SOHBETİN ADI: REGAİB KANDİLİ
TARİH: 19.08.2004
El Fâtiha meassalâvât
Esselâmu aleykum ve rahmetullâh ve berekâtuhu.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sevgili izleyenler, dinleyenler, sevgili öğrenciler, Allahû Tealâ hepinizden razı olsun. İşte bir Regaib Kandili gecesinde Allahû Tealâ sizleri bir defa daha birlikte kıldı.
Bir kandil gecesi. Regaib, rağbetten geliyor; rağbet edilmek, beğenilmek, seçilmek, kıymetli olmak, gözde olmak, kendisine değer verilmek, rağbet edilen biri olmak, bunları hep duymuşsunuzdur. Bundan 14 evvel İslâm yaşandı sevgili kardeşlerim. Kâinatın yegâne dîni bir defa daha yaşandı, kâinatın son peygamberi zamanında yaşandı. Sahâbe İslâm’ı yaşadılar. İşte o İslâm’ın mukaddes gecelerinden, kutsal gecelerinden birisi Regaib Kandili gecesidir. Recep ayının ilk Perşembesinde her sene Regaib Kandilini kutlarız.
Biliyorsunuz ki Arap takvimi, ay takvimidir. Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında kullanılmakta olan takvim ay takvimi idi. Bildiğiniz gibi Ay, 1 sene içinde tam 12 tane burç dolaşır. Her dolaştığı burç (yay burcu, boğa burcu vesaire, bu burçların her birisi 1 ayı ifade eder. Ama güneş takviminde her ay ya 30 gündür ya 31 gündür. Sadece Şubat ayı için bazı seneler, 4 senede bir 29 gün geçerlidir, onun dışında Şubat ayları hep 28 gündür. Ay takvimi, Güneş takviminden, 365 günü biraz aşan güneş takviminden her sene 10 gün kısadır, Allahû Tealâ’nın bir lütf-u kerimi olarak kısadır. Ve bu kısalığı sebebiyle de Ramazan ayı her sene 10 gün daha erken gelir ve bu sebeple her sene 10 gün attığı için 36-37 senede bir tekrar eski güne döner. Böylece günün en uzun zamanlarından en kısa zamanlarına kadar bütün zamanlarda oruç tutulmuş olur. 37 senelik bir zaman parçasında tekrar eski haline dönülür. 36 senenin sonundaki 37. ay olan ilk ayda eski standartlarda, ilk standartta yeniden başlanır. Günlerin en uzun olduğu devreden en kısa olduğu devreye kadar bütün bir yıl boyunca oruç günleri hep değişim gösterir, oruç gününün uzunluğu. Böylece Allahû Tealâ Ramazan ayını en uzun günlerden en kısa günlere kadar hepsinde insanların yaşamasını temin etmiştir. İşte kandil geceleri de bu sebeple bizim Güneş takviminde devamlı değişiklik gösterir. Her sene 10 gün atar. Bazı senelerde Şubat ayı sebebiyle bu rakam 10 gün olur, 9 olur; netice değişmez. Ay takvimine göre her sene Recep ayının ilk Perşembesi Regaib kandilidir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, Regaib Kandiliniz mübarek olsun! Allahû Tealâ’nın huzurunda hepinizin Regaib Kandilinizi kutluyoruz. Sevgili kardeşlerim, bir yeni kandili idrak etmenin mutluluğu içindeyiz. Bu dizayn içerisinde sizlerle birlikteyiz. Allahû Tealâ’nın bizleri daha nice kandillere ulaştırması dileğiyle, hepiniz için sağlık ve selâmet dualarımızla inşaallah sözlerimize devam ediyoruz. Bir yeni kandil günü, kandil gecesi, bu kandil gecesinde birlikte olmak. Saat farklılığı sebebi ile oranın gecesiyle buranın gecesi birbirinden 7 saat farklı. Siz doğuda olmanız dolayısıyla bizden 7 saat erken yapıyorsunuz, orucunuzu açıyorsunuz, biz sizden 7 saat sonra.
Sevgili kardeşlerim, Mihr Vakfı’nın değerli mensupları, artık Mihr kelimesinin gerçek anlamını hepiniz öğrendiniz. Bu standartlar içinde ait olduğunuz yerde ayaklarınız üzerinde sağlam durun. Siz bu kâinatta Allah’ın katındaki en değerli insanlarsınız. Öyleyse bir güzelliği beraberce el ele gönül gönüle bütün gönül huzurumuzla yaşayalım.
Kardeşlerimiz diyorlar ki: “Biz sizin ağlamanıza çok üzüldük.” Sevgili kardeşlerim, Osmanlı’dan geriye ne kadar hazin bir gençliğin kaldığını görmenin verdiği hüzündü bu. Biliyorsunuz ki bize sataşmalar olur hep. Ama bu bizi hiçbir zaman üzmez. Bu sataşmalar da üzmedi. Ağlamamız onların bize söylediklerine değil. Bu kandil gecesinde ağlamamızın arkasında ne var sevgili kardeşlerim? Osmanlı’dan bu tarafa neler kaybettiğimiz var. Ne kadar korkunç bir farklılık. Biz ki, Osmanlılar ki; 700 yıllık bir maziye sahibiz Osmanlı olarak. Onun 1299’dan 1683 yılına kadar geçen yaklaşık olarak 400 yıllık devresi Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişme devresidir.
Osmanlı’nın gelişmesinin bir dünya lideri olmasının arkasında İslâm vardı sevgili kardeşlerim. Allah vardı. Osmanlı’nın Allah’ın emirlerini yaşaması vardı. Osmanlı dünyaya hâkim oldu, bir dünya lideri idi. Bu sebeple Osmanlı herkes tarafından nizam-ı âlem olarak tanınırdı. Âleme nizam veren Osmanlı. Osmanlı oraya; Avrupa’ya adalet taşıdı. Osmanlı Avrupa’daki adaletin yerli yerine oturmasında adaletin gerçek sahibiydi. Allah adına hüküm verilirdi. Bir günde mutlaka bir tek celsede karar verilirdi.
Sevgili kardeşlerim, Osmanlı’da kandiller coşkuyla kutlanırdı. Her zengin ev, mutlaka çevresine ziyafet verirdi. Her mahalledeki zengin olanlar, mutlaka fakirleri gözetirlerdi. Onların ihtiyaçlarını alırlardı. Bayramlarda ve özellikle kandillerde herkesin mutlu olması için her şey yapılırdı.
Sevgili kardeşlerim, Peygamber Efendimiz (S.A.V) her kandilde mutlaka kandil tebriki yapardı. Her kandil gerçek anlamda bir tebrik müessesesini oluştururdu. Kandil, sahâbe için önemli bir geceydi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le bir araya gelecekleri ve sadece akşam namazını değil, akşam namazını da yatsıyı da teheccüdü de beraber kılacakları bir muhteşem geceydi. Sevgili kardeşlerim, böyle bir mukaddes geceyi bir defa daha beraberce inşaallah kutluyoruz.
Öyleyse bu kandil gecesi muhtevası içerisinde ne görüyoruz sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım? Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra Osmanlıların yükselme devresi boyunca yaşanan bir asr-ı saadetin arkasından bir tereddi geçiriyor Osmanlı. İbre aşağı doğru inmeye başlıyor. Osmanlı tarafından adalet götürülen ülkeler bir bir elden çıkıyor ve Osmanlı küçülüyor, küçülüyor, küçülüyor. Arkasında neyi görüyoruz sevgili kardeşlerim? Arkasında yozlaşmayı görüyoruz.
Bugün bizim içimizdeki insanların %90’dan fazlası için kandil gecesi bir değer ifade etmez. O kişi kandil gecesi de meyhaneye gider, kafayı çeker. Biz Osmanlılığımızı, dînimizi nasıl bu kadar çok unutabildik sevgili kardeşlerim, nasıl bu duruma düşebildik? Şu, Türk olmaktan şeref duyduğumuz Türklüğümüz, bizi dünyadaki en geri milletlerin arasında nasıl temsil ediyor? Osmanlı’dan geriye ne kalmış sevgili kardeşlerim? Osmanlı’dan geriye kalan, bir harabe. Osmanlı’nın hiçbir şeyi, Osmanlı’yı Osmanlı yapan değerlerin hiçbirisi bugünkü Türk gençliğinde mevcut değil, yani insanların büyük kitlesinden bahsediyoruz, %90’ından fazlasında.
Öyleyse Allah yolunda bir kandil akşamında birlikteyiz. Mutlu olmamız lâzım gelen bir gece. Kandilinizi mutluluk açısından tebrik ediyoruz. Mutlu bir kandil geçirmeniz dileğiyle sözlerimizin devamındayız.
Mutlu musunuz ey bizleri dinleyen sevgili kardeşlerim? Bizi sevenler, sevmeyenler, hepinize sesleniyorum, mutlu musunuz? Büyük kesimden gelecek olan cevabı çok net olarak algılıyoruz. “Hayır, mutlu değiliz.” Öyle diyorsunuz. Bu kandil gecesinde sorabilir miyiz size sevgili kardeşlerim, neden mutsuzsunuz? Osmanlı için herkesin mutlu olduğu, en fakir olan insanların bile ferahlık duyduğu, karnının doyduğu, kendilerine çeşitli ikramlar yapıldığı, hediyeler verildiği bir gecede değiliz; onlar ceddimizde kalmış, tarihte kalmış. Onlar tarihe mâl olmuş.
Osmanlı kültürü bir mozaikti. Bütün kültürlerin bileşkesiydi. Osmanlı, dünyanın en zengin dînidir. Muhtevasındaki 28 ülkenin her birinin dîni, dili Osmanlı’nın da dili idi. Her birinin dîni Osmanlı’nın dîniydi. Çünkü hiçbir dîn mensubu birbirinden ayrılmazdı. Fatih Sultan Mehmet, hem İslâm’ı temsil etmiştir, hem de Hıristiyanlığı temsil etmiştir. Bütün Hıristiyanlığın toplantılarına katılıyordu.
Ve sevgili kardeşlerim, biliyor musunuz bu kandil gecesinde konunun asıl önemli yönünü? Dînlerin olmadığını, sadece bir tek dînin olduğunu biliyor musunuz? Bizim kardeşlerimiz bunu çok iyi öğrendiler. Âyetler son derece açık olarak söylüyor. Allahû Tealâ diyor ki:
“Hepiniz için bir tek şeriat kıldık.” diyor. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Hz. Nuh’a da Hz. İbrâhîm’e de Hz. Musa’ya da Hz. İsa’ya da şeriat olarak emrettiğimiz şeriatı Sana vahiy ettiğimiz suretiyle Sizlere de şeriat kıldık.” diyor Allahû Tealâ.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Ve dünya üzerinde 3 kitaplı dînin mensuplarının hepsinin bir muhteva taşıdığı ve bu 3 kitaplı dînin mensuplarından daha evvelki bir ataya bağlandığını görüyoruz; Hz. İbrâhîm’e. Hz. İbrâhîm’in hanif dîni. Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e buyuruyor ki:
“Hanif olarak vechini dîne ikame et, dîne doğrult, dînin hayatta kalması için, hayat bulması için, bütün insanlığı kaplaması için vechini dîne ikame et. Hanif olarak vechini dîne ikame et ki Biz bütün insanları hanif fıtratıyla yarattık. (Seni de yani, yani seni de senin dışında insan olarak yarattığımız herkesi de hanif fıtratıyla yarattık.) İşte kayyum olan dîn budur. (Yani haniflerin hanif dînidir.) Allah’ın yaratmasında değişiklik göremezsin.”
30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.
Yani? Yani Allahû Tealâ insan yaratmıştır, yarattığı insanı hanif fıtratıyla yaratmıştır. Hiçbir insan hanif fıtratının dışında bir fıtratla yaratılmamıştır, yaratılmayacaktır da. Sadece hanif fıtratıyla Allah bütün insanları yaşamaya yaratmaya devam edecektir. Dîni de hanif dîninin dışında bir dîn olarak hiç vazetmemiştir Allahû Tealâ, hanif dîninden başka bir dîn koymamıştır, başka bir dîn emretmemiştir. Tek bir dîn; hanif dîni, tek bir tür insan; hanif dînini yaşayabilecek olan özellikle yaratılan insan.
Hanif dîni; Hz. İbrâhîm’in dîni. Hanif dîni Hz. Nuh’un dîni Hz. İbrâhîm’den evvel. Hanif dîni Hz. İbrâhîm’den sonra Hz. Musa’nın dîni. Hanif dîni Musa’dan sonra Hz. İsa’nın dîni. Hanif dîni Hz. İsa’dan sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in dîni.
Kim size derse ki: “Biz İslâm’ız. İslâm dîni son dîndir, en mütekâmil dindir, daha mütekâmil dîn yoktur. En mütekâmil dîn budur, daha mütekâmil dîn yoktur.” Gerçekten öyle. Ama en mütekâmil diye İslâm dînini söylediğiniz zaman doğruyu söylememiş olursunuz. Çünkü dînde tekâmül olmaz. Dîn, İlâhi’dir. Hiçbir değişiklik geçirmemiştir. Hz. Âdem zamanında dîn nasıl yaşanmışsa, Hz. Nuh zamanında da aynı şekilde yaşanmıştır. Hangi peygamberden bahsediyorsa Allahû Tealâ, onların namaz kıldığını, oruç tuttuğunu, zekât verdiğini ve zikir yaptığını söylüyor. Bizlerin bugün ibadet olarak yaptığımız her şey, her peygamber ve ona tâbî olanlar zamanında mutlaka yaşanmıştır. Ve Allahû Tealâ’nın dizaynında kandiller oluşmuştur. Allahû Tealâ mukaddes gecelerde o geceleri kandil olarak ilan etmiştir, Peygamber Efendimiz (S.A.V) vasıtasıyla.
Sevgili kardeşlerim, bütün peygamberlerin aynı ibadetleri yaptığını görüyoruz. Öyleyse bu ibadetlerden hangisi en önemli ibadettir? Bu ibadetlerden en önemlisi zikirdir. Allahû Tealâ Ankebût Suresinin 45. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
“utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri).”
“ve le zikrullâhi ekber(ekberu).” diye bağlıyor Allahû Tealâ.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, ne diyor Allahû Tealâ?
“ve le zikrullâhi ekber(ekberu).” diyor: “Ve muhakkak ki Allah’ı zikretmek, Allah’ın zikri en büyüktür.”
Üç zikir:
1- Kur’ân-ı Kerim tilâveti bir zikirdir. Gerçekten Allahû Tealâ Kur’ân’ın da zikir olduğunu söylüyor. Kur’ân-ı Kerim tilâvetinin de bir zikir olduğunu söylüyor.
2- Sonra namaz kılmak bir zikirdir. Allahû Tealâ namazdan da Kur’ân’da zikir olarak bahsediyor.
3.’sü: Zikrullah; Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye tekrar etmek. O da zikirdir sevgili kardeşlerim ve bunların arasında, bu üç tane zikrin arasında en büyüğü zikrullah: Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah…” diye tekrar etmek.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, nereye ulaşıyoruz? Allahû Tealâ’nın zikrinin farzların arasından çıkarıldığı bir devrede, bir kandil gününde bu acıyı yaşıyoruz. Allahû Tealâ zikri farz kılmış. Zikir farz mıdır? El cevap: Farzdır. “Öyleyse ispat et.” Böyle mi diyor bizim sevgili kardeşlerimiz, aklı evvel kardeşlerimiz, bize kızan kardeşlerimiz, zavallı kardeşlerimiz? 32 farzdan da 54 farzdan da zikrin çıkarılmasına göz yuman, gözleri kapalı kardeşlerimiz, zikir farz mıdır? Eğer farzsa bir sualimiz var: Neden 32 farzın içinde de 54 farzın içinde de zikir yok? Bu nasıl bir ilimdir ki Kûr’ân’ı hiçe sayıyor?
Peki, öyleyse cevap verelim, zikir farz mıdır? Evet, biz cevap veriyoruz şimdi. Zikir farzdır. Nereden biliyoruz? Bir konu Kûr’an-ı Kerim’de açık bir şekilde emredilmiş ise onun farz olduğu ortaya çıkar. Farz-ı ayn ve farzı kifâye tarzında iki tane farz vardır. Namaz farzdır, farz-ı ayndır; herkesin üzerinde mutlaka farzdır. Ama bu namazların arasında cenaze namazı farz-ı ayn değildir, farz-ı kifayedir. Yani? Yani bir yerdeki cemaatin bir kısmı cenaze namazını kıldığı zaman geri kalan cenaze namazını kılmayanlar arasında sorumluluk oluşmaz. Çünkü farz-ı kifayenin gereği yapılmıştır, bir kısım insan namazını kılmıştır; cenaze namazını. Öyleyse olay bitmiştir. Geri kalanlar da namazın sorumluluğundan kurtulurlar. Ama sabah namazı, öğle namazı, ikindi namazı, akşam namazı, yatsı namazı farz-ı ayndır. Peki, kuşluk sünneti? Adı üstünde sünnettir. Teheccüd sünneti? O da sünnettir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında onun usûl hâline getirdiği, ama Kur’ân’da farz kılınmayan bir statü.
Sevgili kardeşlerim, zikrin farz olduğunu nereden biliyoruz? İşte âyet, Muzzemmil Suresi 8. âyet-i kerime, Allahû Tealâ buyuruyor:
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
"vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen): Rabbinin ismiyle zikret ve her şeyden kesilerek O’na ulaş. O’na dön, O’na ulaş.”
Demek ki Rabbimizin, Rabbimizin adı ne? “Rabbinin ismiyle.” diyor. Rabbimizin ismi “El İlâh” yani Allah. Rabbimizin ismi: Allah.
Öyleyse Allah, açık bir şekilde bunu dizayn ediyor: “Zikir farzdır.” diyor, “Rabbinin ismiyle zikret.” diyor.
Peki ama bu ara sıra zikretmektir. Daha ötesi var mı, bu farzın daha ötesi? Ara sıra zikretmenin dışında ondan daha çok zikri emreden bir emir var mı Kur’ân-ı Kerim’de, bir farz var mı? Evet var; günün yarısından daha fazla zikir de yani çok zikir de farz. Günün yarısından daha çok zikir, o da farz. Ahzâb Suresi 41. âyet-i kerime, Allahû Tealâ buyuruyor:
33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
"yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran): Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle zikredin.”
Yani: “Zikir yaptığınız zaman parçası, zikir yapmadığınız zaman parçasından daha yukarıda olsun.” diyor Allahû Tealâ. Yani: “Günün yarısından daha fazla zikredin.” diyor Allahû Tealâ.
Görüyorsunuz ki; çok zikir de farz. Peki, daimî zikir farz mı? O da farz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.
"fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum: Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken hep Allah’ı zikret.” diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse ne görüyoruz sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım? Zikir de farz, günün yarısından çok zikir de farz, daimî zikir de farz. Öyleyse Allahû Tealâ’nın dizaynı, bu dizayn.
İşte bu gece kandil gecesi. Bu gece boyunca zikredin sevgili kardeşlerim. Bu gece virdinize özel ihtimam gösterin. Sakın kalp gözünüzü, kalp kulağınızı açmada mutlak size gerekli olan zikri ihmal etmeyin; bütün ibadetlerin en üstünü olan zikri.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, kandil gecesi, her kandil gecesi sizin için bir mukaddes ibadet gecesi olmalıdır. Bu geceyi mümkün olduğu kadar çok zikir yaparak geçirin. Yani kandil gecesi diğer gecelerden farklı bir hüviyette olmalı sizin için. Virdinizi daha uzun süreli yapın. Aynı miktarda zikir çekiyorsanız, zikrin belirli bir noktasındaysanız, onu daha yavaş bir tempoyla gerçekleştirin. Diyelim dakikada 60 defa “Allah” kelimesini tekrar ediyorsanız, bunu 30’a indirin, 20’ye indirin ama süreyi uzatın. Bu gece çok zikir yapın. Allah’ın bir zikir sevgilisi olun.
Allah en çok daimî zikir sahiplerini sever. Sonra da kişiler zikirlere göre Allah’ın katında değerli olurlar. Gerçekten sevgili kardeşlerim, 15.000 zikir yapanla 17.000 zikir yapan kişi aynı seviyede değildir. Her 2000’de kişinin seviyesi değişir, ta ki o kişi daimî zikre kadar ulaşsın.
Bu gece sizler için Allah’ı düşünme gecesi olsun. Gözlerinizi kapatın ve Allah’ı düşünün zikirle; kandil gecesinin özelliği, hususiyeti.
Sevgili kardeşlerim, sakın özünüzü unutmayın. Kandil gecesi özünüzü hatırlamak için de bir vasıta olmalı. Unutmayın; siz Türk’sünüz. Osmanlı Türküsünüz, yani bütün Türkleri temsil eden tek Türk. Osmanlı, bütün Türkleri temsil ediyordu. Ve Osmanlı gibi hoşgörülü olun. Herkese güzel davranın. Bu muhtevada kandil geceleri sizleri birbirine bağlamalıdır. Hanımlar meclisinde de erkekler meclisinde de bu gece mutlaka ama mutlaka kutlanmalıdır.
İşte ya televizyonlarınızın başında ya da bilgisayarlarınızın başında şu anda bizi dinliyorsunuz. Bizi dinlerken de zikirle dinleyin sevgili kardeşlerim. Allah’ın en büyük ibadetini yerine getirin, Allah’ın hepiniz ayrı bir sevgilisi olun. Bunun baş anahtarı, Allah’ın sevgilisi olmanın en önemli faktörü, zikirdir. Elbette bütün ibadetlerinizi yapacaksınız; namaz kılacaksınız, oruç tutacaksınız, zekât vereceksiniz, hacca gideceksiniz, kelime-i şahadet getireceksiniz. Ama bunların hepsini toplayın bir araya, terazinin bir tarafına koyun, öbür tarafına da zikri koyun, onlardan daha ağır bastığını göreceksiniz zikrin sizin manevî hayatınızda ve manevî müktesebatınızda, iktisap ettiğiniz (kazandığınız), manevî cihazlanmada.
Sevgili kardeşlerim, her şey öylesine güzel dizayn edilmiş ki; Allah’a sadece hayran olabilirsiniz. Bu kandil gecesi hep güzel şeyler söyleyin birbirinize. Birbirinizi mutlu edecek olan şeyler, bu gece hediyeler alın birbirinize. Bu gece hepiniz için farklı bir müessese oluştursun. Her şey öylesine güzel ki sevgili kardeşlerim, eğer yüreğiniz, o sımsıcak kalbiniz Allah ile birlikte ise Allah için atıyorsa. Hepiniz insanlığın bir parçası olduğunu, görevinizin insanlara mutluluk ulaştırmak olduğunu, bu maksada mebnî olarak (yani dayalı olarak) yaratıldığınızı, ancak başkalarını mutlu kılarsanız siz de daha büyük boyutta mutluluklar yaşayabileceğinizi ve bundaki mutluluk vesilelerinin, mutluluğunuzun vesilelerinin en büyüğünün zikir olduğunu hiç unutmayın.
Allahû Tealâ’nın istediği şey, daimî zikre ulaşıp namazınızı da zikirle geçirmeniz, hayatınızın her saniyesini de zikirle geçirmeniz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki:
“Âlimin uykusu cahilin namazından evlâdır. Daha çok kazandırır” diyor, “daha çok derecat kazandırır.”
Neden? Peygamber Efendimiz (S.A.V) lisanında âlim kimdir? O’nun lisanında âlim, daimî zikrin sahibi olanlardır. Peki, daimî zikrin sahibi olan bir kişi uyuyor ama uyurken de vücudundaki ritimle zikir devam ediyor. Kalbindeki ses, kalbinin her çift atışında “Allah, Allah, Allah, Allah” diye kalbindeki ses Allah’ın adını tekrar ediyor, uyurken de. Öyleyse zikrediyorsa ve eğer o Allah’a Allah’ın ulaştırdığı biriyse, her saniye bir Allah kelimesi söylüyorsa, her saniye 700 derecat kazanıyor demektir. Diğeri aynı devrede namaz kılıyor farz edelim. Bu Allah’ın evliyasının, ermiş evliyasının uyuduğu noktada diğeri namaz kılıyor. Kazancı, bir saniyeye göre her saniye bir ibadet yaptığı cihetle o kazandığı ibadetin 10 katıdır. Namaz ibadeti kişiye her saniyede 10 derecat kazandırıyorsa, bu kişi 100 derecat kazanacaktır. Her saniye 1 derecat kazandırıyorsa 10 derecat kazanacaktır. İbadetin kazandırdığı ve bütün ibadetlerin dışındaki zikrin kazandırdığı, birbirinden çok farklı bir dizayndır. Bu insanlardan birisi 700 kat kazanırken diğeri 100 derecat kazanıyor. Belki de kazandığı ondan da çok daha aşağıda.
Öyleyse bir âlim, zikirle uyuyan bir âlimse o mutlaka “namaz kılıyorum diye zaten ben zikrediyorum” diye düşünen birisiyse, uyuyan âlim kadar derecat kazanması mümkün değildir. Bu kişi, uyuyan âlim, Allah’ın ermiş evliyasıdır en azından.
Sevgili kardeşlerim, oraya ulaşmaksa hiç de zor bir şey değil. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o mutlaka Allahû Tealâ tarafından (onun ruhu) Kendisine ulaştırılır. O mutlaka Allah’a ulaşır. Yani “Allah’a ulaşır.” ne demek? Ruhu, o kişi ölmeden evvel Allah’a Allah tarafından ulaştırılır demek.
Diyor ki Allahû Tealâ:
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu): Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a yönelirse, Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onları mürşidine ulaştırır, Allah onları afedersiniz; Kendisine ulaştırır.”
Evvelâ mürşidine ama sonra Kendisine. Kendisine ulaştırıncaya kadar Allah’ın garantisi altındadır kişi.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, öyleyse her şeyin en güzel standartlarda vücuda geldiğini hiç unutmayın. Bir kandil gecesindesiniz. İşte gönüllerimiz Allah adıyla bir araya geldi. Kalp kalbe, gönül gönüle bir beraberliği yaşıyoruz sevgili kardeşlerim, bir beraberliği; bir Allah’ın güzelliklerinde birleşen kalplerin beraberliği, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin kalp beraberliği, Allah’a ulaşanların kalp beraberliği, ruhlarını vechlerini, nefslerini (sırasıyla) ve iradelerini Allah’a teslim edenlerin gönül beraberliği. Her seviyede gönül beraberliği çok daha üst dizaynı ifade eder. Daha çok, daha çok ve daha çok mutlu olursunuz, mutluluğunuz giderek yükselir.
Ve unutmayın sevgili kardeşlerim, her kandil gecesi size şunu hatırlatsın ki; siz insansınız ve mutlu olmak için yaratıldınız. Ne var ki Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, ruhunuzu ölmeden Allah’a ulaştırmayı dilemedikçe bu mutluluğu hiçbir şekilde yaşayamazsınız, dünya saadeti sizin için ulaşılması mümkün olmayan bir şeydir. Yeter mi? Yetmez. Cennet de öyle olur.
Eğer şu anda bizi dinliyorsanız, şu kandil gecesinde sizlere misafir olmuşsak, televizyonunuzda biz varsak, bilgisayarınızda biz varsak, size diyoruz ki: Aman, bu kandil gecesini el ele, gönül gönüle kardeşlerinizle birlikte geçirmeye çalışın ve zikirle geçirmeye çalışın. Zikir, sizin temel hedefiniz olsun.
İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bir kandil gecesinde bir gönül beraberliğinin gül bahçesindeyiz. Allah’ın bize nasip kıldığı, kokular arasında Allah’ın bize en çok sevdirdiği, gül kokusudur. O koku, kokuların en güzelidir. Herkese göre bu muhteva değişebilir. Biz kendimizi en çok gül bahçesinde mutlu hissederiz, o muhteşem güllerin kokularını dinleyerek, koklayarak, Allah’ı düşünerek, Allah’la birlikte olmanın o muhteşem hazzını yaşayarak.
Sevgili kardeşlerim, işte kandil gecesi. Bu gece kalp kalbe olalım. Dünyanın neresinde olursanız olun, görüyorsunuz ki birlikteyiz. Görüyorsunuz ki Allahû Tealâ bizleri birlikte kılıyor. Bir güzelliği yaşatıyor bizlere, bir muhteşem güzellik sevgili kardeşlerim. Allah’ın bütün güzellikleri sizin için olsun.
Öyleyse gelin el ele tutuşalım, Allah’ı en güzel sözlerle hatırlayalım. Hangi konuyu konuşursak konuşalım, gönlümüz hep Allah’ta olsun, zihnimiz hep O’nu düşünsün, hep O’nun zikriyle olalım. Özellikle bu gece, kandil gecesi sevgili kardeşlerim, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i ve sahâbeyi hatırlayalım. Onların yaşadığı güzelliklerin aynını yaşamaya çalışalım. Allah’ı düşünelim, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i düşünelim, kâinatın son peygamberini düşünelim yani. Kendisiyle beraber son şeriatın indirildiği ve bütün dünyanın kıyâmete kadar O’nun şeriatını tatbik edeceğini unutmayalım. Kaldı ki o şeriat, kendisinden evvelki bütün peygamberler zamanında kullanıldı.
Her seferinde şeytan aynı oyunu oynuyor sevgili kardeşlerim. İnsanlar bir süre yaşıyorlar. Allah’ın emriyle güzellikleri yaşıyorlar ama bir süre sonra sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, şeytan devreye giriyor ve güzellikleri gül bahçesinden Gobi Çölü’nün kumlarına döndürüyor.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sizleri çok sevdiğimizi, Allah için sevdiğimizi, kalbimizin sizler için çarptığını, Allah’ın sizlere çok değer verdiğini hatırlayın. O’nun dostları olmakla iftihar edin.
Ve Regaib Kandiliniz bir defa daha mübarek olsun. Hepinizin Regaib Kandilinizi tebrik eder, Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım,
Allah hepinizden razı olsun.
El Fâtiha meassalâvât.
Esselâmu aleykum ve rahmetullâh ve berekâtuhu.
İmam İskender Ali M İ H R