TARİHİ: 30.08.2006
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir zikir sohbetinde gene birlikteyiz. Konumuz: Vuslat. Vasıl olmak kelimesi ulaşmak, varmak anlamına gelir. Vuslat da ulaşma, vasıl olmak demektir. Nereye ulaşmak? Konumuz: Allah’a ulaşmak. Allah’a ulaşılabilir mi? Evet, ulaşılabilir. Bir insan 3 tane vücut taşır.
1- Şu gördüğünüz fizik vücut,
2- Geceleri rüyaları görmekte olduğunuz, rüyada yaşadığınız, aklınızın rüyadayken kumanda ettiği nefsiniz,
3- Allah’ın size üfürdüğü ve tekrar Allah’a dönmesini mutlaka istediği ruhunuz.
Secde Suresinin 9 âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
“Biz onun içine (insanın içine) ruhumuzdan üfürdük.”
Allah, insanın içine ruhundan üfürdüğünü söylüyor. Üfürülmüş bir ruh, sevva edilmiş bir nefs ve yaratılmış bir fizik vücut.
15/HİCR-26: Ve lekad halaknâl insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
“Biz insanı hamein ve mesnûn olan salsâlinden yarattık.”
Salsâlin; killi toprak, hamein mesnûn da ileride insan olma özelliği taşıyabilecek olan yani dönüşüme uğrayabilecek olan bir killi topraktır.
İşte sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ topraktan insanı yaratıyor, enerjiden cinleri yaratıyor ve ruhu da üfürüyor. Ruh, Allah’ın ruhudur. Herkes doğumundan sonra mutlaka kendisine üfürülen bir ruhun sahibi olur. “Sahibi olur mu?” sualinin cevabı, kesin değildir. Çünkü ruh bize hiç sormadan dilediği an vücudumuzu terk eder, dilediği an tekrar girer. Ne girerken ne çıkarken haberimiz bile olmaz. Hani bir lâf vardır; “Ruhu bile duymadı.” diye ruhumuz bile duymaz diyeceğim ama diyemiyorum çünkü çıkan zaten ruh. Sevgili kardeşlerim! Dilediği an insan ruhu fizik vücudun içinden ayrılır, dilediği an tekrar içine girer. Fizik vücut ruh için de nefs için de bir mekândır. Ve Allah’a teslim olacak 3 vücudumuz var. Önce ruhumuz, sonra fizik vücudumuz, sonra nefsimiz. Bu vücutların ötesinde bir de irademizin Allah’a teslimi gerekecektir. Ancak o zaman irşad makamının sahibi olabiliriz.
İşte bu akşamki konumuz; ruhumuzun biz bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmasıdır. Ölümden sonra herkesin ruhu mutlaka Allah’a ulaşır. Allah’a dönüş 2 defa mıdır? Evet, 2 defadır.
1- Ruhumuzun hayatta dönüşü
2- Ölümden sonra ruhumuzun Allah’a dönüşü
Hayattayken ruhumuzun Allah’a dönüşü şöyle gerçekleşir: Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman ruhumuzu Allah’a ulaştırmayı dilemiş oluruz. Allah’a ulaşacak olan ruhumuzdur ve ancak mürşidimize tâbî olduğumuz zaman ruhumuz vücudumuzu terk eder ve Allah’ın Zat’ına ulaşır. İşte bu Allah’ın Zat’ına ulaşan; Allah’ın Zat’ına ulaşan ruhumuz diyeceğiz daha ilerdeki kademede ama Allah’ın Zat’ına ulaştırmak istediğimiz bir ruhumuz var. Bu ruhumuz vücudumuzdan ayrıldıktan sonra -14. basamakta mürşidimize ulaşırız-, 21. basamakta da Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur. İşte bu vuslattır.
Bu sohbetimizde sizlere Kur’ân’daki esaslarıyla vuslatı anlatmak istiyoruz. Önce Allah’a mülâki olmayı dilemek söz konusu ama 28 basamaklık Kur’ân (İslâm) merdiveninin, 21. basamağında ruhumuz Allah’a ulaşır, Allah’ın Zat’ına teslim olur, Allah’ın Zat’ında yok olur; bu da 22. basamaktır. Hepsi 28 basamaktır. İşte 1. basamak olayları yaşarız, herkes yaşar. Allahû Tealâ herkesin olayları yaşadığını söylüyor.
2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.
“Öyle olaylar vardır ki siz onlardan hoşlanmazsınız ama onlar sizin için hayırdır. Öyle olaylar vardır ki sizin hoşunuza gider ama onlar sizin için şerdir.”
Bu 1. basamaktır. Herkes her çeşit olayı yaşayabilir. Herkes olayların içindedir. İşte bir hırsız birinden bir mal çaldığı zaman seviniyor. Oysaki üzülmesi lâzım. Çünkü derecat kaybediyor. Malı çalınan da üzülüyor; onun da sevinmesi lâzım. Çünkü hırsız sebebiyle derecat kazanıyor. Önemli mi? Sevgili kardeşlerim! Şu dünyada ne kadar yaşarsınız? Çok yaşadınız 80 sene, 100 sene yaşadınız, 200 sene, Âdem (A.S) kadar (970 sene) yaşadınız. Sevgili kardeşlerim! Orada cennette veya cehennemde sonsuza kadar kalmak söz konusu ve sadece bu dünyada yaşadığınız fillerle hesaba çekileceksiniz. Yani filler işleyeceksiniz meselâ hırsız ne yapmış? Hırsızlık etmiş derecat kaybetmiş. Siz de hırsızlık ederek değil, birisine bir kötü söz söyleyerek, yanlış bir davranışta bulunarak, birinin üzülmesini temin edecek olan herhangi bir davranış sebebiyle derecat kaybedersiniz. Başka birisi size kötü davrandığı zaman da o derecat kaybeder, siz kazanırsınız.
İşte bir insanın hayatının başlangıç noktası, 1. basamağı; olayları yaşamaktır. 2. basamakta insanlar olaylar karşısındaki davranışlarını ortaya koyarlar. Musîbetlerle imtihan edilirler ve Allahû Tealâ davranışlarına dayalı olarak onları seçer veya seçmez. Bu basamakta seçim gerçekleşir. İşte insanların %90’dan fazlası burada mutlaka 2. basamakta seçilir. Bu seçilenlerin özelliği ne? Seçilmeyenlerin özelliğinden bahsedersek; seçilenler daha büyük bir berraklıkla görülecektir. Kim, ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dilemez de bununla kalmayıp başka insanların da hayattayken ruhlarını Allah’a ulaştırmasına engel olursa (onları kandırıp onların da Allah’a ulaşmayı dilemelerini engellerse; işte o zaman o insanlar kendileri Allah’a mülâki olmayı; ruhlarını Allah’a ilka etmeyi dilemeyip de başka insanları da Allah’a ulaşmayı dilemekten men ederse), onlar seçilmezler. Geri kalanlar seçilirler. Bunlar her zaman toplam nüfusun %10’un altındadır. %10’un çok daha aşağısına kadar bu rakam inebilir. Yani insanların mutlak olarak %90’dan daha fazlası Allahû Tealâ tarafından seçilir. İşte vuslat insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır, geri dönüşüdür. Sadece Allah’a ulaşmayı dilemeyip de başka insanları da bundan caydıranlar seçilmezler, geri kalanlar seçilir. Bu seçilenlerden ne yazık ki çok küçük bir kesim Allah’a mülâki olmayı dileyecektir. Seçilenler Allahû Tealâ tarafından seçilir. Bakınız Allahû Tealâ Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde ne diyor?
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
“Allah dilediğini Kendisine seçer. Onlardan kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır. Onlardan kim Allah’a münîb olursa, yönelirse Allah onları mutlaka Kendisine ulaştırır.”
Öyleyse ifadeye dikkat edin! Allah, insanların %90’dan fazlasını seçer ama bu seçtiklerinin %10’dan daha azı Allah’a ulaşmayı dilerler. İşte dileyen herkes de vuslata nail olur, eğer 7-8 aylık bir ömrü varsa ama sadece bir dilek kişiyi cehennemden kurtarmaya yeterlidir.
Sevgili kardeşlerim! Kur’ân, Allah’ın öyle büyük hediyeleriyle dolu ki; bu hediyelerin hepsi asırlar içerisinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bu tarafa unutulmuş. O ve sahâbesi Kur’ân’ı dört başı mahmur biçimde yaşadılar. Kur’ân 7 safhada 4 teslim içerir. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek. Biz, sizlere sadece bu sohbette ruhun Allah’a ulaşmasını, vasıl olmasını yani vuslatı anlatacağız. Kur’ân bir bütündür. O ve sahâbesi Allah’ın en sevgilisi ve onun sahâbesi 4 teslimi de yaşadılar. Ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim ettiler. Bunlardan birincisi sadece, birinci teslim ruhun Allah’a teslimidir.
İşte olayın başlangıcı kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesidir. Dilerse, Allahû Tealâ ne olur diyordu? “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım.” Allahû Tealâ bunu bir surede daha söylüyor; Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesinde diyor ki:
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
“Allah dalâlette olanları bırakır ama o bıraktıklarından; dalâlette olanlardan (zaten başlangıçta herkes dalâlettedir), her kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır.”
2 tane âyet-i kerime vuslat için garanti veriyor. Vuslatın esası o kişilerin Allah’a ulaşmayı dilemeleridir. Kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, Allahû Tealâ mutlaka o insanların ruhlarını Kendisine ulaştırır. Sevgili kardeşlerim! Öyleyse buradaki muhtevaya baktığımız zaman görüyoruz ki her şey bir dileğe bağlı. Öyle önemli ki dilek, bu dilek olmazsa o kişinin kurtuluşu mümkün değil. Kişinin gideceği yer cehennem. Allah’a mülâki olmayı dilemeyen bir kişinin gideceği yer cehennem ve o kişi Allah’ın âyetlerinden gâfil. İşte Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetlerinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
“Onlar ki muhakkak surette, kesin surette Bize ulaşmayı dilemezler. Onlar dünya hayatından razıdırlar, dünya hayatıyla mutmain olurlar. Onlar, Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır ve onların gidecekleri yer kazandıkları dereceler itibariyle ateştir.”
İşte insanlar, işte gidecekleri yer ateş, cehennem. Suçları Allah’a mülâki olmayı dilememek, ruhunu Allah’a ilka etmeyi (ulaştırmayı) dilememek. Dileyen kişi ne olur? Dileyen kişi takva sahibi olur. Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesi şöyle:
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
“Kim Allah’a ulaşmayı; ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilerse, o kişi hem takva sahibi olur hem de gizli şirkten kurtulur.”
İşte konumuzun başlangıcı... Şimdi biz dilemeyenleri; 1. ve 2. basamağı atlayalım. Allah’a ulaşmayı dileyenler 3. basamaktalar. Allahû Tealâ derhâl işitir ve bilir. “Allahû semîul alîm(alîmu).” O kişinin kalbindeki Allah’a ulaşma dileğini, Allah derhâl işitir ve bilir. İşte böyle bir dilek o kişinin kalbinde var ise Allahû Tealâ onu derhâl işitir ve bilir. Ne olur? Allahû Tealâ o kişi üzerinde Rahmân esmasıyla tecelli eder. Bu tecelli, o kişinin evvelâ irşad makamını irşad makamı olarak göremeyen, bu istikamette kör olan gözlerini irşad makamını gerçek anlamda irşad makamı olarak gören gözlere çevirir. Hem görme hassası olan gışavetin açılması, ya o; eğer o kapalıysa onun açılması ya da gözlerinin üzerindeki hicab-ı mesture adlı engelin kaldırılması 5. basamaktaki olaydır. 3. basamakta kişi seçilmişti, 4. basamakta Allah Rahmân esmasıyla ona tecelli etmişti. Bu tecellinin 5, 6 ve 7. basamaklardaki etkileri. 5. basamakta görme hassası ve görme uzvu, göz üzerinde veya görme hassası üzerinde Allahû Tealâ engeli kaldırır. O kişi irşad makamını irşad makamı olarak görmeye başlar. Eğer kişinin kulaklarında vakra varsa, Allahû Tealâ 6. basamakta o kişinin kulaklarındaki vakrayı alır veya işitme hassasının üzerinde mührü açar. İkisinden birisi engel olarak vardır. Allahû Tealâ o kişinin kalbindeki ekinneti alır ve yerine ihbatı koyar.
İşte bu kişi 7. basamakta irşad makamını gerçek anlamda irşad makamı olarak görebilen, irşad makamının söylediklerini işiten, mânâsına varan ve onun söylediklerini idrak edebilen birisi hüviyetine kavuşur. Burası 7. basamaktır. Allahû Tealâ bu engellerin kişiler üzerinde vücuda geldiğini söylüyor. Meselâ hassalar üzerindeki engeller, Bakara Suresinin 6 ve 7. âyetlerinde ifade edilmektedir.
2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir (birdir), mü’min olmazlar.
2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâvetun, ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.
“O kâfirler mü’min olmazlar. Sen onlara söylesen de söylemesen de birdir, eşittir. O kâfirler mü’min olmazlar. Allah onların gözlerine, onların görme hassaları üzerine gışavet adlı bir perde koyar. Onların işitme hassalarını mühürler. Onların idrak etme konusundaki hassalarını mühürler. Kalplerini mühürler.”
Böylece 5, 6 ve 7 .basamaklarda, 4. basamakta kişi kör ve sağır olur. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes için geçerli, her hâlükârda mutlak geçerli. Ancak demin söylediğimiz gibi bir kişi Allah’a mülâki olmayı dilerse o zaman bu örtülerin hepsinin alınması söz konusu. Ama bir insan kendisine “Allah’a ulaşmayı dileyeceksin” tebliği yapıldığı zaman, eğer bir itirazı olmasa o zaman o kişinin zaten kulaklarında vakra yoktur, gözlerinde hicab-ı mesture yoktur, kalbinde ekinnet yoktur. Allahû Tealâ sadece o kişinin kalbine ihbat koyar. Kişi tâbiiyeti anında bir mükâfat alır; ihbat.
Şimdi biz böyle isyan etmiş olan birisinin, tebliğe rağmen Allah’a ulaşmayı dilemeyen birisinin, hatta irşad makamıyla bu konuda kavga eden kişinin kalp yapısına baktık sizinle beraber. Hem hassalarda, hem uzuvlarda engeller gördük. İşte o engellerin kaldırılmasıyla kişi 7. basamakta kalbine ihbat konulmuş bir mü’min olur. 8. basamakta Allah o kişinin kalbine ulaşır. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Allah o kişinin kalbine ulaşır.” Allahû Tealâ niçin o kişinin kalbine ulaşır? Kalbinin nur kapısını Allah’a çevirmek için. Tegâbun Suresinin 11. âyet-i kerimesi:
64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh, vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.
“Kim Allah’a âmenû olursa (Allah’a ulaşmayı dilerse), Allah onun kalbine ulaşır.”
Niçin ulaşır? Kalbinin nur kapısını Allah’a döndürmek için ve bu husus açık bir şekilde anlatılmaktadır. Allahû Tealâ Kaf Suresinin 33. âyet-i kerimesinde diyor ki:
50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).
“Allah onların kalplerini Allah’a, Kendisine çevirir.”
Kalbin Allah’a çevrilmesi söz konusu olur; 9. basamak. Daha sonra da 10. basamakta Allah o kişinin göğsünü yarar, göğsünden kalbine bir nur yolu açar. En’âm Suresinin 125. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.
“Allah kimi Kendisine hidayet etmeyi, Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar, İslâm’a açar.” Yani ruhunun teslim için yarar (ruhun teslimi), fizik vücudun teslimi için yarar, nefsini teslim için yarar, iradesini teslim için yarar. İslâm için bu teslimler; sırasıyla bu teslimlerin gerçekleşmesi gerekir. Kişi giderek îmânı artan bir İslâm olsun diye, mü’min olsun diye Allah o kişinin kalbini yarar; göğsünden kalbine nur yolu açar. Ve kişinin kalbine o kişi “Allah, Allah, Allah, Allah…” diye zikir yaptığı takdirde, Allah’ın katından salâvâtla rahmet, salâvâtla fazl isminde 2 tane, 2 grup nur o kişi zikir yaptığı sürece göğsüne gelir. Allah’ın göğsünden kalbine açtığı yolu takip ederek, göğsünden kalbine ulaşır ve kalbin içine sadece rahmet nuru sızar. İşte bu başlangıçta sızan rahmet nuru sadece %2 olabilir. Hadîd Suresinin 16. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.
“O kişinin kalbinde Allah’ın zikriyle huşû oluşması zamanı gelmedi mi? Allah’ın zikriyle ve bu zikir sebebiyle Allah’ın katından inen nurla huşû oluşması zamanı gelmedi mi?”
İşte burada o kişinin zikriyle o kişinin kalbine gelip de kalbine girebilen nurlar %2’yi bulmuştur. %2 öyle büyük bir rakam değildir. Bu rakam sadece Allah’ın Rahmân esmasıyla o kişinin kalbine yaptığı genel çerçeve içindeki nuru gösterir. Rahmân esmasının tesiri bu kadardır; nefsin kalbine sadece %2 rahmet ulaştırmak. Bundan sonrası “Rahîm” esmasının tesiriyledir ve Rahîm esması o kişinin kalbinde bundan sonraki %98 nuru tamamlayabilecek olan özelliğin sahibidir. Bu kişi, bu noktada nefsinin kalbinde %2 nur birikimi sağlandığı zaman hacet namazını kılar, Allah’tan mürşidini sorar. Allahû Tealâ’nın sözü vardır. Hacet namazıyla bir kişi (Allah’a ulaşmayı diledikten sonra kalbinde %2 rahmet birikip de huşû sahibi olduğu zaman) Allah’tan sorduğunda, Allah ona mutlaka mürşidini gösterir. İşte hacet namazının kılınması bir farzdır. Allah’ın mürşidini göstereceği garantisi de gene Allah’ın temel kuralıdır ve bu konu açık bir şekilde anlatılmaktadır. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 45 ve 46. âyet-i kerimelerinde diyor ki:
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
“Sabırla ve namazla (hacet namazıyla) Allah’tan istianeyi mürşidinizi isteyin. Bu kebîretun; büyük bir iştir.” Kimler için? Allah’a ulaşmayı dilemeyenler için büyük bir iştir. Yani Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişiye Allahû Tealâ asla mürşidini göstermez. “Ama huşû sahipleri için zor değildir.”
İşte o huşû sahibi için zor değildir. O kişi nefsinin kalbinde %7 fazl birikimi için artık hazırdır. Zikrini yapar, “Allah, Allah, Allah, Allah…” diye. Ve Allah’ın katından salâvâtla rahmet, salâvâtla fazl isminde 2 tane nur gelir. Ne zaman? Bu kişi hacet namazını kılıp, mürşidini görerek mürşidine gidip tâbî olduğu zaman. Şimdi âyet-i kerime diyor ki: “Hacet namazıyla Allah’tan mürşidinizi sorun. Bu zor bir iştir ama huşû sahipleri için zor değildir. O huşû sahipleri ki Allah’a mülâki olacaklarına, ruhlarını Allah’a ilka edeceklerine (ulaştıracaklarına) kesin şekilde inanırlar ve Allah’a rücû edeceklerine de kesin şekilde inanırlar.” Birisi ölmeden evvel Allah’a mülâki olmak, ruhu Allah’a vasıl etmektir. Ölüm sırasında Azrail (A.S) Allah’ın katından geri dönen ruhu tekrar Allah’a geri götürecektir. Bu da o ruhun 2. defa Allah’a dönüşü olacaktır.
ellezîne: onlar ki.
yezunnûne: kesin şekilde inanırlar.
mulâkû rabbihim: Rablerine mülâki olacaklarına yani ruhlarını ilka edeceklerine kesin şekilde inanırlar.
ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne): ve onlar gene kesin şekilde ona, Allah’a rücû edeceklerine (ruhlarını ölümden sonrada tekrar Allah’a ulaştıracaklarına) inanırlar.
İşte böyle bir hedefe ulaşmak üzere kişi harekete geçer, hacet namazını kılar. Ve o kişi Allah’a ulaşmayı dilemişse nefsinin kalbinde %2 nur birikimi gerçekleşmişse hacet namazı kıldığı takdirde mutlaka Allahû Tealâ ona mürşidini gösterir. O kişi gidip mürşidine tâbî olduğu zaman da onun ruhu vücudundan ayrılarak o dergâha ulaşır, oradan da derhâl ana dergâha ulaşır. Devrin imamının dergâhında onarlık insan ruhları saflarına katılır, onu ait olduğu yere koyarlar. Önlerinde rahleleri olan bir dizayn. İşte bu seyr-i sülûk’un başlangıç noktasıdır. Buradan itibaren o kişi oradaki grubun içerisinde evvelâ 1. kata kadar çıkabilir, Nefs-i Emmare’dedir kişi. Yûsuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde Hz.Yûsuf diyor ki:
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
“Ben nefsimi ibra edemem, temize çıkartamam. Çünkü nefs şerri emreder. Ama Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği nefsler hariç.”
İşte başlangıçta Allahû Tealâ kişiye Rahmân esmasıyla tecelli eder. Bu tecelli kişiyi mürşidine ulaştıracak olan başlangıçtaki tecellidir. Ve kişinin mürşidine ulaştıktan sonra devreye giren Rahîm esması, o kişiyi bir ömür boyu devamlı kontrol altında tutacaktır. Rahmân esması herkese aittir, herkes Allah’a ulaşmayı dilerse %2 rahmet nuruna ulaşabilir. Ama bir kişinin kalbine fazılların girmesi ve onun kalbinde yer etmesi, neticede %51’e kadar da yükselmesi, ancak o kişide Allahû Tealâ’nın Rahîm esmasıyla tecellisine babestedir.
İşte bu kişi hacet namazını kıldıktan sonra Allah ona mürşidin gösterir, tâbiiyetiyle ruhu ayrılır ve zemin kattan sonra 1. kata, 2. kata, 3. kata, 4, 5, 6 ve 7. katlara diğer ruhlarla beraber çıkar. 1. kat, Nefs-i Emmare’nin katıdır. Kıyâme Suresinin 2. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeti.
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
“Hayır, o levvame nefse kasem ederim.”
Kişi yanlışlıklar yapar (yapmak istemez ama nefsi yaptırır). O da nefsini levm eder, kınar. Burası 1. gök katıdır. Vücuttan ayrılmış olan ruh (zemin kattan ana dergâha ulaşmış olan ruh), 1. kata kadar çıkabilir, daha yukarı çıkamaz. Daha sonra kişinin nefsinin kalbinde bir defa daha %7 nur bikrimi olur. Başlangıçtaki %2 nura; buna ilâveten (başlangıçtaki yalnız rahmet nuruydu, bundan sonra gelen nurlar hep fazıllardır) ikinci %7, kişiyi 2. gök katına çıkarır. Nefs-i Levvame’de kişi nefsini levm eder. 1. kata çıkaran kademe Nefs-i Emmare’dir; Yûsuf Suresinin 53. âyet-i kerimesindeki şerri emreden kademe. Nefs-i Levvame, Kıyâme Suresinin 2. âyet-i kerimesinde ifade edilmektedir. “Levm edilene kasem ederim.” diyor. Levm edilen nefstir. 3. defa %7 nur birikimi, Nefs-i Mülhime; kişi Allah’tan ilham almaya başlar. Şems Suresinin 7, 8 ve 9. âyetlerinde Allahû Tealâ şöyle söylüyor:
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
“O nefse ve o nefsi sevva edene, dizayn edene.”
Nefs, fizik vücudumuzun şeklinde dizayn edilmiştir. Allahû Tealâ Şems-8’de: “O nefse takvası ve füccruru ilham edilir.” diyor. Hem takva bu kademede ilham edilir hem de fücur. Allah’ın takvası da şeytanın fücuru da devrededir. Allahû Tealâ Şems-9’da da: “Kim nefsini tezkiye ederse o felâha erer.” diyor.
Daha tezkiye olayı tahakkuk etmemiş ama ederse ilerde kişi felâha erecek. İşe sevgili kardeşlerim, bir sonraki kademe Nefs-i Tezkiye, ondan sonra Nefs-i Radiye, ondan sonra Nefs-i Mardiyye’dir. Fecr Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyetlerinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
“Ey mutmain olan nefs! Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. Ey ruh! Rabbine geri dön. Ey fizik vücut! Kullarımın arasına gir ve cennetime gir.”
Burada Nefs-i Mutmainne var, 4. kademe. Allahû Tealâ diyor ki:
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
“Bilin ki kalpler Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?”
Mutmainne kademesi söylediğimiz gibi Fecr-27’de de geçiyor. “Ey mutmain olan nefs!” Ondan sonra 4. katta olan, bu mutmain olan nefsin arkası, 5. katta Nefs-i Radiye, 6. katta Nefs-i Mardiyye, 7. katta Nefs-i Tezkiye. Radiye ile Mardiyye bu âyetlerde; Fecr Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyetlerinde geçti. Ve nihayet Nefs-i Tezkiye. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
“Kim nefsini tezkiye ederse, o kişi bunu kendi nefsi için yapmıştır ve ruhu Allah’a döner, Allah’a ulaşır.”
İşte kişinin nefsi tezkiye oldu. Nefs tezkiye olursa ne olur? Nefs tezkiye olursa ruh 7. gök katına diğer ruhlarla beraber çıkmaya başlar. 7. gök katına çıkan ruh, burada 7 tane âlem geçecektir.
1. âlem; Kader Hücreleri’dir. Bal petekleri şeklinde kader hücrelerini görecektir kişi, muntazam bir sıra dâhilinde.
3.alem; Kudret Denizi’dir. Ruhlar Kudret denizine dalar, derinlerde eğitim görür.
4.âlem; Makamı Mahmut’tur. Makamı Mahmut’da Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesi oraya girenlere ders verir. Bu seyr-i sülûk’ta olanlardan 5, 6 kişilik bir grup oraya ulaşır ve daha ötelere geçip de geçtikten sonra geri döneceklerle beraber geriye döneceklerdir. Aşağıdan gelen devrin imamı orada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber olur. Peygamber Efendimiz (S.A.V), devamlı Makamı Mahmut’da bulunur.
5.âlem; Divan-ı Salihîn’dir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber devrin imamı yukarı çıkmıştı. Devrin imamı zaten yukarda olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in diğer ruhuyla beraber Makamı Mahmut’da kalır. Aşağıdan çıkan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ruhu, orada Makamı Mahmut’dan sonraki Divan-ı Salihîn’de kalır.
6. âlem; Zikir Hücreleri’dir. Geri kalan ruhların hepsi zikir hücrelerine girer, zikir hücrelerinde zikir yaparlar. Kişi bu zikrini aylar süren bir gayretten sonra tamamlar. Vuslat adlı verilen bu müessese 7-8 aylık bir fenomendir. Bu zamanda normal standartlarda daha fazla sürmez. Ama bizim zamanımızda çok uzundu, meselâ bizim seyr-i sülûkumuz 1,5 yıl sürdü. İşte böyle bir ortam söz konusudur.
7. âlem; İndi İlâhi’dir. Sevgili kardeşlerim! Bu zikir hücrelerinde zikrini tamamlayabilen kişi tek başına oradan ayrılır ve İndi İlâhi’nin en yüksek noktası olan Sidretül Münteha’ya ulaşır. Oradan da dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına ulaşır. Bu Allah’ın Zat’ına ulaşmak vuslattır ve ruh, Allah’ın Zat’ında yok olur. Buna “Fenâfillâh” diyoruz. “Fenâ; fani olmak, ölmek demek, yok olmak demektir. Fi; içinde, Allah; Allah’ın içinde. Allah’ın Zat’ında yok olmak.
İşte Allahû Tealâ’nın ortaya koyduğu dizayn, bir insanı 21. basamakta Allah’ın Zat’ına ulaştırır. Allah’ın Zat’ında yok olan ruh için basamak 22. basamaktır. 14. basamakta yola çıkan ruh, her basamakta bir gök katı aşar, bu takip ettiği yol 2 yatay, 2 de dikey yoldan oluşan Sıratı Mustakîm’dir. Ama dikey yol; 7 tane gök katını aşan en uzun yol, Tarîki Mustakîm adını taşır ve kişinin ruhu bu yolu tamamen aşmıştır. 7 tane 7. kattaki yatay âlemi de geçerek Sidretül Münteha’dan Allah’ın Zat’ına ulaşır ve vuslata erer.
İşte sevgili kardeşlerim! Allah’a şükürler olsun ki bu vuslat müessesesi Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ mutlaka onları Kendisine ulaştıracağını garanti etmiştir. 2 âyet-i kerimeyi bir defa daha söyleyerek sözlerimizi tamamlayalım inşaallah. Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
“Allah dilediğini Kendisine seçer. Onlardan kim Allah’a yönelirse, Allah’a ulaşmayı dilerse Allah onu Kendisine ulaştırır.”
Yönelmenin Allah’a olması lâzım ki Allah onu Kendisine ulaştırsın. Allahû Tealâ’nın “munîb” kelimesinin, “münîbiyne” kelimesinin, “enabe” kelimesinin, “enîbu” kelimesinin hepsinin muhtevası aynı kelimedir. Allah’a yönelmek, Allah’a vasıl olmak için karara varmak. En açık ifadesiyle ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilemek.
Sevgili kardeşlerim! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki burada vuslat olayı tamamlanıyor. Kişinin ruhu 2 yatay, 2 dikey 4 yol üzerinden Allah’ın Zat’ına ulaşır. Sıratı Mustakîm bunların hepsinin toplamıdır. Tarîki Mustakîm ise sadece 7 tane gök katını aşan kesimdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
23/MU'MİNÛN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
“And olsun ki üzerinizde 7 tane yol yaratık.”
İşte bu üzerimizde denilen şey 7 tane gök katını aşan, 7 katı geçen Tarîki Mustakîm’dir. Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ herkese garanti veriyor. Diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım.” İşte 2. âyet-i kerimeyi söyleyelim. Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesi:
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
“Allah dalâlette olanları bırakır ama onlardan kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır.”
Burada mutlâkıyet var, Allahû Tealâ: “Mutlak olarak ulaştırır.” diyor.
Öyleyse hepinizin Allah tarafından ulaştırılacak olan bu vuslata ulaşmanızı dileriz. Peki, bir insan Allah’a ulaşmayı dilerse ne olur? Dilerse 1. kat cennetin sahibi olur. Sonra? 14. basamakta mürşidine ulaşıp tâbî olur; 2. kat cennetin sahibi olur. Burada nefs tezkiyesi başlar. O kişi nefsinin kalbinde %51 nur birikiminde ruhunu Allah’a ulaştırır. Ruh Allah’ın Zat’ında yok olur; kişi 3. kat cennetin sahibi olur. Ama bu süreç içerisinde 14. basamakla 21. basamak arasındaki 7 katlık yolculukta o kişinin nefsi tezkiye olur, 7 kademede tezkiye olur. Yani nefsin kalbindeki afetlerin %51’i; %49’u fazilete % 2’si de rahmete dönüşerek o kişinin nefsi %51 nurlarla dolar. Bunun mânâsı; o kişinin davranışlarının %51’inde doğru ve güzel davranışlar; o kişiyi memnun eden, onu huzura kavuşturan davranışlar hâkimdir. %49 da o kişiyi huzursuz kılan, sıkıntıya sokan davranışlardan oluşur. Kişinin nefsinin kalbindeki nurlar yarıyı geçmiştir, nefsin kalbindeki şeytanın hâkimiyeti başlangıçtaki %100’den bu noktada %49’a düşmüştür. İblisin de yarıdan da daha az hükümranlığı kalmıştır. İblis bu işe fenâ halde içerler. Ama iblis içerlese de Allah o kişinin ruhunu mutlaka Kendisine ulaştırır. Kimin ruhu bu dünya hayatı yaşarken Allah’a ulaşırsa o kişi vuslata nail olmuştur.
Allahû Tealâ’nın hepinizi bu muhteşem vuslatına ulaştırmasını dileriz. Bir gayret karşılığı değil sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ herkese bu hediyesini bedava veriyor. O kişi yeter ki Allah’a ulaşmayı dilesin. O kişi Allah’a ulaşmayı dilesin ama namazı sevmesin. Allah ona namazı sevdirir. Oruç onu fenâ halde rahatsız etsin, oruç tuttuğu zaman rahatsız olmaz. O kişi zekât verirken bunda teklerken, Allah’a ulaşmayı dilediği noktadan itibaren eğer gerçekten dilemişse zekât vermek ona negatif olarak tesir etmez. Oruç açlık hissettirmez, zikir yapmak o kişi için bir zevktir. Bu kişi Allah’ın bütün emirlerini en güzel şekilde ondan hoşlanarak yerine getiren birisi olur. Ruhunu Allah’a mutlak olarak Allah ulaştırır. Bir dilek; Allah’a ulaşmayı dilemek. Karşılığı dünya mutluluğunun %51’i yani yarısı, cennet mutluluğunun da 3. katı Allahû Tealâ tarafından herkese hibe ediliyor.
Ey dostlarım! Ne duruyorsunuz? Eğer Allah’a ulaşmayı hâlâ dilemediyseniz; kim olursanız olun hemen Allah’a ulaşmayı dileyin. Hemen Allahû Tealâ sizin talebinizi kabul etsin, 7- 8 aylık bir devrede sizi mutlaka Kendisine ulaştırsın. Allah vaat etmiş diyor ki: “Allah vaadinden dönmez, mutlaka vaadini yerine getirir.”
Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını en az bu kadar ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek, sizin de Allah’a ulaşmayı dilemenizi dileyerek sözlerimizi inşaallah burada bitiririz.
İmam İskender Ali M İ H R