}
Ruh 17.10.2003
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 107082

 


SOHBETİN ADI: RUH
TARİHİ: 17.10.2003

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde, Allah bizleri bir araya getirdi. Konumuz: Ruh.

Hâlâ birçok insan, insanın ruh ve fizik vücut olarak iki tane vücudu vardır zannederler. Ve her konusu zanlar üzerine kurulmuş olan bir dîn öğretimi, bütün dünyayı kontrol altında tutar. Aslında kontrol altında tutan şey, o dîn eğitimini insanlara öğreten ve her şeyi şirazesinden çıkaran iblis.

Sevgili kardeşlerim, insan iki vücuttan oluşmaz; üç vücuttan oluşur. Fizik vücudu vardır, zahirî âlemin varlığıdır. Nefsi vardır, berzah âleminin varlığıdır. Ruhu vardır, emr âleminin varlığıdır. Biliyorsunuz ki Allahû Tealâ, 6 tane âlem yarattı. 3 asıl, 3 de zıddı. Allahû Tealâ diyor ki:

“Biz altı yevmde (yevm, gün demek ama Allah’a göre gün ne kadar zaman parçasını kaplar; bu Allaha ait), 3 asıl, 3 de onların zıddı olmak üzere 6 âlem yarattık.” diyor Allahû Tealâ.

57/HADÎD-4: Huvellezî halakas semâvâti vel ardafisitteti eyyâmin summestevâ alel arş(arşi), a’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).

Gökleri ve yeri 6 günde yaratan O’dur. Sonra arşın üzerine istiva etti. Arza gireni ve ondan çıkanı ve semadan ineni ve orada uruç edeni (yükseleni) bilir. Ve siz nerede iseniz O, sizinle beraberdir. Ve Allah, sizin yaptıklarınızı en iyi görendir.


E 7 âlemden bahsediyoruz. Yedincisine her ne kadar âlem diyorsak da aslında yokluktan bahsediyoruz. Zahirî âlem; birinci âlem, fizik vücudumuzun âlemi. Emr âlemi; ikinci âlem, ruhumuzun âlemi ve üçüncü âlem; gayb âlemi, cinlerin yaşamakta olduğu âlem. Üçü de fizik standartlardadır.

Ruh hem fizik olabilir hem de fiziğin ötesi olabilir. Dilediği an fizik vücudunuzu terk eder; farkına bile varmazsınız. Dilediği an tekrar fizik vücudunuza girer; farkına bile varmazsınız. Öyleyse 3 tane esas âlem, fizik vücudunuzun âlemi, zahiri âlem. Cinlerin yaşamakta olduğu âlem -zahirî âlemin ötesindeki bütün âlemler gaybdır; ama cinlerin âlemini isimlendirmek gerektiği için oraya gayb âlemi diyoruz- ve emr âlemi; ruhların âlemi. Bunların zıddı; zahiri âlemin zıddı onun berzah âlemi. Yani insanlar öldükten sonra nefslerinin hâlâ yaşamakta olduğu âlem. Ne zaman rüyanızda fizik standartların içindeyseniz yani bardağı aldığınız zaman içindekini içebiliyorsanız, orası berzah âlemidir. Bardağı tutabiliyorsunuz, içindekini içebiliyorsunuz; fizik standartlarda yaşıyorsunuz nefs olarak. Orası, bütün nefslerin yaşadığı âlem, berzah âlemi. Gördüğünüz zaman, gördünüz ki; bu dünyadaki hayata son derece benzeyen bir hayat orada da devam ediyor.

Sonra ruhunuzun âlemi, emr âlemi. Onu, Allahû Tealâ yetki vermeden göremezsiniz. Kalp gözünüz açılmadan ne birinci katı ne ikinci katı ne de 3, 4, 5, 6, 7. katları göremezseniz. Her kattaki ruhların yaşantısını göremezsiniz. Ancak o yetkiye kavuştuğunuz zaman göreceksiniz. Daimî zikirden evvel bu yetkiye de kavuşamazsınız.

Öyleyse emr âleminin zıddı zülmanî âlemdir. Şeytanın hâkimiyeti alanındaki âlem yerler; 7 kat yerler, yerlerin melekûtu. Gayb âleminin zıddı, onun berzah âlemi yani cinlerin nefslerinin hâlâ yaşamakta olduğu âlem. Fizik vücudumuzun zıddı da fizik âlemin zıddı olan berzah âlemi. O da nefslerimizin yaşamakta olduğu âlem; ölenlerin nefslerinin kıyâmete kadar yaşayacağı âlem.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, dikkat edin muhtevaya; 3 asıl, 3 de onların zıddı; 6 tane âlem. 6 âlemin hepsi aynı bütünü kapsar ama hepsinde de bir kısmı kullanılır. Geri kalanı aynı özellikleri taşıyan âlemin devamıdır. Yani kâinat bir insan vücudu şeklinde yaratılmıştır. Emr âlemi bunun üst boyutunu, belden yukarısını ihata eder. Zülmani âlem, aşağısını. Ve 7 tane gök katı yukarıya doğru sıralanmıştır. 7. kat tam alnınıza rastlar. Kader hücreleri de alnınızdadır.

Öyleyse zahiri âlem, yukarısını kaplıyor; ama zülmani âlem ayaklarınıza kadar olan aşağıki kesimi kaplıyor. Bir bütün oluşturuyor. Zülmani âlemin devam ettiği muhtevada fizik âlem de yaşanmayan kesintisiyle devam ediyor. Hayat olmayan kesintisiyle devam ediyor, emr âlemi de devam ediyor, gayb âlemi de devam ediyor, onun berzah âlemi de devam ediyor.

Bütün âlemler, 6 tane âlemin muhtevasıyla doludur. Ama her âlem, kendi ait olduğu bölümü kullanır. Öyleyse 6 âlemin 6’sı da insan vücudu şeklindeki vücudun bütününü doldurur. Ama her âlemde bir kısmı kullanılır, bir kısmı kullanılmaz. Meselâ emr âlemi vücudunuzun yukarki kesimini ifade eder, aşağıki kesimini de doldurur emr âleminin maddesi. Adına “madde” diyelim. Ama orada zülmaniler yaşar, onların kendi âleminde yaşarlar. Emr âlemi de o uzantının içindedir. Ama emr âlemi de geri kalan 4 tane âlemde, emr âlemiyle beraber 5 olacak, zülmani âlemle 6.’yı oluşturacak. Emr âlemiyle beraber 4 âlem de zülmani âleminin bütününü kaplarlar. Ama orada onlara ait olan varlıklar yaşamazlar. Orasını kullanmazlar, orası kendileri için geçerli değildir. Yıldızların hepsini aşmadan birinci gök katına ulaşamazsınız. Allahû Tealâ diyor ki: “Biz yıldızları zemin katın tavanı yaptık.”

21/ENBİYÂ-32: Ve cealnâs semâe sakfen mahfûzâ(mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn(mu’ridûne).

Ve semayı (gökleri) muhafaza edilmiş bir tavan kıldık. Ve onlar, O’nun âyetlerinden yüz çevirenlerdir.


İşte böyle bir dizaynda yedi tane âlem söz konusu. Ruh nedir? Ruh, bu yedi âlemden bir tanesine; emr âlemine ait olan, o âlemi mekân edinmiş olan varlığın adıdır. Ruh, tekâmülün zirvesinde yaratılmıştır. Yani ruh, kalbinde sadece hasletleri barındırır. Bütün güzellikler ruhunuzun kalbinde toplanmıştır. Sevgi oradadır, cömertlik oradadır, ilim oradadır, itaat oradadır. Negatif faktörlerin bütün pozitif karşılıkları oradadır, ruhunuzun kalbindedir. Hepsi ayrı bir cepheden bir haslettir. 19 grup haslet, ruhunuzun kalbini işgal eder. Bütün davranış biçimleri ruhunuzun, Allah’ın emirlerini mutlaka yerine getirmek istikametindedir; yasak ettiği fiilleri ise işlememek istikametindedir. Öyleyse ruhunuz, hasletlerden örülüdür. 19 grup haslet, ruhunuzun kalbini tamamen doldurur.

Fizik vücudunuzla nefsiniz arasındaki ilişkiye baktığımız zaman, fizik vücudunuz uyumadan, fizik vücudunuz bayılmadan, fizik vücudunuz ölmeden; 3 hâlde nefs, fizik vücudundan ayrılabilir. Bunların dışında nefsiniz fizik vücudunuzu terk edemez. Ama ruhunuz dilediği an fizik vücudunuzu terk eder, dilediği an tekrar fizik vücudunuza girer; hiçbir zaman onu hissedemezsiniz. Bu kadar büyük bir serbestliğin sahibi olan ruh, acaba niçin Allahû Tealâ tarafından böyle bir serbestlikle vazifelendirilmiştir? Tekâmüle ihtiyacı olmadığı için. O, bünyesinde sadece hasletler yer aldığı için, negatif olarak vücuda getireceğiniz, Allah’ın emirlerini çiğnediğiniz, yasaklarını çiğnediğiniz hiçbir olayda sizin içinizde kalmaz, mutlaka dışarı çıkar. Olayı yakından gözler. Elindeki mizan ona, o olayda kaybettiğiniz dereceyi net olarak gösterir. Sonra, günah faslı bittikten sonra vücudunuza tekrar döner. Hissedemezsiniz asla döndüğünü ve o olay sebebiyle Allahû Tealâ size, fizik vücudunuza azap verirken, azabı tattırırken o olayın vicdan azabını siz yaşarken, nefsiniz de ruhunuz tarafından huzursuz kılınır. Ruhunuz nefsinize sıkıntı verir, huzursuzluk verir.

Acaba neden Allahû Tealâ ruha, nefse azap yetkisini vermiştir? Çünkü ruhunuz, Allah’tan size verilen bir emanettir ve Allah’a dönecektir. Ama dönebilmesi yani siz şu dünya hayatını yaşarken ruhunuzun Allah’a dönebilmesi, nefsinizin tezkiye olmasıyla mümkündür. Yani nefsiniz tezkiye olmadıkça, afetlerinin yarıdan fazlasını yok etmedikçe, afetlerin yarıdan fazlasının yerine faziletler gelip o nefsin kalbine yerleşmedikçe, vücudunuzda bir rehine olan nefsiniz görevini yapmamıştır. Ruhunuz da vücudunuzdan ayrılıp Allah’a ulaşamamıştır.

Ruhunuzun vücudunuzdan ayrılması noktası neresidir? Allah’a ulaşmak mecburiyetinde midir? Tam 12 defa Allah, ruhunuzun Allah’a ulaşmasını üzerinize farz kılmıştır. Birkaç tanesini sayalım. Zumer Suresinin 54. âyet-i kerimesi Allahû Tealâ buyuruyor:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


“Üzerinize azap gelmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyin ve Allah’a teslim olun yoksa sonra yardım olunmazsınız.” diyor Allahû Tealâ.

Neymiş neymiş? “Allah’a ulaşmayı dileyin, Allah’a münîb olun (ulaşmayı dileyin, O’na yönelin) ve Allah’a teslim olun.” Yani: “Ruhunuza da teslim edin (1. teslim), fizik vücudunuzu da teslim edin (2. teslim), nefsinizi de teslim edin (3. teslim), iradenizi de teslim edin (4. teslim).”

Zumer Suresinin 54. âyet-i kerimesi, bütün teslimleri içeriyor. Ama hidayetin başlangıcı, ruhunuzun Allah’a teslimidir. Birinci hidayet, ruhunuzun Allah’a siz hayattayken ulaşmasıdır. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse ruhu, 5-6 ay içinde Allah’a ulaşır. Ve o kişi, Allah’ın evliyası olur. Öyleyse ruhunuz, nasıl sizde oldu ruhunuz? Allahû Tealâ ruhundan size üfürdü. Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


“ve nefeha fîhi rûhihî: Onun içine ruhumdan üfürdüm.” diyor.

İnsanın içine, fizik vücudunun içine Allahû Tealâ ruhundan üfürüyor. Ve ruh, fizik vücudun yüzde yüz aynı hüviyete, aynı şekline giriyor. Öyleyse bu dizayna dikkatle bakın. Nefsinizin görüntüsü neyse fizik vücudunuzun görüntüsü odur. Ruhunuzun görüntüsü neyse fizik vücudunuzun görüntüsü odur. Yani nefsiniz de ruhunuz da siz gelişme sürecini yaşarken fizik vücudunuzun şeklinde olarak yaşantılarını devam ettirirler. Yani fizik vücudunuzda hangi değişiklikler oluştuysa o değişiklikler, mutlak olarak nefsinizde de ruhunuzda da oluşur. Çocukluğunuzda o kalıbın içinde olduğu için ruhunuz, bir çocuk kalıbının içindedir, o hüviyette görünür. Nefsiniz için de durum aynıdır. Öyleyse 3 kopya; bir asıl iki kopya.

Fizik vücudunuz mekândır. Nefsiniz de fizik vücudunuzun içindedir, mutlaka fizik vücudunuzun şekline yüzde yüz eşit bir görüntü sergiler. Ruhunuz da fizik vücudunuzun içindedir. O da yüz de yüz eşit bir kopya sergiler. Bu durumda fizik vücudunuzla nefsinizin, fizik vücudunuzla ruhunuzun görüntüleri arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi aynı görüntünün sahibidir. Çünkü aynı kalıbı doldururlar, eksiksiz doldururlar. Ruhunuz, fizik vücudunuzun aynı görüntüye sahiptir.

Şimdi ruhunuza Allahû Tealâ’nın verdiği emir var. Mutlaka ruhunuzun siz ölmeden evvel Allah’a geri dönmesi, emanetin sahibine iadesi gerek.

Nisâ-58’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.


“Allah, emanetleri onların sahibine tevdi etmenizi (iade etmenizi) emreder.” diyor Allahû Tealâ. Emanetlerden bir tanesi ruhtur. Her şeyden evvel, Allah’a teslim edilmesi lâzımgelen ruhunuzdur. Ve görüyorsunuz ki Allahû Tealâ’nın emri, farz. Gerçekten bu bir emir midir? Bakınız ne diyor Allahû Tealâ, Ra’d Suresinin 21. âyet-i kerimesinde:

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


“vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi O’na (Allah’a) ulaştırırlar.” diyor.

Allah’ın Kendisine ulaştırılmasını emrettiği bir şey var bizde. Onu ulaştırdığımız zaman, ruhumuzun misakini yerine getiririz. Allahû Tealâ, Ra’d 20’de diyor ki:

13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).

Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.


ellezîne yûfûne bi ahdillâhi: Onlar, Allah’ın ahdini îfa ederler.
ve lâ yenkudûnel misâk: Ve misaklerini bozmazlar ( Allah’a verdikleri bir misak vardır. Onu bozmazlar).

Bozmazlarsa ne yaparlar?

“vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Bu misaklerini bozmayanlar, onlar Allah’ın, O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi, O’na (Allah’a) ulaştırırlar.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse neden bahsediyoruz? Allah’a ulaştırılmasını Allah’ın emrettiği bir şey var bizlerde. İşte o ruh, ruhumuz, Allah’ın Vech’ine, Allah’ın Zat’ına mutlaka ulaştırmak mecburiyetinde olduğumuz, aslında bizim bir dileğimizle, Allah’ın Kendisine ulaştıracağı bir varlık ruhumuz. Peki, ne diyor Allahû Tealâ Muzzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde?

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


“Rabbinin İsmi’yle (Allah’ın İsmi’yle; ‘Allah, Allah, Allah, Allah’ diye) zikret ve her şeyden kesilerek (her şeyden vazgeçerek) Allah’a ulaş, Allah’a vasıl ol.”

İşte Allah’a ulaştıran müessesenin zikir olduğu kesinleşiyor. Zikirsiz bir temizlik ameliyesi mümkün değildir. Nefs tezkiye olmadıkça, onun tezkiye kademelerine göre, ruhunuz Allah’a doğru bir yolculuk yapamaz. Ne zaman nefsinizin kalbindeki %2 rahmet birikimini bir kenara bırakalım; kalbinizdeki imân kelimesinin etrafında fazılların toplanmasının muhtevası, ilk %7 rakamında ruhunuzun birinci gök katına ulaşmasını icap ettirir. İkinci defa nefsinizin kalbinde %7 nur birikimi oluşuyorsa o zaman sevgili kardeşlerim, ruhunuz ikinci gök katına ulaşır. Ne zaman üçüncü defa %7 nur birikimi gerçekleşir, ruhunuz üçüncü gök katındadır. Dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci defa %7 nur birikimlerinde nefsinizin kalbinde fazl birikimlerinde ruhunuz yedi tane gök katını aşacak, Allah’ın Zat’ına ulaşacaktır; Allah’ın Zat’ında yok olacaktır.

14. basamakla 21. basamak arasında seyr-i sülûk adlı yolculuk gerçekleşir. Ruhunuz Allah’a doğru yükselirken her seferinde bir gök katını aşarak Allah’a doğru yolcu olur. Ve 21. basamakta Allah’a ulaşır, sonra da Allah’ın Zat’ında yok olur, 22. basamak. Allah’ın Zat’ında ruhunuz fâni oldu, kayboldu. Oradan gelmişti. Allah ruhundan size üfürmüştü. Ve Allah’a ait bir emanet taşıyordunuz, emaneti sahibine iade ettiniz. Ne ile? Nefsinizin tezkiye olmasıyla. Olmasaydı ne olacaktı? Olmasaydı, Allah’a ulaşmanız mümkün olmayacaktı. İşte ruhunuzun Allah’a ulaşması, mutlak olarak buna bağımlıdır. Ne diyor Allahû Tealâ?

“vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ: Rabbinin İsmi’yle zikret ve her şeyden kesilerek Rabbine geri dön, Rabbine ulaş.”

Bu her şeyden kesilme kavramına dikkatle bakın, ruhunuzun Rabbine ulaşmasında, her şeyden kesilecek olan ruhunuz değildir. Ruhunuz zaten her şeyden kesilmiştir. Ruhunuzun hiçbir istikamette bir yanlışlığı yapması ihtimâli söz konusu değildir. Allah’ın bütün emirlerine %100 itaat etmeye programlanmış hasletlerin sahibidir. Allah’ın bütün yasaklarına %100 riayet etmeye programlanmış, hasletlerle süslüdür ruhunuzun kalbi. Ne emirler cephesinde ne yasaklar cephesinde bir yanlış işlemesi mümkün değildir. Ruhunuz tekâmülün zirvesinde yaratılmıştır. Ama öyle olmasına rağmen Allah’a geri dönemiyor. Dönebilmesi için hanif dîninin gereğini yerine getirmeniz lâzım. Nefsinizi tezkiye etmeniz lâzım. Nefs tezkiyesi yoksa ruhunuzun Allah’a ulaşması da söz konusu değildir. Bunun için nefsinizle ruhunuz arasında son derece açık ve kesin bir ilişki söz konusudur. Bu ilişki çerçevesinde her şey şekillenmiştir.

Allahû Tealâ nefsiniz için: “kullu nefsin bimâ kesebet rehînetun.” diyor, “Bütün nefsler, iktisap ettiği dereceler itibariyle rehinedirler.”

“illâ ashâbel yemîn, fî cennâtin: Ama yemin sahipleri olan nefsler (yeminlerine sahip çıkan nesfler) cennette olacaklardır.” diyor Allahû Tealâ.

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehînetun.

Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).

74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).

Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.

74/MUDDESSİR-40: Fî cennâtin, yetesâelûn(yetesâelûne).

Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.


Öyleyse burada bir muhteva var sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım. Allahû Tealâ’nın indinde bütün bir dizayn söz konusu, Allahû Tealâ’nın indinde hepiniz için bir güzellik söz konusu; ruhunuzu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmak. Ruhunuz bunun için zaten yanıp tutuşur. Allah aşkıyla yanar ruhunuz. Çünkü oradan gelmiştir, aslî vatanını devamlı özlemektedir. Allah’ın Zat’ı ruhunuzun ilticagâhıdır. Oraya iltica edecektir, oraya sığınacaktır. Oraya gitmek zorundadır. Eğer siz dünya hayatını yaşarken ruhunuzu Allah’a ulaştıramazsanız, Allah’ın farzını yerine getirmemiş olursunuz. Kaldı ki böyle bir şeyin gerçekleştirilmesi için yapmanız lâzımgelen şey, sadece Allah’a ulaşmayı dilemektir. Bir dileğiniz bu hedefe ulaşmanız için yeterlidir. Her kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, mutlaka onun ruhunu Kendisine ulaştırır.

İşte Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesi Allahû Tealâ buyuruyor:

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb: Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan her kim Allah’a ulaşmayı dilerse onu Kendisine ulaştırır.”

Bu, ‘ulaştırır’ sözü bir katiyet ifade ediyor: “Onu mutlaka Kendisine ulaştırır,” anlamı var. Bir de bir seçim, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenleri Kendisine ulaştırır. Muhteva ikisini de içeriyor. Öyleyse ruhunuz Allah’tan üfürülerek size verilmiş olan bir emanettir, tekâmülün en üst seviyesine göre yaratılmıştır. Asla hata işlemesi mümkün değildir. Ama nefsiniz tezkiye olmadıkça ruhunuz Allah’a dönemez, Allah’a dönmesi üzerine farzdır. Allahû Tealâ Zâriyât-50’de diyor ki:

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.


“fe firrû ilâllâhi: Öyleyse Allah’a firar et.” Yani: “Vücudundan kaçarak Allah’a sığın.” Farz.

Allahû Tealâ fizik vücudumuza, “selâm yurdu” diyor. Yani selâm kelimesi de teslim kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Ama selâmı genel olarak biz, selâm vermek istikametinde kullanırız. “Esselâmû aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhu: Allah’ın selâmı üzerinize olsun.” Ama aynı zamanda, Allah’ın teslim emrini yerine getirin anlamı da var burada; ikisi aynı mânâya geldikleri için, aynı kökten geldikleri için.

Selâmet aynı kökten gelir. Ne demek? Selâmete ermiş olan kişi kimdir? En azından ruhunu Allah’a ulaştırmış olan kişidir. Daha ötede selâmet fizik vücudun, daha ötede nefsin, daha ötede iradenin teslimini de içerir. Selâmete ermek dediğimiz zaman, cehennemden berî olmak mânâsı var. Başlangıcı da daha Allah’a ulaşmayı dilediğiniz andır. Kim Allah’a ulaşmayı dilemişse o, selâmet üzeredir. Teslim başlamıştır.

Öyleyse ruhunuz, Allah’tan gelen mutlaka Allah’a dönmesi gereken bir hüviyet taşır. Ama nefsiniz Allah’tan gelmemiştir, Allah’ın Zat’ından gelmemiştir. Allah’ın Zat’ına geri dönmeyecektir. Fizik vücudunuzla beraber, kıyâmet günü imtihana çekilecektir. Ruhunuz için asla böyle bir şey söz konusu değil. Öldüğünüz zaman eğer daha evvel ruhunuzu Allah’a ulaştırmamışsanız, mutlaka öldüğünüz zaman ölüm melekleri ruhunuzu sizden alırlar, kabz ederler ve yedi kat gökleri ruhunuzla birlikte çıkarlar, Sidret-ül Münteha’ya kadar. Melekler daha öteye, yokluğa geçemezler ve ruhunuz yokluğa geçerek Allah’a, Allah’ın Zat’ına ulaşır. Ölümden evvel veya sonra, ruhunuz mutlaka Allah’a geri dönecektir. Ruhla nefsin aynı şey olduğunu zanneden zavallı kardeşlerimize ithaf edilir.

Sevgili kardeşlerim, öylesine her şey çığırından çıkmış ki neredeyse her şey yanlış. Bütün Allah’ın güzelliklerini iblis, insanların yazdığı kitaplarla örtmüş ve insanlar Kur’ân-ı Kerim’i bir tarafa bırakıp, kitapların yazdıklarının doğru olduğunu zannetmişler ömürleri boyunca. Bu yanlışlıklar birer birer ortaya konmuştur. Bilgisayara müracaat eden herkes, orada lüzumlu cevapları mutlaka bulacaktır bütün muhteva itibariyle.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, ruhunuz pırıl pırıl bir yaratıktır. Hiçbir noktası lekelenmemiştir. Allah’ın Zat’ından gelmiştir, Allah’ın Zat’ına geri dönecektir. Siz bu hayatı yaşarken onu Allah’a döndürmeye bir çözüm getirmek mecburiyetindesiniz. Ruhunuzu Allah’a ulaşmayı dilemeniz de bu konu için yeterlidir. Hayatınızın mutluluğa dönmesi, mutluluğu yaşayabilmeniz, mutlaka böyle bir dileğin sahibi olmakla mümkündür. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz takdirde her şey sizin için çok güzel olacaktır; Allah’a ulaşmayı dilediğiniz takdirde. Allahû Tealâ diyor ki:

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).

Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.


“Allah, selâm yurduna (teslim yurduna, selâmet yoluna, selâmet yurduna) davet eder (Kendi Zat’ına davet eder). Ve kimi ulaştıracaksa (kimi dilerse, kimi hangi istikamette dilerse), kimi o selâm yurduna, teslim yurduna ulaştırmayı dilerse onu Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.”

Sıratı Mustakîm’in ne olduğuna bakalım:

15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).

Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”


“sırâtun aleyye mustekîm.” diyor Allahû Tealâ, “Bana istikametlenmiş yol.” diyor.

43/ZUHRÛF-43: Festemsik billezî ûhıye ileyk(ileyke), inneke alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Artık sana vahyedilene sarıl. Muhakkak ki sen, Sıratı Mustakîm üzerindesin.


“Sen Allah’a doğru istikametlenmiş bir yol üzerindesin.” diyor Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e.

36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).

Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.


“Allah’ın ahdini yerine getirmek, ancak Sıratı Mustakîm’in üzerinde bulunmakla mümkündür.” diyor.

“Mü’min olmak, ancak Sıratı Mustakîm’in üzerinde bulunmakla mümkündür.” diyor.

Neyin Sıratı Mustakîm üzerinde bulunması? Ruhunuzun. Nefsiniz kıyâmet günü hesaba çekilecektir. Ama ruhunuz hiçbir zaman hesaba çekilmeyecektir. Cennete de gitmeyecektir, cehenneme de gitmeyecektir. Allah’ın Zat’ında var olacaktır hep. Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, kim size derse ki: “Ruh ile nefs aynı şeydir. İyi olursa adı ruhtur, kötü olursa nefstir.” Nefs kötü iken de nefstir, iyi iken de nefstir. Ruh sadece iyidir. Hiçbir zaman nefs olmaz. Hep ruhtur ve sadece iyidir. Yaradılışın, tekâmül safhasının en üstününü ifade eder.

Öyleyse ruhunuz Allah’a susamıştır. Allah’ın Zat’ından gelmiştir, oraya özlem çeker. Nefsinizin tezkiyesi onun için çok önemlidir. Çünkü Allahû Tealâ, rehine olan nefsinize tezkiyeye paralel olarak katların kapısını açmak yetkisi vermiştir. %7 nur birikimiyle nefsinizin kalbinde, nefsiniz birinci gök katının kapısını açabilmek yetkisinin sahibidir. Açar, ruhunuz birinci gök katına ulaşır. İkinci defa %7 fazilet birikimi; birincisi Nefs-i Emmare’ydi, ikincisi Nefs-i Levvame. Ruhunuz ikinci gök katına ulaşır. Üçüncü defa %7 nur birikimi, rehine üçüncü katın kapısını açar. Nefs-i Mülhime, Allah’tan ilham almaya başlarsınız. Dördüncü defa % 7 nur birikimi, Nefs-i Mutmainne. Allah’ın size verdiklerinin size yeterli olduğu sonucuna ulaşırsınız. Ve olaylar dizisi böyle devam eder. Nereye ulaşıyoruz? Mutmainne’den sonra dördüncü defa %7 nur birikiminde Nefs-i Radiye’de olursunuz, Allah’tan razısınız. Ruhunuz beşinci katta. Nefs-i Mardiyye’de Allah da sizden razıdır, ruhunuz altıncı katta. Nefs-i Tezkiye’de ruhunuz yedinci katta, Allah’ın Zat’ına ulaşmıştır. Allah’ın Zat’ında yok olur.

Tezkiye demek, nefsinizin kalbinin %50’den fazlasının; %51’nin Allah’ın nurlarıyla kaplanmış olduğunu ifade eden bir mânâyı içermek demektir. Öyleyse 7 defa %7 fazl birikimi, %2 de rahmet birikimiyle nefsinizin kalbi 49 + 2; %51 nura ulaşır. Burası nefsiniz için bir kurtuluş yoludur. Ruhunuzun Allah’a ulaşması böyle sağlanır. Allah’a ulaşmayı dilemek, ruhunuzun Allah’a ulaşmasını dilemektir. Hepinizin üzerine Allah’a ulaşmayı dilemek ve Allah’a ulaşmak farzdır. İkisi de bir arada mütâlea edilir; çünkü Allah’a ulaşmayı dileyeni mutlaka Allahû Tealâ Kendisine ulaştıracağına dair söz vermiştir. Öyleyse ruhunuz için söz konusu olan şey, mutlaka Allah’ın Zat’ına geri dönüştür.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, kıyâmet günü fizik vücutlarınız ve nefsleriniz hesaba çekileceklerdir. Kıyâmet günü mizanlarınızın olacağı neşredilen yani havada boşlukta oynayan bir hayat filmini seyredeceksiniz. Otomatik olarak hepiniz kendi hayat filminizin bulunduğu sisteme ulaşacaksınız. Ve doğumunuzdan ölümünüze kadar geçen bütün devreyi göreceksiniz. A’dan Z’ye her olayı göreceksiniz. Üstelik her olayda düşüncenizin ne olduğu da görünecek, fiilinizin ne olduğu da görünecek. Yani hangi fiili hangi maksatla işlediğiniz kesin olarak ortaya çıkacak. Ve mizan, size teslim edilen mizan ona göre çalışacak. Otomatik olan bir kompüter sistemi. O gün göreceksiniz ki size karşı en ufak bir haksızlık asla yapılmamıştır. Size asla zulmedilmemiştir.

Nefsle ruhu aynı şey zannedenler, bu hakikatlerden hiç haberdar değillerdir. Ne kadar korkunç bir şey biliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Kur’ân’da Allahû Tealâ bütün hakikatleri yazmasına rağmen, insanlar hâlâ batılla âmel ediyorlar. Batılla düşünüyorlar. Neden? Kitapları yazanlar öyle yazmış diye.

Sevgili kardeşlerim, ruhunuz Allah’ın sizdeki emanetidir. Yaşayacağı yer sizin vücudunuz değildir. Mutlaka Allah’ın Zat’ına geri dönüp orada yaşamak ister. Ve ne kadar genç yaşta ruhunuzu Allah’a gönderebilirseniz, o kadar başarılı olursunuz. Yedi defa yüzde yedi nur birikimi sağladınız, ruhunuz yedi tane gök katını aştı, Allah’ın Zat’ına ulaştı. Ne olur? Üçüncü kat cennetin sahibi olursunuz. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman birinci kat cennet, mürşidinize ulaşıp tâbî olduğunuz zaman ikinci kat cennet, ruhunuzu Allah’a ulaştırıp, Allah’ın Zat’ında ruhunuz yok olduğu zaman yani Allah’a teslim olduğunuz zaman üçüncü kat cennet. İşte cennetler orada tamamlanır. Kimler için? Allah’a ulaşmayı dileyenler için. Ruhunuzun Allah’a ulaşması Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir; çünkü siz Allah’a ulaşmayı dilediniz.

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse onun ruhu mutlaka Allah’a ulaşır. Ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilemeyen bir kişi içinse cehennem kesindir.

Allahû Tealâ Yûnus-8’de: “Allah’a ulaşmayı dilemeyenin gideceği yer, kazandıkları dereceler itibarı ile ateştir (cehennemdir).” diyor.

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


Öyleyse hayatınızın en önemli olgusu, ruhunuzun Allah’a ulaşması Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiş. Sadece bir dileğiniz yeterli, bir tek dilek; Allah’a ulaşmayı dilemek. Dileyen kişinin ruhu, Allahû Tealâ tarafından Kendisine ulaştırılacak. Ama bunun için kişinin zikir yapması lâzım. Ya yapmazsa? Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişinin zikir yapmaması mümkün değildir, zikri sevmemesi mümkün değildir, orucu sevmemesi mümkün değildir, zekâtı sevmemesi mümkün değildir, namaz kılmayı sevmemesi mümkün değildir. Bu, onun elinde olan bir şey değildir, ona bunların hepsini Allah sevdirecektir. Çünkü Allahû Tealâ garanti etmiştir ruhunuzun siz ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını.

Bu garantinin muhtevasına baktığımız zaman bir husus görüyoruz; Allah garanti etmiş, mutlaka ruhunuzu Allah’a ulaştıracaksınız. Ama bu garantiye rağmen sizin yapmanız lâzımgelen şeyler var. Namaz kılacaksınız, oruç tutacaksınız. Namazı zevk haline getireceksiniz, orucu tuttuğunuz zaman açlık hissetmeyeceksiniz. Zekât verdiğiniz zaman mutluluk duyacaksınız. Hacca gittiğiniz zaman da öyle, kelime-i şehâdet getirdiğiniz zaman da öyle. Böyle bir şeyin olması için mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemeniz lâzım. Çünkü bunların hepsini size Allah sevdirecektir. Neden sevdirecektir? Çünkü sözü var: Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah mutlaka sözünü yerine getirecek; kişiyi Kendisine ulaştıracak. Öyleyse bu kavilleşme (sözleşme) olayında, Allahû Tealâ Kendine ulaştırmayı garanti ettiğine göre, kişiye mutlaka namazı sevdirecek, mutlaka orucu sevdirecek, mutlaka bütün ibadetleri sevdirecek. Çünkü o ibadetler gerçekleşmezse, kişi meselâ zikir yapmazsa nefsinin kalbinde nurların birikmesi mümkün değildir. O nurların birikimine göre katları çıkacak olan ruhun da Allah’a ulaşması mümkün değildir.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, ruhunuz siz hayattayken mutlaka Allah’ın Zat’ına ulaşmak mecburiyetindedir. Ve hepiniz için bu, üzerinize 12 defa farz kılınan bir müessesedir. Ruhunuz Allah’tan gelmiştir, mutlaka Allah’a dönecektir.

Allahû Tealâ’nın hepinizi sadece evliya yapmakla kalmaması, ruhunuzdan sonra fizik vücudunuzu da nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim etmenizi mümkün kılmasını, Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşallah burada tamamlamak istiyoruz sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım.

İmam İskender Ali M İ H R