ENFÂL Suresi 45. ayeti dinle
  • 8/ENFÂL - 45

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîran leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman artık sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki; böylece felâha eresiniz.

1.yâ eyyuhâ: ey
2.ellezîne âmenû: îmân eden, âmenû olan kimseler
3.izâ lekîtum: karşı karşıya geldiğiniz, karşılaştığınız zaman
4.fieten: bir topluluk
5.fesbutû (fe usbutû): artık sebat edin
6.vezkurullâhe (ve uzkur allâhe): ve Allah'ı zikredin
7.kesîran: çok
8.lealle-kum: umulur ki böylece siz
9.tuflihûne: kurtuluşa, felâha eresiniz


AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Zikir, Allah'ın ismini "Allah, Allah, Allah, Allah" diye tekrar etmektir ve üzerimize farzdır. Allahû Tealâ, ara sıra zikretmemizi istiyor:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
Günün yarısından daha çok zikretmemizi istiyor:

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zikran kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
Daima zikretmemizi istiyor:

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.
Zikir ile Allah'ın katından mutlaka salâvât ve rahmet, salâvât ve fazl göğse gelir, göğüsten kalbe ulaşır ve nefsin kalbinde fazıllar, nefsin afetlerinin yerini işgal ederler ve faziletler yerleşmeye başlar. Fazılların yerleştiği yerde artık şeytan, hükümferma olamaz. Oraya tesir etmek imkânının sahibi değildir. Çünkü şeytanın tesir edebilmesi ancak nefsin afetlerinedir, nefsin hevasınadır. İç dünyanızdaki mutsuzluğun arkasında iblis vardır.

İç dünyanızdaki mutsuzluğun arkasında nefsin afetleriyle ruhun hasletleri arasındaki kavga vardır.

Bu kavga, nefsin afetleri kaldıkça hep devam eder ve hep huzursuz olunur. İşte bu cümleden olarak Allahû Tealâ, daimî zikirle insanları emretmiştir ki, nefslerinin kalbinde hiç afet kalmasın. Daimî zikrin sahibi olduğu andan itibaren kişinin nefsinin kalbindeki bütün afetler, kapı dışarı edilmiştir. Tekrar nefsin kalbine onların geri dönmeleri artık mümkün değildir. Çünkü mühür, zülmanî kapıyı mühürlemiştir. Daimî zikirde, rahmetin, fazlın ve salâvâtın, bu mühür üzerindeki baskısı hiçbir şekilde sona ermez. Ve mühür hiçbir zaman zülmanî kapıdan ayrılmaz. Şeytanın karanlıklarının, nefsin afetlerinin tekrar kalbin içine girmesi hiçbir şekilde mümkün olmaz. Nefsin afetleri baştan Allah'ın emirlerini yapmamak istiyordu. Böyle bir durumda ise daimî zikrin sahiplerinin nefslerinin kalbinde sadece faziletler vardır. Faziletler, Allah'ın bütün emirlerinin yerine getirilmesini ister. Ruhta da hasletler vardır. Ve Allah, neyi emretmişse, ruh yapılmasını ezelden beri istemekteydi; gene ister. Öyleyse nefs de ruh da Allah neyi emretmişse, ona "evet" diyeceklerdir, Allah'ın emrini yerine getireceklerdir.

Aklın her iki müşaviri de, ona Allah'ın her emrini yerine getirmek istediklerini, yasak ettiği hiçbir fiili işlemek istemediklerini bildirecektir. Bu noktada Allah'ın bütün emirleri mutlaka yerine getirilecek, yasak ettiği hiçbir fiil asla işlenmeyecektir. Şeytanın esamesi bile okunmayacaktır. Şeytan artık yoktur devrede. Bize hiçbir şekilde tesir etmesi mümkün değildir. İşte her an Allahû Tealâ ile birlikte olabilmeniz için Allahû Tealâ daimî zikri emretmiştir.

Daimî zikirle her an Allah'ın katından, O'nun rahmeti ve fazlı ulaşır. Nefsin kalbi devamlı Allah'ın rahmetiyle, fazlıyla dolar. Nefsin kalbi, ruhun kalbiyle aynı paralelde olur. İç dünyada kavga biter. Aynı sebeple hiç kimseye zulmedilemeyeceği için, dış dünyada da kavga biter. Ve Allah ile olan ilişkilerde de Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fili işlemeyen bir özellik kazanılır. İç dünyada da, dış dünyada da, Allah ile olan ilişkilerde de mutlak bir saadetin sahibi olunur.

İşte Allahû Tealâ, savaş sırasında da daimî zikrin sahibi olmamızı emrediyor, bu hedefe ulaşmak için. Böyle bir dizaynda Allahû Tealâ'nın hepinizi en güzele ulaştırması söz konusu olmalı. Ve bu güzellik, şeytanın size ulaşamayacağı bir noktaya varmanızla mümkün: Daimî zikir.