ENBİYÂ Suresi 28. ayeti dinle
  • 21/ENBİYÂ - 28

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَىٰ وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ
Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne).
Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (Allah’ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O’nun (Allah’ın) haşyetinden korkanlardır.

1.ya'lemu: bilir
2.: şey
3.beyne eydî-him: onların elleri arasındaki, önlerindeki
4.ve mâ: ve şey
5.halfe-hum: onların arkası
6.ve lâ yeşfeûne: ve şefaat etmezler
7.illâ: ancak, den başka
8.li men irtedâ: rızaya ermiş kimse(ler)
9.ve hum: ve onlar
10.min haşyeti-hî: onun haşyetinden
11.muşfikûne: korkanlar


AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Burada şefaat edenlerin muhtevası verilmektedir. Allahû Tealâ onların geçmişini de geleceğini de bilir. Şefaat edenler devrin imamlarıdır. Onlar, Allah'ın kendilerine keramet verdiği (ikramda bulunduğu) kişilerdir. Ayrıca Devrin İmamları iseler onların önlerini de arkalarını da kaplayan muhafız melekleri de görür. Şefaat eden sadece devrin imamı değildir; arşı tutan melekler de şefaat talebiyle dua ederler, Allahû Tealâ'ya. Mü'min-7'de, mürşide tâbî olma rızasına ulaşanlara şefaat söz konusudur.

40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesinde şefaat devrin imamı tarafından sahâbeye yapılmıştır:

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.