat kaybetmemek.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz için Allahû Tealâ’nın göstediği bir yol var. Bu yolun anahtarları açık; etrafınızdaki insanları mutlu etmek; derecat kazanmak, mutsuz etmek; derecat kaybetmek. Bu kadar basit ve bu kadar garantili. Ne kadar yaşarız sevgili kardeşlerim bu dünyada? 100 sene yaşayalım, 120 sene yaşayalım, 150 sene yaşayalım ama sonsuza kadar bir insan, ölümden sonra bir hedefler dizisi içinde ne kadar yaşar, ne kadar, neler yapar orası herkes tarafından bilinemez.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz için garanti söz konusu olabilir mi? Elbette. Kim hayatını başkalarını mutlu etmeye adamışsa o kişi devamlı derecat kazanır. Ve bir insanın sadece kaybettiğinden daha fazla kazanması, onun cennete girmesinin temel sebebini teşkil eder. Bütün insanlar için cennete girmek, Allahû Tealâ tarafından garanti ediliyor mu? Elbette. O kişi davranış biçimleriyle kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazla olan bir noktaya ulaşmışsa hedefine ulaştı demektir. Gideceği yer Allah’ın cennetidir, sonsuza kadar da cennette kalacaktır. Aksi de geçerlidir. Kişi kaybettiği dereceler fazladır, kazandığı dereceler azdır; o zaman ölümden sonra; kaybettiği dereceler fazlaysa onun gideceği yer cennet olamaz.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ kaideler koymuş. Bu kaideleri tatbik mevkiine hemen koyuyor, oluşturuyor. Ve insanlar kendi cennetlerini veya cehennemlerini kendileri oluşturarak istemeseler de cehenneme, isterlerse Allah’ın cennetine giriyorlar.
Sevgili kardeşlerim! Sevmek, bir insanın cennete girmesi için önemli bir fayda sağlar. Çünkü severse etrafındaki insanlara hep güzel davranacaktır. Her güzel davranışta da derecat kazanacaktır. Bu kişinin kazandığı dereceleri kaybettiği derecelerden fazlaysa gideceği yer mutlaka Allah’ın cenneti olur.
Sevgili kardeşlerim! Hayat devam ediyor. Hepimiz yaşıyoruz. Bu yaşantıda Allahû Tealâ’nın temel hedeflerini gerçekleştirmekle hepimiz vazifeliyiz. Sevmek, konunun temelini teşkil ediyor. Öyleyse hepimiz sevelim, sevilelim.
Sevgili kardeşlerim! Bu noktaya kadar biz konuştuk. Şu noktadan itibaren sizin suallerinize kapıları açıyoruz inşaallah. Allah razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R
Sevgili kardeşlerim! İnsanlar için Allahû Tealâ’nın emrettiği şey açık ve kesindir. Ne istiyor Allahû Tealâ bizden? Allahû Tealâ bizden mutlu olmamızı istiyor sevgili kardeşlerim. İşte mutlu olmamız, her şeyden evvel başkalarını mutlu etmemize bağlı. Sadece iki türlü davranışımız var; mutlu eden veya mutsuz eden davranışlar. Niçin sevgili kardeşlerim, başkalarını mutlu etmek yerine mutsuz edelim de neden derecat kaybedelim? Bu derecat kaybetme olayı aslında son derece önemli bir olay. Çünkü kimin kaybettiği dereler kazandığı derecelerden fazlaysa onun gideceği yer cehennemdir. Kimin kazandığı dereceler, kaybettiği derecelerden fazlaysa onun gideceği yer ise Allah’ın cennetidir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, sonsuza kadar Allah’ın cennetinde mutlu olmak varken neden sonsuza kadar cehenneme girelim de sonsuza kadar mutsuzluğu yaşayalım. Bu akılcı ve mantıklı bir davranış biçimi olamaz. Biz insanlar Allahû Tealâ’nın bize tatbik edeceği standartlara otomatik olarak girmiş oluruz. Bütün insanlar için şu anda her saniye derecat kaybetmek veya derecat kazanmak söz konusudur. Öldüğümüz anda da bu kazanılan derecelerle kaybedilen dereceler karşılaştırılır. Kazanılan dereceler fazlaysa kişinin gideceği yer Allah’ın cennetidir. Kaybedilen dereceler fazlaysa kişinin gideceği yer cehennemdir.
Neden sevgili kardeşlerim, Allah’ın cennetine gidip sonsuza kadar mutlu olmak varken, cehenneme girelim de kıyâmete kadar cehennemde işkencelerle yaşayalım? Neden sevgili kardeşlerim? Allahû Tealâ’nın bu kadar açık ve kesin bizleri kurtarma garantileri varken neden aksini yapalım da cehenneme gidelim? Hepimiz için cennetin kapıları açık. Bu kadar basit bir rakam. Kimin kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazlaysa onların gideceği yer Allah’ın cennetidir. Öyleyse yapmamız lâzım gelen şey, başka insanları mutlu etmek. Mutlu ettikçe devamlı derecat kazanırız, 1. Bize kötü davranırlarsa gene derecat kazanırız. O kötü davranan derecat kaybederken, onun kötülüğüne haksız yere muhatap olan biz, derecat kaybetmek ve kazanmak istikametindeki düşüncemizi ortaya koyarız.
Sevgili kardeşlerim! Diyelim ki bize kötü davrandı birisi. Ne olur? Kötü davranan kişi derecat kaybeder. O kötülüğe biz muhatap olduğumuz için biz derecat kazanırız. O, Allah’ın ni'metidir. Başkaları bize kötü davrandığı için derecat kaybederken, biz bize kötü davranıldığı için derecat kazanırız. Önemli mi? Evet, kazandığımız dereceler fazla olduğu takdirde gidilecek yer, Allah’ın cenneti ise kazanan biziz sevgili kardeşlerim.
İşte bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesindir sevgili kardeşlerim. Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirmek ve mutlu olmak veya Allahû Tealâ’nın emirlerini yerine getirmemek. Negatif açıdan bakıyorsak; Allah’ın yasak ettiği fiilleri işleyerek derecat kaybetmek veya Allah’ın yasak ettiği filleri işlemeyerek derecat kaybetmemek.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz için Allahû Tealâ’nın göstediği bir yol var. Bu yolun anahtarları açık; etrafınızdaki insanları mutlu etmek; derecat kazanmak, mutsuz etmek; derecat kaybetmek. Bu kadar basit ve bu kadar garantili. Ne kadar yaşarız sevgili kardeşlerim bu dünyada? 100 sene yaşayalım, 120 sene yaşayalım, 150 sene yaşayalım ama sonsuza kadar bir insan, ölümden sonra bir hedefler dizisi içinde ne kadar yaşar, ne kadar, neler yapar orası herkes tarafından bilinemez.
Sevgili kardeşlerim! Hepimiz için garanti söz konusu olabilir mi? Elbette. Kim hayatını başkalarını mutlu etmeye adamışsa o kişi devamlı derecat kazanır. Ve bir insanın sadece kaybettiğinden daha fazla kazanması, onun cennete girmesinin temel sebebini teşkil eder. Bütün insanlar için cennete girmek, Allahû Tealâ tarafından garanti ediliyor mu? Elbette. O kişi davranış biçimleriyle kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazla olan bir noktaya ulaşmışsa hedefine ulaştı demektir. Gideceği yer Allah’ın cennetidir, sonsuza kadar da cennette kalacaktır. Aksi de geçerlidir. Kişi kaybettiği dereceler fazladır, kazandığı dereceler azdır; o zaman ölümden sonra; kaybettiği dereceler fazlaysa onun gideceği yer cennet olamaz.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ kaideler koymuş. Bu kaideleri tatbik mevkiine hemen koyuyor, oluşturuyor. Ve insanlar kendi cennetlerini veya cehennemlerini kendileri oluşturarak istemeseler de cehenneme, isterlerse Allah’ın cennetine giriyorlar.
Sevgili kardeşlerim! Sevmek, bir insanın cennete girmesi için önemli bir fayda sağlar. Çünkü severse etrafındaki insanlara hep güzel davranacaktır. Her güzel davranışta da derecat kazanacaktır. Bu kişinin kazandığı dereceleri kaybettiği derecelerden fazlaysa gideceği yer mutlaka Allah’ın cenneti olur.
Sevgili kardeşlerim! Hayat devam ediyor. Hepimiz yaşıyoruz. Bu yaşantıda Allahû Tealâ’nın temel hedeflerini gerçekleştirmekle hepimiz vazifeliyiz. Sevmek, konunun temelini teşkil ediyor. Öyleyse hepimiz sevelim, sevilelim.
Sevgili kardeşlerim! Bu noktaya kadar biz konuştuk. Şu noktadan itibaren sizin suallerinize kapıları açıyoruz inşaallah. Allah razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R